25 Nisan 2020 Cumartesi

Nâzım Hikmet Ran - Yatar Bursa Kalesinde

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

1929-1935 YILLARI ARASINDA YAZDIĞI, AMA SAĞLIĞINDA YAYIMLANAN KİTAPLARINA ALMADIĞI ŞİİRLERİ

Şafaklar sarmadan dağları
Işıklarla sular tutuşmadan
Ağları çek, ağları.
Çarpsın karanlıklarla
Dolsun kayıklarımız
Pul pul yanan balıklarla.
Şafaklar sarmadan dağları
Çocuklar çekelim biz ağları.
*
[İstanbul, 1929] (Sayfa: 9)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

YENİ SANAT
***********
Döndü
Bin bir volt bin bir amperle döndü motör
Kudurmuş bir rüzgâr gibi vantilatör
Koptu avarasından..
Girdi
Çelik yaylı aklımın som kafasından..
*
Hey
Hey
Yeni sanatın makinalaşan şaheserini
Kuş sütüyle beslenen kuş kafana sığdıramazsan
Eski sanatın kadın kokan şiirlerinde bulamazsın
Üç kat nasır patlatan avuçlarımın zahmetini.!
*
Sen istersen
Okuma, anlama bizi
Yağsız bir şaft yatağı gibi yanan kalbimizi
Biz haykıralım
Sen kes sesini
Açtık yeni sanatın 4'üncü vitesini
Coşuyoruz artık
Şiirimiz bizim
Konstrüktivizm
*
[1930 / Resimli Ay, Ekim 1930] (Sayfa: 10)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

NASILSIN.?
***********
-İrfan Emin'e akrostiş-
*
İyi günlerimde çok eller uzanır ellerime,
Resmimi, suratımı baş köşeye asarlar..
Fakat demir kapıların her kapanışında üzerime,
Ardında taş duvarların her kaldığım zaman,
Ne arayan beni, ne soran..
*
Eeeehh, daha iyi be, bunun böyle olduğu..
Minnetim ve borçluluğum yalnız sana kalsın.
İyi günlerimde benim unuttuğum insan eli
Nasılsın.?
*
(Bursa Hapishanesi, 15.10.933) (Sayfa: 13)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

YÜRÜMEK
**********
Yürümek;
yürümeyenleri
arkanda boş sokaklar gibi bırakarak,
havaları boydan boya yarıp ikiye
bir mavzer gözü gibi
karanlığın gözüne bakarak
-----yürümek.!
*
Yürümek;
dost omuzbaşlarını
omuzlarının yanında duyup,
kelleni orta yere
yüreğini yumruklarının içine koyup
-----yürümek.!
*
Yürümek;
yolunda pusuya yattıklarını,
arkadan çelme attıklarını
-----bilerek
-----yürümek..
*
Yürümek;
yürekten
gülerekten
-----yürümek..
*
[1935 / Resimli Herşey, Aralık 1935] (Sayfa: 17)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

TALİHSİZ YUSUF'UN GEMİSİYLE BARSELON'A SEYAHAT

1.
*
YUSUF’UN HİKÂYESi
*
Kısacık bir hikayedir
-----Yusuf’un hikâyesi
fazla durmağa gelmez üzerinde.
*
Bir dalyan gözcüsüydü Yusuf
Akdeniz limanlarından birinde.
Saatlar bu limanda
çamurlu, çıplak adımlarla yürürdü.
Çarşıda renkli yemişler çürürdü.
Deniz kıyısında çocuklar
-----iri balık leşlerini sürürdü.
*
Ve dalyanda Yusuf
göğsünü verip tuzlu, ıslak rüzgâra
direğin tepesinden tükürürdü
-----suda karpuz kabukları gibi
----------dizilen kayıklara.
*
İlkönce o görürdü
suyun altında balıkların
-----turna kuşları gibi
----------sürüyle gelişini.
*
Sevinçsiz ve kedersiz
-----yapıyordu işini.
Bilmiyordu hünerini düşünmek denen şeyin.
Ne memnundu, ne pişmandı dünyaya geldiğine.
*
Fakat bir gün yine
saatlar yürürken,
yemişler çürürken
ve çocuklar balık leşlerini sürürken
dalyanda yılan derili uskumrular
-----ağlara vakitsiz girdiler.
Bunda Yusuf’un günahı yoktu ama
-----onu direğinden indirdiler.
Suda karpuz kabuğu gibi yüzen kayıklarla
turna kuşları gibi gelen balıklardan
-----ayrı düşünce Yusuf
Koskoca dünyada bir istavrit gibi aç kaldı.
Bir sabah bir kayık çaldı,
-----yakalandı o gece.
Ve böylece
kızmayarak, üzülmeyerek
belki de farkında olmadan pek
demirlerin dışından
-----demirlerin içine geçti.
İçerde esrar içti,
barbut oynadı gardiyana haraç vermeden.
Yedi yerden bıçak yedi bir gece
devrilmedi fakat
kısım ağasını yere sermeden.
İçerde bir orman hayvanı gibi cesur
-----kurnaz
----------korkak
doldurdu günlerini
-----farkında olmayarak.
*
Ve biz ki şimdi dışardayız,
-----denizdeyiz,
----------rüzgârdayız,
yelkenlerin altında Yusuf
-----iki büklüm
----------diz üstü oturuyor.
Esmer, kalın bir kadın sesi gibi rüzgâr
ne bir çocuk sevincine
-----ne kederli ihtiraslara çağırıyor onu.
Ve dalgalar
geçiyor gözlerinden onun
-----bir damla ışık bırakmayarak.
O ömründe ilk defa olduğu yerden uzak,
o, ömründe ilk defa düşünmeğe çalışıyor.
*
(Haber Akşam Postası, 1.7.1937)
***
2.
*
YOLCULUK
*
Çizmiş Talihsiz Yusuf
-----gemisini
mahpusane çeşmesinin taşına.
Çeşmeden
-----su içen
----------bir mahpus
---------------bakıyor:
duvarsız denizler aşan geminin
-----kemani başına.
*
Çeşmenin yanında
-----bembeyaz
----------bir ağaç
---------------bir erik ağacı.
*
Talihsiz Yusuf
bir yelken daha aç,
yaklaştır biraz daha gittiğin yeri.
Ve bir dal
-----koparıp
----------erik ağacından
---------------koy ki gemine
gelsin dümen suyunca mahpusane güvercinleri .
Talihsiz Yusuf,
beni de
-----yolcu al
----------gemine.!
Yüküm ağır değil:
bir kitap
-----bir resim
----------bir defter.
Gidelim
-----kardeşim
----------gidelim;
dünya dolaşmağa değer.!
*
Kumkale iskelede,
sancakta Hellas Feneri.
Bir balıkçı türküsüdür ağzında yelkenlerimizin
-----Adalar denizi meltemleri.
*
Limanlara uğruyoruz birer birer.
Sevinçli, sonsuz bir hayat olan denizler
-----limanlarda bitiyor .
Dünya limanlarının çoğunda bugün
-----ölmek kolay, Yusuf,
----------yaşamak zor.!
*
Sicilya önlerindeyiz.
Geçiyor yelkenlerimizin yanından
bir açık-deniz vapuru
o, pırıl pırıl, kat kat, koskocaman,
o, yıldızların arasından suya düşmüş
-----bir dünya gibi.
Biz, seninle, Yusuf,
başımızı kaldırıp ona bakıyoruz
ve o, gözden kaybolana kadar
cıgara üstüne cıgara yakıyoruz.
*
Adriyatik.
Bir balıkçı gemisine rampa ettik,
haber sorduk İtalya’dan.
Çeşit çeşit ayırırken güvertede kımıldanan balıkları,
Ankonalı bir ihtiyar:
«- İtalya bildiğin gibi,
-----kaçak Negüs ve muzaffer Duçe bahtiyar.!»
-------------------------------------------------------dedi.
Ankonalı balıkçının hakkı var .
Geçebildi altın defne dalı
-----muhteşem palavraya
ve Negüs
banyosuz bir saraydan çıkıp
girdi banyolu bir saraya.
*
[1937, 14 Nisan / Yedi Gün, 5.5.1937]
***
3.
*
DENİZDEKi ŞİŞE
*
Ölü bir lodos vardı;
suyun üstünde dalgalar
tembel, ağır balıklar gibi yuvarlanıyorlardı.
Yuvarlanıyorlardı dilsiz, sağır;
yuvarlanıyorlardı hiçbir yere çarpmadan,
yenilmeden hiçbir şeye,
hiçbir şeyi yenmeden,
çatlayıp köpüklenmeden;
yuvarlanıyorlardı sonsuz
-----sonsuz bir can sıkıntısı halinde.
*
Bu kahrolası dalgaların elinde,
Tunus’un şarkında, Malta’nın şimalinde
tahta bir tabut gibi yüzüyordu teknemiz.
Direklerde, iplerde, kaplamalarda gıcırtılar,
bir ölü duası gibi rüyasız bir sayıklama.
Ve tane tane, bir bir
ömrün kısalığına, ihtiyarlığa, beylik, âdi kederlere dair
-----korkunç kötü şeyler gelirken aklıma
----------birdenbire suyun üstünde gördüm onu.
Bir şişe.
Tek başına, yapayalnız.
Küçücük boynu uzanmış güneşe,
topraktan ve insandan uzak
yüzüyordu suyun üstünde batıp çıkarak.
Ve bu sonsuz
-----ve bu ölü suların
ağır ağır kımıldanan yığını
çoğaltıyor
-----büyültüyor
----------dayanılmaz bir hale getiriyordu
onun dehşetli yalnızlığını.
*
Yusuf geçti dümene
yanaştık ona.
Ve uyandırır gibi bir çocuğu korkulu bir uykudan
-----onu çekip aldık sudan.
Soğuk, ıslak ve karanlıktı.
İçinden bir kağıt çıktı .
Okudum:
*
«Dayanamadık artık.!
«1823 senesi 16 Eylülünde,
«Septe Boğazı önünde,
«Gömleğimizi grandi gabya çubuğuna,
-----süvariyi mizana direğine astık.
«Fakat gitgide daraltarak denizi
«Yelkenler kovalıyor peşimizi.
«Kardeşler.!
«Bu şişe elinize geçerse eğer,
«Yolumuzu bekliyenlere
«Septe Boğazı’nda batırılan
«Üç direkli İrma fırkateyninden verin haber.!”
*
Yusuf yüzüme baktı
– Geç kaldık, dedi.
-----tam bir asır.
- Hayır geç kalmadık, dedim,
-----Barselon’a gidiyoruz.
*
[Mayıs 1937 / Her Ay, 20.5. 1937]
***
4.
*
KARANLlKTA KAR YAĞIYOR
*
Ne mâveradan ses duymak,
ne satırların nescine koymak o «anlaşılmayan şeyi»,
ne bir kuyumcu merakıyla işlemek kafiyeyi,
ne güzel laf, ne derin kelam..
Çok şükür
-----hepsinin
hepsinin üstündeyim bu akşam.
Bu akşam
bir sokak şarkıcısıyım hünersiz bir sesim var;
sana,
senin işitemiyeceğin bir şarkıyı söyleyen bir ses.
*
Karanlıkta kar yağıyor,
sen Madrit kapısındasın.
Karşında en güzel şeylerimizi
-----ümidi, hasreti, hürriyeti
----------ve çocukları öldüren bir ordu.
*
Kar yağıyor.
Ve belki bu akşam
ıslak ayakların üşüyordur.
Kar yağıyor
ve ben şimdi düşünürken seni
şurana bir kurşun saplanabilir
ve artık bir daha
-----ne kar, ne rüzgar, ne gece..
*
Kar yağıyor
ve sen böyle «No pasaran» deyip
-----Madrit kapısına dikilmeden önce
-----herhalde vardın.
Kimdin, nerden geldin, ne yapardın.?
Ne bileyim,
-----meselâ:
Astorya kömür ocaklarından gelmiş olabilirsin.
Belki alnında kanlı bir sargı vardır ki
kuzeyde aldığın yarayı saklamaktadır.
Ve belki varoşlarda son kurşunu atan sendin
«Yunkers» motorları yakarken Bilbao’yu.
Veyahut herhangi bir
Konte Fernando Valaskeros de Kortoba’nın çiftliğinde ırgatlık
-----etmişindir.
Belki «Plasa da Sol»da küçük bir dükkânın vardı,
renkli İspanyol yemişleri satardın.
Belki hiçbir hünerin yoktu, belki gayet güzeldi sesin.
Belki felsefe talebesi, belki hukuk fakültesindensin
ve parçalandı üniversite mahallesinde
bir İtalyan tankının tekerlekleri altında kitapların.
Belki dinsizsin,
belki boynunda bir sicim, bir küçük haç.
Kimsin, adın ne, tevellüdün kaç.?
Yüzünü hiç görmedim ve görmeyeceğim.
Bilmiyorum
belki yüzün hatırlatır
Sibirya’da Kolçak’ı yenenleri;
belki yüzünün bir tarafı biraz
bizim Dumlupınar’da yatana benziyordur
ve belki bir parça hatırlatıyorsun Robespiyer’i.
*
Yüzünü hiç görmedim ve görmeyeceğim,
adımı duymadın ve hiç duymayacaksın.
Aramızda denizler, dağlar,
-----benim kahrolası aczim
ve «Ademi Müdahale Komitesi» var.
Ben ne senin yanına gelebilir,
-----ne sana bir kasa kurşun,
----------bir sandık taze yumurta,
---------------bir çift yün çorap gönderebilirim.
Halbuki biliyorum,
bu soğuk karlı havalarda
iki çıplak çocuk gibi üşümektedir
Madrit kapısını bekleyen ıslak ayakların.
Biliyorum,
ne kadar büyük, ne kadar güzel şey varsa,
insanoğulları daha ne kadar büyük
-----ne kadar güzel şey yaratacaklarsa,
yani o korkunç hasreti, daüssılâsı içimin
güzel gözlerindedir,
-----Madrit kapısındaki nöbetçimin.
Ve ben ne yarın, ne dün, ne bu akşam
onu sevmekten başka bir şey yapamam.
*
[25.12.1937 / Haber Akşam Postası, 1 Ocak 1938]
(Sayfa: 21-30)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde
Güneşte
denizin sonunda mavi bir duman gibi
-----gözümde tütüyorsun.
Yeşil bir erik dalı yüreğim
-----sen altın tüylü bir yemiş
----------sallanıyorsun.
Fakat ben seni böyle bir yemiş ve bir duman gibi görmenin yerine
sahiden görmek istiyorum çıplak ayaklarını
sahiden dokunmak istiyorum uzun parmaklı ellerine.!
*
1938 -13 İkinciteşrin
İSTANBUL TEVKİFHANESİ (Sayfa: 35)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde
KARA HABER

Erzincan'da bir kuş var
kanadında gümüş yok.
Gitti yârim gelmedi
gayrı bunda bir iş yok.
Oy, dağlar, dağlar, dağlar..
Aldı ellerine kanlı başını
karın ortasında Erzincan ağlar..
O ağlamasın da kimler ağlasın..
*
Kar yağar lapa lapa
tipidir gelir geçer..
Yan yana sırtüstü yatan ölüler
-----akşam olur tandıramaz
-----ateşini yandıramaz..
*
Gün ağarır, şafak söker
kimsecikler gitmez suya.
Ezilmiş başlarıyla ölüler
vardılar uyanılmaz uykuya.
*
Ses edip geceye beyaz taşından
kışlanın saati çaldı ikiyi.
Ne çabuk, lahzada bitti yaşamak.
Kimisi altı aylık,
kiminin sakalı ak,
kimi on üç, on dört yaşında;
kimi yola gidecek,
kimisi mektup bekler
-----yan yana sırtüstü yatan ölüler..
*
Yayıkta yağ vardı, dövülemedi,
ak peynir torbaya koyulamadı,
hasret gitti ölüler
dünyaya doyulamadı..
*
Uyanıp kaçamadılar,
kuş olup uçamadılar,
açıldı kuyular kimse inemez.
Erzincan beygiri rahvandır amma
ölüler ata binemez
-----yan yana sırtüstü yatan ölüler..
***
Kesemde verecek şeyim
yok. Yüreğimden verdim.
----------------------------N.H. (Sayfa: 36-37)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

***
Karıcığım;
-----Senin kaç yaşında olduğunu
----------ne düşündüm şimdiye kadar
----------ne de bundan sonra düşüneceğim.
-----Sen üç yaşındasın bebeğim
----------tombul pembe beyaz
----------şirret şirin ve yaramaz.
Sen on sekiz yaşında sevgilimsin
-----kocaman gözlü, ince bilekli geyik--
Sen anamsın, altmış yaşındasın.
Sen yaşı ve cinsiyeti olmayan arkadaşsın;
büyük kavgamda beraber dövüştüğüm;
bana nasihatların en doğrusunu veren
ve tehlikelerde kanatlarını üstüme geren.
Senin kaç yaşında olduğunu
-----ne düşündüm şimdiye kadar
-----ne de bundan sonra düşüneceğim.
Ve inanmıyorum bir kış günü dünyaya geldiğine.
Sen mutlaka baharda doğmuş olmalısın
-----toprak uyanırken.
*
17.12.1940

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

MANİ
*******
Bursa'da cezaevi,
Kapatmışlar bir devi,
Ellerini ısıtsın,
yüreğimin alevi.
*
MANİ
*******
Bursa'da bir otel var
İçinde bir güzel var.
Gözlerimin önünde
uzun,, beyaz bir el var.
*
(Sayfa: 80)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

PİRAYENDE
**********
Yepyeni ve çok güzel bir dünyanın insanları gibi sevişmesini bildiğimiz kadar biliyoruz
-----sevişmesini
----------bugünkü bedbaht dünyadakiler gibi de.
Sen ki güzelsin
-----cesursun
-----iyi ve akıllısın;
artık kayboldu ''dün'',
-----geri dönmez bir daha.
Ve ey kalbimin sahibi;
''yarın'' içindedir ''bugün''ün
-----koza tırtılındaki altın kelebek gibi.
*
Sevgilim;
çekirdekler kabukla örtülüdürler.
Sevgilim;
yıldızlarımızın bahçesinden dal koparma,
-----yemişlerini kesme dilim dilim.
Koparılmış dal
-----ve kesilmiş yemişler ölüdürler.
*
Sen ki cesursun
-----güzelsin
-----iyi ve akıllısın;
bahçeyi görebilmektir bahtiyarlık
-----durmadan kuruyup
----------durmadan
---------------yeşeren
--------------------bahçeyi.
Durmadan kuruyup
----------durmadan
---------------yeşeren
--------------------bahçeden
geçmez iki kerre aynı rüzgâr.
Ve ey kalbimin sahibi
bugünkü bedbaht dünyadaki insanlar gibi sevişmesini bildiğimiz kadar biliyoruz
-----sevişmesini de
----------yarınki dünyadakiler gibi.
*
25 Ağustos 1942
Bursa Hapisanesi (Sayfa: 81-82)


Hasretini, yokluğunu, sensizliği
bir ateş yanığı gibi öyle acıyla duydum ki yüreğimin etinde,
gitgide çoğalarak
-----gitgide derinden işleyerek
----------öyle dayanılmaz oldu ki bu
---------------seni boğabilirdim senden kurtulmak için
---------------çünkü seni o kadar seviyorum.
*
25-2-43 (Sayfa: 83)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

***
Yıldızlar yandı
sizi seviyorum.
Gece uyandı
sizi seviyorum.
İki yüreğimiz iki insandı
sizi seviyorum
-----bizden ayrı iki insan.
Ne kadar benziyorlar size
ne kadar benziyorlar bana
ne kadar bize benzemiyorlar.
Bizden iyi
-----bizden çocuk
----------bizden cesur.
Biz yüreklerimizden çok akıllıyızdır,
-----hesaplı
----------ve fitne fücur.
Şüphe eden biziz, inanan biz,
ihtimaller ve korkular bizim içindir
-----hasret bizim için.
Ve hattâ biziz ağlayan ve gülen.
Yüreklerimize bühtan etmeyelim,
sevmekten gayrı şey bilmez yüreklerimiz.
*
Gözümün nuru canım sultanım
sizi seviyorum,
Piraye hanım
sizi seviyorum.
*
25-2-43 (Sayfa: 84)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

***
Geldi yıldızlarla birlikte hatıralar,
yine gönlün bir pırıltıya etti rağbet.
Bir dildâden var Nâzım Hikmet
sesten ve ıtırdan ibaret..
*
1943 (Sayfa: 85)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

***
Ne mutlu bana, ne mutlu,
ışıklı rüyalarla dolu bir bahar uykusu gibiyim,
akar su gibi umutlu
-----ve buğday tanesi gibi cesurum.
*
1943 (Sayfa: 85)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

AYŞE'NİN MEKTUPLARI
*********************
(..)
(farkında mısın
-----yalnız gözlerimiz değişmiyor,
ve kalıyor hâtıralaşmadan orda
-----iyi ve kötü çocukluğumuz.)
(..) (Sayfa: 86)

***
8
*
Şekerim
o kadar inanıyorum ki sana
-----sana benzemek istiyorum.
Doğru dürüst beş sene beraber yaşadık,
-----üst tarafını hapishanelerde geçirdin.
Şikâyet etmiyorum,
hayatımız böyle de güzeldi.
Nerde olursan ol,
-----uzak, yakın,
insan senin iptilâna tutulur.
Sen zatısın iptilânın,
-----(ne tuhaf söz
-----başında büyükbabamın fesi
----------çenesinde kıranta, çember bir sakal,
---------------ama, söz benim.)
Görüyorsun ya, ey cânü tenim,
-----(böyle denir mi.?
----------ama, içimden geldi)
-----mektupla halimi arzetmesini bilmiyorum.
Ağzımda sana söylenecek lakırdılar köpürüyor.
Kalemi, kâadı bırak,
yüz yüze gelip
-----konuşmak seninle:
sesinin yanında
-----sesimi duymak.
*
Gözlerinden öperim,
hayır, ellerinden.
Son mektuplarımda ''Ellerinden öperim'' demiyorum galiba.
Bak da, yaz.
İçim burkuldu,
-----nasıl olur da öyle demem.! (Sayfa: 94)

***
10
*
Cemilânımın kedisi
bizim civcivi kaptı.
Leylâ sana bunun resmini yaptı,
-----şimdi getirdi,
-----o da zarfa konacakmış.
Leylâ'ya göre en mühim hadise bu.
*
Belki, hele şükür,
-----belki, ne yazık,
-----insan oluyor kızımız artık.
*
Ellerinden öperim. (Sayfa: 94)

***
12
*
Leylâ uyuyor.
Bugünlerde pek iyileşti.
Fakat dün ağzında değnekle iskemleye çıkmış
-----düşmüş.
Değnek battı damağına.
Bu kadarla geçiştirdik.
Gece yatakta benden gizli ağladı hep.
Ölümden pek korkuyor.
''Ölür müyüm.?'' diye sorar hemen.
Bu kızda bu ölüm korkusu neden.?
Hem anlatsana bana:
-----nasıl oluyor da çıldırmıyoruz
----------öleceğimizi bildiğimiz halde.?
Yoksa, ben ölmem gibi mi geliyor insana.
Dayım söylüyor:
-----cephede herkes böyle düşünürmüş,
----------doğru mu.?
Yoksa ölmeye de mi alışıyoruz
-----ihtiyarlamaya alıştığımız gibi.
Bence bunun sebebi şu:
herbirimizdeki kısalığına rağmen
yaşamak daha kuvvetli ölümden..
*
Ellerinden öperim. (Sayfa: 95)

***
14
*
(..)
Sana dehşetli ihtiyacım var.
Bugünlerde çıksan bana ne büyük iyilik edersin.
Hiç bu kadar yapyalnız kalmamıştım.
''Ya annen, ağabeyin, yengen.?'' deme.
Annem: kederim,
yalnızlığım ötekiler. (Sayfa: 98)

***
16
*
(..)
Hitler altı haftada hepsini yenecek diyorlar.
Zor yener.
Eceli gelen köpek..
Ümit yenilir miymiş.?
Mahpus karılarına, analarına sorsunlar bunu.
Belki sendeler, düşer gibi olur, ama yenilmez.
Meselâ, ben mahpusun karısı
dehşetli acı çeker, hattâ sarsılabilirim,
nitekim bu günlerde kötüye doğru gidiyorum
-----doludizgin hem,
fakat imkânı yok yenilmem.
Sonra insanlığı düşün
-----ve onun ümidini. (Sayfa: 99)

***
21
*
(..)
Bu günler belki gelirim sana.
Konuşmak için değil
-----sadece yüzüne bakmak için.
Belki senin yüzünde bulurum aradığımı.
Bütün gördüğüm yüzler lakayıt
-----hissiz.
Senin yüzün nasıl.? (Sayfa: 104)

***
23
*
(..)
Yağmur çamur
-----üç gündür arıyorum Kartallı Kâzım'ı,
-----gitmiş.
Sana çiroz gönderemedim:
-----bitmiş.
Elbiseni burada satmaya imkân yok,
herkes bir şeylerini satıyor
ve zenginler ''bir şeyler'' değil,
-----apartıman satın alıyor. (Sayfa: 105)

***
28
*
(..)
yeni odamda yeni bir hayatım olacak,
yeniden yaşamaya başlayacağım,
insanları unutup
-----tekrar tanıyacağım yeniden,
ya dost olacağım onlarla
-----yahut hiçbir şey.
(..) (Sayfa: 107)

***
37
*
Her kadın saçmadır sevdiği zaman,
bırak da içimden seveyim seni
-----açığa vurmadan.

***
44
*
Evimin içinde ayağının sesini duymak istiyorum,
İstiyorum ki kapımı çalasın
-----sana kendi elimle açayım kapımı.
Fakat kunduralarını taşlıkta çıkar kuzum çamurluysalar,
-----terliklerin seni bekliyor zaten.
*
Sana kendi elimle yemek pişirmek istiyorum,
-----kendi elimle kurmak soframızı.
Yalnız,
bulaşığı yine eskisi gibi beraber yıkarız.
*
Seninle aynı kitapları okumak istiyorum,
(elbet yine anlatırsın bana anlamadığım yer olursa).
Kendi elimle yıkamak istiyorum çamaşırlarını
-----ve söküklerini dikmek.
Ve istiyorum ki kendi elimle alayım tozunu yazı masanın,
(darmadağınıklığını bozmaya kıyamadan).
Fakat artık
-----sen de minderin üstünde unutmazsın yanar piponu
----------ve külünü dökmezsin döşemeye.
*
Çalıştığın yerde seninle yan yana çalışmak istiyorum,
dövüştüğün yerde yine yan yana dövüşmek,
(ekonomik istiklâl için
-----ve ev işleri esirliğinden filân kurtulmak için değil)
----------burnunun dibinden ayrılmamak için.
*
Ve nihayet
en dehşetli hakkımı
seninle aynı yastıkta uyumak istiyorum
-----ve çocuk doğurmak sana
----------en az daha iki tane.. (Sayfa: 117-118)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

***
''Dışarda kuşlar ötüyor.
Dağlar kırmızı ve çıplaktırlar.
Kavakların kılçıkları sarımtırak yaprakların altında kaldı.
Deminden beri kocaman bir leylek
-----sabırlı ve hamarat,
önümüzdeki viranelikten çer-çöp topluyor yuvası için.
Burdan bakılınca şehir:
terkedilmiş gibi bomboş görünmektedir.
Uzaktaki saat on biri çaldı.
Bütün nikbinliğim,
-----şu bitmez tükenmez
----------nevi şahsına münhasır hazinem
---------------dolup dolup taşıyor.
Pek yakında kurtulacağız, diyorum,
-----inadediyorum.
Kestim mektubu.
Saatler geçti.
Avluya indim.
Nefis bir güneş var.
Ah, gözünü sevdiğimin bozkırı,
zerre zerre sıhhat topladığını duyuyor adam.
Arkadaşlarla hep seni konuştuk.
Şu anda dünya
-----iyi insanlarla ağzına kadar dolu gibi geliyor bana.
Pek rahat, hatta mesudum biraz.
Akşam oluyor,
ne yapalım olsun..''
*
9.11.1943 (Sayfa: 124)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun.?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
-----içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin..
Fedakârlığımı anlıyorsun:
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
-----senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orada beraber yaşarız
külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar..
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
-----yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak:
-----biri sen
-----biri de ben.
Ben
daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım.
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
-----bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
Bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde.?
İçimden bir şey:
belki diyor.
*
18 Şubat 1945
Piraye Nâzım Hikmet (Sayfa: 125-126)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

Dokuzuncu Yıldönümü
***
Dizboyu karlı bir gece,
sofradan kaldırılıp,
polis otomobiline bindirilip,
bir tirenle gönderilerek
bir odaya kapatılmakla başladı maceram.
Dokuzuncu yılı biteli üç gün oluyor.
*
Koridorda, sedyede bir adam
yüzünde uzun demirlerin kederi,
açık ağzıyla sırtüstü ölüyor.
*
Akla yalnızlık geliyor,
------iğrenç ve tam,
------delilerin ve ölülerinkine yakın--,
ilki yetmiş altı gün:
-----sessiz düşmanlığında üstüme kapanan kapının;
sonra, saç bir geminin baş altında yedi hafta.
Lâkin yenilmedik;
kafam:
-----ikinci bir insandı yanımda.
*
Çoğunun yüzünü unuttum büsbütün;
yalnız, çok ince, çok uzun bir burundur aklımda kalan,
halbuki kaç kere karşımda oturup dizildiler.
Bir tek kaygıları vardı, hakkımda hüküm okunurken:
-----heybetli olmak.
-----Değildiler.
*
İnsandan çok eşyaya benziyorlardı:
duvar saatları gibi ahmak,
-----kibirli,
ve kelepçe, zincir filân gibi hazin ve rezildiler.
*
Evsiz ve sokaksız bir şehir.
Tonla ümit, tonla keder.
Mesafeler mikroskobik.
Dört ayaklı mahlûklardan yalnız kediler.
*
Yasaklar dünyasındayım.
Yârin yanağını koklamak:
-----yasak.
Çocuklarınla yemek yiyebilmek aynı sofrada:
-----yasak.
Aranızda tel örgü ve gardiyan olmadan
-----konuşmak kardeşinle, ananla:
-----yasak.
Yazdığın mektubun kapatmak zarfını
ve zarfı yırtılmamış mektup almak: yasak.
Yatarken lambayı söndürmen:
-----yasak.
Tavla oynaman:
-----yasak.
Ve yasak olmayan değil,
-----yüreğinde gizleyip elde kalabilen şey:
----------sevmek, düşünmek ve anlamak.
*
Koridorda, sedyede öldü adam.
Götürdüler.
*
Artık ne ümit, ne keder.
-----ne ekmek ne su,
-----ne hürriyet ne hapislik,
-----ne kadınsızlık, ne gardiyan, ne de tahta kurusu,
-----ve ne de karşında oturup yüzüne bakan kediler,
----------bu iş, bitti, tamam.
*
Fakat devâm ediyor bizimkisi,
sevmek, düşünmek ve anlamakta devâm ediyor kafam,
dövüşemeyişimin affetmeyen öfkesi devam ediyor.
ve sabahtan beri karaciğer sancımakta berdevam.
*
20 Ocak 1946 (Sayfa: 131-133)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde
***
Yüklü yemiş dallarıdır kollarımız,
silkeler durur düşman, silkeler durur bizi,
ve yemişimizi daha rahat, daha kolay toplamak için
-----vurur pırangayı ayağımıza değil,
----------vurur pırangayı kafamızın içine.
*
[1946] (Sayfa: 135)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

Beş Satırla
***
Annelerin ninnilerinden
-----spikerin okuduğu habere kadar,
yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,
anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık,
anlamak gideni ve gelmekte olanı.
*
[1946] (Sayfa: 135)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

YİNE DE İYİMSERLİK
******************
Kardeşim
sonu tatlıya bağlanan kitaplar yollayın bana
*
uçak sağ salim inebilsin meydana
*
doktor gülerek çıksın ameliyattan
kör çocuğun açılsın gözleri
*
delikanlı kurtarılsın kurşuna dizilirken
*
birbirine kavuşsun yavuklular
düğün dernek yapılsın hem de
*
susuzluk da suya kavuşsun
ekmek de hürriyete
*
kardeşim
sonu tatlıya bağlanan kitaplar yollayın bana
onların dedikleri çıkacak
-----eninde de sonunda da..
*
[1946 / 1949] (Sayfa: 136)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

DÖRT SATIRLA
*************
Biz bir inatçı bahçıvanız,
siz, bizim, yedi yılda bir açan gülümüzsünüz.
Erişilmez oluşunuz yıldırmıyor bizi,
belki bilhassa bundan dolayı makbulümüzsünüz.
*
[1947] (Sayfa: 138)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

ÖLÇÜ
*****
Sevdiğin müddetçe
-----ve sevebildiğin kadar,
sevdiğine her şeyini verdiğin müddetçe
-----ve verebildiğin kadar gençsin.
*
[1947] (Sayfa: 138)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

***
Yani övünmek gibi olmasın ama,
ben bir çırpıda bir kurşun gibi delip geçtim on yılını esirliğimin.
Ve karaciğer sancısını bırakırsak bir tarafa,
gönül yine o gönül, kafa yine o kafa.
*
[1947] (Sayfa: 139)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

***
Yârimiz koynumuzdayken bile bir başımızayız.
Fakat en bir başımıza olduğumuz zaman bile
canlı cansız bütün halkıyla kâinatın kalabalığı
''Ben burdayım,'' der, dokunur omzumuza..
*
(Sayfa: 139)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

***
telgırafın tellerinde serçeler
telgıraftan habersiz biçâreler
bakarkör ettiniz milletimi
yağlı urganlara gelesiceler.
*
[1947] (Sayfa: 139)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

KELÂM
********
Boşlukta çürür kelâm
-----topraktan gelmemişse
-----toprağa dalmamışsa
-----kökünü salmamışsa.
*
[1947] (Sayfa: 140)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

LAKIRDI
********
Kabristan ölüyle dolu
kadeh rakıyla
''Biz de doluyuz'' derler,
bes doludurlar
ağızlarına kadar lakırdıyla.
*
[1947] (Sayfa: 140)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

***
Çömeldim bakıyorum toprağa
otlara bakıyorum
böceklere bakıyorum
mavi mavi çiçek açmış onlara bakıyorum.
sen bahar toprağı gibisin sevgilim
-----sana bakıyorum.
*
Sırtüstü uzandım görüyorum gökyüzünü.
ağacın dallarını görüyorum
uçan leylekleri görüyorum
sen bahar mevsimde gökyüzü gibisin sevgilim
-----seni görüyorum.
*
Gece kırda ateş yaktım ateşe dokunuyorum
suya dokunuyorum
kumaşa dokunuyorum
gümüşe dokunuyorum
sen yıldızların altında yakılan ateş gibisin
-----sana dokunuyorum.
*
İnsanların içindeyim seviyorum insanları
Hareketi seviyorum
düşünceyi seviyorum
kavgamı seviyorum
sen bahar içinde bir insansın sevgilim
-----seni seviyorum.
*
[1947] (Sayfa: 142)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

SULTAN HAMİT DEVRİNDE
*************************
Sultan Hamit devrinde, Yemen'de on yıl askerlik etmemiş babam,
yüksek memur sınıfından, paşazadeymiş kendisi.
Ben sınıf değiştirip komünist oldum,
dokuz yıl hapislik ettim
------ hem de yalnız bu sefer -
----------devri dilârâyı Cumhuriyet'te,
ve bu vatan hizmeti
-----daha ne kadar sürer
----------belli değil.
*
1947 (Sayfa: 143)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

YUMDUM GÖZLERİMİ
*********************
Yumdum gözlerimi:
karanlıkta sen varsın,
karanlıkta sırtüstü yatıyorsun,
karanlıkta bir altın üçgendir alnın ve bileklerin.
*
Yumulu gözkapaklarımın içindesin sevdiceğim,
yumulu gözkapaklarımın içinde şarkılar.
Şimdi orda her şey seninle başlıyor.
Şimdi orda hiçbir şey yok senden önceme ait
-----ve sana ait olmayan.
*
1947 (Sayfa: 143)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

HATUNUMUN GÖZLERİ ELÂDIR DA..
*********************************
Hatunumun gözleri elâdır da
-----içinde hâreler var yeşil yeşil:
-----altın varak üstüne yeşil yeşil meneviş.
Kardeşlerim, bu ne biçim iş,
-----şu dokuz yıldır eli elime değmeden,
-----ben burda ihtiyarladım,
-----o orda.
*
Kalın, beyaz boynu kırışan kızım,
imkânsızdır ihtiyarlamamız bizim,
etin gevşemesine bir başka tâbir gerek,
zira ki ihtiyarlamak:
-----kendinden başka hiç kimseyi sevmemek demek.
*
1947 (Sayfa: 144)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

YATAR BURSA KALESİNDE
**************************
Sevdalınız komünisttir,
on yıldan beri hapistir,
yatar Bursa kalesinde.
*
Hapis ammâ, zincirini kırmış yatar,
en âlâ bir mertebeye ermiş yatar,
yatar Bursa kalesinde.
*
Memleket toprağındadır kökü,
Bedreddin gibi taşır yükü,
yatar Bursa kalesinde
*
Yüreği delinip batmadan,
şarkısı tükenip bitmeden,
cennetini kaybetmeden
yatar Bursa kalesinde.
*
1947 (Sayfa: 145)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

AĞLAMAK MESELESİ
*
Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
-----farkına bile varmadan.?
Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
-----ayıpsız,
----------âşikâre,
---------------yağmur misali.?
*
Neylersin alışkanlık
için kan ağlarken yüzün güler
-----dikilitaş gibi dinelirsin yine.
Yavrum, erişmek ne müşgülmüş meğer,
-----anneler gibi ağlamanın yiğitliğine.?
*
1947, (Sayfa: 146)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

EN MÜHİM MESELE
*
Yaprakları arslan pençeli çınarlar
-----bin yıl yaşamakta,
kestaneler üç bin
ve serviler beş bin sene ayakta.
Kavaklar bile yedi yüz yıl yeşil ve beyaz.
Halbuki biz
-----ne kadar az yaşıyoruz, kardeşlerim,
----------ne kadar az yaşıyoruz,
---------------ne kadar az.
Beygirle bir ayardayız henüz
-----bu en mühim meselede,
hattâ onun kadar bile doyamıyor dünyasına
-----beygirden çok yük taşıyan çoğunluğumuz.
*
1947, (Sayfa: 147)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

DÜNYANIN EN TUHAF MAHLUKU
*
Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
- demeğe de dilim varmıyor ama -
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim.!
*
1947, (Sayfa: 148)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

ULUDAĞ'A DAİR
*
Yedi yıldır Uludağ’la göz göze bakışıp dururuz.
Ne o kımıldanır yerinden,
-----ne de ben,
lâkin birbirimizi yakından tanırız.
*
Gerçekten yaşayan her şey gibi gülmesini ve kızmasını bilir.
Bazan,
-----hele kışın, hele geceleri,
----------hele rüzgâr kıbleden estiği zaman,
karlı senaberlikleri, yaylaları, donmuş gölleriyle
-----uykusunun içinde şöyle bir kıpırdanır,
ve orda, en yukarda, en tepede oturan keşiş,
-----uzun sakalı darmadağın
----------ve etekleri savrularak,
rüzgârın önünde haykıra haykıra iner ovaya.
*
Sonra, bazen,
-----hele Mayısta şafak vakitleri,
-----masmavi, uçsuz bucaksız, koskocaman,
----------hür ve bahtiyar
----------yepyeni bir dünya gibi yükselir.
*
Sonra bazen, gün olur,
-----gazoz şişelerindeki resimlerine benzer,
Ve ben anlarım ki, görmediğim otelinde
-----kayakçı bayanlar kanyak içerek
-----kayakçı baylarla dalga geçmekteler.
*
Ve gün olur,
şalvarı sarı pırpıt bezinden, kara kaşlı dağlılardan biri
Mukaddes Mülkiyetin mihrabında kesip komşusunu
-----misafir gelir bize,
-----71’inci koğuşta on beş yıl yatmaya.
*
1947, (Sayfa: 150-151)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

MAZERET
*
Şu kara toprağın üzerinde
-----yıldızların arasında
----------yolculuğumuz
---------------ne kadarcık zamanın işi ki.!
Elimizde ateşin sönmeden yanışı,
taş baltamızın yabanöküzünü yenişi,
alnımızın genişleyip aydınlanışı,
hele, güzelin karşısında başımızın dönüşü
-----daha dünkü mesele.
Hısım akraba içinde zaten
-----en azınlık değilsek de
-----------herhalde fillerin sayısı bizden az-
---------------en genç galiba biziz,
bugünkü halimiz de galiba bu yüzden.
Siz çok daha yaşlısınız bizden,
gün görmüş, umur görmüşsünüz,
-----dağlar, taşlar ayıplamayın bizi,
-----kurtlar, kuşlar bizi ayıplamayın,
-----bizi ayıplamayın komşular;
öfkeden ağlanasıya sersem,
gaddarcasına bedbahtız
fakat asla umutsuz değil.
*
1947 (Sayfa: 152)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

BİZ
****
kulede bir başına bir adam oturur
önünde milyonlarca düğme var
düğmenin birine bastı mıydı
bizlerden biri ya kolunu kaldırır
-----ya adam öldürür
-----ya çişini eder
*
tereci tere satar
biz vatan satarız
*
biz kurşuna dizeriz düşünceyi
hiçbir şey düşünmiyeceksin
hattâ hiçbir şey düşünmediğini bile
*
bir ilâcımız var bizim
şırınga ettik mi insana
istediğimizi söyletiriz
*
biz insan eti yeriz
pek güzel oluyor nohutlu yahnisi
*
ucu kurşunlu kırbaca pek meraklıyız
*
kapıya şapkanı as
gir içeriye
yat karımızla
biz görünce şapkayı
döner gideriz rahatsız olmayın diye
*
çocuklarımız
kıçlarına etiket yapıştırılır
piçhanelerde yetiştirilir
*
yatağa yatmadan
yastığın altına bak
oraya girmiş olabilir bizlerden biri
*
geçenlerde güneş tutuldu ya
bu fesatlığı da biz yaptık
propaganda kuvvetiyle
*
en iyisi bizi asmak
bizi kesmek
hapislere atmak bizi
bizi atomlamaktır
*
1947 (Sayfa: 156-157)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

SABAH TÜRKÜLERİ
***********************
I
*
Bir kömür şilebiyle yapılıyor yolculuk.
Rıhtımlarında dövüşülmedik liman mı,
-----türküsü söylenmedik keder mi kaldı;
her sabah karşıda görünen ufuk
-----her akşam bırakılmadı mı arkada;
denizlere sürünerek yıldızlar mı gelip geçmedi;
ve her seher vakti
-----akan suyun üstünden
----------şavkı vurmuyor mu büyük hasretin.?
*
1947
*
II
*
Kara taştan bu kalenin yapısı,
aralandı kapısı,
kızıl kızıl kestanelik karşı dağın tepesi.
Pırıltı ibrişimde,
bir şenlik var içimde,
burnuma geliyor dışarının kokusu.
*
1945 (Sayfa: 158)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

İBRAHİM BALABAN'IN ''BAHAR TABLOSU'' ÜSTÜNE SÖYLENMİŞTİR.
*
İşte seyreyle gözüm, hünerini Balaban'ın.
İşte şafak vakti, Mayıs ayındayız.
İşte aydınlık:
---akıllı, cesur taze, diri, insafsız.
İşte bulut:
---kaymak gibi lüle lüle.
İşte dağlar:
---hem de mavi, hem de srin.
İşte sabah seyranı tilkilerin:
---uzun kuyruklarında ışık,
---sivri burunlarında telâşları..
İşte seyreyle gözüm:
---işte karnı aç
-----tüyleri diken diken
-------ağzı kırmızı
-----------işte dağ başında kurdun biri.
Kendinde hiç duymadın mı sen
----------aç kurdun öfkesini sabah vakitleri.?
İşte seyreyle gözüm: kelebekler, arılar,
İşte kıvıl kıvıl devranı balıkların.
İşte bir leylek:
---Mısır'dan yeni gelmiş.
İşte bir geyik:
---daha güzel bir dünyanın hayvanı.
İşte seyreyle gözüm:
---inin önünde ayı,
---uyku sersemi henüz.
Sen aklından geçirmedin mi hiç
---toprağı koklayarak,
---ayılar gibi dalgın yaşamayı,
---bala, armuda, yosunlu loşluğa yakın
-----insan sesinden, ateşten uzak.?
İşte seyreyle gözüm: sincaplar, tavşanlar,
işte kertenkele, işte tosbağa,
işte üzüm gözlü eşeğimiz.
İşte seyreyle gözüm: bir ağaç pırıl pırıl,
---güzellikte insana en çok benzeyen.
İşte çayır çimen:
İşte, kokla burnum: nane, kekik.
İşte sulan ağzım: labadalar, ebegümeçleri..
Ellerim, ellerim dokunun, okşayın, avuçlayın.
İşte anamın sütü, karımın eti, gülüşü çocuğumun.
İşte sürülen toprak..
İşte seyreyle gözüm, işte insan:
dağın, taşın, kurdun, kuşun efendisi,
işte çarıkları,
işte poturunda yamalar,
işte karasaban,
işte sağrılarında kederli, korkunç oyuklarıyla öküzleri..
*
1947 (Sayfa: 159-160)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

DON KİŞOT
**************
Ölümsüz gençliğin şövalyesi
-----ellisinde uydu yüreğinde çarpan aklına,
bir Temmuz sabahı fethine çıktı
-----güzelin, doğrunun ve haklının:
önünde mağrur, şirret, aptal devleriyle dünya,
-----altında mahzun, fakat kahraman Rosinant'ı.
*
Bilirim,
hele bir düşmeyegör hasretin halisine,
hele bir de tam okka dört yüz dirhemse yürek,
yolu yok, Don Kişot'um benim, yolu yok,
yel değirmenleriyle dövüşülecek.
*
Haklısın,
elbette senin Dulsinya'ndır en güzel kadını yeryüzünün,
sen, elbette bezirgânların suratına haykıracaksın bunu
alaşağı edecekler seni
bir temiz pataklayacaklar.
Fakat, sen, yenilmez şövalyesi susuzluğumuzun,
sen, bir alev gibi yanmakta devâmedeceksin
-----ağır, demir kabuğunun içinde
ve Dulsinya bir kat daha güzelleşecek..
*
1947 (Sayfa: 161)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde
YAŞAMAYA DAİR 1

Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
-----bir sincap gibi meselâ,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
-----yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
*
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani, o derecede, öylesine ki,
meselâ, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut, kocaman gözlüklerin,
-----beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
-----insanlar için ölebileceksin,
-----hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
-----hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
-----hem de en güzel en gerçek şeyin
----------yaşamak olduğunu bildiğin halde.
*
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, meselâ, zeytin dikeceksin,
-----hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
-----ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
----------yaşamak, yani ağır bastığından.
*
1947 (Sayfa: 162)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

YAŞAMAYA DAİR 2
***********************
Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
-----bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
-----en son ajans haberlerini.
*
Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,
-----diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
-----yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
-----fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
-----belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
*
Diyelim ki, hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla beraber yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgârıyla
-----yani, duvarın arkasındaki dışarıyla.
*
Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
-----hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak..
*
1948 (Sayfa: 163)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

YAŞAMAYA DAİR 3
***********************
Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
-----hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
-----yani, bu koskocaman dünyamız.
*
Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hattâ bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
-----zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
*
Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
-----''Yaşadım' diyebilmen için..
*
1948 (Sayfa: 164)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

ANGİNA PEKTORİS
*************************
Yarısı burdaysa kalbimin
-----yarısı Çin'dedir, doktor.
Sarınehre doğru akan
-----ordunun içindedir.
*
Sonra, her şafak vakti, doktor,
-----her şafak vakti kalbim
-----Yunanistan'da kurşuna diziliyor.
*
Sonra, bizim burda mahkûmlar uykuya varıp
-----revirden el ayak çekilince
-----kalbim Çamlıca'da bir harap konaktadır
----------her gece,
---------------doktor.
*
Sonra, şu on yıldan bu yana
benim, fakir milletime ikrâm edebildiğim
-----bir tek elmam var elimde, doktor,
----------bir kırmızı elma:
---------------kalbim..
*
Ne arteryo skleroz, ne nikotin, ne hapis,
işte bu yüzden, doktorcuğum, bu yüzden
-----bende bu angina pektoris..
*
Bakıyorum geceye demirlerden
ve iman tahtamın üstündeki baskıya rağmen
kalbim en uzak yıldızla birlikte çarpıyor..
*
Nisan 1948 (Sayfa: 165)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

AŞI
*
1
*
tarla hazırdı
koyu esmer eti anadan doğma çırılçıplak
tarla hazırdı
şişkin ıslak dudaklarını açmıştı yarı yarıya
uzun sürmedi bekleyiş
sabah aydınlığında canlı küçük kurtlar gibi yukardan saçılıp aktı tohum
hazla ürperdi toprak
içine çekti akanı
açılıp kapanarak
açılıp kapanarak
sonra da mahmur
bir kat daha güzel
terli kabarık
gerindi
ben ölümden kuvvetliyim diyebilirdi
gebeydi artık
*
2
*
arılar fırladı güneşe doğru
en önde kızoğlankız yeni beyarı
nazlı bir vızıltıdır zar gibi ince şeffaf kanatları
beli koptu kopacak
altın tüylü süzme karnında da üç kızıl kuşak
yetişip önledi onu erkeklerin en güçlüsü
sonra yukarda boşlukta güneşin orda
dikenli incecik bacaklar karıştı birbirine
bir saniye sürdü aşı
silkinip kurtuldu dişi
düştü erkek
içinden kopan elleriyle toprağa
*
3
*
odalarının penceresi ormana açık
ağır yaz bulutlarının altında orman
bir yumurtalık gibi de nemli ılık
erkeğin yüzünde aşağıdan
kadının gözlerinden vuran ışık
ormanın üstüne yağmur boşandı ansızın
yeşil ela gözlerini yumdu kadın
yarı açık ağzında ıslak dişleri berrak duru
içinde taa yüreğinin kökünde sıcak sıcak duydu yağmuru
*
4
atan bir damar gibi akıyor nehir
acı yemişleri dikenli dallarıyla duruyor ağaç
duruyor kıraç yabani
güneşte bir şarkı gibi parladı balta
kesildi ağacın gövdesi orta yerinden
ihtiyardı esmerdi ıslaktı makta
kanayacaktı da âdeta
aşı bıçağıyla açıldı yarık
sokuldu ucu kalemin
bu kesik
bu yabanı gövdede müjdesi vardı artık
dikensiz dalları
ince kabuklu tatlı yemişleri
geniş yapraklarıyla gelecek olan
yepyeni bir âlemin.
*
1948 (Sayfa: 166-167)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

***
İlerleyen aydınlığın içindeyim,
ellerim iştahlı, dünya güzel.
*
Doyamıyor gözlerim ağaçlara:
öyle ümitli onlar, öyle yeşil.
*
Güneşli bir yol gidiyor dutlukların arasından,
hapisane revirinde penceredeyim.
*
Duymuyorum ilâçların kokusunu,
bir yerlerde karanfiller açmış olacak.
*
İşte böyle, karıcığım, işte böyle,
mesele esir düşmekte değil,
teslim olmamakta bütün mesele..
*
[Mayıs 1948] (Sayfa: 168)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

***
Bu işte insafsız olacaksın, birazcık da kibirli,
ne kahır, ne keder, ne zulüm,
seni ancak ölüm
-----teslim alabilmeli.
*
[1948] (Sayfa: 168)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

BEN BENİ BİR DAHA ELE GEÇİRSEM
*
Ben, beni bir daha ele geçirsem,
-- âbıhayat içersem demiyorum --
kapılar bir daha açılsa
-----ben bu haneye bir daha girsem
yaşardım yine böyle kanrevan içinde
-----yine böyle aşk ile sersem,
ben, beni bir daha ele geçirsem..
*
[1948] (Sayfa: 169)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

SEN

Sen esirliğim ve hürriyetimsin,
çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin,
sen memleketimsin.
*
Sen elâ gözlerinde yeşil hâreler,
sen büyük, güzel ve muzaffer
ve ulaşıldıkça ulaşılmaz olan hasretimsin..
*
[1948] (Sayfa: 170)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

YİNE SANA DAİR
*********************
Sende, ben, kutba giden bir geminin sergüzeştini,
sende, ben, kumarbaz macerasını keşiflerin,
sende uzaklığı,
sende, ben, imkânsızlığı seviyorum.
*
Güneşli bir ormana dalar gibi dalmak gözlerine
ve kan ter içinde, aç ve öfkeli,
ve bir avcı iştihasıyla etini dişlemek senin.
*
Sende, ben, imkânsızlığı seviyorum,
fakat aslâ ümitsizliği değil..
*
[1948] (Sayfa: 170)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

MEŞGALE
*************
Öküzlerimin boynuzlarında aydınlanırken ortalık
toprağı sürüyorum sabırlı bir kibirle.
Çıplak ayaklarımda toprak nemli ve ılık.
*
Pazılarımda pırıltılar,
demir dövüyorum öğleye kadar,
kırmızıya boyanıyor karanlık.
*
Yapraklarında yeşilin en güzeli,
zeytin devşiriyorum ikindi sıcağında
üstüm başım, yüzüm gözüm ışık.
*
Her akşam mutlaka misafirim var,
kapım bütün şarkılara
-----alabildiğine açık.
*
Geceleyin suya diz boyu girip
çekiyorum denizden ağları:
yıldızlarla balıklar karmakarışık.
*
Benden sorulur oldu
-----dünyanın hâli artık:
İnsan ve toprak, karanlık ve aydınlık.
*
Anladın ya, işim başımdan aşkın,
anladın ya, gülüm,
ben sana âşık olmakla meşgulüm..
*
[1948] (Sayfa: 171)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

Hoş geldin, kadınım benim, hoş geldin.
Yorulmuşsundur,
nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını,
ne gül suyum ne gümüş leğenim var.
Susamışsındır,
buzlu şerbetim yok ki, ikram edeyim.
Acıkmışsındır,
sana beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
-----memleket gibi esir yoksuldur odam.
*
Hoş geldin, kadınım benim, hoş geldin.!
Ayağını bastın odama
-----kırk yıllık beton çayır çimen şimdi.
Güldün,
-----güller açıldı penceremin demirlerinde.
Ağladın,
-----avuçlarıma döküldü inciler;
gönlüm gibi zengin
-----hürriyet gibi aydınlık oldu odam.
*
Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin.
*
1948 (Sayfa: 172)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

***
Haydi güle gülü gülüm
haydi güle güle..
Hani ağlamak yoktu.?
Ağlama kızım,
gözüne batacak sürmelerin.
Taksiye bindin işte,
işte hapisanesinde yattığım şehrin
-----geçiyorsun içinden.
Şoför belki ben yaşta bir adam
dikiz aynasından bakıyor sana
anlıyor bu güzel kadının ağlamasını.
Belki onunda içerde yatanı vardır,
belki tanır beni, belki kendisi de bizdendir.
Biliyorum:
Demirlerden seyrettiğim bu şehir
kaplıcalar
-----türbeler
----------ipek fabrikaları ve kocaman bir çınardır.
Ve sahici insanları
-----benim insanlarım
----------nasıl da perişan..
Fakat yüzlerine güneş vurmuş gibi olmuştur
-----sen gözyaşları arasından
----------onlara baktığın zaman.
Sen bu şehre bundan önce de geldin demek.?
Sen bu şehre gelesin de beni aramayasın.!
Öyle mi.? Ağla gülüm.!
Hem de hüngür hüngür ağlamalısın.
Hayır ağlama, Allah belâmı versin benim ağlama.!
Etrafına bak:
Ben ve şehir çoktan arkada kaldık^.
Fakat ikindi aydınlığında:
-----benim aydınlığımda ortalık.
Artık elimden kurtulmanın imkânı mı var.!
Senin de böyle bir şey istediğin yok zaten.
İşte seninle ben
-----işte ikimiz gülüm işte ikimiz
----------işte ikimiz en güzel şeye
----------dağlardan denize iniyoruz.
*
(Sayfa: 173-174)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

GÜZ
******
Günler gitgide kısalıyor,
yağmurlar başlamak üzre.
Kapım ardına kadar açık bekledi seni.
-----Niye böyle geç kaldın.?
*
Soframda yeşil biber, tuz, ekmek.
Testimde sana sakladığım şarabı
içtim yarıya kadar bir başıma
-----seni bekleyerek.
----------Niye böyle geç kaldın.?
*
Fakat işte ballı meyveler
dallarında olgun, diri duruyor.
Koparılmadan düşeceklerdi toprağa
biraz daha gecikseydin eğer..
*
(Sayfa: 176)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

Ben Bir Yolculuk Yaptım
*
Uzakta, çok uzakta, geceleri gökyüzüne
-----beyaz bir yangın gibi aydınlığı vurdu hava meydanlarının
ve kaçırdığım tirenler benden bir şeyler alıp
-----pırıl pırıl daldı karanlığa,
ben bir yolculuk yaptım.
*
Ben bir yolculuk yaptım,
insanların gözleri bembeyazdı,
leş kokuyordu çürümüş sular.
Yalanın ve ahmaklığın bataklığını geçtim
-----adam boyu sazlıklarda kaybolmadan..
*
Ben bir yolculuk yaptım,
yumrukları sıska karınlarında ve iki büklüm oturan
yahut da rüzgârın önünde yalnayak koşan kadınlarla;
ölülerle birlikte
harp meydanlarında ve barikatlarda unutulmuş olanlarla.
*
Ben bir yolculuk yaptım,
asfaltı sabah aydınlığıyla ıslak
-----şehirlerin içinden
----------mahpusları taşıyan
---------------kamyonlarla geçerek..
*
Ben bir yolculuk yaptım,
ne senin beyaz dişlerinde ezilen üzümlere doyabildim,
ne de kapalı bir yaz ikindisine benzeyen yatağına.
*
Ben bir yolculuk yaptım,
yepyeni yapılar vardı şantiyelerde,
genç bir çam gibi yemyeşildi ümit,
ve bin metre yerin altında
-----insanların alnında yanıyordu grizu lambaları.
*
Ben bir yolculuk yaptım,
ayışığında, günışığında,
yağmurun ışığında,
dört mevsimle ve bütün zamanlarla birlikte,
böceklerle, otlarla, yıldızlarla birlikte
ve en namuslu insanlarıyla yeryüzünün,
yani bir keman gibi şefkatli,
henüz konuşamayan bir çocuk gibi merhametsiz,
henüz konuşamayan bir çocuk gibi cesur,
yani bir kuş kolaylığıyla ölmeye de
-----bin yıl yaşamaya da hazır..
*
(Sayfa: 177-178)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

Oğlum Memet Fuat'a
*
MELODRAM
*
Oynayanlar: Ben, Kızıl Saçlı Bacım ve Siz
*
Prolog
*
En ümitsiz mâcera:
-----yedi yerden yara almak değil.
En ümitsiz mâcera:
-----ipin ucunu kaybetmek elinden
ve gözlerimiz koyun gözü gibi mahzun,
bıçağın altına kendiliğinden
-----bıçağın altına bıkkın ve uzun
----------yatıvermesi boynumuzun.
***
Birinci Perde
*
Demirden ve betondan bukağım.
Ve mevsim bütün dişiliğiyle sonbahar.
Uzakta bir yerlerde pırıldayan su..
Azgın bir teke gibi belden aşağım,
kıl içinde
ve beynime vuruyor ekşi ekşi kokusu..
Ağır, beyaz elini koy alnıma,
bir şafak seyreder gibi seyredeyim seni.
Beni yalnız bırakma kızıl saçlı bacım,
yoksa ben bir haltlar karıştıracağım..
***
İkinci Perde
*
Bu iş böyle olmayabilirdi
-----size dair bir şeyler hatırlarsam.
Halbuki yüzünüz bile aklımda değil.
Siz sadece bir rivayetsiniz.
Durup dinlenmeden işliyor kafam,
durup dinlenmeden yaratıyor sizi.
Ve ben dokunamayan ellerimle giydiriyorum
çıplaklığınıza yeşil entarinizi.
***
Üçüncü Perde
*
Yola bakan pencerede durmaktan,
malta boylarında volta vurmaktan
-----kara sular indi ayaklarıma
-----ve dokundum size nihayet.
Böyle bir bahçeye hiç girmemiştim,
hiç görmemiştim gibi geldi bana
-----ışığın böylesini.
Ve siz olduğunuz gibi karşımdayken
sizi yaratmakta devam etti kafam.
***
Dördüncü Perde
*
Bu akşam, belki şimdi, şu dakka sen
-----arkadan bıçaklandın bacım.
-----Hem de ben bıçakladım seni,
kanın damlıyor ellerimden.
Görüyorum: işte sen içine gömülürken karanlığın
-----hayretle açılan gözlerinde
-----durgun bir su gibi parlıyor hâlâ
-----bana güvenen rahatlığın.
*
Elimde sırtına saplanan bıçak,
ve ağzımda müthiş bir yemişin tadı,
seni öyle yüzükoyun kapaklanmış bırakıp
kaçıyorum yanından ağlayarak.
***
Beşinci Perde
*
Ölü ayak izleri var
-----güneşli kumun üstünde.
Gidenler büsbütün gitmedi henüz,
kalanlar öfkeli bir merhametle bakıyor yüzüme
ve henüz dönüp gelmedi çağrılanlar.
Söndü ansızın şehrimin ışıkları,
alaca aydınlığındayım masamda yanan mumun.
Kollarım kan içinde dirseklerine kadar.
Dışarda vekarlı, engin rahatlığı yıldızların,
dışarda sessiz, beyaz haşmetiyle kar.
İçerde yeşil, ıslak yılanlar
-----çöreklenmiş karanlığında uykumun.
Ben bu dertten kurtulmak için
-----meydan yerinde yıkamalıyım
-----kirli çamaşırlarını ruhumun.
***
Epilog
*
Bu melodram
-----burda biter.
Tek kepaze aktörü bendim bu oyunun.
Oğlum Memet,
-----müjdesini ver
belki bana bir daha dönmeyecek olan kızıl saçlı bacıma:
Bizimkiler,
------bizimkiler nerdeyse Nankin'e girecekler.
*
Son
*
[Şubat 1949] (Sayfa: 182-185)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

***
Olamadığım yerlerde olabilmenin hasreti midir
-----bende bu keder.?
bu güneşli kış günlerinde:
-----meselâ, İstanbul’umda köprünün üzerinde,
-----meselâ, Adana’da arasında ırgatların,
-----meselâ Yunan dağlarında, meselâ Çin’de,
-----meselâ, beni artık sevmeyenin
----------başucunda.
*
Yoksa, bir oyunu mu bu
-----karaciğerin.?
yoksa, bir rüya mı düşürdü bu hale beni,
yoksa, yalnızlık yine çullandı da üstüme,
yoksa, elliye dayadık da merdiveni ondan mı.?
*
Bende bu keder,
bende bu kederin ikinci faslı
-----ayaklarının ucuna basıp
----------geldiği gibi gider:
-----yeter ki bitireyim bu yazıyı,
-----yahut, uykum biraz düzelsin,
-----yeter ki, bir mektup gelsin,
-----yahut, radyoda bir haber..
*
[1949] (Sayfa: 186)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

***
Sevgilim
yalan söylersem sana
-----kopsun
ve mahrum kalsın dilim:
----- ''Seni seviyorum'' demek bahtiyarlığından.
*
Sevgilim
yalan yazarsam sana
-----kurusun
ve mahrum kalsın elim
-----okşayabilmek saadetinden seni.
*
Sevgilim
yalan söylerse sana gözlerim
İki nâdim gözyaşı gibi avuçlarıma aksınlar
-----ve göremesinler seni bir daha..
*
[1949] (Sayfa: 187)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

Bir Nehre Atılan Cenaze
*
Hapisliğimin on ikinci yılındayım
üç aydan beri de
-----canlı cenaze halindeyim
cenaze olan ben
-----serilmiş yatıyordu
canlı olan ben
-----onu ibretle seyrediyordu
-----başka bir şey de gelmiyordu elinden
cenaze yiyordu kendi kendini
yapyalnızdı bütün cenazeler gibi de
ihtiyar bir kadın gelip durdu kapıda
-----annem
ana oğul cenazeyi kaldırdık
ben ayaklarından tuttum o başucundan
-----ağır ağır indirdik
-----attık Yang-tse nehrine
kuzeyden akıyordu ışıl ışıl ordular
*
[1949] (Sayfa: 188)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

AYDAN ASFALTA DÜŞEN TAVUŞAN
*
Ay doğdu içinde tavuşanıyla
ben bir şey düşündüm yüreğimin kanıyla
terini sildi o şey ceketinin yeniyle
o şey tepeden tırnağa süzdü beni
bastı gaza aldı virajı debriyajdayken
ezip geçti aydan asfalta düşen tavuşanı.
*
[1949] (Sayfa: 188)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

TAHİRLE ZÜHRE MESELESİ
*
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte.
*
Meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
-----ölmek ayıp olur mu.?
*
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
*
Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı.?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden.?
*
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
*
(Sayfa: 189)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

HAPİSTE YATACAK OLANA BAZI ÖĞÜTLER
*
Dünyadan memleketinden insandan
-----umudun kesik değil diye
-----ipe çekilmeyip de
-----atılırsan içeriye
-----yatarsan on yıl on beş yıl
-----daha da yatacağından başka
sallansaydım ipin ucunda
-----bir bayrak gibi keşke
----------demeyeceksin
yaşamakta ayak direyeceksin.
*
Belki bahtiyarlık değildir artık
boynunun borcudur fakat
-----düşmana inat
-----bir gün fazla yaşamak.
*
İçerde bir tarafınla yapyalnız kalabilirsin
-----kuyunun dibindeki taş gibi
fakat öbür tarafın
-----öylesine karışmalı ki dünyanın kalabalığına
-----sen ürpermelisin içerde
dışarda kırk günlük yerde yaprak kıpırdasa.
*
İçerde mektup beklemek
yanık türküler söylemek bir de
bir de gözünü tavana dikip sabahlamak
tatlıdır ama tehlikelidir.
*
Tıraştan tıraşa yüzüne bak
unut yaşını
koru kendini bitten
-----bir de bahar akşamlarından.
*
bir de ekmeği
-----son lokmasına dek yemeyi
bir de ağız dolusu gülmeyi unutma hiçbir zaman.
*
Bir de kim bilir
sevdiğin kadın seni sevmez olur
ufak iş deme
yemyeşil bir dal kırılmış gibi gelir
-----içerdeki adama.
*
İçerde gülü bahçeyi düşünmek fena
dağları deryaları düşünmek iyi
durup dinlenmeden okumayı yazmayı
bir de dokumacılığı tavsiye ederim sana
bir de ayna dökmeyi.
*
Yani içerde on yıl on beş yıl
-----daha da fazlası hattâ
geçirilmez değil
-----geçirilir
-----kararmasın yeter ki
-----sol memenin altındaki cevahir.
*

[Mayıs 1949] (Sayfa: 190-191)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

KORKU

Bize türkülerimizi söyletmiyorlar Robeson
kartal kanatlı kanaryam
inci dişli zenci kardeşim
türkülerimizi söyletmiyorlar bize.
*
Korkuyorlar Robeson
şafaktan korkuyorlar
görmekten, duymaktan, dokunmaktan korkuyorlar
yağmurda çırçıplak yıkanır gibi ağlamaktan
sımsıkı bir ayvayı dişler gibi gülmekten korkuyorlar
Sevmekten korkuyorlar, bizim Ferhad gibi sevmekten
(Sizin de bir Ferhadınız vardır, elbet Robeson
-----adı ne.?)
tohumdan ve topraktan korkuyorlar
akan sudan ve hatırlamaktan korkuyorlar
ne iskonto, ne komisyon, ne vâde isteyen bir dost eli
sıcak bir kuş gibi gelip konmamış ki avuçlarının içine
ümitten korkuyorlar Robeson, ümitten korkuyorlar, ümitten,
korkuyorlar, kartal kanatlı kanaryam
türkülerimizden korkuyorlar Robeson.
*
[Ekim 1949] (Sayfa: 192)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

NİNNİ
********
Ruhum
gözlerini yumuşacık yum
ve gömülür gibi suya
çıplak ve beyaz giriver uykuya
rüyaların en güzeli bekliyor seni
-----ninni..
*
Ruhum
gözlerini yumuşacık yum,
kucağımdaymışsın gibi bırak kendini
-----ninni,
*
uykunda unutma beni
-----ninni..
Gözlerini yumuşacık yum
-----yeşil elâ gözlerini
ninni ruhum
-----ninni.
*
(Sayfa: 193)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

***
Sen yukarda
yemişli dalların içindesin,
yeşil gözlerin güneş dolu,
dudakların bala bulanmış.
Ben ağacın dibindeyim,
bir ayağım çukurda..
Ben senden çok önce gideceğim,
sen bensiz kalacaksın ihtiyarlığında..
*
1949 (Sayfa: 193)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

ELLERİNİZE VE YALANA DAİR
**********************************
Bütün taşlar gibi vekarlı,
hapiste söylenen bütün türküler gibi kederli,
bütün yük hayvanları gibi battal, ağır
ve aç çocukların dargın yüzlerine benziyen elleriniz.
*
Arılar gibi hünerli, hafif,
sütlü memeler gibi yüklü,
tabiat gibi cesur
ve dost yumuşaklıklarını haşin derilerinin altında gizliyen
elleriniz.
*
Bu dünya öküzün boynuzunda değil,
-----bu dünya ellerinizin üstünde duruyor.
*
Ve insanlar, ah, benim insanlarım,
yalanla besliyorlar sizi,
halbuki açsınız,
etle, ekmekle beslenmeğe muhtaçsınız.
Ve beyaz bir sofrada bir kere bile yemek yemeden
doyasıya,
göçüp gidersiniz bu her dalı yemiş dolu dünyadan.
*
İnsanlar, ah, benim insanlarım,
hele Asyadakiler, Afrikadakiler,
-----Yakın Doğu, Orta Doğu, Pasifik Adaları
----------ve benim memleketlilerim,
yani bütün insanların yüzde yetmişinden çoğu,
elleriniz gibi ihtiyar ve dalgınsınız,
elleriniz gibi meraklı, hayran ve gençsiniz.
*
İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
Avrupalım, Amerikalım benim,
uyanık, atak ve unutkansın ellerin gibi,
ellerin gibi tez kandırılır,
-----kolay atlatılırsın..
*
İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
antenler yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa rotatifler,
kitaplar yalan söylüyorsa,
duvarda afiş, sütunda ilan yalan söylüyorsa,
beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların,
dua yalan söylüyorsa,
ninni yalan söylüyorsa,
rüya yalan söylüyorsa,
meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ayışığı,
ses yalan söylüyorsa,
ellerinizden geçinen
-----ve ellerinizden başka her şey
----------herkes yalan söylüyorsa,
elleriniz balçık gibi itaatli,
elleriniz karanlık gibi kör,
elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun,
-----elleriniz isyan etmesin diyedir.
Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız
-----bu ölümlü, bu yaşanası dünyada
----------bu bezirgân saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir.
*
[1949] (Sayfa: 194-195)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

İBRAHİM BALABAN'IN ''MAPUSANE KAPISI TABLOSU'' ÜSTÜNE SÖYLENMİŞTİR
*
Altı kadın vardı demir kapının önünde ,
beşi toprağa oturmuş, ayakta biri;
*
sekiz çocuk vardı demir kapının önünde,
besbelli henüz öğrenmemişler gülmeyi.
*
Altı kadın vardı demir kapının önünde,
ayakları sabırlı, ellerinde keder,
*
sekiz çocuk vardı demir kapının önünde,
cin gibi bakıyor kundaktakiler.
*
Altı kadın vardı demir kapının önünde,
sımsıkı gizlemişler saçlarını,
*
sekiz çocuk vardı demir kapının önünde,
biri kavuşturmuş avuçlarını.
*
Bir jandarma vardı demir kapının önünde,
ne dost ne düşman, nöbet uzun, hava sıcak.
*
Bir beygir vardı demir kapının önünde,
nerdeyse ağlayacak.
*
Bir köpek vardı demir kapının önünde,
burnu kara, tüyü sarı,
*
kamış sepetlerde yeşil biber vardı,
torbalarda kömür, heybelerde soğan sarmısak.
Altı kadın vardı demir kapının önünde
ve demir kapının ardında beş yüz erkek vardı efendim;
altı kadından biri sen değildin, ama
beş yüz erkekten biri bendim..
*
28.12.1949
Bursa Hapisanesi (Sayfa: 196-197)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

BALABAN'IN ''HARMAN TABLOSU'' ÜSTÜNE SÖYLENMİŞTİR

Seçköyü’nden Feyzioğlu Ali’nin kızı,
harman yerinde su döküyor dombaylara.
Dombaylar kapı gibi,
dombaylar kızgın tuğladan
dombaylar kırmızı kara.
Ben de dombaylar gibi,
eydim kafamı toprağa.
Su dök.!
serinleyeyim.!
*
1950 (Sayfa: 197)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

HAPİSTEN ÇIKTIKTAN SONRA
*
1 - Uyanış
*
Uyandın
Nerdesin.?
Evinde.
Alışamadın hâlâ
-----uyanır - uyanmaz
-----evinde olmaya.
On üç yıl hapiste kalmanın
-----sersemliklerinden biri de bu.
Yanında yatan kim.?
Yalnızlık değil, karın.
Uyuyor melekler gibi mışıl mışıl.
Yaraştı hatuna gebelik.
Saat kaç.?
Sekiz.
Demek ki akşama kadar emniyettesiniz.
Çünkü teamüldendir
-----polis ev basmaz güpegündüz.
***
2 - Akşam Gezintisi
*
Hapisten çıkmışın,
çıkar çıkmaz da
-----gebe koymuşun karını,
takmışın koluna
-----geziyorsun akşamüstü mahallede.
Karnı burnunda hatunun.
Nazlı nazlı taşıyor mukaddes yükünü.
Sen saygılı ve kibirlisin.
Hava serin.
Üşümüş bebek elleri gibi bir serinlik.
Avuçlarına alıp onu
-----ısıtasın gelir.
Mahallenin kedileri kasabın kapısında
ve üst katta kıvırcık karısı
yerleştirmiş pencerenin pervazına memelerini
-----akşamı seyrediyor.
Alaca aydınlık, tertemiz gökyüzü,
duruyor orta yerinde çoban yıldızı
-----bir bardak su gibi pırıl pırıl.
Bu yıl uzunca sürdü pastırma yazı,
dut ağaçları sarardıysa da,
-----incirler hâlâ yeşil.
Mürettip Refik'le sütçü Yorgi'nin ortanca kızı
-----çıkmışlar akşam piyasasına,
-----parmakları birbirine dolanmış.
Bakkal Karabet'in ışıkları yanmış.
Affetmedi bu Ermeni vatandaş
-----Kürt dağlarında babasının kesilmesini.
Fakat seviyor seni,
çünkü sen de affetmedin
-----bu karayı sürenleri Türk halkının alnına.
Mahallenin veremlileri, yataklara düşenler,
-----bakıyor camların arkasından.
Çamaşırcı Huriye'nin işsiz oğlu,
-----omuzlarında keder,
-----kahveye gidiyor.
Ajans haberlerini okuyor radyosu Rahmi Beylerin:
Uzak Asya'da bir memleket,
sarı ay yüzlü insanlar
-----beyaz bir ejderha ile dövüşmekteler.
Oraya gönderildi seninkilerden
-----dört bin beş yüz tane Memet,
-----kardeşlerini katletmeğe.
Kızarıyor yüzün
-----öfkeden ve utançtan
ve umumiyetle filân değil
-----sırf sana ait
-----ve eli kolu bağlı bir hüzün.
Karını arkadan itip yere yuvarlamışlar da
-----düşürmüş gibi çocuğunu,
yahut yene hapisteymişin de
karakolda yine dövülüyormuş gibi
-----köylü candarmalara köylüler.
Ansızın bastırdı gece.
Bitti akşam gezintisi.
Bir polis jipi saptı sizin sokağa,
karın fısıldadı:
----- - bizim eve mi.?
***
3 - Gecenin Saat Biri
*
Masanın örtüsü mavi basma,
üstünde yalansız, güler yüzlü, cesur,
-----kitaplarımız durur.
Esirlikten dönmüşüm, anacığım,
-----kendi memleketimde düşman kalesinden.
Gecenin saat biri,
lambayı söndürmedik.
Yanımda karım yatar:
Karım beş aylık gebeliğinde,
etim etine değende
elimi karnına koyanda
-----bebek kıpır kıpır kıpırdar.
Dalda yaprak,
-----suda balık,
----------rahimde insan yavrusu,
yavrum.
Yavrumun pembe yünden zıbını,
anası ördü.
Bedeni benim karışımla bir karış,
-----kolları şu kadarcık.
Yavrum,
Kız olursa tepeden tırnağa anasına benzesin
-----istiyorum,
oğlan olursa, boyu posu bana.
Kız olursa elâ elâ baksın,
oğlan olursa maviş maviş.
Yavrum.
Kız olsun, oğlan olsun,
-----kaç yaşında olursa olsun,
yavrum düşmesin istiyorum hapislere,
güzelden, haklıdan, barıştan yana diye.
Fakat malum,
kızım yahut oğlum,
gecikirse suların ışıması
-----dövüşeceksin.
----------ve hattâ..
Yani haylıca müşkül bir zanaatmış bizde bugün
-----babalık zaanatı da.
Gecenin saat biri.
Lambayı söndürmedik.
Belki yarım saat sonra, belki sabaha karşı
yine basılabilir evim,
beni alıp götürürler
-----kitaplarımızla beraber.
Yanımda birinci şubeninkiler
-----dönüp bakarım:
durur kapıda karım
-----eşiğin üzerinde,
uçar entarisi sabah rüzgârında.
Yüklü ağır karnında,
-----bebek kıpır kıpır kıpırdar.
***
4 - Doğum
*
Anası bir oğlancık doğurdu bana;
kaşsız, sarı bir oğlan,
masmavi kundağında yatan
bir nur topu, üç kilo ağırlığında.
*
Benim oğlan
-----dünyaya geldiği zaman,
çocuklar doğdu Kore'de,
sarı ay çiçeğine benziyorlardı.
Mak Artır kesti onları,
gittiler ana sütüne bile doymadan.
*
Benim oğlan
-----dünyaya geldiği zaman,
çocuklar doğdu Yunan zindanlarında,
babaları kurşuna dizilmiş.
Bu dünyada ilk görülecek şey diye
-----demir parmaklığı gördüler.
*
Benim oğlan
-----dünyaya geldiği zaman
çocuklar doğdu Anadolu'da,
mavi gözlü, kara gözlü, elâ gözlü bebeklerdi.
Bitlendiler doğar doğmaz
kim bilir kaçı sağ kalır mucize kabilinden.
Benim oğlan
-----benim yaşıma bastığı zaman,
ben bu dünyada olmayacağım,
ama harikulâde bir beşik olacak dünya,
siyah,
-----beyaz,
----------sarı
bütün çocukları
-----sallayan
mavi atlas döşekli bir beşik.
*
1950 (Sayfa: 202-206)

#NâzımHikmetRan #YatarBursaKalesinde

BİR HAZİN HÜRRİYET
*
Satarsın gözlerinin dikkatini, ellerinin nurunu,
bir lokma bile tatmadan yoğurursun
-----bütün nimetlerin hamurunu.
Büyük hürriyetinle çalışırsın el kapısında,
ananı ağlatanı Karun etmek hürriyetiyle hürsün.!
*
Sen doğar doğmaz dikilirler tepene,
işler ömrün boyunca durup dinlenmeden yalan
-----değirmenleri,
büyük hürriyetinle parmağın şakağında düşünürsün
-----vicdan hürriyetiyle
----------hürsün.!
*
Başın ensenden kesik gibi düşük,
kolların iki yanda upuzun,
büyük hürriyetinle dolaşıp durursun,
işsiz kalmak hürriyetiyle
-----hürsün.!
En yakın insanınmış gibi verirsin memleketini,
günün birinde, meselâ, Amerika'ya ciro ederler onu
seni de büyük hürriyetinle beraber,
-----hava üssü olmak hürriyetiyle
-----hürsün.!

Yapışır yakana kopası elleri Valstrit'in,
günün birinde, diyelim ki, Kore'ye gönderilebilirsin,
büyük hürriyetinle bir çukura doldurabilirsin,
meçhul asker olmak hürriyetiyle
-----hürsün.!
Bir âlet, bir sayı, bir vesile gibi değil
insan gibi yaşamalıyız dersin,
büyük hürriyetinle basarlar kelepçeyi,
yakalanmak, hapse girmek, hatta asılmak hürriyetiyle
-----hürsün.!
Ne demir, ne tahta, ne tül perde var hayatında,
hürriyeti seçmene lüzum yok
hürsün.
Bu hürriyet hazin şey yıldızların altında.
*
1951 (Sayfa: 210-211)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...