#KutsalKitapTevratZeburİncil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#KutsalKitapTevratZeburİncil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Mart 2022 Pazartesi

Kutsal Kitap -Tevrat, Zebur, İncil- Yeni Çeviri (Yeni Yaşam Yayınları)


ÖNSÖZ

*
Kutsal Kitap Nedir.?
*
Kutsal Kitap Eski ve Yeni Antlaşma olmak üzere iki kısımdan oluşur. Eski Antlaşma Yahudiler'in kutsal kitabıdır, İbranice ve Aramice olarak yazılmıştır. Üç bölüme ayrılır:
1) Yasa Kitapları (Musa'nın 5 kitabı olarak da bilinir),
2) Peygamberlikler ve tarihsel kitaplar,
3) Mezmurlar, şiirsel ve düz metinler.
Eski ve Yeni Antlaşma Hıristiyanların kabul ettiği kutsal yazılardır.
*
Yirmi yedi kitaptan oluşan Yeni Antlaşma (İncil) Grekçe yazılmıştır. İlk dört kitap İsa'nın yaşamını, öğretilerini, ölüm ve dirilişiyle ilgili bilgileri içermektedir. Elçilerin İşleri Kitabı, İsa'nın ölümünden sonra elçilerin bu öğretiyi yaymak için yaptığı işleri anlatır, İncil'de yer alan mektuplar, İsa Mesih'in elçileri ve yakın izleyicileri tarafından, ilk inanlı topluluklarına (kiliselere) yol göstermek, O'nun öğretisine uygun bir yaşam sürmelerini sağlamak ve karşılaştıkları sorunların üstesinden nasıl gelebileceklerini göstermek amacıyla Tanrı'nın esiniyle yazıldı. İncil'in son kitabı olan Vahiy, inanlıları sıkıntılar karşısında cesaretlendirir, gelecekteki olayları simgelerle açıklar.
*
Kutsal Kitap'ın Çağdaş Türkçe Çevirisi
*
Kutsal Kitap'ın ilk çevirisi 17. yüzyılda Padişah IV. Mehmet'in döneminde yapıldı. Padişahın çevirmenlerinden Ali Bey'in bu çevirinin sonuçlanmasında önemli katkısı oldu. 1827 yılında Arap harfleriyle yayınlanan çeviri dil devriminden önce birkaç kez gözden geçirildi. Çeviri, 1941 yılında Latin harfleriyle yayınlanmadan önce bir kez daha gözden geçirildi ve günümüze dek kullanıla geldi. Son 30 yıl içinde dilde yapılan özleşme çalışmaları yeni bir çeviriyi gerekli kıldı. Elinizdeki çağdaş çeviri bu ihtiyacı karşılamak amacıyla yapıldı. (Sayfa: I)
*
Dünyanın Yaratılışı:
*
''Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı. Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. Tanrı'nın ruhu suların üzerinde hareket ediyordu.'' (Sayfa: 1)
*
''Tanrı yarattıklarına baktı ve her şeyin çok iyi olduğunu gördü. Akşam oldu, sabah oldu ve altıncı gün oluştu.
*
Gök ve yer bütün öğeleriyle tamamlandı. Yedinci güne gelindiğinde Tanrı yapmakta olduğu işi bitirdi. Yaptığı işten o gün dinlendi. Yedinci günü kutsadı. Onu kutsal bir gün olarak belirledi.'' (Sayfa: 2)
*
''Rab Tanrı Adem'i topraktan yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece Adem yaşayan varlık oldu.'' (..) ''Aden'den bir ırmak doğuyor, bahçeyi sulayıp orada dört kola ayrılıyordu. İlk ırmağın adı Pişon'dur. Altın kaynakları olan Havila sınırları boyunca akar. Orada iyi altın, reçine ve oniks bulunur. İkinci ırmağın adı Gihon'dur, Kuûş sınırları boyunca akar. Üçüncü ırmağın adı Dicle'dir, Asur'un doğusundan akar. Dördüncü ırmak ise Fırat'tır.'' (..) ''Rab Tanrı Aden bahçesine bakması, onu işlemesi için Adem'i oraya koydu. Ona, ''Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin'' diye buyurdu, ''Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün.''..'' (..) ''Rab Tanrı Adem'e derin bir uyku verdi. Adem uyurken, Rab Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı. Adem'den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Adem'e verdi.'' (Sayfa: 3)


İnsanın Günahı:
*
''Yılan, ''Kesinlikle ölmezsiniz'' dedi, ''Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.'' (Sayfa: 3)
*
Rab Tanrı Adem'e:
*
''Yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın.'' (..) ''Toprağa dönünceye dek Ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın. Çünkü topraksın, topraktan yaratıldın.'' (Sayfa: 4)
*
Kayin ile Habil:
*
''Habil çoban oldu, Kayin ise çiftçi.'' (Sayfa: 4)
*
Kayin'in Soyu:
*
''Yaval sürü sahibi göçebelerin atasıydı. Kardeşinin adı Yuval'dı. Yuval lir ve ney çalanların atasıydı. Silla Tuval-Kayin'i doğurdu. Tuval-Kayin tunç ve demirden çeşitli kesici aletler yapardı.'' (Sayfa: 5)
*
Tanrı Nuh'la Anlaşma Yapıyor:
*
''..''Ne zaman bulutlarda yay görünse, ona bakıp yeryüzünde yaşayan bütün canlılarla yaptığım sonsuza dek geçerli antlaşmayı anımsayacağım.''
Tanrı Nuh'a, ''Kendimle yeryüzündeki bütün canlılar arasında sürdüreceğim antlaşmanın belirtisi budur'' dedi.'' (Sayfa: 9)
*
23, Sara'nın Ölümü:
*
''Sonra karısının ölüsünün başından kalkıp Hititler'e, ''Ben aranızda konuk ve yabancıyım'' dedi, ''Bana mezar yapabileceğim bir toprak satın. Ölümü kaldırıp gömeyim.''..'' (Sayfa: 21)
*
24, İshak ile Rebaka:
*
''Develer su içtikten sonra, adam bir beka ağırlığında (Yaklaşık 6 gr) altın bir burun halkasıyla on şekel ağırlığında (Yaklaşık 115 gr) iki altın bilezik çıkardı. ''Lütfen söyle kimin kızısın sen.?'' diye sordu.''
(..)
''Adam, ''Ben İbrahim'in uşağıyım'' dedi, ''RAB efendimi alabildiğine kutsadı. Onu zengin etti. Ona davar, sığır, altın, gümüş, erkek ve kadın köleler, develer, eşekler verdi. Karısı Sara ileri yaşta efendime bir oğul doğurdu. Efendim sahip olduğu her şeyi oğluna verdi. Ülkelerinde yaşadığım Kenanlılar'dan oğluma kız almayacaksın. Oğluma kız almak için babamın ailesine, akrabalarımın yanına gideceksin'' diyerek bana ant içirdi.'' (Sayfa: 22)
*
27, İshak Yakup'u kutsuyor:
*
''İshak, oğlu Esav'la konuşurken Rebeka onları dinliyordu. Esav avlanmak için kıra çıkınca, Rebeka oğlu Yakup'a şöyle dedi: ''Dinle, babanın ağabeyin Esav'a söylediklerini duydum. Baban ona, 'Bana bir hayvan avla getir' dedi, 'Lezzetli bir yemek yap, yiyeyim. Ölmeden önce seni RAB'bin huzurunda kutsayayım.' Baka oğlu sana söyleyeceklerimi iyi dinle: Git, sürüden bana iki seçme oğlak getir. Onlarla babanın sevdiği lezzetli bir yemek yapayım. Yemesi için onu babana sen götüreceksin. Öyle ki, ölmeden önce seni kutsasın.
Yakup, ''Ama kardeşim Esav'ın bedeni kıllı, benimkiyse kılsız'' diye yanıtladı. Ya babam bana dokunursa.? O zaman kendisini aldattığımı anlar. Kutsama yerine üzerime lanet getirmiş olurum.''
Annesi, ''Sana gelecek lanet bana gelsin, oğlum'' dedi. ''Sen beni dinle, git oğlakları getir.''
Yakup gidip oğlakları annesine getirdi. Annesi babasının sevdiği lezzetli bir yemek yaptı. Büyük oğlu Esav'ın en güzel giysileri o anda evdeydi. Rebeka onları küçük oğlu Yakup'a giydirdi. Ellerinin üstünü, ensesinin kılsız yerini oğlak derisiyle kapladı. Yaptığı güzel yemekle ekmeği Yakup'un eline verdi.'' (Sayfa: 26)
*
37, Yusuf'un düşleri:
*
''İsrail (Yakup) Yusuf'u öbür oğullarının hepsinden çok severdi. Çünkü Yusuf onun yaşlılığında doğmuştu. Yusuf'a uzun, renkli bir giysi yaptırmıştı. Yusuf'un kardeşleri babalarının onu kendilerinden çok sevdiğini görünce, ondan nefret ettiler. Yusuf'a tatlı söz söylemez oldular.
Yusuf bir düş gördü. Bunu kardeşlerine anlatınca, ondan daha çok nefret ettiler. Yusuf, ''Lütfen gördüğüm düşü dinleyin.!'' dedi, ''Tarlada demet bağlıyorduk. Ansızın benim demetim kalkıp dikildi. Sizinkilerse, çevresine toplanıp önünde eğildiler.''
Kardeşleri, ''Başımıza kral mı olacaksın.? Bizi sen mi yöneteceksin.?'' dediler. Düşlerinden, söylediklerinden ötürü ondan büsbütün nefret ettiler.
Yusuf bir düş daha görüp kardeşlerine anlattı. ''Dinleyin, bir düş daha gördüm'' dedi, ''Güneş, ay ve on bir yıldız önümde eğildiler.''
Yusuf babasıyla kardeşlerine bu düşü anlatınca, babası onu azarladı: ''Ne biçim düş bu.?'' dedi, ''Ben, annen, kardeşlerin gelip önünde yere mi eğileceğiz yani.?'' Kardeşleri Yusuf'u kıskanıyordu, ama bu olay babasının aklına takıldı.'' (Sayfa: 39)
*
Kardeşleri Yusuf'u satıyor:
*
''..bir teke keserek Yusuf'un renkli uzun giysisini kanına buladılar. Giysiyi babalarına götürerek, ''Bunu bulduk'' dediler, ''Bak bakalım, oğlunun mu değil mi.?''
Yakup giysiyi tanıdı, ''Evet, bu oğlumun giysisi'' dedi, ''Onu yabanıl bir hayvan yemiş olmalı. Yusuf'u parçalamış olsa gerek.'' (..)
Bu arada Midyanlılar da Yusuf'u Mısır'da firavunun bir görevlisine, muhafız birliği komutanı Potifar'a sattılar.'' (Sayfa: 40)
*
39, Yusuf'la Potifar'ın karısı:
*
''Potifar'ın karısı Yusuf'un giysisini tutarak, ''Benimle yat'' dedi. Ama Yusuf giysisini onun elinde bırakıp evden dışarı kaçtı.
Kadın Yusuf'un giysisini bırakıp kaçtığını görünce, uşaklarını çağırdı. ''Bakın şuna.!'' dedi, ''Kocamın getirdiği bu İbrani bizi rezil etti. Yanıma geldi, benimle yatmak istedi. Ben de bağırdım. Bağırdığımı duyunca giysisini yanımda bırakıp dışarı kaçtı.'' (Sayfa: 41)
*
41, Yusuf Firavunun düşünü yorumluyor:
*
''Bu arada baş saki firavuna, ''Bugün suçumu itiraf etmeliyim'' dedi, ''Kullarına -bana ve fırıncıbaşına- öfkelenince bizi zindana, muhafız birliği komutanının evine kapattın. Bir gece ikimiz de düş gördük. Düşlerimiz farklı anlamlar taşıyordu. Orda bizimle birlikte muhafız birliği komutanının kölesi İbrani bir genç vardı. Gördüğümüz düşleri ona anlattık. Bize bir bir yorumladı. Her şey onun yorumladığı gibi çıktı: Ben görevime döndüm, fırıncıbaşıysa asıldı.''
(..) ''Yusuf, ''Efendim, iki düş de aynı anlamı taşıyor'' dedi, ''Tanrı ne yapacağını sana bildirmiş. Yedi güzel inek yedi yıl demektir. Yedi güzel başak da yedi yıldır. Aynı anlama geliyor. Daha sonra çıkan yedi cılız, çirkin inek ve doğu rüzgarının kavurduğu yedi solgun başaksa yedi yıl kıtlık olacağı anlamına gelir.'' (Sayfa: 43)
*
42, Yusuf'un Kardeşleri Mısır'a Gidiyor:
*
''Böylece Yusuf'un on kardeşi buğday almak için Mısır'a gittiler. Ancak Yakup Yusuf'un kardeşi Benyamin'i onlarla birlikte göndermedi, çünkü oğlunun başına bir şey gelmesinden korkuyordu.'' (..) ''Kardeşleri gelip onun önünde yere kapandılar. Yusuf kardeşlerini görünce tanıdı. Ama onlara yabancı gibi davranarak sert konuştu..'' (Sayfa: 44)
*
46, Yakup Mısır'a Gidiyor:
*
''Yusuf kardeşleriyle babasının ev halkına şöyle dedi: ''Gidip firavuna haber vereyim, 'Kenan ülkesinde yaşayan kardeşlerimle babamın ev halkı yanıma geldi' diyeyim. Çoban olduğunuzu, hayvancılık yaptığınızı, bu yüzden davarlarınızla sığırlarınızı ve her şeyinizi birlikte getirdiğinizi anlatayım. Firavun sizi çağırıp da, 'Ne iş yaparsınız.?' diye sorarsa, 'Atalarımız gibi biz de çocukluktan beri hayvancılık yapıyoruz' dersiniz. Öyle deyin ki, sizi Goşen bölgesine yerleştirsin. Çünkü Mısırlılar çobanlardan iğrenir.'' (Sayfa: 50)
*
Kıtlık Şiddetleniyor:
*
''Mısır ve Kenan ülkeleri kıtlıktan kırılıyordu. Yusuf sattığı buğdaya karşılık Mısır ve Kenan'daki bütün paraları toplayıp firavunun sarayına götürdü. Mısır ve Kenan'da para tükenince Mısırlılar Yusuf'a giderek, ''Bize yiyecek ver'' dediler, ''Gözünün önünde ölelim mi.? Paramız bitti.''
Yusuf, ''Paranız bittiyse, davarlarınızı getirin'' dedi, ''Onlara karşılık size yiyecek vereyim''. Böylece davarlarını Yusuf'a getirdiler. Yusuf atlara, davar ve sığır sürülerine, eşeklere karşılık onlara yiyecek verdi. Bir yıl boyunca hayvanlarına karşılık onlara yiyecek sağladı.'' (..) ''Yusuf halka, ''Sizi de toprağınızı da firavun için satın aldım'' dedi, ''İşte size tohum, toprağı ekin. Ürün devşirdiğinizde, beşte birini firavuna vereceksiniz. Beşte dördünü ise tohumluk olarak kullanacak ve ailelerinizle, çocuklarınızla yiyeceksiniz.''..'' (Sayfa: 51)
*
MISIR'DAN ÇIKIŞ
*
İsrailliler Mısır'da Baskı Görüyor:
*
''Sonra Yusuf hakkında bilgisi olmayan yeni bir kral Mısır'da tahta çıktı. Halkına, ''Bakın, İsrailliler sayıca bizden daha çok'' dedi, ''Gelin, onlara karşı aklımızı kullanalım, yoksa daha da çoğalırlar; bir savaş çıkarsa, düşmanlarımıza katılıp bize karşı savaşır, ülkeyi terk ederler.''
Böylece Mısırlılar İsrailliler'in başına onları ağır işlere koşacak angaryacılar atadılar. İsrailliler firavun için Pitom ve Ramses adında ambarlı kentler yaptılar. Ama Mısırlılar baskı yaptıkça İsrailliler daha da çoğalarak bölgeye yayıldılar. Mısırlılar korkuya kapılarak İsraillileri amansızca çalıştırdılar. Her türlü tarla işi, harç ve kerpiç yapımı gibi ağır işlerle yaşamı onlara zehir ettiler. Bütün işlerinde onları amansızca kullandılar.'' (Sayfa: 56-57)
*
Rab Musa'ya Belirtiler Gösteriyor:
*
''Musa, ''Ya bana inanmazlarsa.?'' dedi, ''Sözümü dinlemez, 'RAB sana görünmedi' derlerse, ne olacak.?''
RAB, ''Elinde ne var.?'' diye sordu.
Musa, ''Değnek'' diye yanıtladı.
RAB, ''Onu yere at'' dedi. Musa değneği yere atınca, değnek yılan oldu. Musa yılandan kaçtı.
RAB, ''Elini uzat, kuyruğundan tut'' dedi. Musa elini uzatıp kuyruğunu tutunca yılan yine değnek oldu. RAB, ''Bunu yap ki, ataları İbrahim'in, İshak'ın, Yakup'un Tanrısı RAB'bin sana göründüğüne inansınlar'' dedi.
Sonra, ''Elini koynuna koy'' dedi. Musa elini koynuna koydu. Çıkardığı zaman eli bir deri hastalığına yakalanmış, kar gibi bembeyaz olmuştu.
RAB, ''Elini yine koynuna koy'' dedi. Musa elini yine koynuna koydu. Çıkardığı zaman eli eski haline dönmüştü.'' (Sayfa: 59)
*
Musa'yla Harun Firavunun Huzurunda:
*
''Tanrı ayrıca Musa'ya, ''Ben Yahve'yim'' dedi. ''İbrahim'e, İshak'a ve Yakup'a Her Şeye Gücü Yeten Tanrı olarak göründüm, ama onlara kendimi Yahve adıyla tanıtmadım. Yabancı olarak yaşadıkları Kenan ülkesini kendilerine vermek üzere onlarla antlaşma yaptım. Mısırlıların köleleştirdiği İsrailliler'in iniltilerini duydum ve antlaşmamı hep andım.'' (Sayfa: 61)
*
Harun'un Değneği Yılan Oluyor:
*
''..Musa'yla Harun firavunun yanına gittiler ve RAB'bin buyurduğu gibi yaptılar. Harun değneğini firavunla görevlilerin önüne attı. Değnek yılan oluverdi. Bunun üzerine firavun kendi bilgelerini, büyücülerini çağırdı. Mısırlı büyücüler de büyüleriyle aynı şeyi yaptılar. Her biri değneğini attı, değnekler yılan oldu. Ancak Harun'un değneği onların değneklerini yuttu. Yine de, RAB'bin söylediği gibi firavun inat etti ve Musa'yla Harun'u dinlemedi.'' (Sayfa: 62)
*
Kamış Denizi'ni Geçiş:
*
''RAB Musa'ya, ''Niçin bana feryat ediyorsun.?'' dedi, ''İsraillilere söyle, ilerlesinler. Sen değneğini kaldır, elini denizin üzerine uzat. Sular yarılacak ve İsrailliler kuru toprak üzerinde yürüyerek denizi geçecekler. Ben Mısırlıları inatçı yapacağım ki, artlarına düşsünler. Firavunu, bütün ordusunu, savaş arabalarını, atlılarını yenerek yücelik kazanacağım. Firavun, savaş arabaları ve atlılarından ötürü yücelik kazandığım zaman, Mısırlılar bilecek ki, ben RAB'bim.'' (Sayfa: 70)
*
Kurtuluş Ezgisi:
*
''Harun'un kızkardeşi Peygamber Miryam tefini eline aldı, bütün kadınlar teflerle, oynayarak onu izlediler. Miryam onlara şu ezgiyi söyledi:
''Ezgiler sunun RAB'be,
Çünkü yüceldikçe yüceldi,
Atları, atlıları denize döktü.''..'' (Sayfa: 72)
*
Altın Buzağı:
*
''Harun, ''Öfkelenme, efendim.!'' diye karşılık verdi, ''Bilirsin, halk kötülüğe eğilimlidir. Bana, 'Bize öncülük edecek bir ilah yap. Bizi Mısır'dan çıkaran adama, Musa'ya ne oldu bilmiyoruz' dediler. Ben de, 'Kimde altın varsa çıkarsın' dedim. Altınlarını bana verdiler. Ateşe atınca, bu buzağı ortaya çıktı.!''..'' (Sayfa: 91)
*
LEVİLİLER, 4-5
*
5
*
''Biri hangi konuda olursa olsun, kötülük ya da iyilik yapmak için, düşünmeden ve ne yaptığını bilmeden ant içerse, bunu anladığı an suçlu sayılacaktır.
Kişi bu suçlardan birini işlediği zaman, günahını itiraf etmeli. Günahının bedeli olarak RAB'be bir suç sunusu getirmeli. Bu sunu küçükbaş hayvanlardan olmalı. '' (Sayfa: 105)
*
LEVİLİLER, 11-13
*
Doğum Yapan Kadının Paklanması:
*
''RAB Musa'ya şöyle dedi: İsrail halkına de ki, 'Bir kadın hamile kalıp erkek çocuk doğurursa, âdet gördüğü günlerde olduğu gibi yedi gün kirli sayılacaktır. Çocuk sekizinci gün sünnet edilmeli. Kadın kanamasından paklanmak için otuz gün bekleyecek. Pak sayılması için geçmesi gereken bu günler doluncaya dek kutsal bir şeye dokunmayacak, tapınağa girmeyecek. Ancak, kız çocuk doğurursa, âdet gördüğü günler gibi iki hafta kirli sayılacaktır. Kanamasından paklanmak için altmış altı gün bekleyecektir.'' (Sayfa: 113)
*
LEVİLİLER, 16-18
*
Kan Yemek Yasaktır:
*
''İsrail halkından ya da aralarında yaşayan yabancılardan kim kan yerse, ona öfkeyle bakacağım ve halkımın arasından atacağım. Çünkü canlılara yaşam veren kandır. Ben onu size sunakta kendiniz günahtan bağışlatmanız için verdim. Kan yaşam karşılığı günah bağışlatır.'' (Sayfa: 120)
*
Adalet ve Kutsallık Yasaları:
*
19
*
''Çalmayacaksınız. Hile yapmayacaksınız. Birbirinize yalan söylemeyeceksiniz. Benim adımla yalan yere ant içmeyeceksiniz. Tanrınızın adını aşağılamış olursunuz. RAB benim.
Komşuna haksızlık etmeyecek, onu soymayacaksın. İşçinin alacağını sabaha bırakmayacaksın. Sağıra lanet etmeyecek, körün önüne engel koymayacaksın. Tanrından korkacaksın. RAB benim.
Yargılarken haksızlık yapmayacaksın. Yoksula ayrıcalık göstermeyecek, güçlüyü kayırmayacaksın. Komşunu adaletle yargılayacaksın. Halkının arasında onu bunu çekiştirerek dolaşmayacaksın. RAB benim.'' (Sayfa: 122)
*
''Cincilere, ruh çağıranlara yönelmeyin. Onlara danışmayın, kirlenirsiniz. RAB benim.
Ak saçlı insanların önünde ayağa kalkacak, yaşlılara saygı göstereceksin. Tanrından korkacaksın. RAB benim.
Ülkenizde sizinle birlikte yaşayan bir yabancıya kötü davranmayın. Ona sizden biriymiş gibi davranacak ve onu kendiniz kadar seveceksiniz. Çünkü siz de Mısır'da yabancıydınız. Tanrınız RAB benim.
Yargılarken, uzunluk ve sıvı ölçerken, ağırlık tartarken haksızlık yapmayın. Doğru terazi, ağırlık taşı, efa ve hin kullanın.'' (Sayfa: 123)
*
Kâhinlerle İlgili Kanunlar:
*
21
*
''RAB Musa'ya şöyle dedi: ''Harun'a de ki, 'Soyundan gelecek kuşaklar boyunca kusurlu olan hiç kimse yiyecek sunusu sunmak üzere Tanrısına yaklaşmasın. Kusurlu olan, sunağa yaklaşamaz: Kör, topal, yüzü arızalı, organlarından biri aşırı büyümüş, kolu veya ayağı kırık, kambur, cüce, gözü özürlü, uyuz, yarası kabuk bağlamış ya da hadım. Kâhin Harun'un soyundan bu kusurlara sahip hiç kimse RAB için yakılan sunuyu sunmak üzere sunağa yaklaşmayacak. Çünkü kusurludur.''..'' (Sayfa: 124-125)
*
Kabul Edilmeyecek Kurbanlar:
*
22
*
''Kim gönülden verilen bir sunuyu ya da dilek adağını yerine getirmek için RAB'be esenlik kurbanı olarak sığır veya davar sunmak isterse, kabul edilmesi için hayvan kusursuz olmalı. Hiçbir eksiği bulunmamalı.'' (Sayfa: 125)
*
Tanrı'ya Lanet Edenin Sonu:
*
24
*
''İsrailliler arasında annesi İsrailli babası Mısır'lı bir adam vardı. Ordugahta onunla bir İsrailli arasında kavga çıktı. İsrailli kadının oğlu RAB'be sövdü, lanet etti. Onu Musa'ya getirdiler. Annesi Dan oymağından Divri'nin kızı Şelomit'ti. Adamı gözaltına alıp RAB'bin kararını beklediler.
RAB Musa'ya şöyle dedi: ...''
(..)
''Kim komşusunu yaralarsa, kendisine de aynı şey yapılacaktır. Kırığa karşılık kırık, göze göz, dişe diş olmak üzere, ona ne yaptıysa kendisine de aynı şey yapılacaktır.'' (Sayfa: 128)
*
ÇÖLDE SAYIM
*
7
*
Önderlerin Rab'be Verdiği Armağanlar:
*
''Sonra İsrail ileri gelenleri, sayılanlardan sorumlu olan aile ve oymak önderleri armağanlar sundular. RAB'be armağan olarak üstü kapalı altı araba ve on iki öküz getirdiler: Her iki önder için bir araba, her önder için bir öküz.'' (Sayfa: 143)
*
9
*
Konutun Üstündeki Bulut:
*
''Konutu kaplayan bulut gece ateşi andırıyordu. İsrailliler ancak bulut çadırın üzerinden kalkınca göçer, bulut nerede durursa orada konaklarlardı.'' (Sayfa: 148)
*
10
*
İsrailliler Sina'dan Ayrılıyor:
*
''Musa, kayınbabası Midyanlı Reuel oğlu Hovav'a, ''RAB'bin, 'Size vereceğim' dediği yere gidiyoruz'' dedi, ''Bizimle gel, sana iyi davranırız. Çünkü RAB İsrail'e iyilik edeceğine söz verdi.''
Hovav, ''Gelmem'' diye yanıtladı, ''Ülkeme, akrabalarımın yanına döneceğim.''
Musa, ''Lütfen bizi bırakma'' diye üsteledi, ''Çünkü çölde konaklayacağımız yerleri sen biliyorsun. Sen bize göz olabilirsin. Bizimle gelirsen, RAB'bin yapacağı bütün iyilikleri seninle paylaşırız.''..'' (Sayfa: 149)
*
11
*
Halk Yakınıyor:
*
''..Derken, halkın arasındaki yabancılar başka yiyeceklere özlem duymaya başladılar. İsrailliler de yine ağlayarak, ''Keşke yiyecek biraz et olsaydı.!'' dediler, ''Mısır'da parasız yediğimiz balıkları, salatalıkları, karpuzları, pırasaları, soğanları, sarmısakları anımsıyoruz. Şimdiyse yemek yeme isteğimizi yitirdik. Bu mandan başka hiçbir şey gördüğümüz yok.''
Man kişniş tohumuna benzerdi, görünüşü de reçine gibiydi. Halk çıkıp onu toplar, değirmende öğütür ya da havanda döverdi. Çömlekte haşlayıp pide yaparlardı. Tadı zeytinyağında pişirilmiş yiyeceklere benzerdi. Gece ordugaha çiy düşerken, man da birlikte düşerdi.'' (Sayfa: 149)
*
Rab Bıldırcın Gönderiyor:
*
''RAB denizden bıldırcın getiren bir rüzgâr gönderdi. Rüzgâr bıldırcınları ordugahın her yönünden bir günlük yol kadar uzaklığa, yerden iki arşın yüksekliğe indirdi. Halk bütün gün, bütün gece ve ertesi gün durmadan bıldırcın topladı. (..) Et daha halkın dişleri arasındayken, çiğnemeye vakit kalmadan RAB öfkelendi, onları büyük bir yıkımla cezalandırdı. Bu nedenle oraya Kivrot-Hattaava adı verildi. Başka yiyeceklere özlem duyanları oraya gömdüler.'' (Sayfa: 150)
*
12
*
Miryam'la Harun'un Yakınmaları:
*
''Musa Kûşlu bir kadınla evlenmişti. Bundan dolayı Miryam'la Harun onu yerdiler. ''RAB yalnız Musa aracılığıyla mı konuştu.?'' dediler, ''Bizim aracılığımızla da konuşmadı mı.?'' RAB bu yakınmaları duydu.'' (Sayfa: 151)
*
13
*
Kenan Ülkesine Casuslar Gönderiliyor:
*
''Musa, Kenan ülkesini araştırmak üzere onları gönderirken, ''Negev'e, dağlık bölgeye gidin'' dedi, ''Nasıl bir ülke olduğunu, orada yaşayan halkın güçlü mü zayıf mı, çok mu az mı olduğunu öğrenin. Yaşadıkları ülke iyi mi kötü mü, kentleri nasıl, surlu mu değil mi anlayın. Toprak nasıl.? Verimli mi, kıraç mı.? Çevre ağaçlık mı, değil mi.? Elinizden geleni yapıp orada yetişen meyvelerden getirin.'' Mevsim üzümün olgunlaşmaya başladığı zamandı.''
*
''Kırk gün dolaştıktan sonra adamlar ülkeyi araştırmaktan döndüler. (..) Musa'ya, ''Bizi gönderdiğin ülkeye gittik'' dediler, ''Gerçekten süt ve bal akıyor orada.! İşte ülkenin ürünleri.! Ancak orada yaşayan halk güçlü, kentler de surlu ve çok büyük. (..) Kalev, Musa'nın önünde halkı susturup, ''Oraya gidip ülkeyi ele geçirelim. Kesinlikle buna yetecek gücümüz var'' dedi.
Ne var ki, kendisiyle oraya giden adamlar, ''Bu halka saldıramayız, onlar bizden daha güçlü'' dediler. Araştırdıkları ülke hakkında İsrailliler arasında kötü haber yayarak, ''Boydan boya araştırdığımız ülke, içinde yaşayanları yiyip bitiren bir ülkedir'' dediler. Üstelik orada gördüğümüz herkes uzun boyluydu. Nefiller'i, Nefiller'in soyundan gelen Anaklılar'ı gördük. Onların yanında kendimizi çekirge gibi hissettik, onlara da öyle göründük.''..'' (Sayfa: 151-152)
*
15
*
Püsküllerle İlgili Kural:
*
''RAB Musa'ya şöyle dedi: ''İsrail halkına de ki, 'Kuşaklar boyunca giysinizin dört yanına püskül dikeceksiniz. Her püskülün üzerine lacivert bir kordon koyacaksınız. Öyle ki, püskülleri gördükçe RAB'bin buyruklarını anımsayacaksınız..'..'' (Sayfa: 155)
*
30
*
Adaklarla İlgili Kurallar:
*
''Musa İsrail'in oymak önderlerine şöyle dedi: ''RAB şöyle buyurdu: 'Eğer bir adam RAB'be adak adar ya da ant içerek kendini yükümlülük altına sokarsa, verdiği sözü bozmayacak, ağzından her çıkanı yerine getirecek..'..'' (Sayfa: 173)
*
36
*
Selofhat'ın Kızlarının Mirası:
*
''İsrail'de miras bir oymaktan öbür oymağa geçmeyecek. Her İsrailli atalarının bağlı olduğu oymağın mirasına bağlı kalacak. Herhangi bir İsrail oymağından miras alan kız, babasının bağlı olduğu oymak ve boydan biriyle evlenmelidir.'' (Sayfa: 181)
*
YASA'NIN TEKRARI * 2 * İsrailliler Heşbon Kralı Sihon'u Bozguna Uğratıyor: * ''Sihon bizimle savaşmak için Yahesa'da bütün halkıyla karşımıza çıktı. Tanrımız RAB onu elimize teslim etti. Onu, oğullarını ve bütün halkını yok ettik. Bütün kentlerini ele geçirdik, hepsini yok ettik. Kadın, erkek, çocuk, kimseyi sağ bırakmadık. Hayvanlara ve ele geçirdiğimiz kentlerdeki mallara ise el koyduk. Arnon vadisi kıyısında Aroer'den ve vadideki kentten Gilat'a dek, ele geçirmediğimiz hiçbir kent kalmadı. Tanrımız RAB hepsini elimize teslim etti.'' (Sayfa: 186) * 4 * İsrailliler'den Söz Dinlemeleri İsteniyor: * ''Tanrımız RAB her çağırdığımızda bize yakın olur. Tanrısı kendisine böylesine yakın olan başka bir büyük ulus var mı.? Bugün size verdiğim bu yasa gibi adil kuralları, ilkeleri olan başka bir büyük ulus var mı.?'' (Sayfa: 187) (..) ''RAB size ateşin içinden seslendi. Siz konuşulanı duydunuz, ama konuşanı görmediniz. Yalnız bir ses duydunuz. RAB uymanızı buyurduğu antlaşmayı, yani On Buyruk'u size açıkladı. Onları iki taş levha üstüne yazdı. Mülk edinmek için gideceğiniz ülkede uymanız gereken kuralları, ilkeleri size öğretmemi buyurdu.'' (Sayfa: 188) * 8 * Rab'bi Unutmayın: * ''Tanrınız RAB sizi verimli bir ülkeye götürüyor. Öyle bir ülke ki, ırmakları, pınarları, derelerden tepelerden çıkan su kaynakları vardır; buğdayı, arpası, üzümü, inciri, narı, zeytinyağı, balı vardır. Sıkıntısız ekmek yitebileceğiniz, hiçbir şeye gereksinim duymayacağınız bir ülkedir. Öyle bir ülke ki, kayaları demirdir, dağlarından bakır çıkarabilirsiniz.'' (Sayfa: 193) * 13 * Başka İlahlara Tapmayın: * ''Aranızdan bir peygamber ya da düş gören biri çıkarsa, bir belirtiyi ya da şaşılası bir olayı önceden bildirirse, 'Bilmediğiniz başka ilahlara yönelip tapınalım' derse, söz ettiği belirti, şaşılası olay gerçekleşse bile, o peygamberi ya da düş göreni dinlememelisiniz. Tanrınız RAB kendisini bütün yüreğinizle, bütün canınızla sevip sevmediğinizi anlamak için sizi sınamaktadır.'' (Sayfa: 198) * 14 * Eti Yenen ve Yenmeyen Hayvanlar: * ''Siz Tanrınız RAB'bin çocuklarısınız. Ölülere ağıt yakmak için bedenlerinizi yaralamayacaksınız. İki kaş arasındaki tüyleri almayacaksınız. Tanrınız RAB için kutsal bir halksınız. RAB öz halkı olmanız için yeryüzündeki bütün halkların arasından sizi seçti.'' (..) ..çatal ve yarık tırnaklı her hayvanın etini yiyebilirsiniz. Ancak geviş getiren, çatal ve yarık tırnaklı hayvanlardan etini yememeniz gereken şunlardır: Deve, tavşan, kaya tavşanı. Bunlar geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. Sizin için kirli sayılırlar. Domuz çatal tırnaklıdır, ama geviş getirmez. Sizin için kirli sayılır. Bu hayvanların etini yemeyecek, leşine dokunmayacaksınız.'' (Sayfa: 199) * 19 * Tanıklar Hakkında: * ''Herhangi bir suç ya da günah konusunda birini suçlu çıkarmak için bir tanık yetmez. Her sorun, iki ya da üç tanığın tanıklığıyla açıklığa kavuşturulacaktır.'' (Sayfa: 204) * ''Cana can, göze göz, ele el, ayağa ayak.'' (Sayfa: 205) * 22 * Çeşitli Yasalar: * ''Kadınlar erkek giysisi, erkekler de kadın giysisi giymesin. Tanrınız RAB bu gibi şeyleri yapanlardan tiksinir.'' (Sayfa: 207) * Cinsel Paklıkla İlgili Kurallar: * ''Bir adam bir kadın alır, yattıktan sonra ondan hoşlanmazsa, ona suç yükler, adını kötüler, 'Bu kadınla evlendim ama onunla yatınca erden olmadığını gördüm' derse, kadının annesiyle babası kızlarının erden olduğuna ilişkin kanıtı alıp kapıda görevli kent ileri gelenlerine getirecekler. Kadının babası ileri gelenlere, 'Kızımı bu adamla evlendirdim ama o kızımdan hoşlanmıyor' diyecek, 'Şimdi kızımı suçluyor, onun erden olmadığını söylüyor. İşte kızımın erden olduğunun kanıtı.!' Sonra anne baba kızlarının erden olduğunu kanıtlayan yatak çarşafını ileri gelenlerin önüne serip gösterecekler. Kent ileri gelenleri de adamı cezalandıracaklar. Ceza olarak ondan yüz gümüş alıp kadının babasına verecekler. Çünkü adam İsrailli bir erden kızın adını kötülemiştir. Kadın adamın karısı kalacak ve adam yaşamı boyunca onu boşayamayacaktır. Ancak bu sav doğruysa, kızın erden olduğuna ilişkin bir kanıt bulunamazsa, kızı baba evinin kapısına çıkaracaklar. Kent halkı taşlayarak kızı öldürecek. Babasının evindeyken fuhuş yapmakla İsrail'de iğrençlik yapmıştır. Aranızdaki kötülüğü ortadan kaldıracaksınız.'' (Sayfa: 207) * 24 * Çeşitli Kurallar: * ''Ücretle çalışan, gereksinimi olan, yoksul bir soydaşınızı ya da kentlerinizin birinde yaşayan bir yabancıyı sömürmeyeceksiniz. Ücretini her gün, güneş batmadan ödeyeceksiniz. Yoksul olduğu için güvencesi odur. Yoksa sana karşı RAB'be haykırır ve sen de günah işlemiş sayılırsın. Ne babalar çocuklarının günahından ötürü öldürülecek, ne de çocuklar babalarının. Herkes kendi günahı için öldürülecek. (..) Tarlanızdaki ekini biçtiğinizde, gözden kaçan bir demet olursa, almak için geri dönmeyin. Onu yabancıya, öksüze, dul kadına bırakın. Öyle ki, Tanrınız RAB el attığınız her işte sizi kutsasın.'' (Sayfa: 209) * 25 * ''Birlikte oturan kardeşlerden biri oğlu olmadan ölürse, ölenin dulu aile dışından biriyle evlenmemeli. Ölenin kardeşi dul kalan kadına gidecek. Onu kendine karı olarak alacak, ona kayınbiraderlik görevini yapacak.'' (Sayfa: 210) * 34 * Musa'nın Ölümü: * ''..mezarının nerede olduğunu kimse bilmiyor. Musa öldüğünde yüz yirmi yaşındaydı; ne gözleri zayıflamıştı, ne de gücü tükenmişti. İsrailliler Moav ovalarında Musa için otuz gün yas tuttular. Sonra Musa için ağlama ve yas tutma günleri sona erdi. Nun oğlu Yeşu bilgelik ruhuyla doluydu. Çünkü Musa ellerini üzerine koymuştu. İsrailliler onu dinliyor ve RAB'bin Musa'ya verdiği buyruklar uyarınca davranıyorlardı.'' (Sayfa: 223)
*
YEŞU
*
5
*
Eriha'nın Düşüşü:
*
''RAB'bin ordusunun komutanı, ''Çarığını çıkar'' dedi, ''Çünkü bastığın yer kutsaldır.'' Yeşu söyleneni yaptı.'' (Sayfa: 228)
*
8
*
Ay Kenti'nin Yıkılması:
*
''Bir önceki gibi, düşman kentten çıkıp üzerimize gelince, önlerinde kaçar gibi yapıp onları kentten uzaklaştırıncaya dek ardımızdan sürükleyeceğiz. Önceki gibi onlardan kaçtığımızı sanacaklar. Biz kaçar gibi yaparken, siz de pusu kurduğunuz yerden çıkıp kenti ele geçirirsiniz.'' (Sayfa: 231)
*
10
*
Amorlular'ın Yenilgiye Uğratılması:
*
''..Yeşu halkın önünde RAB'be şöyle seslendi:
''Dur, ey güneş, Givon üzerinde
Ve ay, sen de Ayalon Vadisi'nde.''
Halk düşmanlarından öcünü alıncaya dek güneş durdu, ay da yerinde kaldı. (..) Güneş, yaklaşık bir gün boyunca göğün ortasında durdu, batmakta gecikti.'' (Sayfa: 234)
*
HÂKİMLER
*
6
*
Gidyon:
*
''Gidyon adamlarından onunu yanına alarak RAB'bin kendisine buyurduklarını yerine getirdi. Ne var ki, ailesinden ve kent halkından korktuğu için bunu gündüz yerine gece yaptı.
Sabah erkenden kalkan kent halkı, Baal'a ait sunağın yıkıldığını, yanındaki Aşera putunun kesildiğini, ikinci boğanın yeni yapılan sunak üzerinde sunulduğunu gördü. Birbirlerine, ''Bu işi kim yaptı.?'' diye sordular. Araştırıp soruşturduktan sonra, bu işi Yoaş oğlu Gidyon'un yaptığını anladılar. Bunun üzerine Yoaş'a, ''Oğlunu dışarı çıkar'' dediler, ''Ölmesi gerek. Çünkü Baal'ın sunağını yıktı, yanındaki Aşera putunu kesti.''
Yoaş çevresindeki öfkeli kalabalığa, ''Baal'ı savunmak size mi düştü.?'' dedi, ''Siz mi onu kurtaracaksınız.? Onu savunan şafak sökmeden ölecek. Baal tanrıysa, bırakın kendini savunsun. Yıkılan sunak onun.!''..'' (Sayfa: 258-259)
*
9
*
Gidyon'un Ölümü:
*
''Bir gün ağaçlar kendilerine bir kral meshetmek istediler; zeytin ağacına gidip, 'Gel kralımız ol' dediler.
Zeytin ağacı, 'İlahları ve insanları onurlandırmak için kullanılan yağımı bırakıp ağaçlar üzerinde sallanmaya mı gideyim.?' diye yanıtladı.
Bunun üzerine ağaçlar incir ağacına, 'Gel sen kralımız ol' dediler.
İncir ağacı, 'Tatlılığımı ve güzel meyvemi bırakıp ağaçlar üzerinde sallanmaya mı gideyim.?' diye yanıtladı.
Sonra ağaçlar asmaya, 'Gel sen bizim kralımız ol' dediler. Asma, 'İlahlarla insanlara zevk veren yeni şarabımı bırakıp ağaçlar üzerinde sallanmaya mı gideyim.?' dedi.
Sonunda ağaçlar karaçalıya, 'Gel sen kralımız ol' dediler.
Karaçalı, 'Eğer gerçekten beni kendinize kral meshetmek istiyorsanız, gelin gölgeme sığının' diye karşılık verdi, 'Eğer sığınmazsanız, karaçalıdan çıkan ateş Lübnan'ın bütün sedir ağaçlarını yakıp kül edecektir.'..'' (Sayfa: 262)
*
''Avimelek Teves üzerine yürüdü, kenti kuşatıp ele geçirdi. Kentin ortasında sağlam bir kule vardı. Kadın erkek bütün kent halkı oraya sığındı. Kapıları kapayıp kulenin damına çıktılar. Avimelek gelip kuleyi kuşattı. Ateşe vermek için kapısına yaklaştığında, bir kadın değirmenin üst taşını Avimelek'in üzerine atıp başını yardı.
Avimelek hemen silahlarını taşıyan uşağını çağırdı ve, ''Kılıcını çek, beni öldür'' dedi, ''Hiç kimse, 'Avimelek'i bir kadın öldürdü' demesin.'' Uşak kılıcını Avimelek'e saplayıp onu öldürdü.'' (Sayfa: 264)

Görsel: Lucas Cranach
Samson and Delilah

Şimşon ve Delila:
*
''Delila Şimşon'un gerçeği söylediğini anlayınca haber gönderip Filist beylerini çağırttı. ''Bir kez daha gelin'' dedi, ''Şimşon bana gerçeği söyledi.'' Kadının yanına gelen Filist beyleri gümüşü de birlikte getirdiler. Delila Şimşon'u dizleri üzerinde uyuttuktan sonra adamlardan birini çağırtıp başındaki yedi örgüyü kestirdi. Sonra alay ederek onu dürtüklemeye başladı. Çünkü Şimşon gücünü yitirmişti.
Delila, ''Şimşon, Filistliler geldi.!'' dedi. Şimşon uyandı ve, ''Her zamanki gibi kalkıp silkinirim'' diye düşündü. RAB'bin kendisinden ayrıldığını bilmiyordu.
Filistliler onu yakalayıp gözlerini oydular. Gazze'ye götürüp tunç zincirlerle bağladılar, cezaevinde değirmen taşına koştular. Bu arada Şimşon'un kesilen saçları uzamaya başladı.'' (Sayfa: 271)
*
I. SAMUEL
*
16
*
Davut Kral Olarak Meshediliyor:
*
''Hizmetkârları Saul'a, ''Bak, Tanrı'nın gönderdiği kötü bir ruh sana sıkıntı çektiriyor'' dediler, ''Efendimiz biz hizmetkârlarına buyruk ver, iyi lir çalan birini bulalım. Öyle ki, Tanrı'nın gönderdiği kötü ruh üzerine gelince, o lir çalar, sen de rahatlarsın.'' (..)
O günden sonra, Tanrı'nın gönderdiği kötü ruh ne zaman Saul'un üzerine gelse, Davut liri alıp çalar, Saul rahatlayıp kendine gelirdi. Kötü ruh da ondan uzaklaşırdı.'' (Sayfa: 303)
*
17
*
Davut'un Golyat'ı Öldürmesi:
*
''Filist ordugahından Gatlı Golyat adında usta bir dövüşçü ortaya çıktı. Boyu altı arşın bir karıştı. Başına tunç miğfer takmış, pullu bir zırh kuşanmıştı. Tunç zırhın ağırlığı beş bin şekeldi. Baldırları zırhlarla korunmuştu. Omuzları arasında tunç bir pala asılıydı. Mızrağının sapı dokumacı tezgahının sırığı gibiydi. Mızrağın demir başının ağırlığı altı yüz şekeldi. Golyat'ın önü sıra kalkanını taşıyan bir adam yürüyordu.
Golyat durup İsrail ordusuna, ''Neden savaş düzeni aldınız.?'' diye haykırdı, ''Ben Filistliyim, sizse Saul'un kölelerisiniz. Aranızdan karşıma çıkacak birini seçin. Dövüşte beni yenip öldürebilirse, biz sizin köleniz oluruz. Ama ben üstün gelip onu yok edebilirsem, siz benim kölemiz olur, bize kulluk edersiniz.''..'' (Sayfa: 303)
*
I. SAMUEL
*
17
*
Davut'un Golyat'ı Öldürmesi:

''Saul, ''Öyleyse git, RAB seninle birlikte olsun dedi. Sonra kendi giysilerini Davut'a verdi; başına tunç miğfer taktı, ona bir zırh giydirdi. Davut giysilerinin üzerine kılıcını kuşanıp yürümeye çalıştı. Çünkü bu giysilere alışık değildi.
Saul'a, ''Bunlarla yürüyemiyorum'' dedi, ''Çünkü alışık değilim.'' Sonra giysileri üzerinden çıkardı. Değneğini alıp dereden beş çakıl taşı seçti. Bunları çoban dağarcığının cebine koyduktan sonra sapanını alıp Filistli Golyat'a doğru ilerledi.
Filistli de, önünde kalkan taşıyıcısı, Davut'a doğru ilerliyordu. Davut'u tepeden tırnağa süzdü. Kızıl saçlı, yakışıklı bir genç olduğu için onu küçümsedi. ''Ben köpek miyim ki, üzerine değnekle geliyorsun.?'' diyerek kendi ilahlarının adıyla Davut'u lanetledi. ''Bana gelsene.! Bedenini gökteki kuşlara ve kırdaki hayvanlara yem edeceğim.!'' dedi.
Davut, ''Sen kılıçla, mızrakla, palayla üzerime geliyorsun'' diye karşılık verdi, ''Bense meydan okuduğun İsrail ordusunun Tanrısı, Her Şeye Egemen RAB'bin adıyla senin üzerine geliyorum. Bugün RAB seni elime teslim edecek. Seni vurup başını gövdenden ayıracağım. Bugün Filistli askerlerin leşlerini gökteki kuşlarla yerdeki hayvanlara yem edeceğim. Böylece bütün dünya İsrail'de Tanrı'nın var olduğunu anlayacak. Bütün bu topluluk RAB'bin kılıçla, mızrakla kurtarmadığını anlayacak. Çünkü savaş zaten RAB'bindir.! O sizi elimize teslim edecek.''
Golyat saldırmak amacıyla Davut'a doğru ilerledi. Davut'da onunla dövüşmek üzere hemen Filist cephesine doğru koştu. Elini dağarcığına sokup bir taş çıkardı, sapanla fırlattı. Taş Filistli'nin alnına çarpıp saplandı. Filistli yüzükoyun yere düştü. Böylece Davut Filistli Golyan'ı sapan ve taşla yendi. Elinde kılıç olmaksızın onu yere serdi. Sonra koşup üzerine çıktı. Golyat'ın kılıcını tutup kınından çektiği gibi onu öldürdü ve başını kesti.'' (Sayfa: 304-305)
*
2. SAMUEL
*
14
*
Avşalom Yeruşalim'e Dönüyor:
*
''Hepimizin öleceği kesin, toprağa dökülüp yeniden toplanamayan su gibiyiz.'' (Sayfa: 336)
*
1. KRALLAR
*
2
*
Davut'un Ölümü
*
Davut ölüp atalarına kavuşunca, kendi adıyla bilinen kentte gömüldü. Yedi yıl Hevron'da, otuz üç yıl Yeruşalim'de olmak üzere toplam kırk yıl İsrail'de krallık yaptı. Babası Davut'un tahtına geçen Süleyman'ın krallığı çok sağlam temellere oturmuştu. (Sayfa: 355)
*
1. KRALLAR, 3
*
Süleyman Bilgece Yargılıyor
*
Bir gün iki fahişe gelip kralın önünde durdu. Kadınlardan biri krala şöyle dedi: ''Efendim, bu kadınla ben aynı evde kalıyoruz. Birlikte kaldığımız sırada ben bir çocuk doğurdum. İki gün sonra da o doğurdu. Evde yalnızdık, ikimizden başka kimse yoktu. Bu kadın geceleyin çocuğunun üzerine yattığı için çocuk ölmüş. Gece yarısı, ben kulun uyurken, kalkıp çocuğumu almış, koynuna yatırmış, kendi ölü çocuğunu da benim koynuma koymuş. Sabahleyin oğlumu emzirmek için kalktığımda, onu ölmüş buldum. Ama sabah aydınlığında dikkatle bakınca, onun benim doğurduğum çocuk olmadığını anladım.''
Öbür kadın, ''Hayır.! Yaşayan çocuk benim, ölü olan senin.!'' diye çıkıştı.
Birinci kadın, ''Hayır.! Ölen çocuk senin, yaşayan çocuk benim.!'' diye diretti. Kralın önünde böyle tartışıp durdular.
Kral, ''Biri, 'Yaşayan çocuk benim, ölü olan senin' diyor, öbürü, 'Hayır.! Ölen çocuk senin, yaşayan benim' diyor. O halde bana bir kılıç getirin.!'' dedi. Kılıç getirilince, kral, ''Yaşayan çocuğu ikiye bölüp yarısını birine, yarısını öbürüne verin.!'' diye buyurdu.
Yüreği oğlunun acısıyla sızlayan, çocuğun gerçek annesi krala, ''Aman efendim, sakın çocuğu öldürmeyin.! Ona verin.!'' dedi.
Öbür kadınsa, ''Çocuk ne benim, ne de senin olsun, onu ikiye bölsünler.!'' dedi.
O zaman kral kararını verdi: ''Sakın çocuğu öldürmeyin.! Birinci kadına verin, çünkü gerçek annesi odur.''
Kralın verdiği bu kararı duyan bütün İsrailliler hayranlık içinde kaldı. Herkes adil bir yönetim için Süleyman'ın Tanrı'dan gelen bilgeliğe sahip olduğunu anladı. (Sayfa: 357-358)
*
1. KRALLAR
*
4
*
Süleyman'ın Eşsiz Bilgeliği
*
Tanrı, Süleyman'a bilgelik, derin bir sezgi, kıyılardaki kum kadar anlayış verdi. Süleyman'ın bilgeliği, bütün doğuluların ve Mısırlıların bilgeliğinden daha üstündü. O, Ezrahlı Etan, Mahol'un oğulları Heman, Kalkol ve Darda dahil herkesten daha bilgeydi. Ünü çevredeki bütün uluslara yayılmıştı. Üç bin özdeyişi ve bin beş ezgisi vardı. Lübnan sedir ağacından duvarlarda biten mercanköşkotuna kadar bütün ağaçlardan söz ettiği gibi, hayvanlar, kuşlar, sürüngenler ve balıklardan da söz edebiliyordu. Süleyman'ın bilgeliğini duyan dünyanın bütün kralları ona adamlarını gönderirdi. Bütün uluslardan insanlar gelir, Süleyman'ın bilgece sözlerini dinlerdi. (Sayfa: 359)
*
5
*
Tapınağın Yapım Hazırlıkları:


''Hiram Süleyman'a istediği kadar sedir ve çam tomruğu sağladı. Süleyman her yıl Hiram'a sarayının yiyecek gereksinimi olarak yirmi bin kor buğday, yirmi kor saf zeytinyağı verirdi. RAB, verdiği söz uyarınca, Süleyman'a bilgelik verdi. Süleyman'la Hiram arasında barış vardı. Aralarında bir antlaşma yaptılar.
Kral Süleyman angaryasına çalıştırmak üzere bütün İsrail'den otuz bin adam topladı. Sırayla her ay on binini Lübnan'a gönderiyordu. Bir ay Lübnan'da, iki ay evlerinde kalıyorlardı. Angaryasına çalışan adamların başında Adoniram vardı. Süleyman'ın yük taşıyan 70.000, dağlarda taş kesen 80.000 adamı vardı. Ayrıca, işin yürümesini saplayan ve işçileri yöneten 3300 görevlisi vardı. İşçiler, kralın buyruğu uyarınca, tapınağın temelini yontma taşlarla atmak üzere ocaktan büyük ve kaliteli taşlar kesip çıkardılar. Süleyman'ın ve Hiram'ın yapıcılarıyla Gevalılar, tapınağın yapımı için taşlarla keresteleri kesip hazırladılar.'' (Sayfa: 360)
*
Süleyman'ın Sarayı:
*
''Süleyman kendine, yapımı on üç yıl süren bir saray yaptırdı.
Uzunluğu yüz, genişliği elli, yüksekliği otuz arşın olan Lübnan Ormanı adında bir saray daha yaptırdı.'' (Sayfa: 361)
*
''Süleyman, karısı olan firavunun kızı için de bu eyvanın benzeri bir saray yaptırdı.'' (Sayfa: 362)
*
Hiram'ın Görevi:
*
''Hiram kazanlar, kürekler, çanaklar yaptı. Böylece Kral Süleyman için üstlenmiş olduğu RAB'in Tapınağı'yla ilgili bütün işleri tamamlamış oldu.
(..)
''..Havuz ve havuzu taşıyan on iki boğa heykeli..'' (Sayfa: 363)
*
Saba Kraliçesi Süleyman'ı Ziyaret Ediyor:
*
''Saba Kraliçesi, RAB'bin adından ötürü Süleyman'ın artan ününü duyunca, onu çetin sorularla sınamaya geldi. Çeşitli baharat, çok miktarda altın ve değerli taşlarla yüklü büyük bir kervan eşliğinde Yeruşalim'e gelen kraliçe, aklından geçen her şeyi Süleyman'la konuştu. Süleyman onun bütün sorularına karşılık verdi. Kralın ona yanıt bulmakta güçlük çektiği hiçbir konu olmadı. Süleyman'ın bilgeliğini, yaptırdığı sarayı, sofrasının zenginliğini, görevlilerin oturup kalkışını, hizmetkârlarının özel giysileriyle yaptığı hizmeti, sakilerini ve RAB'bin Tapınağı'nda sunduğu yakmalık sunuları gören Saba Kraliçesi hayranlık içinde kaldı.'' (Sayfa: 367)
*
2. KRALLAR
*
4
*
İki Mucize Daha:
*
''Baal-Şalişa'dan bir adam geldi. Tanrı adamına o yıl ilk biçilen arpadan yapılmış yirmi ekmekle taze buğday başağı getirdi. Elişa uşağına, ''Bunları halka dağıt, yesinler'' dedi.
Uşak, ''Nasıl olur, bu yüz kişinin önüne konur mu.?'' diye sordu.
Elişa, ''Halka dağıt, yesinler'' diye karşılık verdi. Çünkü RAB diyor ki, 'Yiyecekler, birazı da artacak.' Bunun üzerine uşak yiyecekleri halkın önüne koydu. RAB'bin sözü uyarınca halk yedi birazı da arttı.'' (Sayfa: 393)
*
12
*
Yoaş Tapınağı Onarıyor:
*
''Yoaş kâhinlere şöyle dedi: ''RAB'bin tapınağı için yapılan bağışları: Nüfus sayımından elde edilen geliri, kişi başına düşen vergiyi ve halkın gönüllü olarak RAB'bin Tapınağı'na sunduğu paraları toplayın. Her kâhin bunları hazine görevlilerinden alsın. Tapınağın neresinde yıkık bir yer varsa onarılsın.''
(..)
Kâhin Yehoyada bir sandık aldı. Kapağına bir delik açıp sunağın yanına, RAB'bin Tapınağı'na girenlerin sağına yerleştirdi. Kapıda görevli kâhinler RAB'bin Tapınağı'na getirilen bütün paraları sandığa atıyorlardı. Sandıkta çok para biriktiğini görünce kralın yazmanıyla başkâhin RAB'bin Tapınağı'na getirilen paraları sayıp torbalara koyarlardı. Sayılan paralar RAB'bin Tapınağı'ndaki işlerin başında bulunan adamlara verilirdi.'' (Sayfa: 404)
*
Amatsya'nın Yahuda Krallığı:
*
''..RAB, ''Ne babalar çocuklarının yerine öldürülecek, ne de çocuklar babalarının yerine. Herkes kendi günahı için öldürülecek'' diye buyurmuştu.'' (Sayfa: 406)
*
22 * Yoşiya'nın Yahuda Krallığı: * ''Kahin Hilkiya, Ahikam, Akbor, Şafan ve Asaya varıp tapınaktaki giysilerin nöbetçisi Harbas oğlu Tikva oğlu Şallum'un karısı Peygamber Hulda'ya danıştılar'' (Sayfa: 418) * 1. TARİHLER * 10 * Saul'le Oğullarının Ölümü: * ''Vadide oturan İsrailliler, İsrail ordusunun kaçtığını, Saul'le oğullarının öldüğünü anlayınca, kentlerini terk edip kaçmaya başladılar. Filistliler gelip bu kentlere yerleştiler. Ertesi gün Filistliler, öldürülenleri soymak için geldiklerinde, Saul'le oğullarının Gilboa Dağı'nda öldüğünü gördüler. Saul'u soyduktan sonra başını kesip silahlarını aldılar. Sonra bu iyi haberi putlarına ve halka duyurmaları için Filist ülkesinin her yanına ulaklar gönderdiler. Saul'un silahlarını ilahlarının tapınağına koyup başını Dagon Tapınağı'na çaktılar.'' (Sayfa: 436) * 29 * Davut'un Övgüsü: * ''Davut bütün topluluğun gözü önünde RAB'bi övdü. Şöyle dedi: ''Ey atamız İsrail'in Tanrısı RAB, Sonsuzluk boyunca sana övgüler olsun.! Ya RAB, büyüklük, güç, yücelik, Zafer ve görkem senindir. Gökte ve yerde olan her şey senindir.! Egemenlik senindir, ya RAB.! Sen her şeyden yücesin. Zenginlik ve onur senden gelir. Her şeye egemensin. Güç ve yetki senin elindedir. Birini yükseltmek ve güçlendirmek Senin elindedir. Şimdi, ey Tanrımız, sana şükrederiz, Görkemli adını överiz.''..'' (Sayfa: 456) * 2. TARİHLER * 1 * Süleyman Bilgelik Diliyor: * ''Tanrı o gece Süleyman'a görünüp, ''Sana ne vermemi istersin.?'' diye sordu. Süleyman, ''Babam Davut'a büyük iyilikler yaptın'' diye karşılık verdi, ''Beni de onun yerine kral atadın. Ya RAB Tanrı, babam Davut'a verdiğin söz yerine gelsin.! Beni yeryüzünün tozu kadar çok olan bir halkın kralı yaptın. Şimdi bu halkı yönetebilmem için bana bilgi ve bilgelik ver. Başka türlü senin bu büyük halkını kim yönetebilir.?'' (Sayfa: 458) * ''..Sana bilgi ve bilgelik verilecektir. Sana ayrıca öyle bir zenginlik, mal mülk ve onur vereceğim ki, benzeri ne senden önceki krallarda görülmüştür, ne de senden sonrakilerde görülecektir.''..'' (Sayfa: 458-459)
*
2. KRALLAR
*
15
*
Asa'nın Yaptığı Yenilikler:
*
''RAB'le birlikte olduğunuz sürece, O da sizinle olacaktır. O'nu ararsanız bulursunuz.'' (Sayfa: 471)
*
16
*
Asa'nın Son Yılları:
*
''Asa krallığının otuz dokuzuncu yılında ayaklarından hastalandı. Durumu çok ağırdı. Hastalığında RAB'be yöneleceğine hekimlere başvurdu. Asa krallığının kırk birinci yılında ölüp atalarına kavuştu.'' (Sayfa: 473)
*
Yehoşafat'ın Yahuda Krallığı:
*
''Kâhinlerden Elişama ve Yehoram'ı gönderdi. RAB'bin Yasa Kitabı'nı yanlarına alıp Yahuda'da halka öğrettiler. Bütün Yahuda kentlerini dolaşarak halka ders verdiler.'' (Sayfa: 473)
*
NEHEMYA
*
10
*
Halk Antlaşmayı Onaylıyor:
*
''Yasaya uygun olarak, ilk doğan oğullarımızı, hayvanlarımızı, ilk doğan sığırlarımızı ve davarlarımızı Tanrımızın Tapınağı'na, tapınakta hizmet eden kâhinlere götüreceğiz.
Hamurlu yiyeceklerimizin, kaldırdığımız ürünlerin, bütün ağaçlarımızın meyvelerinin, yeni şarabımızın, zeytinyağımızın ilkini Tanrımız'ın Tapınağı'nın depolarına getirip kâhinlere vereceğiz. Toprağımızın ondalığını Levililer'e vereceğiz, çünkü çalıştığımız bütün kentlerde ondalıkları onlar topluyor. Levililer ondalıkları toplarken Harun soyundan bir kâhin yanlarında bulunacak. Levililer topladıkları ondalığın onda birini Tanrımız'ın Tapınağı'ndaki depolara, hazine odalarına bırakacak. İsrail halkıyla Levililer, buğdaydan, yeni şaraptan, zeytinyağından verilen armağanları, tapınak eşyalarının, kâhinlerin, tapınak kapı nöbetçilerinin ve ezgicilerin bulunduğu odalara koyacaklar.
Artık Tanrımız'ın Tapınağı'nı göz ardı etmeyeceğiz.'' (Sayfa: 521)
*
ESTER, GİRİŞ
*
''Ester Kitabı'nda anlatılan olaylar İ.Ö. 5. yüzyılın başlarında Pers Kralı olan Ahaşveroş'un kışlık sarayında geçer. Olayların merkezinde Ester adlı Yahudi kraliçe yer alır. Kraliçe Ester cesareti sayesinde İsrail halkının düşmanlarının tasarladığı büyük bir katliamdan kurtulmasına önayak olur. Ardından akrabası Mordekay kralın başbakanı olur. Kitap, Purim adlı Yahudi bayramının temelindeki olayları ve anlamını anlatır.'' (Sayfa: 526)
*
1
*
Ahaşveroş'un Şölenleri:


''Yedinci gün, şarabın etkisiyle keyiflenen Kral Ahaşveroş, hizmetindeki yedi haremağasına -Mehuman, Bizta, Harvona, Bigta, Avagta, Zetar ve Karkas'a- Kraliçe Vaşti'yi başında tacıyla huzuruna getirmelerini buyurdu. Kraliçe Vaşti güzeldi. Kral halka ve önderlere onun ne kadar güzel olduğunu göstermek istiyordu. Ama Kraliçe Vaşti haremağalarının kraldan getirdiği buyruğu reddedip gitmedi. Bunun üzerine kral çok kızdı, öfkesinden küplere bindi.
Kral yasaları bile bilge kişilerle görüştü. Çünkü kralın, yasaları ve adaleti bilen kişilere danışması gelenektendi.
(..) Kral Ahaşveroş onlara, ''Kralın haremağaları aracılığıyla gönderdiği buyruğa uymayan Kraliçe Vaşti'ye yasaya göre ne yapmalı.?'' diye sordu.
Memukan, kralın ve önderlerin önünde şu yanıtı verdi: ''Kraliçe Vaşti yalnız krala karşı değil, bütün önderlere ve kralın bütün illerindeki halklara karşı suç işledi. Bütün kadınlar, kraliçenin davranışıyla ilgili haberi duyunca, 'Kral Ahaşveroş Kraliçe Vaşti'nin huzuruna getirilmesini buyurdu, ama kraliçe girmedi' diyerek kocalarını küçümsemeye başlayacaklar. Bugün kraliçenin davranışını öğrenen Pers ve Medli soylu kadınlar da kralın soylu adamlarına aynı biçimde davranacak. Bu da alabildiğine kadınların küçümsenmesine, erkeklerin de öfkelenmesine yol açacak. Kral uygun görüyorsa ferman çıkarsın; bu ferman Persler'le Medler'in değişmeyen yasalarına eklensin. Buna göre Vaşti bir daha Kral Ahaşveroş'un huzuruna çıkmasın ve kral ondan daha iyi birini kraliçeliğe seçsin. Kralın fermanı büyük krallığının dört bir yanına ulaşınca, ister soylu ister halktan olsun, bütün kadınlar kocalarına saygı gösterecektir.''..'' (Sayfa: 526-527)
*
EYÜP, GİRİŞ:
*
''Eyüp Kitabı büyük felakete uğrayan doğru bir adamın çektiği acıları anlatır. Eyüp bütün çocuklarını, malını mülkünü yitirir, korkunç bir hastalığa yakalanır.'' (Sayfa: 535)
*
Elifaz:
*
5
*
''Aptalı üzüntü öldürür,
Budalayı kıskançlık bitirir.''
(..)
''..dert topraktan çıkmaz,
Sıkıntı yerden bitmez.
Havaya uçuşan kıvılcımlar gibi
Sıkıntı çekmek için doğar insan.'' (Sayfa: 538)
*
Eyüp:
*
6
*
''Eyüp şöyle yanıtladı:
''Keşke üzüntüm tartılabilse,
Acım teraziye konabilseydi.!
Denizlerin kumundan ağır gelirdi.''..'' (Sayfa: 539)
*
7
*
''Yeryüzünde insan yaşamı savaşı andırmıyor mu.?
Günleri gündelikçinin günlerinden farklı mı.?
Gölgeyi özleyen köle,
Ücretini bekleyen gündelikçi gibi,
Miras olarak bana boş aylar verildi,
Payıma sıkıntılı geceler düştü.
Yatarken 'Ne zaman kalkacağım' diye düşünüyorum,
Ama gece uzadıkça uzuyor,
Gün doğana dek dönüp duruyorum.
Bedenimi kurt, kabuk kaplamış,,
Çatlayan derimden irin akıyor.'' (Sayfa: 540)
*
9
*
''Sorun güç sorunuysa, O güçlüdür.!
Adalet sorunuysa, kim O'nu mahkemeye çağırabilir.?
Suçsuz olsam ağzım beni suçlar,
Kusursuz olsam beni suçlu çıkarır.'' (Sayfa: 542)
*
10
*
''Senin ellerin bana biçim verdi, beni yarattı.
Şimdi dönüp beni yok mu edeceksin.?
Lütfen anımsa, balçık gibi bana sen biçim verdin,
Beni yine toprağa mı döndüreceksin.?
Beni süt gibi dökmedin mi,
Peynir gibi karıştırmadın mı.?
Bana et ve deri giydirdin,
Beni kemiklerle, sinirlerle ördün.'' (Sayfa: 543)
*
31
*
''Rahimde bize biçim veren O değil mi.?'' (Sayfa: 559)
*
32
*
Elihu:
*
''Akıl yaşta değil baştadır.
Adaleti anlamak yaşa bakmaz.'' (Sayfa: 560)
*
34
*
''..damak nasıl yemeği tadarsa,
Kulak da sözleri sınar.
Gelin, doğruyu seçelim,
İyiyi birlikte öğrenelim.'' (Sayfa: 562)
*
35
*
''Günah işlersen, Tanrı'ya ne zararı olur.?
İsyanların çoksa ne olur O'na.?
Doğruysan, O'na verdiğin nedir.?
Ya da ne alır O senin elinden.?
Kötülüğün ancak senin gibi birine zarar verir,
Doğruluğun ise yalnız insanoğlu içindir.'' (Sayfa: 563)
*
MEZMURLAR (Zebur diye de bilinir)
*
1. KİTAP
*
12. Mezmur:
*
''İnsanlar arasında alçaklık rağbet görünce,
Kötüler her yanda dolaşır oldu.'' (Sayfa: 577)
*
15. Mezmur:
*
''Kusursuz yaşam süren, adil davranan,
Yürekten gerçeği söyleyen,
İftira etmez.
Dostuna zarar vermez,
Komşusuna kara çalmaz böylesi.
Aşağılık insanları hor görür,
Ama RAB'den korkanlara saygı duyar.
Kendi zararına ant içse bile, dönmez andından.
Parasını faize vermez,
Sonsuza kadar rüşvet almaz.
Böyle yaşayan asla sarsılmayacak.'' (Sayfa: 578)
*
22. Mezmur:
*
''Çünkü O mazlumun çektiği sıkıntıyı hafife almadı,
Ondan tiksinmedi, yüz çevirmedi;
Kendisini yardıma çağırdığında ona kulak verdi.'' (Sayfa: 583)
*
37. Mezmur:
*
''Kılıç çekti kötüler, yaylarını gerdi,
Mazlumu, yoksulu yıkmak,
Doğru yolda onları öldürmek için.
Ama kılıçları kendi yüreklerine saplanacak,
Yayları kırılacak.'' (Sayfa: 592)
*
39. Mezmur:
*
''Her insan bir soluktur sadece,
En güçlü çağında bile.'' (Sayfa: 594)
*
2. KİTAP
*
59. Mezmur:
*
''Gücüm sensin, seni gözlüyorum,
Çünkü kalemsin, ey Tanrı.'' (Sayfa: 606)
*
5. KİTAP
*
115. Mezmur:
*
''Bizim Tanrımız göklerdedir,
Ne isterse yapar.
Oysa onların putları altın ve gümüşten yapılmış,
İnsan elinin eseridir.
Ağızları var, konuşmazlar,
Gözleri var, görmezler,
Kulakları var, duymazlar,
Burunları var, koku almazlar,
Elleri var, hissetmezler,
Ayakları var, yürümezler,
Boğazlarından ses çıkmaz.
Onları yapan, onlara güvenen herkes
Onlar gibi olacak.'' (Sayfa: 644)
*
(HE)
*
''Yüreğimi haksız kazanca değil,
Kendi öğütlerine yönelt.
Gözlerimi boş şeylerden çevir,
Beni kendi yolunda yaşat.''
*
(VAV)
*
''Bana sevgini göster Ya RAB,
Sözün uyarınca kurtar beni.!'' (Sayfa: 647)
*
(KAF)
*
''Koru canımı sevgin uyarınca,
Tutayım ağzından çıkan öğütleri.'' (Sayfa: 649)
*
(LAMET)
*
''Ya RAB, sözün
Göklerde sonsuza dek duruyor.
Sadakatin kuşaklar boyu sürüyor.'' (Sayfa: 649)
*
(MEM)
*
''Senin koşullarına uymakla bilgelik kazanıyorum,
Bu yüzden nefret ediyorum her yanlış yoldan.'' (Sayfa: 649)
*
(NUN)
*
''Sözün adımlarım için çıra,
Yolum için ışıktır.
Adil hükümlerini izleyeceğime ant içtim,
Andımı tutacağım.'' (Sayfa: 649)
*
(AYİN)
*
''Kuluna sevgin uyarınca davran,
Bana kurallarını öğret.'' (Sayfa: 650)
*
(KOF)
*
''Sevgin uyarınca sesime kulak ver,
Hükümlerin uyarınca, Ya RAB, yaşam ver bana.!'' (Sayfa: 651)
*
(REŞ)
*
''Sözlerinin temeli gerçektir,
Doğru hükümlerinin tümü sonsuza dek sürecektir.'' (Sayfa: 651)
*
(SİN ve ŞİN)
*
''Ganimet bulan biri gibi
Verdiğin sözlerde sevinç bulurum.
Tiksinir, iğrenirim yalandan,
Ama senin yasanı severim.'' (Sayfa: 651)
*
(TAV)
*
''Feryadım sana erişsin, ya RAB,
Sözün uyarınca akıl ver bana.!'' (Sayfa: 651)
*
139. Mezmur:
*
''Henüz döl yatağındayken gözlerin gördü beni;
Bana ayrılan günlerin hiçbiri gelmeden,
Hepsi senin kitabına yazılmıştı.'' (Sayfa: 658)
*
141. Mezmur:
*
''Ya RAB, ağzıma bekçi koy,
Dudaklarımın kapısını koru.!
Yüreğim kötülüğe eğilim göstermesin,
Suç işleyenlerin fesadına bulaşmayayım;
Onların nefis yemeklerini tatmayayım.'' (Sayfa: 659)
*
142. Mezmur, Davut'un Maskili, Mağaradayken Ettiği Dua:
*
''Kurtar beni ardıma düşenlerden,
Çünkü benden güçlüler.'' (Sayfa: 659)
*
146. Mezmur:
*
''Önderlere,
Sizi kurtaramayacak insanlara güvenmeyin.
O son soluğunu verince toprağa döner,
O gün tasarıları da biter.'' (Sayfa: 661)
*
SÜLEYMAN'IN ÖZDEYİŞLERİ
*
Ayartmalardan Kaç:
*
''Oğlum, babanın uyarılarına kulak ver,
Annenin öğrettiklerinden ayrılma.
Çünkü bunlar başın için sevimli bir çelenk,
Boynun için gerdanlık olacaktır.'' (Sayfa: 664)
*
6, Tuzaklara Dikkat Et.!
*
''Ey tembel kişi, git, karıncalara bak,
Onların yaşamından bilgelik öğren.'' (Sayfa: 669)
*
9, Bilgeliği mi Akılsızlığı mı Seveceksin.?
*
''Bilge kişiyi azarlarsan, seni sever.
Bilge kişiyi eğitirsen
Daha bilge olur.'' (Sayfa: 672)
*
13, Doğrulukla Kötülüğün Karşılaştırılması:
*
''Bilgelerle oturup kalkan bilge olur,
Akılsızlarla dost olansa zarar görür.''
*
''Oğlundan değneği esirgeyen, onu sevmiyor demektir.
Seven baba özenle terbiye eder.'' (Sayfa: 676)
*
18
*
''İnsanın karnı, ağzının meyvesiyle,
Dudaklarının ürünüyle doyar.
Dil ölüme de götürebilir, yaşama da;
Konuşmayı seven, dilin meyvesine katlanmak zorundadır.'' (Sayfa: 680)
*
21
*
''Kötü kişi kendine güçlü bir görünüm verir,
Erdemli insansa tuttuğu yoldan emindir.'' (Sayfa: 683)
*
Bilgeden Otuz Öğüt, 10
*
Eski sınır taşlarının yerini değiştirme,
Öksüzlerin toprağına el sürme.
Çünkü onların Velisi güçlüdür
Ve onların davasını sana karşı O yürütür. (Sayfa: 685)
*
Bilgelerin Öbür Özdeyişleri:
*
''Yargılarken yan tutmak iyi değildir.
Kötüye, ''Suçsuzsun'' diyen yargıcı
Halklar lanetler, uluslar kınar.
Ne mutlu suçluyu mahkûm edene.!'' (Sayfa: 686-687)
*
Süleyman'ın Özdeyişlerinin İkinci Bölümü, 28:
*
''Kötü kişi kendisini kovalayan olmasa bile kaçar.'' (Sayfa: 690)
*
VAİZ
*
Bilgelik Boştur, 1:
*
''..çok bilgelik çok keder doğurur, bilgi arttıkça acı da artar.'' (Sayfa: 695)
*
Her Şeyin Zamanı Var, 3:
*
''İnsanlara gelince, ''Tanrı hayvan olduklarını görsünler diye insanları sınıyor'' diye düşündüm. Çünkü insanların başına gelen hayvanların da başına geliyor. Aynı sonu paylaşıyorlar. Biri nasıl ölüyorsa, öbürü de öyle ölüyor. Hepsi aynı soluğu taşıyor. İnsanın hayvandan üstünlüğü yoktur. Çünkü her şey boş. İkisi de aynı yere gidiyor; topraktan gelmiş, toprağa dönüyor. Kim biliyor insan ruhunun yukarıya çıktığını, hayvan ruhunun aşağıya, yeraltına indiğini.?
Sonuçta insanın yaptığı işten zevk almasından daha iyi bir şey olmadığını gördüm. Çünkü onun payına düşen budur. Kendisinden sonra olacakları görmesi için kim onu geri getirebilir.?'' (Sayfa: 697)
*
Yalnızlığın Anlamsızlığı, 4:
*
''Yalnız biri yenik düşer,
Ama iki kişi direnebilir.
Üç kat iplik kolay kolay kopmaz.'' (Sayfa: 697)
*
Zenginliğin Anlamsızlığı, 5:
*
''Dünyaya nasıl geldiyse öyle gider,
Emeğinden hiçbir şey götüremez elinde.'' (Sayfa: 698)
*
6
*
''Söz çoğaldıkça anlam azalır.'' (Sayfa: 699)
*
İnsanlar Tanrı'nın Elindedir, 9:
*
''Sağ köpek ölü aslandan iyidir.'' (Sayfa: 701)
*
Bilgelik Akılsızlıktan İyidir, 9:
*
''Bilgelik silahtan iyidir,
Ama bir deli çıkar, her şeyi berbat eder.'' (Sayfa: 702)
*
11
*
''İyilik Yap, Denize At'' (Sayfa: 703)
*
EZGİLER EZGİSİ, GİRİŞ
*
Ezgiler Ezgisi aşk şiirleridir. Büyük bir çoğunluğu iki sevgilinin, yani erkekle kadının, karşılıklı olarak söylediği şiirlerden oluşur. Kitap, ''Süleyman'ın Ezgiler Ezgisi'' diye başladığı için ''Süleyman'ın Ezgisi'' olarak da bilinir.
Yahudiler Ezgiler Ezgisi'ni Tanrı'yla halkı arasındaki ilişkiler olarak yorumlarken, Hıristiyanlar Mesih'le kilise arasındaki ilişkiler olarak görmüşlerdir. (Sayfa: 705)
*
8
*
Kız:
*
''..sevgi ölüm kadar güçlü,
Tutku ölüler diyarı kadar katıdır.
Alev alev yanar,
Yakıp bitiren ateş gibi.
Sevgiyi engin sular söndüremez,
Irmaklar süpürüp götüremez.
İnsan varını yoğunu sevgi uğruna verse bile,
Yine de hor görülür.!'' (Sayfa: 710-711)
*
YEŞAYA
*
''Yeşaya İbranice'de ''Rab kurtarır'' anlamına gelir. Kitabın adı olan bu ifade bir bakıma kitabın özetidir. Peygamber Yeşaya İ.Ö. 8. yüzyılın ikinci yarısında Yeruşalim'de yaşadı.'' (Sayfa: 712)
*
1
*
Günahlı Kent:
*
''Sadık kent nasıl da fahişe oldu.!
Adaletle doluydu, doğruluğun barınağıydı,
Şimdiyse katillerle doldu.
Gümüşü cüruf oldu,
Şarabına su katıldı.
Yöneticileri asilerle hırsızların işbirlikçisi;
Hepsi rüşveti seviyor,
Armağan peşine düşmüş.
Öksüzün hakkını vermiyor,
Dul kadının davasını görmüyorlar.'' (Sayfa: 714)
*
Yeruşalim'de Karışıklık:
*
''Doğru kişiye iyilik göreceğini söyleyin,
Çünkü iyiliklerinin meyvesini yiyecek.
Vay kötülerin haline.!
Kötülük görecek, yaptıklarının karşılığını alacaklar.''
*
Yeruşalim Kadınlarına Uyarı:
*
''RAB şöyle diyor: ''Siyon kızları kibirlidir, burunları bir karış havada, göz kırparak geziyor, ayaklarındaki halhalları şıngırdatarak kırıtıyorlar.''..'' (Sayfa: 716)
*
İsrail Halkının Kötülükleri:
*
''Alev alev yanan ateş, samanı nasıl yiyip bitirirse, kuru ot alevin içinde nasıl birden tutuşup yok olursa, onlar da kökten çürüyüp gidecek, çiçekleri toz gibi havaya savrulacak. Çünkü Her Şeye Egemen RAB'bin yasasını reddettiler.'' (Sayfa: 718)
*
Asur Kralının Saldırısı:
*
''Peygamber olan karım bundan bir süre sonra gebe kaldı ve bir erkek çocuk doğurdu. RAB bana, ''Adını 'Maher-Şalal-Haş-Baz' koy'' dedi.'' (Sayfa: 720)
*
Rab'bin İsrail'e Öfkesi:
*
''Yoksullardan adaleti esirgemek,
Halkımın düşkünlerinin hakkını elinden almak,
Dulları avlamak,
Öksüzlerin malını yağmalamak için
Haksız kararlar alanların,
Adil olmayan yasalar çıkaranların vay haline.!'' (Sayfa: 722)
*
Tanrı Babil'i Cezalandıracak:
*
''Gümüşe değer vermeyen,
Altını sevmeyen Medleri
Onlara karşı harekete geçireceğim.'' (Sayfa: 726)
*
Övgü İlahisi:
*
''Ya RAB, sensin benim Tanrım,
Seni yüceltir, adını överim.'' (Sayfa: 736)
*
Davut Kenti'nin Vay Haline.!
*
''Karanlıkta iş gören bu adamlar,
''Bizi kim görecek, kim tanıyacak.?'' diye düşünürler.'' (Sayfa: 741)
*
54
*
İsrail'in Kurtuluşu:
*
''Korkma, ayıplanmayacaksın,
Utanma, aşağılanmayacaksın.
Unutacaksın gençliğinde yaşadığın utancı,
Dulluk ayıbını artık anmayacaksın.
Çünkü kocan, seni yaratandır.
O'nun adı Her Şeye Egemen RAB'dir.'' (Sayfa: 770)
*
58
*
Gerçek Oruç:
*
''Diyorlar ki, 'Oruç tuttuğumuzu neden görmüyor,
İsteklerimizi denetlediğimizi neden farketmiyorsun.?'
*
Bakın, oruç tuttuğunuz gün keyfinize bakıyor,
İşçilerinizi eziyorsunuz.
Orucunuz kavgayla, çekişmeyle,
Şiddetli yumruklaşmayla bitiyor.
bugünkü gibi oruç tutmakla
Sesinizi yükseklere duyuramazsınız.
İstediğim oruç bu mu sanıyorsunuz.?
İnsanın isteklerini denetlemesi
gereken gün böyle mi olmalı.?
kamış gibi baş eğip çul ve kül üzerine mi oturmalı.?
siz buna mı oruç, RAB'bi hoşnut eden gün diyorsunuz.?
Benim istediğim oruç,
Haksız yere zincire, boyunduruğa vurulanları salıvermek,
Ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak,
Her türlü boyunduruğu kırmak değil mi.?
Yiyeceğinizi açla paylaşmak değil mi.?
Barınaksız yoksulları evinize alır,
Çıplak gördüğünüzü giydirir,
Yakınlarınızdan yardımınızı esirgemezseniz,
Işığınız tan gibi ağaracak,
Çabucak şifa bulacaksınız.
Doğruluğunuz önünüzden gidecek,
RAB'bin yüceliği artçınız olacak.
O zaman yardım çağrılarınızı RAB yanıtlayacak,
Feryat ettiğinizde, 'İşte buradayım' diyecek.'' (Sayfa: 774)
*
YEREMYA
*
13
*
Sürgün Yakın:
*
''Kötülük etmeye alışmış olan sizler de iyilik edemezsiniz.
Çöl rüzgârının savurduğu saman çöpü gibi
Dağıtacağım sizleri.'' (Sayfa: 804)
*
Kral Yehoyakim'le İlgili Bildiri:


''Sarayını haksızlıkla,
Yukarı odalarını adaletsizlikle yapan,
Komşusunu parasız çalıştıran,
Ücretini ödemeyen adamın vay başına.!
'Kendim için yukarı odaları havadar,
Geniş bir saray yapacağım' diyenin vay başına.!
Sarayına büyük pencereler açar,
Sedir ağacıyla kaplar,
Kırmızıya boyar.
Bol bol sedir ağacı kullandın diye
Kral mı oldun sanırsın.?''
(..)
''Seninse gözlerin de yüreğin de yalnız kazanca,
Suçsuz kanı dökmeye,
Baskı, zorbalık yapmaya yönelik.''
(..)
''Sürüklenip Yeruşalim kapılarından dışarı atılacak,
Eşek gömülür gibi gömülecek o.'' (Sayfa: 813)
*
Kral Yehoyakin'le İlgili Bildiri:
*
''..''Varlığım hakkı için derim ki'' diyor RAB, ''Ey Yahuda Kralı Yehoyakim oğlu Yehoyakin, sağ elimdeki mühür yüzüğü olsan bile, çıkarıp atardım seni. Seni can düşmanlarının, korktuğun kişilerin, Babil Kralı Nebukadnessar'la Kildaniler'in eline teslim edeceğim. Seni de seni doğuran anneni de doğmadığınız bir ülkeye atacağım, orada öleceksiniz. Dönmeye can attığınız ülkeye bir daha dönemeyeceksiniz.'' (Sayfa: 814)
*
31
*
İsrail Halkı Yurduna Dönüyor:
*
''Kendin için yol işaretleri koy,
Direkler dik.
Yolunu, gittiğin yolu iyi düşün.
Geri dön, ey erden kız İsrail,
kentlerine dön.!
Ne zamana dek bocalayıp duracaksın, ey dönek kız.?
RAB dünyada yeni bir şey yarattı:
Kadın erkeği koruyacak.'' (Sayfa: 825)
*
33
*
Yeniden Toparlanma Umudu:
*
''..'İsrail ve Yahuda halkına verdiğim güzel sözü yerine getireceğim günler geliyor' diyor RAB.
O günlerde, o zamanda,
Davut için doğru bir dal* yetiştireceğim;
Ülkede adil ve doğru olanı yapacak.
Yeruşalim güvenlik içinde yaşayacak.
O, Yahve Sidkenu* adıyla anılacak.''
*
* Dal: Mesih'in adlarından biri.
* Yahve Sidkenu: ''RAB doğruluğumuzdur'' anlamına gelir. (Sayfa: 829)
*
AĞITLAR
*
3. Ağıt:
*
''Rab buyurmadıkça kim bir şey söyler de yerine gelir.?
İyilikler gibi felaketler de Yüceler Yücesi'nin ağzından çıkmıyor mu.?
İnsan, yaşayan insan
Niçin günahlarının cezasından yakınır.?
Davranışlarımızı sınayıp gözden geçirelim,
Yine RAB'be dönelim.
Ellerimizin yanı sıra yüreklerimizi de göklerdeki Tanrı'ya açalım.'' (Sayfa: 860)
*
HEZEKİEL


GÖRSEL: Hezekiel (Michelangelo)
*
Hezekiel; Michelangelo tarafından Sistina Şapeli'nin tavanına resmedilmiş peygamber tasvirlerinden bir tanesidir. Kutsal kitaplarda adı geçen peygamberlerden biri olan Hezekiel'e adanan freskin yapımı 1511 yılında tamamlanmıştır.
*
*
RAB'BİN GÖRKEMİ HEZEKİEL'E AÇIKLANIYOR
*
Otuzuncu yılda , dördüncü ayın beşinci günü Kevar Irmağı kıyısında sürgünde yaşayanlar arasındayken gökler açıldı, Tanrı'dan gelen görümler gördüm. Kral Yehoyakin'in sürgünlüğünün beşinci yılında, ayın beşinci günü, Kildan ülkesinde, Kevar Irmağı kıyısında RAB Buzi oğlu Kâhin Hezekiel'e seslendi. RAB'bin eli orada onun üzerindeydi.
*
Kuzeyden esen kasırganın göz alıcı bir ışıkla çevrelenmiş, ateş saçan büyük bir bulutla geldiğini gördüm. Ateşin ortası ışıldayan madeni andırıyordu. En ortasında insana benzer dört canlı yaratık duruyordu; her birinin dört yüzü, dört kanadı vardı. Bacakları dimdikti, ayakları buzağı ayağına benziyor ve cilalı tunç gibi parlıyordu. Dört yanlarında, kanatların altında insan elleri vardı. Dördünün de yüzleri, kanatları vardı. Kanatları birbirine değerek dosdoğru ilerliyor, ilerlerken sağa sola dönmüyordu.
*
Her yaratığın dört yüzü vardı: Önde dördünün yüzü insan yüzüne, sağda dördünün aslan yüzüne, solda dördünün öküz yüzüne, arkada dördünün kartal yüzüne benzer bir yüzü vardı. Yüzleri böyleydi. Kanatları yukarıya doğru açılmıştı. Her yaratığın iki kanadı yanda öbür yaratıkların kanadına değiyor, iki kanatla da bedenlerini örtüyordu. Her biri dosdoğru ilerliyordu. Ruhları onları nereye yönlendirirse, sağa sola sapmadan oraya gidiyorlardı. Canlı yaratıkların görünüşü yanan ateş közleri ya da meşale gibiydi. Ateş yaratıkların ortasında hareket ediyordu; ışık saçıyor ve içinden şimşekler çakıyordu. Yaratıklar şimşek çakar gibi hızla ileri geri gidip geliyorlardı.
*
Bu dört yüzlü yaratıklara bakarken, her birinin yanında, yere değen bir tekerlek gördüm. Tekerleklerin görünüşü ve yapısı şöyleydi: Sarı yakut gibi parlıyorlardı ve dördü de birbirine benziyordu. Görünüşleri ve yapılışları iç içe girmiş bir tekerlek gibiydi. Hareket edince yaratıkların baktıkları dört yönden birine doğru sağa sola sapmadan ilerliyordu. Tekerleklerin kenarı yüksek ve korkunçtu; hepsi çepeçevre gözlerle doluydu.
*
Canlı yaratıklar hareket edince, yanlarındaki tekerlekler de hareket ediyordu; yaratıklar yerden yükseldikçe, tekerlekler de onlarla birlikte yükseliyordu. Ruhları onları nereye yönlendirirse oraya gidiyorlardı. Tekerlekler de onlarla birlikte yükseliyordu. Çünkü yaratıkların ruhu tekerleklerdeydi. Yaratıklar hareket ettiğinde onlar da hareket ediyor, yaratıklar durduğunda onlar da duruyor, yaratıklar yerden yükseldiğinde onlar da yükseliyordu. Çünkü yaratıkların ruhu tekerleklerdeydi.
*
Kubbeye benzer, billur gibi parlak ve korkunç bir şey canlı yaratıkların başları üzerine yayılmıştı. Kubbenin altında kanatlarının biri öbürünün kanatlarına doğru açılmıştı. Her birinin bedenini örten başka iki kanadı vardı. Yaratıklar hareket edince, kanatlarının çıkardığı sesi duydum. Gürül gürül akan suların çağıltısını, Her Şeye Gücü Yeten'in sesini, bir ordunun gürültüsünü andırıyordu. Durunca kanatlarını indiriyorlardı. Kanatları inik dururken, başları üzerindeki kubbeden bir ses duyuldu.
*
Başları üzerindeki kubbenin üstünde laciverttaşından yapılmış tahta benzer bir nesne vardı. Yüksekte, tahtı andıran nesnede insana benzer biri oturuyordu. Gördüm ki, beli andıran kısmının yukarısı içi ateş dolu maden gibi ışıldıyordu, belden aşağısı ateşe benziyordu ve çevresi göz alıcı bir ışıkla kuşatılmıştı. Görünüşü yağmurlu bir gün bulutların arasında oluşan gökkuşağına benziyordu. Öyleydi çevresini saran parlaklık.
*
RAB'bin görkemini andıran olayın görünüşü böyleydi. Görünce, yüzüstü yere yığıldım, birinin konuştuğunu duydum. (Sayfa: 863-864)
*
İsrail Halkına Uyarı:
*
''RAB'bin görkemi tıpkı Kevar Irmağı kıyısında gördüğüm gibi orada durmaktaydı. Yüzüstü yere yığıldım. Ruh içime girdi, beni ayaklarımın üzerinde durdurdu. Benimle şöyle konuştu: ''Git evine kapan. Halkın arasına çıkmaman için seni halatlarla bağlayacaklar, ey insanoğlu. Dilini damağına yapıştıracağım; konuşmayacak, onları paylamayacaksın. Çünkü bu halk asidir. Ama seninle konuştuğumda dilini çözeceğim. Onlara, 'Egemen RAB şöyle diyor' diyeceksin. Dinleyen dinlesin, dinlemeyen dinlemesin. Çünkü bu halk asidir.''..'' (Sayfa: 866)
*
8
*
Rab'bin Tapınağı'nda Putataparlık:
*
''Bundan sonra beni RAB'bin Tapınağı'nın kuzeye bakan kapısının giriş bölümüne götürdü. Orada oturup Tammuz için ağlayan kadınları gördüm. Bana, “İnsanoğlu, bunu gördün mü.? Bundan daha iğrenç şeyler de göreceksin” dedi.
Beni RAB'bin Tapınağı'nın iç avlusuna götürdü. Tapınağın girişinde, eyvanla sunak arasında yirmi beş kadar adam vardı. Sırtlarını RAB'bin Tapınağı'na, yüzlerini doğuya dönmüş, güneşe tapınıyorlardı.
Bana, “İnsanoğlu, bunları gördün mü.?” dedi, “Yahuda halkı burada yaptığı iğrenç şeyler yetmiyormuş gibi, ülkeyi zorbalıkla doldurup beni sürekli öfkelendiriyor. Bak, dalı nasıl burunlarına uzatıyorlar.! Bundan ötürü onlara öfkeyle davranacak, acımayacağım, onları esirgemeyeceğim. Yüksek sesle beni çağırsalar bile onları dinlemeyeceğim.”
*
Dipnot: ''Tammuz: Babillilerin verimlilik tanrısı. (Sayfa: 870)
*
Sahte Peygamberler Cezalandırılıyor:
*
''Kendiliğinden peygamberlik eden o peygamberlere de ki, ‘RAB'bin sözüne kulak verin.! Egemen RAB şöyle diyor: Hiçbir görüm görmemiş ama kurdukları hayaller uyarınca davranan akılsız peygamberlerin vay başına.'' (Sayfa: 873)
*
18
*
Kişisel Sorumluluk:
*
''Dağlarda putlara sunulan kurbandan yemez,
İsrail halkının putlarına bel bağlamaz.
Komşusunun karısını kirletmez,
Âdet gören kadına yaklaşmaz.
Kimseye haksızlık etmez,
Rehin olarak aldığını geri verir,
Soygunculuk etmez,
Aç olana ekmeğini verir,
Çıplağı giydirir.
Faizle para vermez,
Aşırı kâr gütmez.
Elini kötülükten çeker,
İki kişi arasında doğrulukla yargılar.
Kurallarımı izler,
İlkelerimi özenle uygular.
İşte böyle biri doğru kişidir.
O yaşayacaktır. Egemen RAB böyle diyor.'' (Sayfa: 879)
*
''Oğul babasının suçundan sorumlu tutulamaz, baba da oğlunun suçundan sorumlu tutulamaz. Doğru kişi doğruluğunun, kötü kişi kötülüğünün karşılığını alacaktır.'' (Sayfa: 880)
*
33
*
Tanrı Hezekiel'i Bekçi Olarak Görevlendiriyor:
*
''Doğru kişi doğruluğundan döner de kötülük yaparsa, yaptığı kötülüğün içinde ölecektir. Kötü kişi yaptığı kötülükten döner de adil ve doğru olanı yaparsa, yaptığı bu işlerle yaşayacaktır. Ey İsrail halkı, ‘Rab'bin yolu doğru değil’ diyorsun. Her birinizi kendi yoluna göre yargılayacağım.” (Sayfa: 900)
*
34
*
İsrail'i Güden Çobanlar:
*
''Egemen RAB onlara şöyle diyor: Semiz koyunla cılız koyun arasında ben kendim yargıçlık yapacağım.'' (Sayfa: 902)
*
37
*
KURU KEMİKLER
*
RAB'bin eli üzerimdeydi, Ruhu'yla beni dışarı çıkardı, kemiklerle dolu bir ovanın ortasına koydu. Beni onların arasında her yöne dolaştırdı. Ovada her yere yayılmış, tamamen kurumuş pek çok kemik vardı. RAB, “İnsanoğlu, bu kemikler canlanabilir mi.?” diye sordu.
Ben, “Sen bilirsin, ey Egemen RAB” diye yanıtladım.
Bunun üzerine, “Bu kemikler üzerine peygamberlik et” dedi, “Onlara de ki, ‘Kuru kemikler, RAB'bin sözünü dinleyin.! Egemen RAB bu kemiklere şöyle diyor: İçinize ruh koyacağım, canlanacaksınız. Size kaslar verecek, üzerinizde et oluşturacağım, sizi deriyle kaplayacağım. İçinize ruh koyacağım, canlanacaksınız. O zaman benim RAB olduğumu anlayacaksınız.’ ”
Böylece bana verilen buyruk uyarınca peygamberlik ettim. Ben peygamberlik ederken bir gürültü oldu, bir takırtı duyuldu. Kemikler birbirleriyle birleşiyordu. Baktım, işte üzerlerinde kaslar, etler oluşuyor, üstlerini deri kaplıyordu. Ama onlarda ruh yoktu.
Sonra bana şöyle dedi: “Rüzgara peygamberlik et, insanoğlu, peygamberlik et ve de ki, ‘Egemen RAB şöyle diyor: Ey rüzgar, gel dört yandan es. Bu öldürülmüşlerin üzerine üfle ki canlansınlar.!’ ”
Böylece bana verilen buyruk uyarınca peygamberlik ettim. Onların içine soluk girince canlanıp ayağa kalktılar. Çok, çok büyük bir kalabalık oluşturuyorlardı.
Sonra bana, “İnsanoğlu, bu kemikler bütün İsrail halkını simgeliyor” dedi, “Onlar, ‘Kemiklerimiz kurudu, umudumuz yok oldu, bittik’ diyorlar. Bu yüzden peygamberlik et ve onlara de ki, ‘Egemen RAB şöyle diyor: Ey halkım, mezarlarınızı açıp sizi oradan çıkaracak, İsrail ülkesine geri getireceğim. Mezarlarınızı açıp sizi çıkardığım zaman benim RAB olduğumu anlayacaksınız, ey halkım. Ruhumu içinize koyacağım, canlanacaksınız. Sizi kendi ülkenize yerleştireceğim. O zaman, bunu söyleyenin ve yapanın ben RAB olduğumu anlayacaksınız.’ ” Böyle diyor RAB. (Sayfa: 904-905)
*
47
*
Ülkenin Sınırları:
*
''Bu ülkeyi İsrail oymaklarına göre aranızda paylaşacaksınız. Ülkeyi içinizde yaşayan ve içinizdeyken çocukları olan yabancılarla kendiniz arasında mülk olarak bölüşeceksiniz. Onları İsrail'de doğan yerliler sayacaksınız. Onların da İsrail oymakları arasında sizin gibi mülkleri olacak. Yabancı hangi oymağa yerleşmişse, orada ona düşen payı mülk olarak vereceksiniz.” Egemen RAB böyle diyor.'' (Sayfa: 918)
*
DANİEL, GİRİŞ
*
Daniel Kitabı'nın iki temel noktası vardır:
1. Kitap, Babil Kralı Nebukadnessar tarafından sürgün edilen Daniel'le üç Yahudi genç arkadaşının büyük zorluklar karşısında Tanrı'ya nasıl sadık kaldıklarını anlatır. İmanları ve Tanrı'ya bağlılıkları sayesinde düşmanlarından üstün oldular. Bu olaylar hem Babil hem de Pers krallıkları döneminde gelişti.
2. Daniel tarafından görülen görümler: Bu görümlerde Babil'den başlayarak birçok krallıkların yükselip düşeceği, Tanrı'ya karşı gelen baskıcı kralın yıkıma uğrayacağı, Tanrı'nın halkının zafere ulaşacağı açıklanıyor.
Sonuç olarak kitap Tanrı'nın dünyasal krallara egemen olduğunu vurgular. (Sayfa: 920)

Nebukadnessar'ın Diktiği Altın Heykel

Kral Nebukadnessar altın bir heykel yaptı; boyu altmış , eni altı arşındı . Onu Babil ilinde, Dura Ovası'na dikti. Satrapları, kaymakamları, valileri, danışmanları, haznedarları, yargıçları, güvenlik görevlilerini ve illerin bütün öbür yüksek memurlarını diktiği heykeli adama törenine çağırttı. Böylece satraplar, kaymakamlar, valiler, danışmanlar, haznedarlar, yargıçlar, güvenlik görevlileri ve illerin bütün öbür yüksek memurları Kral Nebukadnessar'ın diktiği heykeli adama töreni için toplanarak heykelin önünde durdular. Sonra haberci yüksek sesle bağırdı: “Ey halklar, uluslar, her dilden insanlar, size şöyle yapmanız buyruluyor: Boru, ney, lir, kanun, arp, davul ve her çeşit çalgı sesini duyar duymaz yere kapanıp Kral Nebukadnessar'ın dikmiş olduğu altın heykele tapınacaksınız. Her kim yere kapanıp tapınmazsa hemen kızgın fırına atılacaktır.” Bu yüzden ne zaman boru, ney, lir, kanun, arp ve her çeşit çalgı sesi duyulsa, bütün halklar, uluslar, her dilden insanlar yere kapanıp Kral Nebukadnessar'ın diktiği altın heykele tapındılar. (Sayfa: 923-924)
*
Daniel'in Arkadaşları Suçlanıyor
*
Bunun üzerine bazı Kildaniler yaklaşıp Yahudiler'i suçladılar. Kral Nebukadnessar'a, “Ey kral, sen çok yaşa!” dediler, “Boru, ney, lir, kanun, arp, davul ve her çeşit çalgı sesini duyan herkes yere kapanıp altın heykele tapınacak; kim yere kapanıp tapınmazsa kızgın fırına atılacak diye bir buyruk çıkardın, ey kral. Oysa Babil İli'nde yüksek görevlere atadığın Şadrak, Meşak, Abed-Nego adında bazı Yahudiler var. Bu adamlar seni saymadılar, ey kral. Senin ilahlarına kulluk etmiyor, diktiğin altın heykele tapınmıyorlar.”
Büyük öfkeye kapılan Nebukadnessar, Şadrak'ı, Meşak'ı, Abed-Nego'yu çağırttı. Bu kişiler kralın yanına getirildiler. Nebukadnessar, “Ey Şadrak, Meşak, Abed-Nego, ilahlarıma kulluk etmediğiniz, diktiğim altın heykele tapınmadığınız doğru mu?” diye sordu, “Şimdi boru, ney, lir, kanun, arp, davul ve her çeşit çalgı sesini duyar duymaz yere kapanıp yaptığım heykele tapınmaya hazırsanız ne iyi.! Ama ona tapınmazsanız, hemen kızgın fırına atılacaksınız. O zaman bakalım hangi ilah sizi elimden kurtaracak.?”
Şadrak, Meşak, Abed-Nego, “Bu konuda kendimizi savunma gereğini duymuyoruz” diye karşılık verdiler, “Kızgın fırına atılsak bile, ey kral, kendisine kulluk ettiğimiz Tanrı bizi kızgın fırından kurtarabilir; senin elinden de bizi kurtaracaktır. Ama bizi kurtarmasa bile bil ki, ey kral, ilahlarına kulluk etmeyiz, diktiğin altın heykele tapınmayız.”
*
Daniel'in Üç Arkadaşı Fırına Atılıyor


Nebukadnessar Şadrak, Meşak, Abed-Nego'ya çok öfkelendi; onlara karşı tutumu değişti. Fırının her zamankinden yedi kat daha çok ısıtılmasını buyurdu. Sonra ordusundaki bazı güçlü askerlere Şadrak'ı, Meşak'ı, Abed-Nego'yu bağlayıp kızgın fırına atmalarını buyurdu. Böylece bu kişiler, şalvarları, kaftanları, sarıkları ve öbür giysileriyle birlikte bağlanıp kızgın fırına atıldılar. Kralın buyruğu çok sıkı, fırın da çok ısıtılmış olduğundan, Şadrak'ı, Meşak'ı, Abed-Nego'yu götüren adamları ateşin alevleri yakıp öldürdü. Üç adamsa –Şadrak, Meşak, Abed-Nego– bağlı olarak kızgın fırına düştüler.
O zaman Kral Nebukadnessar şaşkınlık içinde birden ayağa kalktı. Danışmanlarına, “Biz ateşin içine bağlı üç kişi atmadık mı.?” diye sordu.
Danışmanlar, “Kuşkusuz, ey kral” diye karşılık verdiler.
Kral, “Ben dört kişi görüyorum” dedi, “Ateşin içinde yürüyorlar, bağlarından çözülmüş, hiçbir zarara uğramamışlar. Dördüncünün görünümü de bir ilahi varlığa benziyor.”
Sonra kızgın fırının kapısına yaklaşarak, “Ey Yüce Tanrı'nın kulları Şadrak, Meşak, Abed-Nego, dışarı çıkıp buraya gelin.!” diye seslendi.
Bunun üzerine Şadrak, Meşak, Abed-Nego ateşin içinden çıktılar. Satraplar, kaymakamlar, valiler, kralın danışmanları onların çevresinde toplandılar. Adamların bedenlerinde ateşin hiçbir etkisi olmadığını gördüler. Başlarındaki tek saç yanmamış, giysileri değişmemiş, ateşin kokusu üzerlerine sinmemişti.
Bunun üzerine Nebukadnessar, “Şadrak, Meşak ve Abed-Nego'nun Tanrısı'na övgüler olsun!” dedi, “Meleğini gönderip kendisine güvenen kullarını kurtardı. Onlar buyruğuma karşı geldiler, kendi Tanrıları'ndan başka bir ilaha kulluk edip tapınmamak için canlarını tehlikeye attılar. İşte buyuruyorum: Hangi halktan, ulustan ya da dilden olursa olsun, Şadrak, Meşak ve Abed-Nego'nun Tanrısı'ndan saygısızca söz eden herkes paramparça edilecek, evleri çöplüğe çevrilecek. Çünkü böyle kurtarabilen başka bir tanrı yoktur.”
Sonra Şadrak'ı, Meşak'ı, Abed-Nego'yu Babil İli'nde daha yüksek görevlere atadı. (Sayfa: 924-925)
*
Kral Belşassar'ın Verdiği Şölen:
*
''..“Ey kral, Yüce Tanrı, atan Nebukadnessar'a krallığı, büyüklüğü, yüceliği, görkemi verdi. Tanrı'nın sağladığı büyüklük yüzünden bütün halklar, uluslar, her dilden insan ondan korkup titredi. Dilediğini öldürür, dilediğini yaşatırdı; dilediğini yüceltir, dilediğini alçaltırdı. Ne var ki, gurura kapılıp saygısızlıkta direnince krallık tahtından indirildi, yüceliği kendisinden alındı. İnsanlar arasından kovuldu ve ona hayvan yüreği verildi. Yüce Tanrı'nın insanların krallığı üzerinde egemenlik sürdüğünü, onu dilediği kişiye verdiğini anlayıncaya dek yaban eşekleri arasında yaşadı, öküz gibi otla beslendi, bedeni göğün çiyiyle ıslandı.
“Ama ey sen, onun torunu Belşassar, bunların hepsini bildiğin halde alçakgönüllülüğü benimsemedin. Bunun yerine göğün Rabbi'ne karşı kendini yükselttin. O'nun tapınağından aldıkları kapları sana getirdiler. Sen, karıların, cariyelerin, soylu adamların onlarla şarap içtiniz. Görmeyen, duymayan, anlamayan altından, gümüşten, tunçtan, demirden, ağaçtan, taştan ilahları övdün. Soluğunu elinde tutan, bütün yollarını gözeten Tanrı'yı ise yüceltmedin. Bu yüzden Tanrı o yazıyı yazan eli gönderdi.
“Yazılan yazı şudur:
MENE, MENE, TEKEL ve PARSİN.
“Bu sözcüklerin anlamı şudur:
MENE : Tanrı senin krallığının günlerini saydı ve ona son verdi.
TEKEL : Terazide tartıldın ve eksik bulundun.
PERES : Krallığın ikiye bölünerek Medler'le Persler'e verildi.”
Belşassar'ın buyruğu üzerine Daniel'e mor giysi giydirilip boynuna altın zincir takıldı ve ülkede üçüncü önder ilan edildi.
Kildan Kralı Belşassar o gece öldürüldü. 31 Altmış iki yaşında olan Medli Darius krallığı eline geçirdi.'' (Sayfa: 927-928)

Daniel Aslan Çukuruna Atılıyor:


''Bir taş getirip çukurun ağzına koydular. Daniel'le ilgili hiçbir şey değiştirilmesin diye kral hem kendi mühür yüzüğüyle, hem soyluların mühür yüzükleriyle taşı mühürledi. Sonra sarayına döndü; geceyi yemek yemeden, eğlenmeden geçirdi; uykusu kaçtı.
Şafak sökerken kalkıp acele aslan çukuruna gitti. Çukura yaklaşınca üzgün bir sesle, “Ey yaşayan Tanrı'nın kulu Daniel, kendisine sürekli kulluk ettiğin Tanrın seni aslanlardan kurtarabildi mi.?” diye haykırdı.
Daniel, “Ey kral, sen çok yaşa.!” diye yanıtladı, “Tanrım meleğini gönderip aslanların ağzını kapadı. Beni incitmediler. Çünkü Tanrı'nın önünde suçsuz bulundum. Sana karşı da, ey kral, hiçbir yanlışlık yapmadım.”
Kral buna çok sevindi, Daniel'i çukurdan çıkarmalarını buyurdu. Daniel çukurdan çıkarıldı. Bedeninde hiçbir yara izi bulunmadı. Çünkü Tanrısı'na güvenmişti.
Kralın buyruğu uyarınca, Daniel'i haksız yere suçlayan adamları, karılarıyla, çocuklarıyla birlikte getirip aslan çukuruna attılar. Daha çukurun dibine varmadan aslanlar onları kapıp kemiklerini kırdılar.
Kral Darius dünyada yaşayan bütün halklara, uluslara ve her dilden insanlara şöyle yazdı:
“Esenliğiniz bol olsun!
Krallığımda yaşayan herkesin Daniel'in Tanrısı'ndan korkup titremesini buyuruyorum.
O yaşayan Tanrı'dır,
Sonsuza dek var olacak.
Krallığı yıkılmayacak,
Egemenliği son bulmayacak.
O kurtarır, O yaşatır,
Gökte de yerde de
Belirtiler, şaşılası işler yapar.
Daniel'i aslanların pençesinden kurtaran O'dur.”
Böylece Darius'un ve Persli Koreş'in krallığı döneminde Daniel'in işleri iyi gitti.'' (Sayfa: 929)
*
Görümün Yorumu
*
Ben Daniel, gördüğüm görümün ne anlama geldiğini çözmeye çalışırken, insana benzer biri karşımda durdu. Bir insan sesinin Ulay Kanalı'ndan, “Ey Cebrail, görümün ne anlama geldiğini şuna açıkla” diye seslendiğini duydum. Cebrail durduğum yere yaklaşınca korkudan yere yığıldım. Bana, “Ey insanoğlu!” dedi, “Bu görümün sonla ilgili olduğunu anla.”
O benimle konuşurken, yüzükoyun yere uzanmış, derin bir uykuya dalmışım. Dokunup beni ayağa kaldırdı.
Bana, “Daha sonra Tanrı'nın öfkesi sona erdiğinde neler olacağını sana söyleyeceğim” dedi, “Çünkü görüm sonun belirlenen zamanıyla ilgilidir. Gördüğün iki boynuzlu koç Med ve Pers krallarını simgeler. Teke Grek Kralı'dır; gözleri arasındaki büyük boynuz birinci kraldır. Kırılan boynuzun yerine çıkan dört boynuz, ulusundan çıkacak dört krallığı simgeliyor. Ama ilk kral kadar güçlü olmayacaklar.
“Bu dört krallığın sonu yaklaşıp yapılan kötülükler doruğa varınca, sert yüzlü ve aldatmada usta bir kral ortaya çıkacak. Kendisinden gelmeyen büyük bir güce kavuşacak. Şaşırtıcı yıkımlar yapacak, el attığı her işte başarılı olacak. Güçlüleri ve kutsal halkı yok edecek. Yapacağı işleri aldatarak başaracak, kendisini yükseltecek. Güvenlikte olan birçoklarını yok edecek, Önderler Önderine karşı duracak. Ama kendisi insan eli değmeden yok edilecek.
“Akşam ve sabahla ilgili sana bildirilen görüm gerçektir. Ama sen görümü gizli tut. Çünkü uzak bir gelecekle ilgilidir.”
Ben Daniel günlerce bitkin ve hasta kaldım. Sonra kalkıp kralın işlerini yapmayı sürdürdüm. Bu anlaşılması güç görümden ötürü şaşkındım. (Sayfa: 931-932)
*
HOŞEA
*
10
*
''Doğruluk ekin kendiniz için,
Sevgi meyveleri biçin.
Nadasa bıraktığınız toprağı işleyin;
Çünkü RAB'be yönelme zamanıdır,
Gelip üzerinize doğruluk yağdırıncaya dek.
Ama siz kötülük ektiniz,
Fesat biçtiniz,
Yalanın meyvesini yediniz.
Çünkü kendi yolunuza,
Yiğitlerinizin çokluğuna güvendiniz.
Bu yüzden halkınızın arasında savaş uğultusu çıkacak,
Yıkılacak bütün surlarınız'' (Sayfa: 946)
*
13
*
''Doğum sancıları çeken kadının akılsız oğludur o,
Çünkü zamanı geldiğinde,
Açık rahimden çıkmıyor.'' (Sayfa: 948)
*
YOEL
*
1
*
Çekirge Saldırısı:
*
''Güçlü ve sayılamayacak kadar
büyük bir çekirge ordusu saldırdı ülkeme.
Aslan dişine benzer,
Dişi aslanın kesici dişlerine benzer dişleri var.
Asmalarımı harap ettiler,
İncir ağaçlarımı mahvettiler,
Kabuklarını soyup yere attılar.
Soyulan dallar bembeyaz.
Sözlüsünü yitirip çul kuşanan bir genç kız gibi yas tutun.
RAB'bin Tapınağı'na götürülecek
Tahıl ve şarap sunusu yok artık.
RAB'be hizmet eden kâhinler yas tutuyorlar.
Tarlalar harap oldu, toprak acılı.
Çünkü tahıl mahvoldu,
Yeni şarap tükendi, zeytinyağı kesildi.
Arpa, buğday için dövünün, ey ırgatlar,
Ağıt yakın, ey bağcılar,
Çünkü tarlaların ürünü yok oldu.
Asmalar kurudu, incir ağaçları soldu;
Nar, hurma, elma, bütün meyve ağaçları kurudu.
İnsanoğlunun sevinci yok oldu.'' (Sayfa: 950-951)
*
2
*
''RAB ordusunun başında gürlüyor.
Sayısızdır O'nun orduları
Ve buyruğuna uyan güçlüdür.
RAB'bin o büyük günü ne korkunçtur.!
O güne kim dayanabilir.?'' (Sayfa: 952)
*
Rab'bin Günü:
*
'' RAB'bin büyük ve korkunç günü gelmeden önce
Güneş kararacak, ay kan rengine dönecek.
O zaman RAB'bi adıyla çağıran herkes kurtulacak.'' (Sayfa: 953)
*
AMOS
*
GİRİŞ


Amos Kutsal Kitap'ta sözleri ayrıntılarıyla kaydedilen ilk peygamberdir. Yahudalı olmasına karşın, İ.Ö. 8. yüzyılın ortalarında daha çok İsrail'in kuzey krallığında yaşayan insanlara seslendi. Bu dönmede insanlar bolluk, güvenlik içinde yaşıyorlardı. Ne var ki, Amos bolluğun belirli zenginlerle sınırlı olduğunu, haksızlık ve yoksullara yapılan baskıyla beslendiğini gördü. Dinsel uygulamalar içten değildi; güvenlik görünüşte var, gerçekte yoktu. Amos cesaretle Tanrı'nın halkı cezalandıracağını duyurdu. ''Doğruluk ırmak gibi sürekli aksın'' diye çağrı yaptı. ''Belki RAB, Her Şeye Egemen Tanrı, Yusuf'un soyundan sağ kalanlara lütfeder'' dedi.'' (Sayfa: 955)
*
Tövbeye Çağrı:
*
''Mahkemede kendilerini azarlayandan nefret ediyor,
Doğru konuşandan iğreniyorlar.
Yoksulu ezdiğiniz,
Ondan zorla buğday kopardığınız için
Yaptığınız yontma taş evlerde oturmayacak,
Diktiğiniz güzel bağların şarabını içmeyeceksiniz.
Çünkü isyanlarınızın çok,
Günahlarınızın sayısız olduğunu biliyorum,
Ey doğru kişiye baskı yapan,
Rüşvet alan,
Mahkemede mazlumun hakkını yiyenler.!
Bu yüzden susmak düşer akıllı insana
Böyle bir zamanda,
Çünkü zaman kötüdür.
*
Kötülüğe değil,
İyiliğe yönelin ki yaşayasınız;
Böylece dediğiniz gibi,
RAB, Her Şeye Egemen Tanrı sizinle olur.'' (Sayfa: 959)
*
YUNUS, GİRİŞ:
*
''Yunus Kitabı Kutsal Kitap'taki öbür peygamberlik kitaplarından farklılık göstermektedir. Tanrı'nın buyruğuna uymamaya çalışan bir peygamberin başından geçen olayları anlatan bir öyküdür. Tanrı Yunus'a İsrail'in acımasız düşmanı, Asur'un başkenti Ninova'ya gitmesini buyurdu. Ama Yunus oraya gidip Tanrı'nın söylediklerini bildirmek istemedi. Çünkü Tanrı'nın onları yok etmeyeceğini biliyordu. Başına gelenlerden sonra isteksiz olarak Tanrı'ya itaat etti. Sonunda halka bildirdiği kötü son gerçekleşmeyince suratını astı. Kitap Tanrı'nın yarattıkları üzerindeki sınırsız gücünü göstermektedir. Ama Tanrı her şeyden önce cezalandıran, yok eden bir Tanrı olmaktan çok, halkının düşmanlarını bile bağışlayıp kurtaran, seven ve acıyan Tanrı olarak tanımlanmaktadır. (Sayfa: 967)
*
Yunus Rab'den Kaçıyor


RAB bir gün Amittay oğlu Yunus'a, “Kalk, Ninova'ya, o büyük kente git ve halkı uyar” diye seslendi, “Çünkü kötülükleri önüme kadar yükseldi.”
Ne var ki, Yunus RAB'bin huzurundan Tarşiş'e kaçmaya kalkıştı. Yafa'ya inip Tarşiş'e giden bir gemi buldu. Ücretini ödeyip gemiye bindi, RAB'den uzaklaşmak için Tarşiş'e doğru yola çıktı.
Yolda RAB şiddetli bir rüzgar gönderdi denize. Öyle bir fırtına koptu ki, gemi neredeyse parçalanacaktı. Gemiciler korkuya kapıldı, her biri kendi ilahına yalvarmaya başladı. Gemiyi hafifletmek için yükleri denize attılar. Yunus ise teknenin ambarına inmiş, yatıp derin bir uykuya dalmıştı.
Gemi kaptanı Yunus'un yanına gidip, “Hey.! Nasıl uyursun sen.?” dedi, “Kalk, tanrına yalvar, belki halimizi görür de yok olmayız.”
Sonra denizciler birbirlerine, “Gelin, kura çekelim” dediler, “Bakalım, bu bela kimin yüzünden başımıza geldi.” Kura çektiler, kura Yunus'a düştü.
Bunun üzerine Yunus'a, “Söyle bize.!” dediler, “Bu bela kimin yüzünden başımıza geldi.? Ne iş yapıyorsun sen, nereden geliyorsun, nerelisin, hangi halka mensupsun.?”
Yunus, “İbrani'yim” diye karşılık verdi, “Denizi ve karayı yaratan Göklerin Tanrısı RAB'be taparım .”
Denizciler bu yanıt karşısında dehşete düştüler. “Neden yaptın bunu.?” diye sordular. Yunus'un RAB'den uzaklaşmak için kaçtığını biliyorlardı. Daha önce onlara anlatmıştı.
Deniz gittikçe kuduruyordu. Yunus'a, “Denizin dinmesi için sana ne yapalım.?” diye sordular.
Yunus, “Beni kaldırıp denize atın” diye yanıtladı, “O zaman sular durulur. Çünkü biliyorum, bu şiddetli fırtınaya benim yüzümden yakalandınız.”
Denizciler karaya dönmek için küreklere asıldılar, ama başaramadılar. Çünkü deniz gittikçe kuduruyordu. RAB'be seslenerek, “Ya RAB, yalvarıyoruz” dediler, “Bu adamın canı yüzünden yok olmayalım. Suçsuz bir adamın ölümünden bizi sorumlu tutma. Çünkü sen kendi istediğini yaptın, ya RAB.” Sonra Yunus'u kaldırıp denize attılar, kuduran deniz sakinleşti. Bu olaydan ötürü denizciler RAB'den öyle korktular ki, O'na kurbanlar sundular, adaklar adadılar.
Bu arada RAB Yunus'u yutacak büyük bir balık sağladı. Yunus üç gün üç gece bu balığın karnında kaldı. (Sayfa: 967-968)
*
Kurtarıcı Beytlehem'den Çıkacak
*
''Ama sen, ey Beytlehem Efrata,
Yahuda boyları arasında önemsiz olduğun halde,
İsrail'i benim adıma yönetecek olan senden çıkacak.
Onun kökeni öncesizliğe, zamanın başlangıcına dayanır.
Bu yüzden onu doğuracak olan kadın doğurana dek
RAB İsrailliler'i düşmanlarına teslim edecek.
Sonra öbür soydaşları İsrailliler'e katılacak.
O gelince, halkını RAB'den aldığı güçle
Tanrısı RAB'bin görkemli adına yönetecek.
Halk güvenlik içinde yaşayacak.
Çünkü bütün dünya onun büyüklüğünü kabul edecek.'' (Sayfa: 974)
*
7
*
Mika'nın Ağıtı:
*
''Ülkede Tanrı'ya sadık kul kalmadı.
İnsanlar arasında dürüst kimse yok.
Herkes kan dökmek için pusuda.
Kardeş kardeşe tuzak kuruyor.
Kötülük yapmakta elleri ne becerikli.!
Önderler armağan istiyor, yargıçlar rüşvet alıyor.
Güçlüler her istediklerini zorla yaptırıyor,
Düzen üstüne düzen kuruyorlar.
En iyileri çalı çırpıdan değersiz,
En dürüstleri dikenli çitten beterdir.'' (Sayfa: 975)
*
HABAKKUK
*
Habakkuk'un Rab'be Yakınması


1
*
Ya RAB, ne zamana dek seni yardıma çağıracağım,
Beni duymuyor musun.?
“Zorbalık var” diye haykırıyorum sana,
Ama kurtarmıyorsun.!
Bunca kötülüğü bana neden gösteriyorsun,
Nasıl hoş görürsün bunca haksızlığı.?
Nereye baksam şiddet ve zorbalık var.
Kavgaların, çekişmelerin sonu gelmiyor.
Bu yüzden yasa işlemez oldu,
Bir türlü yerini bulmuyor hak.
Kötüler doğruları kıskaca almış
Ve böylece adalet saptırılıyor. (Sayfa: 980)
*
2
*
Rab'bin Yaanıtı:
*
''Servet aldatıcıdır.
Küstahlar kalıcı değildir;
Açgözlüdürler ölüler diyarı gibi
Ve ölüm gibi hiç doymazlar.
Ülkeleri ele geçirip halkları tutsak alırlar.
Tutsak alınanlar onları küçümseyip alay etmeyecekler mi.?
‘Kendisine ait olmayanı ele geçirenin,
Haraç alarak zenginleşenin vay haline.!
Daha ne kadar sürecek bu?’ demeyecekler mi.?
Haraca kestikleriniz ansızın ayaklanmayacak mı?
Uyanıp yakanıza yapışmayacaklar mı.?
İşte o zaman onlar için çapul malı gibi olacaksınız.
Birçok ulusu soyduğunuz,
Kan döktüğünüz,
Ülkelere, kentlere ve oralarda yaşayan herkese zorbalık ettiğiniz için,
Halklardan sağ kalanlar da sizi soyacaklar.
Evini haksız kazançla dolduranın,
Felaketten kaçmak için yuvasını yüksek yere kuranın vay haline.!
Birçok halkı kıyıma uğratmakla
Kendi soyunuzu utanca boğdunuz,
Kendi yıkımınızı hazırladınız.
Duvar taşları bile haykıracak bunu
Ve yankılanacak ahşap kirişler.
Kan dökerek kentler kuranın,
Zorbalıkla beldeler yapanın vay haline.!'' (Sayfa: 981-982)
*
ZEKERİYA
*
3
*
Beşinci Görüm: Kandillik ve Zeytin Ağaçları:
*
''–“Bu yedi kandil RAB'bin bütün yeryüzünde dolaşan gözleridir.”–
Meleğe, “Kandilliğin sağındaki ve solundaki bu iki zeytin ağacı nedir.?” diye sordum, “Altın gibi yağ akıtan iki altın oluğun yanındaki bu iki zeytin dalı nedir.?”
“Bunların anlamını bilmiyor musun?” diye karşılık verdi.
“Hayır, efendim” dedim.
Melek, “Bunlar bütün dünyanın Rabbi'ne hizmet eden, zeytinyağıyla kutsanmış iki kişidir” diye açıkladı.'' (Sayfa: 993)
*
7
*
Oruç değil, Adalet ve Sevecenlik:
*
''RAB Zekeriya'ya yine seslendi: “Her Şeye Egemen RAB diyor ki, ‘Gerçek adaletle yargılayın; birbirinize sevgi ve sevecenlik gösterin. Dul kadına, öksüze, yabancıya, yoksula baskı yapmayın. Yüreğinizde birbirinize karşı kötülük tasarlamayın.’
“Ama atalarımız dinlemek istemediler; inatla sırtlarını çevirdiler, duymamak için kulaklarını tıkadılar. Kutsal Yasa'yı ve Her Şeye Egemen RAB'bin kendi Ruhu'yla gönderdiği, önceki peygamberler aracılığıyla ilettiği sözleri dinlememek için yüreklerini taş gibi sertleştirdiler. Bu yüzden Her Şeye Egemen RAB onlara çok öfkelendi.
‘Madem ben çağırınca dinlemediler’ diyor Her Şeye Egemen RAB, ‘Onlar çağırınca, ben de onları dinlemeyeceğim. Onları tanımadıkları ulusların arasına fırtına gibi dağıttım. Geride bıraktıkları ülke öyle ıssız kaldı ki, oraya kimse gidip gelemez oldu. Güzelim ülkeyi viraneye çevirdiler.’ ..” (Sayfa: 995)
*
MALAKİ
*
Rab'bin Günü, 4
*
“Kulum Musa'nın yasasını, bütün İsrail'e iletmesi için Horev Dağı'nda ona verdiğim kuralları, ilkeleri anımsayın.
“RAB'bin büyük ve korkunç günü gelmeden önce size Peygamber İlyas'ı göndereceğim. O babaların yüreklerini çocuklarına, çocukların yüreklerini babalarına döndürecek. Öyle ki, gelip ülkeyi lanetleyerek yok etmeyeyim.” (Sayfa: 1005)
*
YENİ ANTLAŞMA (İncil)


MATTA



GİRİŞ
*
Genel Bakış: Matta'nın amacı, İsa'nın yaşamını, öğretisini, ölümünü ve dirilişini anlatmaktır. Özellikle İsa'nın peygamberlerce geleceği bildirilen ve Yahudilerce uzun zamandır beklenen Mesih olduğunu göstermek ister. Bunun için İsa'nın gelişiyle gerçekleşen peygamberlik sözlerinden alıntılara yer verir. İsa'nın Kurtuluş Müjdesi'nin bütün uluslar için olduğunu ayrıca vurgular.
*
Kitabın İçeriği: ''(..) İsa sözleri ile eylemleri arasında büyük uyumsuzluklar olan Yahudi din önderlerini şiddetle eleştirir. Onlar için şöyle der: ''Göklerin Egemenliği'nin kapısını insanların yüzüne kaparlar; ne kendileri içeri girerler, ne de girmek isteyenleri bırakırlar.'' Buna karşılık İsa, doğru kişileri değil, günahkârları çağırmaya gelmiştir.'' (..) ''Son bölümler İsa'nın ölümünü ve dirilişini anlatır. Ondan önce İsa, nasıl öleceğini birkaç kez açıklar. Son yemeğinde, ''Kanım.. günahların bağışlanması için birçokları uğruna akıtılan antlaşma kanıdır'' der. Uzun zamandan beri onu öldürmeyi tasarlayan Yahudi önderlerce tutuklanır, yargılanır ve Romalı vali tarafından çarmıha gerilir. Ölür ve dirilir. Kitap, İsa'nın izleyicilerine verdiği ünlü son buyruğuyla noktalanır: ''Gökte ve yeryüzünde bütün yetki bana verildi. Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin.''..'' (Sayfa: 1009)

1
*
İsa Mesih'in Soyu:
*
''Yakup, Meryem'in kocası Yusuf'un babasıydı.
Meryem'den Mesih diye tanınan İsa doğdu.
*
Buna göre, İbrahim'den Davut'a kadar toplam on dört kuşak, Davut'tan Babil sürgününe kadar on dört kuşak, Babil sürgününden Mesih'e kadar on dört kuşak vardır.'' (Sayfa: 1010)
*
İsa Mesih'in Doğumu:
*
İsa Mesih'in doğumu şöyle oldu: Annesi Meryem, Yusuf'la nişanlıydı. Ama birlikte olmalarından önce Meryem'in Kutsal Ruh'tan gebe olduğu anlaşıldı. Nişanlısı Yusuf, doğru bir adam olduğu ve onu herkesin önünde utandırmak istemediği için ondan sessizce ayrılmak niyetindeydi. Ama böyle düşünmesi üzerine Rab'bin bir meleği rüyada ona görünerek şöyle dedi: “Davut oğlu Yusuf, Meryem'i kendine eş olarak almaktan korkma. Çünkü onun rahminde oluşan, Kutsal Ruh'tandır. Meryem bir oğul doğuracak. Adını İsa koyacaksın. Çünkü halkını günahlarından O kurtaracak.”
Bütün bunlar, Rab'bin peygamber aracılığıyla bildirdiği şu söz yerine gelsin diye oldu: “İşte, kız gebe kalıp bir oğul doğuracak; adını İmmanuel koyacaklar.” İmmanuel, Tanrı bizimle demektir.
Yusuf uyanınca Rab'bin meleğinin buyruğuna uydu ve Meryem'i eş olarak yanına aldı. Ama oğlunu doğuruncaya dek Yusuf ona dokunmadı. Doğan çocuğun adını İsa koydu. (Sayfa: 1010)
*
Yıldızbilimcilerin Ziyareti
*
İsa'nın Kral Hirodes devrinde Yahudiye'nin Beytlehem Kenti'nde doğmasından sonra bazı yıldızbilimciler doğudan Yeruşalim'e gelip şöyle dediler: “Yahudiler'in Kralı olarak doğan çocuk nerede.? Doğuda O'nun yıldızını gördük ve O'na tapınmaya geldik.”
Kral Hirodes bunu duyunca kendisi de bütün Yeruşalim halkı da tedirgin oldu. Bütün başkâhinleri ve halkın din bilginlerini toplayarak onlara Mesih'in nerede doğacağını sordu. “Yahudiye'nin Beytlehem Kenti'nde” dediler. “Çünkü peygamber aracılığıyla şöyle yazılmıştır:
‘Ey sen, Yahuda'daki Beytlehem,
Yahuda önderleri arasında hiç de en önemsizi değilsin.!
Çünkü halkım İsrail'i güdecek önder
Senden çıkacak.’ ”
Bunun üzerine Hirodes yıldızbilimcileri gizlice çağırıp onlardan yıldızın göründüğü anı tam olarak öğrendi. “Gidin, çocuğu dikkatle arayın, bulunca bana haber verin, ben de gelip O'na tapınayım” diyerek onları Beytlehem'e gönderdi.
Yıldızbilimciler, kralı dinledikten sonra yola çıktılar. Doğuda görmüş oldukları yıldız onlara yol gösteriyordu, çocuğun bulunduğu yerin üzerine varınca durdu. Yıldızı gördüklerinde olağanüstü bir sevinç duydular. Eve girip çocuğu annesi Meryem'le birlikte görünce yere kapanarak O'na tapındılar. Hazinelerini açıp O'na armağan olarak altın, günnük ve mür sundular. Sonra gördükleri bir düşte Hirodes'in yanına dönmemeleri için uyarılınca ülkelerine başka yoldan döndüler. (Sayfa: 1011)
*
Mısır'a Kaçış
*
Yıldızbilimciler gittikten sonra Rab'bin bir meleği Yusuf'a rüyada görünerek, “Kalk.!” dedi, “Çocukla annesini al, Mısır'a kaç. Ben sana haber verinceye dek orada kal. Çünkü Hirodes öldürmek için çocuğu aratacak.”
Böylece Yusuf kalktı, aynı gece çocukla annesini alıp Mısır'a doğru yola çıktı. Hirodes'in ölümüne dek orada kaldı. Bu, Rab'bin peygamber aracılığıyla bildirdiği şu söz yerine gelsin diye oldu: “Oğlumu Mısır'dan çağırdım.”
Hirodes, yıldızbilimciler tarafından aldatıldığını anlayınca çok öfkelendi. Onlardan öğrendiği vakti göz önüne alarak Beytlehem ve bütün yöresinde bulunan iki ve iki yaşından küçük erkek çocukların hepsini öldürttü. Böylelikle Peygamber Yeremya aracılığıyla bildirilen şu söz yerine gelmiş oldu:
“Rama'da bir ses duyuldu,
Ağlayış ve acı feryat sesleri!
Çocukları için ağlayan Rahel
Avutulmak istemiyor. (Sayfa: 1011)
*
Nasıra'ya Dönüş
*
Hirodes öldükten sonra, Rab'bin bir meleği Mısır'da Yusuf'a rüyada görünerek, “Kalk.!” dedi, “Çocukla annesini al, İsrail'e dön. Çünkü çocuğun canına kıymak isteyenler öldü.”
Bunun üzerine Yusuf kalktı, çocukla annesini alıp İsrail'e döndü. Ama Yahudiye'de Hirodes'in yerine oğlu Arhelas'ın kral olduğunu duyunca oraya gitmekten korktu. Rüyada uyarılınca Celile bölgesine gitti. Oraya varınca Nasıra denen kente yerleşti. Bu, peygamberler aracılığıyla bildirilen, “O'na Nasıralı denecektir” sözü yerine gelsin diye oldu. (Sayfa: 1011-1012)
*
Yahya'nın Çağrı'sı
*
O günlerde Vaftizci Yahya Yahudiye Çölü'nde ortaya çıktı. Şu çağrıyı yapıyordu: “Tövbe edin.! Göklerin Egemenliği yaklaşmıştır.” Nitekim Peygamber Yeşaya aracılığıyla sözü edilen kişi Yahya'dır. Yeşaya şöyle demişti:
“Çölde haykıran,
‘Rab'bin yolunu hazırlayın,
Geçeceği patikaları düzleyin’ diye sesleniyor.”
Yahya'nın deve tüyünden giysisi, belinde deri kuşağı vardı. Yediği, çekirge ve yaban balıydı.
Yeruşalim, bütün Yahudiye ve Şeria yöresinin halkı ona geliyor, günahlarını itiraf ediyor, onun tarafından Şeria Irmağı'nda vaftiz ediliyordu.
Ne var ki, birçok Ferisi'yle Saduki'nin vaftiz olmak için kendisine geldiğini gören Yahya onlara şöyle seslendi: “Ey engerekler soyu.! Gelecek gazaptan kaçmak için sizi kim uyardı.? Bundan böyle tövbeye yaraşır meyveler verin. Kendi kendinize, ‘Biz İbrahim'in soyundanız’ diye düşünmeyin. Ben size şunu söyleyeyim: Tanrı, İbrahim'e şu taşlardan da çocuk yaratabilir. Balta ağaçların köküne dayanmış bile. İyi meyve vermeyen her ağaç kesilip ateşe atılır. Gerçi ben sizi tövbe için suyla vaftiz ediyorum, ama benden sonra gelen benden daha güçlüdür. Ben O'nun çarıklarını çıkarmaya bile layık değilim. O sizi Kutsal Ruh'la ve ateşle vaftiz edecek. Yabası elindedir. Harman yerini temizleyecek, buğdayını toplayıp ambara yığacak, samanı ise sönmeyen ateşte yakacak.” (Sayfa: 1012)
*
İsa Hastaları İyileştiriyor
*
İsa, Celile bölgesinin her tarafını dolaştı. Buralardaki havralarda öğretiyor, göksel egemenliğin Müjdesi'ni duyuruyor, halk arasında rastlanan her hastalığı, her illeti iyileştiriyordu. Ünü bütün Suriye'ye yayılmıştı. Türlü hastalıklara yakalanmış bütün hastaları, acı çekenleri, cinlileri, saralıları, felçlileri O'na getirdiler; hepsini iyileştirdi. Celile, Dekapolis, Yeruşalim, Yahudiye ve Şeria Irmağı'nın karşı yakasından gelen büyük kalabalıklar O'nun ardından gidiyordu. (Sayfa: 1013)
*
Kutsal Yasa
*
''Kutsal Yasa'yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim. Size doğrusunu söyleyeyim, yer ve gök ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa'dan ufacık bir harf ya da bir nokta bile yok olmayacak.'' (Sayfa: 1014)
*
Zina ve Boşanma:
*
''..‘Zina etmeyeceksin’ dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, bir kadına şehvetle bakan her adam, yüreğinde o kadınla zina etmiş olur. Eğer sağ gözün günah işlemene neden olursa, onu çıkar at. Çünkü vücudunun bir üyesinin yok olması, bütün vücudunun cehenneme atılmasından iyidir. Eğer sağ elin günah işlemene neden olursa, onu kes at. Çünkü vücudunun bir üyesinin yok olması, bütün vücudunun cehenneme gitmesinden iyidir.'' (Sayfa: 1015)
*
Ant İçmek
*
“Yine atalarımıza, ‘Yalan yere ant içmeyeceksin, ama Rab'bin önünde içtiğin antları yerine getireceksin’ dendiğini duydunuz. Oysa ben size diyorum ki, hiç ant içmeyin: Ne gök üzerine, çünkü orası Tanrı'nın tahtıdır; ne yer üzerine, çünkü orası O'nun ayak taburesidir; ne de Yeruşalim üzerine, çünkü orası Büyük Kral'ın kentidir. Başınızın üzerine de ant içmeyin. Çünkü saçınızın tek telini ak ya da kara edemezsiniz. ‘Evet’iniz evet, ‘hayır’ınız hayır olsun. Bundan fazlası Şeytan'dandır.” (Sayfa: 1015)
*
Göze Göz, Dişe Diş
*
''..‘Göze göz, dişe diş’ dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin. Sağ yanağınıza bir tokat atana öbür yanağınızı da çevirin. Size karşı davacı olup mintanınızı almak isteyene abanızı da verin. Sizi bin adım yol yürümeye zorlayanla iki bin adım yürüyün. Sizden bir şey dileyene verin, sizden ödünç isteyeni geri çevirmeyin.”(Sayfa: 1015)
*
Yoksullara Yardım
*
Doğruluğunuzu insanların gözü önünde gösteriş amacıyla sergilemekten kaçının. Yoksa göklerdeki Babanız'dan ödül alamazsınız.
Bu nedenle, birisine sadaka verirken bunu borazan çaldırarak ilan etmeyin. İkiyüzlüler, insanların övgüsünü kazanmak için havralarda ve sokaklarda böyle yaparlar. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar ödüllerini almışlardır. Siz sadaka verirken, sol eliniz sağ elinizin ne yaptığını bilmesin. Öyle ki, verdiğiniz sadaka gizli kalsın. Gizlice yapılanı gören Babanız sizi ödüllendirecektir. (Sayfa: 1015-1016)
*
6
*
Oruç
*
Oruç tuttuğunuz zaman, ikiyüzlüler gibi surat asmayın. Onlar oruç tuttuklarını insanlara belli etmek için kendilerine perişan bir görünüm verirler. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar ödüllerini almışlardır. Siz oruç tuttuğunuz zaman, başınıza yağ sürüp yüzünüzü yıkayın. Öyle ki, insanlara değil, gizlide olan Babanıza oruçlu görünesiniz. Gizlilik içinde yapılanı gören Babanız sizi ödüllendirecektir. (Sayfa: 1016)
*
Göksel Hazineler:
*
“Hiç kimse iki efendiye kulluk edemez. Ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağlanıp öbürünü hor görür. Siz hem Tanrı'ya, hem de paraya kulluk edemezsiniz.” (Sayfa: 1016)
*
Tanrı'dan Dileyin:
*
“Dileyin, size verilecek; arayın, bulacaksınız; kapıyı çalın, size açılacaktır. Çünkü her dileyen alır, arayan bulur, kapı çalana açılır.'' (..) “İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın. Çünkü Kutsal Yasa'nın ve peygamberlerin söylediği budur.” (Sayfa: 1017)
*
İsa'ya Layık Olmak:
*
''Annesini ya da babasını beni sevdiğinden çok seven bana layık değildir. Oğlunu ya da kızını beni sevdiğinden çok seven bana layık değildir. Çarmıhını yüklenip ardımdan gelmeyen bana layık değildir. Canını kurtaran onu yitirecek. Canını benim uğruma yitiren ise onu kurtaracaktır.'' (Sayfa: 1022)
*
12
*
İsa ve Baalzevul:
*
''Çünkü ağız yürekten taşanı söyler. İyi insan içindeki iyilik hazinesinden iyilik, kötü insan içindeki kötülük hazinesinden kötülük çıkarır. Size şunu söyleyeyim, insanlar söyledikleri her boş söz için yargı günü hesap verecekler. Kendi sözlerinizle aklanacak, yine kendi sözlerinizle suçlu çıkarılacaksınız.” (Sayfa: 1025)
*
İsa'nın Annesi ve Kardeşleri
*
İsa daha halka konuşurken, annesiyle kardeşleri geldi. Dışarıda durmuş, O'nunla konuşmak istiyorlardı. Birisi İsa'ya, “Bak, annenle kardeşlerin dışarıda duruyor, seninle görüşmek istiyorlar” dedi.
İsa, kendisiyle konuşana, “Kimdir annem, kimdir kardeşlerim.?” karşılığını verdi. Eliyle öğrencilerini göstererek, “İşte annem, işte kardeşlerim.!” dedi. “Göklerdeki Babam'ın isteğini kim yerine getirirse, kardeşim, kızkardeşim ve annem odur.” (Sayfa: 1025)
*
13
*
Tohum Benzetmesi:
*
‘Duyacak duyacak, ama hiç anlamayacaksınız,
Bakacak bakacak, ama hiç görmeyeceksiniz.!
Çünkü bu halkın yüreği duygusuzlaştı,
Kulakları ağırlaştı.
Gözlerini kapadılar.
Öyle ki, gözleri görmesin,
Kulakları duymasın, yürekleri anlamasın
Ve bana dönmesinler.
Dönselerdi, onları iyileştirirdim.’ (Sayfa: 1026)
*
Yahya'nın Öldürülmesi



O günlerde İsa'yla ilgili haberleri duyan bölge kralı Hirodes, adamlarına, “Bu, Vaftizci Yahya'dır” dedi. “Ölümden dirildi. Olağanüstü güçlerin onda etkin olmasının nedeni budur.”
Hirodes, kardeşi Filipus'un karısı Hirodiya yüzünden Yahya'yı tutuklatmış, bağlatıp zindana attırmıştı. Çünkü Yahya Hirodes'e, “O kadınla evlenmen Kutsal Yasa'ya aykırıdır” demişti. Hirodes Yahya'yı öldürtmek istemiş, ama halktan korkmuştu. Çünkü halk Yahya'yı peygamber sayıyordu.
Hirodes'in doğum günü şenliği sırasında Hirodiya'nın kızı ortaya çıkıp dans etti. Bu, Hirodes'in öyle hoşuna gitti ki, ant içerek kıza ne dilerse vereceğini söyledi. Kız, annesinin kışkırtmasıyla, “Bana şimdi, bir tepsi üzerinde Vaftizci Yahya'nın başını ver” dedi. Kral buna çok üzüldüyse de, konuklarının önünde içtiği anttan ötürü bu dileğin yerine getirilmesini buyurdu. Adam gönderip zindanda Yahya'nın başını kestirdi. Kesik baş tepsiyle getirilip kıza verildi, kız da bunu annesine götürdü. Yahya'nın öğrencileri gelip cesedi aldılar ve gömdüler. Sonra gidip İsa'ya haber verdiler. (Sayfa: 1028)
*
15
*
Töre mi, Tanrı'nın Sözü mü.?
*
Bu sırada Yeruşalim'den bazı Ferisiler ve din bilginleri İsa'ya gelip, “Öğrencilerin neden atalarımızın töresini çiğniyor.?” diye sordular, “Yemekten önce ellerini yıkamıyorlar.”
İsa onlara şu karşılığı verdi: “Ya siz, neden töreniz uğruna Tanrı buyruğunu çiğniyorsunuz? Çünkü Tanrı şöyle buyurdu: ‘Annene babana saygı göstereceksin’; ‘Annesine ya da babasına söven kesinlikle öldürülecektir.’ Ama siz, ‘Her kim anne ya da babasına, benden alacağın bütün yardım Tanrı'ya adanmıştır derse, artık babasına saygı göstermek zorunda değildir’ diyorsunuz. Böylelikle, töreniz uğruna Tanrı'nın sözünü geçersiz kılmış oluyorsunuz. Ey ikiyüzlüler.! Yeşaya'nın sizinle ilgili şu peygamberlik sözü ne kadar yerindedir:
‘Bu halk dudaklarıyla beni sayar,
Ama yürekleri benden uzak.
Bana boşuna taparlar.
Çünkü öğrettikleri, sadece insan buyruklarıdır.’..'' (Sayfa: 1029)
*
İnsanı Kirleten Nedir.?
*
“Ağza giren her şeyin mideye indiğini, oradan da helaya atıldığını bilmiyor musunuz.? Ne var ki ağızdan çıkan, yürekten kaynaklanır. İnsanı kirleten de budur. Çünkü kötü düşünceler, cinayet, zina, fuhuş, hırsızlık, yalan yere tanıklık ve iftira hep yürekten kaynaklanır. İnsanı kirleten bunlardır. Yıkanmamış ellerle yemek yemek insanı kirletmez.” (Sayfa: 1029)
*
Cinli Çocuk İyileştiriliyor:
*
''Size doğrusunu söyleyeyim, bir hardal tanesi kadar imanınız olsa şu dağa, ‘Buradan şuraya göç’ derseniz, göçer; sizin için imkânsız bir şey olmayacaktır.” (Sayfa: 1032)
*
Bir Kardeş Günah İşlerse:
*
''Yine size şunu söyleyeyim, yeryüzünde aranızdan iki kişi, dileyecekleri herhangi bir şey için anlaşırlarsa, göklerdeki Babam dileklerini yerine getirir. Nerede iki ya da üç kişi benim adımla toplanırsa, ben de orada, aralarındayım.” (Sayfa: 1033-1034)
*
Zenginlik ve Sonsuz Yaşam:
*
''..‘Adam öldürmeyeceksin, zina etmeyeceksin, çalmayacaksın, yalan yere tanıklık etmeyeceksin, annene babana saygı göstereceksin’ ve ‘Komşunu kendin gibi seveceksin.'..''
*
“Zengin kişi Göklerin Egemenliği'ne zor girecek. Yine şunu söyleyeyim ki, devenin iğne deliğinden geçmesi, zenginin Tanrı Egemenliği'ne girmesinden daha kolaydır.” (Sayfa: 1035)
*
21
*
Meyvesiz İncir Ağacı:
*
''İmanla dua ederseniz, dilediğiniz her şeyi alırsınız.” (Sayfa: 1037)
*
22
*
Sezar'ın Hakkı Sezar'a:
*
Bunun üzerine Ferisiler çıkıp gittiler. İsa'yı, kendi söyleyeceği sözlerle tuzağa düşürmek amacıyla düzen kurdular. Hirodes yanlılarıyla birlikte gönderdikleri kendi öğrencileri İsa'ya gelip, “Öğretmenimiz” dediler, “Senin dürüst biri olduğunu, Tanrı yolunu dürüstçe öğrettiğini, kimseyi kayırmadığını biliyoruz. Çünkü insanlar arasında ayrım yapmazsın. Peki, söyle bize, sence Sezar'a vergi vermek Kutsal Yasa'ya uygun mu, değil mi.?”
İsa onların kötü niyetlerini bildiğinden, “Ey ikiyüzlüler.!” dedi. “Beni neden deniyorsunuz.? Vergi öderken kullandığınız parayı gösterin bana.!” O'na bir dinar getirdiler. İsa, “Bu resim, bu yazı kimin.?” diye sordu.
“Sezar'ın” dediler.
O zaman İsa, “Öyleyse Sezar'ın hakkını Sezar'a, Tanrı'nın hakkını Tanrı'ya verin” dedi.
Bu sözleri duyunca şaştılar, İsa'yı bırakıp gittiler. (Sayfa: 1039)
*
26
*
Yahuda'nın İhaneti
*
O sırada Onikiler'den biri –adı Yahuda İskariot olanı– başkâhinlere giderek, “O'nu ele verirsem bana ne verirsiniz.?” dedi. Otuz gümüş tartıp ona verdiler. Yahuda o andan itibaren İsa'yı ele vermek için fırsat kollamaya başladı. (Sayfa: 1045)
*
Fısıh Yemeği


Mayasız Ekmek Bayramı'nın ilk günü öğrenciler İsa'nın yanına gelerek, “Fısıh yemeğini yemen için nerede hazırlık yapmamızı istersin.?” diye sordular.
İsa onlara, “Kente varıp o adamın evine gidin” dedi. “Ona şöyle deyin: ‘Öğretmen diyor ki, zamanım yaklaştı. Fısıh Bayramı'nı, öğrencilerimle birlikte senin evinde kutlayacağım.’ ” Öğrenciler, İsa'nın buyruğunu yerine getirerek Fısıh yemeği için hazırlık yaptılar.
Akşam olunca İsa on iki öğrencisiyle yemeğe oturdu. Yemek yerlerken, “Size doğrusunu söyleyeyim, sizden biri bana ihanet edecek” dedi.
Bu söz onları kedere boğdu. Teker teker, “Ya Rab, beni demek istemedin ya.?” diye sormaya başladılar.
O da, “Bana ihanet edecek olan” dedi, “Elindeki ekmeği benimle birlikte sahana batırandır. İnsanoğlu, kendisi için yazılmış olduğu gibi gidiyor, ama İnsanoğlu'na ihanet edenin vay haline.! O adam hiç doğmamış olsaydı, kendisi için daha iyi olurdu.”
O'na ihanet edecek olan Yahuda, “Rabbî, yoksa beni mi demek istedin.?” diye sordu.
İsa ona, “Söylediğin gibidir” karşılığını verdi.
Yemek sırasında İsa eline ekmek aldı, şükredip ekmeği böldü ve öğrencilerine verdi. “Alın, yiyin” dedi, “Bu benim bedenimdir.” Sonra bir kâse alıp şükretti ve bunu öğrencilerine vererek, “Hepiniz bundan için” dedi. “Çünkü bu benim kanımdır, günahların bağışlanması için birçokları uğruna akıtılan antlaşma kanıdır. Size şunu söyleyeyim, Babam'ın egemenliğinde sizinle birlikte yenisini içeceğim o güne dek, asmanın bu ürününden bir daha içmeyeceğim.”
İlahi söyledikten sonra dışarı çıkıp Zeytin Dağı'na doğru gittiler. (Sayfa: 1045-1046)
*
27
*
İsa Çarmıha Geriliyor:
*
''Saat üçe doğru İsa yüksek sesle, “Eli, Eli, lema şevaktani.?” yani, “Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?” diye bağırdı.'' (Sayfa: 1050)
*
MARKOS


1
*
Vaftizci Yahya'nın Gelişi:
*
''Şu haberi yayıyordu: “Benden sonra benden daha güçlü olan geliyor. Eğilip O'nun çarıklarının bağını çözmeye bile layık değilim. Ben sizi suyla vaftiz ettim, ama O sizi Kutsal Ruh'la vaftiz edecektir.” (Sayfa: 1053)
*
4
*
Benzetmelerin Amacı:
*
''Onikiler'le öbür izleyicileri İsa'yla yalnız kalınca, kendisinden benzetmelerin anlamını sordular. O da onlara şöyle dedi: “Tanrı'nın Egemenliği'nin sırrı sizlere açıklandı, ama dışarıda olanlara her şey benzetmelerle anlatılır.'' (Sayfa: 1057)
*
7
*
İnsanı Kirleten Nedir.?
*
''Ferisiler, hatta bütün Yahudiler, atalarının töresi uyarınca ellerini iyice yıkamadan yemek yemezler. Çarşıdan dönünce de, yıkanmadan yemek yemezler . Ayrıca kâse, testi ve bakır kapların yıkanmasıyla ilgili başka birçok töreye de uyarlar.
Ferisiler ve din bilginleri İsa'ya, “Öğrencilerin neden atalarımızın töresine uymuyorlar, niçin murdar ellerle yemek yiyorlar.?” diye sordular.
İsa onları şöyle yanıtladı: “Yeşaya'nın siz ikiyüzlülerle ilgili peygamberlik sözü ne kadar yerindedir! Yazmış olduğu gibi,
‘Bu halk, dudaklarıyla beni sayar,
Ama yürekleri benden uzak.
Bana boşuna taparlar.
Çünkü öğrettikleri, sadece insan buyruklarıdır.’
Siz Tanrı buyruğunu bir yana bırakmış, insan töresine uyuyorsunuz.”
İsa onlara ayrıca şunu söyledi: “Kendi törenizi sürdürmek için Tanrı buyruğunu bir kenara itmeyi ne de güzel beceriyorsunuz.! Musa, ‘Annene babana saygı göstereceksin’ ve, ‘Annesine ya da babasına söven kesinlikle öldürülecektir’ diye buyurmuştu. Ama siz, ‘Eğer bir adam annesine ya da babasına, benden alacağın bütün yardım kurbandır, yani Tanrı'ya adanmıştır derse, artık annesi ya da babası için bir şey yapmasına izin yok’ diyorsunuz. Böylece kuşaktan kuşağa aktardığınız törelerle Tanrı'nın sözünü geçersiz kılıyorsunuz. Buna benzer daha birçok şey yapıyorsunuz.” (..)
''İsa, halkı yine yanına çağırıp onlara, “Hepiniz beni dinleyin ve şunu belleyin” dedi. “İnsanın dışında olup içine giren hiçbir şey onu kirletemez. İnsanı kirleten, insanın içinden çıkandır.” (..)
İsa şöyle devam etti: “İnsanı kirleten, insanın içinden çıkandır. Çünkü kötü düşünceler, fuhuş, hırsızlık, cinayet, zina, açgözlülük, kötülük, hile, sefahat, kıskançlık, iftira, kibir ve akılsızlık içten, insanın yüreğinden kaynaklanır. Bu kötülüklerin hepsi içten kaynaklanır ve insanı kirletir.” (Sayfa: 1061-1062)
*
8
*
İsa Dört Bin Kişiyi Doyuruyor
*
O günlerde yine büyük bir kalabalık toplanmıştı. Yiyecek bir şeyleri olmadığı için İsa öğrencilerini yanına çağırıp, “Halka acıyorum” dedi. “Üç gündür yanımdalar, yiyecek hiçbir şeyleri yok. Onları aç aç evlerine gönderirsem, yolda bayılırlar. Hem bazıları uzak yoldan geliyor.”
Öğrencileri buna karşılık, “Böyle ıssız bir yerde bu kadar kişiyi doyuracak ekmeği insan nereden bulabilir.?” dediler.
İsa, “Kaç ekmeğiniz var.?” diye sordu.
“Yedi tane” dediler.
Bunun üzerine İsa, halka yere oturmalarını buyurdu. Sonra yedi ekmeği aldı, şükredip bunları böldü, dağıtmaları için öğrencilerine verdi. Onlar da halka dağıttılar. Birkaç küçük balıkları da vardı. İsa şükredip bunları da dağıtmalarını söyledi. Herkes yiyip doydu. Artakalan parçalardan yedi küfe dolusu topladılar. Orada yaklaşık dört bin kişi vardı. İsa onları evlerine gönderdikten sonra öğrencileriyle birlikte hemen tekneye binip Dalmanuta bölgesine geçti. (Sayfa: 1063)
*
İsa Ölüp Dirileceğini Önceden Bildiriyor
*
İsa, İnsanoğlu'nun çok acı çekmesi, ileri gelenler, başkâhinler ve din bilginlerince reddedilmesi, öldürülmesi ve üç gün sonra dirilmesi gerektiğini onlara anlatmaya başladı. Bunları açıkça söylüyordu. Bunun üzerine Petrus O'nu bir kenara çekip azarlamaya başladı.
İsa dönüp öteki öğrencilerine baktı; Petrus'u azarlayarak, “Çekil önümden, Şeytan.!” dedi. “Düşüncelerin Tanrı'ya değil, insana özgüdür.”
Öğrencileriyle birlikte halkı da yanına çağırıp şöyle konuştu: “Ardımdan gelmek isteyen kendini inkâr etsin, çarmıhını yüklenip beni izlesin. Canını kurtarmak isteyen onu yitirecek, canını benim ve Müjde'nin uğruna yitiren ise onu kurtaracaktır. İnsan bütün dünyayı kazanıp da canından olursa, bunun kendisine ne yararı olur.? İnsan kendi canına karşılık ne verebilir.? Bu vefasız ve günahkâr kuşağın ortasında, kim benden ve benim sözlerimden utanırsa, İnsanoğlu da, Babası'nın görkemi içinde kutsal meleklerle birlikte geldiğinde o kişiden utanacaktır.” (Sayfa: 1064)
*
Bize Karşı Olmayan Bizden Yanadır:
*
''Çünkü herkes ateşle tuzlanacaktır. Tuz yararlıdır. Ama tuz tuzluluğunu yitirirse, bir daha ona nasıl tat verebilirsiniz.? İçinizde tuz olsun ve birbirinizle barış içinde yaşayın.!” (Sayfa: 1066)
*
11
*
İncir Ağacından Alınacak Ders:
*
''Size doğrusunu söyleyeyim, kim şu dağa, ‘Kalk, denize atıl.!’ der ve yüreğinde kuşku duymadan dediğinin olacağına inanırsa, dileği yerine gelecektir. Bunun için size diyorum ki, duayla dilediğiniz her şeyi daha şimdiden almış olduğunuza inanın, dileğiniz yerine gelecektir.'' (Sayfa: 1069)
*
12
*
Dul Kadının Bağışı
*
İsa tapınakta bağış toplanan yerin karşısında oturmuş, kutulara para atan halkı seyrediyordu. Birçok zengin kişi kutuya bol para attı. Yoksul bir dul kadın da geldi, birkaç kuruş değerinde iki bakır para attı.
İsa öğrencilerini yanına çağırarak, “Size doğrusunu söyleyeyim” dedi, “Bu yoksul dul kadın kutuya herkesten daha çok para attı. Çünkü ötekilerin hepsi, zenginliklerinden artanı attılar. Bu kadın ise yoksulluğuna karşın, varını yoğunu, geçinmek için elinde ne varsa, tümünü verdi.” (Sayfa: 1072)
*
14
*
İsa Tutuklanıyor:
*
''İsa onlara, “Niçin bir haydutmuşum gibi beni kılıç ve sopalarla yakalamaya geldiniz.?” dedi. “Her gün tapınakta, yanıbaşınızda öğretiyordum, beni tutuklamadınız. Ama bu, Kutsal Yazılar yerine gelsin diye oldu.” O zaman öğrencilerinin hepsi O'nu bırakıp kaçtı.'' (Sayfa: 1075)
*
LUKA


GİRİŞ
*
Kitabın Amacı
*
Luka, daha kitabın başında amacının, İsa'nın yaşamını doğru ve ayrıntılı bir biçimde anlatmak olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Luka, Elçilerin İşleri Kitabı'nda da Müjde'nin o çağda bilinen dünyanın merkezi durumundaki Roma'ya kadar nasıl yayıldığını anlatır. O devirde yazarların, yapıtlarını ileri gelen kişilere adamaları bir gelenek haline gelmişti. Nitekim Luka da her iki kitabı, adı Teofilos -''Tanrı'yı Seven'' anlamında- olan bir kişiye hitaben kaleme almıştır. Kuşkusuz Luka bu adamın kişiliğinde geniş bir kitleye seslenmeyi amaçlamıştır. (Sayfa: 1079)
*
2
*
İsa'nın Doğumu
*
O günlerde Sezar Avgustus bütün Roma dünyasında bir nüfus sayımının yapılması için buyruk çıkardı. Bu ilk sayım, Kirinius'un Suriye valiliği zamanında yapıldı. Herkes yazılmak için kendi kentine gitti.
Böylece Yusuf da, Davut'un soyundan ve torunlarından olduğu için Celile'nin Nasıra Kenti'nden Yahudiye bölgesine, Davut'un kenti Beytlehem'e gitti. Orada, hamile olan nişanlısı Meryem'le birlikte yazılacaktı. Onlar oradayken, Meryem'in doğurma vakti geldi ve ilk oğlunu doğurdu. O'nu kundağa sarıp bir yemliğe yatırdı. Çünkü handa yer yoktu. (Sayfa: 1082-1083)
*
İsa'nın Tapınakta Tanrı'ya Adanması:
*
''Musa'nın Yasası'na göre arınma günlerinin bitiminde Yusuf'la Meryem çocuğu Rab'be adamak için Yeruşalim'e götürdüler. Nitekim Rab'bin Yasası'nda, “İlk doğan her erkek çocuk Rab'be adanmış sayılacak” diye yazılmıştır. Ayrıca Rab'bin Yasası'nda buyrulduğu gibi, kurban olarak “bir çift kumru ya da iki güvercin yavrusu” sunacaklardı.''
*
Dipnot: .. bir kadın bir erkek çocuk doğurduktan sonra kırk gün süreyle dinsel açıdan kirli sayılırdı. Bu dönemin sonunda bir kurban sunarak tekrar temiz hale gelirdi. (Sayfa: 1083)
*
''Anna adında çok yaşlı bir kadın peygamber vardı. Aşer oymağından Fanuel'in kızıydı. Genç kız olarak evlenip kocasıyla yedi yıl yaşadıktan sonra dul kalmıştı. Şimdi seksen dört yaşındaydı. Tapınaktan ayrılmaz, oruç tutup dua ederek gece gündüz Tanrı'ya tapınırdı. Tam o sırada ortaya çıkan Anna, Tanrı'ya şükrederek Yeruşalim'in kurtuluşunu bekleyen herkese İsa'dan söz etmeye başladı.
Yusuf'la Meryem, Rab'bin Yasası'nda öngörülen her şeyi yerine getirdikten sonra Celile'ye, kendi kentleri Nasıra'ya döndüler. Çocuk büyüyor, güçleniyor ve bilgelikte yetkinleşiyordu. Tanrı'nın lütfu O'nun üzerindeydi.'' (Sayfa: 1084)
*
6
*
Başkasını Yargılamayın:
*
“Sen neden kardeşinin gözündeki çöpü görürsün de kendi gözündeki merteği fark etmezsin.? Kendi gözündeki merteği görmezken, kardeşine nasıl, ‘Kardeş, izin ver, gözündeki çöpü çıkarayım’ dersin.? Seni ikiyüzlü.! Önce kendi gözündeki merteği çıkar, o zaman kardeşinin gözündeki çöpü çıkarmak için daha iyi görürsün.” (Sayfa: 1091)
*
8
*
Tohum Benzetmesi
*
Büyük bir kalabalığın toplandığı, insanların her kentten kendisine akın akın geldiği bir sırada İsa şu benzetmeyi anlattı: “Ekincinin biri tohum ekmeye çıktı. Ektiği tohumlardan kimi yol kenarına düştü, ayak altında çiğnenip gökteki kuşlara yem oldu. Kimi kayalık yere düştü, filizlenince susuzluktan kuruyup gitti. Kimi, dikenler arasına düştü. Filizlerle birlikte büyüyen dikenler filizleri boğdu. Kimi ise iyi toprağa düştü, büyüyünce yüz kat ürün verdi.” Bunları söyledikten sonra, “İşitecek kulağı olan işitsin.!” diye seslendi.
*
İsa, bu benzetmenin anlamını kendisinden soran öğrencilerine, “Tanrı Egemenliği'nin sırlarını bilme ayrıcalığı size verildi” dedi. “Ama başkalarına benzetmelerle sesleniyorum. Öyle ki,
*
‘Gördükleri halde görmesinler,
Duydukları halde anlamasınlar.’
*
“Benzetmenin anlamı şudur: Tohum Tanrı'nın sözüdür. Yol kenarındakiler sözü işiten kişilerdir. Ama sonra İblis gelir, inanıp kurtulmasınlar diye sözü yüreklerinden alır götürür. Kayalık yere düşenler, işittikleri sözü sevinçle kabul eden, ama kök salamadıkları için ancak bir süre inanan kişilerdir. Böyleleri denendikleri zaman imandan dönerler. Dikenler arasına düşenler, sözü işiten ama zamanla yaşamın kaygıları, zenginlikleri ve zevkleri içinde boğulan, dolayısıyla olgun ürün vermeyenlerdir. İyi toprağa düşenler ise, sözü işitince onu iyi ve sağlam bir yürekte saklayanlardır. Bunlar sabırla dayanarak ürün verirler.” (Sayfa: 1093-1094)
*
11
*
Nasıl Dua Etmeli:
*
''Dileyin, size verilecek; arayın, bulacaksınız; kapıyı çalın, size açılacaktır. Çünkü her dileyen alır, arayan bulur, kapı çalana açılır.'' (Sayfa: 1100)
*
Vay Halinize, Ferisiler.!
*
''İsa, “Sizin de vay halinize, ey Yasa uzmanları.!” dedi. “İnsanlara taşınması güç yükler yüklersiniz, kendiniz ise bu yükleri kaldırmak için parmağınızı bile kıpırdatmazsınız. Vay halinize.! Peygamberlerin anıtlarını yaparsınız, oysa onları sizin atalarınız öldürmüştür. Böylelikle atalarınızın yaptıklarına tanıklık ederek bunları onaylamış oluyorsunuz. Çünkü onlar peygamberleri öldürdüler, siz de anıtlarını yapıyorsunuz. İşte bunun için Tanrı'nın Bilgeliği şöyle demiştir: ‘Ben onlara peygamberler ve elçiler göndereceğim, bunlardan kimini öldürecek, kimine zulmedecekler.’ Böylece bu kuşak, Habil'in kanından tutun da, sunakla tapınak arasında öldürülen Zekeriya'nın kanına değin, dünyanın kuruluşundan beri akıtılan bütün peygamberlerin kanından sorumlu tutulacaktır. Evet, size söylüyorum, bu kuşak sorumlu tutulacaktır. Vay halinize, ey Yasa uzmanları.! Bilgi kapısının anahtarını alıp götürdünüz. Kendiniz bu kapıdan girmediniz, girmek isteyenlere de engel oldunuz.” (Sayfa: 1102)
*
12
*
Uyanık ve Hazırlıklı Olun:
*
''Katlanmam gereken bir vaftiz var. Bu vaftiz gerçekleşinceye dek nasıl da sıkıntı çekiyorum.! Yeryüzüne barış getirmeye mi geldiğimi sanıyorsunuz.? Size hayır diyorum, ayrılık getirmeye geldim.''
*
DİPNOT: Bu ayette İsa vaftiz diye çarmıhtaki ölümünden söz etmektedir. (Sayfa: 1104)
*
16
*
Servet ve Güvenilirlik:
*
“En küçük işte güvenilir olan kişi, büyük işte de güvenilir olur. En küçük işte dürüst olmayan kişi, büyük işte de dürüst olmaz.'' (Sayfa: 1109)
*
18
*
Zenginlik ve Sonsuz Yaşam:
*
''..“Varlıklı kişilerin Tanrı Egemenliği'ne girmesi ne kadar güç.!” dedi. “Nitekim devenin iğne deliğinden geçmesi, zenginin Tanrı Egemenliği'ne girmesinden daha kolaydır.”..'' (Sayfa: 1112)
*
YUHANNA


Tanrısal Söz:
*
''Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı. Başlangıçta O, Tanrı'yla birlikteydi. Her şey O'nun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey O'nsuz olmadı. Yaşam O'ndaydı ve yaşam insanların ışığıydı. Işık karanlıkta parlar. Karanlık onu alt edemedi.''
(..) ''Yahya O'na tanıklık etti. Yüksek sesle şöyle dedi: “ ‘Benden sonra gelen benden üstündür. Çünkü O benden önce vardı’ diye sözünü ettiğim kişi budur.”..'' (Sayfa: 1125)
*
3
*
İsa ile Nikodim:
*
''Dünyaya ışık geldi, ama insanlar ışık yerine karanlığı sevdiler. Çünkü yaptıkları işler kötüydü. Kötülük yapan herkes ışıktan nefret eder ve yaptıkları açığa çıkmasın diye ışığa yaklaşmaz. Ama gerçeği uygulayan kişi yaptıklarını, Tanrı'ya dayanarak yaptığını göstermek için ışığa gelir.'' (Sayfa: 1128)
*
5
*
Oğul'un Yetkisi:
*
''Mezarda olanların hepsinin O'nun sesini işitecekleri saat geliyor. Ve onlar mezarlarından çıkacaklar. İyilik yapmış olanlar yaşamak, kötülük yapmış olanlar yargılanmak üzere dirilecekler.” (Sayfa: 1131)
*
7
*
İsa Yeruşalim'e Gidiyor:
*
''İsa tapınağa gidip öğretmeye başladı. Yahudiler şaşırdılar. “Bu adam hiç öğrenim görmediği halde, nasıl bu kadar bilgili olabilir.?” dediler.
İsa onlara, “Benim öğretim benim değil, beni gönderenindir” diye karşılık verdi.'' (Sayfa: 1134)
*
8
*
Zinada Yakalanan Kadın:
*
''İsa ise Zeytin Dağı'na gitti. Ertesi sabah erkenden yine tapınağa döndü. Bütün halk O'nun yanına geliyordu. O da oturup onlara öğretmeye başladı. Din bilginleri ve Ferisiler, zina ederken yakalanmış bir kadın getirdiler. Kadını orta yere çıkararak İsa'ya, “Öğretmen, bu kadın tam zina ederken yakalandı” dediler. “Musa, Yasa'da bize böyle kadınların taşlanmasını buyurdu, sen ne dersin.?” Bunları İsa'yı denemek amacıyla söylüyorlardı; O'nu suçlayabilmek için bir neden arıyorlardı.
İsa eğilmiş, parmağıyla toprağa yazı yazıyordu. Durmadan aynı soruyu sormaları üzerine doğruldu ve, “İçinizde kim günahsızsa, ilk taşı o atsın.!” dedi.
Sonra yine eğildi, toprağa yazmaya başladı. Bunu işittikleri zaman, başta yaşlılar olmak üzere, birer birer dışarı çıkıp İsa'yı yalnız bıraktılar. Kadın ise orta yerde duruyordu. İsa doğrulup ona, “Kadın, nerede onlar.? Hiçbiri seni yargılamadı mı.?” diye sordu.
Kadın, “Hiçbiri, Efendim” dedi.
İsa, “Ben de seni yargılamıyorum” dedi. “Git, artık bundan sonra günah işleme.!”..'' (Sayfa: 1136)
*
8 * İsa'nın Yüceliği: * ''Yahudiler, “Sen daha elli yaşında bile değilsin. İbrahim'i de mi gördün.?” dediler. İsa, “Size doğrusunu söyleyeyim, İbrahim doğmadan önce ben varım” dedi.'' (Sayfa: 1138) * 12 * İsa Öleceğini Önceden Bildiriyor:

'' “Size doğrusunu söyleyeyim, buğday tanesi toprağa düşüp ölmedikçe yalnız kalır. Ama ölürse çok ürün verir. Canını seven onu yitirir. Ama bu dünyada canını gözden çıkaran onu sonsuz yaşam için koruyacaktır.'' (Sayfa: 1143) *
15 * Dünyanın Nefreti: * ''Eğer gelmemiş ve onlara söylememiş olsaydım, günahları olmazdı; ama şimdi günahları için özürleri yoktur.'' (Sayfa: 1147) * 17 * İsa Dua Ediyor: * ''Çünkü dünyanın kuruluşundan önce sen beni sevdin.'' (Sayfa: 1150) * 20 * İsa Tomas'a Görünüyor: * ''İsa, “Beni gördüğün için mi iman ettin.?” dedi. “Görmeden iman edenlere ne mutlu.!” (Sayfa: 1154)

ELÇİLERİN İŞLERİ, GİRİŞ


''Eski çağlarda yazılmış olan birçok yapıtın yazarı gibi, bu kitabın yazarı da kendini doğrudan bize tanıtmıyor. Bununla birlikte, ikinci yüzyılda yaşamış ve bir kısmı İsa'nın elçilerini bizzat tanımış inanlı yazarların hepsi, bu kitabı Luka'nın yazdığında birleşiyorlar. Kitabın yakından incelenmesi halinde ''sevgili hekim'' Luka'nın elinden çıktığına dair ipuçları görülebilir. Örneğin ''biz'' çoğul zamirinin kullanılmış olmasından yazarın, Pavlus'un yol arkadaşlarından biri olduğunu anlıyoruz. Yazarın titiz biri olduğu su götürmez bir gerçek. Elçilerin İşleri Yeruşalim, Sezariye, Antakya, Efes, Korint, Atina, Roma ve daha birçok yere ilişkin kesin ve doğru tasvirlerle doludur. Arkeolojik araştırma ve bulgular, gidilen, gezilen yerlerin çeşitliliğine ve büyük kültür farklarına rağmen Luka'nın, kullandığı terim ve kavramlarda ne denli tutarlı olduğunu ortaya çıkarıyor. Bununla birlikte Luka'nın kendisi, Elçilerin İşleri Kitabı'nın ilk inanlı topluluklarının bütün bir tarihçesi olmadığını ifade ediyor.'' (..)
İsa'nın göğe yükseldiği İ.S. 30 yılları ile Elçi Pavlus'un Roma'da tutuklandığı İ.S. 63 yılları arasındaki dönemi konu eden kitap, büyük olasılıkla bu tarihten az sonra yazıldı.'' (Sayfa: 1157)
*
2
*
Kutsal Ruh'un Gelişi:
*
''O sırada Yeruşalim'de, dünyanın her ülkesinden gelmiş dindar Yahudiler bulunuyordu. Sesin duyulması üzerine büyük bir kalabalık toplandı. Herkes kendi dilinin konuşulduğunu duyunca şaşakaldı. Hayret ve şaşkınlık içinde, “Bakın, bu konuşanların hepsi Celileli değil mi.?” diye sordular. “Nasıl oluyor da her birimiz kendi ana dilini işitiyor.? Aramızda Partlar, Medler, Elamlılar var. Mezopotamya'da, Yahudiye ve Kapadokya'da, Pontus ve Asya İli'nde, Frikya ve Pamfilya'da, Mısır ve Libya'nın Kirene'ye yakın bölgelerinde yaşayanlar var. Hem Yahudi hem de Yahudiliğe dönen Romalı konuklar, Giritliler ve Araplar var aramızda. Ama her birimiz Tanrı'nın büyük işlerinin kendi dilimizde konuşulduğunu işitiyoruz.” (Sayfa: 1159)
*
4
*
İmanlılar Her Şeylerini Paylaşıyorlar
*
İnananlar topluluğunun yüreği ve düşüncesi birdi. Hiç kimse sahip olduğu herhangi bir şey için “Bu benimdir” demiyor, her şeylerini ortak kabul ediyorlardı. Elçiler, Rab İsa'nın ölümden dirildiğine çok etkili bir biçimde tanıklık ediyorlardı. Tanrı'nın büyük lütfu hepsinin üzerindeydi. Aralarında yoksul olan yoktu. Çünkü toprak ya da ev sahibi olanlar bunları satar, sattıklarının bedelini getirip elçilerin buyruğuna verirlerdi ; bu da herkese ihtiyacına göre dağıtılırdı.
Örneğin, Kıbrıs doğumlu bir Levili olan ve elçilerin Barnaba, yani Cesaret Verici diye adlandırdıkları Yusuf, sahip olduğu bir tarlayı sattı, parasını getirip elçilerin buyruğuna verdi. (Sayfa: 1163)
*
6
*
Yedi Yardımcı
*
İsa'nın öğrencilerinin sayıca çoğaldığı o günlerde, Grekçe konuşan Yahudiler, günlük yardım dağıtımında kendi dullarına gereken ilginin gösterilmediğini ileri sürerek İbranice konuşan Yahudiler'den yakınmaya başladılar. Bunun üzerine Onikiler, bütün öğrencileri bir araya toplayıp şöyle dediler: “Tanrı'nın sözünü yayma işini bırakıp maddi işlerle uğraşmamız doğru olmaz. Bu nedenle, kardeşler, aranızdan Ruh'la ve bilgelikle dolu, yedi saygın kişi seçin. Onları bu iş için görevlendirelim. Biz ise kendimizi duaya ve Tanrı sözünü yaymaya adayalım.”
Bu öneri bütün topluluğu hoşnut etti. Böylece, iman ve Kutsal Ruh'la dolu biri olan İstefanos'un yanısıra Filipus, Prohoros, Nikanor, Timon, Parmenas ve Yahudiliğe dönen Antakyalı Nikolas'ı seçip elçilerin önüne çıkardılar. Elçiler de dua edip ellerini onların üzerine koydular.
Böylece Tanrı'nın sözü yayılıyor, Yeruşalim'deki öğrencilerin sayısı arttıkça artıyor, kâhinlerden birçoğu da iman çağrısına uyuyordu. (Sayfa: 1165)
*
6-7-8
*
İstefanos Tutuklanıyor


Tanrı'nın lütfuyla ve kudretle dolu olan İstefanos, halk arasında büyük belirtiler ve harikalar yapıyordu. Ne var ki, Azatlılar Havrası diye bilinen havranın bazı üyeleri ve Kirene'den, İskenderiye'den, Kilikya'dan ve Asya İli'nden bazı kişiler İstefanos'la çekişmeye başladılar. Ama İstefanos'un konuşmasındaki bilgeliğe ve Ruh'a karşı koyamadılar. Bunun üzerine birkaç kişiyi el altından ayartarak onlara, “Bu adamın Musa'ya ve Tanrı'ya karşı küfür dolu sözler söylediğini duyduk” dedirttiler.
Böylelikle halkı, ileri gelenleri ve din bilginlerini kışkırttılar. Gidip İstefanos'u yakaladılar ve Yüksek Kurul'un önüne çıkardılar. Getirdikleri yalancı tanıklar, “Bu adam durmadan bu kutsal yere ve Yasa'ya karşı konuşuyor” dediler. '‘Nasıralı İsa burayı yıkacak, Musa'nın bize emanet ettiği töreleri de değiştirecek’ dediğini duyduk.”
Kurul'da oturanların hepsi, İstefanos'a baktıklarında yüzünün bir melek yüzüne benzediğini gördüler.
*
İstefanos'un Konuşması
*
Başkâhin, “Bu iddialar doğru mu.?” diye sordu.
İstefanos şöyle karşılık verdi: “Kardeşler ve babalar, beni dinleyin. Atamız İbrahim daha Mezopotamya'dayken, Harran'a yerleşmeden önce, yüce Tanrı ona görünüp şöyle dedi: ‘Ülkeni, akrabalarını bırak, sana göstereceğim ülkeye git.’
“Bunun üzerine İbrahim Kildaniler'in ülkesini bırakıp Harran'a yerleşti. Babasının ölümünden sonra da Tanrı onu oradan alıp şimdi sizin yaşadığınız bu ülkeye getirdi. Burada ona herhangi bir miras, bir karış toprak bile vermemişti. Ama İbrahim'in o sırada hiç çocuğu olmadığı halde, Tanrı bu ülkeyi mülk olarak ona ve ondan sonra gelecek torunlarına vereceğini vaat etti. Tanrı şöyle dedi: ‘Senin soyun yabancı bir ülkede, gurbette yaşayacak. Dört yüz yıl köle olarak çalıştırılacak, baskı görecek. Ama ben kölelik edecekleri ulusu cezalandıracağım. Bundan sonra oradan çıkacak ve bana bu yerde tapınacaklar.’ Sonra Tanrı onunla, sünnete dayalı antlaşmayı yaptı. Böylelikle İbrahim, İshak'ın babası oldu ve onu sekiz günlükken sünnet etti. Ve İshak Yakup'un, Yakup da on iki büyük atamızın babası oldu.
“Yusuf'u kıskanan atalarımız, onu köle olarak Mısır'a sattılar. Ama Tanrı onunlaydı ve onu bütün sıkıntılarından kurtardı. Ona bilgelik vererek Mısır Firavunu'nun gözüne girmesini sağladı. Firavun da onu Mısır ve bütün saray halkı üzerine yönetici atadı.
“Sonra bütün Mısır ve Kenan ülkesini kıtlık vurdu, büyük sıkıntılar başladı. Atalarımız yiyecek bulamadılar. Mısır'da tahıl bulunduğunu duyan Yakup, atalarımızı oraya ilk yolculuklarına gönderdi. Mısır'a ikinci gelişlerinde Yusuf kardeşlerine kimliğini açıkladı. Firavun böylece Yusuf'un ailesini tanımış oldu. Yusuf haber yollayıp babası Yakup'u ve bütün akrabalarını, toplam yetmiş beş kişiyi çağırttı. Böylece Yakup Mısır'a gitti. Kendisi de atalarımız da orada öldüler. Kemikleri sonra Şekem'e getirilerek İbrahim'in Şekem'de Hamor oğullarından bir miktar gümüş karşılığında satın almış olduğu mezara konuldu.
“Tanrı'nın İbrahim'e verdiği sözün gerçekleşeceği zaman yaklaştığında, Mısır'daki halkımızın nüfusu bir hayli çoğalmıştı. Sonunda Yusuf hakkında bilgisi olmayan yeni bir kral Mısır'da tahta çıktı. Bu adam, halkımıza karşı haince davrandı, atalarımıza kötülük etti. Onları, yeni doğan çocuklarını açıkta bırakıp ölüme terk etmeye zorladı.
“O sırada, son derece güzel bir çocuk olan Musa doğdu. Musa, üç ay babasının evinde beslendikten sonra açıkta bırakıldı. Firavunun kızı onu bulup evlat edindi ve kendi oğlu olarak yetiştirdi. Musa, Mısırlılar'ın bütün bilim dallarında eğitildi. Gerek sözde, gerek eylemde güçlü biri oldu.
“Kırk yaşını doldurunca Musa'nın yüreğinde öz kardeşleri İsrailoğulları'nın durumunu yakından görme arzusu doğdu. Onlardan birine haksızlık edildiğini gören Musa, onu savundu. Haksızlığı yapan Mısırlı'yı öldürerek ezilenin öcünü aldı. ‘Kardeşlerim Tanrı'nın benim aracılığımla kendilerini kurtaracağını anlarlar’ diye düşünüyordu. Ama onlar bunu anlamadılar. Ertesi gün Musa, kavga eden iki İbrani'yle karşılaşınca onları barıştırmak istedi. ‘Efendiler’ dedi, ‘Siz kardeşsiniz. Niye birbirinize haksızlık ediyorsunuz.?’
“Ne var ki, soydaşına haksızlık eden kişi Musa'yı yana iterek, ‘Kim seni başımıza yönetici ve yargıç atadı.?’ dedi. ‘Yoksa dün Mısırlı'yı öldürdüğün gibi beni de mi öldürmek istiyorsun.?’ Bu söz üzerine Musa Midyan ülkesine kaçtı. Orada gurbette yaşadı ve iki oğul babası oldu.
“Kırk yıl geçtikten sonra Musa'ya, Sina Dağı'nın yakınlarındaki çölde, yanan bir çalının alevleri içinde bir melek göründü. Musa gördüklerine şaştı. Daha yakından bakmak için yaklaştığında, Rab ona şöyle seslendi: ‘Senin atalarının Tanrısı, İbrahim'in, İshak'ın ve Yakup'un Tanrısı benim.’ Korkuyla titreyen Musa bakmaya cesaret edemedi.
“Sonra Rab, ‘Çarıklarını çıkar! Çünkü bastığın yer kutsal topraktır’ dedi. ‘Mısır'da halkıma yapılan baskıyı yakından gördüm, iniltilerini duydum ve onları kurtarmaya geldim. Şimdi gel, seni Mısır'a göndereceğim.’
“Bu Musa, ‘Kim seni yönetici ve yargıç atadı.?’ diye reddettikleri Musa'ydı. Tanrı onu, çalıda kendisine görünen meleğin aracılığıyla yönetici ve kurtarıcı olarak gönderdi. Halkı Mısır'dan çıkaran, orada, Kamış Denizi'nde ve kırk yıl boyunca çölde belirtiler ve harikalar yapan oydu. İsrailoğulları'na, ‘Tanrı size kendi kardeşlerinizin arasından benim gibi bir peygamber çıkaracak’ diyen Musa odur. Çöldeki topluluğun arasında yaşamış, Sina Dağı'nda kendisiyle konuşan melekle ve atalarımızla birlikte bulunmuş olan odur. Bize iletmek üzere yaşam dolu sözler aldı.
“Ne var ki, atalarımız onun sözünü dinlemek istemediler. Onu reddettiler, Mısır'a dönmeyi özler oldular. Harun'a, ‘Bize öncülük edecek ilahlar yap’ dediler. ‘Çünkü bizi Mısır'dan çıkaran o Musa'ya ne oldu bilmiyoruz.!’ Ve o günlerde buzağı biçiminde bir put yapıp ona kurban sundular. Kendi elleriyle yaptıkları bu put için bir şenlik düzenlediler. Bu yüzden Tanrı onlardan yüz çevirip onları göksel cisimlere kulluk etmeye terk etti. Peygamberlerin kitabında yazılmış olduğu gibi:
*
‘Ey İsrail halkı,
Çölde kırk yıl boyunca
Bana mı sunular, kurbanlar sundunuz.?
Siz Molek'in* çadırını
Ve ilahınız Refan'ın yıldızını taşıdınız.
Tapınmak için yaptığınız putlardı bunlar.
Bu yüzden sizi Babil'in ötesine süreceğim.’
*
“Çölde atalarımızın Tanıklık Çadırı vardı. Musa bunu, kendisiyle konuşan Tanrı'nın buyurduğu gibi, gördüğü örneğe göre yapmıştı. Tanıklık Çadırı'nı önceki kuşaktan teslim alan atalarımız, Yeşu'nun önderliğinde öteki ulusların topraklarını ele geçirdikleri zaman, çadırı yanlarında getirdiler. Ulusları atalarımızın önünden kovan, Tanrı'nın kendisiydi. Çadır Davut'un zamanına dek kaldı. Tanrı'nın beğenisini kazanmış olan Davut, Yakup'un Tanrısı için bir konut yapmaya izin istedi. 47 Oysa Tanrı için bir ev yapan Süleyman oldu.
“Ne var ki, en yüce Olan, elle yapılmış konutlarda oturmaz. Peygamberin belirttiği gibi,
*
‘Gök tahtım,
Yeryüzü ayaklarımın taburesidir.
Benim için nasıl bir ev yapacaksınız.?
Ya da, neresi dinleneceğim yer.?
Bütün bunları yapan elim değil mi.? diyor Rab.’
*
“Ey dik kafalılar, yürekleri ve kulakları sünnet edilmemiş olanlar.! Siz tıpkı atalarınıza benziyorsunuz, her zaman Kutsal Ruh'a karşı direniyorsunuz. Atalarınız peygamberlerin hangisine zulmetmediler ki.? Adil Olan'ın geleceğini önceden bildirenleri de öldürdüler. Melekler aracılığıyla buyrulan Yasa'yı alıp da buna uymayan sizler, şimdi de Adil Olan'a ihanet edip O'nu katlettiniz.!”
*
İstefanos'un Taşlanıp Öldürülmesi
*
Kurul üyeleri bu sözleri duyunca öfkeden kudurdular, İstefanos'a karşı dişlerini gıcırdattılar. Kutsal Ruh'la dolu olan İstefanos ise, gözlerini göğe dikip Tanrı'nın görkemini ve Tanrı'nın sağında duran İsa'yı gördü. “Bakın” dedi, “Göklerin açıldığını ve İnsanoğlu'nun Tanrı'nın sağında durmakta olduğunu görüyorum.”
Bunun üzerine kulaklarını tıkayıp çığlıklar atarak hep birlikte İstefanos'a saldırdılar. Onu kentten dışarı atıp taşa tuttular. İstefanos'a karşı tanıklık etmiş olanlar, kaftanlarını Saul adlı bir gencin ayaklarının dibine bıraktılar. İstefanos taş yağmuru altında, “Rab İsa, ruhumu al.!” diye yakarıyordu. Sonra diz çökerek yüksek sesle şöyle dedi: “Ya Rab, bu günahı onlara yükleme.!” Bunu söyledikten sonra gözlerini yaşama kapadı.
*
İstefanos'un öldürülmesini Saul da onaylamıştı.
O gün Yeruşalim'deki kiliseye karşı korkunç bir baskı dönemi başladı. Elçiler hariç bütün imanlılar Yahudiye ve Samiriye'nin her yanına dağıldılar. Bazı dindar kişiler, İstefanos'u gömdükten sonra onun için büyük yas tuttular. Saul ise inanlılar topluluğunu kırıp geçirmeye başladı. Ev ev dolaşarak, kadın erkek demeden imanlıları dışarı sürüklüyor, hapse atıyordu. (Sayfa: 1165-1168)
*
11
*
Antakya'daki İmanlılar
*
''İstefanos'un öldürülmesiyle başlayan baskı sonucu dağılan imanlılar, Fenike, Kıbrıs ve Antakya'ya kadar gittiler. Tanrı sözünü sadece Yahudiler'e duyuruyorlardı. Ama içlerinden Kıbrıslı ve Kireneli olan bazı adamlar Antakya'ya gidip Grekler'le* de konuşmaya başladılar. Onlara Rab İsa'yla ilgili Müjde'yi bildirdiler. Onların arasında etkin olan Rab'bin gücü sayesinde çok sayıda kişi inanıp Rab'be döndü.
Olup bitenlerin haberi, Yeruşalim'deki kiliseye ulaştı. Bunun üzerine imanlılar Barnaba'yı Antakya'ya gönderdiler. Kutsal Ruh'la ve imanla dolu, iyi bir adam olan Barnaba, Antakya'ya varıp Tanrı lütfunun meyvelerini görünce sevindi. Herkesi, candan ve yürekten Rab'be bağlı kalmaya özendirdi. Sonuç olarak Rab'be daha birçok kişi kazanıldı.
Sonra Barnaba, Saul'u aramak için Tarsus'a gitti. Onu bulunca da Antakya'ya getirdi. Böylece Barnaba'yla Saul bir yıl boyunca oradaki inanlılar topluluğuyla bir araya gelerek büyük bir kitleyi eğittiler. Öğrencilere ilk kez Antakya'da Mesihçiler adı verildi.'' (Sayfa: 1174)
*
DİPNOT: ''Mesihçiler'' Mesih sözcüğünden türetilen bu lakap Grekçe'de ''Hristianos'' diye geçer.
*
13
*
Kıbrıs'ta:
*
''Kutsal Ruh'un buyruğuyla yola çıkan Barnaba'yla Saul, Selefkiye'ye gittiler, oradan da gemiyle Kıbrıs'a geçtiler. Salamis'e varınca Yahudiler'in havralarında Tanrı'nın sözünü duyurmaya başladılar. Yuhanna'yı da yardımcı olarak yanlarına almışlardı.'' (Sayfa: 1176)
*
14
*
Konya'da
*
Aynı şekilde Konya'da da Yahudiler'in havrasına giren Pavlus'la Barnaba öyle etkili konuştular ki, hem Yahudiler'den hem de Grekler'den çok kişi iman etti. Ama inanmayan Yahudiler, öteki uluslardan olanları kardeşlere karşı kışkırtarak zihinlerini bulandırdılar. Orada uzunca bir süre kalan Pavlus'la Barnaba, Rab hakkında cesaretle konuşuyorlardı. Rab de onlara belirtiler ve harikalar yapma gücü vererek kendi lütfunu açıklayan bildiriyi doğruladı. Kent halkı ikiye bölündü. Bazıları Yahudiler'in, bazıları da elçilerin tarafını tuttu.
Yahudiler'le öteki uluslardan olanlar ve bunların yöneticileri, elçileri hırpalayıp taşa tutmak için düzen kurdular. Bunu öğrenen Pavlus'la Barnaba, Likaonya'nın Listra ve Derbe kentlerine ve çevre bölgeye kaçarak oralarda da Müjde'yi yaydılar. (Sayfa: 1178)
*
Listra ve Derbe'de:
*
''Pavlus'un ne yaptığını gören halk Likaonya dilinde, “Tanrılar insan kılığına girip yanımıza inmiş!” diye haykırdı. Barnaba'ya Zeus , Pavlus'a da konuşmada öncülük ettiği için Hermes adını taktılar. Kentin hemen dışında bulunan Zeus Tapınağı'nın kâhini kent kapılarına boğalar ve çelenkler getirdi, halkla birlikte elçilere kurban sunmak istedi.
Ne var ki elçiler, Barnaba'yla Pavlus, bunu duyunca giysilerini yırtarak kalabalığın içine daldılar. “Efendiler, neden böyle şeyler yapıyorsunuz.?” diye bağırdılar. “Biz de sizin gibi insanız, aynı yaradılışa sahibiz. Size müjde getiriyoruz. Sizi bu boş şeylerden vazgeçmeye, yeri, göğü, denizi ve bunların içindekilerin hepsini yaratan, yaşayan Tanrı'ya dönmeye çağırıyoruz. Geçmiş çağlarda Tanrı, bütün ulusların kendi yollarından gitmelerine izin verdi. Yine de kendini tanıksız bırakmadı. Size iyilik ediyor. Gökten yağmur yağdırıyor, çeşitli ürünleriyle mevsimleri düzenliyor, sizi yiyecekle doyurup yüreklerinizi sevinçle dolduruyor.” Bu sözlerle bile halkın kendilerine kurban sunmasını güçlükle engelleyebildiler.'' (Sayfa: 1178)


16
*
Pavlus'la Silas Hapiste
*
Bir gün biz dua yerine giderken, karşımıza, falcılık ruhuna tutulmuş köle bir kız çıktı. Bu kız, gelecekten haber vererek efendilerine bir hayli kazanç sağlıyordu. Pavlus'u ve bizleri izleyerek, “Bu adamlar yüce Tanrı'nın kullarıdır, size kurtuluş yolunu bildiriyorlar.!” diye bağırıp durdu. Ve günlerce sürdürdü bunu. Sonunda, bundan çok rahatsız olan Pavlus arkasına dönerek ruha, “İsa Mesih'in adıyla, bu kızın içinden çıkmanı buyuruyorum” dedi. Ruh hemen kızın içinden çıktı.
Kızın efendileri, kazanç umutlarının yok olduğunu görünce Pavlus'la Silas'ı yakalayıp çarşı meydanına, yetkililerin önüne sürüklediler. Onları yargıçların karşısına çıkartarak, “Bu adamlar Yahudi'dir” dediler, “Kentimizi altüst ettiler. Biz Romalılar için benimsenmesi ve uygulanması yasak birtakım töreler yayıyorlar.”
Halk da Pavlus'la Silas'a yapılan saldırıya katıldı. Yargıçlar onların giysilerini yırtıp sıyırarak değnekle dövülmeleri için buyruk verdi. Onları iyice dövdürdükten sonra hapse attılar. Zindancıya, onları sıkı güvenlik altında tutmasını buyurdular. Bu buyruğu alan zindancı onları hapishanenin iç bölmesine atarak ayaklarını tomruğa vurdu.
Gece yarısına doğru Pavlus'la Silas dua ediyor, Tanrı'yı ilahilerle yüceltiyorlardı. Öbür tutuklular da onları dinliyordu. Birdenbire öyle şiddetli bir deprem oldu ki, tutukevi temelden sarsıldı. Bir anda bütün kapılar açıldı, herkesin zincirleri çözüldü. Zindancı uyandı. Zindan kapılarını açık görünce kılıcını çekip canına kıymak istedi. Çünkü tutukluların kaçtığını sanmıştı. Ama Pavlus yüksek sesle, “Canına kıyma, hepimiz buradayız.!” diye seslendi.
Zindancı ışık getirtip içeri daldı. Titreyerek Pavlus'la Silas'ın önünde yere kapandı. Onları dışarı çıkararak, “Efendiler, kurtulmak için ne yapmam gerekir?” diye sordu.
Onlar, “Rab İsa'ya iman et, sen de ev halkın da kurtulursunuz” dediler. Sonra kendisine ve ev halkının hepsine Rab'bin sözünü bildirdiler. Gecenin o saatinde zindancı onları götürüp yaralarını yıkadı. Sonra hem kendisi hem ev halkı hemen vaftiz oldu. Pavlus'la Silas'ı evine götürerek sofra kurdu. Tanrı'ya inanmak, onu ve evindekilerin hepsini sevince boğmuştu.
''Gün doğunca yargıçlar görevlileri göndererek, “O adamları serbest bırak” dediler. Zindancı bu sözleri Pavlus'a iletti. “Yargıçlar serbest bırakılmanız için haber gönderdi. Şimdi çıkabilirsiniz, esenlikle gidin” dedi.
Ama Pavlus görevlilere şöyle dedi: “Roma vatandaşı olduğumuz halde, bizi yargılamadan herkesin önünde dövüp hapse attılar. Şimdi bizi gizlice mi kovacaklar.? Olmaz böyle şey.! Kendileri gelsinler, bizi alıp çıkarsınlar.!”
Görevliler bu sözleri yargıçlara iletti. Yargıçlar, Pavlus'la Silas'ın Roma vatandaşı olduğunu duyunca korktular. Gelip özür dilediler. Sonra onları dışarı çıkararak kentten ayrılmalarını rica ettiler. Pavlus'la Silas zindandan çıkınca Lidya'nın evine gittiler. Kardeşlerle görüşüp onları yüreklendirdikten sonra oradan ayrıldılar.'' (Sayfa: 1181-1182)
*
(Pavlus )Atina'da
*
Onları Atina'da bekleyen Pavlus, kenti putlarla dolu görünce yüreğinde derin bir acı duydu. Bu nedenle, gerek havrada Yahudiler'le ve Tanrı'ya tapan yabancılarla, gerek her gün çarşı meydanında karşılaştığı kişilerle tartışıp durdu. Epikürcü ve Stoacı bazı filozoflar onunla atışmaya başladılar. Kimi, “Bu lafebesi ne demek istiyor.?” derken, kimi de, “Galiba yabancı ilahların haberciliğini yapıyor” diyordu. Çünkü Pavlus, İsa'yla ve dirilişle ilgili Müjde'yi duyuruyordu. Onlar Pavlus'u alıp Ares Tepesi Kurulu'na götürdüler. Ona, “Yaydığın bu yeni öğretinin ne olduğunu öğrenebilir miyiz.?” dediler. “Kulağımıza yabancı gelen bazı konulardan söz ediyorsun. Bunların anlamını öğrenmek isteriz.”
Bütün Atinalılar ve kentte bulunan yabancılar, vakitlerini hep yeni düşünceleri anlatarak ve dinleyerek geçirirlerdi.
Pavlus, Ares Tepesi Kurulu'nun önüne çıkıp şunları söyledi: “Ey Atinalılar, sizin her bakımdan çok dindar olduğunuzu görüyorum. Ben çevrede dolaşırken, tapındığınız yerleri incelerken üzerinde,
*
BİLİNMEYEN TANRI'YA
*
diye yazılmış bir sunağa bile rastladım. Sizin bilmeden tapındığınız bu Tanrı'yı ben size tanıtayım.
“Dünyayı ve içindekilerin tümünü yaratan, yerin ve göğün Rabbi olan Tanrı, elle yapılmış tapınaklarda oturmaz. Herkese yaşam, soluk ve her şeyi veren kendisi olduğuna göre, bir şeye gereksinmesi varmış gibi O'na insan eliyle hizmet edilmez. Tanrı, bütün ulusları tek insandan türetti ve onları yeryüzünün dört bucağına yerleştirdi. Ulusların sürelerini ve yerleşecekleri bölgelerin sınırlarını önceden saptadı. Bunu, kendisini arasınlar ve el yordamıyla da olsa bulabilsinler diye yaptı. Aslında Tanrı hiçbirimizden uzak değildir. Nitekim, ‘O'nda yaşıyor ve hareket ediyoruz; O'nda varız.’ Bazı ozanlarınızın belirttiği gibi, ‘Biz de O'nun soyundanız.’
“Tanrı'nın soyundan olduğumuza göre, tanrısal özün, insan düşüncesi ve becerisiyle biçimlendirilmiş altın, gümüş ya da taştan bir nesneye benzediğini düşünmemeliyiz. Tanrı, geçmiş dönemlerin bilgisizliğini görmezlikten geldi; ama şimdi her yerde herkesin tövbe etmesini buyuruyor. Çünkü dünyayı, atadığı Kişi aracılığıyla adaletle yargılayacağı günü saptamıştır. Bu Kişi'yi ölümden diriltmekle bunun güvencesini herkese vermiştir.”
Ölülerin dirilmesiyle ilgili sözleri duyunca kimi alay etti, kimi de, “Seni bu konuda bir daha dinlemek isteriz” dedi. Bunun üzerine Pavlus aralarından çıkıp gitti. Birkaç kişi ona katılıp inandı. Bunların arasında kurul üyesi Dionisios, Damaris adlı bir kadın ve birkaç kişi daha vardı. (Sayfa: 1183-1184)
*
(Pavlus) Korint'te:
*
''Gallio'nun Ahaya Valisi olduğu sıralarda, hep birlikte Pavlus'a karşı gelen Yahudiler onu mahkemeye çıkardılar. “Bu adam Yasa'ya aykırı biçimde Tanrı'ya tapınmaları için insanları kandırıyor” dediler.
Pavlus tam söze başlayacakken Gallio Yahudiler'e şöyle dedi: “Ey Yahudiler, davanız bir haksızlık ya da ciddi bir suçla ilgili olsaydı, sizleri sabırla dinlemem gerekirdi. Ama sorun bir öğreti, bazı adlar ve kendi yasanızla ilgili olduğuna göre, bu davaya kendiniz bakın. Ben böyle şeylere yargıçlık etmek istemem.” Sonra Gallio onları mahkemeden kovdu. Hep birlikte, havranın yöneticisi Sostenis'i yakalayıp mahkemenin önünde dövdüler. Gallio ise olup bitenlere hiç aldırmadı.'' (Sayfa: 1184)
*
21
*
Yeruşalim'e Yolculuk:
*
''Sur'dan deniz yolculuğumuza devam ederek Batlamya Kenti'ne geldik. Oradaki kardeşleri ziyaret edip bir gün yanlarında kaldık. Ertesi gün ayrılıp Sezariye'ye geldik. Yediler'den biri olan müjdeci Filipus'un evine giderek onun yanında kaldık. Bu adamın peygamberlik eden, evlenmemiş dört kızı vardı.'' (Sayfa: 1188)
*
22
*
Roma Vatandaşı Pavlus:
*
Pavlus'u buraya kadar dinleyenler, bu söz üzerine, “Böylesini yeryüzünden temizlemeli, yaşaması uygun değil.!” diye seslerini yükselttiler.
Onlar böyle bağırır, üstlüklerini sallayıp havaya toz savururken komutan, Pavlus'un kalenin içine götürülmesini buyurdu. Halkın neden Pavlus'un aleyhine böyle bağırdığını öğrenmek için onun kamçılanarak sorguya çekilmesini istedi. Kendisini sırımlarla bağlayıp kollarını geriyorlardı ki, Pavlus orada duran yüzbaşıya, “Mahkemesi yapılmamış bir Roma vatandaşını kamçılamanız yasaya uygun mudur.?” dedi.
Yüzbaşı bunu duyunca gidip komutana haber verdi. “Ne yapıyorsun.?” dedi. “Bu adam Roma vatandaşıymış.”
Komutan Pavlus'un yanına geldi, “Söyle bakayım, sen Romalı mısın.?” diye sordu.
Pavlus da, “Evet” dedi.
Komutan, “Ben bu vatandaşlığı yüklü bir para ödeyerek elde ettim” diye karşılık verdi.
Pavlus, “Ben ise doğuştan Roma vatandaşıyım” dedi.
Onu sorguya çekecek olanlar hemen yanından çekilip gittiler. Kendisini bağlatan komutan da, onun Roma vatandaşı olduğunu anlayınca korktu (Sayfa: 1190-1191)

Pavlus'tan Romalılara Mektup


ROMALILAR
*
2
*
Tanrı Ayrım Yapmaz:
*
''Kutsal Yasa'dan yoksun uluslar Yasa'nın gereklerini kendiliklerinden yaptıkça, Yasa'dan habersiz olsalar bile kendi yasalarını koymuş olurlar. Böylelikle Kutsal Yasa'nın gerektirdiklerinin yüreklerinde yazılı olduğunu gösterirler.'' (Sayfa: 1202-1203)
*
Yahudiler ve Kutsal Yasa:
*
''Kutsal Yasa'da bilginin ve gerçeğin özüne kavuşmuş olarak körlerin kılavuzu, karanlıkta kalanların ışığı, akılsızların eğiticisi, çocukların öğretmeni olduğuna inanmışsın. Öyleyse başkasına öğretirken, kendine de öğretmez misin.? Çalmamayı öğütlerken, çalar mısın.? “Zina etmeyin” derken, zina eder misin.? Putlardan tiksinirken, tapınakları yağmalar mısın.? Kutsal Yasa'yla övünürken, Yasa'ya karşı gelerek Tanrı'yı aşağılar mısın.? Nitekim şöyle yazılmıştır: “Sizin yüzünüzden uluslar arasında Tanrı'nın adına küfrediliyor.”..'' (Sayfa: 1203)
*
İmanla Aklanma:
*
''Yoksa Tanrı yalnız Yahudiler'in Tanrısı mı.? Öteki ulusların da Tanrısı değil mi.? Elbet öteki ulusların da Tanrısı'dır. Çünkü sünnetlileri imanları sayesinde, sünnetsizleri de aynı imanla aklayacak olan Tanrı tektir.'' (Sayfa: 1204)
*
4
*
İbrahim'in İmanı:
*
''Diyoruz ki, “İbrahim, imanı sayesinde aklanmış sayıldı.” Hangi durumda aklanmış sayıldı.? Sünnet olduktan sonra mı, sünnetsizken mi.? Sünnetliyken değil, sünnetsizken.. İbrahim daha sünnetsizken imanla aklandığının kanıtı olarak sünnet işaretini aldı. Öyle ki, sünnetsiz oldukları halde iman edenlerin hepsinin babası olsun, böylece onlar da aklanmış sayılsın. Böylelikle atamız İbrahim, yalnız sünnetli olmakla kalmayan, ama kendisi sünnetsizken sahip olduğu imanın izinden yürüyen sünnetlilerin de babası oldu. (..) “Seni birçok ulusun babası yaptım” diye yazılmış olduğu gibi İbrahim, iman ettiği Tanrı'nın –ölülere yaşam veren, var olmayanı buyruğuyla var eden Tanrı'nın– gözünde hepimizin babasıdır.'' (Sayfa: 1205)
*
8
*
Görkemli Gelecek:
*
''Ama görülen umut, umut değildir. Gördüğü şeyi kim umut eder.? Oysa görmediğimize umut bağlarsak, sabırla bekleyebiliriz.'' (Sayfa: 1209)
*
9
*
Tanrı'nın Seçtikleri:
*
''Kardeşlerimin, soydaşlarım olan İsrailliler'in yerine ben kendim lanetlenip Mesih'ten uzaklaştırılmayı dilerdim. Evlatlığa kabul edilenler, Tanrı'nın yüceliğini görenler onlardır. Antlaşmalar, buyrulan Kutsal Yasa, tapınma düzeni, vaatler onlarındır. Büyük atalar onların atalarıdır. Mesih de bedence onlardandır.'' (Sayfa: 1209)
*
10
*
''Kardeşler.! İsraillilerin kurtulmasını yürekten özlüyor, bunun için Tanrı'ya yalvarıyorum. Onlara ilişkin tanıklık ederim ki, Tanrı için gayretlidirler; ama bu bilinçli bir gayret değildir. Tanrı'nın öngördüğü doğruluğu anlamadıkları ve kendi doğruluklarını yerleştirmeye çalıştıkları için Tanrı'nın öngördüğü doğruluğa boyun eğmediler. Oysa her iman edenin aklanması için Mesih, Kutsal Yasa'nın sonudur. (..) .. insan yürekten iman ederek aklanır, imanını ağzıyla açıklayarak kurtulur. Kutsal Yazı, “O'na iman eden utandırılmayacak” diyor. Çünkü Yahudi Grek ayrımı yoktur, aynı Rab hepsinin Rabbi'dir. Kendisini çağıranların tümüne eliaçıktır. “Rab'bi adıyla çağıran herkes kurtulacak.” (Sayfa: 1211)
*
1. KORİNTLİLER
*
1
*
Mesih: Tanrı'nın Gücü ve Bilgeliği:
*
''Yahudiler doğaüstü belirtiler ister, Grekler'se bilgelik arar. Ama biz çarmıha gerilmiş Mesih'i duyuruyoruz. Yahudiler bunu yüzkarası, öteki uluslar da saçmalık sayarlar.'' (Sayfa: 1220)
*
11
*
Duada Düzen:
*
''Başına bir şey takıp dua ya da peygamberlik eden her erkek, başını küçük düşürür. Ama başı açık dua ya da peygamberlik eden her kadın, başını küçük düşürür. Böylesinin, başı tıraş edilmiş bir kadından farkı yoktur. Kadın başını açarsa, saçını kestirsin. Ama kadının saçını kestirmesi ya da tıraş etmesi ayıpsa, başını örtsün. Erkek başını örtmemeli; o, Tanrı'nın benzeri ve yüceliğidir. Kadın da erkeğin yüceliğidir. Çünkü erkek kadından değil, kadın erkekten yaratıldı. Erkek kadın için değil, kadın erkek için yaratıldı. Bu nedenle ve melekler uğruna kadının başı üzerinde yetkisi olmalıdır.
Ne var ki, Rab'de ne kadın erkekten ne de erkek kadından bağımsızdır. Çünkü kadın erkekten yaratıldığı gibi, erkek de kadından doğar. Ama her şey Tanrı'dandır. Siz kendiniz karar verin: Kadının açık başla Tanrı'ya dua etmesi uygun mu.? Doğanın kendisi bile size erkeğin uzun saçlı olmasının kendisini küçük düşürdüğünü, kadının uzun saçlı olmasının ise kendisini yücelttiğini öğretmiyor mu.? Çünkü saç kadına örtü olarak verilmiştir. Bu konuda çekişmek isteyen varsa, şunu bilsin ki, bizim ya da Tanrı'nın kiliselerinin böyle bir alışkanlığı yoktur.'' (Sayfa: 1228)
*
12
*
Bedenin Birliği
*
Beden bir olmakla birlikte birçok üyeden oluşur ve çok sayıdaki bu üyelerin hepsi tek bir beden oluşturur. Mesih de böyledir. İster Yahudi ister Grek, ister köle ister özgür olalım, hepimiz bir beden olmak üzere aynı Ruh'ta vaftiz edildik ve hepimizin aynı Ruh'tan içmesi sağlandı. İşte beden tek üyeden değil, birçok üyeden oluşur. Ayak, “El olmadığım için bedene ait değilim” derse, bu onu bedenden ayırmaz. Kulak, “Göz olmadığım için bedene ait değilim” derse, bu onu bedenden ayırmaz. Bütün beden göz olsaydı, nasıl duyardık.? Bütün beden kulak olsaydı, nasıl koklardık.? Gerçek şu ki, Tanrı bedenin her üyesini dilediği biçimde bedene yerleştirmiştir. Eğer hepsi bir tek üye olsaydı, beden olur muydu.? Gerçek şu ki, çok sayıda üye, ama tek beden vardır. Göz ele, “Sana ihtiyacım yok.!” ya da baş ayaklara, “Size ihtiyacım yok.!” diyemez. Tam tersine, bedenin daha zayıf görünen üyeleri vazgeçilmezdir. Bedenin daha az değerli saydığımız üyelerine daha çok değer veririz. Böylece gösterişsiz üyelerimiz daha gösterişli olur. Gösterişli üyelerimizin özene ihtiyacı yoktur. Ama Tanrı, değeri az olana daha çok değer vererek bedende birliği sağladı. Öyle ki, bedende ayrılık olmasın, üyeler birbirini eşit biçimde gözetsin. Bir üye acı çekerse, bütün üyeler birlikte acı çeker; bir üye yüceltilirse, bütün üyeler birlikte sevinir.
Sizler Mesih'in bedenisiniz, bu bedenin ayrı ayrı üyelerisiniz. Tanrı kilisede ilkin elçileri, ikinci olarak peygamberleri, üçüncü olarak öğretmenleri, sonra mucize yapanları, hastaları iyileştirme armağanlarına sahip olanları, başkalarına yardım edenleri, yönetme yeteneği olanları ve çeşitli dillerle konuşanları atadı. Hepsi elçi mi.? Hepsi peygamber mi.? Hepsi öğretmen mi.? Hepsi mucize yapar mı.? Hepsinin hastaları iyileştirme armağanları var mı.? Hepsi bilmediği dilleri konuşabilir mi.? Hepsi bu dilleri çevirebilir mi.? Ama siz daha üstün armağanları gayretle isteyin. Şimdi size en iyi yolu göstereyim. (Sayfa: 1229-1230)
*
14
*
Düzenli Tapınma:
*
''Kadınlar toplantılarınızda sessiz kalsın. Konuşmalarına izin yoktur. Kutsal Yasa'nın da belirttiği gibi, uysal olsunlar. Öğrenmek istedikleri bir şey varsa, evde kocalarına sorsunlar. Çünkü kadının toplantı sırasında konuşması ayıptır.'' (Sayfa: 1231-1232)
*
PAVLUS'TAM GALATYALILARA MEKTUP
*
2
*
Pavlus Antakya'da Kefas'ı Azarlıyor:
*
''Yakup'un yanından bazı adamlar gelmeden önce Kefas öteki uluslardan olanlarla birlikte yemek yerdi. Ama o adamlar gelince sünnet yanlılarından korkarak sünnetsizlerden uzaklaştı, onlarla yemek yemez oldu.
Öbür Yahudiler de onun gibi ikiyüzlülük ettiler. Sonunda Barnaba bile onların ikiyüzlülüğüne kapıldı. Müjde gerçeğine uygun davranmadıklarını görünce hepsinin önünde Kefas'a şöyle dedim: “Yahudi olduğun halde Yahudi gibi değil, öteki uluslardan biri gibi yaşıyorsun, nasıl olur da ulusları Yahudi gibi yaşamaya zorlarsın.?'' (Sayfa: 1248)
*
4
*
Sara'yla Hacer Örneği
*
Kutsal Yasa altında yaşamak isteyen sizler, söyleyin bana, Yasa'nın ne dediğini bilmiyor musunuz.? İbrahim'in biri köle, biri de özgür kadından iki oğlu olduğu yazılıdır. Köle kadından olan olağan yoldan, özgür kadından olansa vaat sonucu doğdu. Burada bir benzetme vardır. Bu kadınlar iki antlaşmayı simgelemektedir. Biri Sina Dağı'ndandır, köle olacak çocuklar doğurur. Bu Hacer'dir. Hacer, Arabistan'daki Sina Dağı'nı simgeler. Şimdiki Yeruşalim'in karşılığıdır. Çünkü çocuklarıyla birlikte kölelik etmektedir. Oysa göksel Yeruşalim özgürdür, annemiz odur. Nitekim şöyle yazılmıştır:
*
“Sevin, çocuk doğurmayan ey kısır kadın.!
Doğum ağrısı nedir bilmeyen sen,
Yükselt sesini, haykır.!
Çünkü terk edilmiş kadının,
Kocası olandan daha çok çocuğu var.”
*
Kardeşler, İshak gibi sizler de vaat çocuklarısınız. Olağan yoldan doğan, Kutsal Ruh'a göre doğana o zaman nasıl zulmettiyse, şimdi de öyle oluyor. Ama Kutsal Yazı ne diyor.?
*
“Köle kadınla oğlunu kov.
Çünkü köle kadının oğlu
Özgür kadının oğluyla birlikte
Asla mirasa ortak olmayacaktır.”
*
İşte böyle, kardeşler, bizler köle kadının değil, özgür kadının çocuklarıyız. (Sayfa: 1250)
*
PAVLUS'TAN SELANİKLİLERE İKİNCİ MEKTUP, GİRİŞ:
*
''Rab'bin gününün geldiğini ileri süren birilerinin, sözde Pavlus'tan gelen sahte bir mektubu da buna kanıt olarak gösterip Selaniklilerin aklını çeldiği anlaşılıyor. Pavlus buna karşılık, Mesih'in ikinci gelişinden önce imandan çok sayıda dönenler olacağını, Mesih'in ortadan kaldıracağı ''yasa tanımaz adam''ın ortaya çıkacağını bildiriyor. Bunlar henüz gerçekleşmediğine göre telaşlanacak bir şey yok demeye getiriyor.'' (Sayfa: 1275)
*
1.TİMOTEOS, 4
*
İmandan Dönüş
*
Ruh açıkça diyor ki, son zamanlarda bazıları yalancıların ikiyüzlülüğü nedeniyle aldatıcı ruhlara ve cinlerin öğretilerine kulak vererek imandan dönecek. Vicdanları adeta kızgın bir demirle dağlanmış bu yalancılar evlenmeyi yasaklayacak, iman edip gerçeği bilenlerin şükranla yemesi için Tanrı'nın yarattığı yiyeceklerden çekinmek gerektiğini buyuracaklar. Oysa Tanrı'nın yarattığı her şey iyidir, hiçbir şey reddedilmemeli; yeter ki, şükranla kabul edilsin. Çünkü her şey Tanrı'nın sözüyle ve duayla kutsal kılınır. (Sayfa: 1280)
*
5
*
Topluluk İçi Sorumluluklar:
*
''Topluluğu iyi yöneten ihtiyarlar, özellikle Tanrı sözünü duyurup öğretmeye emek verenler iki kat saygıya layık görülsün. Çünkü Kutsal Yazı'da şöyle deniyor: “Harman döven öküzün ağzını bağlama” ve “İşçi ücretini hak eder.” İki ya da üç tanık olmadıkça, bir ihtiyara yöneltilen suçlamayı kabul etme. Günah işleyenleri herkesin önünde azarla ki, öbürleri de korksun. Bu söylediklerimi yan tutmadan, kimseyi kayırmadan yerine getirmen için seni Tanrı'nın, Mesih İsa'nın ve seçilmiş meleklerin önünde uyarıyorum. Birinin üzerine ellerini koymakta aceleci davranma, başkalarının günahlarına ortak olma. Kendini temiz tut.'' (Sayfa: 1281)
*
2.TİMOTEOS, 4
*
Özel İstekler, Selamlar:
*
''Yanıma tez gelmeye gayret et. Çünkü Dimas bu dünyayı sevdiği için beni terk edip Selanik'e gitti. Kriskis Galatya'ya, Titus Dalmaçya'ya gitti. Yanımda yalnız Luka var. Markos'u alıp beraberinde getir, yapacağım hizmette bana yardım eder. Tihikos'u Efes'e gönderdim. Troas'ta Karp'ın yanında bıraktığım abayı, kitapları, özellikle yazı derilerini gelirken beraberinde getir. Bakırcı İskender bana çok kötülük etti. Rab ona yaptıklarının karşılığını verecektir. Sen de ondan sakın. Çünkü söylediklerimize şiddetle karşı koydu.'' (Sayfa: 1286)
*
İBRANİLER'E MEKTUP
*
7
*
Yeni Kâhinlik Düzeni:
*
''Önceki düzende çok sayıda kâhin görev aldı. Çünkü ölüm, görevlerini sürdürmelerini engelliyordu. Ama İsa sonsuza dek yaşadığı için kâhinliği süreklidir. Bu nedenle O'nun aracılığıyla Tanrı'ya yaklaşanları tümüyle kurtaracak güçtedir. Çünkü onlara aracılık etmek için hep yaşamaktadır.'' (Sayfa: 1298)
*
YAKUP, 4
*
Tanrı'ya Bağımlı Olun:
*
''Dinleyin şimdi, “Bugün ya da yarın filan kente gideceğiz, orada bir yıl kalıp ticaret yapacak, para kazanacağız” diyen sizler, yarın ne olacağını bilmiyorsunuz. Yaşamınız nedir ki.? Kısa süre görünen, sonra yitip giden buğu gibisiniz. Bunun yerine, “Rab dilerse yaşayacak, şunu şunu yapacağız” demelisiniz. Ne var ki, şimdi küstahlıklarınızla övünüyorsunuz. Bu tür övünmelerin hepsi kötüdür. Bu nedenle, yapılması gereken iyi şeyi bilip de yapmayan, günah işlemiş olur..'' (Sayfa: 1309)
*
5
*
İmanla Dua Edin:
*
''Kardeşlerim, içinizden biri gerçeğin yolundan sapar da başka biri onu yine gerçeğe döndürürse, bilsin ki, günahkârı sapık yolundan döndüren, ölümden bir can kurtarmış, bir sürü günahı örtmüş olur.'' (Sayfa: 1310)
*
1. PETRUS, 3
*
Karı Koca İlişkileri:
*
''Sara İbrahim'i “Efendim” diye çağırır, sözünü dinlerdi. İyilik eder, hiçbir tehditten yılmazsanız, siz de Sara'nın çocukları olursunuz.'' (Sayfa: 1314)
*
VAHİY 19
*
Gökte Sevinç
*
Bundan sonra gökte büyük bir kalabalığın sesini andıran yüksek bir ses işittim.
“Haleluya!” diyorlardı.
“Kurtarış, yücelik ve güç Tanrımız'a özgüdür.
Çünkü O'nun yargıları doğru ve adildir.
Yeryüzünü fuhşuyla yozlaştıran
Büyük fahişeyi yargılayıp
Kendi kullarının kanının öcünü aldı.”
İkinci kez,
“Haleluya.!
Onun dumanı sonsuzlara dek tütecek” dediler.
Yirmi dört ihtiyarla dört yaratık yere kapanıp, “Amin.! Haleluya.!” diyerek tahtta oturan Tanrı'ya tapındılar.
Sonra tahttan bir ses yükseldi:
“Ey Tanrımız'ın bütün kulları.!
Küçük büyük, O'ndan korkan hepiniz,
O'nu övün.!”
Ardından büyük bir kalabalığın, gürül gürül akan suların, güçlü gök gürlemelerinin sesine benzer sesler işittim.
“Haleluya.!” diyorlardı.
“Çünkü Her Şeye Gücü Yeten Rab Tanrımız
Egemenlik sürüyor.
Sevinelim, coşalım.!
O'nu yüceltelim.!
Çünkü Kuzu'nun düğünü başlıyor,
Gelini hazırlandı.
Giymesi için ona temiz ve parlak
İnce keten giysiler verildi.”
İnce keten kutsalların adil işlerini simgeler.
Sonra melek bana, “Yaz.!” dedi. “Ne mutlu Kuzu'nun düğün şölenine çağrılmış olanlara.!” Ardından ekledi: “Bunlar gerçek sözlerdir, Tanrı'nın sözleridir.”
Ona tapınmak üzere ayaklarına kapandım. Ama o, “Sakın yapma.!” dedi. “Ben de senin ve İsa'ya tanıklığını sürdüren kardeşlerin gibi bir Tanrı kuluyum. Tanrı'ya tap.! Çünkü İsa'ya tanıklık, peygamberlik ruhunun özüdür.” (Sayfa: 1348)

22
*
İsa Geliyor:
*
''Bu kitaptaki peygamberlik sözlerini duyan herkesi uyarıyorum.! Her kim bu sözlere bir şey katarsa, Tanrı da bu kitapta yazılı belaları ona katacaktır. Her kim bu peygamberlik kitabının sözlerinden bir şey çıkarırsa, Tanrı da bu kitapta yazılı yaşam ağacından ve kutsal kentten ona düşen payı çıkaracaktır.
Bunlara tanıklık eden, “Evet, tez geliyorum.!” diyor. Amin.! Gel, ya Rab İsa.!
Rab İsa'nın lütfu kutsallarla birlikte olsun.! Amin.'' (Sayfa: 1352)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...