21 Aralık 2021 Salı

Selahattin Demirtaş - Devran


Arka Kapak:

*
Toz duman kenarlardan, taşradan ve kuytulardan, memleketten yoksulluk halleri. Utananlar, üzülenler, âşıklar, yevmiyeciler, küçük kasabalar, hazin ve uzakta kalan hayatlar.
Devran, inatçı neşesiyle geçip giden zamanın çarpıklığını anlatıyor. Umut umut, cümle cümle.. Evvela mahsus selam ediyor doğan güne.
Selahattin Demirtaş, yaralıların, umarsızların, kalbi hızla çarpanların hikâyecisi. Sofrasında konuk ağırlayan, durup durup konuşan…
*
*
Doksanların başı, ziraat fakültesini yeni bitirmişim, iş güç yok henüz. Günün çoğunu evde iş projeleri ve gelecek planlarıyla geçiriyorum. Dile kolay, her gün elli tane iş kuruyorum kafamda. Hemen para kazanmaya başlamam lazım diyorum. Acayip zengin olasım gelmiş, yerimde duramıyorum. Fakirlik içinde büyümüşüz, fakir fakir okuyup üniversiteyi de bitirmişiz. Ama her şeyin bir sonu olduğuna göre fakirliğin de bir sonu var değil mi.?
*
*
Gün Olur Devran Döner Öyküsü:
*
''Salim Bey yüzüne bakmadan, bakamadan sordu Hasan'a: ''Niye geldiğimi, kim olduğumu sormayacak mısın.?'' Yaşlı adam, ''Bizde misafire niye geldiği, ne zaman gideceği sorulmaz Beg'im. Kim olursa olsun evimizin eşiğinden içeri giren herkesin başımızın üzerinde yeri vardır,'' diye cevapladı.'' (Sayfa: 18-19)
Sultan Reşat'ın Torunu Öyküsü:
*
''De here kurê kerê, hûn dibêjin qey inşaat yuksek mihendisî ye, endezyarê mêrgê,'' (De git eşşoğlu, sanırsın yüksek inşaat mühendisidir, çayır çimen mühendisi). (Sayfa: 34)
*
''Urfa'ya düğüne gideceğimi anama söyledim. ''Git oğlum, davet etmişler, gitmesen ayıp olur,'' dedi.
Yatak odasından bir altın getirip avucuma bıraktı, ''Mühendissin oğlum, bi şey takmasan ayıp olur,'' dedi. ''Bu nedir.?'' dedim, ''Çeyrektir,'' dedi. Benzetemedim. ''E bu çok küçüktür,'' dedim. Sahiden de minicik bir şeydi, eski beş kuruşlara benziyordu. Hayatımda ilk defa elime altın alıyordum, ne bileyim, hiç işim olmazdı. ''O yüzden adı çeyrektir oğlum, büyük olaydı adı Reşat olurdu,'' dedi.'' (Sayfa: 35)
*
''Bakmayın, ben de erkek tarafı sayılırdım ama düğün salonunun arka kısmındaki tarafsız masalardan birine oturtulmuştum. Birleşmiş Milletler Gözlem Gücü gibidir buralarda oturan genç erkekler, düğündeki bekâr kızları gözlerler. Tehlikeli sınıfından oldukları için güvenli bölgeye alınırlar hep.'' (Sayfa: 36)
*
''Ulan koca salonda tek çeyrek ben miydim.! Gelinle damadın üstünde anamın ''Reşat'' dediğinden bile yoktu ki ben de ''torunu'' niyetine Reşat'ın yanına iliştirseydim.'' (Sayfa: 39)

Kapkaç Öyküsü:
*
''Gençlik yoz kültürün parçası haline getirildi. Kapitalist düzenin çarkları arasında en çok da insani değerler öğütülüyor.. Gençler yoksulluğun pençesinde sömürü düzeninin..'' (Sayfa: 46)
*
''Yoksulların duygu dünyası zengindir, yürekleri bonkör.'' (Sayfa: 50)
*
Tazminatsız atılan işçilerin grevi..
*
''Biri Sevtap'ın saçlarından tutup çekti yukarıdan, bir tutam kumral saç polisin elinde kaldı. Silkeledi elini bana doğru, Sevtap'ın yolunmuş saçları üstüme geldi. Döve döve soktular içeri, ben sadece izledim, korkarak, hiçleşerek, tükenerek. Sevtap içeri sokulunca, iki büklüm bir haldeyken polislerin arasından bana baktı, göz göze geldik. Gülümsedi acı acı, gamzesini gördüm. Dünyanın en derin çukuru gibiydi, içinde düştüm, kayboldum. Bir daha da o çukurdan çıkamadım.'' (Sayfa: 54)
*
''Ezik bir fizik öğretmeni ne öğretebilir ki çocuklara; ''Direnmek güzeldir çocuklar, bu da bir fizik kanunudur,'' diyecek halim yok.
Gurur duyacağınız bir şey yoksa da, utanç duyacağınız bir şey olmasın hayatınızda. Yoksa bu şey, taşıyamayacağınız kadar ağır gelir ve onun altında ezilirsiniz.
Hah, bu fizik kanunudur işte.'' (Sayfa: 55)

Baran'ın Beşiği Öyküsü:
*
''..yoksulluk yoksulluğu besliyor, suya battıkça ağırlaşan paçavra misali, dibe doğru gittikçe çıkış imkânsızlaşıyordu. Bu bir kader değildi elbette..'' (Sayfa: 63)
*
''Akşam ana haber bültenlerinde kısaca söz edildi onlardan.
''Adana'ya çalışmaya giden mevsimlik işçileri taşıyan minibüs tırla çarpıştı. Kazada minibüste bulunan altısı çocuk on dokuz kişinin tamamı yaşamını yitirdi.''
Bu kadarcık.
Ertesi gün Diyarbakır milletvekillerinden biri meclise kazayla ilgili soru önergesi verdi.
Hayat devam etti.'' (Sayfa: 66)

AVM Öyküsü:
*
''Ben mi.? Ben ilkokulu bitirdim. Daha okumak ister miydim.? Yok, bu kadarı yetti bana, biraz okuma yazma, biraz da çarpım tablosu, daha ne olsun. Ha, okula gitmeden doktor olunabilseydi, doktor olmak isterdim. Gülmeyin, beyaz önlük, şık olurdu, yakışırdı; neyse, olmadı işte, gri önlükle idare edeceğiz artık. Anam fukara, ev kadını, yatalak babama bakar evde. Beş altı yıl oldu, babam ''iş kazasında'' sakat kaldı. Ne iş yapardı.? Hırsızdı kendisi ayıptır söylemesi. Girdiği evin üçüncü kat balkonundan düşmüş garibim. Mesleğini evde icra ediyor artık. Anama bıraktığımız harçlıkları çalabilmek için evde çocuklara aratmadığı delik yok. Parayı bulunca da çocuklara bakkaldan bira aldırıyor. Seviyorum yine de babamı, arada anamdan gizli bira parası veriyorum. İyi adamdır aslında, yoksul mahallelerde hırsızlık yaptığı görülmemiştir. Zenginden alıp cukkaladığını kimselerle paylaşmayıp direkt kendisi yediği için sadece ''Robin'' desek de olur.'' (Sayfa: 77)
*
''Serhat çok iyi çocuk mesela.. Sanki biraz da yakışıklı. Tamam, Allah kahretsin, çok yakışıklı bizim bu Serhat. Ama içine kapanık, sessiz bir çocuk. (..) Hüzünlü bir ciddiyeti var adamın, Halil Sezai'nin yakışıklı olanı.'' (Sayfa: 78)
*
''..''Merhaba Serhat, rahatsız etmiyorum inşallah,'' dedim. ''Tabii ki rahatsız etmiyorsun,'' dedi dünyanın açık ara en birinci gülümsemesiyle.
''Seninkisi biraz garip değil mi.? Bütün molalarını burada geçiriyorsun,'' dedim.
''Dışardan garip göründüğünün farkındayım,'' dedi, gözlerime de baktı bu arada, doğrudan gözlerimin içine. O nasıl bir bakış Yarabbim. Otoparkın loşluğunda böyleyse bu bakış, güneşin altında, 35 derecede kim bilir nasıl yakıcı olur.''..'' (Sayfa: 79)
*
''..sanırım isyan etmiş köle görmeye pek tahammülünüz yok. Alışsanız iyi olur ama, daha şimdiden sayımız ikiye katlandı; ben ve Serhat. Kim bilir belki bir AVM'nin yemek katında karşılaşırız sizinle.'' (Sayfa: 82)

Kobay Öyküsü:
*
''Maaşım yokken daha iyiydim sanki. İnsan biraz para kazanınca eskisinden de fakir oluyormuş.
Hiç para her şeye yetiyordu, biraz para hiçbir şeye yetmez oldu.''
(..)
''Güvenlikçiyle evlendim. Boş yere geri dönüp bakmayın, güvenlikçinin cinsiyetini söylememiştim size. Ortada ''güvenlik'' sorunu varsa aklınıza ''erkek'' gelmesi normal tabii.'' (Sayfa: 85)

Şeftren Öyküsü:
*
''..hiçbir kalp, ayrılık acısına hazırlayamıyor kendini.'' (Sayfa: 89)

İnsan Kalabilmek Öyküsü:
*
''Uzayın boşluğuna savrulup yok olmuyordu acılar. Nereye gidiyordu peki bunca acı, bunca yaşanmışlık neyi değiştiriyordu.? Biz insansak bunlar kimdi.? Bunlar insansa biz kimdik.? Hepimiz insansak.. Hayır, hepimiz birden insan olamazdık, insan türü dışında yeni bir tür oluşuyordu muhakkak. İnsan türünü küçümseyen, hor gören yeni bir canlı vardı artık, kendini yarı tanrı gibi gören bir tür belki de. Konforlu küçük saraylarını ''ötekilerin'' üzerine inşa eden uyduruk, sahte tanrılar. Yarı tanrı olmakla ezilen olmak dışında, bir seçenek yok muydu artık.?'' (Sayfa: 133)
*
''Deniz daha adil bir dünyaydı sanki; burada olmak, denizin koynunda, daha güvenliydi. ''Boğulmak nasıl bir şeydir acaba.?'' diye geçirdi aklından. Sonra Ege'de boğulan binlerce mülteciyi hatırladı, çocukları, bebekleri, Alan Kurdi'yi. Hayır, deniz de adil değildi, burada da eşitlik yoktu.'' (Sayfa: 134)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...