#VüsatOBener etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#VüsatOBener etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Aralık 2018 Perşembe

Vüs'at O. Bener'in Yazını Üzerine Görüşler


Sunuş
*
Yaşamasız'ı okumuştum ilkin: Cıvıltılı parklarda, güneşli meydanlarda, nemli banklarda, sıcak duvarlarda, boş kahve köşelerinde, ağlak çay bahçelerinde elimden kitap düşmediği eski yazlardan birinde.. Şimdi 1957 tarihli Yaşamasız'ın kapağına - Fikret Otyam'ın allı-yeşilli resmine - bakarken birden o yazın gölgesini anımsadım: ''İstasyon gerilerde kaldı.'' cümlesiyle başlayan ''İlki'' öyküsünün beni sarıp sarmalayışını.
Gelip çatan anlar vardır: Başınıza bir şey geldiğini, tanımsız bir şeye uğradığınızı duyarsınız. ''İlki'' böyle bir çarpma etkisi yarattı bende. Bir şimşek zihnimde bir karanlığı yırttı.
Yazının gücü müydü bu.?
''Okuyun da görün, öykü nedir, iyi bir öykü ne yapar adamı'' dedim hep. Bugünse, ''Okuyup da tutkunu olmayan okurluğunu gözden geçirmeli'' derim, gönül rahatlığıyla.
*
Salt okurların değil, yazarların da yazarı olduğu, öykücülüğümüzün onunla keskin bir dönemeci aldığı söylenmeli burada. Altmış yıla varan yazı uğraşında, kendini durmaksızın yenilediği, anlatımda sarp yolları göze alarak kısa öyküye biçim verdiği de.
Okunup geçilecek bir yazar değil Vüs'at O. Bener: Okurunun dünyaya bakışını, yaşamı algılayışını etkiler, dönüştürür. Neredeyse zihnine sokulmak ister.
Kişiliğiyle yazısını bütünleştirmiş, dilini, dünyasını kurmuş, kendi okurunu düpedüz yaratmış bir yazarın öyküleriyle karşılaşacaksınız bu seçkide.
Hazırlıklı olun derim.
*
Murat Yalçın, İstanbul, Şubat 2009

Vüs'at O. Bener'in Yazını Üzerine Görüşler

* 1950'de New-York Herald Tribune gazetesiyle Yeni İstanbul gazetesinin ortaklaşa düzenledikleri öykü yarışmasında üçüncülük kazanan ''Dost'' adlı öyküsüyle dikkati çekti. 1952'den itibaren Seçilmiş Hikâyeler, Varlık, Yeditepe, Dönem dergilerindeki öyküleriyle tanındı; daha sonra Gergedan, Argos, Gösteri, Kitap-lık dergilerinde gözüktü. Yeni anlatım olanakları denediği, soyutlamalara başvurduğu öykülerinde, yeni bir gerçekçilik anlayışıyla insanın iç dünyasına, bilinçaltındaki karmaşaya yönelen, edebiyatı öncelikle bir dil ve anlatım biçimi olarak ele alan 1950 kuşağı öykücüleri içinde değerlendirildi. Necatigil, ''Gerçekleri aydınlıktan uzaklaştırıp soyutlamalara götürme çabaları ve anlatışındaki yeniliklerle çağdaşı hikâyecilerden ayrı bir yol tuttu''ğu görüşündedir.
Kullandığı dilin yoğunluğu Bener'in başlangıçtan beri savrukluğa, acemiliğe, yavaş yavaş olgunlaşmaya hiç tahammülü olmadığını gösterir. Üstelik bu yoğunluğa konuşma dilini kullanarak ulaşır. B. Karasu'ya göre, ''bu konuşur gibi' yazılmış metin ancak okunduğunda, bir şekil sürekliliği ile birlikte bir de anlam sürekliliği kazan''ır. Konuşma dilini tüm doğallığıyla, ona yoğunluk kazandırarak kullanır; öykü ve oyunlarında toplumsal, bireysel, cinsel sorunları daha çok içsel etkileriyle ele alır. M. H. Doğan, öykücülüğünün ''Memduh Şevket Esendal''dan kaynaklanan ve dalları gerçekçi hikâyeciliğimize uzanan akım ile, Sait Faik'le başlayıp hikâyeyi konunun bağlarından, klasik biçimin dar kalıplarından kurtaran yenilikçi akım'' arasında bireşim kurabilmiş olduğuna dikkat çeker: ''Konuları, insanları, olaylarıyla daha seçmeci bir Memduh Şevket; anlatımıyla, iç konuşmalarıyla daha derli toplu, daha titiz bir Sait Faik.'' Bu iki akım arasında kurduğu bireşim, yalın anlatımı, özenli dili, kısa, çarpıcı betimlemeleriyle özgün bir öykü yapısı kurmasına engel olmaz.
Öykülerinde günlük yaşamın ayrıntılarına dikkatli bir gözlemcilikle eğilen ve ruh çözümlemelerine geniş yer veren Bener, gündelik olayla bilinç altında birikmiş yaşam parçalarını birleştirir. Bu özelliği, onun dış gerçeği yanlış yere koyduğu, hatta bozduğu ya da ele aldığı kişilerin iç dünyalarına eğilirken çözümlemelerle dış gerçek arasında tam bir uyum sağlayamadığı gerekçesiyle sık sık eleştirilmesine yol açtı. ''İlki'' adlı öyküsünü çeviren W. Hickman onu J. Joyce'la karşılaştırdığı incelemesinde Bener'in tekniği için ''denetimli bir bilinç akışı'' nitelemesini kullanır. S. Gümüş de 'Kara Anlatı Yazarı' adlı incelemesinde Bener'in öznesindeki kökensel bölünmenin onun yapıtlarının temelinde yer aldığını gösterir. Öznenin bir içsel bölünmeyle doğmasının, bunun getirdiği temelsizliğin neredeyse başlatıcı bir izlek olduğunu öne süren O. Koçak, yazarın tekniğinin bilinç akışı değil de ''iç monolog'' olarak adlandırılmasının daha doğru olacağını, hatta bunun da o kökensel bölünmenin önemini ve şiddetini açıklamaya yetmeyeceğini söyler.
Bener'in yapıtlarının temelindeki bu kökensel bölünme onun kullandığı dili de belirlemiştir. S. Gümüş'ün ''kendi iç dünyasının çokboyutluluğunu dışa vuran belirtisel dil'' olarak nitelediği bu dil, B.Karasu'ya göre sadece okuru zorlayacak yönde işlemez, bazen okura bir rahatlık, ''bir havalı yer duygusu'' da verir.
Bener'in öykülerinde olan boşunalık, yabancı, sıkıcı dünya duygusu neredeyse bütün kahramanlarını belirler. Çok partili siyasal dönemde, küçük bir kentteki ilerici aydınların yaşamını etkileyen koşulları konu edindiği romanı ''Buzul Çağının Virüsü''nde romanın kahramanları, bir yandan taşra hayatının sıkışmışlığı içinde patlama olanağı bulamayan enerjilerin gerilimiyle, bir yandan da Demokrat Parti'nin kuruluşu sırasındaki siyasal baskının kuşatması ile boğuşmak zorundadırlar. Bu mücadele kimilerine bir boğulma, hatta intihar duygusu yaşatırken, kimilerine de, sıkıntıyı, inançsızlığı, hayal kırıklığını sürekli yanında taşıyarak yaşamayı öğretir. Bir tür yozlaşma tehlikesini de taşıyan bir mücadeledir bu. Bener'in bütün kişilerinin bu duyguyu taşıdığına işaret eder B. Karasu. Bu duygu, otobiyografiyi andıran ''Mızıkalı Yürüyüş''te zirveye çıkar; neredeyse yazının kendisini tehdit etmeye, değersizleştirmeye başlar. Yzıyla, kurmaca metinle ilgili kuşkular, inançsızlıklar Bener'de ilk olarak ''İpin Ucu'' oyunuyla ortaya çıkar.
''Bay Muannit Sahtegi'nin Notları'' kurma, kurmaca çabasının bile boşunalığının, katlanılmazlığının bir örneği gibidir. Kurmacayla otobiyografi arasında salınıp giden metin sanki hiçbir yerde durmak istemez, kendi keşfettiği bir ara bölgenin belirsizliğini arzular. Bir kurmacanın sağlayacağı sürükleyiciliği kesmek için kullanılan gerçek dünyadan işaretler yapıta otobiyografik özellikler katmaktadır; öte yandan Bener otobiyografi biçiminin gereklerine de uymayarak ara bölgedeki yerini sağlamlaştırır. Bu eğilim daha sonra da, otobiyografiye daha çok yaklaşarak, belirginleşerek devam edecektir. Mızıkalı Yürüyüş'te artık kurmacadan giderek uzaklaşılmıştır. Kara Tren ise askerlik, eski aşklar, evlilikler, kızgınlıklar ve yenilgilerle ilgili pasajlarıyla Dost, Ihlamur Ağacı ve Buzul Çağının Virüsü'nde yeterince açık olmayan bazı otobiyografik anlatımlara bir çerçeve ve zaman zaman da kesinlik kazandırır. Yine de tedbirini almıştır Bener, ara bölgeden çıkmak istememektedir; bu yüzden Mızıkalı Yürüyüş ve Kara Tren'deki anlatım kronolojik değildir. Süren değil, parçaları olan bir yaşam vardır sanki ortada; farklı tarihler ve deneyimler arasında bu başıboş izlenimi veren gidiş gelişler arasında kasıtlı olarak düzenlenmiştir.
Vüs'at O. Bener'in yazarlığı ve yapıtları üstüne üniversitelerde tezler yapıldı; edebiyat toplantılarında yapıtları çözümlenmekte.
(..)
*
Kaynak: Vüs'at O Bener, Havva, sayfa: 107-109
Tazminattan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi, YKY
Vüs'at O. Bener'in Yazını Üzerine Görüşler
Vüs'at O. Bener'in Yazını Üzerine Görüşler

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...