#SaitFaikAbasıyanık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#SaitFaikAbasıyanık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Ekim 2018 Perşembe

Sait Faik Abasıyanık - Şimdi Sevişme Vakti


Mektup 1
*
Vapurun dümen yerinde çaldığım ıslık
Yağmurlu güvertedeki türküm,
Sana yaklaşmaya vesiledir
Yoksa canım, seni unutmak için değil.
Senden sonra ancak anlaşılır
İnsanoğluna öğretilen yalanlar
Senden sonra anlaşılır ancak
Boşluğu her şeyin
Seninle beraberdir dolu kadehler
Şaraplar seninle aziz
Cıgaralar seninle tüter
Ocaklar seninle yanar
Yemekler seninle yenir.
***
Mektup 2
*
Senden bahis açılmadıkça susmak isterim
Senden bahis açmaya vesiledir
Kınalıada, vapur, deniz, yunus.
Şimdiye kadar neden gökyüzü değildi.?
Niye böyle oldu.?
Neden kitapları severdim.?
Bu şehirde ikimiz birden nefes alıyoruz
Yoksa neye yarardı bu garip şehir.?
Burada senin doğduğun bana malumdur.
Yoksa sever miydim minareleri,
Süleymaniye'yi,
Sen, gâvur olduğun halde.?

Sait Faik Abasıyanık - Sarnıç


(.. Bir tek insan bütün insanları nasıl sevebilir.? İki türlü: Biri; çok büyük bir adam olarak. Böylesi ne iyi.! Fakat kim bilir bu işin ne eziyetleri vardır: Ne işkencelerle büyük adam olunabilir. Bir de avantürye olarak insanları sevmek vardır. Bu daha çok insanları değil, hayatı sevmek demektir. Avantürye ile büyük adam olmak arasındaki fark da birinin insanlar, diğerinin hayat üzerindeki fazla bilgi ve sevgileridir. Don Kişot'la Cervantes arasındaki farkı anlıyorum.
Gözüm ormanın dikenli göğsünde, daha ötedeki mavi gökte, büyük bir insan olarak insanları sevmekle bir avantürye olarak hayatı sevmek arasındaki farkı düşünüyorum.
İnsanları seven, çok seven, onlar için birçok şeyler yapmak isteyen bir insan olabilmek ihtirası içimde doğuyor. Vücudumun ve sinirlerimin kısıldığını hissediyorum. Ne büyük bir arzu ve ne çabuk arzularımın kırılışını duyuyorum. Haleti ruhiyem bir hayal inkisarına müsait olmadığı için derhal bir sergüzeştçi ruhuyla doluyorum. Doludizgin bir sergüzeşte doğru yeniden koşmak. Sonra yeniden bozulacak uykularımı, aile saadetlerimi, şunları bunları, kaloriferli odaları, radyo makinesinin konuştuğu modern dekorlu bir misafir odasını, şehrin, insanın bütün hayallerini hapseden, sergüzeştlerini mahveden sinemalarını düşünüyorum. Hayır.! Bu da olmayacak. O halde.? O halde pekâlâ minimini bir insan zerresi halinde, karınca kaderince, insanları sevmek de mümkündür amma..
Bir küçük insan zerresi halinde bu sabah, bütün insanları, çocukları, kuşları, yemişleri, sefilleri ve açları beyhude bir sevgi ile seviyor, kederlenmeye zaman kalmadan birdenbire bir sıçrayışta ayağa kalkıyorum. İlk vapuru karşılamaya koşuyorum. Ve bekliyorum. İlk vapurdan bin bir yabancı çıkıyor. Bir dost çehresi bulamıyorum. Bir şeyler anlatmak ihtiyacındayım. Vapurdan kimseler çıkmayınca kaleme kâğıda sarılıyorum.
*
Gündüz, (35), 15 Şubat 1939
Ormanda Uyku Öyküsü'nden (Sayfa: 58-59)

Sait Faik Abasıyanık - Medarı Maişet Motoru


Arka Kapak:
*
Medarı Maişet Motoru Sait Faik'in kaleminden bir ilk romandır. Henüz Yeni Mecmua'da tefrika edildiği sırada (1940-41) dönemin baskıcı siyasi ortamında sakıncalı bulunup roman olarak yayımcı bulmakta zorlanacak ve Sait Faik'in annesinin maddi desteğiyle Ahmet İhsan Basımevi'nden 1944'te yayımlanacaktır. Ancak dağıtılmaya başlanmışken bakanlar kurulu kararıyla toplatılan roman, kimi paragrafları çıkarılarak Birtakım İnsanlar adıyla 1952 yılında okuyucusuna kavuşur. İş Bankası Kültür Yayınları olarak Medarı Maişet Motoru üzerinde yıllardır süren sansürü kaldırıyor ve ''tehlikeli'' bulunarak çıkarılan kısımları koyu harflerle vererek yapıtı eksiksiz bir şekilde sunuyoruz.
*****
Sansürlenmiş olan kısımları büyük harflerle yazdım.
*****
Yalnız olgun berberlerde düşünmekle makas şıkırdamasıarasında bir muvazene (denge) vardır. Kötü berber düşünürken ya makas elinde donakalır yahut da makas ahenksiz şıkırdar. Çok iyi berberse hem kafasına, hem eline hâkim olandır. Düşüncenin süratiyle, haletiruhiyeyle makasın ahengi bozulmamalıdır. DİYEBİLİRİZ Kİ, AYNI AHENKTEN ANLAYAN BİR BAŞKA BERBER MORS ALFABESİYLE ÇIKARILAN MANALAR ÇIKARABİLİR.
*
Ali Rıza akşamları kasa mevcudundan bir lirasını öz keyiflerine harcayabilecek: Bir galon şarap, yeni matbaa kokan gazeteler satın alacak. Bir nargile, sırmalı bir uzun marpuç, sonra belki ilk defa bir Türk berber kızının babası olacak. KENDİSİNİ ŞİMDİDEN GENİŞ, HÜR FİKİRLİ ADAM GİBİ GÖRÜYORDU.
(Sayfa: 9)
***
Bu lambanın altında kilise kapısına yahut zangoça ait gayet rahat, ÇOK RUSTİK iki kanepe vardı ki...
(Sayfa: 10)
***
Bu küfür Yanko üzerinde istenilen tesiri yapmıştı; bardağı doldurmadı. Ali Rıza fazla içmek istemiyordu. O da biliyordu ki, içince cıvıtacaktır, kızacaktır, lafını beceremeyecektir. Halbuki ona üç bardak şarap bir ittihatçı NATIKASI (Düzgün ve iyi konuşma yeteneği) verirdi.
(Sayfa: 12)
***
Melek, biz kızımızla kısrağımızla çalışmalıyız ki ötekiler gibi olalım. Olmazsak işimiz BOZUKTUR.
(Sayfa: 13)
***
Kalktı. Sevdiği kıza mektup yazdı:
Canım,
Toprak en sonunda -insan ölünce uzuyorsa- insanın kendi boyundan bir karış uzun, beş karış enliliğinde, bir buçuk metre derinliğinde, insanoğluna yetişiyor. Ama yaşayan insanın, belki yedi sekiz dönüm, belki de biraz daha fazla bir toprağa ihtiyacı olsa gerek. İLK İNSANLARIN, KARADA, KENDİLERİNE MAHSUS BİRKAÇ DÖNÜM ARAZİLERİ MUHAKKAK VARMIŞ. BÜTÜN ANLAŞAMAMAZLIK BELKİ DE KUVVETLİNİN ZAYIFTAN ALDIĞI TOPRAK YÜZÜNDEN ÇIKMIŞ. HÂLÂ DA ÇIKMAKTA..
İnsanoğlunun en basit, en temiz geçinme yolu, en büyük, en şerefli işi toprak kalmış. Kendi emeğiyle toprağı ekip biçerek, yahut kendinden başka türlü görmediği insanlarla ekip biçerek yaşama tarzı en namuskâr bir çalışma tarzı olduğu bence muhakkak.
BU NE BİR ÇİFTLİK SAHİBİ OLMAK ARZUSU NE DE AĞA OLMAK YOLUDUR. DİYECEKSİN Kİ, ''BU, YALNIZ SENİN HAYATIN BOYUNCA BÖYLE OLUR DA ÇOCUKLARIN, AĞIR AĞIR AĞA OLMAYA GİDERLER.'' GİDEMEZLER.! OĞULLARIMIZ BİZDEN DAHA BİLGİLİ, DAHA MÜSAMAHAKÂR, DAHA MÜTEKÂMİL OLMAYA DOĞMADAN NAMZETTİRLER. ONLARDAN KORKUM YOK.
Senin toprağı sevdiğini bilirim. Sen basit insanları seversin. Basit, temiz yaşamak, tek gayendir. Ne olur canım.? Ne olur.? Gel evlenelim. Günün birinde insanların mesut olacaklarını, iyi günler göreceklerini söylerdik. O zaman birbirinden daha güzel meslekler sayar, tahayyül ederdik.
Sen bunların içinde en güzelini, bir sürünün başında çobanlığı seçmiştin. DÜNYA YÜZÜNDE BİR SÜRÜ SAHİBİ OLMAK GAYESİYLE DEĞİL, BİR SÜRÜYÜ KENDİ SAADETİMİZ NAMINA İDARE ETMEYİ MEMUR EDİLMEYİ BÜYÜK BİR ŞEREF ADDEDERDİN. Hemen hemen bütün şairlerin bilmeyerek arzular göründüğü, sever göründüğü bu hayata karşı, senin bilerek, severek düşkünlüğün acaba onlarınki gibi nihayet bir arzudan mı ibarettir.? diye düşünürdüm. Çoban, köpeğinden, bir tepede rastlanmış diğer bir çobanla, ağasından başka dünyası olmayan bir zavallı adamdır. Belki zaman zaman şairdir. Belki zaman zaman hasta yahut açtır. BAŞKA İNSANLARIN SÜRÜSÜNÜN DOĞURDUĞUNU GÖRMEKLE BAHTİYARDIR. Dünya yüzünde bugünkü çobanın mevkii, senin belki de bir üniversite tahsilinden sonra yapacağın çobanlıktan bambaşkadır. Yine de mesleklerin en temizi, en güzelidir. Ben sana, ideal bir çobanlık teklif edeceğim. Burada küçük, miri (devlete ait olan) tepeler var. Otları, yoncaları dizlerime çıkıyor. Koyunlar her yerde olduğu gibi, burada da melüldür. EVET, SÜRÜ BİZİM AMA ETRAF KÖYLER DE BİZİM SÜRÜDEN İSTİFADE EDEBİLECEK VAZİYETTE. HEM NE OLURSAN OLSUN.. NASIL OLURSA OLSUN, ZENGİN OLMAMIZA İMKÂN YOK, KORKMA.! HİÇBİR ŞEY ÇALMIŞ OLMAYACAĞIZ. Allah'a karşı değil, insanlara karşı, en az günah işleyen biz olacağız; bu muhakkak.! Gel, yalvarırım.! Seni seviyorum, evlenelim.
(Sayfa: 103-104)
***
- Ben Fahrettn Asım, arkadaş.! Neler görmüştür.. Şu, toz bulutu içine gömülmüş kasabayı görüyor musun.? Ben bu küçük kasabanın içinde, bütün dünyayı gezsem bulamayacağım hayat manzaralarını seyrediyorum. Bak, şu tek atlı arabayla köprüden geçiyor, bak, bak.! İşte bu adamın senin istediğinden en aşağı, yirmi misli arazisi vardır. Evindeki sarışın, mavi gözlü dokuz çocuğu, dünyalar değer bir hazinedir, ama o bunun farkında bile değildir. Bu adamın tarlalarının verdiği mahsul küme küme yığıldığı zaman şaşar kalırsın. KENDİ KENDİNE DERSİN Kİ: ''YARABBİM.! BİR İNSANA, BİR SENEDE ŞU VERDİĞİN BUĞDAY, MISIR, PATATESİ YİRMİ BEŞ KÖYLÜ BİR KASABAYA VERSEN O KASABA DA, KÖYLERİ DE DOYAR.!''
BEN, HARMAN ZAMANI ONUN TARLALARINI DOLAŞIR, AKŞAM VAKTİ IRGATLARLA BERABER HARMAN SAVURURUM. RÜZGÂRIN SAMANI ALIP KARŞIYA YIĞDIĞINI, BUĞDAYIN AĞIR, SARIŞIN KÜME YAPILDIĞINI SEYREDERKEN TOPRAĞI ÖPECEĞİM GELİR.
AKŞAMLARI YARIM LİRASINI ALMIŞ GİDEN, BOYNUM KALINLIĞINDA BİLEKLİ ÇOCUKLARIN FERAGATİ BENİ KIVRANDIRIR, KAHVELERİNDE OTURUR, ÖNÜME GELENLE KAVGA EDERİM. BANA TOPRAK SAHİBİ OLMAKTAN BAHSETME ARKADAŞ.! TOPRAĞIN ASIL SAHİBİ ONUNLA DÖVÜŞENDİR. ARABAYLA, KIRBAÇLA, BİR YAĞIZ ATLA MAĞRUR, HARMAN SAVRULURKEN SEYRETMEK,TOPRAK SÜRÜLÜRKEN CİGARA YAKMAK, PATATESLER ÇIKARKEN CEVİZ GÖLGESİNDE UYUYUP UYANIP, ''HADİ KARILAR, BİRAZ GAYRET.!'' DEMEKLE ÇALIŞTIM ZANNEDEN ADAMIN BENİM NAZARIMDA KIYMETİ YOKTUR. BEN ŞU KARINCALARA BASAMAM. KARINCALARA BASMAMAK İÇİN GÖZLERİM ÖNÜMDE YÜRÜRÜM. AMA BU HERİFİN GIRTLAĞINA BASARIM.
- CANIM ÖYLE DEME ADAŞ. EVET BEŞ BİN DÖNÜM ARAZİSİ OLAN ADAMLAR İÇİN BELKİ HAKKIN VAR AMA, BİR ÜÇ YÜZ DÖNÜMLE İNSAN BAŞKALARININ HAKKINA TECAVÜZ ETMİŞ SAYILMAZ.
- ANAM.! ADAŞIM.! BİLMEZ MİSİN SEN BU İNSANI YAVRUM.! DOYMAZ.. BEN ADAMI TANIYORUM; TAM ÜÇ BİN DÖNÜM ARAZİSİ, arazinin içinde göl, yine arazisinin içinde meşe, çam ormanı, merası, her şey vardır. Bu adam, zengin mi sanırsın.? Ormanı işletemez. Göl bir lüks bile değildir. Kışın gelen yabani ördekleri bile vuracak zevkte değildir, uyuşuktur, tembeldir. Hemen hemen yarı yarıya, daha fazla arazisi bomboştur. ORMANDAN ÇİNGENELER HER SENE DÜNYA KADAR AĞAÇ DEVİRİRLER. NE YAPSINLAR.? HALBUKİ ÇİNGENELERE SEPET ÖRMEK İÇİN, BEŞ ON DAL LÂZIMDIR. HEM DE EN DELİ, EN İŞE YARAMAZ DALLAR. VERMEZ BEYİM.! BEDAVA VERMEZ, PARAYLA DA.. ONLAR DA BİLEREK, ZULÜM OLSUN DİYE, GİDER, KOCA AĞACI DEVİRİRLER. YAKIN KÖYÜN HALKI, BU TEMBEL ADAMA DİŞ BİLER. KOYUNLARINI ÇALARLAR. KÖPEĞİNİ ÖLDÜRÜRLER. O, FIRSAT BULDUKÇA, ÖDÜNÇ PARA BULARAK YİNE ARAZİ ALIR.
Şu demin arabada geçeni zengin mi sanırsın.? Meteliği yoktur. Olamaz da. Her adam, bu toprak denilen şeyden bir şey anlamaz. Toprak canlı gibidir. Ahbaplık, dostluk, arkadaşlık ister. Ben doğrusunu istersen o adamın iki, üç bin dönüm arazisi var diye içerlemiyorum. Asıl kızdığım, o araziyi işletmemesine. İŞLETSE, KENDİSİ İSTEDİĞİ KADAR ZENGİN OLMUŞ, NİHAYET HERİFE KIZARIM, ACIMAM.
( ...)
- Yani Fahrettin Asımcığım.! Yani vazgeçelim mi bu sevdadan.?
- Ergeç vazgeçeceksin, der, düşünür yine başlardı:
- Herkes kendi işine arkadaş.! SANA BİR NASİHAT:
BİR İNSANI YANINDA UŞAK GİBİ KULLANDIRACAK HER İŞTEN SAKIN.1 İNSANOĞLU BİRBİRİNİN UŞAĞI DEĞİLDİR, OLAMIYOR. SEN O UŞAK GİBİ GÖZÜKENE BAKMA.! BEN EN KÖPEK RUHLU İNSANIN BİRDENBİRE KÖPÜRDÜĞÜNÜ, MENFAATİNİ AYKLAR ALTINA ALDIĞINI GÖZÜMLE GÖRMÜŞÜMDÜR. HEM BİZİM YARADILIŞIMIZDAKİ İNSANLAR BİRBİRİNE SEVGİ İÇİN DOĞMUŞTUR. SANA DEMİYORUM Kİ BİR SU KIYISINDA BİR ELLİ, YÜZ DÖNÜMLÜK ARAZİ ALMA.! BİR DE İYİ ARKADAŞ BUL YANINA. HARMANINI KÖYLÜLERLE BERABER YAP. BİR GÜN O HARMANDA SEN ÇALIŞIRSIN, ERTESİ GÜN, ÖTEKİ KÖYLÜNÜN HARMANINA GİDERSİN. ŞİMDİ KÖYLÜLER BÖYLE YAPIYORLAR, BİLİYOR MUSUN.? NE HOŞ ŞEY.! HA, DEĞİL Mİ.?
(Sayfa: 107-108-109)
***
- Arkadaş ben feylesofum. Benim kendime mahsus iyi bir dünyam var. BU DÜNYA ERGEÇ, HATTA BENİM BİLE ÜMİT ETMEDİĞİM ŞEKİLDE, İNSANI HAYRETE GARKEDECEK ŞEKİLDE, DÜZELECEKTİR. EH.! O ZAMAN BİZ DE, BİZE DÜŞEN VAZİFEYİ YAPARIZ. UŞAK OLAMAM. TÜCCAR MI OLAYIM.? HANGİ KÖYLÜDEN, HANGİ MALI, HANGİ İNSAN HESABINA, HANGİ NAMUSLU RAYİÇLE ALACAĞIM. BU İŞTE BENİM VAZİFEM NE OLACAK.?
(...)
- Peki, yazın anladık, kışın nasıl geçiniyorsun Asım.?
Söyleyip söylememekte mütereddit bir hal alır, kimseye söylemeyeceğime yemin ettirir, derdi:
- Onu sorma.. Başımı alıp köylere gidiyorum. Hem ben sana bir şey söyleyeyim mi.? BEN ''...'' KAZASININ ''...'' KÖYÜNDE MUALLİMİM. Yazın köyü terk eder; gelir buraya yerleşirim. Tanıyan yok, bilen yok. Burada da doğmuşum....
(Sayfa:110)
***
Benim kendime göre yapılmış mis gibi bir dünyam vardır. DAHA GÜZEL, DAHA YEPYENİ BİR DÜNYA DA TAHAYYÜL ETMİYOR DEĞİLİM..
- ŞU DÜNYADAN DA BİRAZ BAHSETSENE.. HADİ.! NE OLUR.?
- BAHSETMESİNE BAHSEDERİM. EDERİM AMMA, PEK ŞAİRANE OLUR KARDEŞİM. HALBUKİ BU HİÇ DE ŞAİRANE BİR DÜNYA DEĞİLDİR. GECE YATAĞIMDA YATARKEN O DÜNYAYI DÜŞÜNÜRSEM, ELLE TUTUYORMUŞ GİBİ OLUYORUM. BAHSETMEYE KALKTIM MI ŞAİRANELEŞİYOR. KABAHAT BENDE GALİBA.
- BİRAZ.
- BİRAZ DEĞİL, PEK ÇOK. MAMAFİ, MADEMKİ PEK İSTİYORSUN: BENİM DÜNYAMDA BOŞ LAFLAR BİTMİŞTİR. BÜYÜK LAFLAR SÖYLENMEZ. KİMSE KALKIP, ''ŞÖYLEYİM, BÖYLEYİM, ŞÖYLEYİZ, BÖYLEYİZ, BÖYLE YAPACAĞIZ'' DEMEZ. YAPAR. HİÇ KİMSE ŞARAPLI, AV ETLİ, MEYVELİ YEMEKTEN SONRA ÇIKTIĞI GEZİNTİDE AĞZININ KOKUSUNU BURNUNUN DUMANINI YÜZÜMÜZE ÜFLEMEZ. YAHUT BİZİMLE AYNI KÖTÜ ELBİSELERİ GİYİP, AYNI CİGARALARI İÇİYOR GÖRÜNEREK EVİNE SAADETLER, OCAĞINI BİN SENE TÜTTÜRECEK ERZAKI, REFAHI YIĞMAZ. MUHABBETLER NE ANA, NE BABA, NE ÇOCUĞA MATUFTUR, İNSANOĞLUNA.. BÖYLE BİR DÜNYANIN AÇI YOKTUR. SU KIYISINDA SERSERİ DEĞİL, ŞAİRİ GEZER. YOZGAT'A DENİZ, İSTANBUL'A YOZGAT GÜNDÜZLERİ KARIŞMIŞTIR. MEMLEKETLER ŞU VEYA BU AVANTAJINDAN DOLAYI ÖZLENİLMEZ. DENİZ SEYRETMEYE GİDİLEBİLİR. ÇALIŞMAK HESAPLIDIR. EKİLMEYEN YER YOKTUR. BEYHUDE ORMANLAR, BEYHUDE GÖLLER YOKTUR. MEVSİMLER BEYHUDE GELMEZ.
- YAHU BUNUN ŞAİRLİK NERESİNDE.? BU HEPİMİZİN İSTEDİĞİ ŞEY.
- İSTEDİĞİ ŞEY Mİ.? BU KOLAY MI OLUR SANIRSIN.? BUNUN NELERİ, NE GARİP CİLVELERİ VARDIR. BİLMEZ GİBİ YAPMA.!
- ONLARI ANLAT BAKALIM FİLOZOF.
- BAŞKA BİR GÜN. HEM BEN SANA DOĞRUSUNU SÖYLEYEYİM Mİ.? BEN NE İSTEDİĞİMİ ADAMAKILLI BİLEN BİRİSİ DEĞİLİM. YALNIZ BİLDİĞİM BİR ŞEY VARSA O DA, BAŞKALARI İYİ ŞEYLER YAPARSA DERHAL ANLIYORUM. BEN HAKİKİ BİR KÖYLÜYÜM. YARIM YAMALAK TAHSİLİMLE İYİYİ, KÖTÜYÜ TEFRİK EDİYORUM; BU BANA YETER.!
(Sayfa: 111-112)

***
''Şimdi insanları daha iyi anlıyordu. Onları oldukları gibi değil, olmaları lazım geldiği gibi sevdiğini anlamıştı..''
(Sayfa: 165)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...