13 Nisan 2020 Pazartesi

Nâzım Hikmet Ran - Kuvâyi Milliye

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye

ONLAR
*****
Onlar ki toprakta karınca,
-----suda balık,
----------havada kuş kadar
---------------çokturlar;
korkak,
-----cesur,
----------cahil,
---------------hakim
--------------------ve çocukturlar
ve kahreden
-----yaratan ki onlardır,
destânımızda yalnız onların maceraları vardır.
*
Onlar ki uyup hainin iğvasına
-----sancaklarını elden yere düşürürler
ve düşmanı meydanda koyup
-----kaçarlar evlerine
ve onlar ki bir nice murtada hançer üşürürler
ve yeşil bir ağaç gibi gülen
ve merasimsiz ağlayan
ve ana avrat küfreden ki onlardır,
destânımızda yalnız onların macerâları vardır.
*
Demir,
-----kömür
----------ve şeker
ve kırmızı bakır
ve mensucat
ve sevda ve zulüm ve hayat
ve bilcümle sanayi kollarının
ve gökyüzü
-----ve sahra
----------ve mavi okyanus
ve kederli nehir yollarının,
sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı
-----bir şafak vakti değişmiş olur,
bir şafak vakti karanlığın kenarından
-----onlar ağır ellerini toprağa basıp
----------doğruldukları zaman.
*
En bilgin aynalara
-----en renkli şekilleri aksettiren onlardır.
Asırda onlar yendi, onlar yenildi.
Çok sözler edildi onlara dair
ve onlar için:
-----zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur,
----------denildi. (Sayfa: 11-12)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye

BİRİNCİ BAP - YIL 1918-1919
ve KARAYILAN HİKÂYESİ
************************
Ateşi ve ihaneti gördük.
Ve kanlı bankerler pazarında
---------------memleketi Alaman'a satanlar,
yan gelip ölülerin üzerinde yatanlar
düştüler can kaygusuna
ve kurtarmak için başlarını halkın gazabından
karanlığa karışarak basıp gittiler.
Yaralıydı, yorgundu, fakirdi millet,
en azılı düvellerle dövüşüyordu fakat,
---------------dövüşüyordu, köle olmamak için iki kat,
---------------iki kat soyulmamak için. (Sayfa: 15)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye

İKİNCİ BAP
YIL YİNE 1919 ve İSTANBUL'UN HÂLİ ve ERZURUM ve SIVAS KONGRELERİ ve KAMBUR KERİM'İN HİKÂYESİ
***
(..)
Biz ki İstanbul şehriyiz,
işte, arzederiz halimizi
-----Türk halkının yüce katına.
Mevsim yazdır,
919'dur.
Ve teşrinlerinde geçen yılın
dört düvele teslim ettiler bizi,
----------gözü kanlı dört düvele
---------------anadan doğma çırılçıplak.

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye

ÜÇÜNCÜ BAP
YIL 1920 ve ARHAVELİ İSMAİL'İN HİKÂYESİ
***
Ateşi ve ihaneti gördük.
*
Düşman ordusu yine başladı yürümeğe.
Akhisar, Karacabey,
Bursa ve Bursa'nın doğusunda Aksu,
-----çarpışarak çekildik..
*
920'nin
-----29 Ağustos'u:
Uşak düştü.
*
Yaralı
-----ve dehşetli kızgın
----------fakat toprağımızdan emin,
---------------Dumlupınar sırtlarındayız.
Nazilli düştü.
*
Ateşi ve ihaneti gördük.
Dayandık
-----dayanmaktayız. (Sayfa: 37-44)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye

DÖRDÜNCÜ BAP
NURETTİN EŞFAK'IN BİR MEKTUBU ve BİR ŞİİRİ
***
TÜRK KÖYLÜSÜ
********************
Topraktan öğrenip
-----kitapsız bilendir.
Hoca Nasreddin gibi ağlayan
-----Bayburt'lu Zihni gibi gülendir.
Ferhad'dır
-----Kerem'dir
----------ve Keloğlan'dır.
Yol görünür onun garip serine,
analar, babalar umudu keser,
kahbe felek ona eder oyunu.
Çarşambayı sel alır,
bir yâr sever
-----el alır,
kanadı kırılır
-----çöllerde kalır,
ölmeden mezara koyarlar onu.
O, ''Yûnusû biçâredir
-----Baştan ayağa yâredir'',
ağu içer su yerine.
Fakat bir kerre bir derd anlayan düşmeyegörsün önlerine
ve bir kerre vakterişip
-----''-Gayrık yeter.!''
-----demesinler.
Bunu bir dediler mi,
''İsrâfil sûrunu urur,
-----mahlûkat yerinden durur'',
toprağın nabzı başlar
-----onun nabızlarında atmağa.
Ne kendi nefsini korur,
-----ne düşmanı kayırır,
''Dağları yırtıp ayırır,
kayaları kesip yol eyler âbıhayat akıtmağa..'' (Sayfa: 47-49)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye

BEŞİNCİ BAP
920'NİN 16 MARTI ve MANASTIRLI HAMDİ EFENDİ ve REŞADİYELİ VELİ OĞLU MEMET'İN HİKÂYESİ
***
''Bu hamiyetli ve cesur, Manastırlı Hamdi Efendi olmasaydı, İstanbul felâketinden kim bilir haber almak için ne kadar intizarlar içinde kalacaktık. İstanbul'da bulunan nâzır, mebus, kumandan, teşkilâtımız mensupları içinden bir zat çıkıp vaktiyle bize haber vermeği düşünmemiş olduğu anlaşılıyor. Demek ki cümlesini heyecan ve helecan kaplamıştı. Bir ucu Ankara'da bulunan telin İstanbul'da bulunan ucuna yanaşamayacak kadar şaşkın bir hale gelmiş olduklarına bilmem ki hükmetmek caiz olur mu.?''
(Nutuk, s. 295, Devlet Basımevi, İstanbul 1938)
*
920'nin 16 Martı.
Öğleden evvel
saat onda
makina başında şöyle bir telgraf aldı Ankara'daki:
*
''Der-aliye 16/3/1920.
İngilizler bastı bu sabah
-----Şehzadebaşı'ndaki Muzika karakolunu.
Müsademe edildi.
İşgal altına alıyorlar İstanbul'u şimdi.
Berâyi malûmat arzolunur.
---------------Manastırlı Hamdi.'' (Sayfa: 53-56)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye

ALTINCI BAP
MUHAREBELER ve DÜŞMAN ELİNDE KALANLAR ve KARTALLI KÂZIM'IN HİKÂYESİ
***
İnönü meydanı yavrum,
rüzgâr,
soğuklar insanı arı gibi haşlıyor.
Zemheriler bitti diyelim,
-----hamsin ya başladı, ya başlıyor.
Muharebe beş gün beş gece sürdü.
Kan gövdeyi götürdü.
Ve nihayetinde
düşmanlar karın üstünde
-----top arabaları, sandıklar dolusu konyak
-----altı kamyon bıraktılar.
Sonra, kaçarlarken, yavrum,
köyleri, köprüleri yaktılar.. (Sayfa: 59-67)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye

YEDİNCİ BAP
922 AĞUSTOS AYI ve KADINLARIMIZ ve 6 AĞUSTOS EMRİ ve BİR ÂLETLE BİR İNSANIN HİKÂYESİ
***
Lastik hava kaçırıyor.
Derdine deva bulmazsak eğer.
Dur bakalım Babacafer..
*
Üç numrolu kamyonet durdu.
Karanlık.
Kriko.
Pompa.
Eller.
Küfreden ve küfrettiğine kızan elleri
lastikte ve ihtiyar tekerlekte dolaşırken
Ahmet hatırladı:
bir gece nüzüllü babaannesini
-----sedirden sedire taşırken
----------kadıncağız..
*
İç lastik boydan boya patladı.
Yedek.?
Yok.
Dağlarda avaz avaz
-----imdat istemek.?
*
Sen Süleymaniyelisin oğlum Ahmet,
sana tek başına verilmiştir üç numrolu kamyonet.
Hem, hani bir koyun varmış,
-----kendi bacağından asılan bir koyun.
Süleymaniyeli şoför Ahmet
-----soyun..
*
Soyundu.
Ceket, külot, pantol, don, gömlek ve kalpak
-----ve kırmızı kuşak,
Ahmet'i postallarının üstünde çırılçıplak
-----bırakarak
-----dış lastiğin içine girdiler,
-----şişirdiler.
*
Bu şarkı nihaventtir.
Deniz kıyısında bir şehir..
Beyaz başörtüsü..
*
Saatta elli yapıyoruz..
Dayan ömrümün törpüsü,
dayan da dağlar anadan doğma görsün şoför Ahmet'i,
dayan arslan..
*
Hiçbir zaman
-----böyle merhametli bir ümitle sevmedi
-----hiçbir insan
-----hiçbir âleti.. (Sayfa: 71-77)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye

SEKİZİNCİ BAP
26 AĞUSTOS GECESİNDE SAATLAR İKİ OTUZDAN BEŞ OTUZA KADAR ve İZMİR RIHTIMINDAN AKDENİZ'E BAKAN NEFER
***
Saat 2.30.
Kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır,
ne ağaç, ne kuş sesi,
-----ne toprak kokusu vardır.
Gündüz güneşin,
-----gece yıldızların altında kayalardır.
Ve şimdi gece olduğu için
ve dünya karanlıkta daha bizim,
-----daha yakın,
----------daha küçük kaldığı için
ve bu vakitlerde topraktan ve yürekten
-----evimize, aşkımıza ve kendimize dair
----------sesler geldiği için
kayalıklarda şayak kalpaklı nöbetçi
okşayarak gülümseyen bıyığını
-----seyrediyordu Kocatepe'den
----------dünyanın en yıldızlı karanlığını.
Düşman üç saatlik yerdedir
ve Hıdırlık-tepesi olmasa
-----Afyonkarahisar şehrinin ışıkları gözükecek.
Kuzeydoğuda Güzelim-dağları
ve dağlarda tek
-----tek
----------ateşler yanıyor.
Ovada Akarçay bir pırıltı halinde
ve şayak kalpaklı nöbetçinin hayalinde
-----şimdi yalnız suların yaptığı bir yolculuk var: (..)
*
Ve biz burada bitirdik destanımızı.
Biliyoruz ki lâyığınca olmadı bu kitap,
Türk halkı bağışlasın bizi,
onlar ki toprakta karınca,
-----suda balık,
----------havada kuş kadar
---------------çoktular;
korkak
-----cesur,
----------câhil,
---------------hakîm
--------------------ve çocuktular
ve kahreden
-----yaratan ki onlardır,
kitabımızda yalnız onların mâceraları vardır..
*
939 İstanbul Tevkifanesi
940 Çankırı Hapishanesi
941 Bursa Hapishanesi (Sayfa: 81-91)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye

Piraye İçin Yazılmış:
SAAT 21-22 ŞİİRLERİ
****
(..)
Ve hemen
-----fırlayarak yerimden
penceremde demirlere yapışarak
hürriyetin süt beyaz maviliğine
-----sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım..
*
Ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken..
*
(Sayfa: 95-96)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye

Piraye İçin Yazılmış:
SAAT 21-22 ŞİİRLERİ
****
20 EYLÜL 1945
*
Bu geç vakit
bu sonbahar gecesinde
-----kelimelerinle doluyum;
zaman gibi, madde gibi ebedî,
-----göz gibi çıplak,
----------el gibi ağır
---------------ve yıldızlar gibi pırıl pırıl
--------------------kelimeler.
*
Kelimelerin geldiler bana,
yüreğinden, kafandan, etindendiler.
Kelimelerin getirdiler seni,
-----onlar: ana,
-----onlar: kadın
----------ve yoldaş olan..
Mahzundular, acıydılar, sevinçli, umutlu, kahramandılar,
-----kelimelerin insandılar.. (Sayfa: 97)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye

Piraye İçin Yazılmış:
SAAT 21-22 ŞİİRLERİ
****
26 Eylül 1945
*
Bizi esir ettiler,
bizi hapse attılar:
-----beni duvarların içinde,
----------seni duvarların dışında.
*
Ufak iş bizimkisi.
Asıl en kötüsü:
bilerek, bilmeyerek
hapishaneyi insanın kendi içinde taşıması..
İnsanların birçoğu bu hale düşürülmüş,
namuslu, çalışkan, iyi insanlar
ve seni sevdiğim kadar sevilmeye lâyık.. (Sayfa: 101)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye

Piraye İçin Yazılmış:
SAAT 21-22 ŞİİRLERİ
***
1 Ekim 1945
*
Dağın üstünde:
akşam güneşiyle yüklü olan bir bulut var dağın üstünde.
Bugün de:
sensiz, yani yarı yarıya dünyasız geçti bugün de.
Birazdan açar
kırmızı kırmızı:
gecesefaları birazdan açar kırmızı kırmızı.
Taşır havamızda sessiz, cesur kanatlar
-----vatandan ayrılığa benzeyen ayrılığımızı.. (Sayfa: 102)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye

Piraye İçin Yazılmış:
SAAT 21-22 ŞİİRLERİ
*****
2 Ekim 1945
*
Rüzgâr akar gider,
aynı kiraz dalı bir kere bile sallanmaz aynı rüzgârla.
Ağaçta kuşlar cıvıldaşır:
-----kanatlar uçmak ister.
Kapı kapalı:
-----zorlayıp açmak ister.
Ben seni isterim:
senin gibi güzel,
dost
-----ve sevgili olsun hayat..
Biliyorum henüz bitmedi
-----sefaletin ziyafeti..
Bitecek fakat.. (Sayfa: 102)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye

7 Ekim 1945
*
İnsan çığlıkları geçti geceleyin açık denizleri
-----rüzgâr-
-larla.
Dolaşmak tehlikeli hâlâ
-----geceleyin açık denizleri..
*
Altı yıldır sürülmedi bu tarla,
duruyor olduğu gibi tank paletlerinin izleri.
Tank paletlerinin izleri
-----kapanır bu kış karla.
*
Ah, gözümün nuru, gözümün nuru,
yine yalan söylüyor antenler:
alın teri tacirleri kapatabilsin diye defteri yüzde yüz kârla.
Fakat Ezrailin sofrasından dönenler
-----döndüler verilmiş kararlarla. (Sayfa: 104)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye

Nâzım Hikmet Ran - Kuvâyi Milliye
Piraye İçin Yazılmış:
SAAT 21-22 ŞİİRLERİ
******
10 Ekim 1945
*
Gözlerine bakarken
-----güneşli bir toprak kokusu vuruyor başıma,
-----bir buğday tarlasında, ekinlerin içinde kayboluyorum..
*
Yeşil pırıltılarla uçsuz bucaksız bir uçurum,
durup dinlenmeden değişen ebedî madde gibi gözlerin:
-----sırrını her gün bir parça veren
-----fakat hiçbir zaman
-----büsbütün teslim olmayacak olan.. (Sayfa: 107)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye

28 Ekim 1945
*
Itır saksısında artan koku,
denizlerde uğultular
ve işte dolgun bulutları ve akıllı toprağıyla sonbahar..
*
Sevgilim,
yaş kemâlini buldu.
Bana öyle gelir ki
-----belki bin yıllık bir ömrün macerası geçti başımızdan.
Ama biz hâlâ
-----güneşin altında el ele yalnayak koşan
----------hayran gözlü çocuklarız. (Sayfa: 108)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye

13 Kasım 1945
*
Tarif kabul etmez, -diyorlar, -İstanbul'un sefaleti,
milleti, -diyorlar, -kırıp geçirdi açlık,
verem illeti, -diyorlar, -diz boyu.
Şu kadarcık kız çocuklarını, -diyorlar, -
----------yangın yerlerinde, sinema localarında..
*
-----
---------
Kara haberler geliyor uzaktaki şehrimden:
namuslu, çalışkan, fakir insanların şehri-
----------sahici İstanbulum,
sevgilim, senin mekânın olan
ve nereye sürülsem, hangi hapiste yatsam
-----sırtımda, torbamın içinde götürdüğüm
-----ve evlât acısı gibi yüreğimde,
-----senin hayalin gibi gözlerimde taşıdığım şehir.. (Sayfa: 111)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye

1945 yılı Aralık ayının dördü
*
İlk göz göze geldiğimiz günkü elbiseni çıkar sandıktan,
giyin, kuşan,
benze bahar ağaçlarına..
Hapisten
-----mektubun içinde yolladığım karanfili tak saçlarına,
kaldır, öpülesi çizgilerle kırışık beyaz, geniş alnını,
böyle bir günde yılgın ve kederli değil,
-----ne münasebet,
böyle bir günde bir isyan bayrağı gibi güzel olmalı Nâzım Hikmet'in kadını.. (Sayfa: 112)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye

6 Aralık 1945
*
Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,
akar suyun,
-----meyve çağında ağacın,
-----serpilip gelişen hayatın düşmanı.
Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına:
------çürüyen diş, dökülen et-,
-----bir daha geri dönmemek üzre yıkılıp gidecekler.
Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla
-----bu güzelim memlekette hürriyet.. (Sayfa: 113)
*
7 Aralık 1945
*
Bursada havlucu Recebe,
Karabük fabrikasında tesviyeci Hasana düşman,
fakir-köylü Hatçe kadına,
ırgat Süleymana düşman,
sana düşman, bana düşman,
düşünen insana düşman,
vatan ki bu insanların evidir,
sevgilim, onlar vatana düşman.. (Sayfa: 114)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye

14 Aralık 1945
*
Hay aksi lânet, fena bastırdı kış..
Sen ve namuslu İstanbulum ne haldesiniz kim bilir.?
Kömürün var mı.?
Odun alabildin mi.?
Camların kıyısına gazete kâadı yapıştır.
Gece erkenden yatağa gir.
Evde de satılacak bir şey kalmamıştır.
Yarı aç, yarı tok üşümek:
-----dünyada, memleketimizde ve şehrimizde
----------bu işte de çokluk bizde.. (Sayfa: 116)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye

Nâzım Hikmet Ran - Kuvâyi Milliye, İstanbul
*******
ÖLÜME DAİR
****************
Buyrun, oturun dostlar,
hoş gelip sefalar getirdiniz.
Biliyorum, ben uyurken
hücreme pencereden girdiniz.
Ne ince boyunlu ilâç şişesini
ne kırmızı kutuyu devirdiniz.
Yüzünüzde yıldızların aydınlığı
başucumda durup el ele verdiniz.
Buyrun, oturun dostlar
hoş gelip sefalar getirdiniz.
*
Neden öyle yüzüme bir tuhaf bakılıyor.?
Osman oğlu Hâşim.
Ne tuhaf şey,
hani siz ölmüştünüz kardeşim.
İstanbul limanında
-----kömür yüklerken bir İngiliz şilebine,
----------kömür küfesiyle beraber
---------------ambarın dibine..
*
Şilebin vinci çıkartmıştı nâşınızı
ve paydostan önce yıkamıştı kıpkırmızı kanınız
-----simsiyah başınızı.
Kim bilir nasıl yanmıştır canınız..
Ayakta durmayın, oturun,
ben sizi ölmüş zannediyordum,
hücreme pencereden girdiniz.
Yüzünüzde yıldızların aydınlığı
hoş gelip sefalar getirdiniz..
*
Yayalar-köylü Yakup,
-----iki gözüm,
----------merhaba.
Siz de ölmediniz miydi.?
Çocuklara sıtmayı ve açlığı bırakıp
çok sıcak bir yaz günü
yapraksız kabristana gömülmediniz miydi.?
Demek ölmemişsiniz.?
*
Ya siz.?
Muharrir Ahmet Cemil.?
Gözümle gördüm
-----tabutunuzun
-----------toprağa indiğini.
*
Hem galiba
tabut biraz kısaydı boyunuzdan.
Onu bırakın Ahmet Cemil,
vazgeçmemişsiniz eski huyunuzdan,
o ilâç şişesidir
-----rakı şişesi değil.
Günde elli kuruşu tutabilmek için,
yapyalnız
dünyayı unutabilmek için
-----ne kadar çok içerdiniz..
Ben sizi ölmüş zannediyordum.
Başucumda durup el ele verdiniz,
buyrun, oturun dostlar,
hoş gelip sefalar getirdiniz..
*
Bir eski Acem şairi:
''Ölüm âdildir'' -diyor,-
''aynı haşmetle vurur şahı fakiri.''
*
Hâşim,
neden şaşıyorsunuz.?
Hiç duymadınız mıydı kardeşim,
-----herhangi bir şahın bir gemi ambarında
----------bir kömür küfesiyle öldüğünü.?
*
Bir eski Acem şairi:
''Ölüm âdildir'' -diyor.
Yakup,
ne güzel güldünüz, iki gözüm.
Yaşarken bir kerre olsun böyle gülmemişsinizdir..
Fakat bekleyin, bitsin sözüm.
Bir eski Acem şairi:
''Ölüm âdil..''
Şişeyi bırakın Ahmet Cemil.
Boşuna hiddet ediyorsunuz.
Biliyorum,
ölümün âdil olması için
hayatın âdil olması lazım, diyorsunuz..
*
Bir eski Acem şairi..
Dostlar beni bırakıp,
dostlar, böyle hışımla
-----nereye gidiyorsunuz.? (Sayfa: 126-128)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye

Nâzım Hikmet Ran - Kuvâyi Milliye, Çankırı
*****
(..) Üşüyorum.
Fakat kederli değilim.
Yalnız bize mahsus bir imtiyazdır:
kış günleri hapishanede,
sade hapishanede değil,
bu kocaman
-----bu ısınası
----------bu ısınacak dünyada
---------------üşüyüp
--------------------kederli olmamak..
*
26.10.1940 (Sayfa: 156)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye

Nâzım Hikmet Ran - Kuvâyi Milliye, Çankırı
*****
MERHABA ÇOCUKLAR
*********************
Nâzım, ne mutlu sana
cân ü gönülden,
ferah ve emin,
''Merhaba,'' diyebildin.
*
Sene 940.
Aylardan temmuz.
Ayın ilk perşembesi günlerden.
Saat: 9.
*
Mektuplarınıza böyle mufassal tarih atın.
Öyle bir dünyada yaşıyoruz
-----ki en kalın kitaptan çok yazısı var:
-----ayın, günün ve saatın.
*
Merhaba, çocuklar.
*
Bir geniş
-----bir büyük ''Merhaba'' demek,
sonra bitirmeden sözümü
-----yüzünüze bakıp gülerek
-kurnaz ve bahtiyar-
-----kırpmak gözümü..
*
Biz ne mükemmel dostlarız ki
-----kelimesiz ve yazısız
----------anlaşırız..
*
Merhaba, çocuklar,
Merhaba cümleten.. (Sayfa: 157)


Nâzım Hikmet Ran - Kuvâyi Milliye, Çankırı
*******************
CEVİZ AĞACI İLE TOPAL YUNUS'UN HİKÂYESİ
********************************************
Burda bir dostumuz var:
Çerkeş'in
-----Kavak köyünden.
Büyük kitaplar gibi
içinde bir şeyler saklı.
Akıllı adamlara
-----ajans haberlerine
----------ve bilmeceye meraklı.
Adı: Yunus.
Ateşimizi yakıp
-----suyumuzu veriyor.
Ağaçlardan
-----ve günlerden konuşuyoruz.
Herhal ilerdedir
-----yaşanacak günlerin
----------en güzelleri.
Şimdilik
-----sohbetimizde kederi:
----------kesilip
---------------satılmış
--------------------bir ceviz agacının..
*
Onu tanıyoruz:
avlunun içinde
-----kapının solundaydı.
Ve altı yaşında
-----dalından düştü Yunus,
topallığı ondandır.
*
Öküzler topalları sever,
çünkü topallar ağır yürürler.
Öküzler topalları sever,
ceviz ağaçları sevmez topalları:
çünkü topallar sıçrayamazlar yemişlere,
çünkü üzerlerine çıkıp
-----silkeleyemezler dalları.
Ceviz ağaçları sevmez topalları..
*
Bir acayiptir muhabbet bahsi:
mutlaka kendini dereye atmaz
-----sevilmeyenlerin hepsi.
İnsanların hünerleri çoktur:
insanlar
-----sevilmeden de sevmesini bilirler..
*
Bir acayiptir muhabbet bahsi,
bir acayiptir
-----ceviz ağacı ile
----------topal Yunus'un hikâyesi..
*
..... Cevizlerini eylülde döker,
yaprakları yeşil dururdu Kasıma kadar.
ve Çerkesş yolu üzerinden
-----sabah namazı ışıyıp geldiği zaman,
-----kadınlardan önce uyanırdı dalları.
Altından geçerken düşünürdü Yunus..
*
..... Düşünmek:
-----ne mukaddes bir iş
----------ne felâket
---------------ne de bahtiyarlıktı,
ve ölüm:
-----mutlaka varılıp dönülmeyen,
fakat üzerinde düşünülmeyen
-----bir köydü Yunus için..
*
..... Cevizlerini Eylülde döker,
yaprakları yeşil dururdu Kasıma kadar.
Güneşte gölgesi hain olurdu,
rüzgârda konuşurdu kendi kendine,
dalları yukardan Yunus'a bakar..
*
..... Gündüzleri yıldızların niye söndüğünü,
dünyanın yuvarlak olduğunu
ve güneşin etrafında döndüğünü
-----bilmiyordu Yunus.
Bunları biz anlattık ona
-----şaşıp kalmadı..
*
..... Cevizlerini eylülde döker,
yaprakları yeşil dururdu Kasıma kadar.
Yüksekti, genişti alabildiğine.
Üç kişi el ele versen
-----kütüğünü çeviremezdin.
Gece altında oturdun muydu
-----yıldızları göremezdin.
Her gece altında otururdu Yunus..
*
..... Çinli müslümanlara,
burunları tek boynuzlu gergedanlara,
ve bir damla suda bir milyon mikroba dair
-----fikri yoktu Yunus'un.
Bunları bizden öğrendiği gün
-----hayret etmedi..
*
..... Cevizlerini eylülde döker,
yaprakları yeşil dururdu Kasıma kadar.
Toprağın içinde gider kökleri,
karanlık bir sudur tepende akar.
Her akşam altından geçerdi Yunus..
*
..... Bir gün ateşimizi yakıp
-----verirken suyumuzu:
"- Biz hizmetkârınız senin,
-----sen efendimizsin" - dedik.
Şaşırıp kaldı Yunus..
*
..... Cevizlerini eylülde döker,
yaprakları yeşil dururdu Kasıma kadar.
Rüzgârda konuşurdu kendi kendine.
Yüksekti, genişti alabildiğine.
Gece altında oturdun muydu
-----yıldızları göremezdin.
Karanlık bir sudur tepende akar,
toprağın içinde gider kökleri,
dalları, yukardan Yunus'a bakar..
*
"- Köy işi zordur katiyen
-----vücut ezilir bir defa.
Toprağa çömelip bak dört tarafa:
belâ hangi inde pusmuş
-----bilinir mi.?
Mümkünü yok vurulsun.."
*
Vurmuş belâ, ciğerinden Yunus'u..
*
"- Biz hiç dünyada yaşamış değiliz.
Geldik
-----gidiyoruz öylesine..
Tevatür güzelmiş İstanbul şehri,
varıp görülmesi nasibolmadı.
Velâkin niye tiftiği yok
-----altmış haneden otuzunun.?"
*
Tiftiği yoktu Yunus'un..
*
"- Attığın taş
-----dediğin kuşu vurmuyor.
Dünya trene bindi.
Gayrı dünya öküzün boynuzunda durmuyor.
Elimiz ayağımız: öküz.
Çok zor olur öküzü satmak,
-----yarı ölümdür yani.
Öküz gitti mi korkulursun.."
*
Sattılar öküzünü Yunus'un..
*
"- Herhal yolların sonu göründü.
Bu olan işleri akıl almaz.
Toprak sabuna döndü
-----kayar insanın elinden.
Cümle mahlukatın mekânı vardır
-----kurdun mekânı olmaz.
Toprağın elinden kaydı mıydı
-----bir mekânsız kurt olursun.."
*
Kaydı toprağı elinden Yunus'un..
*
Cevizlerini Eylülde döker,
yaprakları yeşil dururdu Kasıma kadar.
Güneşte gölgesi hain olurdu.
Yunus durmadan
-----Yunus kaybettikçe onu düşünür,
o, bir şey isteyip, bir şey sormadan
rüzgârda konuşurdu kendi kendine..
*
Çocuklara ana,
tohuma toprak
ve karı lâzımdır erkek kısmına..
*
Bir kız kaçırdı Yunus:
Çünkü düğün pahalı
-----kız kaçırmak ucuz..
*
Fakirin karısı kavi olmaz..
*
Ve bir gün
Çerkeş yolu üzerinden
sabah namazı ışıyıp geldiği zaman
-----giderlerdi.
Yunus'un arkasında yuvarlandı yere,
kirmızı peştemalının içinde ölüverdi..
*
Topraksız, öküzsüz ve kadınsız,
kaldılar dünyada bir başlarına
-----ceviz ağacı ile Yunus.
Yalnızlık koydukça koydu Yunus'a.
El toprağında ter döker oldu.
Cevizi karanlıkta kaybolur sanıp
uyumaz beklerdi sabaha kadar.
Yalnızlık umrunda değil cevizin,
toprağın içinde gider kökleri,
dalları yukardan Yunus'a bakar..
*
Cevizden konsol yaparlar,
topal Yunus ne işe yarar.?
*
Zemheriler geldi barınamazsın.
Cevizden konsol yaparlar.
Gayrı daha fazla sürünemezsin.
Sat Yunus cevizini..
*
Yün yorgan değil bu sarınamazsın.
Cevizden konsol yaparlar.
Bir cansız ağaçtır yaranamazsın.
Sat Yunus cevizini..
*
Varlılar varsıza dokur mu kilim,
vay cevizin hali, vay benim halim..
*
Mekânsız kurda mekândı.
Cevizden konsol yaparlar.
Yarı ağaç, yarı insandı.
Sat Yunus cevizini..
*
Cenaze çırçıplak, kara uzandı.
Cevizden konsol yaparlar.
Kesildi dalları, dallar budandı.
Sattı Yunus cevizini..
*
Varlılar varsıza dokur mu kilim,
vay cevizin hali, vay benim halim..
*
Sabahın sahibi vardır.
Gün daima bulutta kalmaz.
Herhal ilerdedir
-----yaşanacak günlerin
----------en güzelleri..
Şimdilik
-----sohbetimizde kederi:
----------kesilip
---------------satılmış
--------------------bir ceviz ağacının.. (Sayfa: 164-170)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye

Nâzım Hikmet Ran - Kuvâyi Milliye, Çankırı
************************
VI
*
YİRMİ BİRİNCİ YAPRAK
*
''Toprağın ismiyle başlarız söze.
Sen ki topraksın
-----seni sevmeyi bilmeli.
Sendedir ekinimizin tohumu
-----ve yapılarımızın temeli.
Demirimiz ve kömürümüz sendedir.
Sendedir rüzgârların gibi geçen ömrümüz,
----------sendedir..
Sen ki topraksın,
-----durup dinlenmeden değişirsin.
Sen su damlalarında halkeyledin bizi.
Biz seni değiştirip
-----değiştirmedeyiz kendi kendimizi..''
*
Bu, yirmi birinci yapraktır.
Selim kapattı kitabı.
Hürriyetin ilk şarkısı anlamaktır.
Ve Selim,
ve Şaban oğlu Selim şarkı söylüyor.. (Sayfa: 178)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye

Nâzım Hikmet Ran - Kuvâyi Milliye, Bursa
*************************
KEMAL TAHİR'E MEKTUP
***********************
«Malatya» diyorum,
-----senin çatık kaşlarından başka bir şey gelmiyor aklıma.
Bursa'da kaplıcalar
-----Amasya'da elma
-----Diyarbakır'da karpuz ve akrep.
fakat senin oranın,
-----Malatya'nın
-----nesi meşhurdur,
yemişlerinden ve böceklerinden hangisi,
-----suyu mu, havası mı.?
Düşün ki hapisanesi hakkında bile fikrim yok.
Yalnız:
bir oda,
bir tek penceresi var:
-----çok yüksek olan tavana yakın.
Sen ordasın
dar ve uzun bir kavanozda
-----küçük bir balık gibi..
Teşbihim hoşuna gitmeyebilir.
Hele bu günlerde
-----kendini kafeste arslana benzetiyorsundur.
Haklısın Kemal Tahir,
emin ol ben de öyle,
muhakkak ki arslanız,
şaka etmiyorum
-----hattâ daha dehşetli bir şey:
---------------insanız..
Hem de hangi tarihte, hangi sınıftan,
-----malum..
Lâkin demir kafesle kavanoz bahsinde iş değişmiyor,
-----ikisi de bir,
-----hele bu günlerde..
— Bunu içerde rahat ve masun
-----yatan bilir — ...
*
Hele bu günlerde,
Sarıyerli Emin Beyin fıkralarına gülmek,
sevgili kitapların ve domatesin lezzeti,
tahtakurularına rağmen uyku
----- — günde üç tatlı kaşığı Adonille de olsa —
ve Tahir'in oğlu Kemal
hattâ mektup gelmesi senden
ve hattâ ses duymak, dokunmak, görebilmek havanın ışığını,
karıma olan aşkımdan başka
-----nefsimin herhangi bir rahatlığını
---------------affedemiyorum..
*
Fartı-hassasiyet.?
Değil.
Döğüşememek,
bir mavzer kurşunu kadar olsun
-----bilfiil
----------doğrudan doğruya..
Ancak kavgada vurulan acı duymaz
ve kavga edebilmek hürriyetidir
---------------en mühimi hürriyetlerin.
İçerim yanıyor, Kemal,
-----dışarım serin..
*
Anlıyorsun ya,
zaten ettiğim lâf
-----bizim lâflarımızın herhangi biri:
-----çok konuşulmuş,
----------ve konuşulmakta olan..
Şimdi kim bilir kaç yerde, kaç insan,
dizlerinde âtıl ve çaresiz yatan ellerine küfredip acıyarak
-----bu lâfları ediyor..
*
Anlıyorsun ya,
zarar yok,
ben anlatacağım yine.!
Elden hiçbir şey gelmediği zaman
-----konuşup anlatmanın alçak tesellisi.?
*
Belki evet,
belki hayır..
Hayır öyle değil.
Hangi teselli bırak be dinini seversen bırak..
Bu, düpedüz,
başın önde, olduğun yerde dolanarak
kükremek, böğürüp bağırmak, Kemal..
*
1941, Sonbahar.. (Sayfa: 191-193)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye #Rubailer #BirinciBölüm
#Rubailer #BirinciBölüm
*********************
1
*
Bir gerçek âlemdi gördüğün ey Celâleddin, heyûla filân değil,
uçsuz bucaksız ve yaratılmadı, ressamı illetî-ûla filân değil.
Ve senin kızgın etinden kalan rubailerin en muhteşemi:
''Suret hemi zıllest..'' filân diye başlayan değil..
*
2
*
Ruhum ne ondan önce vardı, ne ondan ayrı bir sırrın kemâlidir,
ruhum onun, o dışımdaki âlemin bende akseden hayâlidir.
Ve aslından en uzak ve aslına en yakın hayâl
bana ışığı vuran yârimin cemâlidir.. (Sayfa: 209)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye #Rubailer #BirinciBölüm
#Rubailer #BirinciBölüm
******************
3
*
Sevgilimin hayâli dile geldi aynanın üzerinde:
''-O yok, ben varım,'' dedi bana günün birinde.
Vurdum, düştü parçalandı ayna, kayboldu hayâl
ve lâkin çok şükür sevgilim duruyor yerli yerinde..
*
4
*
Muşambanın üstüne resmini bir kerecik çizdim ama
günde bin kere resmin çıktı bende tepemden tırnağıma,
fakat ne tuhaf şey hayâlin onda daha çok kalacak
benden uzun ömürlüdür muşamba.. (Sayfa: 210)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye #Rubailer #BirinciBölüm
#Rubailer #BirinciBölüm
*******************
5
*
Sarılıp yatmak mümkün değil bende senden kalan hayâle.
Halbuki sen orda, şehrimde gerçekten varsın etinle kemiğinle
ve balından mahrum edildiğim kırmızı ağzın, kocaman gözlerin gerçekten var
ve âsi bir su gibi teslim oluşun ve beyazlığın ki dokunamıyorum bile..
*
6
*
Öptü beni: ''-Bunlar, kâinat gibi gerçek dudaklardır,'' -dedi.
''Bu ıtır senin icâdın değil, saçlarımdan uçan bahardır,'' -dedi.
''İster gökyüzünde seyret, ister gözlerimde:
''körler onları görmese de, yıldızlar vardır,'' -dedi.. (Sayfa: 211)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye #Rubailer #BirinciBölüm
*****************
7
*
Bu bahçe, bu nemli toprak, bu yasemin kokusu, bu mehtaplı gece
pırıldamakta devâmedecek ben basıp gidince de,
çünkü o ben gelmeden, ben geldikten sonra da bana bağlı olmadan vardı
ve ben bu aslın sureti çıktı sadece..
*
8
*
''-Paydos..'' -diyecek bize bir gün tabiat anamız,-
-----''gülmek, ağlamak bitti çocuğum..''
Ve tekrar uçsuz bucaksız başlayacak:
-----görmeyen, konuşmayan, düşünmeyen hayat.. (Sayfa: 212)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye #Rubailer #BirinciBölüm
#Rubailer #BirinciBölüm
*******************
9
*
Ayrılık yaklaşıyor her gün biraz daha,
güzelim dünya elvedâ,
ve merhaba
-----k â i n a t ..
*
10
*
Balla dolu petek
yani gözlerin güneşle dolu..
Gözlerin, sevgilim, gözlerin toprak olacak yarın,
bal başka petekleri doldurmakta devâmedecek.. (Sayfa: 213)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye #Rubailer #BirinciBölüm
*******************
11
*
Ne nurdan
-----ne çamurdan,
sevgilim, kedisi ve kedinin boynundaki boncuk
yuğrumlarındaki farkla hepsi aynı hamurdan..
*
12
*
Lahana, otomobil, veba mikrobu ve yıldız
hep hısım akrabayız.
Ve ey güneş gözlü sevgilim, ''Cogito, ergo sum'' değil
bu haşmetli ailede varız da düşünebilmekteyiz.. (Sayfa: 214)
*
''Cogito, ergo sum'' (Düşünüyorum,demek ki varım.)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye #Rubailer #BirinciBölüm
#Rubailer #BirinciBölüm
********************
13
*
Aramızda sadece bir derece farkı var,
işte böyle kanaryam,
sen kanatları olan, düşünemeyen kuşsun,
ben elleri olan, düşünebilen adam.. (Sayfa: 215)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye #Rubailer #İkinciBölüm
#Rubailer #İkinciBölüm
********************
1
*
''-Şarapla doldur tasını, tasın toprakla dolmadan,'' -dedi Hayyam.
Baktı ona gül bahçesinin yanından geçen uzun burunlu, yırtık pabuçlu adam:
''-Ben, bu nimetleri yıldızlarından çok olan dünyada açım,'' -dedi,
''şaraba değil, ekmek almaya bile yetmiyor param..''
*
2
*
Ölümü, ömrün kısalığını tatlı bir kederle düşünerek
şarap içmek lâle bahçesinde, ayın altında..
Bu tatlı keder doğduk doğalı nasibolmadı bize:
bir kenar mahallede, simsiyah bir evde, zemin katında..
(Sayfa: 219)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye #Rubailer #İkinciBölüm
#Rubailer #İkinciBölüm
*******************
3
*
Ömür gelip geçiyor, vakti ganimet bil uyanılmaz uykulara varmadan:
yâkut şarabı billûr kadehe doldur, seher vaktidir ey delikanlı uyan..
Perdesiz, buz gibi odasında uyandı delikanlı,
gecikmeyi affetmeyen fabrikanın canavar düdüğüydü uğuldayan..
*
4
*
Geçmiş günün hasretini çekmem
------yalnız bir yaz gecesi bir yana-
ve gözümün son mavi pırıltısı bile
-----gelecek günün müjdesini verecek sana.. (Sayfa: 220)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye #Rubailer #İkinciBölüm
#Rubailer #İkinciBölüm
*******************
5
*
Ben, bir insan,
ben, Türk şairi komünist Nâzım Hikmet ben,
tepeden tırnağa iman,
tepeden tırnağa kavga, hasret ve ümitten ibâret ben..
*
6
*
Ben, spiker, konuştum,
sesim bir tohum gibi ağır ve çıplak:
-Kalbimin saat ayarını veriyorum,
gonga tam şafak vakti vurulacak. (Sayfa: 221)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye #Rubailer ÜçüncüBölüm
#Rubailer ÜçüncüBölüm
*********************
1
*
İnsan
ya hayrandır sana, ya düşman.
Ya hiç yokmuşsun gibi unutulursun
ya bir dakka bile çıkmazsın akıldan..
*
2
*
Çürüksüz ve cam gibi berrak bir kış günü
sımsıkı etini dişlemek sıhhatli, beyaz bir elmanın.
Ey benim sevgilim, karlı bir çam ormanında nefes almanın
-----bahtiyarlığına benzer seni sevmek.. (Sayfa: 225)

#NâzımHikmetRan #KuvâyiMilliye #Rubailer ÜçüncüBölüm
#Rubailer ÜçüncüBölüm
*
3
*
Kim bilir belki bu kadar sevmezdik birbirimizi
uzaktan seyredemeseydik ruhunu birbirimizin.
Kim bilir felek ayırmasaydı bizi birbirimizden
belki bu kadar yakın olmazdık birbirimize..
*
4
*
Gün iyiden iyiye ışıdı artık,
tortusu dibe çöken bir su gibi duruldu, berraklaştı ortalık.
Sevgilim, sanki seninle yüz yüze geldim birdenbire:
aydınlık, alabildiğine aydınlık.. (Sayfa: 226)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...