27 Eylül 2022 Salı

Jack London - Bir Dilm Biftek (İngilizce Aslından Çeviren: Levent Cinemre)


Arka Kapak

*

Jack London’ın Bir Dilim Biftek (1909) ve Meksikalı (1911) yapıtları, yüzyıl dönümünün çalkantılı toplumsal yaşamından çarpıcı iki kesit sunuyor. Gençlik ile yaşlılık arasında işleyen kanunlar, Meksika Devrimi’nin katı iklimi, kuşku ile güven arasındaki belirsizleşmiş sınırlar, iki boksörün öyküsünde buluşuyor. Saniyeler içinde verilen kararlar, kitlelerin yanılgıları, amansız kapışmalar ve tutmayan planlar Jack London’ın ustalıklı kalemi sayesinde nadir görülen bir durulukla sentezleniyor. London, okurunu bir kez daha çetin insanlık durumumuzun dönemini aşan, evrensel bir fotoğrafıyla karşı karşıya bırakıyor.

*

*

Bir Dilim Biftek:

*

''Sandel Gençlikti, Gençliğin o cömert vazgeçişiyle kuvvetini boşa savuruyordu. Ringin generalliği, uzun ve sancılı dövüşlerden edinilmiş hikmetse Tom King'e aitti.'' (Sayfa: 16)
*
''Seyircinin, Bondi Plajı'nın köpüklü dalgalarının sesi gibi kükrediğini duyuyordu.'' (Sayfa: 26)
*

DİPNOT: Sidney'in doğusunda bulunan ve gerek şehir sakinlerince gerekse yerli ve yabancı turistlerce çok sevilen bir kilometre uzunluğuundaki plaj. Plajın güney kısmı büyük dalgalara açık olduğu için sörfçüler arasında çok popülerdir. İnsanların gösterdiği her türlü yaratıcı toplumsal etkiye açık bir kişi olan Jack London'ın bu plajdan bahsetmesi çok normal çünkü onun Avustralya'da olduğu tarihin bir süre öncesinde, 1907 yılında, plajda ilginç bir olay yaşanmıştı. Şehir meclisinin aldığı bir karara göre erkekler plaja ''edepli mayo'' ile gelecekler, yani kadınlar gibi bacaklarını dizlerine kadar, kollarını da dirseklerine kadar örten plaj kıyafeti giyeceklerdi. Ahali buna çok bozulmuştu. Belirlenen günde yüzlerce erkek fırfırlı eteklerle, dönemin kadın giysileriyle, hatta kimisi iyice abartıp anneannelerinin yatak bereleri ve gecelikleriyle plaja gelerek bu yasağa topluca tepki göstermişti. Üstelik kadınlar da bu protestoya destek vermişti. Saçmalığı anlaşılınca karar geri çekilmişti. Bu esprili protesto Jack London'ın çok hoşuna gitmiş olmalı ki plajın adını öyküsüne geçirmiş. (Sayfa: 69)
*
Meksikalı:
*
''Yolu cehennemden geçmişler, kimselere benzemez.'' (Sayfa: 33)
*
''Devrim bir kez başladı mı, sonrasında kendi ayaklarıyla yürürdü.'' (Sayfa: 36)

Kalidasa - Ritusamhara (Mevsimler Geçidi), Meghaduta (Haberci Bulut) (Sanskrit Aslından Tercüme Eden: Yalçın Kaya)


Kalidasa (MS 4. yüzyıl): (..) ''Kalidasa'ya ''Hint'in Shakespeare'i'' yakıştırması yapılmaktadır. Mary Summer bir röportajında, ''Britanya Sezarların boyunduruğu altında inler, Keltler kuytu ormanlarda barınırken; Hint medeniyetin tadını çıkarıyordu. Zira Shakespeare, henüz çok uzaklardaydı. Hindistan'da seçkin bir seyirci kalabalığı Kalidasa adıyla ün yapan bir dram yazarını çılgınca alkışlıyordu. Shakespeare ve Kalidasa, iki hayat değil, iki tezattır. Kalidasa, yağmur taşıyan bir bulutun rahmet sayıldığı yakıcı bir ülkede doğmuştur. Shakespeare ise güneşin aydınlatmakta bile hassas davrandığı sisli bir adada. Şakuntala'nın yazarı zeki ve uyuşuk bir toplumun çocuğu; Hamlet'in yazarı ise, Orta Çağ'ın barbarlığından henüz kurtulan bir milletin. Ancak ikisi de aşkı canlandırmak ve betimlemekte emsalsizlerdi.'' şeklindeki ifadeleri kullanmıştır.'' (Sayfa: 5)

*
Sanskrit Dili ve Alfabesi Üzerine:
*
Sanskrit dilinin yazıldığı alfabeye Devanagari adı verilmektedir. Devanagari kelimesi Sanskrit dilinde ''Deva: Tanrı ve Nagari: Şehir'' kelimelerinin birlikte kullanılmasıyla meydana getirilmiştir. Bu alfabenin ve Hindistan'da kullanılan diğer alfabelerin hemen hepsinin kökeni Brahmi yazı karakterine dayandırılmaktadır. Devanagari'nin ise Gupta dönemi yazı biçiminden üretildiğine dair hâkim bir görüş yaygındır. Klasik Sanskrit dilinin yazımında kullanılan Devanagari alfabesinde 49 ses bulunmaktadır.'' (Sayfa: 9)

Can Yücel - Yazma (Mehmet Başaran)



ŞİİRİMİZİN CAN'I:
*
O gün, Gençlik Kitabevi'nde beraberdik ''badem ağacı''yla. İmza günü deniyor ya hani. Ortada bir masa. Günlerden Pazar. Gelen giden az, ama Can bi kalabalık bi kalabalık; elinde kızının eli varmış gibi değil de, 1 Mayıs'ta Taksim alanı gibi..
''Gorki, Tolstoy'la karşılaştıktan sonra: ''Tolstoy'un gözlerinden insana bin göz birden bakıyor'' demiş, Can'ın gözleri de öyle işte. Her zamanki gibi tuzlu biberli, alaylı, iğneli konuşmalarıyla hallaç pamuğu gibi atıyordu günü. İnsanları ''kurtarılacak duruma düşürenlerin'' ve de ''kurtarıcı'' geçinenlerin canlarına okuyordu.'' (Sayfa: VII)
*
''Okuyucuları ''uyur iken uyandıran'' ürünlerdir Can'ın şiirleri. Yaşamın nabzını tutan, ''günceli'' beyninin ocağından geçirip tarihselle buluşturarak şiire dönüştüren bir uğraştır onunki. Düşüncelere, duygulara çifte su veren zengin bir bilgi, bilinç ocağıydı beyni. Alayda, kalayda, lehimde usta bir ozandı. ''Akıllı şiir'' diyor da başka bir şey demiyordu. Yaşadığımız günlerin tuzlu biberli şiirlerini yazıyordu, biçimledikleri, sivrilttikleriyle dünyamızı kımıldatarak.. Şu dizeler, çarpıcı biçimde bugün de durumumuzu dile getirmiyor mu:
*
SHAKESPEARE ÜZRE
*
Türkiye'nin Manimarka'sında bişeyler kokuyor
Kimine göre tuz, kimine göre et,
Hamlet.!
Hamleeeet.!'' (Sayfa: IX-X)
*
KEYİF
*
Uyanacak olduktan kelli,
Gelen gece, gelen karanlık olsun;
Yeter ki erişsin uyku,
Varılacak sabah olsun.
*
Benden etsin siftahını,
Selâmım alsın güneş;
İşte gene çıktım, karşındayım
Çiçekli vişnem, aşılı vişnem.
*
Demek yetmemiş ömrümüz;
Yiyecek aşımız, görecek günümüz varmış;
Desene işimiz iş;
Değme gitsin keyfine.
*
Can Yücel
*
NOT: Orhan Burian'a gönderdiği şiir.
*
KÂFİR
*
Yosun yeşili bağlamış gözlerim,
Gayri topraktı görmez olmuş;
Süzülmüş de konuvermişim bir deniz üstüne,
Bir piç izmarite gönül vermişim.
*
Tanrıdan habersiz dünyaya gelişim;
İnsaneli değmemiş tuzlu derime;
Yazdı kışdı geceydi ömrüm suda,
Bir piç izmarite gönül vermişim.
*
Burian da sevmiş olmalı bu şiirleri ki, özenle saklamış. Seçkiye alamaması, geç gelmiş olmalarındandır sanırım. Şiir canlısı bir yazın ustasıydı o. Türk şiiri bir büyük yapıysa, kimi zaman bir şiir hatta bir dize bile kendince bir yer bulabilirdi o yapıda. O günlerin havası içinde bir şeyleri göze alan Nâzım'a en geniş yeri vermesi, pek çok kişinin Nâzım'ı onun seçkisiyle tanıması az şey miydi.?
Bir yıldız gibi göklerimizden kayıp giden güzel insan, beni geçmişimle, dostum Can Yücel'le yeniden buluşturan değerli öğretmenim, bir daha sevgiler, saygılar sana.. (Sayfa: XV)
*
Mehmet Başaran

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...