31 Ağustos 2021 Salı

James Fınn Garner, Ötekileştirmeyen Masallar (Çeviren: Devrim Evci)

Arka Kapak:
*
''Yazarına okurun kalbinde özel bir yer açan, birkaç şaşırtıcı sözcükle bir düzine aptallığı yerle bir eden bir eser.''
*
-Libby Purves, The Times-
*
*
''Bu kitabı okurken hoşça vakit geçiremeyecek olanlar mizah duygusundan nasibini almamış, pardon, mizah yönünden dezavantajlı kimselerdir ancak.''
*
-Los Angeles Daily News-
*
*
J. F. Garner bu küçücük kitapta, herkesin aşina olduğu klasik masalları (Rapunzel’den Külkedisi’ne, Kırmızı Başlıklı Kız’dan Pamuk Prenses’e ve diğerlerine), cadılara, devlere, cücelere, ‘eciş bücüş yaratıklara’ ve hayvanlara yönelik önyargı ve ayrımcılıktan arındırarak ve çağdaş konularla gelişmelere aydınlık bir bakış açısıyla göndermelerde bulunarak yeniden anlatıyor. Dile, davranış kalıplarına ve algılama biçimlerine sinmiş cinsiyetçi, eril, mülkiyetçi, militarist, ırkçı, milliyetçi, eşitsizlikçi, insanbiçimci, insanmerkezci, homofobik, türcü, etçil, görünüşçü ve fiziksel boyutçu yaklaşımların ipliğini pazara çıkarıyor; bu masalları yepyeni bir perspektiften yeniden yorumlayıp insanlığın artık geçmişte kalması gereken kalıpyargılarıyla yaman bir hesaplaşmaya giriyor. Bir solukta okunan, hepsi de okuru hınzırca gülümseten zamane masalları..
*
''Bir dil virtüözü, büyü bozucu bir zeka, zamanımızın doğrucu Andersen’i.. Yazdığı her sayfa büyük bir keyifle okunuyor.''
*
-Washington Post-

Virginia Woolf - Flush (Çeviren: Fatih Özgüven)


 Arka Kapak:
*
"... güçlü kuvvetli, enerji dolu, yaşama sevinci içinde genç Robert Browning bir bomba gibi patlamıştı Elizabeth Barrett'in sessiz hasta odasında. İngiliz edebiyatının en ünlü aşk öyküsüdür onların aşkı. Tiyatro oyunları yazılmış, filmler yapılmıştır bu konuda. Nasıl mektuplaştıklarını, Robert Browning'in Wimpole Sokağı'ndaki bir evde divanda yatan Elizabeth'i nasıl görmeye geldiğini, bu ziyaretten sonra üç ay içindeElizabeth'in mucize kabilinden nasıl yürümeye başladığını, gizlice evlenip Floransa'ya kaçtıklarını herkes bilir. Hatta Virginia Woolf'un The Common Reader'da dediği gibi, İngiliz şirinin en önemli adları arasında olan bu iki şairden tek dize okumamış olanlar bile.! Virginia Woolf'un Flush'ı bu konuda son derece sevimli bir kitaptır. Elizabeth Barrett Browning'in çok sevdiği İtalya'ya kaçarken beraberinde götürdüğü köpeğin yaşamöyküsünü anlatan Flush'da bu aşk öyküsünü bir de o köpeğin açısından görürüz.''

*
Mina Urgan (İngiliz Edebiyatı Tarihi, Cilt V)

*****
*****

"Burada neden tutsaktı.? Durdu. Burada, diye düşündü, çiçekler eski evde olduğundan çok daha sıkışık; dar tarhlarda yan yana dimdik duruyorlar. Tarhlar sert, kara patikalar halinde bölümlenmiş. Parlak silindir şapkalı adamlar bu patikalardan bir aşağı bir yukarı uğursuz uğursuz yürüyorlar. Onları görünce titredi, koltuğa daha bir yanaştı. Zincirin sağladığı korumayı seve seve kabullendi. Böylelikle birkaç yürüyüşten sonra zihnine yeni bir kavram yerleşti. İki kere iki dört eder hesabı şu sonuca varmıştı. Çiçek tarhı olan yerde asfalt patikalar olur; çiçek tarhı ve asfalt patika olan yerde parlak silindir şapkalı adamlar olur, çiçek tarhı, asfalt patika ve parlak silindir şapkalı adamlar olan yerde, köpekler zincirle gezdirilmelidir. Kapıdaki tabelanın tek kelimesini bile okuyamadan, dersini öğrenmişti - Regent's Park'ta Köpekler Zincirle Gezdirilmelidir." (Sayfa: 32-33)


*****
*****

''- kapı açık da dursa Miss Barrett'i terk etmeyecekti. Yarı yola kadar kapıya gitti, sonra divana döndü. ''Flushie, diye yazdı Miss Barrett, ''benim arkadaşım, can yoldaşım - beni dışarıdaki güneş ışığından daha çok seviyor'' Miss Barrett dışarı çıkamıyordu. Divana bağımlıydı. ''Ancak kafesteki bir kuş kadar anlatacak şeyim var,'' diye yazdı kendisi hakkında. Bütün dünya ayaklarının altında olan Flush ise, onun eteğinde yatmak için Wimpole Sokağı'nın bütün kokularından vazgeçmeyi seçti.'' 
(Sayfa: 36)

*****
*****

Sözcükler bir şey söyleyebilir mi.? Sözcükler, sözcüklerin gerisinde, onların erişemediği bir yerde duran simgeleri yok etmiyorlar mı.?'' (Sayfa: 37)

*****
*****

''.. Miss Barrett onu aynanın önüne götürür, ona neden havladığını, titrediğini sorardı. Şu karşıdaki küçük, kahverengi köpek, kendisi değil miydi.? Ama 'kendisi' nedir.? Herkesin gördüğü şey midir.? Yoksa olduğumuz şey mi.? İşte Flush bu soru üzerinde de kafa yordu ve gerçeklik meselesini çözemeyince, Miss Barrett'e sokulup onu 'gösterişçi' bir biçimde öptü. Ne derseniz deyin, bu gerçekti işte.'' 
(Sayfa: 42)


''Sen Paraselsus'sun, bense bir münzeviyim..'' (Sayfa: 46)

*****
*****

''Nefret, nefret değildir; nefret aynı zamanda aşktır da.''
(Sayfa: 56)

*****
*****
"..kokladıklarımızı anlatmak için iki sözcükten fazlası yok. İnsanın burnu yoktur, desek yeridir. Dünyanın büyük şairleri bir yanda gül koklamışlarsa, bir yanda da tezek koklamışlardır. Arada uzayıp giden koku derecelemeleri kaydedilmiş değildir. 
(..)
Aşk özellikle kokuydu; biçim ve renk kokuydu; müzikle mimari, hukuk, politika ve bilim kokuydular. Onun için din bile kokuydu.
(..)
''Aşk, herhalde diyoruz, yavaş yavaş çekiciliğini kaybetmekteydi. Koku kaldı.'' (Sayfa: 96)

*****
*****

''Aynaya bakarak ''şimdi neyim ben.?'' diye düşündü. Ve ayna bütün aynaların vahşice içtenliğiyle, ''bir hiçsin,'' dedi. Hiçti.''(Sayfa: 99)



''Gerçek filozof kürkünü kaybeden, ama pirelerinden kurtulandır.'' (Sayfa: 100)


Görüyorsunuz şu köpeği. Daha dün
Dalıp gitmiştim unutup onun varlığını
Ardarda düşünceler boşaltana dek ardarda gözyaşlarını
O an, ıslak yanaklarımı yasladığım yastıktan
Faunus kadar tüylü bir başın birden
Gördüm yüzüme yaklaştığını
Bir çift kocaman göz - sapsarı
Üstüme geldi, düşük kulağı
Çarpıp kuruladı, yanağımdaki ıslaklığı
İrkildim önce, alacakaranlık bir koruda
Keçi ayaklı Pan'ın baskınına uğramış
Bir Arkadya'lı gibi; gözlerim kuruyunca anladım
Flush'tı, aştım şaşkınlığı, hüznü; kutsadım
Küçük bir canlıdan aşkın en yücesine yol açan Pan'ı. 
(Sayfa: 115)

Juan Rulfo - Pedro Paramo (Çeviren: Süleyman Doğru)


 Arka Kapak:

*
Her yolu kullanarak istediği her şeyi elde eden toprak ağası, kötülüğün ta kendisi Pedro Páramo..
Ölüm döşeğindeki annesinin -Marquez'in Macondo'suna esin kaynağı olacak- hayaletli köy Comala'ya babasını aramaya gönderdiği Juan Preciado..
Pedro Páramo'nun çocukluk aşkı, bütün ömrünce tutkuyla sevdiği Susanna San Juan..
Ve hem Meksika edebiyatının hem de bütün İspanyolca edebiyatın temel taşlarından Juan Rulfo'nun tek romanı: Pedro Páramo.

Juan Rulfo (1918-1986)
*
Meksikalı yazar, senarist ve fotoğrafçı. Çok az yazmış olmasına rağmen, İspanyolca edebiyatta büyük etkisi görüldü. Alt üst edilmiş bir zamandizin, geri dönüş, iç monolog, bilinç akışı, bakış açısını kaydırma ve monolog gibi araçlar kullanarak, sorunlu baba-oğul ilişkileri, kırsal çevredeki şiddet ve ahlâki tükeniş gibi temaları işledi. 1970'te Meksika Ulusal Eddebiyat Ödülü'nü kazandı. Bütün öykülerini içeren Ova Alev Alev de Süleyman Doğru çevirisiyle yayınevimizden çıkmıştır (2013).

*****
*****

''.. eğer ben sadece sessizliği duyuyorsam, bunun nedeni herhalde henüz sessizliğe alışmamış olmamdır diye düşündüm; belki de kafamın içi hâlâ gürültü ve seslerle doluydu.'' (Sayfa: 13)

*****
*****

''Çok konuşkan biriydi. Sonra birden sustu. Hiç konuşmaz oldu. Kendisinin duymadığı, kulağında çınlamayan ve bizzat tadına varamadığı şeyleri anlatmaya kalkışmanın hiçbir anlamı olmadığını söylüyordu. Her şeyin sebebi su yılanlarını korkutmak için kullandığımız şu roketlerden birinin kafasının çok yakınında patlamış olması. Dilsiz değildi ama o andan itibaren dilini yutmuş gibi oldu; lakin şurası bir gerçek ki, iyi bir insan olmaktan hiç vazgeçmedi.'' (Sayfa: 22)

*****
*****

''Peder Renteria yatağında dönüp duruyor, ama bir türlü uyuyamıyordu:
''Bütün bu olanların suçlusu benim -dedi kendi kendine- Bana maddi destek olanların üzerine gidemiyorum. Zira şurası bir gerçek ki, bütün masraflarımı onlar karşılıyor. Yoksullardan hiçbir şey alamıyorum; dualar karın doyurmuyor ki. Bugüne dek hep böyle oldu. Ve işte geldiğimiz nokta. Hepsi benim suçum. Beni seven, bana inanan ve Tanrı katında kendilerine aracılık etmem için bana koşan insanlara ihanet ettim. İnançlı olmakla ne kazandılar ki.? Cennet mi gittiler.? Ya da ruhları mı arındı.? Ve ruhlarını ne diye arındırırlar ki, eğer son anda..'' (Sayfa: 38-39)

*****
*****

''Ey hayat, beni hak etmiyorsun.!''
(..)
''Bu darağacını boylayanların ayaklarını özgürce sallama hakkından başka bir şey olmasa bile, tutmayın, bırakın beni.!''
(Sayfa: 41)

*****
*****

''Her iç çekiş insanın yitirdiği bir yudum yaşamdır.'' (Sayfa: 53)

*****
*****

''Sevdiğim bana bir mendil verdi
Kenarları gözyaşıyla oyalı..'' (Sayfa: 57)

*****
*****

''Ona, bizi bir köşeye sıkıştırıp birimizi diğerinin yanına koyarak birleştirenin yaşam olduğunu söylemek isterdim.'' (Sayfa: 64)

*****
*****

''Gökyüzüne açılan tavandan bir ardıçkuşu sürüsünün, hani şu yolları karanlık tarafından kesilmeden önce gün batımında uçan kuşların geçtiğini gördüm; sonra da, gündüzü götürmeye gelen rüzgâr tarafından parçalanmış birkaç bulutu.'' (Sayfa: 66)

*****
*****

''Orada sevgimi keşfedeceksin. Sevdiğim yeri. Düşlerin beni erittiği yeri. Düzlüğün üzerinde yükselen köyümü. İçinde anılarımızı sakladığımız bir kumbara gibi ağaçlar ve yapraklarla dolu köyümü. Orada insanın sonsuza dek yaşamak isteyeceğini hissedeceksin. Şafak vakti, sabah, öğlen ve akşam orada hep aynıdır, ama her birinin havası farklıdır. Orası, havanın her şeyin rengini değiştirdiği yerdir; yaşamın sanki bir fısıltıymış gibi esip geçtiği yerdir; sanki yaşamın saf bir fısıltısıymış gibi..''
(Sayfa: 72)

*****
*****

''Cennette bana, benimle ilgili bir hata yaptıklarını söylediler. Bana bir annenin kalbini, ama herhangi bir kadının göğsünü vermişlerdi.'' (Sayfa: 74)

*****
*****

''Yağ, güzel yağmur, yağ.! Yoruluncaya kadar yağmaya devam et.! Sonra da oradan oraya ak ve bütün araziyi sırf sen keyif alasın diye ektiğimizi sakın unutma.'' (Sayfa: 76)

*****
*****

''- .. Yıllar var ki kafamı yukarı kaldırmıyorum ve gökyüzünü unuttum. Ayrıca bunu yapsam bile elime ne geçecek ki.? Gökyüzü o kadar yüksek, gözlerimse bakmaya o kadar gönülsüzdüler ki, toprağın nerede olduğunu bilerek mutlu bir şekilde yaşıyordum. Ayrıca, Peder Renteria cennete asla gidemeyeceğimi bana kesin bir dille söylediğinden beri gökyüzüne karşı tüm ilgimi yitirmiştim. Gitmeyi bırak, orayı uzaktan bile göremeyecekmişim.. Buna sebep işlediğim günahlardı, ama yaşamayı sürdürmek bile başlı başına büyük bir çaba gerektirirken, bunu bana söylememesi gerekiyordu. Yaşarken insana ayaklarını hareket ettiren yegâne şey, öldüğünde bu ayakların onu farklı bir yere götürecekleri beklentisidir; ama eğer bir kapı kapatılır ve açık kalan sadece cehennemin kapısı olursa, o insan keşke hiç doğmasaydım diye düşünür.. Benim için cennet, Juan Preciado, şu anda bulunduğum yerdir.'' (Sayfa: 80-81)

*****
*****

''Ölüm sanki iyi bir şeymiş gibi bölüşülmüyor. Kimse kederlerin peşinde koşmuyor.'' (Sayfa: 94)

*****
*****

''Otuz yıl boyunca geri dönmeni bekledim, Susana. Her şeye sahip olmayı bekledim. Sadece ona ya da buna değil, elde edilebilecek ne varsa hepsine; böylece geriye senden başka arzulanacak hiçbir şey kalmayacaktı.'' (Sayfa: 99-100)

*****
*****

''- İnsanı her bir taraftan sıkan, sanki toprağı kanımızla ıslatacakmışçasına bizi paramparça ederek tozumuzu avuç avuç oraya buraya boşaltan bu dünya. Biz ne yaptık.? Ruhumuz neden çürüdü bizim.?'' (Sayfa: 102-103)

*****
*****

''- Baba, sen misin.?
- Ben senin babanım, kızım.
Gözlerini araladı. Saçlarının arasından tavandaki bir gölgeyi, üzerine eğilmiş bir kafayı ve ıslak kirpiklerinin arasından zar zor seçebildiği o silik figürü görür gibi oldu. Bir ışık yayılıyordu; kalbinin olduğu yerden, alev nasıl titriyorsa öyle atan küçük bir kalp şeklinde bir ışık. ''Yüreğin acıdan tükeniyor -diye düşündü-. Bana Florencio'nun öldüğünü söylemeye geldin, ama ben bunu zaten biliyorum. Başkaları için üzülme; benim için endişelenme. Ben acımı gizli bir yere sakladım. Yüreğinin sönmesine sakın izin verme.'' (Sayfa: 112)

*****
*****

''.. Deniz ayak bileklerimi ıslatıp; dizlerimi, kalçalarımı ıslatıyor; yumuşak kolunu belime doluyor, göğüslerimin üzerinde bir tur atıyor; boynumdan öpüyor; omuzlarımı sıkıyor. Sonra onun içine dalıyorum, bütün bedenimle. Güçlü çırpıntılarına, yumuşacık sahip oluşuna kendimi tamamen bırakıyorum.''
(Sayfa: 116)

*****
*****

''.. Biz hükümete ve size karşı ayaklandık, çünkü artık dayanacak halimiz kalmadı. Hükümete karşı alçaklığından ötürü, size karşıysa haydut bozuntusu ve kaypak hırsızlardan başka bir şey olmadığınız için ayaklandık. Bay hükümete karşı artık hiçbir şey söylemiyorum, çünkü söylemek istediğimiz şeyi kurşunlarla söyleyeceğiz.'' (Sayfa: 117)

*****
*****

''..Dünyanın ortasında büyük bir ay vardı. Sana bakarken gözlerim kamaşıyordu. Ayın ışıkları yüzünden süzülüyordu. Sana ait olan bu yumuşak, aya bulanmış görüntüye bakmaya doyamıyordum: Büzülmüş, nemlenmiş ve yıldızların renklerini yansıtan ağzın; gecenin suyunda saydamlaşan bedenin. Susana, Susana San Juan.'' (Sayfa: 148)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...