10 Aralık 2021 Cuma

Vedat Türkali - Güven 2

 

"Haktan bahseden namuslu insanları, yağmurlu bir Mart akşamı topladılar; karanlık mahzenlerinde şehrin, cellatlara gün doğdu.'' (Sayfa: 8)

*

''İstanbul Birinci Şube'de, falakalı, işkenceli soruşturma sürerken, dayağa yatırılmış avukat Münir Belen'in ağzından, İstanbul Ticaret Odası'ndan iki tüccarın, Cemal Kitaplı, İbrahim Baştımar'ın, kurdukları hücrede bülten alıp okudukları ortaya çıkıverince; iyice şaşkına dönmüştü tutuklamayı yürüten asker yargıç Mutlugil; ateş bacayı mı sarıyordu yoksa.! ''Nedir bu durum İbrahim Bey.? Sizi de mi tutuklayalım şimdi.?'' demişti. Yapacağından değil, söylüyordu işte. Kumaş tüccarı İbrahim Baştımar'la, TKP Merkez Komitesi üyesi Zeki Baştımar kuzen olurlardı ya, Halk Partisi'nin İstanbul'daki en güçlü kodamanının da varlıklı bir ''Baştımar'', Saffet Baştımar oluşu işin ağır basan yanıydı. Usulca örtbas edildi tüccarlar olayı. Reşat'ın yöresindeki kimi eski komünistlerle işçiler, öğrenciler, bir iki küçük memur, zanaatkâr ayakkabıcı, esnaftı kalan. İşçilerin çoğu da, Ortaköy, Kasımpaşa yöresindeki, babadan oğula aile boyu komünistlik sürdüren, Yunanistan göçmeni tütün işçileriydi. Bir yılı bile bulamayan bu devinime, hevesi kursağında kalmış atılım da denebilirdi. Ama, tohum topraktaydı; soyulan ülkenin emekçi sahipleri vardı demek. Onlar da bunlardı işte.! Hücrede, ayakları falakadan parçalanmış yatan tütün işçisinin başına dikilmiş Birinci Şube polisi, ''Beni sen mi yönetecen ulan.!'' diyordu. Çelik kasalı, tapulu soyguncular, kravatlılar, apoletliler yönetecekti elbet ülkeyi de, kanlı Birinci Şube görevlilerini de. Yok, doğru dürüst okuryazar bile olamayan bu sünepe herifler mi yönetecekti.!'' (Sayfa: 11)

*

''Yazı makinesinin, çoğaltma aygıtının, ev sahibi Mutena Gökper'le, Suat Derviş'çe götürülüp Kirkor Sarafyanlarda saklandığı soruşturmayla ortaya çıkıncaya dek de aygıtların yerini söyletemediler Reşat'a. Kim bilir kaçıncı falakadan sonra, çırılçıplak, kollarından çarmıha gerer gibi, arkası dışarıya dönük biçimde açık pencereye astılar. Kar yağıyordu sırtına. Bütün gövdesini kaplayan bir ter bastığını anımsıyordu sadece. Doktorların sonradan, ''yaşamını kurtardı,'' dedikleri ter. ''Artık ölürsün demiştik Reşat.!'' diye sırıtmıştı ertesi gün gelen Komiser Parmaksız Hamdi. Aslında Reşat da düşünmemiş değildi bunu. Ama inanç gücü yaşatıyordu işte.!'' (Sayfa: 12)

*

''Atsız iti, bir açık mektup daha yayımlamış Başbakan'a. Sadrettin Celal'i, Pertev Naili Boratav'ı, Sabahattin Ali'yi, Ahmet Cevat Emre'yi, devlete sinsice sızmış eski komünistler olarak duyuruyor, işlerine hemen son verilerek, onları üniversiteye, konservatuvara, bakanlıktaki göreve atayıp koruyan Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel'in istifa etmesini, hükümet dışı bırakılmasını istiyordu Nihal Atsız.'' (Sayfa: 29)

*

''Asıl önemlisi namuslular susmuştur; korkuncu o.! İnsanoğlunun nice kazanımlarının yitirilmesi demektir.'' (Sayfa: 98)

*

''- Bak Rahmi Usta, dedi. Leningrad'da bulundum bir günler ben. Bir bölük partili gençler, Paris'ten gittik, Fransız Komünist Partisi'nden. İlk kez sana açıklıyorum bunu. Kısacık sürede o kadar çok Stalin duyduk, Stalin resmi gördük, Stalin sözü ettik ki, Paris'e dönünce bir ağırlık kalkmış gibi oldu üstümüzden.! Daha doğrusu ben öyle duyumsadım. Kimseye söyleyemiyordum:! Fransızlar durmaz; Sorbonne'da Felsefede asistan bir kız aldı bunu, tartışmaya getirdi. O da, onun gibi düşünen iki öğrenci de, Parti gençlik kolundan ''Troçkist.!'' denip atıldılar hemen. Hiç unutmam, karar bildirilince acılıkla güldü kız, ''Stalin'i biz sizden daha çok seviyormuşuz'' dedi.! O günler sustuğuma çok üzüldüm sonra ben. Ama en çok da, Komünist Partisi'nin tutumuna üzüldüm. Bu tutumla ancak mezarını kazar bir parti. Bunu ben söylemiyorum Rahmi Usta, Lenin söylüyor. Tarihte batan partilere üstünlüğümüz, otokritik yapabilmemizdir, diyor. Neyimiz kalır bu üstünlüğümüz gitti mi.? Herkes biliyor ki, Lenin böyle değildi.'' (Sayfa: 99)

*

''- Her duyduğuna senin gibi salaklar inanır Mithat, dedi. Yalan yok da yanlış var.!
Sustu bir an,
- Kızıl bayrak olsaydı keşke, dedi.
Gözlerini Sait'e dikmişlerdi. Biraz daha beklettikten sonra,
- Kocaman mahya gibi bir pano, dedi Sait. Adam boyu harflerle ''SARAÇOĞLU FAŞİSTTİR'' yazıyor üstünde. Kızıl bayrak diye biz çıkardık. (..)
- Kimmiş bunlar.?
Alaylı gülümsemeyle Mithat'a dönü Sait,
- Kimse kim, dedi. Sana ne.?'' (Sayfa: 104)

*

''- Evet Necla Hanım, dedi. Hitler zor durumda. Ama inananlar için çok önemli bir şeyi başardığı yadsınamaz. En ağır dersi o verdi komünistlere. İnsanlık bunu unutmayacak. Bolşevik sürüleri bugün Avrupa'ya koşturuyor. Ama bir duvara çarpacak sonunda. Bu duvarın temelini, Hitler'e bağlanan Almanlar attı.! Bunu da unutamaz insanlık.!
- İnsanlık mı.? Anlamadım, dedi Necla. Milyonlarca insanı doğradılar. Kitapları yakıp, bilim adamlarını kovdular. Kamplara yığdılar bir sürü düşünen başı. Yaktılar, yıktılar dünyayı, milyonlarca insana kıydılar. Hitler'i, itleriyle kuduz canavar sürüsü.! İnsan değiller ki insanlıkla ilgileri olsun bunların.
Gülümsemeye vurdu gene,
- Dilim varmıyor söylemeye, bağışlayın dedi Galip. Komünistler gibi konuşuyorsunuz diyeceğim nerdeyse.!
- Dediniz işte, dedi Necla. Hiç sevmem sinsiliği. Öyle diyorsanız öyle olsun.! Evet, önce komünistler söyledi bunları; şimdi dünya söylüyor. O ki inanıyorsunuz insanlık yolunda olduklarına, siz de ''faşistim'' desenize. Görüyorsunuz, zor durumda adamlar.! Dostlarından destek beklerler pek yerinde olarak. Siz de kromlarınızı satmak için İngilizlerden, Amerikalılardan öneri bekliyorsunuz. Yakışır bir yanı var mı bunun.?'' (Sayfa: 129)

''Pistte dans edenler vardı orta salonda. Küçük masalar çevresine yer yer koltuklar, kanepeler sandalyeler konmuştu iç salonlarda; yarı boştu; kadınlı erkekli çoğu kişi ayakta yiyip içmeyi, çene çalmayı yeğliyordu. Pamuk gibi bira francalalarından minik sandviçlerle, tavuklu, çirozlu, çeşitli peynirli kanepelerle dolu tepsilere uzanırken, elinde olmadan boğazında bir şey düğümleniyordu Turgut'un. Bir avuç çamur gibi ekmeğin karneye bağlandığı ülkeden, nerden bulmuşlardı bunları.? Bunca malı mülkü bulan bunları mı bulamayacak.!''
(..)
''Yiyin efendiler yiyin.! Tıksırıncaya çatlayıncaya kadar..'' (Sayfa: 189)
*
''Çocuk olmak güzel de, asıl, bir sürü çocuk bir arada olmak güzel. Büyüklerin yasasını çiğneyip kendi yasalarını koyuyorlar hemen.!'' (Sayfa: 190)
*
''Yaşamayı hak edenler ölüyor; ölümü hak edenler yaşıyor.!'' (Sayfa: 192)
*
Bahsedilen yazılar Hikmet Kıvılcımlı'nın Yazıları
*
''Tarihe çok yalan karıştırıldığından söz ederdi arada, kendine özgü alaylı diliyle. Alaturka musikiye konan yasağa kadar, devrimler adı altında yapılan reformlardan yana olmuştu, hele kadınlara verilen haklar konusunda. Yasak günlerinde radyoyu açmadı. Daha çok kanun çaldı evde. Okumaya düşkündü aslında; divan okurdu. Elinden düşürmedikleri Naili'yle Fuzuli'ydi. Sahirleri gösterdiği kâğıtlar da ilgisini çekmişti. Bir göz atayım deyip yanına altığı, Kürt sorununu inceleyen yazıların tümünü okumuştu Sahirler gelmeden. İlk sorusu, ''Kimindir bu yazılar.?'' oldu.
- Dedim ya, dedi Sahir. Anadolu'ya atanan tanıdık bir yaşlı öğretmenin. Götüremedi, emanet bıraktı bize.
- Ne öğretmenidir.?
- Tarih.
Başını salladı ağırdan; sağ başparmağıyla çenesini okşadı kaşır gibi,
- Kimseye göstermeyin bunları, dedi. Dert açar başınıza. Tekin değildir bu Kürt işi.
- Nasıl buldunuz.?
- Nasıl bulacağım evladım.! Söyledikleri doğru. Derleyip toparlayıp güzelce anlatmış. Komonist.! Namuslu bir adam. Kimsenin eline geçmesin yalnız.! Bu adamın adını da vermeyin sakın kimseye.! Bir sürü adam asıldı bu yüzden. Bizim bahçenin ötesindeki konak, biliyorsunuz, İsmail Müştaklarındır. İpe gidiyordu onlar da İstiklal Mahkemesi'nde; güç kurtardılar kellelerini. Ebuzziya Velid, Ahmet Emin, Ahmet Şükrü filan..'' (Sayfa: 201)

''Durağan bir şey var bu toplumda. Kafalara hep üniforma giydirilmiş.'' (Sayfa: 207)
*
''Konuşmadan, yazmadan nasıl bulacağız doğruları.? Sopa kimin elindeyse o konuşacak; doğruları da o söyleyecek.!'' (Sayfa: 208)
*
''Bir yere varacağına inanman için, düştüğün yolun doğruluğuna güven duyacaksın.'' (Sayfa: 217)
*
''Onurlu kaldığına pişmanlık duyuyorsa biri, korkulur ondan.''
(..)
''- Çocuklar, dedi. Siz bizden çok biliyorsunuz belki; biz de sizden çok yaşadık, çok gördük. Ne aşırı güvenin insanlara, ne de umudunuzu kesin.! Bir çarktır dönüp gidiyor işte.! Uyanık olacaksınız.!'' (Sayfa: 224)
*
''Sorun sende; insanlarda değil. Yarıp içine bakmak istiyorsun insanların.! İçinde ne olduğunu, kendi bile bilmez. Bilir bilmesine de, ''hasır altı'' eder.! Bilinçaltı diyorsun.! Bilinçaltında ne olduğunu kim biliyor ki.? Senin bilinçaltında neler var, biliyor musun.?'' (Sayfa: 225)

*

''Benim yanılmam bana zarar verir. Yığınların tapar gibi bağlandığı birinin yanılması, benim yanılmama benzemez.'' (Sayfa: 243)
*
''Sermaye birikimi için tek olanak emekçi halkın iliklerine kadar soyulmasıydı. Ücretlerin en alt düzeyde tutulması için yedek işsiz ordusu gerekliydi. Yardımı olamadan yaşayamayacağını bildiği yabancı sermayeye dişe dokunur pay ayırmak için artıdeğer vurgununda ölçü tanınmamasıydı istediği. Bunlar oldu. Bütün bunlara karşı koyan tek siyasal örgüte, Komünist Partisi'ne yabanıl saldırısının asıl nedenleri bu. İşçileri bölüp parçalamak, örgütsüz bırakmak, satın alamayacağı bilinçli önderleri temizleyip başıboş sürüye döndürmek emekçileri; ya da kendi emirlerindeki önderlere bağlamaktı.'' (Sayfa: 253)

*

''Hapishanelerinde yattım / Köpekbalıklarıyla dolu denizlerine battım.!'' * Nâzım Hikmet (Sayfa: 289)
*
''Karı bağırıp çağırmaya başlayınca yan salona geçtim. Tutuklatmam gerekecek yoksa. Öyle şeyler söylüyor ki, komünist dersin.! Hırsız pezevenkler.! Soyguncu orospu çocukları.! Böyle bağırıyor. Yetmedi mi fakir fukaranın kanını emdiğiniz. Millet ekmek bulamıyor.! Bok yiyin.! Şarkınıza da sıçayım, ağzınıza da.! Yeri göğü inletiyor.!'' (Sayfa: 331)
*
''- Hoş geldin Halil Yoldaş.! dedi, çok da ciddi bir tonda.! Ses çıkarmamıştı Halil, - Nerde olduğunu biliyor musun.? Halil gene sessizdi. Ağır ağır aldı Nazif, - Önce şunu bil.! dedi. Öyle bir yerdesin ki, burda, ne insanlık var, ne yasa var, ne devlet var, ne Allah var.!'' (Sayfa: 406)

*

''- Hey, durun, dedi Nazif.
Nuri iverek masadaki öteberiyi toplarken yavaşça kayıp masa dibine düşen En'am takılmıştı gözüne,
- Bunu da alın, dedi.
Pabucunun burnu ile iteleyip beton üstünde kapıya doğru kaydırdı En'am'ı.
- Yanına koyun onu da, dedi. Öbür dünyada işine yarar belki.! Ölü çıkarılıp da kapı kapanınca durulur gibi oldu Galip.
- Eğitim zaiyatı.!
Nazif'e baktı anlamadan.
- Orduda bir deyimdir bu.! dedi Nazif. Kuşkulu bir er temizlendi mi, raporuna öyle yazılır.'' (Sayfa: 430)

*

''Ben kendimi bilirim.! İçimdeki çoğu güzellikleri yerle bir ettikten sonra geçip gitti o kasırga.!'' (Sayfa: 448)

*

''Karmaşık görünümünün çekiciliğine kaptırmadan, derinliğine eğilip baktın mı, dayanılmaz biçimde yalınkattı yaşam denen öykü.!'' (Sayfa: 459)

*

''- Din konusunda önemli işler yaptı Kemalistler. Güç bir iş bu.! Çözümü kolay değil. Sorunu çözmekten çok azdırırlar bunlar da.! Bizim Doktor Hikmet, bir karikatür çizmiş Diyarbakır'da. Falakanın altında kafasında şimşekler çakan adam, ''Allah.!'' diye bağırıyor acıdan. Vuran pezevengin dediği de, ''Bakın görüyor musunuz gericiyi; ''Allah.!'' diyor.'' Acıdan umarsız kalmış insan başka ne bok yiyecek.? Soygunla birlikte yoksulluk, karanlığın en bitek toprağı. Öyle geliyor ki bana, bu ülkede din muhalefeti, bizim ilerici muhalefetimizden ne yazık ki, çok daha güçlü.'' (Sayfa: 511)

*

''Fransız Devrimi, burjuvayı da, işçiyi, köylüyü de yanına almış; kiliseye, dine de karşı devrim. Varına yoğuna el koymuşlar kilisenin. Sen benden iyi bilirsin bunları.! Büyük burjuvazi kiliseyle anlaşmış sonunda derler ama, temel sağlam oturmuş, maya tutmuş baştan.! Bizim burjuvazinin ideolojisi yamalı bohça; yıllar yılı Nazilerden akıl aldılar. Aslında da da ite kaka, gönülsüz başlamış işe; Kemalistlerin zoruyla.! Kemalistler de şaşkın bugün. Temel ne durumda belli değil.! Aynı bir yanımız da var. İslamlık yalnız egemen sınıfların dini olmamış; ezilen sınıfların, köylülüğün muhalefetine de ideoloji üretmiş, destek vermiş.! Babai başkaldırmaları, Baba İlyas, Baba İshak, Bedrettin, Pir Sultan, ne bileyim, bir sürüsü. Nâzım'ın da destanı var, biliyorsun.'' (Sayfa: 512)

*

''Kırmızı ibiğimizi saklasak da, sesimizden tanıyor herifler.!'' (Sayfa: 514)

*

''..Doktor Nurettin'i alıyorlar. Kalabalık bir odada Sahir'le yüzleştiriyorlar. Doktorun bir şey sakladığı yok ki. ''Ben Kürt'üm, bize yaptıklarınızı da bağışlamam; isterseniz asın beni.!'' diyor, Sahir'i gösterip, ''Kafası bana hiç uymuyor ama, içinize nasılsa, namuslu bir adam karışmış, ona da dayanamıyorsunuz.!'' diyor. Sille tokat girişiyorlar Sahir'in önünde. Sahir'e vurmamışlar.! Fakat Sahir'ciğim, dayanamıyor ondan sonra.! Bağırmalara başlıyor hücrede. Anlamsız sözler filan.! Anlıyorlar bozulduğunu. Bakırköy'e gönderdiler.'' (Sayfa: 533)
*
''..neyi aradığını bildiği kadar, seçmesini de biliyordu artık. Anahtar elindeydi.!'' (Sayfa: 536)
*
''- Doktor Nurettin'e, söylemeyi göze aldığı bir çift söz için, kuduz köpek gibi saldırdılar, dövüyorlar önümde.! O anda hemen aklıma gelen, bana da vurup vurmayacaklarıydı.! Adamı dövmelerine başkaldırmak değil.! Doğal.! Korunma güdüsü. Korkuyla, önce kendini düşünüyorsun.! Bana dokunmadan getirip hücreye kapatıldığımda, kendimle baş başa kalınca anladım asıl çirkin gerçeği.! Nedendi o tavrım biliyor musunuz.? Çünkü, Doktor'un gerici olduğuna inanıyordum. Düşüncelerine kızıyordum adamın. Dövenler bir şovenliğe karşı çıkmış oluyorlardı.! O koşullarda bile, beni onlardan ayırmıştı Kürt Doktor.! İçinizde bir adam var, diye beni göstermişti.! Öyle sanıyordu demek.! Yoktu oysa.! Ben de o saldıranlardan biriydim.! Bizim bu ülkede ilerici kafamız bu işte.!'' (Sayfa: 540-541)
*
''- Ne derdimiz varsa, pasaklı karıların süprüntüsü gibi, el çabukluğuyla, kilimin, hasırın altına ittik. Hasırlar, kilimler kalkınca ne olacak bakalım.?'' (Sayfa: 542)
*
''Marx ne diyor.? ''Tarih öldüreceklerinin önce gözlerini kör eder.!''
(..)
''- Bizim tarihe yenik yanımız da bu, dedi. Niye biliyor musun.? Üstünde korkusuzca konuşamıyoruz çünkü.! Biz burdan yıkılacağız diye korkuyorum.!'' (Sayfa: 543)
*
''Acısı etine değmeden, kimse görmez doğruları.!'' (Sayfa: 545)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...