11 Aralık 2019 Çarşamba

Rıfat Ilgaz - Hoca Nasrettin ve Çömezleri

#RıfatIlgaz #HocaNasrettinVeÇömezleri
Rıfat Ilgaz, Hoca Nasrettin ve Çömezleri'ni çağdaş bir yaklaşımla yeniden üretiyor ve kendi mizah anlayışıyla Hoca'yı şöyle değerlendiriyor:
''..Her şeyi tatlıya bağlamaya çalışan yöneticileri, çıkarcıları, eyyamcıları, dalkavukları yere vurmaktır amacı. Hoca bu yerden yere vurma işini kahramanlar gibi zor kullanarak, bedensel gücünü göstererek yapmaz. Filozofça yapar. Güçsüzler, arkasız kalanlar, dar zamanlarında onun fıkralarına sığınıp güçlenerek ayakta kalmaya, tutunmaya, yaşayışlarını sürdürmeye çalışırlar.
Hocamız, halkı tümüyle kapsayan mizah anlayışıyla, ezene karşı ezilenden yana, bilinçle sabırla direnen, işi oluruna bağlamayan, yatıştırıcı olmaktan çok uyarıcı, yerel olduğu kadar da evrensel bir yergi ustasıdır..''
***

(..) Ocak 1944'te ''Sınıf'' adlı şiir kitabı çıktı. Sıkıyönetim kararıyla toplatıldı. Pertev Naili Boratav ''Sınıf'' için:
''Yeni Türk şiirine inanmayanlara, Rıfat Ilgaz'ın kitabını okuyup anlamalarını dilemekten başka yapılacak bir şey yoktur.'' diye yazdı.
(..)
Yıllarca kendisini bizden uzaklaştırmaya çalışan yöntemlerden sonra, demokrasi yolundaki ülkemizdeki gelişmeler Rıfat Ilgaz adını yeniden yücelttiyse de, Sivas olaylarının acısına dayanamayan duyarlılığı 7 Temmuz 1993 günü aramızdan ayrılmasına neden oldu.
1991'de yazdığı son şiirinde şöyle der:
Elim eline değsin
Isıtayım üşüdüyse
Boşa gitmesin son sıcaklığım.!''
************************
''Doğru dersin, baba.! Kargaların beni adam yerine koymaları için senin kavuğunu oturtmam gerek.!''
Kızmıştı Hoca. Kızmıştı ya, kızdığını kimseye belli etmemişti bugüne kadar:
''Bırak benim kavuğumu da başına Timur'un askerlerine giydirdiğin bakır tolgayı geçir. Sonra çık köyleri talana.! Timur'u görünce de ''Yaşa Başbuğ'' diye kurtlar gibi ulu.! Hatun, sen bu densize bakıp da gümüş sikkenden olurum diye korkma. Bunlarda kurt olup eşek parçalayacak yürek nerde. Sen çıkar ahırdan bizim küheylanı da bağdakiler soylu bir eşek görsünler.'' (Sayfa: 8)
***
Geçenlerde bir ziyafete gittim, yüzüme bakmadılar bile. Bizim imamın kürkünü giyip gittim, başköşeye buyur ettiler. Çıkardım sırtımdan kürkü. Onu oturttum ben de başköşeye. Buyur imamın kürkü, dedim. Bu itibar bana değil, sana.! Sokak köpeğinden tazı, asker kaçağından gazi olur mu.? Üzerine uygun bir çul geçirirsem neden olmasın.? (Sayfa: 24)
***
''.. köpeğin köpeklik etmesi için, karnının hiç doymaması gerektiğini bilirsin.'' (Sayfa: 26)
#RıfatIlgaz #HocaNasrettinVeÇömezleri
''Elbet bir bildiğimiz vardı gölü mayalarken.. Bu sütü bozuk zorbalardan ayran bile olmaz. Ben görmem ama yaşayanlar görür. Dışardan gelen saldırgana güvenip kendi memleketlisini ezmeye kalkışanların başı ilk önce ezilir.'' (Sayfa: 35)
***
''Ne olacak,'' dedi Hoca, düştüğü yerden, ''yüksek mevkilerin adamı olmadığımızdan yukarıda tutunamadık.'' (Sayfa: 39)
#RıfatIlgaz #HocaNasrettinVeÇömezleri
"Köylü seni bekliyor, Hocam.!"
"Zorları neymiş alacakaranlıkta.?"
"Kalksın sabah namazını kılsın diyorlar.."
"Allah'la kulun arasına girmeyi kim öğretmiş onlara.? Fille Timur'un arasına beni sokarlar, Allah'la benim arama kendileri girerler. Sıkıysa Timur'la filin arasına girsinler bakalım, tabansız herifler.!" (Sayfa: 62)
#RıfatIlgaz #HocaNasrettinVeÇömezleri
Heybelerden, torbalardan çıkanları reisin atının ayaklarının dibine yığmışlardı. Haramilerin başı, bu döküntülere hiç sevinir görünmüyordu.
''Bizden önce kim soydu sizi.?'' dedi. ''Bu ne hal.?''
''Kim mi soydu.! İlk önce Selçuklu sultanları, Karaman beyleri, onlardan sonra da Timur'un adamları. Şimdi de Timur'un fili talan ediyor, bağımızı, bostanımızı.!'' 
(Sayfa: 70)
#RıfatIlgaz #HocaNasrettinVeÇömezleri
(..) ''Çok tuhaf adamsın sen.! Birini dinledin, hak verdin. Ötekini dinledin, haklısın, dedin. Ne biçim iş bu.?''
''Vallahi hatun, sen de haklısın.!''
Bu kez Ferhat atıldı:
''Baba,'' dedi, ''Herkese hak verirsin de bana hiç hak vermezsin sen.!''
''Vermem,'' dedi Hoca, ''Hak vermek başka, haklı göstermek gene başka.!''
''Anlayamadım.''
''Daha, çooook ekmek yemen gerek anlaman için.!''
''Yani kimseye hak vermiyor musun sen şimdi.?''
''Vermiyorum, evlat. Verildi mi sadaka olur. Hak dediğin söke söke alınır. Birini haklı görmek başka, ona hak vermek gene başka.! Vermeye gelince. Bizim gibi hocalar hep almayı bilirler.! Huyumuz kurusun.!'' (Sayfa: 87)
***
(..) Açıkçası yaşamayı kim hak ettiyse o yaşar, hakanlar, başbuğlar değil.! (Sayfa: 89)
***
Bağevinin avlusundan çıktıktan sonra eşeğin boynuna bir şaplak atan Hoca:
''Yavuz eşekmişsin haaa.!'' dedi. ''Kim öğretti sana arap atları gibi rahvan gitmeyi böyle.? Yorma kendini bu kadar. Hayvanın aptalı rahvan, insanın aptalı pehlivan olur derler. Sen biraz mektep medrese görmüşe benziyorsun. Olmaaaz.! Ya başlamışken tam okuyacaksın, yahut da hiç başlamayacaksın.! Okumuşun cahili, acemi çomara benzer. Sağa sola boşuna havlayıp sürüye kurt getirir. Ortalıkta bu kadar kurt dolanıyorsa, acemi çomarların boşa havlamasından. Eğer Timur denilen deli herif hâlâ ayakta durabiliyorsa, kendini tam adam sanan buçuklu kişilere dayandığındandır.'' (Sayfa: 91)

#RıfatIlgaz #HocaNasrettinVeÇömezleri
''Onlar köpek ararlar havlatacak. Önce köpeğin, adını kendinden alan dişini sökerler. Sökemezlerse törpüleyip altın kaplarlar ısıramasın diye.. Hiç, midesi dolu, ağzında yağlıca bir but olan köpeğin ısırdığı görülmüş mü.? Ağzını açıp havlayamaz bile. Neden havlasın. Sonra but parçası düşüverir ağzından.''
(Sayfa: 92)
***
(..) Memleket çok laftan battı der köylümüz. Doğrudur bu. Laf üretmekten iş üretmeye fırsat bulamadılar başları kavuklular. Bu hale soktular, gül gibi Akşehir'i. (Sayfa: 94)
***
''Kavuğunu gördüm de uzaktan, ben de seni okumuş bir adam sandıydım..''
''O kavuk senin gibi daha kimleri kandırmadı ki..'' (Sayfa: 104)
***
''Tavuğu kadına mı kestiriyorsun.?''
''Kime kestireyim ya.?''
''Yenmez kadının kestiği tavuk.''
''Pişirdiği pilav yenir de, kestiği tavuk mu yenmez, haaa.?''
''Asla yenmez.''
''Ben yedim oldu, Muhzır Efendi. Sana buyur edersem yeme.!''
(Sayfa: 119)

#RıfatIlgaz #HocaNasrettinVeÇömezleri
Dünyaya insan gelip insan gideceğini sanırdı, birçok eşekler.
(Sayfa: 125)

#RıfatIlgaz #HocaNasrettinVeÇömezleri
(..) Körlerin dördü de ayağa kalkmış birbirinin üzerine atlıyor, keseyi bulmaya çalışıyordu. Kesenin ortaya çıkmayışı deliye döndürmüştü hepsini. Kese mutlaka dördünden birinde olmalıydı. İş adamakıllı kızışmış, tekmeden tokattan ağız burun kanamaya başlamıştı. Hoca uzaktan:
''Görüyorsun ya, Ferhat,'' dedi, ''Buna kördövüşü derler. İşte memleketin hali. Timur'un sizin gibilere yaptığı da bundan farklı değil. Hadi yolun açık olsun. Aslan gibi delikanlı kardeşlerin Timur'un mahpus damlarında yatarken sen Akşehir'den buralara gel, kızkardeşini elin itlerine satmaya çalış. Benim satılık kızım yok. Terslik edilecek yeri öğrendiğin gün Timur gibiler tası tarağı toplayıp giderler buradan.!'' (Sayfa: 140)

Furûğ Ferruhzâd - Yeryüzü Ayetleri

Furûğ Ferruhzâd - Yeryüzü Ayetleri Çeviri: Prof. Dr. Ali Güzelyüz

''Esir''de ben sadece dış dünyayı yalın bir şekilde açıklıyordum. O zamanlar şiir, ruhuma işlememişti. Aksine kendisiyle aynı evde yaşadığımız bir eş, bir arkadaş gibiydik. Sonraları şiir bende kök saldı. Böylece benim için şiirin konusu değişmiş oldu. Artık şiiri sadece kendi duygularımı açıklamak için bir araç olarak görmüyorum. Aksine şiirin kökü bende sağlamlaştıkça, ben parçalara ayrıldım ve daha yeni dünyalar keşfettim.''
*
''Bana göre şiir, ona yaklaştığımda kendi kendine açılan bir penceredir. Yanında oturuyorum, bakıyorum, şarkı söylüyorum, bağırıyorum, ağlıyorum.. Pencerenin öte yanında bir varlık olduğunu; orada birinin, belki de iki, üç yüz yıl sonra yaşayacak birinin beni dinlediğini biliyorum. Şiir, geniş anlamıyla ''varlık''a bağlanmak için bir araçtır. Onun en iyi yönü, insanın şiir söylerken ''Ben de varım'' ya da ''Ben de var idim'' diyebilmesidir. Ben, şiirimde bir şey aramıyorum. Aksine şiirimde kendimi yeni yeni buluyorum.''
*
Şair olmak demek, insan olmak demektir. Kimilerini tanırım, günlük davranışlarının şiirle ilgisi yoktur. Yani sadece şiir söyledikleri zaman şairdirler. Sonra iş bitiyor.. Ben bu kişilerin sözlerini kabul edemem.''
*
Ve bu benim
Yalnız kadın
Soğuk mevsimin eşiğinde
Toprağa bulanmış varlığı anlamanın başlangıcında
Ve sâde ümitsizlik ve gökyüzünün hüznü
Ve bu çimentolu ellerin güçsüzlüğü
Zaman geçti
Zaman geçti ve saat dört kez çaldı
Dört kez çaldı
Bugün Dey (Aralık-Ocak) ayının ilk günü
Mevsimlerin sırrını biliyorum ben
Ve anların sözünü anlıyorum..

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...