28 Şubat 2023 Salı

Anaïs Nin - Dört Odalı Kalp, İçsel Kentler 3 (Çeviren: Püren Özgören)


Arka Kapak:

*
Anaïs Nin’den Dört Odalı Kalp, bir gitarın tellerinin melodisinden yaratıyor hikâyesini ve derinlerden değil sığ hayattan korkanları anlatıyor.
*
“Nin okurlarını, yaptıklarının ve çilelerinin önemini damıtacakları bir duyarlılık ve tefekkür akışına dahil etmeyi istiyor.”
*
New York Times
*
''Bir insanın bir başkasında uyandırdığı hayranlığın, büyülenmenin nedeni, kaynağı, tanışma ânında kişiliğinden yaydığı bir şey değil, tüm varlığının, benliğinin bir hulasasıdır; işte karşısındaki kişinin merakını, hayranlığını ve bağlılığını kıskıvrak yakalamasını sağlayan o güçlü uyuşturucu budur.
Hiçbir çekim ânı yoktur ki geçmişe uzanan derin kökleri bulunmasın; hiçbir çekim ânı çıplak, çorak toprakta yetişmez; bu rasgele bir güzellik çarpması değil, büyük kederlerin, inkişafların ve çabaların, emeklerin yol açtığı bir kazadır.
Aşk, o yüce uyuşturucu, bütün benliklerin tomurcuklarının patladığı, dolu dolu çiçeklendiği sera..
aşk, yüce uyuşturucu, bir simyacının şişesindeki en saptanamaz, en izi bulunamaz maddeleri bile görünür hale getiren kimyasal sıvı
aşk, o yüce uyuşturucu, bütün gizli benlikleri gün ışığına çıkaran kışkırtıcı
parmak izlerini bile görebilen, saptayabilen medyum..
ciğerlere fizikötesi röntgenler için yanardöner ışınlar pompaladı
gözlerin astarına yeni coğrafyalar işledi
sözcükleri yelkenlerle, kulakları kadife suskunluklarla donattı ve az sonra balkon onların gölgelerini de suya düşürdü, düşürdü ki öpücükleri sürekliliğin kutsal sularında vaftiz edilebilsin.'' (Sayfa: 8-9)
*
''Neden bir mavnaya evlerdeki süslerin tıpatıp aynısını taşırlar.? Bunlar, bu insanlar ırmak için, yolculuklar için yaratılmamış. Bunlar alışkanlıkları, âşinalıkları seviyorlar, topraktaki yaşamlarını devam ettirmek istiyorlar..'' (Sayfa: 9)
*
''Eğer aşka bir oyun olarak bakar, oyun niyetine seversen her şeyini kaybedersin; tıpkı yuvasını, karısını yitiren ve şimdi kaybetme korkusuyla, yalnız kalma korkusuyla bana sımsıkı yapışan babam gibi.'' (Sayfa: 10)
*
''(Âşıkları Ali Baba korur.! Onlara haydut şansı verir, suçluluk duygularını yok eder çünkü aşk kimilerinin içini tıka basa doldurur, onları bütün yasaları aşacak biçimde genişletir; artık pişmanlıklara, tereddütlere, korkaklıklara vakit de yoktur, yer de. Aşk özgürce, yorulmaksızın koşarken, diğerlerini -sevgili olmayan ama bu aşk genleşmesinin kurbanı olabilecek kişileri- yanıklardan korumak için bin türlü hilebazlık, tatlı kandırmacalar üretilir.. Bu hilelere karşı nazik, hoşgörülü olun, Robin Hood'a ya da diğer çocuk oyunlarına gösterdiğiniz yumuşaklığı, sabrı gösterin çünkü Anahita, ay tanrıçası nasılsa sonradan yargılayacak, ceza dağıtacaktır, Polis Bey. O yüzden onun emirlerini bekleyin zira size babamın nasıl büyük bir keyifle saydam ve bencil, sevecen ve yalancı, mesafeli ve iflah olmaz biri olduğunu söyleseydim, kesinlikle anlamazdınız, eminim. Kendisine aktarılan bütün aşkı tüketir, bitirir o.'' (Sayfa: 10)
*
''Ben bir denizkızı olmalıyım, Rango. Derinliklerden korkmuyorum ama kof, sığ bir yaşamdan ödüm patlıyor. Oysa sen, zavallı sevgilim, sen bir dağlısın, su senin bir parçan değil. Mutlu olamayacaksın.'' (..)
''..''Dünyanın dışındayız. Bütün tehlikeler dışarıda, dünyada.''
Bütün tehlikeler.. Onlar da bütün âşıklar gibi, aşkta tehlikenin dışarıdan, dünyadan geldiğine inanıyor, aşkın ölüm tohumunun kendi içlerinde yattığından hiç kuşkulanmıyorlardı.'' (..)
''..ayakların öyle hızlı, öyle çevik ki seni bir çift kanat gibi alıp götürüyorlar; kimbilir nereye ama hızla, büyük bir hızla benden uzağa.'' (Sayfa: 14)
*
''İşte şimdi tam anlamıyla doygun, hoşnuttular; bütün âşıkların düşlediği o ıssız adaya, içinde birlikte sil baştan bir dünya yaratacakları hücreye, kozaya ulaşmışlardı.
Karanlıkta birbirlerine pek çok benliklerini verdiler, bir tek en yenileri, sonuncuları atlamış, tanışmalarından önceki yılların öyküsünü dışarıda bırakmışlardı çünkü o tehlikeli yöreden uyuşmazlıklar, kuşkular, kıskançlıklar fışkırabilirdi. Karanlıkta, birbirlerine daha önceki özlerini aktarmaya çalıştılar - daha masum, henüz ellenmemiş, el konmamış olanları.
Bu, her âşığın sevdiği kişiyle dönmek istediği cennetti; o ilk, bâkir benliğini sırf sevdiğine sunabilmek için yeniden yakalamayı arzuladığı cennet.'' (Sayfa: 22-23)
*
''..toprağın ahı tutmuş, yeryüzünün bağırsaklarından yükselen beddualar insanları lanetlemiş gibi.'' (Sayfa: 25)
*
''..ne zaman Odysseia'yı okusam içim dağ adamının denize, kar adamının sıcak iklimlere, esmer, gergin Kızılderili'nin ılık Yunan ışığına rehavetine duyduğu hayranlıkla, büyülenmeyle dolar. İşte beni sana çeken de bu; çünkü sen tropikal iklimsin, içinde güneş var.. O yumuşaklık, o berraklık var..'' (Sayfa: 26)
*
''Kent, fiziksel zindeliği yok eder. Hava ve mekân yetersiz, sınırlıdır. Ciğerler büzüşür. Kan sulanır. İştah kesik ve yozdur.'' (Sayfa: 28)
*
''Zamana karşı bu itaati, insanlar arasında birliğe, uyuma ne kadar seyrek ulaşıldığını ayrımsamasını sağlıyordu. Çok net, çok acıtıcı bir şekilde görüyordu ki gece yarısı iki kişinin yüreğinde çok ender olarak aynı anda vuruyor, gece yarısı iki eşzamanlı arzuyu nadiren uyandırıyordu.. Bu ibredeki en küçük bir oynama, sapma, en küçük bir farklılık, ayrılığın, uyumsuzluğun göstergesi, insanların birbirine karışıp erimesinin olanaksızlığının kanıtıydı.'' (Sayfa: 31)
*
''Aşk hiçbir zaman doğal nedenlerle ölmez. Ölür çünkü biz onun kaynağını beslemeyi bilmeyiz; körlük ve hatalar ve ihanetler yüzünden ölür. Hastalıklardan, aldığı yaralardan ölür; bıkkınlıktan, bakımsızlıktan, susuzluktan, donukluktan ölür ama asla doğal nedenlerle değil. Her âşık, kendi aşkının katili olarak mahkemeye çıkarılabilir. Bir şey seni incittiği, üzdüğü zaman, hemen onu bertaraf etmeye, değiştirmeye koşuyorum; kendimi senin yerine koymaya, senin gibi hissetmeye koşuyorum, sense sabırsız bir el hareketiyle sırtını dönüyor, 'anlamıyorum' diyorsun.'' (Sayfa: 34)
*
''..sırf seni hoşnut etmek için görüşlerinden cayan birine saygı duyamazsın. Buna ikiyüzlülük denir.'' (Sayfa: 35)
*
''..gözleri açık, öylece yattı: Erkeğin, şiddetinin yankılarıyla, güveninin her gün yeni baştan inşa edilmesi gerektiğinin keşfiyle sarsılmış halde; ruhun bu tür hastalıklarının aşkla ya da kendini adamakla sağaltılamayacağını, iblisin köklerde yattığını, hastalığın belirgin, apaçık belirtilerini gidermeye, tedavi etmeye soyunanların ise bitimsiz, sonuçsuz bir işe kalkıştıklarını, başarı umudu olmayan bir görev üstlendiklerini kavramış olarak.'' (Sayfa: 39)
*
''Aşklarının rahminde bir çocuk, tek bir çocuk can bulmadı ama tutulmayan sözler, hiçbir zaman gerçekleşmeyen dilekler, yitirilen bir nesne, nereye konduğu anımsanmayan, henüz okunmamış bir kitap orayı tıka basa doldurdu, ıskartaya çıkarılan eşyalarla dolu bir tavan arasında dönüştürdü.''
*
''Her gün kadına fantezilerden oluşmuş yepyeni bir örümcek ağı veriyor, bundan bir yelken yapmasını, sonra da o yelkeni açıp mavnalarını görkemli, muhteşem bir limana götürmesini istiyordu.'' (Sayfa: 40)
*
''(Aşkın uyuşturma gücü bir kaçış değil çünkü onun kıvrımlarında boy atmamış, güdük kalmış hayaller, büyüklük, yücelik düşleri yatıyor; bunlar yalnızca erkeklerle kadınlar birbirini derinden döllediği zaman serpilir, gelişir. Aynı yatakta yatan ve hayatlarının özünü paylaşan bir erkekle kadından her zaman, mutlaka bir şey doğar. Tutku, ihtiras toprağında daima bir tohum barınır ve bu tohum er geç yeşerir. Arzunun tüten buharları, bir erkeğin doğduğu rahimdir; okşayışların sarhoşluğunda sık sık tarih yaratılır.. Ve bilim ve felsefe.. Çünkü bir kadın dikerken, pişirirken, kucaklarken, örterken, ısıtırken, bir yandan da onu alan erkeğin bir erkekten çok daha fazlası olacağını, hayallerindeki mitolojik figür, kahraman, kâşif, yapıcı/kurucu olacağını düşler.. Hiçbir erkek bir kadının içine (eğer istemsiz bir fahişe değilse) bedelini ödemeden giremez çünkü erkekle kadının tohumlarının karıştığı, birleştiği yerde, kan damlalarının takas edildiği o noktada gerçekleşen değişimler, durmaksızın akan, taşkın kalıtım ırmaklarından farksızdır.'' (Sayfa: 43)
*
''..''Aşka inancını niye yitirdin Rango.? Hiç ihanete uğramamışsın ki.''
''Benden önce bir başkasını sevmiş olmanı kabullenemiyorum.''
Djuna sustu; geçmişe duyulan bu kıskançlığın temelsiz olduğunu düşünüyordu; ona kalırsa, en yoğun sahiplenmeler ve sevişmeler bile bir kez yüreğin tavan arasına kaldırıldı mı, artık yeniden can bulma ve şu ânın aydınlattığı odalara dönme gücünü bütünüyle yitiriyorlardı.'' (..) ''Milyonlarca hücre, aşkın derinlere gömülü çekirdeğini, geçmiş aşkların yeniden dirilebilecek ruhlarından, hortlaksı saldırılarından korur.
Geçmişi en iyi kovalayan, def eden şey, canlı bir bugündür.'' (Sayfa: 46)
*
''(..İki sevişme hiçbir zaman birbirine benzemez. Her âşık kollarında yeni bir vücut tutar, ta ki onu kendi özüyle doldurana dek; özler asla birbirinin aynısı değildir; hiçbir lezzet bir kez daha tekrarlanamaz..)'' (Sayfa: 47)
*
''Bir yüreği kazanmak, bir çocuğu tatmin etmek, mükemmel bir hayat yaratmak katbekat güçken erkeğin ülkeler fethetmeye kalkışması. İnsanlar arasındaki boşluğu, uzaklığı aşmak, üstesinden gelmek bunca zorken, erkeğin icat etme, keşfetme, uzayı dolaşma dürtüsü.. Tek bir insanı anlamak dünyanın en çetin işiyken, insan kişiliğinin derinliklerinin o geniş yüzeyinin henüz yarısı keşfedilişken, erkeğin felsefe sistemlerini düzenleme hırsı..'' (Sayfa: 51)
*
''Dinde taraf tutabilirsin, tarihte taraf tutabilirsin, hem yanında birileri olur, yalnız değilsindir. Ama aşkı, aşk afyonunun tarafını tuttuğun zaman tek başınasın. Çünkü doktorlar haya görmeyi hastalık belirtisi sayar; tarihçiler ona kaçış, düşünürler ise uyuşturucu der ve sevgilin bile seninle birlikte o tehlikeli yolculuğa çıkmaz. Aşk hayalini bu okşayışlar, sevişmeler mavnasının direğine as.. Ateşten bir bayrak.. Bir bandıra gibi.'' (Sayfa: 55)
*
''..kırılgan yüreklerin oluşturacağı yeni hasadın daha verimli, daha bol olabilmesi için senin yüreğinin çok daha sık kırılması, parçalanması gerekli.. Çünkü sanatçı, din adamı gibidir; dünya malına sırt çevrilmesinden, acının, dertlerin kabulünden muhteşemin, olağanüstünün doğacağına inanır - ermişlik ya da sanat. (..)
Tercihini geçmişin belirledi, Djuna: acıyı azaltabileceğini gösterdin, bu yüzden de şenliklere davet edilmiyorsun.
Geçmiş rollerin dönüşü olmayan bir biçimde genişledi, yayıldı; filmi geriye sarmak artık mümkün değil. Geçmiş şefkatlerinin, geçmiş feragatlerinin çok fazla tanığı var; karakterindeki herhangi bir değişiklik onları dehşete düşürür.'' (Sayfa: 60)
*
''Rango evde yaşanan tatsız sahnelerden Djuna'ya kaçıyordu; bir sığınmacı gibi. Başını, kollarını olanca ağırlığıyla kadının dizlerine bırakırdı; Djuna o gün yorgun, bitkin olsa bile, zaten haddinden fazlasını sırtlanmış bir erkeğin yükünü arttırma korkusuyla, bunu ona hissettirmezdi. Kendi ihtiyaçlarını, zayıflıklarını, kusurlarını, kendi korkularını ve dertlerini gizliyordu. Hepsini saklıyordu erkekten. Bunun sonucunda, erkeğin zihninde tükenmez enerjisi, sonsuz kudretiyle her engeli aşabilecek bir Djuna imgesi oluşuyordu. Bu imgedeki en küçük bir leke, onu tutulmamış bir söz kadar sinirlendiriyordu. Kadının gücüne ihtiyacı vardı.
Öte yandan, Zora'yı zayıflığı yüzünden seviyor olması, onun yetersizliklerine, bir kapıyı bile açamayacak kadar beceriksiz, bir pul alıp bir mektubu postalamaktan ya da bir arkadaşıyla tek başına buluşmaktan bile aciz oluşuna engin bir hoşgörü göstermesi, burada derin bir eşitsizlik, müthiş bir haksızlık hisseden Djuna'yı incitiyordu. Zora'nın aşırı çocuksuluğu, Djuna'nın Rango'yla ilişkisindeki bütün doğallığı çalıyor, gasp ediyordu. Bu durum iki kadını iki karşıt kutba yerleştirmekteydi; iki hasım gibi değil, iki karşıt uç gibi: yapıcılığa karşı yıkıcılık, güce karşı zayıflık, vermeye karşı almak.'' (Sayfa: 82-83)
*
''..insanlar yanlış itkilerin harekete geçirdiği bir rolü oynadıkları, sahici, köklü bir gereksinim değil de korkunun, duruma uyum sağlama telaşının biçimlendirdiği dürtülere uydukları zaman, ortaya şöyle bir görüntü çıkar: Zorlama, sırıtan bir roldür bu; kişinin hakiki doğasıyla hiç uyuşmamakta, bu da katlanılmaz bir gerginlik yaratmaktadır.'' (Sayfa: 86)
*
''..oyuncu, sahnede yarattığı yanılsama nedeniyle alkış alırken, yaşamda bir yanılsama yaratmaya, göz boyamaya çalışan kişi, hiçbir saygı görmez.'' (Sayfa: 87)
*
''(Gizlediğimiz benliklerin, başkalarına düşen gölgelerine âşık oluruz..''..) (Sayfa: 93)
*
''..''Daha önce yıkım seni çekiyordu, öyle değil mi.?''
''Evet,'' dedi erkek, ''ama tam değil. Gençken memlekette en hoşuma giden şey sağlık, fiziksel enerji ve zindelikti. Ancak daha sonra burada, Paris'te şairler bana hayata değer vermemeyi öğrettiler.. Dengesizliğin, hırçınlığın daha romantik, başkaldırının ve sıradan bir yaşamla yetinmektense ölmenin daha soylu olduğunu.. bunlar bana artık cazip gelmiyor. Yaşamak istiyorum. O, gerçek ben değilmişim demek..''..'' (Sayfa: 102)
*
''Bugün dünya köksüz; başlarını toprağa gömmüş ağaçlarla dolu bir orman gibi.. Kökler havada deli gibi çırpınıyor, hızla kuruyor. Tek çare, iki kişilik bir dünyayla yeniden başlamak; iki sayısında kusursuzluk umudu var, bu umut giderek herkese, her şeye yayılabilir.. Ama işe temelden başlanmalı, erkekle kadının ilişkisinden.'' (Sayfa: 107)
*
''Aşk, iki kişilik bir deliliktir; aşk, insanların birliğe ulaştığı kristaldir.'' (Sayfa: 110)
*
''Düşlenen şey yapılmış demektir. (..) Tek aşkın acılarından kaçıp pek çok aşka kucak açma hayalini, o gizli düşü gerçekleştirmeyi göze alabilmek.'' (Sayfa: 115)
*
''Senin verdiklerini alan biri, herhangi bir erkek, en büyük değişimleri başarırdı.. Her erkek.. Ben hariç.'' (Sayfa: 122)

16 Şubat 2023 Perşembe

Kalevala, Fin Halk Destanı (Türkçesi: Riitta Cankoçak)


Arka Kapak

*
Kalevala, kuzey insanın yalın hayatlarını anlatan bir halk destanıdır. Diğer destanlardan daha gerçekçi bir tarzda yazılmış olan bu uzun şarkı, doğadan başka bir yaşam kaynağı olmayan halkların dertlerini anlatır.
*
Tolkien’in Silmarillon’undan Ursula Le Guine’in Yerdeniz Öyküleri'ne kadar birçok çağdaş edebiyat eserinde izlerini gördüğümüz Fin halk destanı Kalevala’yı diğer destanlardan ayrı kılan en önemli özelliği dünyayı “sözlerle değiştirmek” iddiasıdır. Kalevala’daki 50 şiirin neredeyse tamamında yer alan ozan Väinämöinen, koşuk/şarkı söyleyerek büyü yapar, sözlerle savaşır ya da tekne yapmak için sözler arar. Fin halkının o topraklara yerleşme ve paganlıktan Hıristiyanlığa geçiş sürecini anlatan destanda, Homeros’un İlyada’sından farklı olarak sadece iki halkın çatışmasını değil aynı zamanda dostlukları, evlilikleri ve kültürlerinin kaynaşması da anlatılır.
*
Kalevala’nın Fin kültüründe ve Fin ulusal bilincinde ayrı bir yeri vardır. İlk kez 1917’de bağımsız bir devlet kuran Fin halkının, dillerini yaşatmaları belki de büyük ölçüde Kalevala sayesindedir. Yüzyıllardır halk arasında sözel olarak anlatılan destanların derlemesi olan Kalevala’nın çok çeşitli versiyonları vardır. Elinizdeki bu kitap 1849 tarihli Lönnrot’un derlemesidir ve günümüzde resmileşmiş tek Kalevala’dır. Özgün dilinden titiz uğraşlar sonucu yapılan Kalevala çevirisi, İlyada gibi, Gılgamış Destanı gibi dünya kültürünün kurucu başyapıtlarından biri olarak nihayet Türk okurlarıyla buluşuyor.
*
TÜRKÇE BASKIYA ÖNSÖZ
*
GİRİŞ:
*
Tolkien'den Ursula K. Le Guin'e kadar birçok çağdaş edebiyatçıyı derinden etkilemiş olan Fin halk destanı Kalevala'nın pek çok farklı boyutu vardır. Her destanda olduğu gibi, efsanelerden, masallardan gelen mitolojik ögelerin süzülmesiyle ortaya çıkmış bir dünya anlayışına sahip olmasının yanı sıra, aynı zamanda tarihsel bir kurguyu da içinde barındırır. Kalevala'nın tarihsel vurgusunu Fin halkının Finlandiya topraklarına yerleşme süreci sırasında, bu topraklardaki Samilerle (destanda Laponlar olarak geçer) ilişkileri oluşturur. Ancak Homeros'un İlyada'sından farklı olarak bu kurguda sadece iki halkın çatışması değil aynı zamanda dostlukları, evlilikleri ve gelenek-göreneklerinin de kaynaşmasını görebiliriz. Kalevala'da esas olarak iki önemli yer vardır: Kaleva ve Pohjola. Destanın üç ana kahramanı Vainamöinen, Ilmarinen ve Lemminkainen Kalevalıdır. Yarı tanrısal yarı büyücü olan bu kahramanlar Pohjola'daki diğer insanlarla, büyücülerle ve yarı tanrılarla hem bir mücadele hem de dostluk ilişkisi içindedir. Her üç kahraman da Pohjola halkından kadınlarla evlenmek isterler; evlenirler, boşanırlar, Laponlarla savaşa tutuşurlar ya da onlardan yardım isterler. Kaleva ve Pohjola bölgelerinin coğrafi konumları üzerinde tartışmalar günümüzde devam etmektedir. Kimilerine göre Kaleva, şimdiki Karelia'yı da içine alan ve bir kısmı Finlandiya sınırlarının doğusunda, bir kısmı da Rusya'nın içinde kalan bir bölge olup, Pohjola günümüzde Samilerin yaşadığı, Finlandiya'nın kuzey kısmıdır. Kimileriyse Kalevala'daki Pohjola'nın aslında mitolojik bir yer olduğunu savunur.'' (Sayfa: 7)
*
''Kalevala'yı diğer destanlardan ayrı kılan bir diğer özelliği de dünyayı ''sözlerle değiştirmek''tir. Kalevala'daki 50 şiirin neredeyse tamamında yer alan ozan Vainamöinen, koşuk/şarkı söyleyerek bir çeşit büyü yapar, sözlerle savaşır ya da tekne yapmak için sözler arar. Kalevala'daki kavgaların büyük kısmı kılıçla değil sözle yapılır. Diğer mitolojik öykülerde pek karşılaşılmayan bu özellik Tolkien'e Silmarilon'da ilham vermiştir. Le Guin'in Yerdeniz öykülerinde de Roke büyücüleri sadece sözlerle gerçekleştirirler büyülerini.'' (Sayfa: 8 )
*
Fin tarihi içinde Kalevala:
*
''Kalevala'yı İlyada'dan farklı olarak anakronik değerlendirmek gerekir. Tek bir olayın ya da kısa bir dönemin öyküsü değildir Kalevala. Belki de bin yıla yayılan bir dönemin öykülerinin harmanlanmış, eskiyle yeninin, paganizmle Hıristiyanlığın iç içe geçtiği bir tarihsel art alan içinde kaynaşmış öyküler bütünüdür.'' (Sayfa: 9)
*
Kalevala'nın Tarihsel Önemi:
*
''600 yıl İsveç krallığı, 100 yıl da Rus çarlığının hakimiyetinde yaşayan Fin halkı ulusal kimliğini Kalevala destanı sayesinde korumuştur.'' (Sayfa: 9)
*
''.. Lönnrot, eski şiirlerimizin kökeninin çok eski zamanlara dayanıyor olabileceğini ve Kalevala şiirinin eski Hint tanrı şiirleriyle karşılaştırılması gerektiğini öne sürmüştür.'' (Sayfa: 10)
*
KALEVALA'DAKİ ÖNEMLİ KİŞİLER
*
Kalevala'da birkaç şiir hariç, üç kahramanın maceraları yer alır: Väinämöinen, Ilmarinen, Lemminkäinen. Bu üç kahraman da Kaleva bölgesindendir ama evlenmek için hep Pohjola'ya giderler. Günümüzün Laponları oldukları tahmin edilen Pohjalılardan hem kız alırlar hem de onlarla savaşırlar.
*
Väinämöinen

Väinämöinen, Ilmatar'dan doğan, suyun rahminde otuz üç yıl bekleyen, yarı tanrı, ozan kahraman. Koşuklarıyla (şiirleriyle) yaratma gücüne sahip olan çok yaşlı bir adam. Kaleva'nın öz kahramanı. Väinämöinen hep genç kızlarla evlenmek ister ama bir türlü bunu başaramaz. Väinämöinen pagan dininin temsilcisi, ulusu hatta bir nevi peygamberidir.

Ilmarinen

Ilmarinen (demirci), sonsuzluğu yaratabilen usta. Tüm kâinatta sampo yapabilen tek demirci. Pohjola karısı Louhi'nin güzel kızlarından biriyle evlenir. Kalervo, sevmediği oğlu Kullervo'yu Ilmarinen'e çırak olarak gönderir, ama oğlan kötü kalpli kadını öldürür.

Lemminkäinen

Lemminkäinen, yakışıklı kahraman. Kadınları ve savaşı sever. Anası onu takip edip belalardan kurtarır. Tuonela'nın nehrinde ölür ama anası onu kurtarıp canlandırır. Kavgacı olduğundan dolayı düğüne davet edilmez. Lemminkäinen buna kızıp düğünü basar ve gelinin babasını öldürür.

Joukahainen

Joukahainen, Väinämöinen'i kıskanan Lapon genci. Väinämöinen'i öldürmek ister. Anası engel olmaya çalışır. Şiirden de anlaşıldığı gibi aslında Kaleva halkı ile Lapon halkı (Pohjalılar) karşılıklı evliliklerle akraba olmuşlar, birbirlerine karışmışlardır.
*
''Vurma sen oğlum Väinämöinen'i,
Kalevalıyı yok etme.!
Vainö'nün yüksek soyunu:
kanı bizimle karışık.''

Aino

Aino, Joukahainen'in kız kardeşi. Özgürlüğüne düşkün genç kız. Joukahainen kavgada yenilince kız kardeşini Väinämöinen'le evlendirmeye söz verir. Ancak, Aino yaşlı ozanla evlenmek istemez ve intihar eder. Boğulduğu gölde Vellamo'ya dönüşür. Vellamo suların anasıdır.

Louhi

Louhi, Pohjola'nın hakim kadını ya da Pohja'nın caddı karısı, uğursuzluğun, kötülüğün taşıyıcısı.

Kullervo

Kullervo, Kalervo'nun talihsiz oğlu. Amcası Untamo, Kalervo'ya karşı savaşa kalkar, onu tüm halkın desteğiyle yok eder. Kullervo'yu amcası öldürmek ister ama yapamaz. Sonunda onu demirci Ilmarinen'e satar. Birçok acı maceradan sonra Kullervo amcasını öldürür ama bu arada tüm ailesi de yok olmuştur. Sonunda intihar eder. Tolkien'e ilham veren Kullervo karakteri üzerine çok sayıda kitap, makale ve tiyatro oyunu vardır.

Marjatta

Marjatta, bakire genç kız. Yaban mersininden gebe kalır, Karelia'nın kralını doğurur. İlkin evlilik dışı çocuğun babasını ararlar, bulamayınca Väinämöinen'i çağırıp ona danışırlar. Väinämöinen çocuğu öldürmesinin emirini verir. O zaman çocuk konuşmaya başlar, kendisini savunur. Kendisini yargılayan Väinämöinen'in suçsuz olmadığını söyler. Väinämöinen bölgeden uzaklaşmak zorunda kalır. Kalevala'nın son şiirinde yer alan bu öykü, Fin halkının Pagan dinlerden Hıristiyanlığa geçişini anlatır.
*
Sampo, Kalevala'daki ana olay ''sampo''nun yapılması ve Pohjala'dan çalınmasıdır. Araştırmacılar, samponun aslen ne anlama geldiğine dair farklı fikirler öne sürmüşlerdir..'' (Sayfa: 13-14)
*
''İlmarinen mitolojide ateşin ve rüzgârın tanrısıdır. Tarihçilerin araştırmalarına göre 1800'lü yıllarda Finler güzel hava için İlmarinen'e dua ediyorlardı. İlmarinen'in karşılığı, Yunan mitolojisinin ateşi tanrılardan çalıp insanlığa getiren Prometheus'tur.'' (Sayfa: 16)
*
Riitta Cankoçak
Nisan 2017 Jyvaskyla

Ilmatar
1. Şiir:
*
Gökyüzünde yaşamakta olan havaların bakiresi Ilmatar, sudan ve rüzgârdan hamile kalmış çocuk beklemektedir. Coşkun denizlerin sularında yıllarca çalkanır, ıstırap çeker. Efsanevi bir kuş bakirenin dizini görür, oraya yuvasını yapar, yumurtalarını bırakır. Yumurtalar kırılır, denize dökülür. Parçalarından gökyüzü, güneş, ay ve bulutlar meydana gelir. Ilmatar da sonradan yeryüzünü yaratır. Ölümsüz ozan Väinämöinen, Ilmatar'dan dünyaya gelir.
*
Canım ister, ey canım
akıl almak, söz bulmak
yola çıkmaya koşuklarım,
ister gönül dilini saymak,
ah, adlarına ataların,
türkülerine halklarının.
Durmaz hiçbir söz, düşer
bal gibi erir, ağzı ağlar,
dilime düşüp döner, dağılır
diş ezer, kırık kalır kelam.
Sen ey kardeş, güzel dost,
yoldaşı yurdumun.!
Gel sen, gel ey çıkalım
şu türkülerin diyarına
iki gönül birdir dünyada,
kol kola girelim, dost ey dost.!'' (Sayfa: 33)
*
''ve açsam sandığı sözlerle dolu,
ayarlayıp hazırlasam ahengini,
ve çözmeye başlasam mı,
düğümünü dünyanın.?''
*
''yalnız doğdu Väinämöinen de,
ölümsüz ozan anasından,
narin taşıyanından,
Ilmatar'dan doğdu geldi.
*
Semada bakire bir kızdı o ana,
güzel mi güzel hafifliğinde.
El değmemiş bekledi haftalarca,
sonsuz bakire havaların
bitmeyen zamanların bahçelerinde,
yüksüz yerlerin yakınlarında.'' (Sayfa: 36)
*
''Ve yel aldı kızı kollarına,
dalga coştu, gezdirdi bakireyi
sırtında meneviş suların,
şapkalı dalga tepelerin ardından:
yel hışırdıyordu, deniz girdi içeri,
hamile bıraktı bakireyi.
Karnında kaygılı, uzundu zaman,
rahminde ağırdı taşıdığı zulüm
yedi yıl geçti, yedi hasat,
geçti dokuz adam ömrü;
doğmadı doğuracağı,
rahmini bırakmadı dünyaya.
*
Döne döne suların şuurunda.
Yüzdü doğuda, yüzdü batıda,
karayelden güneye,
ufuktan ufka,
aldı ateş sancılı an,
karnında kaygılı uzunca zaman;
sürdü sürdü doğumun doğuşu,
rahminden çıkmadı Yaradan'ın.'' (Sayfa: 37)
*
''Ve başladı yaratmaya,
yayıldı, serdi kâinatını
düz deryanın sırtına,
engin ufkunun önüne.
Değdi bir eliyle hiçliğin yerine,
körfez çıktı temiz, sakin;
vurdu mu dibe ayağıyla,
pul çene, balıklar çıktı;
kabarttı mı hava,
orada oldu çukuru.
*
Yattı toprağa dönük kıvrak:
yeri oldu sahilin;
toprağı mı çevirdi:
oradaydı somon suyunun ilk yeri;
yüz yüze attı mı yere:
koyları sığındı kenarlarda.
Yüzdü, yüzdü daha da uzak,
ufkun en uzaklarına:
durduğu nefessiz, orda oldu ada;
etrafta sığlıklar,
gemiler kalsın dursun,
denizcileri aldatırdı.
*
Böylece yaratıldı taze adalar,
körfezleriyle güzel,
doldu hava, kalmadı delik,
yaratıldı yurtlar ve kıtalar,
taşlarda yazılı yapıtları,
çizgiler kayalara kazıldı.
Daha doğmamış Väinämöinen,
âlemin ölümsüz ozanı.
Vakur koca Väinämöinen,
gezerdi rahminde anasının.'' (Sayfa: 41)
*
2. Şiir:
*
''O zaman vakur koca Väinämöinen
söyledi sözleri söyleyeceğini:
''Anam, deryanın rahmi,
yaratanı, yüksek yarının.!
al, bu sularını halkının,
doldur su bir yerlerden
çağır onları neşeye düşürmeye,
şu lanetli ağaçtan kurtulmaya
önünden parlayan gününün,
ayın ışığını kapatan.''..'' (Sayfa: 48)
*
''Vakur koca Väinämöinen
yaptırdı yeni baltayı.
Yıktı ağaçların tümünü,
adam etti vahşi toprağı.
Bakmadı ağacın türüne neydi;
söktü, bir tek huşa değmedi
aşiyanıydı kuşların,
guguk kuşunun yuvası.
*
Uçtu kartal, göğü deşti,
üstünden salim semanın.
Gelen geldi bakmaya:
''Neden kaldı tek bir tane
huş ağacı devrilmemiş,
ağaç âleminden alınmamış.?
*
Väinämöinen sözünü döktü:
''Bırakıldıysa neden vardı:
dinlensin kuşlar yolunda,
hava herkese kalsın diye.''..'' (Sayfa: 53)
*
3. Şiir:
*
''Dedi delikanlı Joukahainen:
''Atanın sözünü almak iyi,
ananın daha da önemli,
ve kendi aklım onların üstü.''..'' (Sayfa: 58-59)


6. Şiir * Joukahainen, kız kardeşi Aino yüzünden ozana kin tutmuştur, öldürmek için fırsat kollar. Annesi önlemek ister, başaramaz. Delikanlı, ozanı bir gün denizde yakalar; okuyla atını devirir, öldürdüğünü sanır. Väinämöinen, ölmemiştir; uzun zaman sularda çalkanır, bir yere ulaşır. (Sayfa: 99) * ''Ve geldi sıra üçüncü oka: üçüncü kararı okun, buldu mavi geyiğin yanındaki vakur koca Väinämöinen'i; rüzgârı deşen atını, nohut sapından ince bacaklı atının bacağına girişti ok, sol karnı altına. * Vakur koca Väinämöinen kaybetti dengesini ozan, dalgalara yuvarlandı, baş üstü aşağı sırtında mavi geyiğin, nohut sapından ince bacaklı atının.'' (Sayfa: 104-105) * ''Vurdun mu sen Väinämöinen'i, Kalevalıyı kovdun mu yerinden.?'' * Öylece delikanlı Joukahainen sürdü yanıtını söyledi: ''Vurdum ben Väinämöinen'i öldürdüm Kalevalıyı, uçtu o denizin dibine, dalgaları süpürmeye. Girdi köprülerine denizin, dev dalgalarının içine kaydı moruk atasından, düştü parmak, avucun üstüne; döndü yana sallana sallana, sırt üstü kaldı denizin içinde ihtiyar, köpüklerinde koca kara suların.'' * Ana söyledi sözünü: ''Kötü ettin oğlum vay vay, Väinämöinen'i vurdun vay, Kalevalıyı kovdun yerinden, Soylu adamını Suvantola'nın, En büyüğünü Kalevalı'nın.!'' (Sayfa: 106) * 9. Şiir: * ''Ben bilirim demirin doğuşunu, aklımda çeliğin keşfi: hayatın anası hava, kadim kardeşi sudur, genç kardeşi demirdir, arada da ateş vardır.'' * ''O bakireler dolanıp, dururlardı bulutlarında göğüsleri kâinat dolu, uçları çatlamaktaydı. Sütünü dökerler toprağa, uçlardan damlatırlar, saldılar sütü bataklığa, topraklara, denizlere.'' (Sayfa: 130) * ''Demir dile geldi, yemin etti, söz verdi tırmığa, tarağa, örse çekiçlere yemin etti; konuştu diyeceğini,'' (Sayfa: 134) (..) ''yakmam ben dostumu, kendi halkımı harcamam.'' (Sayfa: 135) * ''Hemen koca Väinämöinen merhemin haline kapıldı. İyileşti sonunda sayrısı ozanın; eti kemiği güçlendi sağlık döndü yerine'' (Sayfa: 145)
*
11. Şiir


Lemminkäinen adında bir delikanlı vardır; evlenmek kararındadır. Komşu adalardan birinde yaşayan bir güzel kızı, ailesinden istemeye gider. Adada, kızlar bir araya toplanmışlar eğlenmektedirler; delikanlı ile alay ederler, sonunda da dost olurlar. Lemminkäinen, kızların en güzeli Kyllikki'yi kaçırır. (Sayfa: 163)
*
''Ana konuştu engel oldu,
uyardı koca avrat:
''Hey evladım, duy sözümü,
gitme yükseklerin yerine.!
Senin gibi alçak adam
Soylu sandığı açamaz.''
(..)
Anası vah vah akıl almaz
Lemminkäinen'in fikrini
Saari'nin yüksek yerleri,
soylu türden gelin almaya:
''Orada makama maymun olursun,
kadınlar gülerler sana.'' (Sayfa: 165)
*
''Kyllikki, kendisi güzel,
söyledi sözünü, derdini dedi:
''Sen ey, orta malı,
boşuna kıyıda, kürekte,
kız avlarsın ahmak,
kurşun kemerleri çözersin.?
Vaktim yok, istemem de,
değirmen taşı aşınmadıkça
elimden tokmak alınmadıkça,
tekne boşalmadıkça.
*
''Bakmam yüzüne yüzsüzün,
bulaşır her yere sözü, eli;
benim dik gövdemin yanına,
can olsun etin de ruhun da
yanında etimin ve ruhumun
ve yüzü güzel olsun
güzel yüzümün yanına.''..'' (Sayfa: 168-169)
*
12. Şiir:
*
''Ocak başından çığlık sesi bir cadalozun,
çivi diliyle söyledi..'' (Sayfa: 187)
*
13. Şiir:
*
''Ve kulak verdi orman milleti,
duymaya, bakmaya yetişti.
Hiissi halkı düşledi çağırdı,
yarattı ren geyiklerini:
bir koç kafası çağırdılar
yaptılar onu kütükten,
boynuz çatal çatal dallardan,
bacak sulu toprağın sazından,
sırtı da kalça da kamıştan,
bağırsak ölü ağaçlardan,
gözleri sarı nilüferden,
kulaklar gölün zambaklarından,
tilkinin ladin sırrından da,
etleri çürük kargalaklardan
Hiissi üfledi canını geyiğin,
sözü verdi nefesine:
''Koş koşabildiğin,
çap çapabildiğin,
bacakların tutana kadar,
Ren yurduna; Laponya dibine.!
Peşinden gelen terde donsun,
gebersin avcı Lemminkäinen.!''
*
Can aldı Hiissi'nin geyiği,
coştu, koştu karaca geyik..'' (Sayfa: 196-197)
*
15. Şiir:
*
''Ey sen arı, bal avcısı âlemin,
orman çiçeklerinin efe elçisi.!
Çık yola, bal peşine düş,
bul limon suyu damlası
Metsola'nın müşfik ormanından,
Tapiola'nın öz alanından,
çiçeklerin yelpazesinden tam,
her bir otun eteğinden
acı çekenin merhemini yap,
kötüden ayrılmanın ilâcı.!'' (Sayfa: 231)
*
''Öylece tanrının yağından,
sürdü yarasına yaşamın.
Kemikleri kapladı,
sinirlerin arasını yağladı,
altı üste geçirdi,
bir de özüne ulaştı.
Ve söyledi sözünü,
derdini dedi:
''Kalk şimdi cansız yerden,
yüksel dışarı düşten çık
kötü yerlerden uzaklaş,
bırak ölüm döşeğini.!''
*
Kalktı adam doğumdan,
düşten çıktı dışarı.'' (Sayfa: 235)

Akseli Gallen Kallela - The Lamenting Boat, 1924

16. Şiir:
*
''Vakur koca Väinämöinen
ezeli ozanı kâinatın,
tekne yapmak niyetinde,
yeni kayık yapar
burnunda sisli körfezin,
gür adanın gölgesinde.
Ama ağaç uygun düşmez,
tahta olmaz, el yetişmez.'' (Sayfa: 239)


17. Şiir: * Tuonela'da aradığı kelimeleri bulamayan ozan, çok şeyler bilen, sözü bol dev Vipunen'e başvurmak ister. Bir çobanın salık verdiği yoldan deve ulaşır; lâkin dev Vipunen, ozanı yutuverir. Väinämöinen ejderhanın karnında demirci kılığına girer; döver çekiçler. Dev, çaresiz bilgilerini ozana verir. Väinämöinen evine döner, kayığını tamamlar. (Sayfa: 253) * ''Fırladı gitti yanı başına demircinin, konuştu diyeceğini: ''Oy oy demirci Ilmarinen.! Vur bana çarık sağlam, demir elçek elime vur, zırhlar işle çelikten.! Yap bana çelik sapı, çelik çerçeve üstüme: kalbin önüne demir kapı, tepeden tırnağa çek demir.! Ben ey koca ozan çıkarım yola, söz aramaya, derdime derman bulmaya canavarın karnından sav dilini, ağzından Antero Vipunen'in.''..'' (Sayfa: 254) * ''Geldi yerine Vipunen'in, geveze adamın, ulu devin, ki yatıp uykuda durur, yarı gömülü toprakta; titrek kavak omuzunda, huş kaşlardan çatmış, kızılağaç çene kemiği ucundan, sakalından çıkmış çalılar, alnından büyür ladin, dişlerinden çam.'' (Sayfa: 255) * ''İşte söyledi sözünü, başlangıçtan başladı, tabiatın tarlasından, yüce varlığın adına hava kendi kendine doğdu, havadan ayrıldı su, sudan kıta koptu gitti, kıta kaplandı yaşamla.'' (Sayfa: 269)

Görsel: Ilmarinen Ploughs a Field of Vipers, Akseli Gallen-Kallela, 1916

20. Şiir:
*
Demirci Ilmarinen'in düğününde Pohjola halkı büyük hazırlık yapar. Âdetleri uyarınca bir kocaman öküz de keserler. Dolaylarda kim varsa davet edilir, yalnız çapkın Lemminkäinençağırılmaz. Yenilir, içilir. (Sayfa: 311)
*
''Kim vurur kim eder,
dev danayı kim devirir
Karelia'nın güzel köünden,
Ulu arazisinden Finlandiya'nın,
puslu Rus ülkesinde mi
yoksa cesur İsveç'ten mi,
tenha Laponya'dan mı,
Turja'nın engin yaylalarından mı;
Tuonela'dan mı gelsin,
toprak altı Manala'dan mı yoksa.
Ara ara bulunmadı,
gör bak, adam yok.'' (Sayfa: 313)


26. Şiir:
*
Lemminkäinen, düğüne davet edilmediği için gücenmiştir. Pohjola'ya davetsiz gitmeye karar verir. Anası karşılaşacağı tehlikelerden yakınır, ama onlar yersiz kalır. Lemminkäinen anasının sözlerine aldırmaz, yola çıkar ve varacağı yere ulaşır.
*
''yeryüzünün yüzkarası:
Syöjatar anandır,
Vetehinen atan.
*
''Syöjatar suya tükürdü,
salya saldı dalgalara;
rüzgâ^r ninni söyledi,
suyun ruhu salladı
bakıp çektiler altı yıl,
yedi yaz boyunca
açık denizin sırtında,
çırpınan dalgalarda sana.
Sular uzattı,
güneş yumuşattı,
fırtına toprağa attı,
dalgalar kıyıya sürükledi.
*
''Tabiatın üç kızı
kıyıda köpüklü gezerken,
deniz gürültülerinin arasında,
gördüler kumsalda ölüyü,
şöyle söyleştiler:
'Bundan da ne olur ki,
Tanrı bir can katarsa,
gözlerini de yaratsa.?'
*
''Tanrı duydu konuşmayı,
söyledi sözünü derdini dedi:
'Kötüden kötü çıkar,
çirkef olur çirkef öğürmesi.
Başına göz taksam,
vücuduna can katsam.'
*
''Hiissi bu sözü duydu,
bulup bakıp belaya.
Kendini Tanrı yerine koydu;
ruh verdi Hiissi
Syöjatar'nın salyasına,
kötülüğün kusmuğuna.
Yılan hasıl oldu,
kara sürüngen böyle doğdu.'' (Sayfa: 450-451)
*
''yaratık başlar kıvranmaya,
yüz gözlü kaydı yan tarafa.
Kalın yılan ters döndü,
yol kenarına çöreklendi;
yolcuya yol verdi,
Lemminkäinen geçip gitsin
Pohjola'nın törenine,
gizli halkın şölenine.'' (Sayfa: 452)
*
28. Şiir:
*
Lemminkäinen Pohjola'dan kaçıp evine döner. Anasının yardımını dilenir, gizlenebileceği yer sorar. Anası onu, vaktiyle babasının savaş yıllarında saklandığı bir adaya yönlendirir. (Sayfa: 467)
*
''Lemminkäinen'in anası
söyledi sözünü, derdini dedi:
''Al babanın kayığını,
tut saklanacağın yerin yolunu
dokuz derya ötesinde,
onuncu denizin yarı yerinde,
karşına bir ada çıkacak,
derin sularda, açıkta bir kaya.!
Baban orada saklandı eskiden,
kimselere görünmeden,
büyük savaş yıllarında,
zavallı zamanlarında,
orada atan da güvendeydi
ananın kanadı altında.
Bir yıl kal, belki iki,
üçüncü yılın içinde dön gel
geri özlediğin büyüklerin yanına,
atalarının yurduna.!''..'' (Sayfa: 475-476)
*
29. Şiir:
*
Lemminkäinen denize açılır, aradığı adaya ulaşır. Ada güzel kızlar ve yalnız kadınlarla doludur. Çapkın Lemminkäinen pek memnun, kızlarla dostluk kurar. Ama adanın erkekleri ona kızarlar ve öldürmeye kalkarlar. Lemminkäinen adadan kaçar, fakat yolda fırtınaya yakalanır ve kayığı parçalanır. Yüzerek karaya çıkar, kendisini kurtarır. Evine döndüğünde, kimseyi bulamayınca anasının öldüğünü sanır. (Sayfa: 477)
*
''Kayık tamam, tekne hazır,
sihirli sözlerle,
büyülü tezgâhta.
Aklını aldı eline
bir söz çaktı, kenar çıktı,
bir laf etti, yan bitti
üçüncü tekerlemesinde
tekne hazır oldu bitti.
*
İteledi sulara yelkenliyi,
keyfini buldu dalgalarda.'' (Sayfa: 487)
*
33. Şiir:

GÖRSEL: Akseli Gallen-Kallela, Kullervon sotaanlähtö (Kullervo savaşa gidiyor), 1899

''..''Eğlenir benimle koca karı,
dalga geçer benimle,
ne yapsam ki onlara,
utanmaz cadı karıya.?''
*
Bir karga çalıdan seslendi,
öttü de derdini dedi:
''Hey fukara, altın toka
Kalervo'nun tek oğlu.!
gönlün neye dar.?
Al bir dal huş ormanından,
boklu bacaklıları sürüver
bataklığa batır ineklerini.
Gömüver gitsin sığırları
yarısını kurt yesin,
yarısını ayılara.!''..'' (Sayfa: 546)
*
35. Şiir:
*
Kullervo, babasının evinde, bir şeyler yapmak ister. Lâkin, hiçbir konuda faydalı olamaz. Sonunda babası, onu ''mahsul harcı'' ödemeye yollar. Kullervo, bu işini bitirip evine dönerken rastladığı bir kıza tecavüz eder; bu kız kardeşidir. Olayın akabinde, iki kardeş birbirlerini tanırlar; kız, nehirde intihar eder; Kullervo, evine döner faciayı annesine anlatır; ölmek istediğini söyler. Ana, öğüt verir; uzak bir yerde yaşamasını sağlar. Kullervo, bu olayın da sebebini hazırlayan, Untamo'dan öç almaya karar verir. (Sayfa: 561)
*
36. Şiir:
*
Kullervo dövüş hazırlığına girişir; evde kalanlarla vedalaşır. Hiç kimse, annesi hariç, gidişine aldırış etmez. Kullervo, Untamo'nun köyünde kimi bulursa öldürür, evleri yakar. Köyüne döndüğünde, etrafı bomboş bulur; tek canlıya rastlamaz. Bir yaşlı kara köpek karşısına çıkar; onunla birlikte ormana avlanmaya gider. Yolu, tesadüfen kız kardeşini kirlettiği yere düşer; Kullervo, macerayı hatırlar ve kılıcı ile intihar eder. (Sayfa: 573)
*
''Ana mezarlığında kıpırdadı,
toprağın altından seslendi:
''Benden kalan Musti köpeği
orana al yanına.
Al, git orman ortasına,
git kalbine karanlığa
git yürü ormanın göbeğine
orman sirenlerinin yurduna,
mavi meleklerin bahçesine,
cam yurdunun yeşilliğine,
rızkını aramaya,
bereket bulmaya.!'' (Sayfa: 582)
*
''Kalervo'nun oğlu, Kullervo,
mavi çoraplı erkek çocuğu
çekti kılıcını kınından,
kabzasını toprağa,
diklemesine sapladı,
keskin ucu havada.
Göğsünü deşti ucu,
bağrına memat tuttu.
*
Öyle öldü delikanlı,
Kullervo kötü kaderli,
öcünü aldı, ölüm zaferiyle,
dost oldu ölümle gitti.'' (Sayfa: 583)
*
37. Şiir:
*
Demirci Ilmarinen ölen eşine ağlar durur. Altın ve gümüş karışımı bir heykeli, kendisine eş olarak hazırlamayı düşünür. Bu iş kolay olmaz. Heykel hazırlanır, ancak demirci buna can katamaz. Bir geceyi altın eşi ile geçirir; sabah uyandığında altın eşinden yana olan tarafının buz gibi donduğunu görür.
Ilmarinen heykeli ozan Väinämöinen'e vermek ister; ozan kabul etmez, demirciye öğüt verir; heykelden faydalı bir şey yapmasını ya da altın olarak başka yere satmasını söyler.
*
Demirci Ilmarinen
karısının ölümüne ağlar,
uykusuz gecede yaş döker,
günler ağlar yemek yemez;
gönlü ağıt dolar, sabahlar uzun
nefessiz yarınların seherlerine
genç kadının ölümüne,
aklından gitmez zamansız vefat.
Ulu ustanın elleri donuk
bakır çekici köşede,
ocaktan ses yok
ay boyunca tam.
*
Söyledi demirci Ilmarinen:
''Bilmem ben, zavallı adam,
ne yapsam, ne etsem.
Uyuyamam, bitmeyen gece,
ben ve gece aynı iki kara göz,
azabım yavaş yavaş yanan alev.

Ilmarinen Makes a New Wife of Silver and Gold

''Bana akşam hüzün huyu,
seher vakti kör kuyu,
esersiz efkârı yüreğimde,
Sönmez acılı gün ışığıdır.
Hiç gelmese akşam,
hiç gelmese sabah,
zaman dokunmasa bana:
giden günler onunla geçti,
biz bize, sevdiğimiz vakit
kara kaşlımı unutmam.'' (Sayfa: 585-586)
*
38 Şiir:



''Yanıt verdi Ilmarinen:
''Pohjola hayatını yaşar,
sampo durmaz çalışır,
oymalı kapaklı kâinat kutusu:
bir günde halkı tok tutar,
ikincide huzur ötüp durur,
üçüncüde şölen verir evlere.'' (Sayfa: 604)
*
''Söyledi koca Väinämöinen:
''Kardeş Ilmarinen.!
Peki bakireyi ne yaptın,
gelen güzel gelini,
ki eli boş döndün
yanında kız durmadan.?''
*
Buna demirci Ilmarinen
söyledi sözünü, derdini dedi:
O geveze karıya söyledim bir koşuk
martı yaptım onu.
O şimdi ufukta bir martı,
körfezin sonunda bağırır,
sığlıklarda çığlık atar,
en uzak kayada durur.'' (Sayfa: 605)
*
40. Şiir:


Sampo peşinden giderler ve koca turna balığın sırtına otururlar deniz ortasında. Balığı öldürürler. Väinämöinen balığın kemiklerinden bir çalgı yapar: kantele (kanun). Yeni çalgı pek güzeldir, fakat kimse onu çalmasını beceremez. (Sayfa: 621)
*
47. Şiir:


Ay ve güneş, Väinämöinen'in çalgısını dinlemeye, yere inerler. Pohjola'nın kadını, her ikisini yakalar; bir dağın içine saklar. Tanrı Ukko, böylece hasıl olan karanlığa şaşar kalır; ay ve güneş yapmak için yeniden bir ateş yaratır. Ateş yere düşüverir. Väinämöinen ve Ilmarinen yere düşen ateşi görür, peşinden giderler. Havaların bakiresi, ateşin Alue gölüne indiğini, onu bir balığın yuttuğunu kendilerine söyler. Väinämöinen ve Ilmarinen bu sefer de balığın peşine düşerler; lakin, balığı yakalayamazlar. (Sayfa: 719)
*
49. Şiir:
*
''Demirciye gitti bir.
Söyledi sözünü, derdini dedi:
''Oy sen demirci Ilmarinen.!
Üçlü çapayı yap bana,
on iki mızrak da yap,
bir de anahtardan bir demet,
taşın içinden ay çıksın,
güneş çıksın kayadan.!''..'' (Sayfa: 752)
*
50. Şiir:


Marjatta kız, yaban mersininden gebe kalır; bir oğlu olur. Çocuk pek küçük yaşında iken kaybolur; bataklıkta bulunur. Bir ihtiyarı, oğlanı vaftiz ettirmek için çağırırlar; adam oğlanı babası belli olmadığından vaftiz etmek istemez. Väinämöinen'e durumu anlatır, akıl danışırlar. Ozan Väinämöinen çocuğun öldürülmesi gerektiğini söyler. Küçük oğlan dillenir, ozana sert yanıtlar verir. Sonunda, yaşlı adam oğlanı Karelia Kralı olarak vaftiz eder. Väinämöinen buna pek kızar ve birçok büyülü sözler söyler; bir bakır kayığa binerek, gökle yerin arasından, küskün uzaklaşır gider. Yaşlı ozan hâlâ oralardadır. Kantelesini ve şarkılarını balıklara miras bırakmıştır. Ozanın son sözü. (Sayfa: 757)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...