18 Ekim 2018 Perşembe

Umberto Eco - Gülün Adı

Umberto Eco - Gülün Adı

Şadan Karadeniz'in ''Gülün Adı'' Üzerine
*
''Ortaçağ konusunda Eco'nun derin ve dolaysız bilgisinin büyük payı var. Gerçekten de Eco günümüzü yalnızca televizyon aracılığıyla tanıdığını, oysa Ortaçağ'ı doğrudan, dolaysız olarak bildiğini söylüyor. Tam anlamıyla ve her bakımdan Ortaçağ dünyasını yansıtmakla birlikte, Gülün Adı kesinlikle çağdaş bir roman. Okura o çağla çağımız arasında kaçınılmaz analojik bağlar kurmayı esinliyor. Gerçi Eco romanını tasarlarken alegorik bir düşünceden yola çıkmadığını belirtiyor, ancak Gülün Adı, XIV. yüzyıl yerine XII. yüzyıla ilişkin olsaydı da, o yüzyılın sorunlarıyla yüzyılımızın sorunları arasında gene de koşutluklar kurulacağını, giderek, taş devrine ait bir kitap yazmış olsaydı bile, o çağla çağımız arasında binbir benzerlik bulunacağını, çünkü geçmişi çağdaş bir kimsenin gözüyle görmeden, tarih bilimi'nin söz konusu olamayacağını söylüyor.
(..)
Ortaçağ artalanında gelişen bir tarihsel roman, bir anlamda da ustaca kurulmuş polisiye bir öykü ve en önemlisi, olağanüstü bir dil ve sanat yapıtı.
Şadan Karadeniz, (Sayfa: 15-16)

*

Romanın Adı üzerine ise yine Şadan Karadeniz şu cümlelerle devam ediyor:
Gerçekten de, ilk bakışta şaşırtıcı, ipucu vermeyen bir ad, Gülün Adı. Eco, bir romanın adının yorumsal bir anahtar olduğunu, oysa romanın, Eco'nun sözcükleriyle, ''yorumlar üreten bir makine'' olduğunu, ama bir romanın ille de bir adı olması gerektiğini belirterek, Kızıl ile Kara, Savaş ve Barış gibi adların çağrıştırdıklarından kaçınmanın olanaksızlığına, öte yandan, baş kişinin adını taşıyan romanlarda, bu adın bazen yanıltıcı olduğuna, örneğin Goriot Baba'nın, okurun dikkatini Goriot Baba üstünde yoğunlaştırdığına, oysa bu romanın aynı zamanda Rastignac'ın ya da Vautrin'in (Namı değer Collin'in) de destanı olduğuna, bunun gibi Üç Silahşörler'in gerçekte dördüncüsünün öyküsü olduğuna değinerek, romanı için önce ''Suç Manastırı'' adını tasarladığını, ama sonra, okurun dikkatini yalnızca polisiye öyküye odaklaştıracağını düşünerek, bu adı bir yana bıraktığını, romana -düşlediği ad olan- 'Melik'li Adso' adını da koymadığını, bunun nedeninin İtalya'da yayıncıların özel adlardan hoşlanmayışları olduğunu söylüyor. Oysa Adso, romanda yalnızca anlatıcının sesi, dolayısıyla da yansız bir ad olduğu için (kuşkusuz bir anlatıcının ne denli yansız olabileceği sorulabilir) yazarın anlayışına uygun düşerdi. Gülün Adı'na gelince; Eco bu adı, kendisine, XII. yüzyılda yaşamış bir Benedikten olan Bernardo Morliacense'nin De contemptu mundi'sinin bir dizesinden esinlendiğini; salt bir rastlantı sonucu bulduğu bu adı niçin seçtiğini şu sözcüklerle dile getiriyor: 'Çünkü gül, simgesel bir şeydir ve öylesine anlamlarla yüklüdür ki, neredeyse hiçbir anlamı yoktur: Gizemlidir gül ve bir gül, güllerin yaşantılarını yaşamıştır; bir gül, bir güldür; bir gül, bir güldür; bir gül, bir güldür.. (Sayfa: 17-18)
*

(.. hiçbir şey, güz geldiğinde kır çiçekleri gibi kuruyup değişen dış görünüşten daha geçici değildir..) (Sayfa: 38)

*

(.. Evrenin güzelliğinin, yalnızca çeşitliliğin birliğinden değil, birliğin çeşitliliğinden de kaynaklandığı yanıtını verdi..) (Sayfa: 41)

*

(.. Elleri olmadan düşünemezmiş gibi görünürdü..) (Sayfa: 41)

*

(''Benim iyi Adso'm'' dedi üstadım, ''yolculuğumuz boyunca, dünyanın tıpkı kocaman bir kitap gibi bizimle konuşurken kullandığı belirtileri tanımayı öğretiyorum sana. Aslında de Insulis diyordu ki:
omnis mundi creatura
quasi liber et pittura
nobis est in speculum
(Dünyadaki tüm yaratıklar
kitap ve resim gibi
aynadaki gibidir bizim için)(Sayfa: 50)

*

(..Gerçeğin gücü öyledir; tıpkı iyilik gibi kendiliğinden yayılır..)
(Sayfa: 52)

*

''Ama kim haklıydı, kim yanıldı.?'' diye sordum şaşkın.
''Kendi açısından herkes hem haklıydı, hem haksız.''
''Ama,'' diye bağırdım, başkaldırıya varan bir taşkınlıkla, ''niçin bir tavır almıyorsunuz, niçin bana gerçeğin nerede yattığını söylemiyorsunuz.?''
William, üstünde çalıştığı camı ışığa tutarak bir süre sustu. Sonra camı masanın üstüne indirip camın altında bir alet gösterdi bana. ''Bak,'' dedi. ''Ne görüyorsun.?''
''Aleti; biraz daha büyük olarak.''
''İşte: Yapabileceğimiz şey, olsa olsa daha yakından bakmaktır.'' (Sayfa: 292)

*

Mantığın evrensel bir silah olduğuna inanmıştım her zaman; şimdiyse mantığın geçerliğinin onun nasıl kullanıldığına bağlı olduğunun bilincine varıyordum. Öte yandan üstadımla birlikte olduğumdan beri farkına varmıştım ki (sonraki günlerde daha da iyi anladım bunu), mantık önce içine girmek, sonra da dışına çıkmak koşuluyla birçok şeye yarayabilirdi. (Sayfa: 369)

*

Kitaplar inanmak için değil, araştırmak için yazılır. Bir kitap karşısında onun ne dediğini değil, ne demek istediğini sormalıyız kendi kendimize. (Sayfa: 442)

*

(..''Öğren,'' dedi,''işkence ya da işkence tehdidi altında insan yalnızca yaptıklarını değil, yapmak istediklerini de söyler, kendisi bilincinde olmasa da..) (Sayfa: 537)

*

Roger Bacon'ın bilgiye susamışlığı tutku değildi. Bilgisini, tanrının kullarını daha mutlu kılmak için kullanmak istiyordu o; bilgiyi salt doymak bilmez bir merak, düşünsel kendini beğenmişlik, bir rahibin tensel isteklerini dünüştürme ve yatıştırmasının bir başka yolu ya da bir başkasını iman ya da sapkınlık savaşçısı yapan tutku. Kösnü yalnızca etin kösnüsü değildir. (Sayfa: 546)

Umberto Eco - Gülün Adı

Roger Bacon Kimdir.? Yaşamı ve Yapıtları:
*
Rogerus Baco, ya da daha tanınmış adıyla Roger Bacon, genellikle bir 17. yüzyıl düşünürü olan (1561-1626) Francis Bacon ile karıştırılır. Her iki filozof da deneyden türetilmiş bilgiyi önceleyen bir felsefe anlayışına sahiptiler. Francis Bacon’dan çok önce yaşamış olan Rogerus Baco’nun yaşamı hakkında bildiklerimiz bazı çelişkili malumatlara dayanmaktadır. Geleneksel olarak kabul edilen doğum tarihi 1214’tür. Bazı kaynaklar Baco’nun 1220 yılında doğmuş olduğunu ileri sürmektedir. Bugünkü İngiltere’de bulunan Ilchester’da dünyaya gelmiştir. Oxford Üniversitesi’nde 1228-1236 yılları arasında eğitim görmüş, daha sonra Fransa’ya gitmiş ve 12371247 tarihleri arasında Paris Üniversitesi’nde dersler almıştır. Paris’te kaldığı yıllarda Aristoteles’in doğa felsefesi üzerine dersler vermiş ve bu alanda Paris Üniversitesi’nde ders veren ilk hoca olmuştur. Paris’teki uzun dönemden sonra tekrar Oxford’a dönmüş ve 1247 ile 1250 yılları arasında dersler vermiştir. Bu dönemde, özellikle Robertus Grossetesta’nın çalışmalarının etkisi altında kalmış ve çalışmalarını yoğun bir biçimde bilimsel alanda sürdürmeye devam etmiştir. Rogerus Baco 1257 yılında Fransisken tarikatı na dahil oldu. En önemli eserlerinden biri olan Opus Majus’un bitiş tarihi 1267’dir ve bu eseri o dönemin Papası olan IV. Clementus’a takdim etmiştir. Eser, o dönemde Hıristiyan dininin eğitimi konusundaki reform çalışmaları için büyük bir ümit olarak algılanmıştır. Bununla birlikte, 1277 yılında Rogerus Baco’nun içinde yer aldığı Fransisken tarikatının önde gelenleri kendisini tehlikeli sayılabilecek yeni düşünceleri öğretmekle suçlamışlardır. Özellikle astroloji alanındaki çalışmalarından dolayı suçlamalara maruz kalan Rogerus Baco 1292 yılına kadar hapiste yatmıştır. Aynı yıl içinde ölmüştür. Rogerus Baco’nun Ortaçağ içinde çok ilginç bir kişiliği vardı. Hiçbir zaman Kilise Babalarının etkisi altında kalmadı. Otoriteye mutlak anlamda itaat fikri onun hiç hoşlanmadığı bir düşünceydi. Geçmişi çalışmalarına yansıtmazken; ba ğımsızca ele aldığı deneysel araştırmalar aracılığıyla bilimin geleceği ile ilgili olarak ciddi bir kapı aralamış oldu. Paris Üniversitesi’nde vermiş olduğu Aristoteles dersleri ile bir yerde Thomas Aquinas’ın öncülüğünü yapmıştır. Kendisiyle farklı tarikatlardan olsalar da Aquinas’ın bazı konularda ondan etkilenmiş olduğunu söylemek abartılı olmayacaktır. Rogerus Baco’nun eserlerinin ortaya çıkmasında elbette pek çok etken bulunmaktadır. Bu etkenler arasında bazıları çok önemlidir. Baco’nun düşüncelerini olumlu yönde etkileyen isimlerden biri ünlü İslam filozofu İbnü’l Heysem’dir. Kelamdan felsefeye geçişi gerçekleştiren ilk İslam filozofu olarak kabul edilen Kindi’nin etkisinde kalan İbnü’l Heysem, Rogerus Baco’yu optik çalışmaları aracılığıyla etkilemiş bir isimdir. Baco’yu etkileyen isimlerden bir başkası da, Secretum Secretorum adlı eseri kaleme aldığına inanılan sahte Aristoteles’tir.
*
Baco, Aristoteles ve Seneca’dan da etkilenmiş, Aristoteles’in Meteora’sı ve Seneca’nın Quaestiones Naturales’i (Doğaya İlişkin Sorular) üzerine verdiği derslerle haklı bir üne kavuşmuştur. Kaleme aldığı De Multiplicatione Specierum (Türlerin Çokluğu Hakkında) başlığını taşıyan eseri doğa felsefesi alanında önemli bir çalışmadır. Baco’nun gene bilimsel temelli çalışmalarından olan Perspectiva ise algı ve görme ile ilgilidir. Rogerus Baco’nun diğer çalışmalarını şu şekilde sıralayabiliriz: Opus Maius (Büyük Eser), Opus Minus (Küçük Eser), Opus Tertium (Üçüncü Eser), Communia Naturalium (Doğanın Ortaklığı), Communia Mathematica (Matematiğin Ortaklığı), Summulae Dialectices (Mantığın Üst Anlatımı), Geometria Speculativa (Spekülatif Geometri), Compendium Studii Philosophiae (Felsefe Çalışmaları Hakkında Özlü Bilgiler) ve Compendium Studii Theologiae (İlahiyat Çalışmaları Hakkında Özlü Bilgiler). Rogerus Baco, bu sonuncu çalışmayı tamamlayamadan ölmüştür. Rogrus Baco’nun tıp, astroloji ve optik alanında kaleme aldığı yapıtları, kendisini on yedinci yüzyılda meşhur etmiştir. Yukarıda anılan yapıtlarından Perspectiva 1614 yılında Frankfurt’ta basılmıştır. En önemli eseri olan Opus Majus eksiksiz olarak ilk defa 1733 yılında Londra’da basılmıştır.

Hiç yorum yok:

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...