19 Ocak 2020 Pazar

Panait Istrati - Mihail

(..) ..çünkü her şeyden çok severdi postacıları, ''Mutluluğumuzu da, mutsuzluğumuzu da ellerine teslim ettiğimiz, devletin dilenmek zorunda bıraktığı, demokrasi paryaları,'' derdi onlar için. (..)
(Sayafa: 1)
***
(..) ''Kendine iyi bir yer sağlamak ha.? Ne demek bu.? Ensesi kalın bir işveren, göbekli bir tüccar olmak için mi uğraşacağım yani.? Peki, yalnız para sıkıntısı çekmemek, rahat yaşamak mıdır önemli olan.? Bütün şu zavallı insancıklar ve bu arada sen, bütün ömrümü nasıl servet sahibi olunacağını öğrenmeye harcamamı ve sonunda zengin olmamı istiyorsunuz. O zaman sayacaksıznı elbet beni.. Ama ben istemiyorum sizin bu saygınızı, zenginlik falan da umurumda değil. Kendi gözümle görüyorum varlıklı kişilerin yoksul yaşamını; nasıl yaşadıklarını, neyi sevdiklerini, neye tutulduklarını çok iyi biliyorum. İstemem, eksik olsun böyle zenginlik.! Dünyanın malını verseler değişmem şu anki duygularıma. İnsan değil, solucan bunlar. Yaşamın gerçek büyüklüğünden haberleri bile yok..'' (..) (Sayfa: 5)
***
(..) ''Olmaz, anacım olmaz.! diye bağırıyordu Adrien. ''İnsan aynı anda hem Tanrı'nın, hem şeytanın kulu olamaz.!''
''İyi ama, kimdir senin Tanrın, ey benim garip kuşum.! Nedir yapmak istediğin.? Nedir amacın.?''
''Amacım falan yok. Kendi yasama göre yaşıyor, karnımı doyurmak için pek az, kafamı, gönlümü doyurmak içinse çok şey istiyorum..'' (..) (Sayfa: 6)
***
(..)''Ördek yumurtalarının üstüne kuluçkaya yatmış tavuk gibiyim; iş gelip yüzmeye dayandı mı, yavrumun ardından gidemiyorum.!'' diyordu. (..) (Sayfa: 7)
***
(..) Doğrusunu isterseniz kitaplarla kaçıp gitmeler -zihnini ve gönlünü yıkayan bu iki şey- sağdan soldan kazandığı iki kuruşu yiyip yutuyor ve onu yine anasının sırtından geçinmek zorunda bırakıyordu, ama..
Ah, ah.! En son özür olarak dudağının ucuna dek gelen şu ''ama''yı kime anlatabilirdi ki.? Hangi dostun göğsüne yaslanıp ağlasın, usul usul inleyerek:
''İyi ama, seviyorum ben bu şeyleri..'' desindi. ''Canım benim bunlar. Onları elimden aldınız mı, yaşamamın anlamı kalmaz; ruhum karanlıklara gömülür..'' (..) (Sayfa: 9)
***
(..) İnsan.! İnsandan daha salak bir varlık daha var mıdır yeryüzünde.? Kim ilgilenir insanlar.? Ve hangi varlık insanoğlundan daha kuşku vericidir.? Bu insan, kitap okuyan biri de olsa.? Ne yani herkes kitap okur. Sırf kitap okuyor diye, omuzlarından tutup duvara yaslamak ve:
''Sakın kımıldama, gözlerine bakayım azıcık,'' mı demek gerekir.?(..)  (Sayfa: 18)
***
(..) İnsan ha.? -Esperanto da içlerinde olmak üzere, otuz altı dil konuşabilen bir varlıktır o, ama birine seslenmek istedi mi, anlaşılacağından emin değildir. Köpekteki merak bile yoktur onda. Neden gidesin başka bir insanın yanına.? Bakarsın seninle aynı görüşte değildir (her insanın bir görüşü vardır çünkü), öyleyse onu öldürmek ya da tek başına ölüme terk etmek gerekir ve aslında bu ikisi birdir. (..) (Sayfa: 19)
***
(..) Çok mu gördünüz buna benzer bir durumu.? Bitler tarafından yenirken, yutarcasına kitap okuyan kaç kişi gördünüz bugüne dek.? (..) (Sayfa: 21)
***
(..) ..Adrien'in bakışı, yaşamak üzere yaratıldığı ve açılmak için güneşi bekleyen tomurcuk gibi beklediği, ama varlığından habersiz olduğu dostluğu arayan, dostluğa susamış bakışı, bir anda, hiçbir şey göstermek istemeyen bu gözleri örten perdeyi yırtmış ve ardında, hiçbir umutsuzluğun söndüremeyeceği alevi yakalamıştı. Adrien, ömründe ilk kez, yaşamı aşan, ölüme baskın çıkan sevgi ateşiyle yanıp tutuştuğunu hissetti.
Aradığı arkadaş, onun arkadaşı oradaydı işte.! (..) (Sayfa: 22)
***
(..) Hem bir sevinç, hem bir korku dalgası kaplamıştı içini. İçgüdüyle biliyordu bulduğu şeyin değerini, kendi ''soyundan'' gelen, talihin bilmem nerelerden alıp ayağına getirdiği arkadaşı yanı başında hissediyordu; halk masalındaki büyücünün, kötü Fet-Frumos tanıyamasın diye ''kırk kanatlı'' taylarını çirkinleştirdiği gibi, insanların kötülüğü de, erdemlerini gizlemek üzere, Mihail'i çirkinleştirmişti. (Sayfa: 23)
***
(..) ''İlginizi çeker mi, ne düşündüğüm.?''
''Söyleyebilirseniz, hem de çok.''
''Pek hoşunuza gitmeyecek ama.!''
''Zararı yok, yine de söyleyin.! diye üsteledi Adrien, başını sallayarak. (..)
''Peki, söyleyeyim öyleyse,'' dedi, ''sizin burda, 'düşçüler'in de, bir işverenden, az önce sizin bana yaptığınız gibi, asıl ilgili kişiye fikrini sormadan, atını ya da eşeğini istercesine uşağını istediğini düşünüyorum.'' (Sayfa: 26)
***
(..) ''Nasıl, bizim liman işçileri, yani müşterileriniz hoşunuza gidiyor mu.?''
''Eğlendiriyorlar beni,'' diye bağırdı, dalgın dalgın ırmağa bakan Mihail.
''Eğlendiriyorlar mı.? Yok canım.. Sizin gibi kışlada simit satarken, askerler malları aşırırlardı ve ben hiç eğlenmezdim, çünkü sonunda Kir Nikolas'a hesap vermek gerekirdi.''
''Ben de hesap veriyorum, ancak Kir Nikolas 'bu müşterilerin, kuluçkanın altından hiç çaktırmadan yumurta çalacak' kadar usta olduklarını biliyor. Ben elimden geldiğince dikkat ediyorum, ama onlar yine de çalıyorlar. Bu da hoşuma gidiyor. Nasıl eğlenmeyeyim ki.! Bu işi yapan adamların çoğu aile reisi, yurdu için savaşacak yiğit kişiler. Yargıç önünde tanıklık ediyor; belediye başkanı ve milletvekili seçiyor, sonra gelip benim simit sepeti karşısında, iki kuruş eksik ödemek için, bin bir maskaralık yapıyorlar. Ayrıca şunu da belirteyim ki, zaman zaman aşırılan simidi görüyorum, ama bu işi öylesine ustalıkla yapıyorlar ki, elim kolum bağlanıyor. Sırf bu ustalık, daha bilmem kaç simide değer çünkü. O vakit, kendi kendime, 'Böylesine küçük bir şey için neden bunca zahmete giriliyor acaba.?' diyorum. Bir simit ya da çörek alamayacak kadar yoksul değiller. Hırsız da değiller; hepsi emekçi; hatta iyi de kazanıyorlar. Hırsızlıkla geçinen adamın çalıp çırpması şaşırtıcı değildir, ama geçinecek kadar para kazanan dürüst bir insanın iki kuruş için kendini küçük düşürmesine aklım ermiyor doğrusu. Sizin eriyor mu kuzum.'' diye sordu Mihail, büyük bir ciddiyetle. (..) (Sayfa: 51)
#PanaitIstrati #Mihail #ÇevirenBertanOnaran
(..) Sevdiğimiz insanda aynı tutkuyu yakaladığımız zaman bakışlarımıza yansıyan sevinçle ürperdiler. (..) 8Sayfa: 54)
***
(..) ''Bütün gerçek yengiler acı çekerek, ter dökerek elde edilir.'' (..) (Sayfa: 54)
***
(..) Mihail'i, haksızlığın yumruğu altında ezilmiş bir insan olarak görüyordu. (..) Doğduğu kent, böylesine değerli bir insana, vere vere yoksulluk ve aşağılanma vermişti. (..) (Sayfa: 57)
***
(..) (Yalnızlığa yenik düşmüş dost, dünyanın neresinde olursan ol, ansızın gelip sana kalbini açan tanımadığın kişi karşısında toparlan, acı gibi, neşe gibi yüce ol.! Önüne konan hazine karşısında, gizleme içindeki hazineyi.! Umutlarını yerle bir eden fırtınalar ne denli büyük olursa olsun, soylu, başkalarına güvenen bir insan olarak kal, hep inan içindeki sıcaklığa ve onu senden isteyeni geri çevirme. Bu sıcaklığı hissettiğin an, onun yalnız sende bulunmadığına emin olabilirsin -çünkü insanca yaşamak kimsenin tekelinde değildir- ve sana denk bir dosta haksızlık etmektense, bir saat içinde yüz kere aldanmak yeğdir.! (..) 
(Sayfa: 59-60)
***
(..) Yoksulluk, yaşamı olanaksız kılan gerçek yoksulluk, benim gibi kılıksız ve pasaklı olmak değildir, sevdiği yaşamı sürebilmek için bütün olanaklara sahipken insanca yaşayamayan adamın korkunç durumudur. Ben bu durumu tattım ve tam anlamıyla yoksulluk çektim.! Bugünse mutluyum; şimdi artık, eskiden yanına bile yaklaşamadığım sularda kulaç atıp dolaşıyorum. (..) (Sayfa: 64)
#PanaitIstrati #Mihail #ÇevirenBertanOnaran
(..) Kuş için kanat neyse, zihnimiz için de edebiyat odur; ama kuşun hiç şaşmadan uçabilmesi, kanatlarına değil, yanılmayan bakışlarına bağlıdır. (..) (Sayfa: 65)
#PanaitIstrati #Mihail #ÇevirenBertanOnaran
(..)..yeryüzünde dostluğumu anlayıp sevecek bir tek kişi bulunması yeter bana, bütün insanlığın yerine koyarım onu. Bulabilmek için dünyanın altını üstüne getirir, hiçbir zaman rastlayamasam da varlığına inanırım.. (..) (Sayfa: 71)
***
(..) Ben canlıyım henüz ve sevilmeye değerseniz, sizi dünyada hiç kimsenin, hatta annenizin bile sevemeyeceği kadar çok severim. (..) (Sayfa: 77)
#PanaitIstrati #Mihail #ÇevirenBertanOnaran
(..) ..ancak şu anda, bu gölcüğe kendi vahşi güzelliğinden ötürü hayran kaldığım, bir kitabı gerçek değerinden okuďuğum, herhangi bir hareketi ya da bir lafı bir güzelin kara kaşı kara gözü ya da bir beyin ince beğenisi için yapıp söylemediğim şu anda duyuyorum, gerçek sevinci. (..) (Sayfa: 80)
***
(..) Ne mutlu, yüreği dostluk sevgisiyle yanıp tutuşana. Yalnız odur yalnızlığı daha az öldürücü, yaşamı da çekilir kılan. (..) (Sayfa: 83)
***
(..) ..çünkü anam bir gün bana, 'Bir insanın elindekini zorla alabilirsin, ama ona zorla bir şey veremezsin,' demişti. (..) (Sayfa: 101)
***
(..) Tek bir iş yapmadan yaşar, çekinmeden en duyarlı yerinize vurur, insanın en güzel özlemlerini piç ederler. (..) (Sayfa: 108)
***
(..) Siz hiç sırtındaki onur kırıcı yükle hoplayıp zıplayan beygir gördünüz mü.? İnsanoğlu denen hayvanın yüreği ne denli unutkan ve kolay sevinir olursa olsun, yine de akıl erdiremiyorum, şu binlerce yıllık köleliğe neden katlandığına. (..) (Sayfa: 110)
***
(..) Hey gidi dostluk.. Seni açıklamaya falan kalkıştığım yok; türkünü söylemek bana yeter.. (..)
(Sayfa: 123)
***
(..)..yeryüzünde toplumsal koşulları sıfıra indiren bir insan soyu var besbelli.. (..) (Sayfa: 127)
***
(..) Canına tükürdüğümün işi.! Şimdi kalkıp bana aç karnına da okunur demeyeceksiniz herhalde.!''
''Evet, diyeceğim..''
''Eh, işte o zaman hiçbir şey anlayamıyorum.''
''Anlayacaksınız şimdi. Nedir sizin için kitap okumak.?''
''Mutluluktur.''
''Yetmez. Benim için besindir.'' (..) (Sayfa: 128)

***
(..)''Yapım böyle. İstesem de değiştiremem.''
''Yoo, değiştirirsiniz. Değiştirebilmelisiniz. Yapı dediğiniz şey değişir çünkü. (..) (Sayfa: 129)
***
(..) Kimsenin bilmediği, sessiz acıda, büyük bir hazine gizlidir: Dinginlik. Ve bu, insanoğlunun, kendisini öldürmekte olan yaşamdan koparabileceği en değerli şeydir. Bu yengiye bir anda değil (..) adım adım ulaşılır. (..) (Sayfa: 131)
***
(..) Birinin çıkıp size el uzatması, kolunuzdan tutup ışığın değerinin daha iyi anlaşıldığı karanlıklar ve çamurlara batırması ya da eğer dokunuzda sanatçılık varsa, ensenizden tutup yalnız insanın çektiği ve içinden, çakmaktaşını bile koparacak güçlü çene kemikleriyle çıkılan kızgın yağ gibi kavurucu acıya daldırması gerekir. (..) (Sayfa: 132)
***
(..) Çünkü insanoğlu, bayağının bayağısı da olsa, içinde, farkına varmaksızın, tüm insanlığın aradığı evrensel yetkinlik tohumunu taşıyan bir hayvandır. (..) (Sayfa: 135)
***
(..) Ve Gospodin Prokop'un dürüst, temiz, ince kişiye onur verdiğini görünce, bizim zavallıcık fal taşı gibi açar gözlerin, ağzı açık ayran budalası gibi bakar, gülümser, göz kırpar, keyifle yere tükürür ve köşesine büzülür; bu saygı kendisine değildir, ama yine de sevinir, çünkü o, yarın yaratılacak dürüst, temizi, ince insanlığın bugünkü kaba atasıdır. Kendisi bunun farkında değildir. İnsan ahlakındaki gelişmenin öncüsü olan Prokop da bilmez ne olduğunu. O da bir yasaya, önderlik yasasına boyun eğmektedir. (..) (Sayfa: 136)
***
(..) ''Zaman zaman, kendi kendime, Tanrı'nın insaoğlunu yeryüzüne sırf öbür hayvanlara ne denli dürüst ve ince olduklarını kanıtlamak için mi getirdiğini sorarım.! (..) (Sayfa: 137)
***
(..) ..öbür insanlardan alabildiğine uzak ve terk edilmiş hissettiğim anda, yaşama umudu ile ürkünç ölüm sahneleri arasına gidip gelerek yaşadığım unutulmaz anlar.! Dünyanın bütün servetine değişmeyeceğim değerli dakikalardı onlar.! Bu anları yaşamamış insan, kral kadar zengin, akıllı mı akıllı olsa da, eksik ve yoksuldur, çünkü yaşamda her şey görecedir. (..)
(Sayfa: 146)
***
(..) Yenik düşen insan karşısında kendi derdini unutabilme, kendinden daha zayıf olan karşısında güçlenip onun doğrulmasına yardım edebilme yetisiydi bu. İnsanoğlunun hayvana üstünlüğü de buradadır zaten. Gerisi boş bir kendini beğenmişliktir. (..) (Sayfa: 149)
***
(..) Böyledir işte şu garip insan doğası, söylemek istemediğimiz şeyi merakla bekleyen kişi, dinlemeyi hiç arzulamadığımız şeyleri saatlerce anlatan kadar can sıkıcıdır. (..) (Sayfa: 162)
***
(..) ..iyi meyve verecekse, bencillik de yaşam ağacını besleyen özsulardan biri olabilir. (..)
(Sayfa: 168)
***
(..) Özgürlüğünü yitirmemiş insan, ruhunun yüce yanlarından da, zayıf yanlarından da habersizdir. (..) (Sayfa: 169)
***
(..) Arkadaş, arkadaş.! Dostluktan kaçan aşağılık dost, kaç bakalım nereye kadar kaçacaksan.! Seni şöyle bir kucaklayayım da, gör gününü.! (..) (Sayfa: 173)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...