1 Aralık 2018 Cumartesi

Dante - İlâhi Komedya, Cehennem

İlahi Komedya
Dante - İlâhi Komedya, Cehennem
*
Önsöz'den:
*
Dante'nin karakterini belki daha iyi perçinlemeye yarar ümidiyle hakkında anlatılan fıkralardan bir ikisini hatırlatmadan geçmeyeceğiz.
Şair bir gün bir demirci dükkânının önünden geçiyormuş. Demirci elinde çekiç demir döverken bir yandan da Dante'nin bir şiirinin bazı mısralarını eğire büyüre, yalan yanlış okumaktaymış. Şair buna fena halde içerler, bir hışımla dükkâna dalar, demirci nasıl şirini altını üstüne getiriyorsa, o da elinin altına ne gelirse kaldırır yerlere atar, sonra da çıkar gider.
*
Bir seferinde de adamın biri damdan düşer gibi Dante'ye en iyi gıdanın ne olduğunu sormuş. Şair de:
- Yumurta, diye cevap vermiş.
Aradan bir sene geçmiş. Bir gün aynı adam:
- Ne ile yemeli.?, diye sorunca Dante hiç düşünmeden:
- Tuzla.!, cevabını yapıştırmış.
*
Dante, Verona senyörünün misafiri bulunduğu sıralarda bir gün sofrada senyörünün oğlu Cane ile senyör Mastino arasında yemek yerken uşaklar muziplik olsun diye farkettirmeden Dante'nin ayağının altına birkaç kemik bırakırlar. Yemek bitip de sofradan kalkıldığı zaman Şairin ayağının altındaki kemikleri görünce herkes hayrete düşer. Bunun üzrine Dante o her zamanki hazırcevaplığı ile:
- Burada şaşılacak bir şey yok.! diye mukabele eder. Köpekler kendi kemiklerini yemişler. Bana gelince, ben köpek olmadığım için benimkileri kaldırıp masanın altına attım.!
(İtalyanca ''Cane'' köpek, ''Mastino'' da çoban köpeği demiye gelir.)
*
Bir başka gün de maskaralardan biri Verona beyi Can Grande'nin hediye ettiği güzel bir kat elbiseyi Dante'ye gösterir, bütün ilim ve irfanına rağmen beyden böyle bir elbise koparamadığını Dante'ye alaylı bir şekilde söyler. Bunun üzerine Dante:
- Burada şaşılacak bir şey yok ki.! diye mukabele eder. Sen, seni anlayacak birini bulmuşsun. Bana gelince ben, beni anlayacak birine henüz raslamadım.
*
Bir gün Dante Siena'da bir kilisede ibadet ediyormuş. Yanına bir adam sokulur ve mânâsız gevezelikleriyle Şairin canını sıkmaya başlar. Dante münasebetsizi başından savmak için ne yapacağını bilmez bir halde:
- Dünyanın en büyük hayvanı hangisidir.? diye sorar.
Beriki:
- Fil olsa gerek, deyince Dante artık dayanamaz:
- Ey fil, ne olur, beni rahat bırak.! Kafamın içinde senin gevezeliklerinden daha mühim şeyler var.! diye haykırır.
*
Dante'nin, köylünün birine saati soracağı tutmuş. Adamcağız da saatin hayvanları sulamaya götürdükleri saat olduğunu söyleyince Dante:
- Ya seni kim sulamaya götürecek.? demekten kendini alamamış.
*
Bir başka seferinde de Şairin misafir bulunduğu beyin karısı ile eve sık sık gelip giden bir rahip arasında (..) ilişki olduğunu sezen Dante, vaziyeti beye bildirir. Fakat bey oralı olmaz, rahibi takdir ettiği için böyle bir şeyin asla mümkün olamayacağını söyler. O zaman Dante:
- Kurdun sırtına koyun postu geçirmekle kurt koyun mu olur ki artık kuzulara dokunmasın.? diye sorunca her halde beyde şafak atar ki, rahip efendi artık evin semtine uğramaz olur.
Dante riyakârların en amansız düşmanı idi. İnsanların iki yüzlü olmalarına tahammül edemezdi.
*
Çeviren: Feridun Timur (Sayfa: 36-37)


Francesca da Rimini ile sevgilisi Paolo Malatesta:
*
(..) Dante, Şehvet Düşkünlerinin bulunduğu İkinci Daire'de Francesca da Rimini ile sevgilisi Paolo Malatesta'yı kendisiyle konuşmağa davet eder, Francesca'nın ağzından talihsiz aşkının hikâyesini dinler ve bu acıklı hikâyenin sonunda kendinden geçerek bayılır (..)
*
- Ey mustarip ruhlar, bir mâni yoksa, gelin bizimle konuşun, dedim.
Sabit ve gerili kanatlariyle arzunun peşinden uçan güvercinleri iradeleri sevgili yuvalarına doğru nasıl getirirse, şefkatli hitabım üzerlerinde o derece kuvvetli bir tesir yapmıştı ki Dido'nun bulunduğu sürüden ayrıldılar ve lânetli havadan geçerek bize geldiler.
- Ey, kızıla çalan karanlıklar içinde, dünyayı kana boyayan bizleringörmeğe gelen nazik, merhametli insan.! Kâinatın Sahibi indinde makbul kimseler olsaydık, seni rahata, huzura kavuşturması için yalvarırdık ona, değil mi ki zalim derdimizden dolayı bize acıyorsun. Rüzgâr, şimdi olduğu gibi kesildiği müddetçe, söylemek istediğin şeyleri dinler, dinlemek istediğin şeyleri de söyleriz sana. Po nehrinin kolları ile beraber gelip dinlendiği yerdedir doğduğum şehir. Asil kalpleri çok çabuk fetheden Aşk, elimden zorla aldıkları güzel vücudümle büyüledi onu; bu ayrılış içimde hâlâ sızıdır. Sevilen bir kimsenin sevmemesine cevaz vermeyen Aşk, kalbimi öylesine sımsıkı bağladı ki ona, görüyorsun, hâlâ ayrılmıyor benden. Aynı ölüme götürdü Aşk ikimizi de. Ama Caina bekliyor bizi öldüreni.
Bu mustarip ruhların sözlerini işitince başımı önüme eğdim ve uzun zaman o vaziyette kaldım. Hihayet Şair:
- Ne düşünüyorsun.? diye sordu.
Kendimde cevap verecek kuvveti bulunca:
- Heyhat.! diye söze başladım. Ne tatlı düşünceler ve ne büyük arzulardı onları bu acıklı âkıbete sürükleyen.!
Sonra onlara döndüm ve dedim ki:
- Francesca, çektiğin azaplar karşısında merhamet ve hüzün yaşları dökülüyor gözlerimden. Fakat söyle bana: Tatlı tatlı göğüs geçirdiğiniz demlerde ne oldu, nasıl oldu da, kalblerinizin gizli duygularını öğrenmenize imkân verdi Aşk.?
O dedi ki:
- Sefalet içinde, mesut anları hatırlamaktan daha büyük acı olamaz insan için, bunu senin rehberin de bilir. Fakat aşkımızın nasıl başladığını öğrenmiye bu kadar istekli isen, gözyaşı döke döke konuşan bir kimse gibi, arzunu yerine getiririm.
''Günlerden bir gündü. Tek vakit geçsin diye Lancelot'nun menkıbelerini ve Aşkın ağına nasıl düştüğünü okuyorduk. Yalnızdık. Şüphelenmiyorduk hiçbir şeyden.
Kitabı okurken birkaç defa göz göze geldik ve rengimiz soldu, fakat o bir nokta mağlûp etti bizi.
Bu büyük âşıkın, sevgilisinin gülümseyen dudaklarını nasıl öptüğünü okuduğumuz zaman, benden asla ayrılmıyacak olan sevgilim, ürpererek dudaklarını dudaklarımın üzerinde kenetledi.
Kitap ve onu yazan, Gallehault oldu bizim için. O gün daha fazla okumak nasip değilmiş.''
Ruhlardan biri bunları anlatırken, öteki öyle ağlıyordu ki duyduğum merhametin tesiriyle ölüyormuş gibi kendimden geçtim ve cansız bir ceset gibi yere yığıldım. (Sayfa: 134-138)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...