16 Temmuz 2020 Perşembe

A. Kadir - Mutlu Olmak Varken

A. Kadir - Mutlu Olmak Varken
Arka Kapak:

1940 kuşağı toplumcu şairlerin en önemlilerinden biri olan A. Kadir; açık, aydınlık, titizlikle işlenmiş şiirleriyle tanınmıştır. Nâzım Hikmet okuduğu için okul yıllarında tutuklanmış, sonrasında kitapları toplatılmış, sakıncalı görülerek sürgüne gönderilmiş ve tüm bu yaşadıklarını yüreğinden süzerek dizelere dökmüştür.
*
A. Kadir'i pek severim. Yüreğimin başında oturan insanlardan biridir. Onun yüreği halis bir şair yüreğidir.
*
Nâzım Hikmet
***
A. Kadir'in adı, çilenin olduğu kadar direncin de adıdır. Kısacası, örste dövüle dövüle çelikleşen namusun adıdır.
*
Asım Bezirci
***
Öyle insanı bir anda saran, sarsan bir şiir değil, yavaş yavaş sıcaklığını duyuran bir çalışmadır.
*
Doğan Hızlan
***
A. Kadir, dün de, bugün de halkın, insanların şairidir. Şiirlerinde alabildiğine bir insan sevgisi, alabildiğine bir sıcaklık ve candanlık vardır.
*
İlhami Soysal
***
*
Benim ilk gözağrım, ilk şiir kitabım Tebliğ'dir. Onun yüzünden başıma gelmedik kalmadı. Ama çok severim onu, belki bu yüzden çok severim. Bana hem çok çektirdi hem çok şeyler öğretti diye. ''Bana çok çektirdi,'' demem, biraz tuhaf kaçtı galiba. Çektiren o değildi bana aslında, bunda ne suçu vardı o zavallıcığın.?
Toplatıldı bu kitap. Kitap dediysem gözünüzde büyütüp bir şey sanmayın. 48 sayfalık küçük boy bir şey. Topu topu 18 şiir vardı içinde. Çıktıktan az sonra toplatıldı. 1943 yazında. (Sayfa: 17)
***
''Şimdi Marmara Sineması'nın ve Beyaz Saray'ın filan bulunduğu o sırada bir lokanta vardı, adını unuttum. Ben çokluk Şehzadebaşı'nda ya işkembe çorbası ya da tahin pekmezle doyururdum karnımı; Sirkeci'deyken de köfte ve piyazla ya da gene işkembe çorbasıyla. Arada bir, bir kap sıcak et yemeği ve bir kap pilav çekerdi canım, o lokantaya girerdim. Ömrümde ben ilk kez orada gördüm on iki-on üç yaşında körpecik körpecik kız çocuklarının gizli orospuluk yaptığını. Yaşlı başlı kadınlar, ellerinden tutup getirirlerdi onları oraya. Şimdi bunu burada söylemenin sırası mı sanki.? (Ne gülüyorsun orada pis pis ulan, ne gülüyorsun.? Açlık nedir, bilmez misin sen.?)'' (Sayfa: 18)

A. Kadir - Mutlu Olmak Varken

''Gazeteden aldığım para, benim bir tek canımı bile geçindiremiyordu. Ara sıra ağabeyim imdadıma yetişirdi de, ancak o zaman soluk alırdım. (..) Ne kimsem vardı ne de tutunacak bir dalım. İşsiz ve aç kalmaktan korkuyordum. Sonraları da hep bu korku itelemiştir beni öyle pis, ağır işlere. Başka çarem de yoktu ama. Arkamda polis, her gittiğim yere damlıyordu. Kim bana, şurada iş var, gel şu işi gör, dediyse bir saniye bile düşünmeden, hemen o işe dalmak zorundaydım ve alabildiğine sömürülüyordum. Çok az bir parayla ve bile bile.'' (..) ''..bir şiir döktürüp yayımladım mı o şiiri o dergide, unuturdum her şeyi, bütün yükler, ağırlıklar kalkardı üstümden. Boş yere demezdi Nâzım, ''Çocuklar, şiir yazmak nefes almaktır,'' diye. Sahi, Nâzım'ın da bir-iki şiirini bastıydık o dergide. Bursa Cezaevi'nden gönderdiği şiirlerdendi bunlar. Bir arkadaş getirirdi bana bu şiirleri. ''İbrahim Sabri'' adıyla yayımlardık. Ben almıştım üzerime bu şiirlerin sorumluluğunu, ''İbrahim'' benim göbek adım, ''Sabri'' babamın adıydı. Uçardım o şiirler yayımlanınca. Tabii Nâzım'ın haberi yoktu benim bu uçtuğumdan.'' (Sayfa: 19-20)

A. Kadir - Mutlu Olmak Varken

..Orhan Seyfi bir türlü hızını alamıyordu. Yürüyüş dergisi dayandıkça, o boyuna salyalarını saçıyordu ortalığa. Arada bir doğru konuştuğu da olmuyor değildi. Bunca yılın adamıydı, kırk yılda bir şöyle doğru bir lâf etmesin miydi.? ''Bir Sınıfın Açlık ve Izdırabına Dair Şiirler'' başlığı altında bir jurnal daha yazdıydı Çınaraltı'nın 81'inci sayısında; bu sefer gene Yürüyüş'te çıkan Çaloğlu'nun, Cahit Irgat'ın, Rıfat Ilgaz'ın, Akıncıoğlu'nun şiirleri ve benim şiirim üzerine. O yazının başında ne güzel lâflar ediyor Orhan Seyfi:
*
''Son çıkan aylık, solcu bir mecmua, hem de tanınmış milliyetçi muharrirlerin bile seve seve bahsettiği bir mecmua, bu sayısını da bir sınıfın açlık ve ızdırabını haykıran şiirlerle doldurmuş.! Hayret ediyorum. Acaba, Türkiye'de bir sınıf mücadelesi olmadığını zannetmekle ben mi yanılıyorum.! Acaba, Türkiye'nin sınıfsız bir memleket olduğunu sanmak yalnız benim mi hatamdır.? Bu rejime aykırı düşünceler taşıyan ben miyim.? Yoksa bu şiirleri ters mi anlıyorum.? Onlar bu rejimi terennüm eden halis inkılâb şiirleridir de benim geri ve kalın kafam mı bunu almıyor.?''
*
Bu jurnalin çıktığı günlerde, ben matbaada Tebliğ kitabının dizgi ve baskı işleriyle uğraşıyordum. 48 sayfalık küçük boy bir şeydi bu kitap. Topu topu 18 şiir vardı içinde.
Kitap çıkınca jurnalciler gene veryansın ettiler, çok az kaldı kitapçı vitrinlerinde, hemen toplatıldı. (Sayfa: 25)

A. Kadir - Mutlu Olmak Varken

''Gene o sıralarda, pek iyi hatırlamıyorum; belki Tebliğ kitabı toplatılmadan, belki toplatıldıktan sonra, bir gün gazeteye geldiğimde bir davetiye verdiler. Rus Konsolosluğu'nda gösterilecek bir film içindi bu davetiye. Bir-iki arkadaşla birlikte gittik. Büyücek bir salon hıncahınç doluydu. Hüseyin Cahit'ten Sabiha Zekeriya'sına, Necmettin Sadak'ından Vâlâ Nurettin'ine, Ahmet Emin Yalman'ına kadar, bütün Bâbıâli oradaydı. Gösterilen filmin adı Stalingrad'dı. Sonradan o filmi, bütün Türkiye gördü. Çok güzel dokümanter bir filmdi. Gerçek savaş sahneleri, dünyada eşi az görülmüş kıyasıya bir boğuşma ve o zamana kadar hiç görmediğimiz ölüm saçan silâhlar ve dişiyle tırnağıyla vatanını savunan insanlar.. Bir mahşer, bir kıyametti. Bir yanıyla korkunç, kanlı bir savaş. Bir yanıyla kutsal bir savaş. Herkes etkisi altında kalmıştı filmin.
Kitap toplatıldıktan az bir süre sonra tutuklandım. Emniyet Müdürlüğü'nde ayaküzeri ilk soru, Rus Konsolosluğu'na kaç kişiyle gittiğim ve orada kimlerle görüştüğüm oldu. Birden afalladım, ne biçim soruydu bu.? Sonra bir hücreye tıktılar beni ve günlerce çıkarmadılar. İkinci soruyu, emniyet müdür muavini sordu makamında: ''Bu kitap ne be.?'' Bizim zavallı Tebliğ'i tutmuş elinde, mendil gibi sallıyordu: ''Bu kitap ne.?'' ''Şiir kitabı,'' dedim. Önündeki kahve fincanını gösterdi, hiç unutmam, bende ayakta duracak hal yok, iki gün iki gece uyumamışım, hep ayakta bırakmışlar, hiç oturmamışım, ağzıma bir lokma bir şey koymamışım, boğazıma bir damla su girmemiş, bir tek sigara bile içmemişim. Hepsi yasak. ''Şu fincana dair şiir yazsana.. Nedir o, açıl, sefalet, açlık, sefalet.. Rus Konsolosluğu'nda da neler olduysa hepsini anlatacaksın bize.. Ne diye gidersin ulan sen öyle Rus filmlerine.?''
''Ben, ''Hiçbir şey olmadı orada. Filmi seyrettik, çıktık. Neden bunu yalnız bana soruyorsunuz.? Çağırın Hüseyin Cahit'i, sorun,'' dedim. Ses yok. ''Toplatılan kitabımda mahkemeye verilsin, orada savunurum kitabımı,'' dedim. Gene ses yok. Yalnız, ''Her şeyi söyleteceksiniz buna.!'' dedi, arkamda duran iriyarı polise.
İki gün iki gece daha bıraktılar beni o şekilde, ayakta, uykusuz, aç, susuz, sigarasız. Dudaklarımı kıpırdatmaya, bir kelime söylemeye mecalim kalmadıydı. Bir şiir kitabı ve Stalingrad filmi yüzündendi bütün bunlar..'' (Sayfa: 25-26)

A. Kadir - Mutlu Olmak Varken

Ama Stalingrad filminin şakası orada bitmedi. Üç- dört yıl sonra, galiba 1946'da ya da 1947'de falan, Kırşehir'de sürgündeyken, aynı Stalingrad ora Halkevi sinemasına getirilip oynatıldı. Film tutuldu. O sinemada haftada iki kez film değişirken bu film bir hafta oynadı; bir hafta sonunda da kaldırılmadı, ikinci haftasına başladı. Genç bir stajyer hâkim vardı Kırşehir'de, bir akşam lokantada bir-iki arkadaşıyla yemek yerken, şarabı her halde fazla kaçırmış olacak, başlamış nutuk çekmeye, ''Nedir bu böyle, Rus filmini günlerce oynatırlar, milleti zehirlerler,'' demeye. Yarım saat, bir saat kadar sonra, bir-iki öğrenci, bir-iki garson, beş-on kişiyi takmışlar peşlerine, gitmişler sinemanın önüne, benim bu olanların hiçbirinden haberim yok, ya bir kahve köşesinde büzülmüş kitap okuyorum o sıra ya da odamda yatmışım. Sinemanın önünde bağırmış çağırmışlar, yırtmışlar afişleri, büyük bir kalabalık olmuşlar, çarşıdaki bütün millet de bunlara katılmış. Oynatmamışlar o gece filmi. Ertesi gün de tabii emniyet müdürlüğü, usulen bir soruşturma açmış. Birçok kimsenin ifadesi alınmış, bu arada sinema sahibinin de ifadesi alınmış. Bir-iki gün sonra, bir öğleüzeri çarşıda emniyet müdürüyle karşılaştım, beni çevirdi ve alaylı alaylı, ''Haberin yok hiçbir şeyden senin,'' dedi. ''Bu işin kışkırtıcısı kim, diye sordum sinema sahibine, ne dedi bilir misin.? 'Burada bir sürgün var, siyasi, böyle şeylere ancak onun aklı erer, o kışkırtmıştır bu çocukları,' dedi.'' Ve arkasından ekledi emniyet müdürü: ''Sen ne söylüyorsun yahu, dedim, o bu filmin kaldırılmasını değil, daha yüz yıl oynatılmasını ister.'' Ve kahkahayı bastı gitti. Ne düşünüyorum biliyor musunuz şu anda, ''bastı gitti''nin arkasından noktayı yapıştırdıktan sonra.? Şimdiye kadar kim bilir ne insanlar okka altına gitmiş şu yeryüzünde.! (Sayfa: 26-27)

A. Kadir - Mutlu Olmak Varken

Ama herkes enayi değil. Kimi kurnazlar var, ne yapar yapar, gitmez okka altına. Bakın gene nereden nereye.? Söylemezsem rahat edemeyeceğim. Bir genç dostum vardı benim, ben sürgünlerden geldikten sonra başlamıştı bu dostluk. Aynı dergilerde yazmıştık. Kendini çok beğenir bir hali vardı. Konuştuğu vakit mangalda kül bırakmazdı. Yazılarıyla bütün sanatçı tayfasını hizaya getireceğinden falan dem vururdu. Ben hoş görüyor, zamanla durulur, diyordum. Zekiydi ve duygulu bir yanı da vardı. Ya da ben öyle sanıyordum. Günün birinde bir kitap çıkardı ve bu kitap toplatıldı, mahkemeye verildi. Tabii ossaat başladı bu arkadaşın adı çevresinde dedikodular. Daha çok da en yakınları yapıyordu bu dedikoduları. (..) Bizde âdettir, diyordum kendi kendime, birisi kabukları kırıp biraz yürümeye başladı mı, arkadan çelmeler takılmaya başlar. Bizim dost, mahkemeye gidip geldikçe de morali bozuluyordu. ''Bilirkişi raporu aleyhimde, işler kötü, verecekler yedi buçuk yılı, muhakkak verecekler.!'' deyip duruyor, bayağı fenalıklar geçiriyordu. (..)
Bir gün biri kulağıma eğilir, ikimizin de arkadaşı olan biri: ''Seninkinin kitabı hakkında mahkeme dosyasında bir rapor varmış, bu raporda hep sizler (sizler dediği, toplumcu şairler, hikâyeciler falan) anlatılıyormuşsunuz, sana bu rapordan hiç söz etmedi mi.? Bu raporu yazanın, bizim çok yakınımız olmasından da kuşkuluyum, sizleri iyi tanıyor..'' Çarpıldım tabii bunu duyunca. ''Sorarım bunu kendisine,'' dedim. Ve sordum bunu kendisine bir akşamüstü Taksim'de bir kahvede otururken, onun hep sustuğu bir akam üstü: ''Yahu,'' dedim, ''bir rapor varmış senin dosyanda, bu raporda toplumcu şairlerden, hikâyecilerden söz ediliyormuş boyuna. Sen neden söylemedin bana bunu.? Şöyle yan yan baktı, düşman gibi baktı, ağzını yaya yaya, ısırır gibi ve küstahça, ''Nesini söyleyeceğim,'' dedi. ''Kitapta sizleri övdüm diye okka altına gidiyorum işte.!'' Kaynar sular döküldü tepemden aşağı. (..) Ama çok şükür okka altına gitmemeyi becerdi. (Sayfa: 27-28)

A. Kadir - Mutlu Olmak Varken

Okşuyorum Tebliğ kitabını, masamın üzerinde duruyor; oğlumun yumuşacık, sarışın başını okşar gibi okşuyorum. (..)
Konya'da sürgündeyken hiç sebepsiz basmışlardı bir gün odamı, çok şey almışlardı. (..) Ben asıl Nâzım'ın mektuplarına yanarım; onları aldılardı, bir tomardı. (Bu aramadan sonra, Nâzım'dan gelen birkaç mektubu, Konya'da benimle sürgün bir arkadaşa vermiştim, ''Daha iyi saklarım ben,' demişti.
''Aman, iyi sakla.!'' demiştim ben de ve mektupları vermiştim ona. Burada, İstanbul'da rastladıkça hep sorarım ve isterim arkadaştan o mektupları. Hele, 1938 Harp Okulu Olayı ve Nâzım Hikmet kitabını hazırlarken çok lâzım olmuştu bana o mektuplar. Ne yapalım, arkadaşımız her seferinde, ''Evde bir yerde olacaklar, ama ararım ararım bir türlü bulamam, mirim,'' der. (Onları bu kadar da iyi sakla dememiştim ki ben ona.) (Sayfa: 29)

A. Kadir - Mutlu Olmak Varken
(Hapiste)

YAŞANTIM
*
1
*
En önce babam işitmiş sesimi
1917 yılı Temmuzu’nun güneşli bir sabahında.
Sonra odaya birer ikişer dolmuş
mahallemizdeki komşular.
Sonra bir yatsı zamanı
-----adımı Kadir komuşlar.
*
2
*
Doğrusu pek huysuzmuşum,
hiç unutmam,
sonraları annem derdi:
“Bir türlü susturamazdık,
günlerin ağlamakla geçerdi.
Bilmem ki neden güldün,
dayının Yemen çöllerinden
künyesi geldiği gün.”

A. Kadir - Mutlu Olmak Varken
(Hapiste)
*
YAŞANTIM
******
3
*
Sait Efendi'ydi adı
mahalle mektebindeki hocamızın.
Onu iyi hatırlarım.
Ben galiba dört buçuk yaşındaydım.
Orada tanıdım ilk arkadaşlarımı.
Ağabeyimi orada sevdim:
Ağlarken o,
yüreğime dokunan bir şey vardı sesinde,
hocadan dayak yediği gün
-----bir akşam dersinde.
*
4
*
Ilık bir öğle vakti,
annem içeriki odada
-----namaza duracaktı.
Ben gizlice seyre daldım pencereden karşı komşuyu.
Bekledim belki soyunur diye
bekledim uzun uzun.
Ve düştüm sıcak bir denize çırılçıplak,
ağır ağır uyanır gibi
-----en tatlı yerinde uykumuzun.
Sonra şaştım kendi kendime:
-----Büyümüşüm.!

A. Kadir - Mutlu Olmak Varken
(Hapiste)
*
YAŞANTIM
******
5
*
Önümde kitaplar vardı.
Dizi dizi, boy boy kitaplar.
Eğildim sevgiyle, muhabbetle yüreğine onların.
Durdum merhametsizce, kımıldamadan.
Ve birdenbire, bir akşamüstü,
bir dünyaya giriverdim,
-----rahat, sıcacık ve kocaman.
*
6
*
Benim uçsuz bucaksız dünyamda
daima tok ve neşeliydi insanlar.
Rüzgârda daima gülerdi
geniş buğday tarlaları.
İşçiler sadece kendileri için
kumaş dokurdu renk renk.
Ve hürriyet,
korkusuz dolaşırdı sokakları
-----köy türküsü söyleyerek.

A. Kadir - Mutlu Olmak Varken
(Hapiste)
*
YAŞANTIM
******
7
*
Dumanlı bir odada,
iri adamlar ortasındaydım.
Kapıda çifte nöbetçi vardı.
İri adamlarla nöbetçiler
bana bakıyorlardı.
Biri dedi: “Namussuz.! ”
Biri dedi: “Kurşuna dizmeli bunu.! "
Cevap vermedim.
Sonradan, hücremde öğrendim nöbetçiden,
o gece bütün şehre ilan edilmiş
-----zavallı ihanetim.
*
8
*
Demirli, küçük pencereden seyrettim
geceleri gökyüzünü.
Sabahları kavak altında şiir yazdım.
Hapislerle dertleştim, havuz başında.
Mükemmel yaşıyordum,
bol ışıklı bir oda gibi apaydınlıktı içim.
Böyleyken içeride hal,
dışarıdaki söylentiye göre,
bir gece yarısı sessiz sedasız
-----kurşuna dizilmişim.
*
1938, Ankara (Sayfa: 33-36)

A. Kadir - Mutlu Olmak Varken
(Hapiste)
*
MAHPUSHANE DÜŞÜNCELERİ
*****
1
*
Hani bir dışarda olsam,
Hep yürürüm, durmam.
Benimle beraber yürür
-----gökyüzü, toprak,
hürriyet, benimle beraber.
Gökyüzü, toprak ve hürriyet,
-----ne güzel şeyler.
*
Hani bir dışarda olsam,
Belki günlerce uyumam.
Sabahları yok artık o kahpe uyanışım.
*
Duvarda kaldı gözlerim.
Dalmışım.
*
1938, Ankara (Sayfa: 37)

A. Kadir - Mutlu Olmak Varken
(Hapiste)
*
MAHPUSHANE DÜŞÜNCELERİ
*****
2
*
Şöyle karşı karşıya oturup
seninle rakı içmek istiyor canım.
Deniz güzeldir bu anda,
gökyüzü güzel.
Bilmem, sen ne dersin.?
Düşün bir kere,
sanki bütün sıkıntılardan uzak,
bir bulut üstündesin.
Göğsünü kurular elleriyle
sarışın bir çocuk,
denizden yeni çıkmış,
gözleri pırıl pırıl,
sırtında su taneleri.
Olmuş bir elma rengindedir şimdi ufuk.
*
Bilirsin elbet,
içerken cesur değilim,
fakat korkmam.
Ama burda cesur olmak lâzım her akşam.
*
1938, Ankara (Sayfa: 38)

A. Kadir - Mutlu Olmak Varken
(Hapiste)
*
MAHPUSHANE DÜŞÜNCELERİ
*****
3
*
Vakti çoktan geçti
-----kirazla dutun.
Şimdi kavun, karpuz mevsimidir.
Yemiş'teyim.
Kavun, karpuz oraya
kocaman mavnalarla gelir,
birinin ''Kudret'' yazar üstünde,
-----birinin ''Kaplan''.
Köprü ancak beş dakika çeker oradan.
*
Şimdi kavun, karpuz mevsimidir.
Ne kalabalıktır o Yemiş.!
*
Boş ver bakalım Yemiş'e,
burda benim üzerimden mevsimler
tarih gibi geçmiş.!
*
1938, Ankara (Sayfa: 39)

A. Kadir - Mutlu Olmak Varken
(Hapiste)
*
ŞARKI
*****
Yanımızdaki oda
sübyanlar koğuşudur.
Onlar şarkı söyler gün gece,
duyduğumuz şudur:
''İner camlara akşam.
Ciligam.! Ciligam.!''
*
Bu şarkı dolaşır dört duvarda.
Bu şarkı gezer parmaklıkları.
Bu şarkı nefestir onlarda.
Onun nöbetçiler de bilir
-----nasıl söylendiğini,
ve gitmiştir müdürün de kulağına kadar,
Piç Celâl'in Şano'su,
-----onunla yemek yer,
-----onunla oynar.
*
Kirli, beyaz bir mendil gibi
-----parça parça akıyordu gün duvarlara.
Mavi gözleriyle bağıra bağıra
gitti aramızdan bir kişi
kurbanlık koyun gibi asılmaya.
Kaldık yüz yirmi üç adam.
*
Orada gene başladılar:
''İner camlara akşam.
Ciligam.! Ciligam.!''
*
1938, Ankara (Sayfa: 40)

A. Kadir - Mutlu Olmak Varken
Bölükte
*
BULUŞURSAK
*****
Sizinle aynı yemeği yedim senelerce,
aynı türküyü söyledim talim dönüşü,
ve aynı rüyaları gördüm geceleri, ot yatakta.
Gün oldu cömerttim,
canımı verecek kadar,
gün oldu esirgedim
tek asker cıgarasını sizden.
Fakat bir akşam buluşursak eğer
herhangi bir yolağzında,
namusum hakkı için öpeceğim
toprak kokan ellerinizden.!
*
1941, Sapanca (Sayfa: 51)

A. Kadir - Mutlu Olmak Varken
Bizim Sokak
*
ZEHRA
*****
Bir akşam
ezan vakti taşındılar
yanımızdaki evin ufak bir odasına,
mahallenin en güzel kızı oldu Zehra ertesi gün.
*
Fakat o kadar aldıran olmadı gene,
ve Zehra da düştü herkesle beraber
-----yok olası ekmek derdine.
*
Yeri değildir bizim sokak
aşk şarkısı söylemek için açık pencerede
-----ay ışığına bakarak.!
*
1942, İstanbul (Sayfa: 57)

A. Kadir - Mutlu Olmak Varken
Bizim Sokak
*
HER ŞEYE RAĞMEN
*****
Birden bakılınca
herkese benzer şeklin şemâilin,
bir kafa, iki kol, iki ayak
-----ve bir gövdeden müteşekkilsin.
Bir de yüreğin var ama
-----güneş renginde.!
*
Ne bulutlarla dostluğun var,
ne yıldızlarla konuşmuşluğun,
ne de girdiğin var aynalardan içeri.
Kendi kendini nasıl seyreder insan, unutmuşsun,
görünce muazzam büyüklüğünü yeryüzünün
-----ve toprağın bereketini.
*
Yeryüzü büyüklüğüne büyüktür, evet,
ekmeği, yumurtası, tereyağı üzümü,
-----balı, inciri, karpuzu,
-hulâsa bütün zevkler-
bir çocuk türküsü gibi fışkırıyor topraktan.
Nasıl hayran kalmaz onlara,
hepsinden mahrum bırakılmış
ve bir dost bakışından gayrı
-----verecek şeyi olmayan insan.!
*
Gece yarısını vurur saatler.
Sen makina başındasın,
ben masa başında.
Uzaktayız birbirimizden demek.
Halbuki aynı şeylerdir düşündüğümüz:
Bütün şarkılardan güzel
-----bir parça peynir,
-------bir salkım üzüm,
---------bir dilim ekmek.
Ve yaşamak her şeye rağmen en önde.!
*
1942, İstanbul (Sayfa: 59)

A. Kadir - Mutlu Olmak Varken
Bizim Sokak
*
ŞİİRLERİM
*****
Siz yine gezedurun
-----yırtık pabuçlarınızla
şehrin en fukara sokaklarını.
Ayaklarınızda bir karış kir var
ve sabunlu sularda yıkanmamıştır elleriniz.
Sizi ben,
tozundan, toprağından çıkardım,
tozuna toprağına kurban olduğum
-----karanlık sokakların.!
*
Yirminci asrın
pek de aptal şairleri var;
doyurup adamakıllı karınlarını,
günde üç defa
Allah'a mektup yazıyorlar.
Halbuki sizi ben tatlı bir duman gibi çıkaracağım yarın,
-----geniş ve uzun bacalarından
-----neşeli fabrikaların.!
*
Belki kâfi gelmez ömrüm.
Belki bir gece yarısı,
yaslanıp köhne bir evin kapısına,
-----ansızın ölürüm.
O gece siz,
yalnız benden konuşacaksınız bizim sokakta usul usul.
*
Belki de bir gün sabaha karşı,
enfes bir rüzgâr dolaşırken şehri,
kahpece haklanırım bir duvar dibinde.
O gün akşamı siz,
ölümü seyredenler arasından,
gözyaşlarınızı akıtıp içinize,
bir ordu gibi geçeceksiniz.!
*
1942, İstanbul (Sayfa: 61)
***
*
Cephedekilere
*
Şimdi sen;
yolda yolcu,
denizde rüzgâr,
gökte ay yürürken,
kim bilir neler düşünürsün:
Elinde ağ,
başında kasket, bir tasavvur et,
ufuklarda hürsün.
*
Anan;
değneğine dayanmış,
kolunda bir bağ sepeti,
kilise yolundadır.
*
Baban;
dudaklarında gemici türküsü,
saçlarında rüzgâr,
bir şeyle meşgul.
*
Bakarak başı üstünde uçan martılara,
hiç kimsenin düşünmediğini söyler
mavi göklere doğru bağıra bağıra,
yuvarlak yüzlü bir çocuk.
*
Ve karın;
deniz suyuyla taranmış başı,
rüyalı bir gecenin sabahında
siler evinin camlarını
güneşe karşı.
*
1942, İstanbul (Sayfa: 65)
***
*
Şimdi melun bir gecedir.
Bir nöbetçi kürkü gibi simsiyah ortalık,
ve görünmez, batıya giden yollar.
O görünmeyen yollara
dokunaklı bir yağmur yağıyormuş gibi,
yorgun ayak sesleri dökülmektedir.
*
Hepsini tanıyorum onların.
Aynı topraktan taşıdılar saadeti harmanlara
-----kucak kucak.
Ve söylediler aynı türküyü,
güneşin karşısında gerinirken,
bir zerresinde bile
en harikulade bir tebessümden fazla
-----kıymeti olan toprak.
*
Hepsini tanıyorum onların.
Yıldızlı bir gece altında otlara uzanıp,
onlardan dinlemiştim bir zamanlar
anadan doğma hikâyelerini yeryüzünün.
Hepsi memnun, hepsi genç, hepsi güzeldi.
Dudaklarında damlası yoktu hüznün.
Hiçbiri bıkmamıştı yaşamaktan.
*
Şimdi melun bir gecedir.
Ne gökte bir tek yıldız,
ne yerde bir tutam ot var.
Yalnız o mavi gözleri
ve sarışın yüzleriyle,
gençleri ve ihtiyarlarıyla insanlar,
girmişler içine sıcacık düşüncelerinin,
batıya gidiyorlar,
batıya giden yolda.
*
1942, İstanbul (Sayfa: 67)

A. Kadir - Mutlu Olmak Varken

*
Ömrümde görmedim böyle bir gün.
Yarım dilim ekmek önümde,
düşünüyorum alevden ülkeleri.
Boğazında kalsın yedikleri
-----ve zehir zıkkım olsun,
-----bu anda düşünmeyen varsa eğer.!
*
Sen benim,
memleketimin şarkılarında bile varsın,
sen o korkunç,
sen o uykusuz geceler altında bir kerre olsun
-----umudunu kaybetmeyen şehir.!
Ben de bilirim, umuttur bu,
bağlanamaz kıskıvrak dört bir yanından:
Bir umuttur ki;
daha haşin,
daha merhametsiz,
tank ordusundan düşmanın.!
Bir umuttur ki;
sokaklarında sırtüstü yatan
henüz bulûğa ermemiş yaralı çocukların
-----mavi gözlerinde okunur,
ve sonuncu kalede,
mazgallardan bakanların yumruklarında.!
*
O insanlar bitmedi mantar gibi yerden.
Anaları doğurmuştu onları bir zamanlar,
-----tıpkı dalda bir çiçek açar gibi.
*
Ve şimdi, kimi kurtuldu ölümden,
kimi yapıştı toprağa yüzükoyun,
-----step kokan elleriyle.
Kimi de verdi kendini dalgalara,
-----bir kuş kadar rahat,
-----erkekçesine ve hazin.
Püfür püfür esen
en yumuşak rüzgârlarına bile
düşman oldum Karadeniz’in.!
*
Ve sen, güzel şehir,
sen artık hiçbir şarkıya sığmazsın.
Seni yarın, ilk defa bir şafak vakti
mükellef bir sofraya oturan
-----bütün dünya insanlarının
bulutsuz ve taze yürekleri,
bir türkü gibi değil
bir sevgi gibi değil,
fakat bir ağlamak ihtiyacı gibi duyacaktır,
giderilmez bir ağlamak ihtiyacı gibi.!
*
1943, İstanbul (Sayfa: 70)
***
*
Bu akşam içimde
tuhaf bir sıkıntı var,
dünyada sanki bir ben kalmışım,
sanki herkes
nerde keder varsa bırakmış,
ben nerde bulduysam
toplamış almışım.
*
Önümde söğüt ağacı
her zamanki haliyle, çaresiz,
havuzda su rahat,
insanlar susmuş.
*
Sessiz bir yağmur gibi başladı bende
konuşmak ihtiyacı.
*
1943, Muğla (Sayfa: 86)
***
*
''Ya sen, Dreyfüs,
akşam olunca ne düşünürdün,
incecik yüzünle sulara bakıp.?'' (Sayfa: 88)
***
*
En büyük kudretimi kimse bilmez benim.
Burda ben,
birtakımına göre korkunç,
birtakımına göre ufak tefek adam.
Halbuki ne bir dosta sırtımı döndüm
ne bir pazar yerinde satıldı kafam
ne de düşmanıma kollarımı uzatmışım.
Ben dünyanın dertlerine sarılıp
kendi derdimi bile dökmekten âciz kalarak
-----yolların üzerine yatmışım.
*
Dünyada benim
tek özlediğim şey,
dünyanın güzel olmasını görmek.
Ne benim hürriyetimi çalacaklar
ne senin kuvvetini.
*
Ve ne de,
ham maddesi bol,
-----kadını ucuzdur diye,
ve parasız almak için öküzlerin etini,
-----toprağımıza ordular salacaklar.
*
En azgın rüzgârlar bugün
geçiyor toprak ve denizler üzerinden.
Artık
-----bütün yürekler açık,
-----bütün kıtalar memnun.
Benim de arzum,
çalışkan ve rahat bir dünyanın içinde,
mesut bir Türkiye görmekti zaten.
*
Evet sen, benim güzel Türkiyem,
mesut ve bahtiyarsın artık.
Anam, kız kardeşim benim, bahtiyar.
Bahtiyar badem gözlü sevgililer.
*
Ben de bahtiyar olurum o gün,
son türkümü söylemek için,
yollarda doğrulabilecek kadar
-----kudretim olursa eğer.
*
1943, Balıkesir (Sayfa: 91)
***
*
''Bu senin
kimseden dilenmeyip
kendin için bir fayda ummadan
-----kendine verdiğin haktır.
Zira, iyi bilirim,
böyle senin gibi
dimdik ve mağrur,
eski elbiseler içinde
-----pek zor durulur.''
*
1943, Balıkesir (Sayfa: 93)
***
*
''Nefret ve kin,
toprak, çocuk, ev, kadın aşkı.
Zulmün önünde âciz kalışı insanın.
Hiçbir şey yapamamak.
*
Büyük evler gene rahat, kardeşim,
büyük evler erzakla dolu,
büyük evler sıcak.''
*
1944, Konya (Sayfa: 104)
***
*
Hükümet kapısında bir kadın oturmuş,
başı apaçık,
ayakları çıplak,
gözleri baygın baygın açlıktan.
*
Lokantalarda on üç yaşında kızlar gırla gidiyor.
Bini bir paraya şehvetin.
On dokuzunda bir fabrika işçisi,
on dokuzunda öfkeli bir arslan,
demirli penceresinden bakıyor nezaretin.
Hep gece yarısından sonra yaşıyormuş.
*
Biraz daha sabret, kadınım,
biraz daha kendine sokul.
Bak, sivil polisler gidip geliyor,
Emniyetin başından aşmış işleri,
Vilâyet makamı meşgul.
Bak, aylar var,
aylar var, kadınım,
iş istiyor şu üniversiteli.
*
Hükümet kapısında bir kadın oturmuş,
başı apaçık,
ayakları çıplak,
gözleri baygın baygın açlıktan.
*
(..)

Biraz daha sabret, kadınım,
biraz daha kendine sokul.
Bak, sivil polisler gidip geliyor,
Emniyetin başından aşmış işleri,
Vilâyet makamı meşgul.
Bak, aylar var,
aylar var, kadınım,
şu işçi kötü fikirler taşıyormuş.
*
1944, Konya (Sayfa: 111)
***
*
Bizim hiçbir hürriyetimiz yok,
hiçbir hürriyetimiz,
ne çalışmak, ne konuşmak, ne sevişmek.
Sen orda bağrına bas dur en büyük çileyi,
ben burda en büyük çileyi doldurayım,
ekmeğe muhtaç, hürriyete muhtaç, sana muhtaç.
Sen orda dalından koparılmış bir zerdali gibi dur,
ben burda zerdalisiz bir dal gibi durayım.
*
1945, Kırşehir (Sayfa: 121)

A. Kadir - Mutlu Olmak Varken
USTAYA MEKTUPLAR
1
*
Seni daima
demirler arkasında görüyorum.
Saçların ateş içinde,
gözlerinde delikanlılığın.
Duruşun hep o:
-----Gene dağ gibi.
*
Sen Bursa'da,
hapisanedesin.
Ben Kırşehir'de ikamette
Bin dokuz yüz kırk beş Türkiye'sinde,
Bursa'yla Konya arası ne demek,
-----biliyorsun elbette.
*
Hapisanedesin sen.
Belki bu gece gene bel ağrıların tutmuştur senin,
belki gene böbreklerinden hastasın,
belki uykusuzluk ârız oldu gene.
Belki de,
uzatıp ayaklarını sedirde,
Anti-Dühring'i okumaktasın.
*
Hapisanedesin sen.
Şeker Ali yukarda, koğuşta bağlama çalıyor.
İşte her şey yerli yerinde,
işte her şey tamam.
Yorgun gözlerin durdu tavanda.
Kitabın düştü elinden.
*
Benim ustam,
-----benim ağabeyim,
----------beni doğuran.
Hapisanedesin sen.
Hapisanede hâlâ,
yüreği, dili, hürriyeti toprağımın.
*
1945, Kırşehir

A. Kadir - Mutlu Olmak Varken
USTAYA MEKTUPLAR
2
*
Bin dokuz yüz otuz sekizde
seninle beraberdik
Ankara Cezaevinde.
Ben yirmi yaşındaydım o zaman,
sen galiba otuz beşinde.
*
-----Akasyalar,
----------Beyaz duvar,
---------------kavak ağacı.
Nizamiye kapısındaki jandarma.
Piç Celâl'in sadık köpeği.
Avluda bir havuz vardı hani.
Ve biz altı arkadaştık,
dördümüz Harbiyeli.
*
Hani akşam olurdu da,
hain suratlarına bakar kalırdık öylece,
kocaman kocaman duran evlerin.
Hani güneş, dağlar içinde,
yanardı, yanardı uzakta.
*
Ne tuhaf,
elimle koymuşum gibi,
şimdi de aynı manzara.
Masamın üzeri dağınık,
güneş camların üstünde.
Ve hâlâ yalnızım ben,
senin gibi yani, tek başıma.
*
Bir çaresi de yok bunun esasen.
Düşman dolu önümüz, yanımız,
evimiz, odamız, mutfağımız düşman dolu.
Alıyorlar, vuruyorlar, vuruyorlar, vuruyorlar.
Sonra diyorlar, hepsi yasak:
-----Yere bakmak,
----------aya bakmak,
---------------suya bakmak.!
*
Çoktan beri koymuşum aklıma zaten,
bir şair ki şu anda değil tek başına,
-----püf noktası muhakkak.
*
1945, Kırşehir

A. Kadir - Mutlu Olmak Varken
USTAYA MEKTUPLAR
*****
3
*
O zaman bin dokuz yüz otuz sekizdi.
Ben bıyık falan koyvermemiştim daha.
Mustafa Kemal ölmemişti.
Ve Adolf Hitler,
yeni yeni arıyordu Avrupa'da
buğday, kömür ve demir.
*
1945, Kırşehir
A. Kadir - Mutlu Olmak Varken
USTAYA MEKTUPLAR
*****
4
*
Bir gün gelir,
her şey unutulur,
açlık, sürgün, hapisane,
ve yıllarca takip edildiğimiz
-----sokak sokak.
*
Bir gün gelir,
dünyamız aydınlık olur,
dünyamız kurtulur.
O zaman ben,
pazarları evinde ziyarete gelirim seni.
*
Hani bir gelse o günler,
bir ağlasam sevincimden, ustacığım,
-----bir ağlasam.!
*
Şöyle boşana boşana.!
*
1945, Kırşehir

A. Kadir - Mutlu Olmak Varken
USTAYA MEKTUPLAR
*****
5
*
İkimiz de ölmüş olabilirdik şu anda.
Sen Paris'te,
bir hapisanede kurşuna dizilirdin,
ben Sofya'da meselâ.
Tepeden tırnağa silâhlı altı nazi,
gözleri hain hain,
ve zavallı bir duvar dibi.
*
O zaman,
bize göre her şey biterdi dünyada çabucak,
yağmur yağardı üzerimize,
-----güneş yükselirdi.
Herhalde, diyorum,
bir sebebi olmalıdır
-----böyle karanlıklara dalışımın,
böyle kahırlı,
-----böyle namussuz,
-----böyle deli.
Yoksa neden dışarda aranıyormuşum gibi gelsin bana,
neden duvarlar üstüme yürüsün,
-----heybetli heybetli.?
*
Ama sabahları neşeliyim adeta.
İlkin bol su ile yıkanıyor,
sonra salkımlarla üzüm atıştırıyorum
-----on kuruş mukabili.
*
Kararım karar,
daha tam iki ay,
hep üzüm yiyeceğim,
-----şöyle şöyle,
----------kehribar gibi.
*
Ya sonra.?
Sonrası falan yok işte bunun.
Bakarsın ya birşeyler olur,
ya da tahinle pekmeze gelir sıra.
*
Başka ne yapabiliriz ki zaten,
onlar içiyor âlâsını sütün,
kakaosu makaosu beraber.
Balın âlâsını onlar yiyor tıka basa,
-----kızarmış has ekmekler üstünde.
Sofraları dolu dolu onların
envâi çeşit içkilerle,
envâi çeşit yemeklerle.
Başka ne yapabiliriz ki zaten,
mademki kabul ettik dünyanın derdini,
-----kendi derdimiz olarak,
----------parasız pulsuz.
*
Mademki âşıkız, tutulmuşuz,
ve mademki orospuluk yok serde,
o halde zaten,
halkımızın da ahvali bu merkezde.
*
1945, Kırşehir
***
DAĞ BAŞINDA (Sürgünde)
*
''Şu anda hiçbir şey mümkün değil.
Şu anda her şeyden ayrı, her şeyden uzak
-----ve her şeyden mahrumum ben.
Şu anda sadece yalnızlık ve kahır.
*
Hayır, güzelim,
hayır, ceylân bakışlım,
hayır, kafamın ateşi, hayır,
-----hayır, yüreğimdeki,
Şu anda mümkün ve güzel olan tek bir şey vardır:
*
Yanarak sevmek seni.''
*
1946, Kırşehir (Sayfa: 137)
***
SİZ (Sürgünde)
*
''Siz, yollarımızı açan,
siz, silindirlerimizi yürüten,
-----taşlarımızı kıranlar.
Siz, dağlarımızı yıkan,
siz, toprağımızı süren,
buğdaylarımızı büyüten,
-----sofralarımızı kuranlar.
*
Siz, alınları açık,
siz, elleri öpülesi.
*
Haberiniz olsun,
aç açına gideceksiniz buradan,
-----aç açına geldiğiniz gibi.''
*
1946, Kırşehir (Sayfa: 138)
***
BELKİ DAHA ÇOK ZAMAN (Sürgünde)
*
''Hürriyet ve ekmek,
belki daha çok zaman,
yıldızlar, dağlar, yollar ötesi.
*
Belki sen daha çok zaman,
sabırlı ve tahammüllü olmayı seveceksin,
hürriyeti ve ekmeği sevdiğin gibi.''
*
1946, Kırşehir (Sayfa: 145)
***
Yol (Sürgünde)
*
Tekmil haklar alınır.
Tekmil hürriyetler kısılır.
Tekmil köşebaşları, tekmil kapılar tutulur.
Gökyüzü tıkılır dört duvar içine.
*
Bütün bunlara karşı,
dümdüz, apaydınlık kalır
seni bana getiren yol.
*
1946, Kırşehir (Sayfa: 149)
***
Birdenbire (Sürgünde)
*
Çok kötü oluyor, kardeşim, çok,
birdenbire silkinivermek,
birdenbire kendine gelmesi insanın.
Güneşin, dağların karşısında,
taş gibi bir yalnızlık ortasında
daralması yüreğin birdenbire.
*
Çok kötü oluyor, kardeşim, çok,
şöyle kana kana, şöyle yürekten,
şöyle nen varsa bağışlar gibi
dökememek bir derdini bir kimseye.
*
1946, Kırşehir (Sayfa: 151)
***
*
Mahkûm olan
sadece ikimiz değiliz.
Sadece ikimiz değiliz
-----cefa çeken.
*
O taraflara kuşlar gelir bu taraftan,
adı sanı meçhul kuşlar,
ufacık gagaları kan içinde,
-----kanatları kırık.
Sen onlara bir sor, sevgilim,
sen onlara bir sor,
Anadolu toprağı nasıl
baştanbaşa kan ağlıyor,
iki gözü iki çeşme.
*
1947, Kırşehir (Sayfa: 165)

A. Kadir - Mutlu Olmak Varken

KURTLARA KARŞI (Kurtlara Karşı)
*
Başımı sokacak bir damım yok
uçsuz bucaksız dünyaya karşı.
*
Ellerimde sıcak yüzü yaşamanın
dosta karşı, düşmana karşı.
*
Kanım damlar ılık ılık sabaha dek
düşüme giren aydınlığa karşı.
*
Ovada nur topu bir ağaç ışır
altın başaklı aşkıma karşı.
*
Kardeş kardeş yaşamak varken
neden kuzular tek tek, kurtlara karşı.
*
1948, İstanbul (Sayfa: 175)

A. Kadir - Mutlu Olmak Varken

*
Bu sofraya, kardeş, bu sofraya,
İşte taze ekmek, işte kara üzüm.
İşte testilerle buz gibi su.
Kucak kucak dostluk işte, işte gün ışığı.
Bu sofraya, kardeş, bu sofraya.
*
Ne alışveriş, ne pazarlık.
Ne sinsilik, ne simsarlık.
Ne kıskançlık, ne gammazlık.
Bu sofraya, kardeş, bu sofraya.
*
Kucak kucak dostluk işte, işte gün ışığı.
İşte öpülesi el, tapılası ağız.
İşte en mutlu gün, en güzel anı.
Sular gibi dökmüşüz yollara aşkımızı.
Gelmişiz bu dünyaya, yaşamaya.
*
Bu sofraya, kardeş, bu sofraya.
*
1948, İstanbul (Sayfa: 176)

A. Kadir - Mutlu Olmak Varken

*
Bu ne bir alın yazısıdır
ne dünyaya erken gelmiş olmak.
Yastığının altında baktım mektubu:
Diyor, rüzgâr olmak, kuş olmak,
diyor, hasretim benim.
*
Baktım, uzakta, karanlıkta bir ateş yanıyor,
baktım, öfkeli, tek başına ve hür.
Dayamış alnını demirlere hâlâ bizi düşünür,
yüreği, dili, hürriyeti toprağımın,
Nâzım Hikmet'im benim.
*
1950, İstanbul (Sayfa: 181)

A. Kadir - Mutlu Olmak Varken

*
Cansel'e
*
Alır seni korum damla damla
suyuma, ekmeğime, aşıma,
kaygıma, sevincime, acıma,
umuduma, sabrıma, gücüme.
*
Alır seni bölerim parça parça,
dağıtırım topraklara, denizlere, geceye.
Açılır her sabah kapılar gözlerinde,
girerim ışıltılı, yemyeşil bir bahçeye.
*
1955, İstanbul (Sayfa: 182)

A. Kadir - Mutlu Olmak Varken

*
En güzel yemeğimizi onlar yedi.
En güzel toprağımızı onlar aldı.
En güzel buğdaylarımızı onlar.
Bize yeryüzünü, denizleri onlar yasak etti.
Bize yaşamayı, bize hürriyeti, bize sevgiyi onlar.
*
İneklerimizin sıcak sütünü onlar içti.
Çocuklarımızın sıcak kanını onlar.
Bundan sonra yalnız onlar korksun.
*
1955, İstanbul (Sayfa: 184)

A. Kadir - Mutlu Olmak Varken

*
Çok olun, çocuklar, çok olun,
yüzlerce olun, binlerce olun, on binlerce.
Daha çok olun, daha çok olun,
yapraklar kadar, balıklar kadar çok olun.
*
Bu dünya ne tek tek yaşamakta,
bu dünya ne rakının, ne şarabın içinde,
bu dünya ne parada, ne pulda,
ne kalleşlikte, ne zulümde.
Bu dünya aşkın içinde, alın terinde.
*
Çok olun, çocuklar, çok olun,
el ele verin, çocuklar, el ele,
yaşayın dünyayı doya doya,
açın kapıları, camları güneşe,
ne kedere kapılın, ne korkuya,
çok olun, çocuklar, çok olun,
el ele verin, çocuklar, el ele.
*
Mutlu olmak varken bu dünyada,
geceler geldi dayandı kapımıza,
olduk acımızla sarmaş dolaş,
bekledik düşümüzle koyun koyuna.
*
Çok olun, çocuklar, çok olun,
yapraklar kadar, balıklar kadar çok olun,
el ele verin, çocuklar, el ele,
bütün gündüzler sizin olsun,
yaşayın dünyayı doya doya.
*
Çocuklar, çiçekleri umudumuzun.
*
1958, İstanbul (Sayfa: 194)

A. Kadir - Mutlu Olmak Varken
Turan Emeksiz

DÖRT PENCERE (KURTLARA KARŞI)
*
Turan Emeksiz'i anarak
*
Kuş ol , kardeş, beni şakı.
Göğsümde dört kurşun yarası,
göğsümde dört pencere.
Bir pencere hürriyet yaylasına.
Göğsümde dört pencere,
bir pencere kardeşlik ormanına.
Göğsümde dört pencere,
bir pencere tokluk denizine.
Göğsümde dört pencere,
bir pencere dünya bahçesine.
*
Kuş ol, kardeş, beni şakı.
Bir tanesi bile kalmasın kapalı.
Düşmesin bir damla kan toprağa.
Kuş ol, kardeş, beni şakı.
Silerlerse burdan bir gün bu kanı,
kuş ol, kardeş, beni şakı,
kalk ayağa.
*
1960, İstanbul (Sayfa: 204)
***
*
''Kalbinden vurdular kardeşlik bülbülünü,
kan kokusu, kitap külleri arasında son türküsünü
-----şakırken dünyaya,
And dağlarının kartalını, Neruda'yı yuvasında,
-----kalbinden vurdular,
sonra sardılar gidip mezarını silâhlı muhafızlarla,
çünkü satılmıştılar, çünkü kördüler, çünkü korkaktılar.'' (Sayfa: 217)
***
*
''Ölülerim diri diri, kan yeleli.
Ölülerim doludizgin şafaklarda.'' (Sayfa: 218)

A. Kadir - Mutlu Olmak Varken
#KanlıŞiirler

''Ey üsttekiler
ellerinizdeki kanı silmenize,
duyuyor musunuz,
denizleriniz yetmez.''
*
1971 (Sayfa: 222)
***
*
Nâzım'ın askerlik muayenesini yapan doktor binbaşı şöyle demiş Nâzım'a: ''Güneş altında yarım saat ayakta kalın, ölürsünüz. Fakat sağlığınızın iyi olduğunu bildiren bir belge imzalamaya mecburum gene de.''
*
Dayanmaz, ölür bu kalp,
duramaz güneşin altında, ayakta yarım saat.
Bu kalp bulandı ak sevdalara,
çarptı buzdan duvarlarında zındanların.
Dayanır, ölmez bu kalp.
*
Ben halkım, yürürüm ölümün üstüne,
bağrımda gurbet yaraları.
*
Dayanır, ölmez bu kalp.
Almışım yanan avucumun içine,
almışım demet demet dost elleri.
*
Ben halkım, türküler solumuşum dağlara.
Ben halkım, hakkımı solumuşum dağlardan.
Dayanır, ölmez bu kalp.
*
Ben halkım, bağrımda gurbet yaraları.
Ben halkım, doğarım yeniden gün ışığına,
basa basa sırtına karanlıkların,
ak şafaklara doğru basa basa kan izine.
*
Dayanır, ölmez bu kalp.
Almışım yanan avucumun içine,
almışım demet demet dost elleri.
*
Ben halkım, zulmün topu, kalesi un ufak.
Ben halkım, un ufak zindanların taşı, demiri.
Ben halkım, gider sırtlar getiririm Nâzım'ı Moskova'dan,
sırtlar, getirir yatırırım Anadolu'ya,
ben halkım, yurdumun sıcak toprağıyla örterim
-----üzerini Nâzım'ın,
ben halkım, dikerim Nâzım'ın başucuna bir sevdalı kavak.
*
Ben halkım.
Aldatılmış halk.
*
1975 (Sayfa: 226)
***
*
Nâzım'ı gördüm, çocuklar,
Nâzım'ı gördüm, harç karıyordu,
Nâzım, kan ter içinde,
Nâzım'ı gördüm, çocuklar,
yüselen yapıya tırmanıyordu,
Nâzım, elinde mala.
*
Nâzım'ı gördüm çocuklar,
Nâzım'ı gördüm fabrika kapısında,
Nâzım nöbet tutuyordu.
Nâzım' gördüm vapura binerken,
iskeleye yanaşırken Nâzım'ı,
Nâzım, bir avuç köpük.
*
Nâzım'ı görüm, çocuklar,
elinde bir demet menekşe,
bir evin kapısını çalıyordu,
Nâzım'ı gördüm çocuklar,
aydınlık bir deniz gibi, Nâzım'ın
gözlerinin içi gülüyordu.
*
Nâzım'ı görüm, çocuklar,
yol ortasında kalakalmıştı,
Nâzım'ı gördüm, bakıyordu
kıpkızıl akan kana,
Nâzım'ı gördüm, çocuklar,
kederden ufalmıştı.
*
Nâzım'ı gördüm, çocuklar,
koşuyor ve bağırıyordu:
İnsanlar, insanlar, insanlar.!
Nâzım'ın elleri açılmış çiçek.
Durun kardeşler, durun kardeşler,
Nâzım bir iki lâf edecek.
*
Nâzım'ı gördüm, harç karıyordu.
Nâzım'ı gördüm, kan ter içinde.
Nâzım'ı gördüm vapura binerken,
iskeleye yanaşırken Nâzım'ı.
Nâzım'ı gördüm, elinde menekşe.
Nâzım'ın elleri açılmış çiçek.
Nâzım'ı gördüm, çocuklar,
Nâzım'ı gördüm, Nâzım'ı,
Nâzım'ı gördüm, koşuyordu
çocuklarla yan yana,
Nâzım, güneşe doğru,
dünyayı kucaklayarak.
*
1978 (Sayfa: 231-232)
***
*
''Birileri var, direnen.
Bir şeyler var, çoğalan.
Ağaçlardır, kızaran.!
*
Sözüm, treni kaçırdık diyene.''
*
1981 (Sayfa: 243)
*
Bizim Enver Gökçe ne bıraktı geride.?
Ne yaslı bir ev, ne ağlayan çoluk çocuk,
ne bir ana kara çatkılı, ne bir baba, ne bir kardeş,
ne bir yatak, ne bir kilim, ne bir ayna, ne bir hasır,
ne bir testi, ne bir cezve, ne bir kaşık,
ne de beş on kuruş.
*
Bizim Enver Gökçe, gecelerimizin tavanına
çıkıp bıraktı gitti
bir gündüz.
*
1981 (Sayfa: 246)
***
*
''Öyleyse çocuklar
iyi geceler.
*
Ne güzel şey değil mi
bağlı olmaması insanın
sırf midesiyle
yaşama.'' 
*
1983 (Sayfa: 248)

A. Kadir - Mutlu Olmak Varken

''Görürsen birini, ki sular
kurudu kuruyacak bir çiçeği
kendi gözyaşıyla,
bilesin, insandır o.
*
Görürsen birini, ki dokur
kendi ömrünü, yalnız
senin gözyaşından,
insan değildir
bilesin.'' (Sayfa: 251)
***
*
''İkisi ortası yok;
ya halktan yanasın,
ya halka düşman.!'' (Sayfa: 287)
***
*
''Lisenin son sınıfındayken Nâzım Hikmet'in şiir kitaplarıyla karşılaştım. Nâzım'ın şiirleri, daha önce okuduğum bireyci şairlerin etkilerini sildi süpürdü ve yepyeni bir dünyanın kapıları açıldı önümde. Özellikle onun Taranta -Babu'ya Mektuplar kitabı beni çok etkiledi; faşizmin gerçek yüzünü gösterdi bana. Artık daha çok Nâzım'ın etkisinde yazıyordum şiirlerimi.'' (Sayfa: 298)
*
''Nâzım Hikmet, Bursa Hapishanesin'nde yatıyordu. Onun orada yazdığı şiirler ara sıra elime geçiyor, güç katıyordu gücüme. Kabıma sığamıyordum. Çıkarlarını zorda, gericilikte, haksızlıkta, toplumun felâketinde gören güçlere karşı çıkmalıydı sanatçı var gücüyle; kendi halkının ve tüm dünya halklarının yanında olmalıydı, onların duygularını dile getirmeliydi; faşizme ve emperyalizme karşı savaşmalıydı. Çünkü faşizm ve emperyalizm bütün dünya halklarının, dünya emekçilerinin gözü dönmüş, kanlı bıçaklı düşmanıydı.'' (Sayfa: 301)
*
''.. Adana'da, öyküleriyle yeni yeni parlamaya başlayan Orhan Kemal'le tanıştım. Bursa Cezaevi'nden yeni çıkmıştı Orhan Kemal, Nâzım'la birlikte yatmıştı üç yıl. Çok güçlü öyküler yazıyordu. Onunla Adana'da arkadaşlığım bir ay sürdü. Adana Emniyeti, benim Orhan Kemal'le her gün birlikte oluşumu sakıncalı bulmuş olacak ki, İçişleri Bakanlığı'na başvurarak, benim Adana'dan başka bir yere gönderilmemi önermiş. Bir gün, yanıma bir polis memuru katarak beni Kırşehir'e gönderdiler.'' (Sayfa: 303)
*
''Doğu edebiyatı uzmanı Abdülbaki Gölpınarlı ile Doğu'nun büyük hümanist şairi Mevlânâ Celâleddin Rumi'nin şiirlerini günümüz şiir diliyle yenileştirmeye başladım. Bu çalışmam birkaç yıl sürdü. Bu birkaç yıl içinde bir kitaplık şiir oldu. Ama kitabı basmaya kimse yanaşmadı. Borca girdim, kitabı kendim bastım, Bugünün Diliyle Mevlânâ adı altında. Kitap, coşkun övgülerle karşılandı. O yıllarda yurt dışında, yurduna hasret yaşayan Nâzım Hikmet, kitabı okuyunca, hayranlığını şöyle belirtir:
''Harikulâde güzel.! Büyük Celâleddin Rumi ilk defa Türkçe konuştu, hem de nasıl konuştu.!''..'' (Sayfa: 305)
*
''Bu arada, 1971'de, benim de kurucuları arasında bulunduğum, Gelecek adlı bir aylık sanat dergisi yayın hayatına atılır. Bu derginin çıkması, öğrenci hareketlerinin yine yoğunlaştığı bir döneme rastlar. Bir üniversite öğrencisi, faşistlerce öldürülür. Dergi, yayın hayatına girdikten az sonra sıkıyönetim ilan edilir. Dergide benim ''Kanlı Şiirler'' adıyla iki şiirimin yayımlanması üzerine, derginin yazı işleri müdürünü sıkıyönetim komutanlığı adli müşaviri çağırır ve benim için ona, ''Söyle ona,'' der, ''bir gün kanlı çoraplarını vereceğim onun eline.''
Bunu söyleyen bir hukuk adamıdır ve benim zavallı ''Kanlı Şiirler'', bir gencin öldürülmesi karşısında duyduğum insancıl duyguları dile getirmektedir, başka bir şey değil.
Dergi, sıkıyönetimce kapatılır.'' (Sayfa: 312)
*
''..Kadir'in adı çilenin olduğu kadar direncinde adıdır, umudun ve çalışkanlığın da adıdır. Kısacası, örste dövüle dövüle çelikleşmiş namusun adıdır.
*
Asım Bezirci'' (Sayfa: 315)
*
''Ve 1974'ün sonlarında Filistin Şiiri adlı kitabı yayımladık. Ben de kitabın sonuna koyduğum 'Gelen Benim' adlı şiirimle selâmladım o kardeş şairleri. Kitap ilgi uyandırdı ve kısa zamanda tükendi. Kitap yayımlandıktan bir süre sonra dört Arap öğrencisinden aldığım bir mektup beni çok mutlu kıldı:
*
Sayın A. Kadir
Sayın Afşar Timuçin
Arap öğrencileri olarak, Üçüncü Dünya halkı ile karşıdevrimci ve emperyalist güçlere karşı çıkmanızı ve Filistin halkının mücadelesine emek vermenizi dostça karşılarız.
Filistin Şiiri çeviri yapıtınızı okuduk. İçtenlikle şükran bildirmemizi borç biliriz. Ve kanıtlamış oldunuz ki, ne sürgün, ne zindan, ne de pranga, kelimeleri öldüremez. Mahmud Derviş'ler, Samih el Kasım'lar, Tevfik el Zeyyat'lar zindanlarda gençliklerini çürütüyorlar; ama şiirler engelleri aşıyor ve bütün dünyada emekçi sınıfının direniş simgesi oluyor.
Filistin halkının bitmez tükenmez gücüyle mücadelesini anlattınız Türk halkına. Bizim yapmayı tasarladığımız işi siz yaptınız; hem de en güzel dille gerçekleştirdiniz bunu.
Kitaplarınız, şiirleriniz bütün Arap öğrencilerinin koynunda ve dilinde yaşıyor.
Bütün Arap öğrencileri adına, sizi selamlıyoruz.
*
Nusret Merdan, Talib Haluf, Fevzi el-Dileyni, Mustafa Hasan''
(Sayfa: 316)
*
''1977 yılında altmış yaşına bastım. Otuz yıllık dostum, Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanı Aziz Nesin'in girişimiyle, 1977 Aralık ayında bir gece düzenlendi. Ömrümün en mutlu gecesi oldu o gece.'' (Sayfa: 317)
*
''12 Eylül 1980 gecesi Türk Silâhlı Kuvvetleri yönetime el koydu. Silâhlı Kuvvetler'in yönetime el koyduğu gecenin sabahında, evimden alındım ve Samandıra'da bir garnizona götürüldüm. Orda iki ay kaldım. Üç kez, gözlerim kapalı, sorguya çekildim. ''Tüm yaşamın suç..'' dediler. Tüm yaşamımın hesabını verdim. İki ay gözetim altında kaldıktan sonra serbest bırakıldım. Orada ölebilirdim. Altmış üç yaşındaydım ve sağlığım çok bozuktu. Ama, dayanmaktan başka da çarem yoktu.'' (Sayfa: 319)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...