29 Mart 2020 Pazar

Nâzım Hikmet Ran - Yazılar 5

#NâzımHikmetRan #Yazılar5

BEYNELMİLEL KADINLAR GÜNÜ
*
1937 senesi Martında bütün dünya kadınları, beynelmilel kadınlar gününü tesit (kutlama) ettiler. Bu seneki kadınlar gününün en büyük manası, esaret zincirlerini koparmak için mücadeleye girişen dünya kadınlarının sulh, demokrasi, kültür ve terakkinin müdafii mevkiine geçmiş olmalarıdır. Bütün nümayişlerde kadınların haklarıyla beraber, dünya sulhü, demokrasi kuvvetle müdafaa edildi..
*
Kadınların dünya mikyasında fen, ilim, sanat, siyaset sahasında gösterdikleri muvaffakiyetler, artık kadınla erkek kabiliyetinin müsavi olmadığını iddia edenleri yalancı çıkarmıştır. Çünkü, güneşi elle kapamak, insan kudretinin elinde değildir. Bu sahada en büyük terakkiyi gösteren de Sovyet kadınlarıdır. Sovyet kadınlarının ihtilalden sonra gösterdikleri terakki, hayretle mütalaaya değer..
*
İngiltere'de üniversitelerdeki kadın miktarı yüzde 27,7, İtalya'da yüzde 14, Almanya'da yüzde 13 iken Sovyet Rusya'da yüzde 38'dir. 82.000 kadın mühendis, teknisyen iş başındadır. Kadın doktorların miktarı günden güne artmaktadır. İptidai mektep muallimlerinin yüzde 90'ı kadındır.
Bu sene Leningrat'ta toplanan Dünya Kadınlar Mütefenniler Kongresi, kadınların entellektüel sahada işgal ettikleri mevkiin büyüklüğünü gösterdi. Konferansa, riyaset eden Leningrat Tıp Enstitüsü Direktörü Profesör Golant bütün dünyaca tanınmış bir psikiyatristtir; 70 tane eseri vardır. Ve dünyanın ilk psikiyatri profesörüdür.
Bundan başka ilmi taharrilerde bulunan ve 172 fenni kitap yazan ve şöhretlerini dünyaya tanıtan kadınlar, bu konferansta kadının kabiliyetini dünyaya kabul ettirmişlerdir. Bundan başka, sanat, fikir sahasında yükselen, erkekle aynı safta, aynı şekilde mücadele eden, aynı haklara sahip bir kadınlar âlemi meydana gelmiş, asırlarca hayal olan kadın-erkek müsavatı bir hakikat olmuştur.
*
Pesimist buna inanmaz. Kadınların erkeklerle aynı mevkii işgal ettikleri iddiasını bir propaganda olarak telakki eder. Hakikate dayanmayan propaganda, iskambil kâğıtlarından yapılan saraylar gibi yıkılır. Fakat kadınların, beynelmilel günde tesit ettikleri (kutladıkları) muvaffakiyet, tesit edenler için bir propaganda değil, bir hayat ve hakikattir..
Kadın, kabiliyetini, hakkını cemiyete kabul ettirmek için asırlarca uğraştı, şimdi kabul edilen kabiliyetini propaganda pesimizminden kurtarmak için mücadele etmelidir.
*
[Adsız Yazıcı / Tan, 3.4.1937] (Sayfa: 59-60)

#NâzımHikmetRan #Yazılar5

Faşizmin göleği ne renk olursa olsun, miğferi ister demirden ister çelikten olsun, umum faşistlerin birleştiği bir nokta var: Demokrasi hükümetlerini yıkıp, ihtilal ile faşist diktatörlüğünü kurmak. (Sayfa: 90)
*
[Adsız Yazıcı / Tan, 22.4.1937]

#NâzımHikmetRan #Yazılar5

1937'den Sonra
BARIŞ UĞRUNDAKİ MÜCADELEDE ŞAİRİN ROLÜ
*
Barış uğrunda mücadele çeşitli şekiller alır. Örneğin kapitalist ülkelerde, bu mücadele ağır hapis yılları, baskı ve ezgi görmek tehlikesi ile karşılaşmaktadır. Bütün bu tehlikelere rağmen, harpten nefret eden halk kitleleri barış bayrağı etrafında toplanmadıkça barış kazanılamaz.. Bu mücadelede ilerici her aydın, dahası namuslu her aydın, görevini anlayarak hazır bulunmalıdır. Barış uğrundaki mücadelenin, insanlığın geleceği ile ne kadar bağlı olduğunu, şairlerin ve yazarların şiirlerinde, romanlarında, hikâyelerinde yazmaları bir görevdir. Tüm dünyada bilim adamları, teknisyenler, her günkü yaratıcı faaliyetleri ile harbe karşı, barış cephesinde yer almalıdırlar.
Ben bir şairim ve bu mücadelede şairin ne yapması gerektiğini daha iyi anlatabilirim. Şuna inanıyorum ki, şairlerin sorumluluğu, mühendislerin, teknisyenlerin sorumluluğundan bir damla olsun az değildir. Bilakis daha da büyüktür. Bir mühendis bir köprü inşa ederse, onun sorumluluğu köprünün yıkılmamasıdır. Fakat köprü yıkılırsa, felaket bir derecede mahduttur, eninde sonunda köprü yeniden inşa edilecektir. Fakat, şair ruhun mühendisidir. Onun sesi, milyonlarca insana, kalplerine hitap etmektedir. Kelimenin bu muazzam gücü, her şairi gururlandırmalı, onu sorumluluk bilincine kavuşturmalıdır. Barış ve ülkelerin saadeti için mücadele eden namuslu şairler bu görevi gayet iyi bilmelidirler. Şairin hayatı ile edebi faaliyeti arasında hiçbir ayrılık olamaz. Biri pratikte, biri şiirde, iki hayat yaşamıyoruz. Tek bir vücuduz. Günümüzün gerçek şiiri, barış mücadelesinden esinleniyor. Pablo Neruda, Aragon gibi başka büyük şairler, aynı zamanda bütün moral güçleriyle, barış mücadelesine faal surette katılıyorlar. Bir şair bu niteliği kazanmasını biliyorsa, eserleri bu mücadelenin kesin izlerini taşıyacaktır. Şiirleri, ümit dolu yaşam aşkını dile getiren, kuvvetli şiirler olacaktır. Mücadeleci şair, insanlığın geleceğine inanır ve bundan dolayı da korkunç denemelerden geçse de yazılarında ümitsizlik asla sezilmez.
... Bir şair gerçekten bu görevi yerine getirmek istiyorsa, şiirlerinin şekli kesin ve basit, muhtevası kuvvetli olacaktır. Şair, açık, direkt, her insanın kalbine giden bir dil kullanacaktır. Başarılı olması için de bu şiir dilini gayet büyük bir dikkatle işleyecektir. Halkının canlı dilini temel alacaktır. Benim için en başta fikri önemli olan eleştirici, halkımdır. Pek az yaşadığım hürriyet yıllarımda, bir şiir yazdığımda, işçi semtlerini gezer, fakir kahvehanelere girer okurdum. Bu âdetime, hapishanede de devam ettim. Yazdığım her satırı, birlikte kapalı kaldığım köylü ve işçilere imkânım oldukça okudum. Onların gözlem ve eleştirilerini dikkatle not ettim. Çünkü benim için pek kıymetli idi. Şair, halk kitleleri ile daimi temasta bulunmalıdır, kelimelerinin gücü onlardan gelmektedir.
Bu konuda bizim edebiyat tarihimizden anlamlı bir olayı hatırlatmak istiyorum. Abdülhamit'in karanlık hükümdarlık devresinde, burjuva-demokratik halklar için savaşmış olan Namık Kemal adında bir şairimiz vardı. Faaliyetinden dolayı bir adaya sürgün edilmişti. Namık Kemal'in şiirleri, şairin tutumunu aşmamasına rağmen, halk onun kişiliği etrafında altın bir efsane dokumuştu. Namık Kemal'in sürgünü, uzun yıllar hapse çevrilmişti. O zaman halk kendi yarattığı şiirleri, ona cömertçe atfetti. Bu olay, şiirin ne güce sahip olduğunu ( Abdülhamit, Namık Kemal'den ciddi surette korkuyordu) ve halkın kendi acı ve emellerini yansıtan şiirlere ne kadar susamış olduğunu gösterir.
... İlerici şiiri seven ve sayan halk, bizim tarafımızdadır. Şiirin gerçek ve değerli kuvveti, bizim tarafımızdadır. İlerici şiirin zaferi yalnız benim ülkemde değil, tüm dünyadadır. Ve dünyanın en iyi şairleri, en değerli yazarları, büyük barış cephesinin faal mücahitleridir. Bu durum, bilim adamları için de bir gerçektir. İşte barışa hizmet eden gerçek şiirden, savaş kışkırtıcıları bundan dolayı korkmakta ve nefret etmektedirler.
Şiir, barış, halkların egemenliği, insanlığın mesut geleceği uğrundaki mücadelede yer alırsa, hepimizin inandığı üzere daima zafere götürecek bir silahtır.
*
[Contemporanul, Romanya, 29.6.1951] (Sayfa: 123-124)
 

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...