#DanteAlighieri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#DanteAlighieri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Aralık 2018 Çarşamba

Dante Alighieri - Yeni Hayat

I- Bellek kitabımın, öncesinde pek az şeyin okunabildiği o bölümünde, şöyle bir başlık var: Incipit vita nova (Yeni hayat başlıyor). Tümünü olmasa da, en azından özlerini bu kitapçığa aktarmak istediğim sözcükleri yazılı buluyorum bu başlığın altında.


II- Onu nasıl adlandıracağını bilmeyen çoğu kimsenin Beatrice dediği an'ımın ışıl ışıl kadını gözlerime ilk göründüğünde, doğumumun üzerinden dokuz yıl geçmiş, ışık göğü yörüngesinde dokuz kez devinerek hemen hemen aynı noktaya gelmişti. Onun bu hayatta bulunduğu sürede yıldızlar göğü oniki evin doğusuna doğru, bir derecenin onikide biri kadar kaymıştı; öyle ki, dokuz yaşına yeni basmıştı bana göründüğünde. Çok soylu renkli, yalın ve onat, kankırmızı giysilerle göründü; gencecik yaşına uygun giyinmiş, kuşanmıştı. İşte o an, yemin ederim, yüreğimin en gizli odasında oturan hayat tini öyle şiddetle titremeye başladı ki, en güçsüz nabızlarımda tüm dehşetiyle görünür oldu.
''Ecce deus fortior me, qui veniens dominabutur michi'' (İşte bana hükmedecek, benden güçlü bir tanrı) diyordu titreyerek.


O an, tüm duyu tinlerinin algılamalarını ilettikleri, yukarı odada oturan ruhsal tin büyük şaşkınlık içinde, özellikle görme tinlerine yöneldi ve şöyle dedi: 
''Apparuit iam beatitudo vestra'' (İşte mutluluğunuz görünüyor size).
Bunun üzerine, beslenmemizin yöneltildiği bölgede oturan bitkisel tin ağlamaya başladı ve,
''Heu miser, quia frequenter impeditus ero deinceps.!'' (Eyvahlar olsun, bundan böyle sık sık derde girecek başım.!) dedi ağlayarak. O andan başlayarak hemen Aşk'la bütünleşen ruhum onun buyruğuna girdi, ve imgelemimin verdiği güçle üzerimde öyle etkinlik ve egemenlik kurmaya başladı ki Aşk, tüm arzularına eksiksiz uymak zorunda kaldım.
(..)
III- Günler günleri kovalamış, bu soylular soylusu kadının yukarıda sözünü ettiğim görünmesi üzerinden tam dokuz yıl geçmişti; bu günlerin sonuncusunda, bu ışıl ışıl kadın bembeyaz giysiler içinde, ondan yaşça büyük, iki soylu kadının arasında göründü; bir sokaktan geçiyorlardı ki benim korku içinde, allak bullak durduğum tarafa doğru çevirdi gözlerini, ve bugün, bengi hayatta ödüllendirilen o tanımlanamaz inceliğiyle selamladı beni; öyle erdem yüklüydü ki o selam, o an mutluluğun doruğuna ulaştığımı sandım. Bu çok tatlı selamın bana ulaştığı saat o günün dokuzuncu saatiydi kesinlikle, ve de sözlerinin kulaklarıma varmak üzere ilk kez harekete geçişinden olacak, öyle bir tatlılık yayıldı ki içime, esrik, ayrıldım insanlardan, ve odamın ıssızlığına çekilerek bu çok incelikli kadını düşünmeye koyuldum. (..)


Her tutkun ruh ve soylu yürek,
ki bu deyişi bulur karşısında,
ne düşünür, yanıtlasın beni diye,
selam ona efendisi, yani Aşk'ın adına.
Çoktan üçlemişti saatler,
her yıldızın ışığıyla balkıdığı zamanda,
birden karşımda gördüğümde Aşk'ı,
özünü anımsamak korku veriyor bana.
Neşeliydi Aşk sanki, tutarken
elinde yüreğimi, kollarında kadınım,
bir örtüye sarılı uyuyordu.
Uyandırdı sonra onu, ve yedi kadın
o yüreği alev alev, uysal ve ürkek:
Gittiğini gördüm ağlayarak sonra. (Sayfa: 17-19)

10 Aralık 2018 Pazartesi

Dante Alighieri, İlahi Komedya, Cennet

''Beatrice'yi gördüm. Sola dönmüş, güneşe bakıyordu. Kartal gözlerini güneşe dikerek böylesine asla bakmamıştır. İlk ışıktan nasıl ikinci bir ışık çıkar ve geldiği yere dönmek isteyen bir yolcu gibi yukarıya yönelirse, onun davranışı da gözlerimden zihnime süzülerek öylece beni de harekete getirdi, gözlerimi çevirdim, mûtadın dışında uzun uzun güneşe baktım.'' (Sayfa: 12)
(..)
''Beatrice, sâfi göz kesilmiş, ezeli kürelere bakıyordu; ben gözlerimi yukardan ayırmış, ona bakıyordum. Beatrice'yi temaşa ederken ben de Glaukos'a döndüm, o Glaukos ki tattığı ot sayesinde denizde, öteki tanrılara yoldaş olmuştur.
(Glaukos: Deniz Tanrısı; Ovidius'un hikâye ettiğine göre Glaukos birtakım otlar yemek suretiyle tanrılaşmıştır.)
(..)
''Senin sonradan yarattığın kısımdan mı ibarettim sadece, ey gökleri idare eden Aşk, bunu yalnız sen bilirsin, sen ki beni nurunla alıp yukarılara çıkardın.'' (Sayfa: 13-14)
***
''Bir vakitler kalbimi aşkıyla ısıtmış olan güneş, ispat ve red ederek, bana güzel hakikatin tatlı yüzünü göstermişti..''
(Sayfa: 27)
***
''.. sevgi yatıştırıyor bizim arzumuzu. Bunun için de elimizde ne varsa yalnız onu istiyoruz ve başka hiçbir arzunun susuzluğunu duymuyoruz gönüllerimizde..'' (Sayfa: 30)
***
''.. Zira irade isterse bükülmez, zor karşısında kalıp bin defa da şiddetle eğilen ateş, tabiatı icabı nasıl yaparsa, öyle yapar..''
(Sayfa: 40)
***
''. Her hakikatin kaynağı olan Gerçek'le aydınlanmadıkça, zekâmız asla yatışamıyor. Hakikate erişir erişmez, tıpkı inine çekilip yatan bir hayvan gibi, bizim zekâmız da öylece duruluyor. İsterse ona erişebilir. Yoksa arzularımız boşuna çırpınıp duracaktır..'' (Sayfa: 42)
***
''.. bir iş yaparken daha yavaş davranınız; rüzgârın önüne katılmış tüye benzemeyin; hiç sanmayın ki, her su insanı yıkayıp temizler..'' (Sayfa: 47-48)

***
''-Bir şey söyleme, bırak yıllar geçsin.!'' (Sayfa: 83)
***
''.. şimdi de fikrinin gözlerini, öven sözlerimin peşine takarak nurdan nura götürürsen..'' (Sayfa: 98)
***
''- Bir başak ufalanıp da tanesi alındı mı, içinde tatlı bir ezginlik duyar, ötekini de ayıklayayım, derim.'' 
(Sayfa: 121)
***
''.. tabiat, mesleğinde meleke kazanmış bir sanatçı ve titrek bir el gibi çalışarak onu daima eksikli yapıyor. Şayet böyle olmayıp da ateşli Aşk ile Kudret'in parlak Fikrinin damgasını vursa, o zaman tam mükemmelliğe erişmek kabil olur.'' (Sayfa: 123)
***
''..tez elden edilen fikir çoğu zaman yanlış bir yol tutar, ihtirasa kapılmak ise insanın anlayışına sonradan kement vurur.
Hakikati avlamak isteyen fakat bu işin acemisi olan bir kimse sahili boşuna bırakıyor demektir, zira gittiği gibi geri dönemez..'' (Sayfa: 125)
***
''.. Bu efendiler, tarladaki buğdaylara, daha olmadan kıymet biçen bir kimse gibi, aşırı bir güvenle hüküm vermiye kalkışmasınlar. Zira ben, gül ağacı bütün kış kurumuş ve yabanileşmiş görünürken sonradan tepesinde gül bittiğini gördüm. Geminin, denizde başlangıçta dosdoğru ve hızlı yol aldıktan sonra tam limana gireceği sırada battığını da gördüm.'' (Sayfa: 126)
***
''- Ey bekleyedurduğum zaman bile kendisinden hoşnutluk getirdiğim benim filizim, ben senin kökündüm.''
(Sayfa: 138)
***
''Ey bizlerin hiçbir değer taşımayan kan asaletimiz.! Aşkımızın düşkünleştiği yeryüzünde, insanları kendinle övündürmene katiyen hayret etmiyorum.'' (Sayfa: 143)
***
''.. zira beklenen ok insana daha yavaş saplanır.'' (Sayfa: 155)
***
''İnsana, yabancı ekmeği yemenin ne acı geldiğini, başkalarının merdivenlerinden çıkıp inmenin ne çetin bir yol olduğunu nefsinde deneyeceksin.'' (Sayfa: 157)
***
''- Kendi veya başkasının ayıbı ile kararan bir vicdan için senin sözün hiç şüphesiz yenilir yutulur bir lokma olmayacaktır. Ama sen her türlü yalanı bir yana koyarak gördüğün şeyleri olduğu gibi anlat ve uyuzu olan bırak, kaşınsın. Zira senin sözlerin, tadına ilk bakıldığı zaman kekremsi gelse bile, sindirilince arkasında hayat bırakan bir gıda olacaktır. 
Senin haykırman, en yüksek tepelere daha kuvvetle çarpan rüzgâr gibi olacaktır ki bu, hiç de küçümsenir bir şeref değildir.'' (Sayfa: 161)
***
''.. Ey sabır, bütün bu şeylere göz yumman için, sen ne kadar tahammüllüsün.!^'' (Sayfa: 195)
***
''.. Cüretkâr puruvamla yarıp geçtiğim deniz, öyle küçük bir kayığın veya canını sıkıntıya sokmak istemeyen bir gemicinin aşacağı gibi bir deniz değildir.'' (Sayfa: 209)
***
''- Ben, arzuladığım kimseyi içine alan sineden çıkmış en yüksek sevincin etrafında dönen âşık bir meleğim. Ey semalar melikesi, sen Oğlunu takibettiğin ve en yüksek küreye girerek onu daha da ilâhileştirdiğin müddetçe etrafında dönmeğe devam edeceğim.'' (Sayfa: 211)
***
''.. Saat makinesindeki çarklar o şekilde ayarlanmıştır ki, bakan bir kimseye bunlardan ilki duruyor, sonuncusu ise hızla dönüyormuş gibi gelir..'' (Sayfa: 214)
***
''- Benim daima yanıp tutuştuğum ateşle beraber girdiği kapıların, yani gözlerimin devasını o ister er, ister geç, nasıl dilerse öyle versin. Bu saray halkını saadete garkeden Nimet, Aşk'ın bana yüksek veya alçak sesle okuduğu defterde yazılı ne varsa, her şeyin alfa ile omegasıdır.
(..)
.. bir aşk benim üzerime damgasını vurmuştur. Zira bir nimet olduğu için ve onu nimet olarak tanıdığımız andan itibaren, kalplerimizde, ne kadar mükemmelse o nisbette artan bir aşk tutuşturur..'' 
(Sayfa: 230-231)
***
''.. aşkın beni avlamak için kement yaptığı güzel gözlere bakarken..'' (Sayfa: 246)
***
''.. Onun yüzünü dünyada ilk gördüğüm günden bu görüşe kadar şiirim aralıksız devam etmiştir..''
(Sayfa: 265)
***
''- Eğer yukardan üçüncü sıraya bakarsan onu, meziyetlerinin kazandırdığı tahtın üstünde görürsün.''
((( Yukardan üçüncü sıra: Yukardan ilk sırada Meryem, ikinci sırada hemen onun altında Havva, üçüncü sırada Havva'nın hemen aşağısında Rachel, Rachel'in yanında da Beatrice oturmaktadır. Beatrice'nin üçüncü sırada oturmasının hikmeti nedir.? 
Dante Vita Nova'da (XXX) şöyle yazmıştı: 
'O (yani Beatrice) bir dokuz yani bir mucize idi' 3 rakamı 9'un köküdür. ))) (Sayfa: 274)
***
''.. Ben senin ince fikirlerini ağlarına dolayarak sıkıştıran bağları çözeceğim..'' (Sayfa: 281)
***
'' Burada yüksek temaşaya devam için kuvvetim tükendi; fakat bir tekerlek nasıl muttarit bir hareketle dönerse, güneşi ve öteki yıldızları hareket ettiren Aşk da arzumla irademi artık öylece döndürüyordu.''
((( Cennet de ''yıldız'' kelimesiyle sona eriyor. Nitekim Cehennem ile Araf da aynı kelimeyle nihayet bulurlar. ))) (Sayfa: 294)

7 Aralık 2018 Cuma

Dante Alighieri, İlahi Komedya, Araf

''..ölümlü cismimin içindeyken seni nasıl sevdimse, ondan ayrıldıktan sonra da seviyorum..'' 
*
''Amor che ne la mente mi ragiona''
(Aşk seni anıyor ruhumda her an) (Sayfa: 23)
***
''Hislerimizden birine bir zevk veya acı ârız oldu mu, ruhumuz bütün varlığı ile o hissimizde toplanır ve âdeta öteki hislerimizi artık hatırlamaz olur. Bu ise bizde birden fazla ruh vardır, diyenlerin böyle düşünmekle hata ettiklerini gösterir. İnsan, ruhu kuvvetle kendine bağlayan bir şey duydu veya gördü mü, vakit geçer de farkında bile olmaz, çünki dinleyen hassa başka, ruhu kendine bağlayan hassa gene başkadır. Ruh sanki kementlenmiş gibidir, öteki ise tamamen serbesttir.'' (Sayfa: 35)
***
''..Çünki dönüp aştığı yola bakmak çoğu zaman insanın hoşlandığı bir şeydir..'' (Sayfa: 37)
***
''- Bu dağ öyle bir dağdır ki çıkmaya başlarken, aşağı kesimlerinde daima sarptır, fakat yukarı çıkıldıkça gitgide zahmeti azalır..'' (Sayfa: 39)
***
''.. bir kimse ki bir düşüncesi varken kafasının içinde bir başka düşünce belirmiştir, bu düşüncelerden biri ötekinin kuvvetini azalttığı için, o kimse daima hedefinden uzaklaşır.'' (Sayfa: 44)
***
''Birçoklarının yüreklerinde adalet var; fakat yaydan ihtiyatla atılan ok gibi oradan geç çıkıyor..'' 

(Sayfa: 60)
***
''Gemi yolcularının, düşünceleriyle geriye dönüp sevgili dostlariyle vedalaştıkları günü hatırlayarak garipsedikleri; ilk yolculuğa çıkan kimsenin, batan güneşe ağlıyormuş gibi uzak bir çan sesi duysa, sevgiyle içinin ezildiği demdi.'' (Sayfa:70)



''Bir kimsenin hakikati kavramasiyle, nasıl şüphesi gerçeğe, korkusu da güvene çevrilirse, ben de öylece değiştim.'' (Sayfa: 83)

***
''Sizin şöhretiniz, güneşin topraktan taptaze olarak çıkardığı sonra da sararttığı, rengi gelip giden ota benzer.'' (Sayfa: 103)

***
''Beati pauperes spiritu'' (Ne mutlu alçakgönüllülere) (İsa'ya atfedilen bir söz) (Sayfa:112)
***
''Dilerim ilahi gufran yakın zamanda vicdanınızın köpüğünü alıp götürsün ve hafızanızın nehrinde ondan küçük bir iz bile kalmasın.!'' (Sayfa: 118)
***
''Dünyayı yakından tanıyıp öğrenmiş, bugün artık kimsenin ok atmak için yayını germediği fazileti sevmiştim.''
(Sayfa: 145)
***
''.. başaklara bak, zira her bitki kendi tohumundan belli olur.'' (Sayfa: 150)
***
''.. zihnim kendi içine öyle derin bir şekilde kapandı ki, dışardan gelen hiçbir şey oraya artık giremezdi.'' (Sayfa: 154)
***
''..mühür mumu istediği kadar iyi olsun, mühür daima iyi çıkmaz.'' (Sayfa: 163)
***
''Bir irade, kendisinden daha kuvvetli bir iradeye karşı koyamaz. Bu sebepten ona hoş görünmek için daha fazla su içebilecek halde olan süngeri arzum hilafına sudan çıkardım.'' (Sayfa: 179)
''..
- Seni bir daha ne zaman göreceğim.? diye sordu
Ben:
- Daha ne kadar ömrüm olduğunu bilmiyorum, dedim. Ama her halde dönüşüm, bu sahillere gelmek için duyduğum arzudan daha çabuk olmayacak. Zira yaşamak zorunda kaldığım yer günden güne iyilikten faziletten yana kısırlaşıyor, yürekler acısı bir yıkıma doğru gidiyor.'' (Sayfa: 221)
***
'' - Ucuna kadar çektiğin söz okunu fırlat at.!'' (Sayfa: 227)
***
''.. O uyku ki çoğu zaman daha hiçbir şey olmadan, ne olacağını bilir.'' (Sayfa: 249)
***
''.. Gördüğün bu ırmak, su alan, su veren bir nehir gibi, soğuğun topladığı buharla yenilenen bir kaynaktan çıkmıyor, fakat bir deliğinden akan suları Tanrının iradesiyle öbür deliğinden yenileyen değişmez, ezeli bir pınardan çıkıyor. Bu yanda hafızalardan işlenen günahları silme hassasiyle akar; öte yanda insana ettiği iyiliklerin hâtırasını geri verir. Burada adı Lethe, ötede Eunoe'dir..'' (Sayfa: 258)
((( Lethe: Unutma; Eunoe: Kuvvetli hafıza, demiye gelir. Bu nehirlerden biri insana işlediği günahları unutturur, öteki ettiği iyiliklerin hâtırasını pekleştirir. Aynı kaynaktan çıkan bu iki ırmak demek oluyor ki tesir bakımından birbirinden tamamen farklıdır. )))


''.. kekre merhametin tadı acıdır..'' (Sayfa: 273)
((( Aşk, insanı; acı, buruk ihtarlarda bulunmaya zorlar. )))
***
''..
- Suçunu bilen Hâkim öyle bir hâkimdir ki itiraf ettiğin şeyi saklamıya veya inkâra yeltenseydin, suçun yine de belli olacaktı.! Fakat günahkâr günahını kendi ağziyle itiraf ettiği taktirde, bizim mahkememizde bileği taşı bıçağın keskin ağzını köreltmiye başlar..'' (Sayfa: 279)
***
''..
- Madem ki sözlerime üzülüyorsun, dedi, haydi sakalını kaldır, yüzüme bakınca büsbütün kederleneceksin.'' (Sayfa: 280)
((( Âdeta Beatrice Dante'ye: ''Saçlı sakallı adamsın, utanmıyor musun.?'' demek ister gibi bir eda takınmıyor mu.? ))) (Dipnot: 11)
***
''Nedamet ısırganı beni öyle doadı ki, bütün öteki zevk ve arzulardan ziyade beni onun aşkından en çok uzaklaştırmış olana karşı içimde en büyük kini duydum. Yüreğim öyle bir vicdan azabıyla parçalandı ki, kendimden geçerek yere serildim..'' (Sayfa: 281)
***
''..
- Bakabildiğin kadar bak, dediler. Seni, Aşk'ın bir vakitler oklarını bağrına sapladığı zümrütlerin önüne getirdik.'' (Sayfa: 283)
***
''.. Bu çok kutsal sudan, taze yapraklarla bezenen genç bitkiler gibi pak ve yıldızlara yükselmiye hazır bir halde, kuvvetim tazelenmiş olarak geri döndüm.'' (Sayfa: 304)
((( Yıldız: Cehennemin de ''yıldız'' kelimesiyle sona erdiği hatırlardadır. Cennet de aynı kelimeyle son bulacaktır. ))) (Dipnot: 28)

1 Aralık 2018 Cumartesi

Dante - İlâhi Komedya, Cehennem

İlahi Komedya
Dante - İlâhi Komedya, Cehennem
*
Önsöz'den:
*
Dante'nin karakterini belki daha iyi perçinlemeye yarar ümidiyle hakkında anlatılan fıkralardan bir ikisini hatırlatmadan geçmeyeceğiz.
Şair bir gün bir demirci dükkânının önünden geçiyormuş. Demirci elinde çekiç demir döverken bir yandan da Dante'nin bir şiirinin bazı mısralarını eğire büyüre, yalan yanlış okumaktaymış. Şair buna fena halde içerler, bir hışımla dükkâna dalar, demirci nasıl şirini altını üstüne getiriyorsa, o da elinin altına ne gelirse kaldırır yerlere atar, sonra da çıkar gider.
*
Bir seferinde de adamın biri damdan düşer gibi Dante'ye en iyi gıdanın ne olduğunu sormuş. Şair de:
- Yumurta, diye cevap vermiş.
Aradan bir sene geçmiş. Bir gün aynı adam:
- Ne ile yemeli.?, diye sorunca Dante hiç düşünmeden:
- Tuzla.!, cevabını yapıştırmış.
*
Dante, Verona senyörünün misafiri bulunduğu sıralarda bir gün sofrada senyörünün oğlu Cane ile senyör Mastino arasında yemek yerken uşaklar muziplik olsun diye farkettirmeden Dante'nin ayağının altına birkaç kemik bırakırlar. Yemek bitip de sofradan kalkıldığı zaman Şairin ayağının altındaki kemikleri görünce herkes hayrete düşer. Bunun üzrine Dante o her zamanki hazırcevaplığı ile:
- Burada şaşılacak bir şey yok.! diye mukabele eder. Köpekler kendi kemiklerini yemişler. Bana gelince, ben köpek olmadığım için benimkileri kaldırıp masanın altına attım.!
(İtalyanca ''Cane'' köpek, ''Mastino'' da çoban köpeği demiye gelir.)
*
Bir başka gün de maskaralardan biri Verona beyi Can Grande'nin hediye ettiği güzel bir kat elbiseyi Dante'ye gösterir, bütün ilim ve irfanına rağmen beyden böyle bir elbise koparamadığını Dante'ye alaylı bir şekilde söyler. Bunun üzerine Dante:
- Burada şaşılacak bir şey yok ki.! diye mukabele eder. Sen, seni anlayacak birini bulmuşsun. Bana gelince ben, beni anlayacak birine henüz raslamadım.
*
Bir gün Dante Siena'da bir kilisede ibadet ediyormuş. Yanına bir adam sokulur ve mânâsız gevezelikleriyle Şairin canını sıkmaya başlar. Dante münasebetsizi başından savmak için ne yapacağını bilmez bir halde:
- Dünyanın en büyük hayvanı hangisidir.? diye sorar.
Beriki:
- Fil olsa gerek, deyince Dante artık dayanamaz:
- Ey fil, ne olur, beni rahat bırak.! Kafamın içinde senin gevezeliklerinden daha mühim şeyler var.! diye haykırır.
*
Dante'nin, köylünün birine saati soracağı tutmuş. Adamcağız da saatin hayvanları sulamaya götürdükleri saat olduğunu söyleyince Dante:
- Ya seni kim sulamaya götürecek.? demekten kendini alamamış.
*
Bir başka seferinde de Şairin misafir bulunduğu beyin karısı ile eve sık sık gelip giden bir rahip arasında (..) ilişki olduğunu sezen Dante, vaziyeti beye bildirir. Fakat bey oralı olmaz, rahibi takdir ettiği için böyle bir şeyin asla mümkün olamayacağını söyler. O zaman Dante:
- Kurdun sırtına koyun postu geçirmekle kurt koyun mu olur ki artık kuzulara dokunmasın.? diye sorunca her halde beyde şafak atar ki, rahip efendi artık evin semtine uğramaz olur.
Dante riyakârların en amansız düşmanı idi. İnsanların iki yüzlü olmalarına tahammül edemezdi.
*
Çeviren: Feridun Timur (Sayfa: 36-37)


Francesca da Rimini ile sevgilisi Paolo Malatesta:
*
(..) Dante, Şehvet Düşkünlerinin bulunduğu İkinci Daire'de Francesca da Rimini ile sevgilisi Paolo Malatesta'yı kendisiyle konuşmağa davet eder, Francesca'nın ağzından talihsiz aşkının hikâyesini dinler ve bu acıklı hikâyenin sonunda kendinden geçerek bayılır (..)
*
- Ey mustarip ruhlar, bir mâni yoksa, gelin bizimle konuşun, dedim.
Sabit ve gerili kanatlariyle arzunun peşinden uçan güvercinleri iradeleri sevgili yuvalarına doğru nasıl getirirse, şefkatli hitabım üzerlerinde o derece kuvvetli bir tesir yapmıştı ki Dido'nun bulunduğu sürüden ayrıldılar ve lânetli havadan geçerek bize geldiler.
- Ey, kızıla çalan karanlıklar içinde, dünyayı kana boyayan bizleringörmeğe gelen nazik, merhametli insan.! Kâinatın Sahibi indinde makbul kimseler olsaydık, seni rahata, huzura kavuşturması için yalvarırdık ona, değil mi ki zalim derdimizden dolayı bize acıyorsun. Rüzgâr, şimdi olduğu gibi kesildiği müddetçe, söylemek istediğin şeyleri dinler, dinlemek istediğin şeyleri de söyleriz sana. Po nehrinin kolları ile beraber gelip dinlendiği yerdedir doğduğum şehir. Asil kalpleri çok çabuk fetheden Aşk, elimden zorla aldıkları güzel vücudümle büyüledi onu; bu ayrılış içimde hâlâ sızıdır. Sevilen bir kimsenin sevmemesine cevaz vermeyen Aşk, kalbimi öylesine sımsıkı bağladı ki ona, görüyorsun, hâlâ ayrılmıyor benden. Aynı ölüme götürdü Aşk ikimizi de. Ama Caina bekliyor bizi öldüreni.
Bu mustarip ruhların sözlerini işitince başımı önüme eğdim ve uzun zaman o vaziyette kaldım. Hihayet Şair:
- Ne düşünüyorsun.? diye sordu.
Kendimde cevap verecek kuvveti bulunca:
- Heyhat.! diye söze başladım. Ne tatlı düşünceler ve ne büyük arzulardı onları bu acıklı âkıbete sürükleyen.!
Sonra onlara döndüm ve dedim ki:
- Francesca, çektiğin azaplar karşısında merhamet ve hüzün yaşları dökülüyor gözlerimden. Fakat söyle bana: Tatlı tatlı göğüs geçirdiğiniz demlerde ne oldu, nasıl oldu da, kalblerinizin gizli duygularını öğrenmenize imkân verdi Aşk.?
O dedi ki:
- Sefalet içinde, mesut anları hatırlamaktan daha büyük acı olamaz insan için, bunu senin rehberin de bilir. Fakat aşkımızın nasıl başladığını öğrenmiye bu kadar istekli isen, gözyaşı döke döke konuşan bir kimse gibi, arzunu yerine getiririm.
''Günlerden bir gündü. Tek vakit geçsin diye Lancelot'nun menkıbelerini ve Aşkın ağına nasıl düştüğünü okuyorduk. Yalnızdık. Şüphelenmiyorduk hiçbir şeyden.
Kitabı okurken birkaç defa göz göze geldik ve rengimiz soldu, fakat o bir nokta mağlûp etti bizi.
Bu büyük âşıkın, sevgilisinin gülümseyen dudaklarını nasıl öptüğünü okuduğumuz zaman, benden asla ayrılmıyacak olan sevgilim, ürpererek dudaklarını dudaklarımın üzerinde kenetledi.
Kitap ve onu yazan, Gallehault oldu bizim için. O gün daha fazla okumak nasip değilmiş.''
Ruhlardan biri bunları anlatırken, öteki öyle ağlıyordu ki duyduğum merhametin tesiriyle ölüyormuş gibi kendimden geçtim ve cansız bir ceset gibi yere yığıldım. (Sayfa: 134-138)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...