8 Ocak 2025 Çarşamba

Sohrâb Sepehrî (سهراب سپهری) (Sohrâb-i Sipihrî) - Sekiz Kitap, Bütün Şiirleri (Farsçadan Çeviren: Mehmet Kanar)

Rengin Ölümü (1951)

 

GECENİN KATRANINDA
*
Nicedir bu yalnızlıkta
Suskunluğun rengi dudakta.
*
Bir ses çağırıyor beni uzaktan
Ama ayaklarım gecenin katranında.
*
Bir aralık yok bu karanlıkta
Kapı, duvar kenetli birbirine
Bir gölge kayarsa yerden,
Bir kuruntunun nakşıdır, zincirinden kurtulmuş.
*
İnsanların soluğu
Donmuş bir baştan bir başa
Ne zamandır şu pejmürde havada
Ölmüş her sevinç.
*
Gecenin büyüleyici eli
Kapıyor kapıyı yüzüme, kedere.
Ne kadar çırpınsam
Gülüyor bana.
*
Gündüz yaptığım resimleri
Gece geldi, sıvadı dumanla.
Gece çizdiğim taslakları
Gündüz geldi, sildi pamukla.
*
Nicedir, benim gibi herkesin
Dudağında bir suskunluk rengi.
Kımıltı yok bu suskunlukta
Eller, ayaklar gecenin katranında. (Sayfa: 19-20)

GÖRSEL: Landscape with Houses by Sohrab Sepehri.

MUAMMÂ KUŞU

*
Ne zamandır şu söğüt dalına
Bir kuş konmuş, muammâ rengi.
*
Ne bir sesle âhenk içinde, ne renkle
Benim gibi yalnız, yapayalnız bu diyârda.
*
İçi hep hayhuy dolu gerçi
Ama dışı suskun burada
Bir gün bozulursa kelimelerle dolu sessizlik
Kaybeder kendini bu sarayda, bu damda.
*
Kuş kapamış olsa da ötüşüyle bu yolu
Suskun bedeni seslenmekte âdeta.
Uyanık gözlerinden geçip gitmede lâhzalar;
Lâkin vücudu rüyanın alacakaranlığı.
*
Kanatları kurtulmuş aşağıdan yukarıdan.
Uzak düşmüş yaşam. Bir serap dalgası
Gölgesi solmuş duvar boyunca.
Duvar perdesi ve gölge: bir rüya perdesi.
*
Hayâllere yönelmiş o dalgın bakışlar.
Gözlerdeki değil heves nakşı.
Suskunluğuyla bir bağ var aramda;
Gizli gözleriyle yok kimseyle konuşma hevesi.
*
İçerilere götürür bu kuşun öyküsü.
Gönüle gelmeyen hayâl, yalan hayâl.
Kayıp şehirlerle var bir bağı.

Muammâ kuşu garip bu diyârda. (Sayfa: 23-24)

GÖRSEL: Sohrab Sepehri (Iran, 1928-1980)

SERAP
*
Güneş var ve engin bir çöl
Ne bir ot var orda ne ağaç
*
Karga sesi dışında, artık
Her ses çekip gitmiş bu vâdiden.
*
Toz toprak perdesinin adında
Bir nokta titriyor uzaktan siyah:
Göz yaklaşırsa eğer, görür
Bir adam, almaktadır yol.
*
Bedeni yorgunluktan tükenmiş
Yüzü gözü toz toprak
Susuzluktan kurumuş boğazı
Çıplak ayakları yaralı, dikenden.
*
Her adım atışında ufka doğru
Gözleri görür bir deniz
Biraz daha alınca yol
Düşünür: Serapmış gördüğü. (Sayfa: 26)


Görsel Kaynağı: Sohrab Sepehri (Iranian, 1928-1980) , Untitled | Christie's

GAMLI GAM
*
Soğuk bir gece, ve ben solgun
Yol uzak, ayak yorgun.
*
Karanlık var, lâmba ölmüş.
*
Geçiyorum, yalnız, caddeden
Uzakta kaldı benden insanlar
Bir gölge geçti duvarın üstünden
Gamlarıma bir gam daha ekledi
Karanlık bir düşünce ve bu harâbe
Habersizce geldi gönlüme
Masallar uydurmak için gizlice.
*
Yok ki bir renk, söyleyecek bana:
Bekle biraz; seher yakın.
Her an yüreğimden sesleniyorum.
Vay.! Bu gece ne karanlık.!
*
Nerede yüreğim açacağım bir gülüş.?
*
Nerede denize dökeceğim bir damla.?
Nerede tutunacağım bir kaya.?
*
Sanki gece nemli
Başkalarının da yüreğinde var bir gam
Benim gamım ise: gamlı bir gam. (Sayfa: 29)

Görsel Kaynağı: Sohrab Sepehri (Iranian, 1928-1980), Untitled (from the Trees series) | Christie's

HARAP
*
Gözlerim sürüdü ayaklarını uzak yollara
Dinlemek için sözümü sonunda: Yaşam
*
Uyku resmimin yüzünde hayâl rengi vardı.
*
Gönlümü hicrân acısına teslim ettim, ama ne fayda.!
Şikâyet akşamımın sonunda
Azar sabahı vardı.
*
Gözüm almadı bu yenilgi dolu ömrü.
*
Bu evin tüm temeli suyun üstündeydi.
*
Çöl dikeni battı ayağıma
Kuru bir boğaz dışında tepmedim yolu.
Ama biri, yoldan geçen biri yetişip
tuttuysa elimden, serap aldatmacasıydı.
*
Ne yapalım zamâne görmüyorsa kendinde
---devam rengini
Izdırap gecesinin gizli yavaşlığı vardı gönlümde
*
Ama gündüz oldu mu koşturuyordu sevincim.
*
Mahmurluğum hüzünlendi yok oluşla sohbetle.
Sevinç sesi soldu yüreğimde.
Haraptı çünkü başından beri bu güzel
---baykuşun resmi. (Sayfa: 30-31)

Görsel Kaynağı: Sohrab Sepehri (Iranian, 1928-1980) , Untitled | Christie's

RENGİN ÖLÜMÜ
*
Bir renk gecenin kenarında
Ölmüş tek kelime etmeden.
*
Bir kuş gelmiş, kara: uzak yollardan.
Yenilgi çatısında ötmekte yüksekten.
Fetih sarhoşu olup gelmiş
Bu gam düşkünü kuş.
*
Bu renk yenilgisinde
Her âhengin zinciri dağılmış.
Sadece korkusuz kuşun sesi
Saf sessizliğin kulağını süslüyor
Yankı küpesiyle.
*
Kara kuş gelmiş uzak yollardan.
Konmuş yenilginin yüksek çatısına
Taş gibi, kıpırdamadan
Kaydırmış gözünü
Sanılarındaki karmakarışık şekillere.
İlginç bir rüya azap veriyor ona.

Renk çiçekleri baş vermiş gecenin topraklarından.
Itır caddelerinde
Hareket etmez olmuş meltemin ayağı.
Her an aldanma peşinde bu gam düşkünü kuş
Bir nakış yapmakta gagasıyla
*
Bir bağ çözülmüş
Bir rüya dağılmış.
Toprakların rüyası
Renk çiçeklerinin açılma masalını
Unutmuş.
*
Konuşmadan geçmek gerek bu yolun kıvrımından.
Bir renk ölmüş bu engin gecenin kenarında. (Sayfa: 43-44)

Görsel Kaynağı: Sohrab Sepehri - Biography | Meem Gallery

DENİZ VE ADAM
*
Tek başına ve sâhilde
Bir adam geçiyor yoldan.
*
Ayağının yakınında
Deniz, hep ses.
Gece, bunalmış dalgaların çarpıntısında.
Rüzgâr korkulu gövdesiyle
Dönüyor sâhile ve adamın gözlerinde
Boyuyor tehlikenin nakışlarını.
Sanki
Bağırıyor: Be adam, nereye gidiyorsun, nereye.?
Ve adam gidiyor kendi yoluna.
Ve öfkeli rüzgâr
Bağırıyor tekrar: Nereye gidiyorsun.?
Ve adam gidiyor.
Ve rüzgâr, yine..
*
Dalgalar amansızca
Yetişiyor,
Taşıyor saldırı gururuyla.
Korkunç bir dalga
Uzanıyor sâhile ve yutuyor
*
Gecenin, gövdesinden tahammülünü aldığı bir gölgeyi.
*
Deniz hep ses.
Gece, bunalmış dalgaların çarpıntısında.
Rüzgâr korkulu gövdesiyle
Dönüyor sâhile.. ve.. (Sayfa: 45-46)


KURUNTU
*
Dünya uykuya dalmış.
Kapamış kapısını korku her kalp atışına, her sese.
*
Bu yalnızlıkta kendi yüzüme
Hiç de hoş görünmeyen bu yalnızlıkta
Fısıldıyordum kulağının duvarına:
Bunca kuruntu arasında
Hangi renkleri saklamakta yaşam hilesi.?
*
Korkudan gece öfkeli:
Dünya dalmış uykuya ve ben kuruntularımda uyanık.
Ne planlar yapıyor yaşam hilesi
Hayretin duvara yapıştığı bu tenhâlıkta.? (Sayfa: 51)

Rüyaların Yaşamı (1953)


AVÂRE CEHENNEM
*
iİçtim geceyi
Ve ağlıyorum şu kırılan dallara.
*
Yalnız bırak beni
Ey ateşli avâre göz.!
Bırak beni yalnız olmanın azâbıyla baş başa.
Dağılmasın vücûdumun uykusu.
Kaldırtma yalnızlığın karanlık yastığından başımı.
Verme izin rüyaların asılsız eteğine sarılmama.
*
Hile beyazlıkları
Gölgesiz sütunlar üzerinde kafa tutmakta.
Bak rüyalarımdaki kırık dökük tılsıma.
Boşuna takılıp kalmış gözüm inci zincirine.
Söyle ona
Sarhoşun cehennemî çırpınışı:
Söyle ona: i̇çmişim gözlerindeki siyah meltemi.
İçtiğim için huzûrsuzum sürekli.
Avâre cehennem
Yalnız bırak beni.! (Sayfa: 61)


Görsel Kaynağı: سهراب سپهری | زندگی و اشعار سهراب سپهری | صفحهٔ 7

ANI
*
Saat sarkacının uzun gölgesi
Hareketteydi sonsuz çölün üstünde
*
Geliyordu, gidiyordu
Geliyordu, gidiyordu.
Ve ben çölün parlak kumları üstünde
Çiziyordum kısa düşümün resmini.
Bir düş ki içmişti cehennemin sıcaklığını.
Ve uğruna eridi hayatım.
Bir düş ki bulunca son,
Ben de erdim kendi sonuma.
*
Ben düşümün resmini çiziyordum
Ve gözlerim kaybetmişti şaşkınlığında sarkacın
---hareketini.
Nasıl mümkündü bu resmin uzaysız damarlarına
Dün geceki rüyanın tüm sıcaklığını dökmek.?
Çizdim resmimi.
Birşey kaybolmuştu.
Eğildim kendi üstüme.
Bir çukur açtı ağzını kendi varlığımda.
*
Saat sarkacının uzun gölgesi
*
Hareketteydi sonsuz çölün üstünde
Ve resmin kenarında ben yaşıyordum düşümde.
Bir resim ki çırpınıyordu ebedîlikte
Ve yanıyordu bakışımın kökü onun dokularında.
Bu kez
Geçtiğinde saat sarkacının gölgesi
Canlanmış resmimin üstünden
Çölün parlak kumlarında yoktu hiçbir şey.
Haykırdım:
---Geri ver resmi.!
Ve resim bir avuç toz gibi kondu yere.
*
Saat sarkacının uzun gölgesi
Hareketteydi sonsuz çölün üstünde.
Geliyordu, gidiyordu.
Geliyordu, gidiyordu.
Ve bir insanın bakışı koşuyordu peşinden. (Sayfa: 62-63)

Görsel Kaynağı: سهراب سپهری | زندگی و اشعار سهراب سپهری | صفحهٔ 7

ÖDÜL
*
Büyülü acı ot.
Güneşin menekşe rengi ağu otunu
*
İçtim çöllerin beyaz kadehinde anbean.
Ve serabın soluk alan aynasında
Daha zinde buldum senin resmini her adımda.
Gözlerime ne parıltılar dökülmedi.!
Ve damarlarımda ne susuzluklar açmadı.!
Seni koklamaya geldim,
Ve sen karıştırdın cehennemlik zehrini nefesimle
Geldiğim bunca yolun hatırına.
*
Alıyordu gecelerin lâcivert tozunu
Ve çalıyordu düşümün akan kumunun kükreyişini.
Ne rüyalar bölünmedi ki.!
Ve ne yakınlar uzaklaşmadı ki.!
Ve yol aldım ben bir ses dizisinde
Sendin sonu.
Koklamaya geldim seni.
Ve sen karıştırdın cehennemlik zehrini nefesimle.
*
Geldiğim bunca yolun hatırına.
*
Benim diyarım çöllerin ötesinde.
Yanımdaydı anısı yolculuğun başında.
İliştiği zaman gözü öğlenin ilk menekşe perdesine
Kokudan toz oldu
Ve yalnız kaldım ben.
Ufukların göz kırpışı ne aldatmacalar göndermedi ki
---bakışlarıma.!
Ve yıldızların parmakları ne sapa yollar göstermedi ki
---bana.!
Koklamaya geldim seni;
Ve sen: Büyülü acı ot
Geldiğim bunca yolun hatırına
Karıştırdın cehennemlik zehrini nefesimle,
Geldiğim bunca yolun hatırına. (Sayfa: 69-70)


Görsel Kaynağı: مسافر بادهای همواره - شعر

EY YAKIN
*
En gizli bahçelerde meyve topluyor elim
Ve işte, yakın dal.! Çekinme parmaklarımın ucundan.
*
Parmaklarımın güçsüzlüğü aşırma heyecanı değil,
---tanışmaya susamışlık.
Meyvenin parıltısı.! Daha parlak.
Koparma kuruntusu çürüdü elimin
---unutulmuşluğunda.
En uzak su
Saçtı dökülüşünü yola;
En gizli taş
Döktü gölgesini ayağıma.
Ve ben, yakın dal.!
Sudan geçtim, sıyrıldım gölgeden.
Gittim, kırdım gururumu kartal yuvasının doruğunda.
Ve işte, tevâzunun bükülmüşlüğünde, kaldım
---ayağının dibinde.
Eğil, yakın dal.! (Sayfa: 109)

Görsel Kaynağı: سهراب سپهری | زندگی و اشعار سهراب سپهری | صفحهٔ

BİR BAŞKA DİYÂR
*
Toprak ile ân arasında, gövde çekmiyor korku
---meyvesinin ağırlığını.
Birlikte.! Çiçeklerin sonsuzluğuna bağlanmışız biz.
*
Gözlerindeki parıltıyı kum tanesine, yıldıza ver.
Temâşânın açtığı yolda yok bir sır sızıntısı.
Yok bu humuslu toprakta bir korku izi.
Yok üstümüzdeki lâcivertte şaşkınlık uyandıran bir
---nakış.
Kuşun sesine gömül:
Kanat ızdırabı gölgelemez senin sîmânı.
Kartalın uçuşuna
Düşmez uçurumun resmi.
Göz ile temâşâ arasından geçmez bir dikenin karaltısı.
Ve daha ötede:
Başakla güneş arasında
Parçalandı orağın ürküntüsü.
Gülümseyişle dudak arasında
Kırıldı zamanın hançeri. (Sayfa: 114)

BİZİZ HUZÛRUMUZUN GÖLGESİ
*
İkilik havasında soldu yüzlerdeki tazelik.
Gelin, gidelim alacakaranlıktan.
*
Duralım şebnemin dudağında, inelim yaprağa.
Görürsek bir ayak izi, izleyelim eski yolcuyu.
Dönelim geri, korkmayalım, o zamanların
---eyvanlarında büyünün içkisini
Başımıza dikelim.
Koklayalım terânenin şebboyunu, kaybedelim kendi
---yüzümüzü.
O tarafların penceresinden bakalım, tehlikenin
---okşayışına kapımızı açalım.
Korkuların üzerinde solalım.
Tutunmayalım ne kaçış ipine, ne sığınma eteğine.
Koşmayalım ne yakındaki aydınlığa, ne uzaktaki
---belirsiz semte.
Dindirelim susuzluğu, sonra pınara gidelim.
Sabahleyin tanıyalım düşmanı ve güneşe işâret edelim.
Kaldık mı hiçin karşısında, eğildik mi hiçin karşısında
---Kırmayalım namazdan sonra kapıyı:
Kalkalım ve dua edelim:
Dudağımız suskunluk kokusunun tarhı olsun.!
*
.../... (Sayfa: 116)
*
Yakınımızda dertsiz bir gece var; uzaklaştıralım.
Yanımızda coşkusuz bir kök var; sökelim.
Ve titremeyelim; sokalım ayağımızı balçığa;
---çalkalayalım su birikintisini.
Yıkayalım ateşi, uğultu sazlığını kül edelim.
Yıkayalım damlayı, denizi harekete geçirelim.
Ve şu meltem; eselim, ebediyyen eselim.
Ve şu sürüngen; eğilelim; görerek eğilelim.
Ve şu çukur; inelim, pervâsızca inelim.
Kuralım kendimize çadır; biz esen kayayız.
Biz adımın gecesiyiz; biz gece adımıyız.
Uçuşuz ve bekleriz kuşu.
Su sızmasıyız ve bekleriz testiyi.
Zamansız toplanırken meyve, kopardılar rüyayı ham
Ve kuşku çürüdü olgunluktan.
Gelin, gidelim iyiyle kötünün çorak toprağından.
Irmak gibi akan ayna olalım:
---Ağaca ağacı yanıtlayalım.
Ve yaratalım her an iki enginimizi, bırakalım her an
---serbest.
Gidelim, gidelim ve mırıldanalım enginliği. (Sayfa: 117)


UYUM GECESİ
*
Dudaklar titrer. Gece çırpınır. Orman soluk alır.
Çekindiğin ne.? Gönder beni kollarının gecesne.
*
Sıkıyorum gece parmaklarını ve solduruyor gelinciğin
---yapraklarını rüzgâr.
Ormanın tavanına bakıyorsun. Gözlerinin ıslaklığında
---koşuyor yıldızlar.
Yarımdır gözlerin, gözyaşı olmadan;
Olgun değildir ormanın rutûbeti.
Açıyorsun ellerini; karanlığın düğümü çözülüyor.
Gülümsüyorsun; işâretler dizisi titriyor.
Bakıyorsun; hayran ediyor yüzünün olgunluğu.
Gel, birliktelik yolundan gidelim.
Sürüngenler uykuda. Ebedîyet kapısı açık.
Çıkalım gün yüzüne.
Bırakalım gözleri; âşinâlık mehtâbı indi çünkü.
Kaybedelim dudakları; ses zamansız çünkü.
İçilelim ağaçların düşünde; yeşermenin görkemi
---bizden geçiyor çünkü.
Rüzgâr kırıyor. Gece durgun kalıyor. Yitiriyor orman
---çırpınışını.
İşitiyoruz uyum gözyaşının coşkusunu.
Ve sonsuzluğa doğru gidiyor bitkilerin özsuyu. (Sayfa: 122)

Görsel Kaynağı: گران ترین تابلوی نقاشی سهراب سپهری کدام است؟ + تصاویر

ŞAFAK HASATÇILARI
*
Açıyorum pencereyi dünyanın enginine:
Yol bomboş. Ağaç gecenin hâmilesi.
*
Gövde titremiyor; su gitmekten yorgun. Sen yoksun;
---hareket yok.
Sen yoksun; bir girdabın çalkantısı var.
Sen yoksun; ırmakların homurtusu yok; vâdiler
---okunmuyor.
Geliyorsun: Gece yüzlerden uçuyor, sır varlıktan
---kaçıyor.
Gidiyorsun: Çimenlik kararıyor; kırılıyor pınarın
---çoşkusu.
Kapıyorsun gözlerini: Belirsizlik otlara dolanıyor.
Esiyor yüzün, ve su uyanıyor.
Geçiyorsun, ve ayna soluk alıyor.
Yol bomboş. Dönmeyeceksin geri ve gözlerim
---beklemeyecek yolunu.
Şafak vakti geliyor hasatçılar karşıki yoldan:
---Rüyalarında görmüşler başaklarımdaki olgunluğu. (Sayfa: 123)

Görsel Kaynağı: درنگی در نقاشی‌های سهراب سپهری

GÖLGELERİN DÖNÜŞÜ
*
Eski incir yayıyor zindeliğini.
Yer sesleniyor yağmura.
*
Balığın dönüşü yarıyor suyu.
Rüzgâr geçiyor. Kırlangıç dönüyor. Ve kayboluyor
---bakışım.
Balık suya zincirlenmiş, ben acıya.
Bakışın toprak olucu, tebessümün çürüyücü.
Gölgeyi attım üstüne, putum olasın diye.
Sana yaklaşıyorum, çölün kokusunu alıyorum. Sana
---kavuşuyorum,
---Yalnız kalıyorum.
Senin yanında daha da kaldım yalnız.
Yaşamım dağılmış senden senin zirvene dek.
Benden bana kadar sen yayılmışsın.
Seninle karşılaştım, tapınmanın sırrına erdim.
Senden yola çıktım, acının tecellisine vardım.
Bütün bunlara rağmen ey saydam.!
Bütün bunlara rağmen ey görkem.!
Yok senden çıkışım.
Yer yağmura sesleniyor, ben sana.
Gövdeni zincir yapacağım ellerime, zamanı hapsetmek
---için.
Rüzgâr koşuyor ve götürüyor çabamın külünü.
Kırlangıç dönüyor. Balığın dönüşü yarıyor suyu.
Fıskiye fışkırıyor: Doluyor benim lâhzam. (Sayfa: 125)


Suyun Ayak Sesi (1967) (Sayfa: 175-197)


Sohrâb Sepehrî (سهراب سپهری) (Sohrâb-i Sipihrî) - Sekiz Kitap, Bütün Şiirleri (Farsçadan Çeviren: Mehmet Kanar)

Rengin Ölümü (1951)   GECENİN KATRANINDA * Nicedir bu yalnızlıkta Suskunluğun rengi dudakta. * Bir ses çağırıyor beni uzaktan Ama ayaklarım ...