14 Haziran 2022 Salı

Mehmed Uzun - Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi Karanlık (Kürtçeden Çeviren: Muhsin Kızılkaya)


Gılgamış, insan-akrebin dediğini yaptı; güneş yolunu, güneşin doğuş yönünde dağdan geçerek izlemeye koyuldu. Bir fersah yol alınca, çevresini saran karanlık yoğunlaştı. Işık yoktu, Gılgamış, önünü ardını göremiyordu. İki fersah yol alınca, çevresini saran karanlık yoğunlaştı. Işık yoktu; Gılgamış önünü ardını göremiyordu. Üç fersah yol alınca, çevresini saran karanlık yoğunlaştı. Işık yoktu, Gılgamış önünü ardını göremiyordu. Dört fersah yol alınca, çevresini saran karanlık yoğunlaştı. Işık yoktu; Gılgamış önünü ardını göremiyordu. Beş fersah yol alınca, çevresini saran karanlık yoğunlaştı. Işık yoktu; Gılgamış önünü ardını göremiyordu. Altı fersah yol alınca, karanlık yine yoğunlaştı. Ne önünü ne ardını görebildi. Altı fersah yol alınca, karanlık yine yoğunlaştı. Ne önünü ardını görebildi. Sekiz fersah yol alınca, Gılgamış acı acı haykırdı; ne önünü, ne ardını görebiliyordu. Dokuzuncu fersahtan sonra kuzey rüzgarının esintisini yüzünde duydu; ama karanlık yoğundu, önü de ardı da görünmüyordu. Onuncu fersahtan sonra artık yolun sonuna gelmişti. On birinci fersahtan sonra, şafağın ışıkları belirdi. Ve on ikinci fersahın sonunda, güneş ışınları sel gibi aktı.”

*
GILGAMIŞ DESTANI (Sayfa: 7)
*
"Hiçbir şeyden haberi olmayan çocuklar ise ağlıyor. Ülke, toprak, göç, zaman, devran nedir bilmeyen çocuklar, bu büyük göçte çocukluklarını elden bırakmıyorlar." (Sayfa: 31) * "..bu toprakların gerçek sahibi umutluydu. Toprak onlarındı, atalarından kalmıştı. Ataları burada hayata gözlerini açmış, yine burada yaşama veda etmişlerdi. Yetmiş yedi göbek bu toprakların sahibi onlardı." (Sayfa: 32) * "Attıkları ilk adım, kanlı bir adımdı. Sonrakiler de kanla devam etti. Bütün muhaliflerin sesini kıstılar, muhalif teşkilatları lağvettiler; bu teşkilatların on altı liderini idam ettiler. Geride kalanları hapishaneye attılar. Grevi, lokavtı, her türlü yürüyüşü yasakladılar. Birçok gazete kapattılar, sakıncalı gördükleri kitapları, dergileri yasakladılar. (Yalnızca kendilerine methiye düzenlere izin verdiler.) Bütün ülkeyi, ilan ettikleri sıkıyönetimin demirden postalları altında inim inim inlettiler. Bugün herkes, generallerin koyduğu kurallara göre yaşamak, hattâ yemek yemek, oturup kalkmak, konuşmak, düşünmek zorunda." (Sayfa: 54) * "..zaten hayat da uyum ve uyumsuzluklar arasında gidip gelen bir salıncak değil miydi.? Önemli olan sevgi, kalıcı olan aşktı. Aşk en paslı kilidi bile açacak güçteydi. Aşk her şeye muktedirdi." (Sayfa: 97) * "Ezik kadınların yalvaran bakışları, baskı altında sıkışmış erkeklerin alınlarında biriken ter damlaları, acılı çocukların yanaklarından süzülen gözyaşları, yaşlı adamların gırtlaklarından çıkan stran'ların kırık nağmeleri, çaresiz kitleleri harekete geçiren söylentiler ve direnmeye ahdetmiş insanların haykırışları, çağrıları niçin onları bu kadar etkiliyor, yüreklerini burkuyor.?" (Sayfa: 98-99) * "Ütopyalar, düşler için de önce hayat lâzım. O nasıl bir edebiyattır ki, içinde hayat yok, ruhsuz, kansız.? Edebiyat nedir.? Eğer edebiyat hayat ve aydınlığın türküsünü okumayacaksa edebiyatın anlamı kalır mı.? Eğer edebiyat hayatı anlatmayacaksa anlamı var mı edebiyatın.?" (Sayfa: 144) * "Roman aydınlığı anlatmalı. Çünkü hayat zaten karanlık.. Aydınlık ve karanlık, işte bütün edebiyat tarihine damgasını vurmuş iki ana tema. Gılgamış destanını bilirsiniz muhakkak.?" (Sayfa: 149) * "Eğer edebiyatın üstündeki kabuğu soyup çekirdeğine ulaşırsanız, orada başarılı bir edebiyat yapıtının temel sorunu olan aydınlıkla karanlığı görürsünüz. Gılgamış'tan bugüne bu sorun hiç değişmedi." (Sayfa: 150) * "Ölüm hiçbir zaman çare değil. Yokoluştur ölüm, yok olmak ne zaman çare oldu ki.? Tek çare hayattır, en kötüsü, en çaresizi bile çaredir unutma. Çünkü umut vardır hayatta, her koşulda hayat umut taşır içinde." (Sayfa: 160) * "..en kötü düşman tabiat değil, insandır unutma. İnsanın en zorlu düşmanı yine insandır." (Sayfa: 207) * "..yiğitler, yol gösterenler aya benzer, önce büyür, her yeri ışığa boğar, sonra kaybolup giderler." (Sayfa: 274) * "Bakışlar, iç kıpırtılarının, duyguların dili, yüreğin konuşması, ruhun dile gelmesi, başka bir insanı tanımanın yolu.. Bakışlar, birbirine değen yüreklerin şimşek gibi çakması.." (Sayfa: 275) * "..Kevok, hiç beklenmeyen bir şey söylüyor, "Varlığımızı niçin kabul etmiyorsunuz.? Bizi niçin rahat bırakmıyorsunuz, neden hep bizi değiştirmek istiyorsunuz.?" Baz gülüyor, "Kızım, hani seninle anlaşmıştık, hani biz siz yoktu. Sadece biz varız, siz de biziz, biz de biziz, öyle değil mi.?" "Ama.." diyor Kevok, konuştuğuna pişman olmuş, "bu ülkenin insanları nasılsalar öyle kalmak istiyorlar, öyle yaşamak istiyorlar. Çok şey mi istiyorlar.?" (Sayfa: 287) * "Kevok yerinden kalkmaya cesaret edemiyor. Fransız kadın öğretmenleri soru dolu gözlerle onlara bakıyor, yanlarına gelip duruyor. Arkadaşı başıyla Kevok'u göstererek gülümsüyor ve öğretmene, "reglés" diyor ve ardından "minstruation, menstrue" diye ekliyor. Mavi gözlü, uzun saçlı, yaşı bir hayli geçkin olan öğretmen gülümsüyor ve Kevok'u şefkatle kucaklıyor. "Mon pétite fille.." diyor, "akan bir hayat pınarına dönüşüyorsun, hayata kaynaklık edeceksin. Hayırlı olsun.".." (Sayfa: 291) * "Uyku, niçin böyle bir oyun oynuyor, niçin eli kanlı katillerle masumları, suçlularla mazlumların yüzünü aynı biçime sokuyor, hepsini sakinleştiriyor, hepsine dingin bir ifade takıyor.?" (Sayfa: 293) * "Birbirine çok zıt olan duygular bile birbirine çok yakındır." (Sayfa: 302) * "Aşk nedir, nefret nedir, gece ve gündüz nedir, karanlık ve aydınlık nedir.? Biri olmadan diğeri olabilir mi.? Ben sana söyleyeyim, nefret ve aşk, gece ve gündüz, karanlık ve aydınlık ikizdir. Aralarındaki mesafe kıl payı kadardır. Saçının teli kadar yani." (Sayfa: 303)
*
''Çünkü aşk bir rüyadır, bir hayaldir,'' diyor Mader (..) ''Çünkü aşk çaresiz, sıkışmış insanların gördüğü bir rüyadır; çaresizlerin hayalidir. Çünkü aşk, yoldan sapmış insanların önüne çıkan bilmedikleri yeni bir yoldur. Hiç bilmediğim, ama çok duyduğum o ülke, çaresizlerin ülkesidir. Gördükleri rüyalar, kurdukları hayaller bu tür yerlerde yaşayan insanların suyu, ekmeğidir. Çünkü o insanların hayatlarını sürdürebilmeleri için, aydınlık yeni yolların hayallerini kurmaları lazım. Sen de artık farkına varmadan o ülke insanlarından biri haline geldin. Dünya böyle işte oğlum, zorla değil, yolla, yordamla..'' (Sayfa: 303)
*
"..bildiğim tek şey dünya zorla değil yolla düzene giriyor. Zor hiçbir zaman yolun yerini tutamaz benim sevgili, benim bilgili oğlum. Söyle bakalım bana, zor kullanarak şiddetli esen bir rüzgârın yönünü değiştirebilir misin.? Geceyi gündüze dönüştürebilir misin.? Ayı, güneş yapabilir misin.? İnsanların ruhu da böyledir. İnsan ruhu zorla terbiye edilmez." (Sayfa: 304)
*
"Çünkü senin böyle bir hastalığa ihtiyacın vardı. Çünkü ancak böyle bir hastalık, karanlıklar içindeki insan ruhunu aydınlığa çıkarabilir. Çünkü senin için şimdiye kadar insanlar insan değildi, karın, çocukların, ben de dahil, senin için birer araçtık, senin içinde bulunduğun, hizmet ettiğin o büyük sistemin bir aracı. Çünkü seni tanıdığımdan beri, sen hiçbir zaman insanların duygularını, yüreklerinin içini görmedin, aldırış etmedin ve en kötüsü bunları görmek için çaba da harcamadın. Ama şimdi artık bunları göreceksin. Çünkü aşk hastalığına tutuluyorsun, bu ateş duygusal bir ateştir, insanidir. Artık bugünden sonra insanları göreceksin, onları düşüneceksin, kafa yoracaksın onlara. Çünkü aşk, insani bir hastalıktır, insanı insan yapar.." (Sayfa: 304-305)
*
"İnançları farklı, dilleri farklı, kimlikleri farklı diye insanlar birbirine düşman olmamalı. İnsan bir kimliğe, bir dine, bir dile sahip olarak dünyaya geliyor ve bunlarla büyüyüp yaşıyor. Bunda insanın günahı, suçu ne.?" (Sayfa: 317)
*
"Yaşamak için adım atmak lazım, hep yenilenmek lazım, yeni bir hayat yaşamak için değişmek lazım. Biraz cesaret, biraz çaba, biraz da yiğitlik lazım. Korkaklar yeni adımlar atamaz, onlar kendilerini korkunun ve utancın paslı zincirlerinden kurtaramazlar. Korkan bir yürek, hiçbir zaman emeline ulaşamaz." (Sayfa: 324)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...