7 Kasım 2021 Pazar

Gülten Akın - Deli Kızın Türküsü, Hazırlayan: Raşit Çavaş


 Gülten Akın'ı Okumak..

*
Bir şairi okumak onun şiirlerini okumaktır. Oysa has şairleri okumak, şiirine kanını, canını, bütün bedenini katmış şairleri okumak, aynı zamanda bütün hayatıyla onu okumaktır.
Gülten Akın'ın siyasi bakış açısını şiirinde bulabilirsiniz. Kuşaktaşları gibi İkinci Yeni'ye ait olup olmadığını merak ediyorsanız, bunu da şiirlerinde bulacaksınız. Elbette doğa, aşk, ayrılık şiirlerinde de, '70 sonrası toplumsal sorunlarla (gözünün önündeki gencecik mücadeleci insanların da tanığıydı) dolu şiirlerinde de, modern şiire halk şiirinden ödünç alıp mükemmelleştirerek şiirine kattığı geleneksel formlarda da aynı Gülten Akın'ı hiç başkalarıyla karşılaştırmadan bulabileceksiniz.
Ülkede yasaklar artıyorsa, çağa ters düşen gelenekler hâlâ sürüyorsa, erkeklik kavramı ve baskısı kadınlar üzerinde hâlâ sürüyorsa, bütün bunlara, sadece ''kara saçları''nı keserek değil bütün dizeleriyle karşı çıkan bir Gülten Akın'ı baktığınız her yerde göreceksiniz.
Gülten Akın'ın duyarlığını şiirlerinden siz de hissedebilirsiniz. Ama bu duyarlıklar, ucuz duyarlıklar değil, kendisini var eden, bütün benliğiyle birlikte bizi de içine alan, çekip çeviren, okurken etkileyen, okuma bittikten sonra da aldığımız şiir lezzetinin yanı sıra bizi de şiirin sonunda değiştiren bir duyarlıktır.
''Ah kimsenin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya'' derken aslında anlamsız bir geçmişe özlem değildir söylediği. O eski günlerdeki güzelliklerin, günümüzün ''bencil hesapların buzlu sularında'' nasıl yok edildiğini söylüyordur o dizelerde. Bu eski günlere özlem dolu bir ağıt değil, yeni günlerdeki bencilliğe, bireyciliğe şiirle yapılmış en güzel (hatta hayli sert) eleştiridir.
Belki de toplum denilen o anlamsız ortalamanın dışında kaldığı için, ''bende bir gülten kaldı / hangi bağa diksem yabancı'' demesi bundandır. Elbette bu ''yabancı''lık, bu uyumsuzluk, bazı eleştirmenlerin baktığında gördüğü gibi karamsarlık değildir. Aksine, karamsarlığı reddeden, gelecekten umut dolu günler bekleyen, belki yaşadığı günleri sevgisiz ve sorunlu gören ama gelecekten de hem kendi umutsuz olmayan hem de bizi kendisiyle birlikte umuda çağıran şiirlerdir bunlar.
Şiirleri seçerken, Gülten Akın şiirine gençlerin ve onu ilk kez tanımaya yola çıkacakların seveceği, Gülten Akın'ı tanımaya uygun olduğunu düşündüğüm şiirler seçtim. Herkesin Gülten Akın'ı kendine. Bir başka seçici eminim bambaşka şiirler seçecektir. (Gülten Hanım, dosyayı gördüğünde, ''ben seçseydim başka şiirler seçerdim'' dedi.) Ama bunlar benim Gülten Akın şiirlerim.
Şiirleri seçerken, Gülten Akın'ın her döneminden, her kitabından, bütün opus'unu örnekleyecek bir seçme yaptığımı sanıyorum. Umarım başarılı olmuşumdur.
1933 doğumlu Gülten Akın, 1995'te, 62 yaşındayken yayımladığı aynı adlı kitabında, ''bir roman kadar uzun bir tümce / -Sonra işte yaşlandım'' diyordu. O kitaptan sonraki şiirlerine baktığınızda, 20 yıl sonra bile aslında ne kadar genç ve diri şiirler yazdığını göreceksiniz.
Ne demiştim başta: Bazı şairlerin şiirlerini değil şairi okursunuz. Bu yüzden, bu kitapta seçtiğim şiirleri okurken, Gülten Akın'ı okuyacaksınız.
Gülten Akın'ın şiirlerini değil, şiirlerindeki Gülten Akın'ı..
İyi Gülten Akın'lar..
*
Raşit Çavaş (Sayfa: 8-9)

RÜZGÂR SAATİ
*
Adam senin böyle ilk gündüzden
Sulayıp biçtiğin çayır çimen
Üç güne kalmaz tazelenir
Adam senin böyle kuşluk vakti
Ürküttüğün serçeler -iş olsun-
Akşama kalmaz unutur
*
Benim bir nokta kırılmışlığım
Gözlerimin ardında büyür durur
*
Aklım ıslıklarla türkülerle
Rüzgâr saatleri evde tutamam
Essin esmesin yollardadır
Rüzgâr saatleri evde tutamam
Serseriler gibi anılarımı
Sokaklar doldurur
*
Tepeden tırnağa bir usanmışlık
Anı ne bellek ne
Bu şehirden bu parktan uzakta
Neresi olsa olur
*
Yorgun çayırlar serçeler, yorgunum
Nasıl taşısam ellerimi şimdi
Damda saçakta bacada bir mavi
Sallana sallana uyur
*
Adam senin sulayıp biçtiğin
Çayır çimen değil bir başka
O makasında suyunda
Oturup kalktığın düşündüğünde
- Öleyim fal değil bilmişlik değil
Gün gibi ortalıkta -
Allahın şeytanın odur (1955) (Sayfa: 11-12)

KÖR AYNADAN İNCE KIZA
*
1.
*
Ben insanı tüm gösteren aynalardanım
Altı yönlü genişliğine derinliğine
Yüzünden ellerinden biliyorum
Yüreğinde tüm sevda
Yüreğin bana karşı
*
Şimdi sokaklarda sersefil düşünceli
Ya da pencerelerde yalnız göz
Gürültüler içinde güpegündüz
- Kanın öyle uzak damarlarından -
Uyusan kimseler uyandıramaz
*
Ilıya ılıya bir yaz gelse
Selim gelse - bak: bu park bu ağaç bu kuş -
Üç yaz tutmuş ellerine dokunsan
Ilıyıp ısınıp çözülsen
*
Senin sular gibi umudun var
Deniz hayvanları gibi kör karanlıkta
Bir küçük yalan ardından günlerce
Bölüne bölüne çoğalır
*
2.
*
Ben insanı tüm gösteren aynalardanım
Altı yönlü genişliğine derinliğine
Nerde o kız küçük ince güzel
Nerde içi içine sığmayan
Bir unuttum ellerini yüzünü
Ne yüreğinde sevda
Ne durur bana karşı
*
Senin sular gibi umudun var
Susuz yosunlar gibi kuytularda
Bir küçücük yalan ardında günlerce
Bölüne bölüne dağılır (1955) (Sayfa: 13-14)

BİR MEVSİM BİR DAL İKİ SERÇE * Son damla mavi gökyüzünde Kendi kendini içiyordu Bir dalda iki garip serçe Bir şeyler kayboluyordu biliyorduk * Bir dalda iki garip serçe İki kişi biribirini anlıyordu - Çiçeklere dokunmak yasak - Bekçi yalan söylüyordu biliyorduk * Güzün teselli kâr etmez Her şey kendiliğinden oluyordu Bir başka mevsimde ağaç Delice yeşilliğinden utanıyordu * Annecik terkedip gitmek istiyordu Şarkının başını unutmak istiyordu Terkedemezdi unutamazdı Biliyordu (1953) (Sayfa: 16)

SONBAHARDA SALI
*
Gün Salı haftanın en uzun günü
Saat diyordu, günün en güzel saati
Hürriyet canım Hürriyet ver elini
Kat kat duvarlar ardında
Kendimi bildim bileli bekledim seni
*
Kayıtsız seyrediyordu yol boyu
Yaprakların düşüşünü üçer beşer
Bilirim diyordu içinden, bilirim
Kişiye istediğini vermezler
*
Yürüdü düşünceleri bozbulanık
Ürkek serçeler geçti başının üstünden
Bir büyük şehrin kalabalığında
Yaşadığını duyuyordu her şeye rağmen (1952) (Sayfa: 17)

HAVADA BİR HOŞ AYDINLIK
*
Havada bir hoş aydınlık bir mavi
Sevgiyse büyük şarkıysa güzel yaşamaksa
Bir yeşil kurt hazla gerinir güne doğru
-----Toprakta
*
Ben şarkıları akıttım sana doğru
İçimdeki ırmağı akıttım
Anlarsan söyleme istediğimi,
-----Ölürüm
*
Bahar gelir alı-al moru-mor
Kuytu yerlerde deli mantarlar biter
Kaya kaya olduğun düşünmez
Yücelerde bir iner bir kalkar
*
Yürekte bir yavru serçe
Çırpına çırpına yorulur
Çay denize gitti gider
Yaban şehirlere giden unutulur
*
Bir yeşil kurt hazla gerinir güne doğru
-----Toprakta
Havada bir hoş aydınlık bir mavi
Sevgiyse büyük şarkıysa güzel
-----Yaşamaksa... (Sayfa: 18)

YAĞMUR ALTINDAKİ ADAM
*
Bir yıldız iliklerine kadar karanlık
Bir adam yağmur altında yalnız
Tahammül edilmez düşüncesine
O inadına yaslanır kayıtsız
*
Ne söyleyecek tek sözü vardır
Ne büyük hikâyesi yaşayanlara dair
Ağır sallanışını duyar yarasaların
Vakit gecedir
*
O çoktan affetmiştir unutanları
Alır götürür gözlerini bir deniz
Bırakır boşluğa kanatlarını
Bir yarasa gece vakti bahanesiz (1953) (Sayfa: 19)

KALDIĞI YERDEN
*
Ne varsa alır götürür bu mavilik
Bu perişan mavilik evler üstünde
Dünyadan habersiz bir böceğin
İlk defa gün vurur gözlerine
*
Birisi bütün düşüncelerinin sahibi
Hatırası kara elleri beyaz
Unutmak istersin unutursun
Gel gör ki yalnızlığa dayanılmaz
*
Sımsıkı bağlı geçen zamana
Dal gibi uzayan gündüzler içinde gözlerin
Gözbebeklerin yıllardır
Kendi kendisinin özleminde
*
Ürpertmez insanı bu saat
Ölüm alabildiğine sıcak
Kaldığı yerden devam eder
Bilinen hikâyesine toprak (1953) (Sayfa: 20)

KENDİ YALNIZLIĞINDA UNUTULMUŞ
*
Ağaç köklerinde böcekler vardı
Topraksa üç mevsim davetkâr
Büyük denizler vardı kuşlar vardı
Benimse düşüncelerimi bağladılar
*
İçesiye seyretmeli alacakaranlığı
Gri denizler üstündeki kuş
Gözlerimi ona bağışlıyorum
Kendi yalnızlığında unutulmuş
*
Bu sonsuz sarılık içinde
Serçeler dilsiz elmalar acı
Eski kıtalar vardı
Sıcak insanlar vardı
Şimdi birbirine yabancı
*
Gündoğuda bir nöbetçi şimdi
Eski kıtalar ardında mahzun
Ellerimi ona bağışlıyorum
Çaresizlik içinde upuzun
*
Dilekler büyütürdü gafil kızları
Azizleri vardı şehirlerin
Yer gök arasında çaresiz kalmışız
Gemiler gelsin eski çağlardan
Gemiler dolusu aydınlık gelsin (1952) (Sayfa: 21)


KADINSI
*
...Şimdi bilmem kaçıncı paralelde
Kuru topraklara yağmur yağıyor
Bir filmin orta yerinde kaç gecedir
Uzanıp elimi tutuyorsunuz
*
Elimi her sefer bir şey için
Elimi her sefer bir kere tutarsınız
Sonra bütün davalarımla ortalıkta
Sonra olanca kalabalığımla yalnız
*
Hava ve deniz arasında
Ekmekle barış arasında
İnanın hepiniz varsınız
Sonsuz şeyler uğruna mesela
Kırılıp dökülen şeyler uğruna
Kendinizi ne çok aldattınız
*
Dağlar bildiğince yüksek olsun
Gözden uzak tutamam sizi durun
Yaşamak küçük aldanışlarla güzel
Ölümü alın götürün (1954) (Sayfa: 22)

UZUN YAĞMURLARDAN SONRA
*
Sen yağmurlu günlere yakışırsın
Yollar çeker uzak dağlar çeker uzak evler
Islanan yapraklar gibi yüzün ışır
Işırsa beni unutma
*
Alır yürür sıcak mavisi gökyüzünün
Kuşlar döner uzun yağmurlardan sonra bir gün
Bir yer sızlar yanar içinde büsbütün
Her şeye rağmen ellerin üşür
Üşürsen beni unutma
*
Yeni dostlar yeni rüzgârlar gelir geçer
Yosun muydum kaya mıydım nasıl unuttular
Kahredersin başın önüne düşer
Düşerse beni unutma (1954) (Sayfa: 23)

KESTİM KARA SAÇLARIMI
*
Uzaktı dön yakındı dön çevreydi dön
Yasaktı yasaydı töreydi dön
İçinde dışında yanında değilim
İçim ayıp dışım geçim sol yanım sevgi
Bu nasıl yaşamaydı dön
*
Onlarsız olmazdı, taşımam gerekti, kullanmam gerekti
*
Tutsak ve kibirli - ne gülünç -
Gözleri gittikçe iri gittikçe çekilmez
İçimde gittikçe bunaltı gittikçe bunaltı
Gittim geldim kara saçlarımı öylece buldum
*
Kestim kara saçlarımı n'olacak şimdi
Bir şeycik olmadı - Deneyin lütfen -
Aydınlığım deliyim rüzgârlıyım
Günaydın kaysıyı sallayan yele
Kurtulan dirilen kişiye günaydın
*
Şimdi şaşıyorum bir toplu iğneyi
Bir yaşantı ile karşılayanlara
Gittim geldim kara saçlarımdan kurtuldum (Sayfa: 24)

O ELİNDEKİNİ
*
Ellerim tutmanın elleri gözlerim bakmanın
Benim değil ayaklarım yürümenin
Solumaya bir yerlerim sevmeye başkası
Ben yaşamanın olmalıyım öyleyse, değilim
*
Benim yaşamam mı ne, belki de şu:
Kesin bir şiirde kendi gibi olmak
Bir kapı hep nasıl açılır hani o
Yok bir değişmesi esnemenin hani
Ayna ayna, yankı yankı, akarsu su
Yaşama, hani apaçık ya işte o
O elindekini bitir gidelim
*
Biter bir yenisi gelir o elindeki mi.?
Benim yaşamam mı.? Ne gezer canım
Hep böyle kesin mi düşünür isterim
Bir şey aktarır gibi bir elden bir ele
Hayat hep birden ne istediğini bilmemeye
O elindekini bitir gidelim (Sayfa: 25)

BAŞKA YAŞAMA
*
Durdu rüzgârda sallanması
Durdu damarlarınızda kan
Çektiler karanlığa varlığınızı
İttiler aydınlık aşktan
*
Sizi sevdiğiniz havalara götürdüm
Bir yanınızı buldum usulca dokundum
Eğilip söyledim ben size, söyledim
Böyle bırakmayın kendinizi
*
Kaçtıkça kendinizden kendinizden
Dışarıya adandıkça
Çoğaldı güçsüzlüğünüz
Tutmadı kıskançlık sokaklardaki
Odalarda sevgi tutmadı
Yoksul ölümlere öldünüz
*
Ağaçtan maviden denizden uçar
Kendinden uçamaz kuş
Tutunmak ne yeryüzüne aşka
Ölümden korkmak ne
Başka yaşamalar var ucunda
Daha bir aydınlık bir kurtulmuş
*
Durdu rüzgârda sallanması
Durdu damarlarınızda kan
Çektiler karanlığa varlığınızı
İttiler aydınlık aşktan (Sayfa: 26)

YALNIZLIK CAMLARI
*
Açıktayız gözlerimizin ardı kapkara
Bir ayrılışta yıkılıyoruz
Bir ayrılışta bağlarımız kopuyor
Burası İstanbul
*
Bazı adamlar var şaşıyoruz.
Avuçlarındaki sıcağı nasıl
Düzenlerini nasıl yitirmiyorlar
Şaşıyoruz burası İstanbul
*
Akşam kuşlarını İstanbul’un
Damlar üzerinden bir kaldırıp
Başka damlara konduruyoruz
Bu camlar yalnızlık camları
Dışardan yukardan gözlerimizle
Bu camlara yağmur yağdırıyoruz. (Sayfa: 27)

KAPLAN
*
Tutman gerek kara köşelerinden ağır bu
Tutman gerek bir kez daha güçlenmeliyim
Ölümlerle o insanca yıkıntılarla gelen
Kışı başka nasıl durdurabilirim
*
Yalnızlık bakımlı otlar arasında
Kendiliğinden açan çiçek
Bir öğle kalabalığında yolda meydanda
Türlü şaşkınlıklar arasından
Yürüyen sarı ellik sarı atkı
Varsa da bir, bu benim
*
Güven mi o ağaç ayaklarıyla gelen
Yahut benim gittiğim boşalmış yerlerimden
Boşalmış hani ummaz - Belki de uman hani -
Güven mi, doldurursun becerikli ellerin
Ben sana güvenirim
*
Sevgi mi kaplan duruşlu
En büyük parçayı kendine ayıran
Bir kendi gözünün ışığında
Biçimsiz yağmurlar yağmurlar yağdırıp
Bütün ateşleri söndüren
- İnsan daha güç durumda olamaz
Bilmem ki ne diyeyim. - (Sayfa: 28)

AŞK
*
Sıfırda insancıl yaşamamız başladı
Sıfırda koptun kayboldun aradık
Sessiz ya da rüzgârlı kıyılardan
Sana seslendik kör kuyu
Yokluğun orda çiçeklerde
Dünya seninle de sensiz de aydınlık
Başka tutkularımız var beraber yalnız
Yokluğun orda yaşamamızda
*
Varlığın orda, yoksa gecelerimiz bizimdi
Ellerimizi bir yere koymayı bilirdik
Ağlamayı bilmezdik kendimizi öldürmeyi
Varlığın orda yaşamamızda (Sayfa: 29)

GÜVERCİNLİ KADIN
*
Bu yığınla boş göz içinden
Bu alayla eğlenmeye aç
Varlığınızın bir gizli köşesi olmalı
Rahatça kaçıp saklanıyorsunuz
*
Beraberliğiniz kimselerde yok
Kadınlığınıza seslenince ürkek
Dostluğunuzu tuttular mı cesur
Nerde geçirdiniz tüm ömrünüzü
Böyle karalanmamış çocuk
*
Elleriniz ne güzel güvercinleriniz
Sizi bıraksalar ha ne dersiniz
Olanlara şaşmamak size vergi
Bu kahrolası şeytan işi
Bitişleri başından duymanız. (Sayfa: 30)

ÜŞÜMEKTEN DEĞİL KORKU
*
Yorgun savaşçılarız, yengiler eskitti bizi
Utanırız tadına varmaktan içkilerimizin
Biri bütün güneşleri toplar, vermeye bekletir
Üşümekten değil korku, ısınır olmaktan
Yorgun savaşçılarız, sevgiler ürküttü bizi
*
Tutulmuş dağ yolları oklar ve tuzaklar
Biri dostluk adına bağışlar çirkinliğimizi
Düz yollara düşeriz yeniden oksuz ve tavşansız
Yılgın savaşçılarız, sevgiler ürküttü bizi (Sayfa: 31)
*
AYIKLAMA
*
Sokulurlar dalgınlığa, gövdeleri ıslak
Sayısız kolları yapışkan
Onlar gizlice çoğalırken
Ne çıkar ayıklamaktan
*
Getirip yığıyor rüzgâr
Bir yandan, bir yandan, bir yandan
Şaşkın ellerimle, yorgun ellerimle
Ne çıkar ayıklamaktan
*
Saçları kollamalı bir yandan
Yüzleri kollamalı bir yandan
Sıkıntıyı kollamalı bir yandan
Bu bir avuntudur, yoksa
Ne çıkar ayıklamaktan (Sayfa: 32)

KİM NEYİ
*
Bütün kapılar tutulur, uzun aralıklar
Usulca çekilir karanlığa, okşanır
Bir inanç, bir küpe, bir renkli cam bardak
Sezilsin peki, ama bilinmesin
Kim neyi kurtaracak
*
Az şeylerden koca gürültülerle
Karışılır dünya gürültüsüne
Bir sürçme, bir dolu bakış, bir dostluk
Birden ta yanında o kaçak
*
Sezilsin peki, ama bilinmesin
Kim neyi kurtaracak
*
Dünyanın kedisi incecik kapıya
Çizikler, vuruşlar, tırnaklar
Ölünsün yumuşak ellerle, tüylerle
Açılmayacak, açılmayacak
*
Sezilsin peki, ama bilinmesin
Kim neyi kurtaracak
*
Bir mutlu iğnenin yeri bu
Üç görkemli kedi şurada
Donsun kıpırtısız, sessiz
Deli kız kendiyle kalacak
*
Sezilsin peki, ama bilinmesin
Kim neyi kurtaracak (Sayfa: 34)

İLKYAZ
*
Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya
*
Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar
Evler çocuklar mezarlar çizerek dünyaya
Yitenler olduğu görülüyor bir türküyü açtılar mı
Bakıp kapatıyorlar
Geceye giriyor türküler ve ince şeyler
*
"Memelerinde biraz irin, biraz balık ve biraz gözyaşı
Bir dev oluyorsun deniz deniz deniz
sisin dere ağızlarından sokulup akşamları
Fındıklarımızı basıyor
Neyleriz kararan tomurcukları
Çocuklarımıza yalvarıyoruz: Aç durun biraz
Tecimenlere yalvarıyoruz:
Bir "Hotel" bir gizli evlenme az çiziniz
Bir banka az çiziniz bir yalvarma
Bizden size ve sizden dışardakilere
*
Karılarımızı yolluyoruz tırnaklarını kesmeye ve demeye
- Evet efendim -
Çocuklarımızı yolluyoruz dilenmeye
Bizler gidiyoruz yatağımız tanrıya emanet
Yazların motorlu çingeneleri
Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya
*
Baba evleri, ilk kez girilen ırmağa dönüş
Toprağa tutku, kendinden dolayı
Kulaklarımızı tıkıyoruz: Para para para
Kulaklarımızı açıyoruz: Kavga kavga kavga
Sorar belki biri: Kavga ama neden kavga
Komşumuza sonsuz balta, karımıza yumruklar içinde
- Bilmiyoruz neden kavga.
*
Sonra kasabanın cezaevinde
Silgimizi göz önüne yerleştiriyoruz
Günlerimizi iterek genişletiyoruz
Yer açıyoruz karılarımızı düşünmeye
Bizsiz geçen menevşeyi düşünmeye
*
Durup ince şeyleri anlatmaya
Kimselerin vakti olmasa da
Okulların kadın öğretmencikleri
Tatil günlerini çoğaltsalar da
Kutsal nemiz varsa onun adına
Gözlerimiz için bağlar dokusalar da
Birikimler ve çizgiler gitgide gitgide
Açmaya ilkyaz çiçekleri
*
Bir gün birileri öte geçelerden
Islık çalar yanıt veririz (Sayfa: 35-36)
OĞLANIN TÜRKÜSÜ
*
Bizim erkeklerimiz
Dört mevsim bahar gibidir.
Sevişirken yeniden doğar gibidir
Al atla savaşa girer gibidir
Güzel olur çocuklarımız
*
Çokturlar, çabuk boylanırlar
Bir aylıkken güler, ikisinde türküye dururlar
Beşinde sığırtmaç, yedisinde sevdalıdırlar
On birinde düğüne ve rakıya ve mavzere
Olursa kır, olmazsa doru.
Yirmisinde, dokuzu bir meydanlarda ölürler
*
Ey gerçek sesimiz ey büyük kavga
Umut iki midir, bir midir.?
Düşman şaşkın mıdır, kör müdür.?
Kurşun yediveren gül müdür.?
Vurulan ölmüyor, bu nasıl vurma.?
*
Ey gerçek sesimiz en büyük kavga
Dağlarda suskunluk sürmeli midir.?
Hayınlara aman vermeli midir.?
Marşlar alanlarda durmalı mıdır.?
Sesi iletmiyor, bu nasıl hava.?
*
Derken, mutlu uykulara yatamayanlar
Yirmilerde yâr elini tutamayanlar
Dağa başlarlar.
Dağa başlarlar, çete düşlerler
Burda olmazsa orda
Vurur gider yadellere varırlar
*
Bu gerçek sanımız, bu büyük sevda
Sabah ılımında üveyik midir.?
Akar suda kayık mıdır.?
Bir alaca geyik midir.?
Çeker götürür kana.
*
Haksızlık nerde olursa olsun
Zulüm nerden gelirse gelsin
Barışla, sevgiyle olmayacaksa
Ey gerçek sesimiz, ey büyük kavga
Yankılan dağdan dağlara
Yankılan dağdan dağlara (Sayfa: 38-39)
ŞU GİDEN ATLIYA TÜRKÜ
*
Ben demedim mi
Hazırlandılar
Onların yüz bin kolları var
Kırbaçları sert, yamçıları sağlam, atları kavi
Yeğin git kese sür atınla birleş
Ben demedim mi
*
Ben demedim mi
Tekin değil koyaklar, dağ yamaçları
Yağmur yağar ki sis basar ki kurt iner ki
Ay bulanığında gümüş rengi çakallar
Ben demedim mi
Yalnız gitme demedim mi
*
Çiğdeme sor, çeşmeye sor
Tek açan menevşeye sor
Ayrılık getirir ayrılıklar
Birleş demedim mi
Ben demedim mi (Sayfa: 40)
O KADINLAR İÇİN BEŞLİ SEKİZLİ
*
1
*
Canıyla ayrılık sürer
Kendi ölümünü kendi doğuran
Kocamız ilk oğlumuzdur
Güderken bizi tanrı adına
Yüreği kamaşır huysuzluktan
*
2
*
Derin bir boşluğu söylesin diye
Adımızı e ile a ile çağırırlar
Sesimiz kendi göğsümüze içerden
Çarpa çarpa incelmişse
Denizlerimiz sığ dağlarımız düzse
Nasıl yankı veririz
*
3
*
Sordu dışarıdaki: – Kaç kişisiniz.?
İçerdeki yanıt verdi:
– Siz kaç kişisiniz.?
Ya biz nece kişiyiz biz
Sayılara girmeyenler
Kuşumuz ne renktir, rüzgârımız nerde
Neden gizli çıkarırız kuzularımızı
Yaylaya güzleye (Sayfa: 42)
SESLİ AĞIT
*
Kim attı bu tuzu çocuğumuzun sütüne
Sularımızı bulandıran kim
Hey kim var orda.?
*
Masal mı yaşıyoruz bu kaçıncı çağda
Elmamıza tarağımıza zehir
Nerden girmiş olabilir.?
*
Gün ışığı çağrısız geliyor odamıza
Kaldırıp götürüyor elimize bir kazma
Bir kalem veriyor zorla
arabalar dolu geçiyor dolu geçiyor
itiyorlar gidiyoruz yokuşlara koşulmaya
Kırk haramilerden kaçırdığımız geceyi
Ninnileyip uyutuyoruz kollarımızda
Oysa okşayıp sallayacaktı
Uyutacaktı kollarında kim kimi
*
Ölüleri yürütüp götürüyorlar
Uzun törenleri unutmamacasına
Yel mi çıktı bir üfleyen mi var
Oysa diriler dolaplarda
Bu soluğu uzun da kim
Düzgün dosyaları kıpırdatan
Hey, kim var orda.? (Sayfa: 43)
ANNESİ ÇALIŞAN ÇOCUĞUN AĞIDI
*
Attım. Boyalar ne işe yarayabilir
Yalnızlık için karadan başka
Hangi rengi kullanabilirim
Kuru masa, donuk tavan, somurtuk halı
Solgun durmalı resimlerim
*
Pencerem kuşları çekmiyor
Soluğu azaldı nergislerin
Üç tarak olsa taranmaz Yuku-Lili'nin saçları
Ben annesi çalışan bir çocuğum
*
Yollarda damlarda eski yazdan kalma
Mavi çizgileri kar gelir kapatır
Sustum. Sevincin sesleri de
Bir iki deneyip susacak
Duvar diplerinde kedisel çığlıklar
Bahçelerde çirkin kasımpatları açmalıdır (Sayfa: 44)

YÜKSEK EVDE OTURANLARIN TÜRKÜSÜ
*
Evleri yüksek kurdular
Önlerinde uzun balkon
Sular aşağıda kaldı
Aşağıda kaldı ağaçlar
*
Evleri yüksek kurdular
On bin basamak merdiven
Bakışlar uzakta kaldı
Uzakta kaldı dostluklar
*
Evleri yüksek kurdular
Cama, betona boğdular
Usumuzdaydı unuttuk
Topraktan uzakta kaldı
Toprağa bağlı olanlar (Sayfa: 45)


BEBEK İÇİN KARŞILAMA
*
Geçirdin son güzü, yeli, yaprakları
Sırta omuzlara vuran güneşi
Geçirdin köklere çekilen özsuyu
Kardan önce geldin
*
Askerler çeksin asma köprülerini
Azgın sular üstünden
Silah bırakılsın demiş olabilirsin
Örtüp üstlerine kaputlarını
Kaygusuz uykularda üç gün üç gece
Dördüncü gün oyuna dursunlar diyebilirsin
Belki Güney Amerika, Asya ve Afrika
Ve Ortadoğuda
Halklar kendi marşlarıyla yürüsün dedin
Ama geç geldin geç geldin
*
İlerde, daha ilerde
Bir gün olacaksa da
Henüz hiçbiri olmadı istediğinin
Yeni yeni yöntemler buluyor
Dünyanın kiralık beyinleri
Çok paralı efendilerine
Çok yoksul tutsaklar iki dizleri üstünde
Ellerini bir parça oynatmayı düşünmeden
Tanrıya yakarıyorlar
*
Tanrıyı bir milyarder kılığında
Başkan kılığında
Papamız kılığında bazan
Çokça da general kılığında görüyorlar
Ellerini indirmiyorlar daha
Tutunmuyorlar biribirlerine
*
Bir gün tutunacaklar
Bir gün başları yukarda
Yüceltip kendileri kendilerini
İnanacaklar yalnız kendilerine
Bunun için
Onlara yol göstermelisin
Çok beklendin ama geldin
Ama hoş geldin (Sayfa: 46-47)

RED
*
Yırttı yüzlerce dizesini
Çekti duyulan şiirlerinden adını
Sildi şiire dönüşen sözleri
Yüreğinden
*
Kendi bedenine tutkunlar ey
Kendi aydınlığını sevenler ey
Yorgan gibi bürünüp geceyi
Kendi sıcağında uyuyanlar
Bu nedir bu nedir, bir gececik ozan
Yazdı ama size değsin istemedi
Sizi değmez gördüğündendir
Reddeti güzelim şiirlerini
Sizi reddetti (Sayfa: 65)
GÖRÜLDÜ
*
“Görüldü” kimi özlediğimiz
Neyi sevdiğimiz, istediğimiz “görüldü”
Öfkeliysek hangi dağlara vurup
Kederliysek hangi suları izlediğimiz
“Görüldü”
Selamımız ve dikenlerimiz
*
İçimizde, derinde
Derin denizlerin yaslı göllerin dibinde
Bir umumuz vardır sileriz
Parlatırız gece gece
Damgasız işaretsiz (Sayfa: 66)
SEVDA KALICIDIR
*
Kayboldum
Bir köpeğin bir çocuğu beklediği gibi
Hasretle kamaşık yüreği
*
Kayboldum
Bağırırlar, seslerinin yankısı
Dönemez bir türlü
*
Kayboldum
Çevrilir sayılar sonuncuya değin
Ansımaz sonuncu kaçtı, biter telefon
*
Kayboldum
Herkesin adı okunur, düşmüştür onunki
*
Kayboldum
Yıllarca beraber uyumak uyanmak
Suya ve ekmeğe uzanmak birlikte
Tartışmak, küsüşmek, sevişmek
Ama sevda nerde sevda nerde
*
Kayboldum
Kimlere hüzündü kimlere nostalji
Kimler tutkun idi kimler unuttu
*
Siz hepiniz ölüleri ve mezarları seversiniz
Çoğa sürmez bir gün ben de beklerim (Sayfa: 74)
AKVARYUM
*
Yok saymalıyım artık geçip gittiğini
Ve giderken önüme uzattığın
Hayatın kıyısında
Gizlice görüvereceğim
O birkaç dirhem eskimez gümüşü
*
Yok saymalıyım, karşılıksız ve cömert
Ismarlamadığım, biriktirilmiş
Çiçek izlerini
Çünkü yansız ve renksiz durayım isteniyor
*
Törenler ardarda törenler düzenlense
Ülkenin tüm çılgınları geçse önümden
Durmalıymışım
Belki ben durduğumda
Müzmin bir acemisi olarak hayatın
Öyle kendiliğinden
Yağmur kabartır kirleri
Kar temizler
Mi acaba
*
İyi ki şimdilerde
Yeni keşfedilmiş ülserimle
Bu tuzsuz ve edilgen akvaryumda
Başarılar dileyerek
Vizit defterine geçti adımı doktor
*
Böylece tarihten kovulmak
Ustaca gerçekleşti denebilir
Ne sille ne tokat ne devrim ne kargaşa
Bir dizi bitirim incelik eşliğinde
Örtün öleyim şimdi.. (Sayfa: 79-80)
DEDEM ÖLDÜĞÜNDE
*
Dedem öldüğünde
Yüz sürerek ayaklarına
Vedalaşmıştı ninem
*
Annem incecik bedenine
Deli vuruşlar indiğinde
Ağzından çıkan sözcükler şunlardı
“Bağırma, duymasın kimse”
*
Beni eğitmek içinse
Elini kullanmadı birileri, hayır
Buna teşekkür mü etmeliyim
Bir var ki alttan almalıymışım onlara göre
Bana yöneltilene karşılık
Bir aşağda olmalıymış sözlerim
*
Öldü barbar de köle de, ölsün
Toprağa karıştı zalim mazlum
Sabrı örseledi öfke, aşındı kendisi de
Egemene karşı evde dışarda dünyada
Şimdi sözüm davranışım özgürce, eşit eşite
Bunu çocuklarımızdan öğrendim (Sayfa: 82)
ÇOCUKLARI EŞİT TUTUN
*
Has ipek yanında pamuk giyinenler
Eşit tutulmayan çocuklar o güller
- Çocukluk aman çocukluk -
Üstünlüğün büyüsüne yanar dönerler
Sonra dar gelir utkular övmeler
- Çocukluk aman çocukluk -
Ağızlarındaki balı
Yaşama çılgınca tükürürler
Verseniz verseniz sevgiler az gelir
Sevgisiz sitemsiz öfke göllerinde
Ölürler (Sayfa: 83)

SENİ SEVDİM
*
Seni sevdim, seni birdenbire değil usul usul sevdim
"Uyandım bir sabah" gibi değil, öyle değil
Nasıl yürür özsu dal uçlarına
Ve günışığı sislerden düşsel ovalara
*
Susuzdu, suya değdi dudaklarım seni sevdim
Mevsim kirazlardan eriklerden geçti yaza döndü
Yitik ceren arayı arayı anasını buldu
Adın ölmezlendi bir ağız da benden geçerek
Soludum, üfledim, yaprak pırpırlandı Ağustos dindi
Seni sevdim, sevgilerim senden geçerek bütünlendi
*
Seni sevdim, küçük yuvarlak adamlar
Ve onların yoğun boyunlu kadınları
Düz gitmeden önce ülkeyi bir baştan bir başa
Yalana yaslanmış bir çeşit erk kurulmadan önce
Köprüler ve yollar tahviller senetler hükmünde
Dışa açılmadan önce içe açılmadan önce kapanmadan önce
Nehirlerimiz ve dağlarımız ve başka başka nelerimiz
Senet senet satılmadan önce
Şirketler vakıflar ocaklar kutsal kılınıp
Tanrı parsellenip kapatılmadan önce
Seni sevdim. Artık tek mümkünüm sensin (Sayfa: 84)

TUHAF BİR AŞK
*
Kırılıyoruz, ya sen ya ben
ya da kırılmışlığımız
öyle derin öyle onarılmaz
bir yol arıyor yüzeye vurmak için
bir bahane. Onarılamıyoruz
onaramıyoruz, ekimiz görünmeden
sen ve ben
*
aramıza gerilen sahte deri
katılaşmış, çatlayabilir ancak, çatlıyor
sızıyor kan senden ya da benden
bazen ikimizden
*
bilemiyoruz yaşamayı severek
ve sevmeden
belki hem severek hem sevmeden
*
böyle parçalanarak dağılarak
mı ölünür.?
dünyaya bir bütünlük bırakmadan
oysa ölüm bile usul usul
yaşama benzer yaşama benzer (Sayfa: 90)
SAKLAYAN KADINLAR ŞİİRİ
*
O telefona çıkma, o kapıyı açma
ona dokunma
sarnıcı besleyen suyu sonsuza
sakla, sende sürsün aşk (Sayfa: 92)
TAŞ
*
Dar günlerde usulca seslenişe
usul bir yankı arayan
umutsuz susarsa
taş kesilir dünya da
*
büyürüz
silahlar ölçmese boyumuzu
büyürüz erik
büyürüz badem
büyürüz akasya
elbet büyürüz
geç olmadan, sonsuz geceye girmeden
herkes döktüğü kederi toplasa
*
Sezen’in sesinden fado dinlesek
hangi dala düşer güneş
çiçeği söylese
bir gün konuşmadan bile bir
anlaşsak
ölüm o pervasız zalim
senin de odanda konukken
sen neyin zalimisin.? (Sayfa: 104)
AH ÜLKE
*
Demir akkor halinde, esas demirciler
yedi kat yerin dibinde ve görünenler sahte
önce evliyalar gibi resim veriyorlar
çerçeveden bir çıkınca bir çıkınca
kolları uzanınca örse
üstünde alanlar dolu zambak
vuruyorlar, vuruluyor düşüyor
zambak dönüşüyor lâl'e
*
Ferhad'ın kesik kolları bir değse toprağa
su uzakta birikiyor hâlâ
söylenti bu, kulaktan kulağa
Mavi Kuş'un sahibi esas demirciler
bir gün masallardan dönecekler
- şimdi mi, burda mı, bu durumda mı.?
şimdi aşk bile zorba (Sayfa: 105)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...