#UrsulaKLeGuin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#UrsulaKLeGuin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Mayıs 2022 Cumartesi

Ursula K. Le Guin - Yazma Üzerine Sohbetler (Söyleşi: David Naimon) (Çeviren: Özde Duygu Gürkan)


 ''İyi söyleşi iyi bir badminton maçına benzer: O topu birlikte havada tutabileceğinizi hemen anlarsınız, tek yapmanız gereken topun uçuşunu izlemektir.'' (Sayfa: 12)

*
Ursula K. Le Guin, 6 Ekim 2017
*
''İnsanın iyi şeyler okuyup onlar gibi yazmaya çalışarak öğrenmesi lazım. Bir piyanist hiç başka bir piyanisti dinlememiş olsa, ne yapacağını nasıl bilebilir ki.? Bence taklidi aslında kullanılabileceği gibi kullanmıyoruz.'' (Sayfa: 21-22)
*
''Hafızanın ve deneyimin altında, hayal gücünün ve icatların altında, kelimelerin altında hafızanın, hayal gücünün ve kelimelerin uyduğu ritimler vardır; yazarın işi bu ritmi hissedecek kadar derinlere inmek ve onun hafızayı ve hayal gücünü kelimeleri bulmak üzere harekete geçirmesini sağlamaktır.'' (Sayfa: 22-23)
*
''Okullarda çok daha az okuma yapılıyor ve çok az dilbilgisi öğretiliyor. Bir yazar için, daha aletlerin adlarını örenmeden ya da onları bilinçli bir şekilde eline almadan bir marangozhaneye atılıvermek gibi bir şey bu. (..) İnsanlara yazmaları için gerekli olan donanımı vermiyoruz, onlara sadece ''Sen de yazabilirsin.!'' diyoruz, ya da ''Herkes yazabilir, otur da başa hadi.!'' Ama herhangi bir şeyi yapabilmen için öncelikle onu yapmanı sağlayacak aletlerinin olması lazım.'' (Sayfa: 26)
*
''1968'de ''onlar'' zamirini kullanmak gibi bir seçenek yoktu; hiçbir editör kitabı basmazdı. (..)
İngilizcede cinsiyetten bağımsız bir ''o'' yok. Finlandiyalılara ve sanırım en azından bazı açılardan Japonlara gıpta ediyorum, cinsiyet belirtmeden konuşabiliyorlar.'' (Sayfa: 31)
*
David Naimon: ..David Mitchell'ın Kemik Saatler kitabı hakkında Guardian'da çıkan eleştirinizde bu şimdiki zaman kipi meselesini tartışıyorsunuz.Harika bir eleştiri yazısı. Virginia Woolf'un bilinç akışı yöntemini Mitchell'ın ''özbilinç akışı'' dediğiniz yöntemiyle kıyaslıyorsunuz. Ayrıca zamanla ilgili meselelere de değiniyorsunuz. Yazıda şöyle diyorsunuz:
''Burada, Zamanla derinden ilgilenen bir romanda, geçmiş zaman kipi yok gibi bir şey. Artık birçok kurmaca okuru şimdiki zaman kipini sorgusuz sualsiz kabul ediyor çünkü okudukları her şey şimdiki zaman kipinde, ama böyle uzun bir romanda bu biraz zorlayıcı olabiliyor. Geçmiş zaman kipinde anlatım önceki zamanları ima etmeyi ve dilek kipinin, şart kipinin, gelecek zamanın sisli menzillerine uzanmayı kolayca başarır; ama kesintisiz bir tanıklık varmış gibi yapmak zamanları göreli ve olayların birbiriyle bağlantılı olmasına pek izin vermez. Şimdiki zaman kipi karanlıkta dar huzmeli bir fener ışığıdır, görüntüyü bir sonraki adımla sınırlar şimdi, şimdi, şimdi. Geçmiş yoktur, gelecek yoktur. Bebeklerin, hayvanların, belki de ölümsüzlerin dünyası.'' (Sayfa: 35-36)
*
''..insanlara Woolf'un Deniz Feneri gibi kitaplar okuyup yazarın zihinden zihine dolaşarak ne yaptığını görmelerini tavsiye ediyorum. Ya da Tolstoy'un Savaş ve Barış'ı tabii. Hem de nasıl. Tolstoy bir bakış açısından başka birine, sen daha perspektifin değiştiğini anlamadan geçiverir -çok zarif yapar bunu. Nerede olduğunu, dünyayı kimin gözüyle gördüğünü bilirsin, ama bir yerden bir yere savruluyormuş hissine kapılmazsın. Bir zanaata hâkim olmak böyle bir şey işte.'' (Sayfa: 37)
*
Charles Dickens'ın Kasvetli Ev Kitabı için:
*
''Kitabın yarısı şimdiki zaman kipinde yazılmış; o dönem için oldukça sıradışı bir durum. Ve bu pasajlar yazarın bakış açısıyla yazılmış, neredeyse bir kartal bakışının keskinliğiyle -tüm zamanlar için ender rastlanan bir durum. Olağanüstü bir kitap.'' (Sayfa: 39)
*
''Edebiyat mit ve efsanelerle ve Odysseia gibi mitolojiye dönüşen Kahramanlık hikâyeleriyle başladı. Ama bazı türlerin edebiyattan dışlanması artık geçmişte kaldı sanırım. Yine de benim için bu çerçevede konuşmayı bırakmak zor çünkü çok uzun zaman onların da Gazap Üzümleri kadar edebiyat olduğunu savunmak durumunda kaldım. Tabii ki çoğu Gazap Üzümleri kadar iyi değil, ama gerçekçi edebiyatın çoğu da onun kadar iyi değil. Edebiyatı türe göre yargılamak yanlış - aptalca, ziyankâr bir tutum. Artık çoğu kişi bunu biliyor.'' (Sayfa: 42)
*
''Bazı insanlar sanatın kontrolle ilgili olduğunu düşünür. Ben daha çok kendini kontrolle ilgili olduğunu düşünüyorum. Şöyle bir şey: İçimde anlatılmak isteyen bir hikâye var. O benim amacım. Ben onun aracıyım. Eğer kendimi, egomu, istek ve fikirlerimi, zihinsel çöpümü bir kenarda tutabilir, hikâyenin odağını bulabilir ve hikâyeyi takip edebilirsem, hikâye kendi kendini anlatacaktır..'' (Sayfa: 44)
*
Şiir Üzerine:
*
''..şiirler kendi farklı yöntemleriyle geliyor. Etraflarında bir tür hale olan birkaç kelime, hatta sadece bir ritim beliriyor ve burada bir şiir olasılığı olduğunu anlıyorsun. Bazen çok kolay geliyorlar, ama şiirde romanlarda olduğu gibi dikte aldığımı hiç hissetmedim; roman yazarken içimden gelen ses ne söylemek istediği konusunda o kadar emindir ki tartışmak zorunda kalmam.'' (Sayfa: 55)
*
Günün Geç Vakitleri'nin Önsözünden:
*
''Bilim dışarıdan isabetli bir tasvir yapar, şiir ise içeriden. Bilim açıklar, şiir ima eder. İkisi de tasvir ettiği şeyden övgü ve takdirle bahseder. Hem bilimin hem de şiirin dillerinin bizi, cehaletimize veya sorumluluğumuza derman olmayan sonsuz ''enformasyonu'' salt istiflemekten kurtarmasına ihtiyacımız var.'' (Sayfa: 63)

Gabriela Mistral

Duvar * Basit, sıradışı duvar, ağırlıksız duvar, renksiz, havada bir parça hava. * Kuşlar geçiyor içinden meylederek; ışığın titreşimleri, kışın bıçak sırtı, yazın iç çekişleri geçiyor. Fırtınanın savurduğu yapraklar ve cisimli gölgeler geçiyor. * Ama nefes geçemiyor içinden, kol kavuşamıyor uzanan kollara, sine buluşamıyor sineyle asla. * Gabriela Mistral * Mistral gibi birisi daha yok, nevi şahsına münhasır biri ve Neruda'nın -Nobel'i alan o diğer Şili'li şairin- bütün ilgiye mazhar olması çok yazık. Ama işte erkekler genelde daha kolay ilgi odağı oluyor, kadınları erkeklerin görüş alanı içinde tutabilmek için biraz uğraşmak gerekiyor. Neruda çok iyi bir şair ama Mistral'in bana söyleyeceği çok daha fazla şeyi var. (Sayfa: 71-72)
*
''Ne de olsa diktatörler şairlerden daima korkar. Şairlerin politik bireyler olmadığını düşünen pek çok Amerikalıya tuhaf görünüyor bu, ama Güney Amerika'da ya da herhangi bir diktatörlükte hiç de tuhaf görünmüyor.'' (Sayfa: 76)
*
İşletim Kılavuzu'ndan:
*
''Hayal gücü insanlığın sahip olduğu en ama en faydalı araçtır. Bükülebilen başparmağı bile döver. Başparmaklarım olmadan yaşamayı hayal edebiliyorum ama hayal gücüm olmadan edemiyorum.'' (Sayfa: 93)
*
Çeviri: Tuncay Birkan, Zihinde Bir Dalga İçinde, s. 189
*
''Şehirlerde yeryüzünde başka canlılar yokmuşçasına yaşayabiliyoruz. İnsanların kayıtsızlaşmasına ve bir türün yok olmasını önemsememesine şaşmamak lazım. Hayvanlarla temas halinde olmak gerekiyor ve biz değiliz. Bence edebiyat, çocuklara yönelik hikâyeler ve hayvan hikâyeleri en azından temas halinde olmanın yaratıcı bir yolu. Dolayısıyla çok önemliler. Ama benim fikrimi paylaşan çok fazla edebiyatçı yok. Bir hikâye hayvanlar hakkındaysa muhtemelen duygusaldır diye düşünüyor edebiyatçılar. Ve duygusallık da olabilecek en kötü günah.'' (Sayfa: 97)
*
''Yok Olan Büyükanneler''den:
*
İstisnai Kılınma:
*
''..“Sessizlik, sürgün ve kurnazlığı'' seçen Joyce korunaklı bir hayat sürmüş, kendi yazıları ve kariyeri dışında hiçbir sorumluluk almamıştı. Woolf ise kendi ülkesinde düşünsel, cinsel ve siyasi açıdan aktif olan insanlardan oluşan sıradışı bir çevrede dolu dolu yaşamıştı ve yetişkin hayatı boyunca başka yazarları tanımış, okumuş, eleştirmiş ve eserlerini yayımlamıştı. Burada kırılgan olan Joyce, çetin ceviz olan Woolf’tur; kült nesnesi ve talihin jesti olan figür Joyce, birçok yazarı etkilemeye devam eden ve yirminci yüzyıl romanında merkezi bir yere sahip figür ise Woolf’tur.”
Ama kanonu oluşturanların bir kadın yazara bahşedeceği son şey merkezi bir yerdir. Kadınlar çeperde bırakılmalıdır.
Bir kadın romancının birinci sınıf bir sanatçı olduğu kabul edildiğinde bile dışlama teknikleri yine de işbaşındadır. Jane Austen'in geniş bir hayran kitlesi vardır, ama çoğu zaman tipik bir örnekten ziyade benzersiz, taklit edilemez bir figür olarak düşünülür - talihin harikulade bir jesti. Yok olması sağlanamaz ama tam olarak dahil de edilmez.
Bir yazarın yaşadığı sürece küçümsenmesi, görmezden gelinmesi ve istisnai kılınması, öldükten sonra yok olması için bir hazırlıktır.'' (Sayfa: 105)
*
''Kadınların edebiyatta ve başka bir yerde hiçbir şekilde sesi yokken erkekler binlerce yıl kadınlar adına konuştu. Bu da hâlâ devam ediyor.'' (Sayfa: 107)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...