13 Ağustos 2020 Perşembe

Nâzım Hikmet Ran - Memleketimden İnsan Manzaraları

Nâzım Hikmet Ran - Memleketimden İnsan Manzaraları

Hatice, Pirâye Pirâyende.
Doğum yeri neresi,
kaç yaşında,
sormadım,
düşünmedim,
bilmiyorum.
Dünyanın en iyi kadını,
dünyanın en güzel kadını.
Benim karım.
Bu bahiste
realite umrumda değil..
939'da İstanbul'da tevkifanede başlanıp
biten bu kitap
ona ithaf edilmiştir.

Nâzım Hikmet Ran - Memleketimden İnsan Manzaraları

''Haydarpaşa koyunda
martılar inip kalkıyor
-----denizde leşlerin üstünde.
İmrenilir şey değil
-----martıların hayatı.'' (Sayfa: 15)

Nâzım Hikmet Ran - Memleketimden İnsan Manzaraları

''Merdivenlerde güneş
-----yorgunluk
----------ve telaş
-----ve bir altın başlı kelebek ölüsü var.
Kocaman insan ayaklarına aldırmadan
bembeyaz, upuzun taşın üstünde
------taşıyor karıncalar kelebeğin ölüsünü.''
(Sayfa: 15)
***
''Denizde balık kokusu
döşemelerde tahtakurularıyla gelir
-----Haydarpaşa garında bahar.'' (Sayfa: 23)

Nâzım Hikmet Ran - Memleketimden İnsan Manzaraları

''--Yövmilbeter,
beterden beter.
Sonra yeter.
Paranın tuncu.
İnsanın piçi.
Hepsi mi ama
-----iyisi de var.'' (Sayfa: 24)

Nâzım Hikmet Ran - Memleketimden İnsan Manzaraları

''- Ben tayyareye binmem usta,
------anamın vasiyeti var.''
''- Tayyareye binme, diye mi.?''
''- Hayır
-----karıncayı bile incitme, diye.''
Alaeddin kocaman elini vurdu
-----çıplak uzun ensesine İsmail'in:
''- Sen ne hafız oğlusun.!
Zarar yok ulan,
yine de bineriz tayyareye,
adam öldürmek için değil
gökyüzünde püfür püfür
-----safa sürmek için..
Şimdi sen hele
-----ateşi bir süngüle.'' (Sayfa: 31)

Nâzım Hikmet Ran - Memleketimden İnsan Manzaraları

''Ve üniversiteli çeşmeden su içip döndüğü zaman
-----tiren başlamıştı yürümeye.
Süleyman gördü onu.
''Tireni kaçıracak pis zampara'' diye sevindi.
Fakat üniversiteli sıçrayıp bindi.'' (Sayfa: 46)

Nâzım Hikmet Ran - Memleketimden İnsan Manzaraları

''Vagonların kırk kişilikse de yapısı
seksen Memet, yüz Memet yüklü hepisi.
Kilitlenmiş vagonların kapısı.
Tirenler gidiyor Memetçik dolusu.
-----Memetçik, Memet,
-----Memetçik, Memet.
----------Kitli vagonlarda yoktur merhamet..''

(..)
''Dağ taş Memet dolu, dağ taş sevkiyat.
Gidenler aç susuz, dönenler sakat.
Ölüm Allahın emri, açlık olmasa fakat.
Aç insan kurt olup saldıramazsa
açlık itten beter eder insanı elbet.
-----Memetçik, Memet,
-----Memetçik, Memet.
----------Bölük emininde yoktur merhamet.'' (Sayfa: 49)

Nâzım Hikmet Ran - Memleketimden İnsan Manzaraları

''Memedin ayağında yarım çarıklar.
Memet yüzükoyun yatmış sayıklar.
Memet beygir fışkısından arpa ayıklar.
Arpayı götürüp derede yıkar.
Güneşte kurutup yiyecek Memet.
Dağ taş Memet dolu, dağ taş sevkiyat.
Ölüm Allahın emri, açlık olmasa fakat.
-----Memetçik, Memet,
-----Memetçik, Memet.
----------Arpayı en fazla bir avuç verir
----------Beygir fışkısında yoktur merhamet.
*
''Makasın solunda kör demiryolu.
Kör demiryoluna çekilmiş vagon.
Vagonda oturmuş altı Alaman.
Yüzleri kırmızı, kıçları şişman.
Makarna yiyorlar masa başında.
Belki de o kadar şişman değiller
Ve lakin Kartallı öyle görüyor.
-----Memetçik, Memet,
-----Memetçik, Memet.
----------Alaman olmakta var mı keramet.?'' (Sayfa: 50)
***
''Memetçik, Memet,
Memetçik, Memet.
-----Açlık çıkınca yoluna
-----Memetten Memete yok mu merhamet.?'' (Sayfa: 54)
***
'Ölümün son meydan harbidir bu;
zafer aşkın ve hayatındır..' (Sayfa: 57)

Nâzım Hikmet Ran - Memleketimden İnsan Manzaraları

''Üniversiteli
-----(hikâyeyi dinlemişti uzaktan)
----------şaşkın bir keder duydu,
-----sonra öfkeli bir merhamet.
*
Sonra düşündü:
-----''Ne yazık,
-----ne çabuk affediyorlar..''
Ve devam etti düşüncesine:
-----''Bir çeşit balık
----------bir çeşit ağaç
---------------bir çeşit maden gibi
-----memleketimizde bir çeşit insan yaşıyor ki
-----ömrünün anlatılmaya değer
----------ve bir türlü unutulmayan hatırası:
---------------muharebeler.''
Ve devam etti düşüncesine:
-----''Ben bir siperde ölümü bekleyecek kadar
---------------------------------cesur muyum.?
Bekleyenlerin ve ölenleri çoğu
----------------------------------cesur muydu.?
Ve bugün bekleyenler ve ölenler
-----topyekûn cesur mudur.?
Bu işin çok zaman
-----cesaretle ilgisi var mı.?
Yoksa siperdekiler
-----mezbahaya bir çoban teşkilatıyla giden
-----sürü ve davar mı.?
----------Yalnız bedenleriyle değil
---------------şuurlarıyla da yakalanmış..
Yoksa yanlış mı düşünüyorum.?
Öyle siperler olabilir ki
-----(mesela benim için)
----------sevinçle ölebilirim orda.
Samimiyim bu anda
fakat gelirse o gün
-----ve ölmeden önce
----------birkaç saat yaralı yaşarsam
---------------esef duymayacak mıyım.?'' (Sayfa: 79-80)

Nâzım Hikmet Ran - Memleketimden İnsan Manzaraları

''Ufacık kadın
-----kederle baktı Perihan'a:
''- Kızım,'' dedi, ''daha küçüksün,
-----büyü
----------gelin ol
---------------erkek evlat doğur,
muharebe nasılmış
-----o zaman sorarım sana.'' (Sayfa: 89)

Nâzım Hikmet Ran - Memleketimden İnsan Manzaraları

''Gün olur daha derin
-----daha geniş yara açar
----------kalemin düşmanlığı
---------------mavzerin düşmanlığından.'' (Sayfa: 92)

Nâzım Hikmet Ran - Memleketimden İnsan Manzaraları

''- Çocukları sever misin.?''
''- Sevilmez mi.!
Allahtan büyük ne var, demişler
-----çocuk var, demiş.
Öyle ya
çocuk Allah korkusunu bilebilir mi.?
-----Bilemez.
Kim kimden korkmazsa, o ondan büyüktür.'' (Sayfa: 99)

Nâzım Hikmet Ran - Memleketimden İnsan Manzaraları

''doğru
böyle şey olmaz.
Ölmeyi isteyecek kadar çıldırmak için
bugün bu dünyada öyle çok sebep var ki,
insanları öyle kolay yeniyorlar ki,
sahanlıkta kapının aralık kalışını,
sadece bir kazayı, aklın kabul etmiyor.'' (Sayfa: 109)

***
*
I
*
''Kuş bile yuva yaptı,
-----kuş kadar olamadın..'' (Sayfa: 115)
***
''Hayâsızın Öztürkçesi.?
Çağataycadan uydururlar yine.
Bizim Türkçemizle 'utanmaz', 'sıkılmaz' desek.?
Hayır,
'hayâsız'da çok daha çıplak,
-----daha yüzsüz bir şeyler var.'' (Sayfa: 118)
***
''Onlar gazete patronlarıydı.
En çok satıyordular.
Yirmi dört saatte bir ilim şöhreti yaratıyordular.'' (Sayfa: 124)
***
''Harp meydanı bir demirci ocağıdır,
Milletler çelikleşmek için geçmeli ordan..''
-----diye yazacaktı.
Halbuki kendisi bu ocaktan geçmemiş
-----ve geçmeyecekti.
Çünkü -güldü- topaldı çok şükür. (Sayfa: 125)
***
''O kadar belli olmamak istiyorlar ki
-----derhal belli oluyorlar.'' (Sayfa: 130)
***
''Birdenbire bir telaş oldu kalabalıkta.
Büyük kapıdan başlayarak
-----tıpaları çekilen şişeler gibi insanlar
----------şapkalarını çıkarıp
---------------eğildiler.
Hazindi manzara.
Büyük kapıdan en önde bir adam girdi gara.
Sanki kapıdan girmedi de
-----eğilen çıplak başlara
----------geniş mermer bir merdivenden indi.'' (Sayfa: 131)
***
''Bu, vekillerden olacak.
İyi, güzel etekliyorlar.
Bana sorsan
-----insanoğlu secdeden gayrı yerde
----------böyle eğilmemeli.'' (Sayfa: 132)
***
''Ve bu yıl
-----yeniden yazılan vasiyetnamede
----------servetinin yarısı evlad ü ayaline kalacak
---------------yarısı emrü hayre.
Eski vasiyetnamede halbuki
-----(1931'de yazılan)
----------servetinin dörtte üçüydü emrü hayre kalan.
Bazen onun
-----en yakınlarını bile şaşırtacak kadar çıplak
----------ve yalansız zamanları vardı.
Böyle zamanlarında sol gözünü daha sık sık
-----ve ağlayacakmış da bunu önlemek istiyormuş gibi kırpardı.'' (Sayfa: 134-135)
***
''Ama insanlar bir tuhaf,
yahut ben bir tuhafım.
Bir şey tıkandı şurama,
söylemesem beni boğacak.
Büyük parayı alnının teriyle kazanamazsın.
Başkalarını bilmem,
benimkinin temelinde alın terim yok.
İlk zamanlar bu daha ayan beyan malumdu bana.
Sonra unutmaya başladım yavaş yavaş, yahut unutmak istedik.
Dünya bu,
insan yürür, yükselir, çıkar yokuşu,
gayrı öyle olur ki,
-----ilk hareket noktasına bir daha dönüp bakmaz.
Bizi yedi kat yerin dibinden alıp sırtında götürürken zümrüdü anka kuşu
budumuzdan et kesip veririz.
Sonra Kafdağı'na ulaştık mıydı
-----kuş unutulur
----------biz buraya say-i zatîmizle çıktık, deriz.'' (Sayfa: 135)

***
*
''- Sümerbank'ınkiler metelik etmez.
Alıp giymiyor köylü.
Hem, benim dediğim..''
''- Anlıyorum, Burhan Beyim
üniforma gibi bir şey istiyorsunuz.''
''- Evet.
Üniforma gibi sağlam ve zorla giyilecek.''
*
Üç demir iki yıldız karıştı söze
-----(altmış yaşlarındaydı, kısa boylu
----------ve incecik sesini kalınlaştırmak isteyen bir insandı):
''- Bir noktaya dikkat buyrulsun efendiler:
elbiseler verilmiş bazı odacılara
-----gördüm,
tefriki mümkün değil bir subayımızla bir odacının
-----elli adımdan.
Böyle bir hataya düşmemeli bu sefer.'' (Sayfa: 140)
***
*
''Bembeyaz bir gece geçiyordu mavi camların dışından.
Ay vardı, deniz vardı dışarda
dışarda bir bahtiyarlıktı ayın altındaki toprak.
Farkında değildi bunun yemekli vagonda mavi camların içindekiler'' (Sayfa: 150)
***
''Ay ışığında karanlık bir tiren geçiyordu,
karanlık bir tiren.
Yalnız lokomotifin tekerlekleri arasından düşen
-----ateş parçaları
----------kıvılcımlar.'' (Sayfa: 153)
***
''Ne tuhaf şey
şafak zamanları
renkler ve pırıltılarla uyanışı aydınlığın
-----ölüme daha kolay çekiyor gidecek insanları.'' 
(Sayfa: 156)
***
''Ölülerin uzaktan belli olmaz yaşı'' (Sayfa: 159)
***
''Selim
-----(ölünün adı)
-----yirmi beş kuruşa on dört saat dayanamadı.
Elli kuruş ve on saat, dedi.
Öteki işçiler de aynı fikirdeydiler.
Derin, felsefi bir fikir değil elbet.
Fakat tehlikeli bir fikir.
Ve bundan dolayı Bulgarla Hikmet
-----hemen polise ihbar ettiler bu fikri.
Derhal tevkifat yaptı polis.
Müdiriyete on kişi götürüldü:
-----dört kadın, altı erkek
-----(elebaşılar)
-----ve Selim -komünist.
Halbuki komünist değildi Selim.
Düşünmemişti komünizmin ne olduğunu bile.
O sadece on sekiz yaşındaydı
ve yirmi beş kuruş yerine elli kuruş istiyordu
-----ve on dört saat yerine on saat.
Polis bu kanaatta değildi fakat.
Yatırdılar Selim'i yere.
Selim kalktığı zaman
-----basamıyordu döşemelere.
Yatırdılar Selim'i yere,
------Selim kalktığı zaman
-----göremiyordu önünü artık.
Yatırdılar Selim'i yere,
-----Selim kalktı ve yığıldı.
Selim'in koltuklarına girip
-----karanlık bir odaya götürdüler.
Ve duvarda bir çiviye bağladılar saçlarından,
-----o suretle ki
---döşemeye ancak ayak parmaklarının ucu dokunuyordu.
Bir tıramvay geçti sokaktan gıcırtılarla.
Yakın bir yerde yatsı ezanı okunuyordu.
Çözdüler Selim'i çividen,
yatırdılar Selim'i yere.
Ve Selim kalktığı zaman
-----bir pencere gördü uzaktan
----------çok uzaktan ama
---------------perdesiz karanlık bir pencere.
Atıldı ona doğru.
Camlar kırıldı şangırdayarak.
İlkönce kayboldu bir insan başı
-----sonra kayboldu iki ayak.'' (Sayfa: 160-161)
***
''- Orda bir ölüyü mü göreceğiz yine.?''
''- Bir değil, bin
-----iki bin
----------üç bin ölüyü.
Fakat sayısı çoğaldıkça ölülerin
-----facia-değerleri düşer.
Hele bir tayyare bombardımanında ölmüşlerse eğer.'' (Sayfa: 162)

***
''Yani ilk defa düşünüyorum.
Yani sahiden
-----gerçekten
-----elle tutulacak gibi düşünüyorum:
-----bu dünyada benden başka da insanların yaşadığını.
Laf diye değil
-----öyledir diye değil
adeta birdenbire derimin üzerinde duymak bunu
-----düşünmek
----------anlamak.
Ne dersiniz.?''
''- Duydunuz: muhakkak,
-----düşündünüz: belki,
----------anladınız: zannetmem.
Ne olacak hem,
anlasanız da unutacaksınız.
Bir andı, geldi geçti,
-----yahut geçmek üzeredir.
Geçmese de alışılır.
Alışıldı mı, mesele yok.
Alışkanlık getirir eski yerine
-----hiçbir şey duymamış
----------düşünmemiş
---------------anlamamış olmanın rahatlığını.
İlk seferkine göre belki miskin bir rahatlık,
rahatlık fakat.'' (Sayfa: 165)

***
''biz münevverler hep birbirimiz gibi konuşuyoruz,
-----aynı renkli cümlelerle
----------aynı eda.'' (Sayfa: 166)

***
*
''Onlar ki toprakta karınca
-----suda balık
----------havada kuş kadar
---------------çokturlar,
korkak
-----cesur
----------cahil
---------------hakîm
--------------------ve çocukturlar
ve kahreden
-----yaratan ki onlardır,
destanımızda yalnız onların maceraları vardır.
*
Onlar ki uyup hainin iğvasına
-----sancaklarını elden yere düşürürler
ve düşmanı meydanda koyup
-----kaçarlar evlerine
ve onlar ki bir nice murtada hançer üşürürler
ve yeşil bir ağaç gibi gülen
ve merasimsiz ağlayan
ve ana avrat küfreden ki onlardır
destanımızda yalnız onların maceraları vardır.
*
Demir
-----kömür
----------ve şeker
ve kırmızı bakır
ve mensucat
ve sevda ve zulüm ve hayat
ve bilcümle sanayi kollarının
ve gökyüzü
-----ve sahra
----------ve mavi okyanus
ve kederli nehir yollarının
sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı
-----bir şafak vakti değişmiş olur,
bir şafak vakti, karanlığın kenarından
-----onlar ağır ellerini toprağa basıp
----------doğruldukları zaman.
*
En âlim aynalara
en renkli şekilleri aksettiren onlardır.
Asırda onlar yendi, onlar yenildi.
Çok sözler edildi onlara dair
ve onlar için:
'zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur'
--------------------------------------------denildi.”
(Sayfa: 178-179)
***
''Ateşi ve ihaneti gördük
ve yanan gözlerimizle durduk
-----bu dünyanın üzerinde.
İstanbul 918 Teşrinlerinde,
İzmir 919 Mayısında
ve Manisa, Menemen, Aydın, Akhisar
Mayıs ortasından
-----Haziran ortalarına kadar
(yani, tütün kırma mevsimi
-----yani, arpalar biçilip
----------buğdaya başlanırken)
---------------yuvarlandılar...
Adana,
-----Antep
----------Urfa
---------------Maraş:
--------------------düşmüş
-------------------------dövüşüyordu.....'' (Sayfa: 180)
***
''O günün adamları, yavrum, bir başka çeşit
-----bir başka çeşit, yavrum, bugünün adamları.''
(Sayfa: 193)
***
V
*
''ortalık duruldukta yıllarca sonra mehtaba baktığın vakit
-----üzüntü çekmemek için
ya insanda yürek dediğin taştan olacak
-----yahut da dehşetli namuslu olacak yüreğin.
Bizimkisi taştan değil çok şükür,
-----fakat namuslu.
Ne malum.? dersen:
dövüştük pir aşkına
yaralandık birkaç kere
-----ve saire.
Ve kavga bittiği zaman
ne çiftlik aldım, ne apartıman.
Kavgadan önce Kartal'da bahçıvandık
-----kavgadan sonra Kartal'da bahçıvan.'' (Sayfa: 206)

***

Nâzım Hikmet Ran - Memleketimden İnsan Manzaraları

''Dağlarda tek
-----tek
----------ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
öcalıcı, güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu mavzerinin yanında.
Kocatepe'de, gözetleme yerinde..'' (Sayfa: 228)
***
''Saat beşe on var.
Kırk dakika sonra şafak
-----sökecek.
''Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak.''
Tınaztepe'ye karşı Kömürtepe cenubunda
On Beşinci Piyade Fırkasından iki ihtiyat zabiti
ve onların genci, uzunu
Darülmuallimin mezunu
-----Nurettin Eşfak
----------mavzer tabancasının emniyetiyle oynayarak
-----konuşuyor:
''- Bizim İstiklal Marşında aksayan bir taraf var,
bilmem, nasıl anlatsam.
Âkif, inanmış adam.
Fakat onun ben
inandıklarının hepsine inanmıyorum.
Beni burda tutan şey
-----şehit olmak vecdi mi.?
-----Sanmıyorum.
Mesela bakın:
'Gelecektir sana vaadettiği günler Hakkın.'
Hayır.
Gelecek günler için
-----gökten âyet inmedi bize.
Onu biz kendimiz
-----vaadettik kendimize.
Bir şarkı istiyorum
-----zaferden sonrasına dair..
'Kim bilir belki yarın..'' '' (Sayfa: 230-231)
***
''Şiir yazarken dikkat ettin mi Celâl'e,
her seferinde sanki herif on beş yaşında kız olmuş da
-----kıvrana kıvrana
----------kemikleri açılıp çatırdayarak
---------------ağrılar içinde çocuk doğuruyor,
-----sanki her seferinde dünyayı yaratıyor yeniden.'' 
(Sayfa: 236)
***
*
''Hepsinde, kırışıksız
-----alınlar ipekli kâat gibi dümdüz,
hepsinde açlığını bile bilmeyen
-----aç bir yüz.
Yaşamışlar bir lokmacık henüz,
-----henüz bir lokmacık hatıraları var,
yükleri böyle hafif
------ölüme böyle kolay gidiyorlar.'' (Sayfa: 253)
***
*
''Toprağın kavgasını yüreğinden at,
bul ki gökyüzünü, ordadır bahtiyarlık,
-----kuşkusuz, sefaletsiz,
----------geniş,
----------yüksek,
----------rahat,
-----büyük sırrını orda çözer hayat..'' (Sayfa: 256)
***
''Baktı uçağa Üniversiteli
ve düşünceler kafasında atladı birbirinden:
''Teknik
ter ve kan içinde kuruluşu getiren
teknik
elektrik, motor, mazot
pike yapıyor pilot
kolan vururken Emirgân Korusu'nda ben
çınar
asma salıncak
yar gelip yar gidip sallanacak
pilot aklını oynatsa
bir bomba atsa,
-----mitralyöz ateşine tutsa yahut
Londra, Belgrad, Roterdam.
Tolstoy büyük adam
-----her şeye rağmen büyük,
düşman askerleri ne güzel konuşturur
Sıvastopol Harbi'ndeki hatıralarından almış bunu,
Sıvastopol önünde yatan gemiler
Harp ve Sulh'ün Fıransızca tercümesindeki not:
'Ateş kes zamanlarında düşman orduların askerleri toplanırlardı
-----bir araya
ve anlamadıkları halde birbirlerinin dilini
kardeşçe gülüşürler
vururlardı omuzlarına birbirlerinin
Harbi hazırlayanların ruhu yanında onlarınki ne kadar yüksek,
onlara, ayrı milletlerden gelmişler diye
onlara, insan ve kardeş değilsiniz
-----düşmansınız, diyenler..'
Ben Tolstoy kadar büyük bir yazıcı olabilirsem eğer
'Sevgilim
elini ver,
öpecek değilim,
götüreceğim onu
-----yeni bir dünyayı işleyen ellerin arasına.'
Bu şiiri bitirip bir yerde bastırabilsem
-----Selma dehşetli sevinecek.'' (Sayfa: 257-258)
***
''Anlamak:
en büyük rahatlık.
Karşı konulmaz zoru sosyal zaruretlerin
ve kavga:
akıl,
-----yürek,
----------yumruk,
alabildiğine nefret,
-----kin,
alabildiğine merhamet,
------sevgi,
insan insanı sömürmesin diye
ve daha âdil bir dünya
-----daha güzel bir memleket için..'' (Sayfa: 261)
***
''Vatan sevgisi mi bu hergelelerde.?
Hangi vatan sevgisi.?
Sandalya, depo, fabrika, çiftlik, apartıman sevgisi.
Mülkünü, sermayesini al
sandalyasını çek altından,
heriflerde düşman toprağı olur vatan.'' (Sayfa: 262)
***
''En olmaz şeyi düşünen,
en ağır fedakârlığa hazır,
dehşetli merhametli,
müthiş merhametsiz,
ve lirizme düşman
ve bir hayli romantik,
kusurları ve meziyetleriyle velhasıl
-----delikanlı ve münevverdik.'' (Sayfa: 265)
***
''Halkın kokusunu ilk aldığı
-----kitleye ilk geldiği zaman
-----bir tuhaf tezattadır münevver delikanlılar:
bir yandan topyekûn inkâr eder fert olarak kendini,
yine kendi kendiyle uğraşır öbür yandan.
Ben de kendi kendime sorardım:
-Her şeyini vermeye hazır mısın, Halil.?
- Evet.
- Gözlerini.?
- Evet.
-----Kör olduktan sonra da söylerim, yazarlar,
-----kör olduktan sonra da dövüşmek kabil..'' (Sayfa: 266)
***
*
I
*
''Bulutlarda bir avlanmaz kuş olmak..'' (Sayfa: 272)
***
*
''Kafasının içinde güneş:
bir alevden ağırlık ki 3 defa milyon defa 2000 milyon
-----------------------------------------------------ton.
Ne iyi
-----ne fena
----------ne güzel
---------------ne çirkin
--------------------ne halkı
-------------------------ne haksız,
bir muazzam
-----bir uçsuz bucaksız
----------hayat.
Beher metre karede 100.000 beygür kuvveti takat.
Ne akşam
-----ne sabah
----------ne ümit
---------------ne eyvah
--------------------ne aşağı
-------------------------ne yukarı.
Saatta 600 bin kilometre esen
-----beyaz
----------gaz
---------------kasırgaları.
Atomlar iyon halinde.
Tekrar ölümünde
-----tekrar doğumunda
----------tekrar kemalinde
ve kopuşlarla, sıçramalarla
başsız ve sonsuz, bana bağlı olmadan
------benden evvel var olup
----------benden sonra var olan.'' (Sayfa: 291)
***
*
''.. ''.. bir şey soracaktım sana.
Hani,
-----bilimiyon
----------yürüdük mü, diyecektim,
---------------asrîleştik mi
--------------------Abdülhamit'ten bu yana.?''
Halil şaşmadı Yusuf'un sorgusuna:
''- Elbette yürüdük,'' dedi,
-----''daha da yürüyeceğiz.
Bir merdiven çıkıyoruz, diye düşün,
-----basamaklar, son basamak,
----------kapı,
---------------kapı açılacak,
-kendiliğinden değil,
biz açacağız elbette-
gireceğiz eve:
-----rahat,
----------sıcak.''..'' (Sayfa: 312)
***
IV
*
''Mor cepkenle ipek şal
-----türkülerindir
ve festivallerde sıçramaların.
Hangi köylü benim köylümden iyi bilir
-----kahrolası hünerini yamaların.'' (Sayfa: 314)
***
''Bir kadın bir dipçik yedi.
Düştü, doğruldu.
Ağzının içinde kan.
''- Kavaklar gibi boyun devrilsin,'' dedi,
''benim oğlum da candarma olur elbet,
senin köyüne gider,
bana ettiklerini anana eder.!'' ..'' (Sayfa: 317)
***
VI
*
''- İleri oğlum,'' diye bağırdı adeta,
-------------------------------''ileri.
Çok öğren, çok oku.
Öğren, öğrenmeyenlerin mantığını da.
Kuran'da bir söz var:
'Küllü yemellu şakiliyetihi.'
Herkes derecesine göre iş yapar.
Aklını hakim kıl oğlum
----------------------kurtul ıstıraptan.'' (Sayfa: 339)
***

''Biliyorsunuz:

insanlar sınıf damgalarını
-----taşırlar avuçlarının içinde.'' (Sayfa: 346)
***
İKİNCİ KISIM
*
I
*
''- Açlık,'' dedi,
-----''açlık, hiçbir şey yememek değil,
barsağı düğümlenene kadar
-----yarma çorbası içmektir.'' (Sayfa: 365)
***
''Ve bu saatlarda, buralarda, aylak insan
-----keyifli değilse
----------hele aydınlardansa eğer,
kabuklu bir hayvan gibi kendi içinde derinleşir.''
(Sayfa: 366)
***
''Kederli bir yalnızlık doluyor içerime
-----ölümünü düşünen bir insanın yalnızlığı
----------sevgisiz ve nefretsiz.'' (Sayfa: 369)
***
DÖRDÜNCÜ KİTAP
*
*
I
*
''Ve devam ediyor senfoni.
Soprano, alto, tenor,
kemanlar insan,
-----kemanlar insan ve mağrur
----------soruyor:
''Beyaz, sarı, kızıl, kara,
ırkların ırklara
-----milletlerin milletlere kulluğunu
ve insanın insanı sömürmesini reddetmediler mi.?
İnsan emeğini kutsal bilen
en büyük hürriyeti mümkün kılan onlar değil midir.?''..'' (Sayfa: 433)
***
''Fakat emindiler:
dünya geri dönmeyecek Ortaçağa
-----ve olduğu yerde saymayacak.
Bu bir doğum ağrısıdır
-----gebedir toprak.'' (Sayfa: 441)
***
''Memleketini seven adam
ama yalnız bizim burda değil, her yerde,
Asya'da, Avrupa'da, Amerika'da, Afrika'da,
ama sahiden seven,
hanı, hamamı, çıkarı için değil de
-----şöyle candan, yürekten,
halkın sevdiği gibi memleketini seven insan,
ve kendi halkından korkacak iş yapmamış
-----ve memleketini satmayan
Türk olsun, Bulgar olsun, Fıransız, ne bileyim, Sumatralı,
-----hatta Alaman,
onların kazanmasını ister.'' (Sayfa: 442-443)
***
''Yüreğim bir senfoni cennetidir
-----orkestram ağzım.'' (Sayfa: 445)
***
''Gözler var:
-----annedir.
Gözler var:
-----bebeklerinde yanan iki damla ışıkla
-----nefret ve kinden ibaret.
Gözler var:
-----muhabbet.
Gözler var:
buğdayları güneşli bir harman manzarası gibi bakıyorlar.
Ve sonra ikide bir
ve sonra yine o göz:
-----inatla ve ısrarla bakan
-----ve yarılmış kaşı
-----ve pınarından sızmakta kan.'' (Sayfa: 447)
***
''damarların dumura uğrayış ağrısı mıdır gözlerindeki,
yoksa dünya dövüşürken
-----kolu bağlı oturmanın acısı mıdır.?'' (Sayfa: 447)
***
''Hitler, tank sayısı bakımından üstün durumdadır.
Tank
-----önemli alettir inkâr eden yok.
Fakat bizde insanlar kullanır tankları
-----onlarda tanklar insanları.'' (Sayfa: 449)
***
''Ve artık durup dinlenmeden kendi sesi geliyor aklına:
düşmanın karşısında dimdik duran sesi,
Hayır, diyen,
Söylemem, diyen
ve düşmana hiçbir şeyi doğru söylememek için
-----kendi adını bile gizleyen.
ZOE'ydi adı,
ismim TANYA, dedi onlara.'' (Sayfa: 461)

Nâzım Hikmet Ran - Memleketimden İnsan Manzaraları

''Tanya seslendi kolhozlulara ilmiğinin içinden:
''- Kardeşler, üzülmeyin.
---Gün yiğitlik günüdür.
---Soluk aldırmayın faşistlere,
---yakın, yıkın, öldürün..
*
Bir Alaman vurdu ağzına partizanın,
genç kızın beyaz, yumuk çenesine aktı kan.
Fakat askerlere dönüp devam etti partizan:
''- Biz iki yüz milyonuz.
---İki yüz milyon asılır mı.?
---Gidebilirim ben.
---Ama bizimkiler gelecekler.
---Teslim olun, vakit varken..''
*
Kolhozlular ağlıyordu.
Cellat çekti ipi.
Boğuluyor nazlı boynu kuğu kuşunun.
Fakat dikildi ayaklarının ucunda partizan
ve hayata seslendi İNSAN:
''- Yoldaşlar
-----hoşça kalın.
Yoldaşlar
---kavga sonuna kadar.
Duyuyorum nal seslerini
---geliyor bizimkiler.!'' ..'' (Sayfa: 464-465)
***
''.. ''Dünyanın gençliğidir komünizm''
ve ''şarkı söyleyen yarınları hazırlıyor.''..''
*
(Pol Vayan-Kuturyen) (Sayfa: 468)

Nâzım Hikmet Ran - Memleketimden İnsan Manzaraları

''Gelip aldılar.
Söküyor şafak.
Dayadı sırtını.
Gözleri namluların gözlerinde.
Okudu Marseyyezi patriyot
okudu Marseyyezi Fıransız yurtseveri.
Yaylım ateş.
Akdeniz'in en katıksız evlatlarından biri yıkıldı dizüstü:
Okudu Enternasyoneli komünist.
İkinci yaylım ateş.
Gün ışığına doğru uzandı elleri
ve kapandı toprağa yüzükoyun Gabriel Peri. (Sayfa: 469)
***
*

''Hepsi paralarını dışarlara kaçırıyormuş,
hem de kimler,
milyonları varmış İsviçre, Amerika bankalarında.
Memleketlerinden korkuyorlar demek.
Demek, kaçmakta akılları fikirleri.
(..)
Sonra bir şey daha duydum,
dehşetli sinirlendim:
sözde, İsviçre'ye deyip
-----Almanya'ya buğday yolluyormuşuz.
İnsan eti yiyenlere
-----memleketimin buğdayını yedirenlerin
-----Allah belasını versin.'' (Sayfa: 474)
***
''Kalemi, kâadı bırak,
yüz yüze gelip
-----konuşmak seninle:
sesinin yanında
-----sesimi duymak.'' (Sayfa: 482)
***
''Kitaba düştüm,
sabahtan akşama kadar okuyorum.
Kitaplar akıllı
-----kitaplar aptal.
Kitaplar büyük
-----kitaplar çocuk.
Kitaplar en uzak, en güzel yolculuk,
fakat kısır
-----fakat sensiz..'' (Sayfa: 494)
***
III
*
''Hemen belli olur:
-----sıhhatli bir adamın rahatlığı gibidir
-----------iyi bir adamın rahatlığı.'' (Sayfa: 517)
***
''Bir gün beşinci koğuşun damağası geldi yanlarına:
''- Sizin için,'' dedi,
-----''bunlar vatan düşmanıdır dediydi başgardiyan,
Moskof bunları balla börekle besler.
Halbuki ben bakıyorum
-----sizin ortak tencere haftada bir bile kaynamıyor.
Yara almış delikanlılar da var içinizde
-----vatan millet uğruna.''..'' (Sayfa: 524)
***
''Halil'i komiserin karşısına çıkardılar,
fındık içi gibi yağlı, toparlak, ufacık bir adam
-----sipsivri dişleriyle sırıttı:
''Sizin mezhepte karılar ortaklama kullanılır,'' dedi,
-----''Kızılbaşlık gibi bir şey, bu..''
Ve Halil
masanın üstündeki hokkayı kaptığı gibi fırlatmıştı hergelenin suratına..'' (Sayfa: 524)
***
''komünistim çok şükür,
-----hem de sapına kadar,
-----hem de her gün biraz daha sağlama giderek,
-----her gün biraz daha komünistim,
---------------komünist..''
(..)
Her komünist gibi de su katılmamış vatanperverim..''
(Sayfa: 525)
***
''Başkasının sırtından geçinenlerin değil
-----çalışan insanların vatanperverliği bu.'' (Sayfa: 526)
***
''Ne kendi milletimden aşağı
-----ne de üstün görürüm başka milletleri.
Kozmopolit de değilim.
Her komünist gibi haykırırım fakat,
-----Bütün ülkelerin proleterleri birleşin, diye.''
(Sayfa: 526)
***
''Yalan dediğin topal bir bite benzer
bir gecede yedi yatak dolaşır
-----hele fukara yataklarını..'' (Sayfa: 527)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...