#LeylaErbil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#LeylaErbil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Ekim 2018 Çarşamba

Leylâ Erbil - Cüce

(Sayfa: 12)
(..Zaten sık sık, anılardan nefret ettiğini, anı yazmak kadar ucuz bir şey olamayacağını, gerçekse yazılanlar geçmişini satmak anlamına geldiğini, gerçek değilse ki mutlaka yalanlarla doluydu anılarımız, insanlığa yararı olmayan özlem ve özentilerden, böbürlenmelerden başka bir şey değildi..)
(..Geçen yaz Mayıs ayıydı (2000) telefonla gene çağırdı beni. Gittiğimde, başını kara ipek bir şalla sımsıkı Humeyniciler gibi bağladığını gördüm ve çok şaşırdım. Bana, bilimin ve insan istencinin insanları mutlu etmeye yetmeyeceğinden, herkesin bir inanca gereksinimi olduğundan söz etti. ''Allah'ın varlığına inanmıyorum ama inanmışlar gibi yaşamak rahatlatıyor beni,'' dedi. Sanki ben, ''Olmaaz.!'' demişim gibi, '' Rahatlıyorsam neden olmuyormuş.?'' diye söylendi. İnsan zayıf bir yaratık olduğu için, ''Eline kiliseyi, camiyi, havrayı vererek onları öbür dünyayı boylayana kadar oyalıyorlar biliyorum ama biraz da iyileştiriyorlar onları, cahil cühela takımı bunlar; inanıyorlar işte, çaresizler; bir amacı oluyor hayatlarının.!'' dedi. Bütün bunları sormadığım halde başını örttüğü için benden özür dilerce sıralıyordu..) 
***

(Sayfa: 13)
(..Kapıyı korka korka çaldım ne ki yazdıklarından söz bile etmedi, Kaban'ı (köpeğini) özlediğini anlattı. Başını çözmüştü gene, gür siyah kıvırcık saçları başının çevresinde havaya kalkmış kara bir ikonaya dönüştürmüştü onu, belki de bu saçları zapt edemediği için başörtüsünü denediğini düşündüm. O ise sürekli ''Lâ-rahate-fi-d-dünya, Lâ-rahate-fi-d-dünya,'' diye beş on kez yineledi. Ben gene büyüklerine saygılı bir kadın olarak, ses etmeden önüme bakıp dinledim, Kaban'ın ölümünden, Metin Göktepe'nin katillerini saklayan devletten, Gazi kıyımlarından, Sivas olaylarından akıl almaz yorumlarla delice söz etti.!'' ''Kötülükle başa çıkılmaz.! Dünyayla baş edilmez.! İnsanlara acımayacaksın.!'' dedi sonunda. İnsanların ne günahı var ki bile diyemedim..)
***
(Sayfa:19-20)
Seni iğrendiren ne çok şey var: biri de, her fırsatta başkasının onurundan kemirerek yükselmeye bakanlar; öylelerinden de kaçtın hep, konuşamadın onlarla, örneğin katledilmiş bir dostunun anısına basarak: ''Onunla omuz omuza 'non pasaran' türküleri patlattım'' (!) diyebilen tiksinç bir insana tanık olmuştun.! Terk etmiştin o toplantıyı; ötekiler alkış tutuyorlardı aptal aptal bilmeden gerçeği.. Oysa sevdiklerin yüzlerini görmeden sevdiklerin, (gerçek ''hiç''ler) zaten kimseye ulaşamadan, tanıyamadan biz onları, okuyamadan kitaplarını, bilemeden yaşantılarını çoktan hiçliğe karışmıştılar; onlardan da bazılarını tanıdın cezaevinde birkaçıyla mektuplaştın bir süre ama bu öyküde yok yeri onların, bu öykü başka şeyler anlatmak istiyor çünkü, ''Ben''i anlatmak istiyor, tanrıça kaderini Roma'nın Ma'sındaki.! Çünkü, ''Biz de öyle bir kasvet çağının çocuklarıydık: Kederin rengini hâlâ çıkaramadım alnımdan..'' dedikleri..
***
(Sayfa: 38-39)
Bunca yıldır üzerine çöreklenmiş oturan kurtlu tarihin iletişimcisi olan objelerle kalınca yüz yüze kimseyi kandırmaya yatkın olmayan yapınla her sözü gerçekten yaşatmak istedin kendine; zihnin ilk tabakalarına bir kazıyla bir yalanı yedirtip sahici kılmak sahiciyi tutuşturmak bir falya sesiyle geçmişi o içinde bulunmadığın ve hiç de ilgini çekmeyen bayağılığına dayanamadığın bir sürü kanlı kansız saçmalığı; kulaktan dinlediğin hayat hikâyelerini at hırsızı atalarının, büyük büyük dedelerinin Zerdüşt, sonra Ortodoks ve daha da sonra zulüm ve işkencelerle ikna edilerek döndürülmelerini Müslümanlığa ve asla din kabul etmeyen ilk dedelerin, efsanevi diz kapaklarını kırmasıyla baltayla ilk haminnen geçilmesini yerleşik düzene, ilk kadınlarınsa İslam bağırlarına basıp yavrularını sevinçten tepmelerini horon. Başka bir kolun Karaim'lerin, inmelerini Balkanlar'a ve binlerce yıl önce onlardan biri olan ''Pita'' ki yaşarmış tuzsuz ekmeksiz Delfi Tapınağı'nda topraktan çıkan kokuları ve gazları koklayıp, acımasız geleceğini yüzlerine sayarak insanların, asıl adı ''Pythia'' olan, o ninenin dalından iki bin yıl sonra bu eve inen Yezdân Hanım'ın, kocasının hamile bıraktığı kızını nasıl intihara sürüklediğinin inanılmaz hikâyesini anıp konuşmaya başladın boş zamanlarında hayatından bıkmış koltuklar, baş eğmiş kapılar, baygın düşmüş eşikler ve isyana hazırlanan kitaplarla birlikte; boş zamanın da o kadar çok ki, düşüncelerin bir ortaçağ salgını gibi ürkütüyorken seni, geçemedin bu monologdan yemek odasındaki çocuk takımı, hasır yemek masası, bir oturak, cüce bir yatak ve taburelere ait canlandırmalarla..



Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...