ÖNSÖZ
*
Birkaç yıl önce, Raymond Queneau'nun Exercises de Style (Üslûp Alıştırmaları) adlı kitabını çevirmeye çalışıyordum. Amacım, kendi dilimde, üslûp temrinleri yapmaktı.
*
Çeviri ilerledikçe, bu çabamın başarısız kalacağını gördüm. Queneau, Paris'te bir otobüste geçen, düşsel, yalın bir olayı anlatıyordu yüz değişik üslûpta.
Fransız dilinin olanak ve yetenekleri içinde düşünülmüş bu metinlerden birçoğunu Türkçeye çevirmenin olanağı da yoktu. (*)
*
Bunu gördüğümde, böylesi bir alıştırmayı Türkçenin olanakları içinde denemenin daha doğru olacağını düşündüm. Ancak bunu, düş gücümün yarattığı bir olay yerine, herkesin yakından bildiği bir olay içinde gerçekleştirmek istedim.
*
Böylesi olaylar eksik değildi. Ne var ki iki yıl boyunca herkesin bildiği ve bu tür üslûp çeşitlemesine olanak veren bir olay bulup çıkaramadım. İçinde yaşadığımız ''traji-komik'' günlerde olayları tek tek ele aldığımda, daha çok trajik nitelikler ağır basıyordu. Bu da kimi gülümsetici üslûpları denememi önlüyordu.
*
Geçtiğimiz Şubat ayı içinde, İstanbul'un (daha sonra başka kentlerin) belli başlı semtlerinde halkın tanığı olduğu bir olayı, ''konu'' olarak seçebileceğimi düşündüm.
*
Söz konusu olay, belli bir gün, esnafı kepenk kapatmaya zorlayan devrimci (?) bir eylemin sonucuydu: 14 Şubat Perşembe günü, İstanbul'un birçok semtinde, dükkânlar kepenklerini açmamıştı.
*
Herkesin bildiği bir olay seçişimin özel (ya da genel) bir nedeni var: Sanatçının düş gücünden doğan değil, yaşanılan, tanığı olunan, sonuçları herkesi ilgilendiren bir olayın, değişik üslûplarda nasıl dile getirilebileceğini göstermek. Böylece okuyucunun, hem amacı, hem varılan sonuçları daha kolay değerlendirebileceğini düşündüm.
*
Bunu gerçekleştirirken, bir yazar olarak, söz konusu eylemden yana ya da ona karşı olmak gibi, kolay bir ''yandaşlık'' yolunu izlemedim. Böylesi bir yan tutma, amacıma ters düşecekti. Bu alıştırmalarda, yalnızca bir yazardım ben; ne tanık, ne de yargıç; yalnızca yazan bir kişi. Herkesin bildiği, yaşadığı, duyduğu, gazetelerde okuduğu, bir başkasından öğrendiği bir olayı, Türkçenin olanakları içinde anlatmayı denedim, hepsi bu.
*
Düş gücüm (varsa eğer) yalnızca üslûpta gösterdi kendini. 101 metin yazdım. 1001 metin de yazabilirdim. Ama, okuyucuya, bir olayın, birden çok yazım olanağının olduğunu göstermeye sanırım bu kadarı yeter.
*
Bu alıştırma ya da deneme, gerçekliğin sayısız anlatım yolları olduğunu belgelemeyi amaçlıyor.
*
Söz konusu olayı değişik üslûplarda yazarken, ne kişiler yaratmayı, ne de bir öykü, bir roman yapısı kurdum. Eğer okuyucu kitabı bitirdiğinde böylesi bir duyguya kapılırsa, bu, yazarın amacı dışında gerçekleşmiş demektir.
*
''Üslûp kişinin kendisidir'' sözü doğruysa, her üslûbun da bir kişiyi yarattığını varsaymak yanlış sayılmaz.
*
Kandilli, Mart 1980
F.E.
*
(*)Yıllar sonra söz konusu kitap Biçem Alıştırmaları adıyla Türkçede yayımlandı. (Çev. Armağan Ekici, Sel Yayıncılık, 2003.) (Sayfa: 7-8)
*
NOTLAMA
*
Beyoğlu. Tüm dükkânlar kapalı. Hemen hemen tümü. Açık olanlar yalnız banka ve sinemalar. Anarşistlerin marifetiymiş. Esnafı tehdit etmişler. Esnaf da korkmuş, açmamış kepengi. Bugünkü gazetelerde konuyla ilgili bir haber yok. (Sayfa: 9)
Hayatta çok şey gördüm ve gördüklerim, yanımdakilerin gördüğünden çok daha fazladır. Görmeyi seviyorum, daha çok şey görmek istiyorum ve farklı görmek istiyorum. * Jack London, Martin Eden
#FeritEdgü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#FeritEdgü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
12 Eylül 2024 Perşembe
Ferit Edgü - Yazmak Eylemi, Bir Toplumsal/Siyasal Olay Üzerine 101 Çeşitleme
6 Haziran 2019 Perşembe
Ferit Edgü - Hakkâri'de Bir Mevsim
🌠🌠🌠🌠🌠🌠🌠🌠🌠🌠🌠🌠
KIZILDERİLİ BÜYÜCÜ: ''- Bir savaşçı için düş demek gerçek demektir. Düş gücüyle verir kesin kararını ve ona göre davranır. Ya seçer alır, ya da defeder. Elindeki araçlardan, kendini başarıya ulaştıracakları seçer. Onları kullanır..''
*
GENÇ ETNOLOG:''- Don Juan Matus, düş ile gerçek arasında bir ayrım yoktur; düş gerçeğin kendisidir; demek istediğin bu mu.?''
*
KIZILDERİLİ BÜYÜCÜ: ''- Hiç kuşkusuz, düş gerçeğin ta kendisidir.''
*
GENÇ ETNOLOG: ''- Yani şu anda yaptığımız şey kadar mı gerçek.?''
*
KIZILDERİLİ BÜYÜCÜ: ''- İlle de bir karşılaştırma istiyorsan, daha da gerçek, derim. Düş görmek, düşlemek, bir güce sahip olmak demektir. Elindeki bu güçle çok şeyi değiştirebilir insan. Gizli kalmış nice şeyi bu güçle bulup ortaya koyabilir. Dilediği her şeyi denetimi altında tutabilir..''
*
CARLOS CASTENADA
journey to Ixtlan
🌠🌠🌠🌠🌠
B / Kazadan Sonra
*
Ey okuyucu.!
eğer yaşantın boyu, bir gün olsun
bir teknenin kaptanı olmadınsa
– ya da böylesi bir duyguya kapılmadın, böyle bir düş görmedinse –
teknen, bir gün ya da bir gece, yolunu şaşırmış,
bilmediğin sularda yol alırken
haritalarda görülmeyen kayalara çarpıp batmadıysa
ve kendini tek başına
– Tayfalar nerde? Dümencim n'oldu.? –
bir kumsalda değil, denizden kilometrelerce uzakta, üstelik bir dağ başında (rakım 2.100) bulmadınsa
ya da benzeri bir korkulu düşü,
gözün açık ya da kapalı görmedinse
bu kitapta yazılı olanları anlamakta güçlük çekebilirsin.
Çünkü anlamak ortak bir dil gerektirir.
Ortak dil ise,
ortak yaşam / ortak bilgi / ortak birikim / ortak düş
kimi yerde, ortak düşüş demektir.
Ortak değilse bile, yakın / benzer / gibi.
Ama diyebilirsin ki, Bana yabancı olanı arıyorum ben.
Öyleyse yolun açık olsun.
Ama gene de,
bu kitabı okurken elini altında, büyük gezginlerin sözlükleri, andaçları bulunsun, derim.
*
Burada yazılanlar, insancıl bir deneyin damıtılmış parçaları.
Ola ki, bir gün, yolunu şaşırmış ya da yitirmiş bir başka gezginin işine yarar. (..) (Sayfa: 10-11)
KIZILDERİLİ BÜYÜCÜ: ''- Bir savaşçı için düş demek gerçek demektir. Düş gücüyle verir kesin kararını ve ona göre davranır. Ya seçer alır, ya da defeder. Elindeki araçlardan, kendini başarıya ulaştıracakları seçer. Onları kullanır..''
*
GENÇ ETNOLOG:''- Don Juan Matus, düş ile gerçek arasında bir ayrım yoktur; düş gerçeğin kendisidir; demek istediğin bu mu.?''
*
KIZILDERİLİ BÜYÜCÜ: ''- Hiç kuşkusuz, düş gerçeğin ta kendisidir.''
*
GENÇ ETNOLOG: ''- Yani şu anda yaptığımız şey kadar mı gerçek.?''
*
KIZILDERİLİ BÜYÜCÜ: ''- İlle de bir karşılaştırma istiyorsan, daha da gerçek, derim. Düş görmek, düşlemek, bir güce sahip olmak demektir. Elindeki bu güçle çok şeyi değiştirebilir insan. Gizli kalmış nice şeyi bu güçle bulup ortaya koyabilir. Dilediği her şeyi denetimi altında tutabilir..''
*
CARLOS CASTENADA
journey to Ixtlan
🌠🌠🌠🌠🌠
B / Kazadan Sonra
*
Ey okuyucu.!
eğer yaşantın boyu, bir gün olsun
bir teknenin kaptanı olmadınsa
– ya da böylesi bir duyguya kapılmadın, böyle bir düş görmedinse –
teknen, bir gün ya da bir gece, yolunu şaşırmış,
bilmediğin sularda yol alırken
haritalarda görülmeyen kayalara çarpıp batmadıysa
ve kendini tek başına
– Tayfalar nerde? Dümencim n'oldu.? –
bir kumsalda değil, denizden kilometrelerce uzakta, üstelik bir dağ başında (rakım 2.100) bulmadınsa
ya da benzeri bir korkulu düşü,
gözün açık ya da kapalı görmedinse
bu kitapta yazılı olanları anlamakta güçlük çekebilirsin.
Çünkü anlamak ortak bir dil gerektirir.
Ortak dil ise,
ortak yaşam / ortak bilgi / ortak birikim / ortak düş
kimi yerde, ortak düşüş demektir.
Ortak değilse bile, yakın / benzer / gibi.
Ama diyebilirsin ki, Bana yabancı olanı arıyorum ben.
Öyleyse yolun açık olsun.
Ama gene de,
bu kitabı okurken elini altında, büyük gezginlerin sözlükleri, andaçları bulunsun, derim.
*
Burada yazılanlar, insancıl bir deneyin damıtılmış parçaları.
Ola ki, bir gün, yolunu şaşırmış ya da yitirmiş bir başka gezginin işine yarar. (..) (Sayfa: 10-11)
Burada hayat bu.
Çaresiz.
*
Hadi kaldır kıçını oturduğun minderden. Burada bir başka hayat da olmalı.
Onu arayalım.
Hadi kalk.
Onu bulalım. (Sayfa: 61)
(Nuh, hangi dili konuşmuştu teknesine doluşan hayvanlarla.?) İşte bir soru daha sevgili okuyucu. Bir tufan resmi ara kitaplarda, incele ve cevabı, bu kez sen ver. Çünkü, biliyorsun değil mi, okur olmak biraz da öğrenci olmaya benzer. Benzemez. Öyledir. (Sayfa: 64)Çaresiz.
*
Hadi kaldır kıçını oturduğun minderden. Burada bir başka hayat da olmalı.
Onu arayalım.
Hadi kalk.
Onu bulalım. (Sayfa: 61)
18 Ekim 2018 Perşembe
Ferit Edgü - Avara Kasnak
BİR-İKİ SÖZCÜK
*
Bu kitap üç bölümden oluşuyor. Boşa dönen dingil anlamına gelen Avara Kasnak'ta 2002 yılının birkaç ayında yazılmış on-üç metin yer alıyor.
Başıboş Metinler, son bir-iki yılda yazdığım, adı üzerinde, onlar da avara kasnak.
Tümünü yayımlamadan önce son bir kez okuduğumda, ''Bu düşünceyi yaşam buldu'' diyen Nietzsche gibi, bu metinleri de, o neresinden bakarsanız bakın saçma sapan yaşamın kendisi doğurdu, diyesim geliyor.
Son Bölümdeki Olumsuz Metinler, daha önce, Binbir Hece'de (1991) yer almıştı. Bu kitabı, bir kez daha yayımlamamaya karar verdiğim için, söz konusu bağımsız bölümü de bu kitaba taşıdım.
*
Kandilli, 10 Kasım '03
Sayfa: 7
*********
IX
*
Bu sabah aynaya baktığımda, birçok insanın başına gelen bir durumla karşılaştım: aynadan bir başkası bakıyordu bana. Benim yüzümle hiçbir benzerliği yoktu aynadaki yüzün. Evet, gözleri çekik, alnı geniş, elmacık kemikleri çıkık, dudakları etliydi ama, kesinlikle benim yüzüm değildi.
Aynanın önünden tıraşımı olmadan çekildim. Sabah kahvemi içerken kafamı toplamaya çalıştım.
1/ Aynaya bakan ben değil miydim.?
2/ Aynaya bakan bendim de, bir başkasını mı görüyordum.?
3/ Aynaya bir başkası bakıyor, ben de onun yüzünü mü görüyordum.? ( Bu, birinci şıkla aynı anlama gelmiyor mu.?)
4/ Aynaya bakan benim, ama aynanın ardında bir başkası var.
5/ Yoksa ben kendi yüzümümü unuttum.?
Bunlardan hangisinin gerçek olduğunu anlamak için, ilkin, bir başka aynaya baktım: Az önceki görüntü: benim olmayan bir yüz.
Sonra kimlik cüzdanımdaki vesikalık fotoğrafıma baktım: benim yüzüm: Dolayısıyla kendi yüzümü unutmuş değilim.
Tıraş olmadan giyinip evden çıktım. Çıkarken kapıcımla karşılaştım ve ona beni tanıyıp tanımadığımı sordum. Kendisiyle alay ettiğimi sandı.
Doğrusu, bu yanılgının (ya da yanılsamanın) nerden kaynaklandığını, devam edip etmeyeceğini bilemiyorum. Ama itiraf edeyim ki gençlik yıllarımda okuduğum bir öyküyü anımsayıp ( bir adam, bir böcek olarak uyanıyordu) korkuyorum. Çok korkuyorum. (Sayfa: 22-23)
*
Bu kitap üç bölümden oluşuyor. Boşa dönen dingil anlamına gelen Avara Kasnak'ta 2002 yılının birkaç ayında yazılmış on-üç metin yer alıyor.
Başıboş Metinler, son bir-iki yılda yazdığım, adı üzerinde, onlar da avara kasnak.
Tümünü yayımlamadan önce son bir kez okuduğumda, ''Bu düşünceyi yaşam buldu'' diyen Nietzsche gibi, bu metinleri de, o neresinden bakarsanız bakın saçma sapan yaşamın kendisi doğurdu, diyesim geliyor.
Son Bölümdeki Olumsuz Metinler, daha önce, Binbir Hece'de (1991) yer almıştı. Bu kitabı, bir kez daha yayımlamamaya karar verdiğim için, söz konusu bağımsız bölümü de bu kitaba taşıdım.
*
Kandilli, 10 Kasım '03
Sayfa: 7
*********
IX
*
Bu sabah aynaya baktığımda, birçok insanın başına gelen bir durumla karşılaştım: aynadan bir başkası bakıyordu bana. Benim yüzümle hiçbir benzerliği yoktu aynadaki yüzün. Evet, gözleri çekik, alnı geniş, elmacık kemikleri çıkık, dudakları etliydi ama, kesinlikle benim yüzüm değildi.
Aynanın önünden tıraşımı olmadan çekildim. Sabah kahvemi içerken kafamı toplamaya çalıştım.
1/ Aynaya bakan ben değil miydim.?
2/ Aynaya bakan bendim de, bir başkasını mı görüyordum.?
3/ Aynaya bir başkası bakıyor, ben de onun yüzünü mü görüyordum.? ( Bu, birinci şıkla aynı anlama gelmiyor mu.?)
4/ Aynaya bakan benim, ama aynanın ardında bir başkası var.
5/ Yoksa ben kendi yüzümümü unuttum.?
Bunlardan hangisinin gerçek olduğunu anlamak için, ilkin, bir başka aynaya baktım: Az önceki görüntü: benim olmayan bir yüz.
Sonra kimlik cüzdanımdaki vesikalık fotoğrafıma baktım: benim yüzüm: Dolayısıyla kendi yüzümü unutmuş değilim.
Tıraş olmadan giyinip evden çıktım. Çıkarken kapıcımla karşılaştım ve ona beni tanıyıp tanımadığımı sordum. Kendisiyle alay ettiğimi sandı.
Doğrusu, bu yanılgının (ya da yanılsamanın) nerden kaynaklandığını, devam edip etmeyeceğini bilemiyorum. Ama itiraf edeyim ki gençlik yıllarımda okuduğum bir öyküyü anımsayıp ( bir adam, bir böcek olarak uyanıyordu) korkuyorum. Çok korkuyorum. (Sayfa: 22-23)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Sohrâb Sepehrî (سهراب سپهری) (Sohrâb-i Sipihrî) - Sekiz Kitap, Bütün Şiirleri (Farsçadan Çeviren: Mehmet Kanar)
Rengin Ölümü (1951) GECENİN KATRANINDA * Nicedir bu yalnızlıkta Suskunluğun rengi dudakta. * Bir ses çağırıyor beni uzaktan Ama ayaklarım ...
-
su damlasının üstündeki iskeleye benzeyen bir günaydın sana gittiği yere köprüsünü taşıyan bir dere bir tüyün tutunduğu kuşu geçmesi gibi b...
-
Hangi türden olursa olsun, bir sanat ürününün tadılması, onun kavranılmasıyla doğru orantılıdır. Eseri ne kadar çok anlamışsak, elde edec...
-
Onlara * Zannetme ki dâim bi şekcesine Siz her anırdıkça huu çeker millet Alkış beklerken siz eşşekçesine Verir hakkınızı, yuu çeker ...
-
ACILARA KARŞI * İyi ki silahlanmışız acılara karşı Türküsüz çıkmamışız yollara Ekmekten ve gömlekten önce Aşk Ve sevinç doldurmuşuz koynum...
-
Ağaçlar hep en etkileyici vaizler olmuştur benim için. Ormanlar ve korularda halklar ve aileler halinde yaşayan ağaçlara hayranım ben. Tek...
-
I * Denizde bir şey var Deniz bembeyaz bir dañ.! Köpürdelâ Köpürcük Köpürgân * II Ne benim ellerim çalışkan eskisi gibi Ne senin kalbin ben...
-
1929-1935 YILLARI ARASINDA YAZDIĞI, AMA SAĞLIĞINDA YAYIMLANAN KİTAPLARINA ALMADIĞI ŞİİRLERİ Şafaklar sarmadan dağları Işıklarla sular ...
-
Nikos Kazancakis, Zorba, Arka Kapak Nikos Kazancakis, çağdaş Yunan edebiyatının ancak buzlucam ardından seçilebilen, tedirgin ve büyü...
-
Mehmet Sönmez: * ''Can Yücel Adana Cezaevindeyken (1973-74) Mehmet Sönmez de İstanbul'da Sağmalcılar ve Selimiye Cezaevlerinde h...