10 Aralık 2024 Salı

Subcomandante Marcos - Koca Antonio'dan Öyküler (Çeviren: İlker Özünlü)

 

Arka Kapak
*
Maya yerlilerinin Meksika topraklarında hak ettiği onurlu ve kişilikli yeri savunmak üzere yıllardır onlarla birlikte 'yürüyen' Zapatist gerillalar ve onların sözcüsü Marcos, asıl savaşı sermayenin meta merkezli ilişkiler dünyasına karşı açmış durumdalar. Belki bir avuçlar ama güçleri insanlığın varoluşu kadar köklü bir mirastan geliyor:
Sözcüklerden.
*
''İktidar namlunun ucundadır'' diyen klasik görüşe karşılık, ''iktidar sahiplenile ve uğrunda mücadele edilen sözcüklerin kendisidir'' dercesine kapitalizmin tüm acımasızlığıyla unutturmaya çalıştığı insanlığın ortak sözcüklerinde direniyorlar.
Bu kitaptaki öyküleriyle Marcos, açtığı edebiyat cephesinden bize sözcüklerimizi hatırlatıyor ve onlarla bizi yeniden 'onurlu kavgalar'ın romantizmine götürüyor.

SİS


Sis, yağmur ormanlarının kullandığı pasamontanadır. Bu şekilde, takip edilen çocuklarını saklamış olur. Sisten çıkar sise dönerler. Buralarda yaşayanlar şatafatlı elbiseler giyer, yüzerek dolaşır, susar ya da susar gibi konuşur.
Köleliğe mahkûm edilmiş bu prensler, buraların ilk sakinleriydi ve şimdiyse son sakinleri. Topraklarını ellerinden aldılar, sözcüklerini tanımadılar, belleklerini yasakladılar; ama onlar sisin içine girmeyi akıl edebildi ve kendilerini aşağılayan gücün maskesini düşürmek üzere kendileri maskeli olarak yeniden dışarı çıktı.
Günlerin çocuğu olan Mayalar'ı zaman yaratmıştı.
''Zamanın zeminine,'' diyor Marcos, ''tarih dediğimiz karalamayı yazıyoruz''.
Sözcü Marcos dışardan geldi. Onlarla konuştu, ama onu anlamadılar. O zaman o da, sisin içine daldı, dinlemeyi öğrendi ve konuşmayı becerdi. Şimdi onlardan bize doğru konuşuyor. Seslerin sesi o. (Sayfa: 6)
*
Eduardo Galeano
*
ÖNSÖZ:
*
''Marcos 'biz' ve 'onlar' ayrımının tarihsel yanılgısını kendi deneyimleriyle de keşfetmiş. Ve asıl olanın, birbirlerine dönüşebilen, dolayısıyla hem kendisi hem öteki olabilen bir birliktelik olduğunu anlamış. O konuşurken konuşan, aynı zamanda Maya, Maya konuşurken de O ve eski Maya bilgeliği zaten buna işaret eden öğretilerle oluşmuş. Dolayısıyla Marcos, ortak dili ararken doğal olarak yapılması gerekeni yaptığında, yani yüzünü özgün kültürel mirasa çevirdiğinde, anahtarı orda buluyor.
Eski Maya aynı bedende var olan ikili kimliklerin ometeotl denen birliğine inanırdı. Her varlığın bir ikinci, öteki varlığı olurdu ve animizmin etkisiyle bu varlıklar doğanın hayvanlar ya da bitkiler dünyasından seçilirdi. Maya, sayılarla ifade edilen bir üçüncü anlam da yüklerdi varlıklara ve varlığın taşıdığı ad tüm yukarda belirtilen özellikleri yansıtan bir kod gibiydi. (..)
Ölümü yeniden var oluş olarak kabul eden ve kâinatın sonsuzluğu için ölümün gerekliliğine inanan, ölümü bu anlamda sonsuzlukla özdeşleştiren Maya, belki de Marcos'un öykülerinde geliştirdiği örgüsel dokuya en temel malzemelerden birini sağlamakta. (..)
..'Subcomandante' ünvanını alan Marcos, asıl komutan, ünlü devrimci Emiliano Zapata'nın ölümünden sonra, onun aslında ölmeyerek kanatlı, parlak bir ışık olarak kaybolduğu ve yeniden döneceği inancına da gönderme yapmaktadır.''
*

İlker Özünlü, Mayıs 2001, İstanbul (Sayfa: 8-10)


..Ve tanrılar insanları bu kez ağaçtan yarattılar. Ama akıl ve kalpten yoksundu ağaçtan insanlar, cennetin kalbini unutmuşlardı.. Sonunda mısırdan yarattılar insanı; eti unundan, kanı suyundan oldu ve yaratanlarını unutmadılar.
*
Popol Wuh (Maya yerlilerinin yaratılış efsanesini konu alan kutsal kirabı) (Sayfa: 12)
*
''Bütün bir öğleden sonra komitede tartışıyoruz. Dilde 'teslim olmak' yerine geçen sözcüğü arıyoruz.. (..) Koca Antonio herkes susup gidene ve geride yalnızca yağmurun çatıyı döven sesi kalana kadar bekliyor. Sonra sessizce yanıma geliyor ve veremli öksürüğüyle kulağıma, ''doğru bir dilde bu sözcüğün yeri olmaz'', diyor. ''Bu yüzden bizimkiler ölürler de teslim olmazlar, çünkü bizim ölülerimiz işlerliği olmayan sözcüklerin yaşanmaması gerektiğini buyurur.''..'' (Sayfa: 23)
*
''Aslan, öteki hayvanlar güçsüz olduğu için güçlüdür. Aslan, ötekilerin etini yiyerek yaşar, çünkü ötekiler yenmelerine izin verir. Aslan, pençeleri ya da dişleriyle öldürmez. Aslan, bakarak öldürür.'' (Sayfa: 26)
*
''Ancak öyle bir hayvan var ki, böyle yapmaz; aslanla karşılaştığında farkına varmaz bile ve hiçbir şey olmamış gibi davranır. Aslan bir pençe atacak olsa tırmalayarak karşılık verir; küçücüktür tırnakları ama akıttığı kan epey acıtır. İşte bu hayvancık aslana fırsat tanımaz, çünkü kendine bakana bakmaz.. kördür. Köstebek derler adına.'' (Sayfa: 27)
*
''Köstebek kör kalmış, çünkü dışarıya doğru bakmak yerine, içeriye, yüreğine doğru bakmış.'' (Sayfa: 28)
*
''Düşlerken ateşi ilkin, dört bir yanda hüküm süren gecenin sessizliğinde birden çizgi gibi bir çatlak peydah oldu, su, gecenin ortasında bir küçücük sözcük gibiydi.'' (Sayfa: 33)
*
''Güneş önde, Ay arkada; derler ki Ay özür dilemek için arkasından gidermiş Güneşin.'' (Sayfa: 35)
*
"Birilerinin parlaması için ötekilerin sönmesi gerekiyor; ancak parlayanlar parlayabiliyorlarsa, bu, sönenlerin sönmesi sayesinde oluyor. Sönen yoksa, o zaman bilinsin ki parlayan da yok." (Sayfa: 44)
*
"..çocuğun gülüşünden alınma sarıysa, uça uça güneşe kadar gitti ve rengi oldu güneşin.." (Sayfa: 49)
*
"..unutmasınlar, renklerin de düşüncelerin de çok çeşitli olduğunu ve renklerle düşünceler yerli yerini bulursa, dünyanın çok keyifli bir dünya olacağını.." (Sayfa: 50)
*
"..dediler ki kendi aralarında, acı dindirmeye yaramayan kavganın, kardeşler arasında bundan böyle yeri yok.." (Sayfa: 55)
*
''Doğru kadınlarla doğru erkekler de tanrılardan öğrendiler zaten, soru sormanın, olduğu yerde durmaya değil yürümeye hizmet ettiğini ve o zamandan beri yürümek için soru sormakta, bir yere varmak için vedalaşmakta, bir yere gitmek içinse selamlaşıp durmaktalar. Bir türlü rahat durmasını bilmiyorlar.!'' (Sayfa: 62)


Koca Antonio bana, bir insanın savaşmayı seçtiği düşmanı kadar büyük ya da içindeki korkunun büyüklüğü kadar küçük olabileceğini öğretmişti.
Büyük bir düşman seç, o seni, onunla karşı karşıya gelmen için büyümeye zorlayacak; öte yandan korkunu küçültmeye bak ki, büyürse eğer korkun, onun kapladığı yer kadar sen de küçülmüş olursun, demişti Koca Antonio. Tütün ve muhabbet zamanı bir yağmurlu mayıs, öğleden sonrasıydı.
Hükümet Meksika halkından korkuyor, o yüzden bu kadar polisi askeri var. Korkusu çok büyük, kocaman; bunun karşılığı olarak da kendisi küçük, küçücük. Bizlerse kan ve acıyla un ufak edip, unutulmuşluğa havale ettik korkuyu. Bu yüzden büyük, çok büyüğüz biz. (Sayfa: 73-74)
*
''..azar azar tek bir söz bile söylemeden su başlamış, kılıcı içine sararak ve tanrıların susuzluğu gidersin diye yarattığı büyük suya doğru akarak eski halini almaya. Zaman geçiyor ve sudaki kılıç yavaş yavaş oksitlenip yaşlanıyormuş; balıklar artık ona korkmadan yaklaşıyor, onunla dalga bile geçiyorlarmış.'' (Sayfa: 78-79)


''..kendi yolunda gidiyor olmaktan dolayı çok mutlu hissetmişler kendilerini. Hiç kesmeden yürümeyi, epey bir yol almışlar ve yol biziz, yol neşe ve sevincin yolu, onu daha da iyi yapmak için yürüyoruz; biz yol olduysak, başkaları bir yerden bir yere gitsin diye olduk; herkes için yolunun bir başı bir de sonu vardır, ama yol için, bizler için başlangıç da son da yoktur. Herkese her şey, bize hiçbir şey (*); eğer yolsak, o zaman devam etmekten başka yol yok, demişler.''
*
(*) Bu aynı zamanda güncel Zapatist bir slogandır. (ç.n.) (Sayfa: 108)
*
''Yürümeye başlamak için çok emek sarf ettim. İlerde, yolun bir yerinde ayağımın kayabileceğini biliyordum, ama bilmeme rağmen yine de yürümeliydim bu düşüşü, çünkü nasıl olsa biri ya da birileri gelip sonradan devam edecekti ardımdan, çünkü yürümek, takılıp düşmekti aynı zamanda, Koca Antonio öğretmişti bunu bana; bunu bana, dağlar öğretmişti ve inanın sınav hiç de kolay olmadı.'' (Sayfa: 110)


''..pikapta Mercedes Sosa, ''bana tüm bunları verdiğin için teşekkürler hayat sana'' diyerek sanki nazire yapmaktaydı. (..)
Takma adı Pablo Neruda olan Neftali Reyes'in dizelerini hatırlıyorum: ''..tam da / o anın zamanı gelip çattığında halk boş sokakları doldurduğunda / taze ve kararlı boyutlarıyla / ağır başlılık ve inceliğim işte bu zamanlar içindir benim / tanıyorsunuz onu / başka, başka bayrağım yok ki benim''. Savaşın saati 14 Şubat 1997'yi gösteriyordu.'' (Sayfa: 118)


''..''..doğru kadınlarla doğru erkekler her yeni doğan çocuğun göbek bağını gömerler'' diye devam etti Koca Antonio, ''bunun, yeni gelen insanoğlu dünyanın doğru ve gerçek tarihine bir göz atsın ve onu olması gerektiği gibi yeniden uyumlu hale getirmek için savaşmak gerektiğini bilsin diye yaparlar. Orada, aşağıda yalnızca dünya değil, daha iyi bir dünya olasılığı da yatıyor.''..'' (Sayfa: 134)

Sohrâb Sepehrî (سهراب سپهری) (Sohrâb-i Sipihrî) - Sekiz Kitap, Bütün Şiirleri (Farsçadan Çeviren: Mehmet Kanar)

Rengin Ölümü (1951)   GECENİN KATRANINDA * Nicedir bu yalnızlıkta Suskunluğun rengi dudakta. * Bir ses çağırıyor beni uzaktan Ama ayaklarım ...