14 Kasım 2018 Çarşamba

Hermann Hesse - Demian

Hermann Hesse - Demian
Roman yazan sanatçıların âdetidir hep, Tanrı süsü verirler kendilerine, şu ya da bu insanın başından geçenleri tüm ayrıntılarıyla kuşbakışı görüp kavrayabilir ve bunu sanki Tanrı kendi kendine anlatıyormuşçasına, yani tüm çıplaklığıyla, hiçbir noktası önemsiz sayılmayacak şekilde hikâye edebilirlermiş gibi davranırlar. Ben üstesinden gelemem bu işin, benim gibi sanatçılar da gelemez. Ne var ki, benim öyküm benim için herhangi bir sanatçının öyküsünden daha çok önem taşıyor, çünkü benim kendi öykümdür bu, bir insanın öyküsüdür; kafadan uydurulmuş kurmaca bir insan değil, olası bir insan, ideal ya da şu veya bu şekilde varolmayan bir insan değil, gerçek bir insan, kendine özgü ve yaşayan bir insandır bu. Gelgelelim, gerçekten yaşayan bir insanın ne demek olduğu, günümüzde her zamankinden az bilinmekte, her biri doğanın değerli ve kendine özgü eseri sayılacak insanlar, yığın yığın kurşunlanıp öldürülmektedir. Eğer kendine özgü insanlar olarak ayrı bir değer taşımasaydık, içimizden her bir bir filinta kurşunuyla gerçekten saf dışı edilebilseydi, öyküleri kaleme almanın hiçbir anlamı kalmazdı. Ne var ki, her insan yalnız kendisi değil, aynı zamanda bir benzeri daha olmayan, tamamen kendine özgü, her bakımdan önemli ve dikkate değer bir noktadır. Öyle bir nokta ki, dünyanın tüm olayları kesişir burada; bir kezliğine, bir daha asla yinelenmeyecek bir kesişimdir bu. Dolayısıyla her insanın öyküsü önemli ve dünya durdukça yaşayacak tanrısal nitelik taşır, her insan yaşadığı ve doğanın istemini yerine getirdiği sürece olağanüstüdür, her türlü dikkate ve ilgiye layıktır. Her insanda ruh bir ete, kemiğe bürünmüştür, her insanda bir canlı acı çeker, her insanda bir Kurtarıcı çarmıha gerilir.
Bir insanın ne olduğunu günümüzde bilenler fazla değildir. Pek çok kişi bunu sezmekte ve sezdiği için daha kolay ölebilmektedir; nitekim ben de bu anlatıyı kaleme aldıktan sonra daha kolay ölebileceğim.
Kendim için bilen biri diyemem; araştıran biri oldum hep ve hâlâ da öyleyim; ama artık yıldızlarda ve kitaplarda aradığım yok, kulak kabartıp damarlarımda çağıldayarak akan kanın verdiği dersleri dinlemeye başladım. Anlatacağım öykü hoş değil, düzmece öyküler gibi bir tatlılık ve uyumu içermiyor, kendilerini bundan böyle aldatmak istemeyen tüm insanların yaşamı gibi anlamsızlığa, karmaşaya, cinnete ve düşe çalıyor lezzeti.
Her insanın yaşamı, onu kendine götüren bir yoldur, bir yol denemesi, bir yol taslağıdır. Hiçbir insan yüzde yüz kendisi olamamıştır, ama yine de herkes gücü yettiğince ilerler bu yolda, kimi biraz daha gözü açık, kimi bira daha gözü kapalı. Herkes kendi doğumuna ilişkin artıkları, bir İlkçağ dünyasının sümüksü cismini ve yumurta kabuklarını sonuna dek sürükleyip götürür kendisiyle. Kimileri vardır, hiçbir vakit insan aşamasına ulaşamaz, kurbağa olarak, kertenkele olarak, karınca olarak kalır. Kimileri de vücutlarının üst yarımıyla insan, alt yarımıyla balıktır. Ama her biri doğanın insan doğrultusunda bir yaratısıdır. Çıkıp geldikleri kaynak ise ortaktır hepsinde: Anneler. Hepimiz aynı derinliklerden çıkıp geliriz, ama bir taslak olarak, derinliklerden çıkıp gelen bir yaratık olarak her birimiz kendi öz amacımıza varmak için uğraşıp didiniriz. Birbirimizi anlayabilir, ama kendimzi ancak kendimiz açıklayıp yorumlayabiliriz.
(Sayfa: 7-8)
***
''..çok önemli bir hata af dileyerek giderilemez, her bilge kişi gibi her çocuk da bütün derinliğiyle hisseder, çok iyi bilir bunu.''
(..)
''İlk kez tadıyordum ölümü ve tadı acıydı, çünkü doğmaktı ölüm, korkunç yenilikler karşısında duyulan dehşet ve ürküntüydü.'' (Sayaf: 23)
***
''.. insan değiştiremeyeceği bir şeyi nasıl benimseyip sineye çekerse, ben de sözkonusu bekleyişler karşısında öyle davranıyordum.'' (Sayfa: 41)
***
''.. beni ilgilendiren bir şey varsa, o da kendi kendime ulaşmak için attığım adımlardır.'' (Sayfa: 54)
***
''.. İnsan yasaklanmış hiçbir eyleme kalkışmaz da yine alçağın daniskası olabilir..'' (Sayfa: 72)
***
''..
'Çok konuşuyoruz,' dedi. 'Bu zekice konuşmaların hiçbir değeri yok, hiç yok. İnsanı kendi kendisinden uzaklaştırır, o kadar. Kendi kendinden uzaklaşmak da günahtır. Yapılması gereken, insanın tıpkı bir kaplumbağa gibi kendi içine girip yerleşmesidir.'' (Sayfa: 73)
***
''.. Sanki güz ortasında bir ağacın dört bir yanında yapraklar dökülüyordu da, ağaç bunun farkına varmıyordu; ağacın üzerinden yağmur aşağılara süzülüyor, güneş ya da ayaz ağacın üzerinden gelip geçiyor, yaşam yavaş yavaş gerileyerek ağacın en iç kısmında alabildiğine dar bir bölgeye sıkışıyordu. Ama ağaç ölmüyor, ağaç bekliyordu.'' (Sayfa: 76)
***
''.. gözlerimi siyah yapraklara diktim, çözülüp dağılmanın ve tükenip gitmenin burcu burcu kokusunu hırsla, ciğerlerime doldurarak soludum, içimde bir şey cevap verdi bu kokuya, onu selamladı. Şu yaşam denilen şeyin ne kadar da yavandı tadı.!'' (Sayfa: 79)
***
''.. kendime kavuşma özleminin gözlerini içimde açmasıydı.''
(Sayfa: 86)
***
''.. Dünya benim gibilerine gereksinme duymuyor, kendilerne daha iyi bir yer buyur edip vermiyor, önlerine daha yüce ödevler çıkarmıyorsa, benim gibileri helak olup giderdi işte. Bundan doğacak zararı artık çeksindi dünya.'' (Sayfa: 87)
***
''O haftalar okumaya başladığım bir kitap, daha öncekilerin hepsinden çok etkilemişti beni. İlerde okuduklarım arasında beni böyle saran bir kitap sanırım Nietzsche dışında çıkmadı hiç. Novalis'in bir yapıtıydı, mektup ve özdeyişleri içeriyordu, birçoğunu anlamamıştım, öyleyken hepsi de inanılmaz ölçüde cezbetti beni ve bir ağ gibi sarıp kuşattı. O anda özdeyişlerden biri gelmişti aklıma, kalemi alıp portrenin altına çiziktirdim: 'Yazgı ve ruh aynı kavramın değişik isimleridir.' Bunun ne anlama geldiğini artık anlamıştım.'' (Sayfa: 94)
***
''.. İçimizde her şeyin farkında olan, her şeyi isteyen, her şeyi bizim kendimizden iyi yapan birinin bulunduğunu bilmek ne iyi.!'' (Sayfa: 97)
***
''..Üstesinden gelemeyeceğim tek şey vardı: Karanlıklarda saklı yatan amacı içimden çekip çıkararak başkaları gibi karşımda bir yere oturtmak..'' (Sayfa: 197)
***
''.. Nihayet bir parça yaşamak, kendimden bir şeyler çıkarıp dünyaya buyur etmek, bu dünyayla ilişki kurmak ve bir savaşa tutuşmak için hepsinden güçlü bir özlem duyuyordum..'' (Sayfa: 109)
***
''.. Bir kimse mutlaka bir şeye gereksinim duyuyor da, o şeyi ele geçiriyorsa, bunu ona sağlayan rastlantı değildir; kendisi, kendi içindeki istek ve zorunluluk onu çekip ilgili nesneye götürmüştür..''
(..)
''.. Özlem, dünyaya alabildiğine içtenlikle kucak açış ve yine dünyadan alabildiğine çılgınca bir ayrılış, insanın kendi karanlık ruhuna yakıp kavurucu bir tutkuyla kulak verişi, teslimiyetteki esriklik ve harikulâdeliğe karşı derin bir ilgi..'' (Sayfa: 111)
***
''.. Müzik dinlemeyi severim, ama yalnız sizin çaldığınız gibisini, tam anlamıyla müzik, bir insanın cennet ve cehennemin kapılarını zorladığını sezdirecek bir müzik..'' (Sayfa: 112)
***
''.. İnsanların çeşitli zamanlarda kafalarından ne gibi Tanrılar çıkarıp ortaya koydukları, benim için hâlâ son derece önemli ve ilginçtir..'' (Sayfa: 115)
***
''.. Çünkü öldürmek istediğiniz, falan ya da filan kişi değil, bir başkasının kılığına girdiğiniz sizsiniz kuşkusuz. Biz bir insandan nefret ediyorsak, bu insanın görüntüsüyle karşımıza çıkan kendi içimizde yuvalanmış birinden nefret ediyoruzdur. Bizim kendi içimizde olmayan şey, bizi kızdırmaz.''
(..)
''.. 'Dışımızda gördüğümüz şeyler' dedi Pistorius alçak sesle ' içimizdekilerin aynıdır. İçimizde taşıdığımız gerçek dışında bir başka gerçek yoktur. İnsanların çoğunun gerçeğe bu kadar aykırı bir yaşam sürmesinin nedeni, kendi dışlarındaki görüntüleri gerçek saymaları, içlerindeki dünyaya ise asla söz hakkı tanımamalarıdır. Evet, bu mutlu kılabilir insanı. Ama insan bir kez işin bilincine vardı mı, çoğunluğun izlediği yolu seçmesi diye bir şey söz konusu olamaz. Dostum Sinclair, çoğunluğun izlediği yol kolaydır, bizimkisi ise zor..'.. '' (Sayfa: 126-127)
***
''.. kendi düşlerimde yaşayıp gidiyorum, sen de bunu hissettin. Başkaları da düşlerde yaşıyor benim gibi, ama kendi düşlerinde değil; aramızdaki ayrım da burada.'' (Sayfa: 128)
***
''.. Masanın üzerinde Nietzsche'den birkaç kitap duruyordu. Nietzsche'yle yaşıyor, onun ruhunun yalnızlığını hissediyor, onu karşı durulamayacak gibi önüne katmış sürükleyen yazgının kokusunu alıyor ve hiç şaşmadan kendi yolunda yürüyüp gitmiş bir kimsenin geçmişte yaşadığını bilmek beni mutlu kılıyordu.'' (Sayfa: 148-149)
***
''Beraberlik güzeldir,'' dedi Demian. ''Ama dört bir yanda yeşerip boy attığını gördüğümüz durum için bir beraberlik diyemeyiz asla. Gerçek bir beraberlik yeni doğacak, bireylerin birbirlerini daha iyi tanımasından kaynaklanacak ve bir süre için dünyaya bir başka bir biçim verecektir. Şu anda beraberlik adı altında gözlemlenen şey, bir sürü oluşumudur yalnız. İnsanlar birbirlerine kaçıp sığınıyorlarsa, birbirlerinden korktukları içindir; beyler kendi aralarında birbirlerine sığınıyor, işçiler kendi aralarında, bilginler yine kendi aralarında birbirlerine kaçıp sığınıyorlar. Peki, niçin korkuyorlar birbirlerinden.? Kendi kendisiyle uzlaşamayan insan korkar yalnız. Şimdikiler korkuyorlarsa, kendi kendilerini tanımak istemediklerindendir. Kendi içindeki bilinmezden korkan bir sürü insanın oluşturduğu bir topluluk.! Kendi yaşam yasalarının bundan böyle yürümediğin, eski yasalara göre yaşadıklarını, ne dinlerinin, ne de ahlâk kurallarının bizim gereksinimlerimize uygun düştüğünü hepsi de bilmektedir. Yüz yıl, hatta ondan da uzun bir süre Avrupa yalnız okuyup araştırdı, fabrikalar, atölyeler kurdu.! Buradakiler bir insanı öldürmenin kaç gram baruta baktığını biliyor, ama Tanrıya nasıl tapınacaklarından haberleri yok. Şöyle bir saat bile nasıl memnun yaşanabileceğini kestiremiyorlar. Bir öğrenci meyhanesine gir bak şöyle.! İstersen varlıklı kişilerin gittiği bir eğlence yerine bir göz at.! Hayır gelecek gibi değil.! Sevgili dostum, Sinclair.! Bütün bu saydıklarımızdan insanın yüzünü güldürecek bir şeyin çıkması düşünülemez. Böyle ödlekçe bir araya gelen insanların içi korkuyla, hainlikle dolup taşar, hiçbiri ötekisine bel bağlamaz. İdeal niteliğini yitirmiş ideallere sarılırlar hep, ortaya yeni bir ideal koymak isteyeni de taşa tutarlar. İlerde birtakım hesaplaşmaların olacağını seziyorum. Pek yakında başgösterecek bu hesaplaşmalar, inan bana, pek yakında duyuracak sesini.! Ne var k, dünyayı 'düzeltemeyecekleri' kuşkusuz. İster işçiler fabrika sahiplerini öldürsün, ister Rusya ve Almanya birbirlerinin üzerine kurşun yağdırsın, bu yalnızca söz konusu nesnelerin el değiştirmesine yarayacaktır. Eninde sonunda bugünkü ideallerin değersizliği anlaşılacak, taş devrinden kalmış Tanrıların hesabı görülecektir. Şimdiki durumuyla bu dünya ölmek istemekte, yokolmak istemektedir ve isteğine de kavuşacaktır.''
''Peki biz ne olacağız.?'' diye sordum.
''Biz mi.? Belki biz de ötekilerle birlikte yokolup gideriz. Bizleri de öldürebilir, ama bu yoldan işimizi bitiremezler. Bizden geride kalacak şeyin ya da bizlerden hayatta kalacakların çevresinde geleceğin istemi toplanacaktır. Bizim Avrupa'nın teknik ve bilim panayırıyla bir süre için baskı altında tuttuğu insanlığın istemi kendini açığa vuracaktır günün birinde. İşte o zaman insanlığın isteminin bugünkü toplumların, devletlerin, ulusların, derneklerin ve kiliselerin istemiyle asla ve hiçbir yerde özdeş sayılamayacağı anlaşılacaktır. Doğanın insanla güttüğü amacın, tek tek insanların, yani senin ve benim içimize yazıldığı görülecektir. İsa'da yazılıydı, Nietzsche'de yazılıydı. Günümüzdeki toplumlar yıkılıp gittiği zaman sözünü ettiğimiz yeni akımlar için yer açılacak ve bu akımlar kuşkusuz her gün yeni bir görünüm taşıyacaktır.'' (Sayfa: 152-153)

Nasıl Yazıyorsam Öyleyimdir - Bilge Karasu (Mustafa Arslantunalı)

Nasıl Yazıyorsam Öyleyimdir - Bilge Karasu (Mustafa Arslantunalı)
Kendim olmak diye bir kaygım yok galiba. (Gülerek) İşte nasıl yazıyorsam öyleyimdir diyorum herhalde. Bu da yine imgelere getirecektir bizi ama, kendim olmak diye bir kaygım yok, onu anlatmak çok güç. Nasıl tasarlıyorsam, nasıl yazıyorsam öyle oluyor. Kendim olmak, başka bir şey değil ki, çünkü onun dışında, onun ötesinde bir 'kendimlik' yok ki, kendimlik burada söylediğimde, yazdığımda, yaptığımda. (Sayfa: 32)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...