#JackLondon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#JackLondon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Ekim 2023 Salı

Jack London - İyi Köpekler Kötü Köpekler Ve Kuzey Toprakları (İngilizce Aslından Çeviren: Levent Cinemre)


Arka Kapak

*

Jack London’ın köpeklere ilgisi, dünya klasikleri içinde yer etmiş Vahşetin Çağrısı, Beyaz Diş gibi romanlarından ibaret kalmadı. Çocukluğu çiftliklerde geçen Jack London neredeyse köpeklerle büyümüş, çiftlikten ayrıldıktan sonra bağı zayıflasa da onlara olan ilgisini asla yitirmemişti. Yazarlık yaşamı boyunca çeşitli vesilelerle onlara ilişkin gözlemlerini zenginleştirdi ve öykülerine yansıttı.
Elinizdeki kitapta yazarın farklı yıllarda yazdığı üç köpek öyküsü bir araya getiriliyor. “Kahverengi Kurt” (1906), “Ah O Benekli” (1907) ve “Batard” (1902) öyküleri insana yalnızca sadakatiyle değil, cesareti, dirayeti, zorbalığı, kibri, hıncıyla eşlik eden üç ayrı köpeği işleyerek insanın hayvanlarla kader ve duygu ortaklığını çarpıcı biçimde sergiliyor.

1 Ocak 2023 Pazar

Jack London - Denizin Çağrısı (Çeviri: Şemsa Yeğin)


''Ağlaması için yeterli neden varsa, en azından üç-beş gün, gülmesini beklememek gerekirdi. Kızlar ikiyüzlüydü. Evet, kelimenin tam anlamıyla ikiyüzlü.! Ağladıklarında, ağızlarından çıkanın yüzde birini bile içtenlikle söylemiyorlardı. Yürekleri değil, gözleri ağlıyordu şıpır şıpır. Söylediklerine kendileri de inanmıyorlardı, aslında öyle dırdır etmeleri için bir şeye inanmaları da gerekmiyordu.'' (Sayfa: 21)

*
"Dürüstlüğe, haklılığa olan sevgisi incinmişti." (Sayfa: 34)
*
''Yemek pişiren genç, küçük bir masa hazırlamıştı bu arada. Yemekler tabaklara kondu ve iki denizci karınlarını doyurmaya başladı. Joe'nun düşleri, gözlerinin önünde seriliydi şimdi. Yaşam buydu işte. Yaşamak buydu. Onlar yaşıyordu. Güneşin ve gökyüzünün altında, ayaklarının dibinde sallanan denizin üzerinde, üzerlerine rüzgâr üfleye üfleye ya da gününe göre yağmur damlaları düşe düşe sürdürüyorlardı yaşantılarını. Gerçek hayatı yaşıyordu onlar.'' (Sayfa: 56-57)
*
"En yüce ruhlar, özgürlük içinde yeşermiştir." (Sayfa: 60)
*
"Dünyada bir şeyler yapmak, bir şey olmak için yapılacak tek şey, okumaktır yavrum." (Sayfa: 61)
*
"Evdeyken ders çalışmak istiyor da bir türlü başaramıyor, kendine hükmedemiyorsan, dışarıda, o senin dediğin, seni beklediğini sandığın dünyada da, istediğini yapma güdüsünü bulamayacaksın kendinde. O dünyanın senden istediklerini yapamayacaksın." (Sayfa: 62)
*
"Kişi kendi öz yeteneklerinin bilincinde olmalıydı. Çok değerli bir şeydi bu." (Sayfa: 81)
*
''Yaşantısı, dünyanın güçlüklerinden uzak tutmuştu onu hep. En iyi kitapları okumuş, okudukları da onu dürüstlüğün, açık yürekliliğin, içtenliğin, iyi şeyler olduğunu öğretmişti. Hırsızlar tabakasını hor görmeyi, hoş karşılamamayı öğrenmişti.'' (Sayfa: 82)
*
''..kendi gözünde küçük düşmemek isteğiyle, daha sıkı sarıldı işine..'' (Sayfa: 88)
*
''Evet, doğruydu, güven güveni, güç gücü doğururdu.'' (Sayfa: 134)
*
''Yaptığı iyiliğin karşılığını bekleyen adama, adam demem ben.'' (Sayfa: 138)
*
''Dünyadaki bütün paralar bir araya gelse satın alamaz insan yaşamını. Boşuna harcanmış, ziyan edilmiş bir yaşamın yerini de tutamaz hiçbir para. Kısır kalmış, kırılmış, çirkinleşmiş bir yaşamı güzelleştiremez, onaramaz, yeşertemez para.'' (Sayfa: 149)

16 Aralık 2022 Cuma

Jack London - Âdem'den Önce (İngilizce Aslından Çeviren: Levent Cinemre)


''Jack London bu kitabı yazmaya 1906 yılının Nisan ayında başlayıp yaklaşık iki ayda bitiridi. Kitap aynı yıl Everybody's Magazine dergisinde tefrika edildi, 1907'de de MacMillan tarafından kitap olarak basıldı. Kitapta birçok resim ve bir çizim, daha doğrusu Kocadiş'in dünyasının krokisi bulunuyordu. Elinizdeki çeviride yer alan harita bu kitaptandır.
Charles Darwin'in 1859 yılında yayımladığı Türlerin Kökeni ve özellikle 1871'de yayımladığı İnsanın Türeyişi kitabından itibaren evrim kuramının etkisi, başta bilim camiası olmak üzere bütün dünyaya yayıldı. London'ın takip ettiği İngiliz Thomas Huxley, Alman Ernest Haeckel, ABD'li Asa Gray gibi bilginler evrimin güçlü savunucuları oldular. Bu büyük bilimsel atılım edebiyatta da yankısını buldu. Fransız Rosny Kardeşler, Thomas Huxley'in öğrencisi olan H. G. Wells, Nobel ödüllü Rudyard Kipling gibi evrim konusuna ilgi duyan yazarların öykü ve romanlarıyla birlikte yeni bir edebiyat türü doğmaya başladı. Sonradan prehistoric fiction (''tarihöncesi edebiyatı'' veya biraz zorlayarak ''taş devri edebiyatı'' olarak çevirebiliriz) adını kazanan bu edebi türün kurucu metinlerinden biri de Âdem'den Önce'dir. Bilimsel gelişmeleri yakından takip eden Jack London'ın öğrencilik yıllarından beri insanın evrimi konusunda iyi bilgilendiğini biliyoruz. En yaratıcı kurgularından biri olan Âdem'den Önce'de bu durum gayet güzel anlaşılıyor.'' (Sayfa: 139)
*
Levent Cinemre



 ''Onlar bizim atalarımız, tarihleri bizim tarihimizdir. Sakın unutma, günün birinde ağaçlardan sallanarak inip dimdik yürüdüğümüz ne kadar kuşku götürmezse, çok daha önceki bir başka gün denizden sürünerek çıkıp karadaki ilk zorlu maceramızı başarıyla göğüslediğimiz de aynı ölçüde kesindir.''

*
''..uyurken veya uyku bastırıp içimiz geçtiğinde, boşlukta düşüyor ve tam yere çarpmak üzereyken sıkıntı içinde uyanıyorsak, ağaçlarda yaşayan atalarımızın başına gelenleri ve beyin hücrelerinde meydana gelen değişikliklerle insan ırkının kalıtsal mirasına kazınmış şeyleri hatırlamaktan başka bir şey yapmıyoruz demektir.'' (Sayfa: 10)
*
''Bazılarımız, diğerlerine göre daha güçlü ve eksiksiz bir ırksal belleğe sahiptir. (..)
Kimi insanların reenkarnasyon deneyimleri yaşadıklarına inanmalarına neden olan şeyin, bu diğer kişiliğin; ama benimki kadar güçlü olmayan diğer kişiliğin varlığı olduğunu düşünüyorum.'' (Sayfa: 12)
*
''Mantık silsilesini izleyin. Her içgüdü, bir ırksal hatıradır. Gayet güzel. O halde siz, ben, hepimiz bu hatıralarımızı annemizden ve babamızdan alırız ki onlar da anne ve babalarından almışlardır. Demek ki bu hatıraların kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağlayan bir aracı olmalı. İşte bu aracı, Weismann'ın ''germ plazma'' dediği şey.'' (Sayfa: 13)
*
''Böylesine egemen bir yaratık asla bu kadar büyük bir şaşkınlığa uğramamıştır. Şu küçücük ve zayıf Halk'ın kendisini zekâsıyla alt etmesi, gururunu feci kırmıştı.'' (Sayfa: 41)
*
''Onu sadece yumuşak sesler çıkaran ve kavga etmeyen yumuşak bakışlı genç bir dişi olarak görüyordum. Nedenini bilmesem de onunla oynamak, onunla beraber yiyecek aramak hoşuma gidiyordu. Ayrıca ağaçlara tırmanma konusunda ondan bir şeyler öğrendiğimi itiraf etmeliyim. Çok akıllı ve çok güçlü olduğu gibi bedenine yapışıp hareketlerini kısıtlayan etekler de giymiyordu.'' (Sayfa: 79)
*
''Kızılgöz o kış, son karısını taciz ve sürekli dayakla öldürdü. Uzak atalarının zamanından ileri gidememiş, ilkel biri olduğunu söyleyip duruyorum ya, aslında bu olay daha da beterdi, çünkü daha aşağı seviyede olan hayvanlar bile dişilerine böyle kötü davranmaz, onları öldürmez. Bu açıdan baktığımda atalarının zamanından beri ilerleme kaydedememiş olmasına rağmen Kızılgöz'ü insanoğlunun habercisi olarak görüyorum çünkü sadece insan türünün erkeği dişisini öldürür.'' (Sayfa: 101)
*
''Eceliyle ölmek mi.? O çağda şiddet sonucu ölmek, eceliyle ölmek demekti.'' (Sayfa: 110)

27 Eylül 2022 Salı

Jack London - Bir Dilm Biftek (İngilizce Aslından Çeviren: Levent Cinemre)


Arka Kapak

*

Jack London’ın Bir Dilim Biftek (1909) ve Meksikalı (1911) yapıtları, yüzyıl dönümünün çalkantılı toplumsal yaşamından çarpıcı iki kesit sunuyor. Gençlik ile yaşlılık arasında işleyen kanunlar, Meksika Devrimi’nin katı iklimi, kuşku ile güven arasındaki belirsizleşmiş sınırlar, iki boksörün öyküsünde buluşuyor. Saniyeler içinde verilen kararlar, kitlelerin yanılgıları, amansız kapışmalar ve tutmayan planlar Jack London’ın ustalıklı kalemi sayesinde nadir görülen bir durulukla sentezleniyor. London, okurunu bir kez daha çetin insanlık durumumuzun dönemini aşan, evrensel bir fotoğrafıyla karşı karşıya bırakıyor.

*

*

Bir Dilim Biftek:

*

''Sandel Gençlikti, Gençliğin o cömert vazgeçişiyle kuvvetini boşa savuruyordu. Ringin generalliği, uzun ve sancılı dövüşlerden edinilmiş hikmetse Tom King'e aitti.'' (Sayfa: 16)
*
''Seyircinin, Bondi Plajı'nın köpüklü dalgalarının sesi gibi kükrediğini duyuyordu.'' (Sayfa: 26)
*

DİPNOT: Sidney'in doğusunda bulunan ve gerek şehir sakinlerince gerekse yerli ve yabancı turistlerce çok sevilen bir kilometre uzunluğuundaki plaj. Plajın güney kısmı büyük dalgalara açık olduğu için sörfçüler arasında çok popülerdir. İnsanların gösterdiği her türlü yaratıcı toplumsal etkiye açık bir kişi olan Jack London'ın bu plajdan bahsetmesi çok normal çünkü onun Avustralya'da olduğu tarihin bir süre öncesinde, 1907 yılında, plajda ilginç bir olay yaşanmıştı. Şehir meclisinin aldığı bir karara göre erkekler plaja ''edepli mayo'' ile gelecekler, yani kadınlar gibi bacaklarını dizlerine kadar, kollarını da dirseklerine kadar örten plaj kıyafeti giyeceklerdi. Ahali buna çok bozulmuştu. Belirlenen günde yüzlerce erkek fırfırlı eteklerle, dönemin kadın giysileriyle, hatta kimisi iyice abartıp anneannelerinin yatak bereleri ve gecelikleriyle plaja gelerek bu yasağa topluca tepki göstermişti. Üstelik kadınlar da bu protestoya destek vermişti. Saçmalığı anlaşılınca karar geri çekilmişti. Bu esprili protesto Jack London'ın çok hoşuna gitmiş olmalı ki plajın adını öyküsüne geçirmiş. (Sayfa: 69)
*
Meksikalı:
*
''Yolu cehennemden geçmişler, kimselere benzemez.'' (Sayfa: 33)
*
''Devrim bir kez başladı mı, sonrasında kendi ayaklarıyla yürürdü.'' (Sayfa: 36)

3 Ağustos 2022 Çarşamba

Jack London - Ateş Yakmak (İngilizce Aslından Çeviren: Levent Cinemre)


 "Onun sorunu, hayal gücünden yoksun oluşuydu. Hayata dair şeyler konusunda hızlı ve dikkatliydi ama sadece somut şeyler için geçerliydi bu tetikte olma hali, o şeylerin taşıdığı anlamlar için değil." (Sayfa: 2)

*
''Asla tek başına yola çıkma.!'' (Sayfa: 31)
*
Yaşama Azmi:
*
''Hepsinden geriye bir bu söz kalacak:
Yaşadılar ve attılar zarlarını.
Oyundan çok şey kazanılacak,
Ama yitireceğiz zarların en hasını.'' (Sayfa: 33)

14 Temmuz 2022 Perşembe

Jack London - Kızıl Veba (İngilizce Aslından Çeviren: Levent Cinemre)


Arka Kapak
 Jack London, 1912 yılında İngiltere’de London Magazine’de yayımlanmaya başlayan Kızıl Veba yapıtıyla “kıyamet sonrası” edebiyatın öncüleri arasına girmiştir. Nüfustaki, bilim ve teknikteki, ekonomideki sıçramaların büyüsüyle gözlerin kamaştığı bir çağda yazar, uygarlığımızın kırılganlığını anımsatır. Yapıtı milyonlarca insanın doldurduğu şehirlerin ve kırların ıssızlığa teslim oluşundaki hızı bütün çarpıcılığıyla ortaya koyar. Yalnızca nüfusun değil, bilginin, üretimin, hatta dilin yitirilişi, eski uygarlıkla köprü olan bir profesörün gözünden yeni insanlığa anlatılır. Peki yeni insanlık bu ihtiyara kulak verecek midir.? Kızıl Veba’da yirminci yüzyılın başından yüz yıl sonrasına, 2010’lar dünyasına bakan Jack London’ın öngörülerindeki keskinlik, kitabı bir klasik olmanın ötesinde, günümüz için hâlâ canlı bir eleştiri kılıyor.

*
''..''Geçici düzenler köpükler gibi uçar gider,'' diye mırıldandı, belli ki bir şiirden bir dize okumuştu. ''Aynen öyle, köpükler gibi, geçici. İnsanın bu dünyadaki bütün çalışması köpükten öte bir şey değil. İnsan kendine faydası olacak hayvanları evcilleştirip düşmanca davrananları yok etti, toprağın yabani bitki örtüsünü temizledi. Ama sonra insan yok oldu ve ilkel hayat geri dönüp onun elleriyle yaptığı her şeyi sildi süpürdü.'' (Sayfa: 10)
*
''Bize yiyecek getirenlere özgür insanlar derdik. Ne şaka ama.. Yöneten sınıflar olarak bizler bütün toprakların, bütün makinelerin, her şeyin sahibiydik. Yiyecek getirenlerse bizim kölelerimizdi. Ellerindeki bütün yiyecekleri kendimize alır, aç kalmayıp çalışarak bize yiyecek getirmeye devam etsinler diye onlara da azıcık bir şeyler verirdik..'' (Sayfa: 17)
*
''Uygarlık çöküyor ve artık herkes kendisi için yaşıyordu.'' (Sayfa: 34)
*
''İnsan eskiden beri metafizik bir kavram olarak mutlak adalete inanır ama anlaşılan o ki evrende adalet diye bir şey yoktur. Haktan, adaletten anlamayan, doğada kara bir leke gibi duran, gaddar, insafsız, düzenbaz bir vahşi olan o adam neden hayatta kalmıştı.? Otomobiller, benzin, garajlar ve makineler dışında, bir de son derece zevk aldığı bir şey olarak, salgından önceki dönemde yanlarında çalıştığı kişilere yönelik adi hırsızlıkları ve iğrenç düzenbazlıkları dışında konuşabileceği bir şey yoktu. Ancak ondan çok daha iyi olan milyonlarca, evet, milyarlarca insan ölüp giderken ona bir şey olmamıştı.'' (Sayfa: 49)

12 Temmuz 2020 Pazar

Jack London - Vahşetin Çağrısı

#JackLondon #VahşetinÇağrısı #ÇeviriLeventCinemre

#JackLondon #VahşetinÇağrısı #ÇeviriLeventCinemre

''Dayağını yedikten sonra adama yaltaklanan, kuyruk sallayan hatta elini yalayan köpekler gördü Buck, bu kabahati asla işlemedi ve adama yaltaklanmadı. Bir de ne emirlere uyan, ne de boyun eğen ve sonunda egemenlik mücadelesinde öldürülen bir köpek gördü.'' 
(Sayfa: 10)
***
''Demek burada işler böyle oluyordu. Adil oyun diye bir şey yoktu. Bir kere yere düştün mü sonun geldi demekti. Eğer öyleyse, o da hiçbir zaman yere düşmeyecekti.'' (Sayfa: 14)
***
''Buck'ın bu ilk hırsızlığı, onun acımasız Kuzey Toprakları ortamında hayatta kalabilecek bir köpek olduğunun işaretiydi. Yine bu hırsızlık, onun değişen koşullara kendini uydurma becerisini gösteriyordu ki böyle bir beceriden yoksun olmak, hızlı ve korkunç bir ölüm demekti. Ayrıca bu hırsızlık, hayatta kalmak için amansızca mücadele ederken anlamsızlaşan veya bu mücadeleye engel olmaya başlayan ahlaki değerlerinin bozulduğunu veya parçalandığını gösteriyordu. Güney Topraklarının sevgi ve paylaşım yasası altında yaşarken özel mülkiyete ve bireysel duyarlıklara saygı göstermek tamamdı da Kuzey Topraklarında, sopanın ve dişin yasası altında bu tür şeyleri önemseyenler enayi sayılırdı..''
(Sayfa: 21)

#JackLondon #VahşetinÇağrısı #ÇeviriLeventCinemre

*
Kolunu uçuruma doğru uzatarak, ''Atla Buck.!'' diye emretti. Bir sonraki an, Hans ile Pete onları güvenli bir yere çekene kadar, aşağı atlamasın diye uçurumun tam kenarında Buck ile göğüs göğüse mücadele ediyordu.
Her şey bitip biraz soluklandıktan sonra Pete,'' Esrarengiz bir şey,'' dedi.
Thornton ise başını sallayarak, ''Hayır,'' dedi, ''muhteşem bir şey ve aynı zamanda korkunç..'' 
(Sayfa: 79)
*
''Vahşi hayatta bir sabır vardır, hayatın kendisi gibi yorulmak bilmez bir ısrarcılıkla bir şeyin peşini bırakmayan azimdir; örümceğin bitmek bilmez saatler boyunca ağının başında beklemesi, yılanın halka halinde çöreklenip oturması, panterin pusuda hareketsiz durmasını sağlayan şey, bu sebattır; tuhaftır ama o anda henüz canlı olan besisini avlamak için bütün canlılığıyla peşinde koşan avcı da sahiptir bu sabra..'' (Sayfa: 100)

#JackLondon #VahşetinÇağrısı #ÇeviriLeventCinemre

14 Kasım 2019 Perşembe

Jack London - MartinEden (Çeviri: Yiğit Yavuz)

#JackLondon #MartinEden

#MartinEden #JackLondon

#JackLondon #MartinEden

..gemicilerin acayipliklerinden doğan mizah, yaşanan trajedileri hafifletiyordu.(Sayfa: 39)

#JackLondon #MartinEden

Müzik onu fazlasıyla etkiliyordu. İçindeki cüretkâr duyguları ateşleyen bir içki gibiydi müzik; hayal gücünü ele geçirip, onu bulutlara doğru uçuran bir uyuşturucuydu. Çirkin olguları kovuyor, zihnini güzellikle dolduruyor, aşkı serbest kılıp kanatlandırıyordu. (Sayfa: 40)


#JackLondon #MartinEden #ÇeviriYiğitYavuz

Okuduğu bir sürü kitap, huzursuzluğunu iyice biledi. Kitapların her bir sayfası, bilgi denizinden bir damla gibiydi. Oburca okudu ve okudukça açlığı arttı. (Sayfa: 64)

#JackLondon #MartinEden #ÇeviriYiğitYavuz

Bu gözlerdeki ruhu görünce, kendi ruhunu da görebilmişti.
(..)
Hayat ona bundan fazlasını ifade ediyorsa, o zaman hayattan daha fazlasını talep edecekti. (Sayfa: 71)
*
Bu gözlerdeki ruhu görünce, kendi ruhunu da görebilmişti. (Sayfa: 71)

*.. zihni ekilmemiş bir tarla gibiydi. Hayatı boyunca beklemişti ve kitaplardaki soyut düşüncelerin ekimine elverişli durumdaydı. Hiç yıpranmamış bir zihindi onunki ve kitaplardaki bilgileri yutarcasına hazmediyordu. (Sayfa: 72)



#JackLondon #MartinEden #ÇeviriYiğitYavuz

Güzelliğe âşıktı ve şiirde bu güzelliği bol bol buluyordu. Şiir, tıpkı müzik gibi, onda yoğun duygular uyandırıyor ve henüz farkında olmadığı biçimde, onu daha ağır işler için hazırlıyordu. (Sayfa: 74)

#JackLondon #MartinEden #ÇeviriYiğitYavuz

Hayatta çok şey gördüm ve gördüklerim, yanımdakilerin gördüğünden çok daha fazladır. Görmeyi seviyorum, daha çok şey görmek istiyorum ve farklı görmek istiyorum. (Sayfa: 79)

#JackLondon #MartinEden #ÇeviriYiğitYavuz

- Biliyor musunuz, dedi, Bay Butler için üzülüyorum. Doğru düşünemeyecek kadar gençti belki, ama sonuçta, yılda otuz bin dolar kazanmak için koca bir hayatı heba etti. Otuz binin tümünü verse, çocukken biriktirdiği on sentle alabileceği şeker ya da fıstığın tadını yakalayamaz artık; tiyatroda ucuz bir koltuk bile alamaz servetiyle. (Sayfa: 92)
*
Tanrının çılgın âşığı bir öpücük için her şeyi yapabilirdi, ama yılda otuz bin dolar için değil. Bay Butler'ın meslek hayatı onu tatmin etmemişti. Burada değersiz bir şey vardı. Yılda otuz bine diyecek yoktu ama, hazımsızlık ve insanca mutluluktan yoksunluk, bu parayı değersiz kılıyordu. (Sayfa: 94)
*
Ruth saf ve temizdi gerçekten, hem de Martin'in hayaline sığmayacak kadar. Ama vişneler onun da dudaklarını boyuyordu. O da kendisi gibi, evrenin acımasız kanunlarına tâbiydi.
(Sayfa: 119)
*
.. evreni toparlayıp, eline alarak inceledi; bu evrenin ara yollarından, geçitlerinden ve cangıllarından geçti. Gizemlerin arasında meçhul hedefini arayan korkmuş bir yolcu gibi değil; gözlemleyerek, kaydederek ve bilinmesi gereken her şeyi öğrenerek.. Öğrendikçe, evrene, hayata ve bütün her şeyin ortasındaki kendi yaşamına daha bir tutkuyla bağlandı.
(Sayfa: 129)
*
Evrendeki muhteşem şeylere karşı acı çekecek kadar duyarlıyken, çocuksu meselelerle cebelleşmek.. (Sayfa: 136)
*
- Güzelliğin bir varoluş sebebi vardır, ben önceden bunu bilmiyordum. Güzelliği anlamsız, rastgele ortaya çıkmış bir şey gibi görüyordum. Güzellik hakkında bir şey bildiğim yoktu. Ama artık biliyorum, daha doğrusu anlamaya başlıyorum. Otun neden ot olduğunu; onu var eden güneş, yağmur ve toprağın gizli kimyasını bildiğim için, ot şimdi bana daha güzel görünüyor. Çünkü otun yaşam hikâyesinde romantizm ve macera var. Bunu düşünmek beni heyecanlandırıyor. Bütün o güçlerin ve maddenin hareketlerini, gerçekleşen büyük mücadeleyi düşündüğümde, otlar hakkında bir destan yazasım geliyor. (Sayfa: 141)

#JackLondon #MartinEden #ÇeviriYiğitYavuz

Cennetteki azizler ancak güzel ve temiz olabilirdi elbette. Onları övmeye gerek yoktu. Ama ya çamur içindeki azizler.? Bitmek bilmez harikalar onlardaydı işte. Hayatı yaşanmaya değer kılan şey buradaydı: Düşkünlüğün lağım çukurundan yükselen büyük ahlaki değerleri görmek; üzerinden çamur damlayan gözlerle ayağa kalkıp, uzaklardaki solgun güzelliğe bakmak; zayıflık, güçsüzlük, kokuşmuşluk ve hoyratlığın içinden kuvvetin, hakikatin ve yüce ruhsal ihsanların doğması. (Sayfa: 145)

#JackLondon #MartinEden #ÇeviriYiğitYavuz

- Çamurun içinden çıktın Martin Eden, dedi, gözlerini muhteşem ışıkla yıka, omuzların yıldızlara değsin. Hayatın yolunu izle, bırak ''maymun ve kaplan ölsün;''* hüküm süren güçlerden en yüce mirası koparıp al.
(*Tennyson'ın ''In Memoriam''şiirinden alıntı) (Sayfa: 158)

*
Çok derin uyumasına rağmen, kedi gibi bir anda ve isteklice uyanıyor, beş saatlik bilinçsizliğin bitmesine seviniyordu. Uyku denen kendinden geçme halinden nefret ediyordu. Yapacak çok iş, yaşanacak çok fazla şey vardı. Uykunun kendisinden çaldığı her yaşam anı için garez duyuyordu.. (Sayfa: 159)
*
Aşk bu dünyada sözlü konuşmadan önce gelmişti ve en eski zamanlarda geçerli olan yol ve yordamlar, hâlâ hükmünü kaybetmemişti. (..) Bu içgüdüler aşkla yaşıttı ve teamüllerden, fikirlerden sonradan ortaya çıkan her şeyden daha akıllıydılar. (Sayfa: 190)
*
Bırak senin gibi yaşayan, nefes alan bir kadını, bir taşın bile kalbini eritecek kadar güçlüydü aşkım. (Sayfa: 200)

#JackLondon #MartinEden #ÇeviriYiğitYavuz

Bir şeyden hoşlanmıyorsam hoşlanmıyorumdur, hepsi bu. Irkımın diğer üyeleri bir şeyden hoşlandı ya da hoşlanır gibi yaptı diye, kendimi aynı şekilde davranmaya zorlamam için hiçbir sebep yok. Hoşlandığım ya da hoşlanmadığım şeyler konusunda başkalarına göre hareket etmiyorum. (..) İkna edici olmayan bir yanılsama, yalandan farksızdır. (Sayfa: 227)
*
- Bana öyle geliyor ki, sadece toprak meselesini değil, herhangi bir konuyu anlamak için önce yaşamın öz maddesi ve yapısı hakkında bir şeyler bilmek gerekir. Yasaları ve kurumları, dinleri ve adetleri anlamak için, bunları oluşturan yaratıkların doğasının ötesinde, söz konusu yaratıkların yapıtaşlarının doğasını bilmek gerekmez mi.? Edebiyat, Mısır'ın mimarisi ve heykel sanatından daha mı az insanidir.? Kâinatta, evrim yasasına tâbi olmayan tek bir şey var mı.? Ah, çeşitli sanatların evrim sürecinin de incelendiğini biliyorum, ama o çok mekanik bir şey. Orada insan dışarıda bırakılmış. Aletlerin, arpın, müziğin, şarkıların ve dansların evrimi pek güzel ortaya konmuş ama, ya insanın kendi evrimi; insan daha ilk aletini yapmadan, ilk şarkısını mırıldanmadan önce içinde olan temel ve asli parçalar.? Sizin hesaba katmadığınız ve benim biyoloji dediğim bu işte. En geniş anlamıyla biyolojidir bu.. (Sayfa: 260)

#JackLondon #MartinEden #ÇeviriYiğitYavuz

Martin o zaman sözünü söylemişti:
- Sosyalistlerden korkuyor ve nefret ediyorsunuz. Ama neden.? Ne onları ne de öğretilerini tanıyorsunuz.
Bay Morse:
- Öğretiniz açıkça sosyalizmi akla getiriyor, (..)
Martin güleç bir yüzle:
- Cumhuriyetçilerin aptal olduğunu söylemek; özgürlük, eşitlik ve kardeşlik balonlarının artık patladığını savunmak beni sosyalist yapmaz; dedi, Jefferson'ı ve temel aldığı bilimsellik dışı Fransızları sorgulamak, beni sosyalist yapmaz. İnanın Bay Morse, açıkça düşmanı olduğum sosyalizme, siz benden çok daha yakınsınız.
Bay Morse:
- Şaka yapıyorsunuz galiba, diyebildi sadece.
- Hiç de değil. Söylediklerimde ciddiyim. Hâlâ eşitliğe inanıyor, ama büyük şirketler için çalışıyorsunuz. Büyük şirketler ise sürekli, eşitliği gömmeye çalışmakla meşgul. Sizse eşitliğe inanmadığım için, tam da yaşamınızın dayanağı olan şeyi onayladığım için bana sosyalist diyorsunuz. Cumhuriyetçiler eşitliğin düşmanıdır; ona karşı savaşırken eşitlik lafını ağızlarından düşürmezler oysa. Bu yüzden onlara aptal diyorum. Bana gelince, ben bireyciyim. Yarışı hızlı olanın, savaşı güçlü olanın kazanacağına inanıyorum.
(..)
Kişisel olarak entelektüel bir ahlakçıydı ve onu bayağı bir burnu büyüklükten de fazla rahatsız eden şey, çevresindekilerin ekonomi, metafizik, duygusal ve taklitçi unsurları çorba eden tuhaf ahlak anlayışıydı. (
Sayfa: 278-279)


Hizmet edeceğin tek efendi, güzellik olsun. Ona hizmet et ve gerisini boş ver gitsin.! (..) Senin tatminin bir şeyi başarmak değil, o şeyi yapıyor olmak. Bana söyleyemiyorsun. Biliyorum bunu. Sen de biliyorsun. Güzellik canını yakıyor. İçinde dinmeyen bir acı, iyileşmeyen bir yara, alevden bir bıçak bu.
(Sayfa: 307)
*
Bir dervişin yüzüne sahip olsa da, tüm benliğiyle bir şehvet düşkünü olduğunu saklamıyordu. Ölmekten korkmuyor, hayatla ilgili her şeye buruk, alaycı bir gözle bakıyordu; bununla birlikte ölüme yaklaşırken hayatın her bir zerresini seviyordu. Çılgınca bir tutkuyla yaşamak, heyecan duymak, bir keresinde söylediği üzere, ''geldiği kozmik toz içinde habire kıvrılıp durmak'' istiyordu. (..) Martin'e anlattığı gibi, bir keresinde gönüllü olarak üç gün susuz kalmış, böyle bir susuzluğu dindirmenin hazzını yaşamak istemişti. Martin onun kim ya da ne olduğunu hiç öğrenemedi. Geçmişi olmayan, yakın gelecekte mezara girmesi kaçınılmaz, bugününü sancılı ateşler içinde geçiren bir adamdı o. (Sayfa: 310)

#JackLondon #MartinEden #ÇeviriYiğitYavuz

Bitirdim..
Sazımı koydum kenara.
Şimdi şarkılar sustu
Mor çiçekli yoncaları
Gölgeler sardı
Bitirdim..
Sazımı koydum kenara.
Nice şarkı söylemiştim
Dalda öten bir kuş gibi
Şimdi ben de susuverdim
Yorulmuş bülbül misali
Artık başka şarkım da yok
Geldim dayandım sınıra
Bitirdim..
Sazımı koydum kenara.
*
Yıldızlara gideceğim diye yola çıkıp, kendini kokuşmuş bir bataklıkta bulmuştu. (Sayfa: 373)
*
Henley'yi hatırlayarak mırıldandı:
- ''Zavallı bir serseri niye böyle kokuşmuş olduğunu izah ediyor''.. ''Bence yaşam aptalca bir gaf ve utanç.'' Evet.. Bir gaf ve utanç. (Sayfa: 387)
*
Martin şimdi, aslında Ruth'u sevmemiş olduğunu anlıyordu. Onun sevdiği, idealize edilmiş bir Ruth, kendi yarattığı insanüstü bir varlık, aşk şiirlerindeki o parlak, ışıltılı ruhtu. Bir burjuva olan, burjuvalara özgü zaafları, zihninde burjuva pisikolojisinin mengenesi bulunan hakiki Ruth'u sevmiş değildi. (Sayfa: 418)
*
''Korkuyor olsa yaşama sarılırdı. Korkmadığı için, giderek gölgelere gömülüyordu.'' (Sayfa: 431)

#JackLondon #MartinEden #ÇeviriYiğitYavuz

Aşkı ve hayatı pek çok sevmekten,
Umuttan ve korkudan âzâdeyiz artık
Şükür olsun meçhul Tanrılara ki
Hiçbir hayat sonsuz değil;
Ölüler hiç dirilmiyor;
En yorgun nehir bile sonunda
Güvenle denize dökülüyor. (Sayfa: 432)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...