#İoannaKuçuradi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#İoannaKuçuradi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Ekim 2018 Perşembe

İoanna Kuçuradi - İnsan ve Değerleri

İoanna Kuçuradi - İnsan ve Değerleri
Böyle bir problemi araştırmaya yönelmemin nedeni, hergün adım başında rastladığımız bir olgudur. Hayretle karşılardım hep bu olguyu. Ama bunun doğurduğu çeşitli sonuçları göre göre, bende bu hayretin yerini bir başkaldırma isteği aldı. Ancak kalemle ne kadar başkaldırılabilir ki.!
Sözünü ettiğim olgu aynı insanların, aynı eylemlerin, aynı kararların, aynı eserlerin, hatta aynı fenomenlerin farklı kişiler tarafından farklı şekillerde değerlendirilmesi, farklı şekillerde yorumlanması, farklı şekillerde açıklanmasıdır.
Yapılan bununla da kalmıyor: aynı insanların, aynı olayların bu farklı değerlendirilmesi sözlerde kalmıyor; her farklı değerlendirme tek doğru değerlendirme olduğunu ileri sürerek ortaya çıkıyor; bu da kişilerin birbiriyle çatışmasına, yanyana yaşamanın çoğu zaman imkânsız hale gelmesine, kişilerin harcanmasına neden oluyor. Hem her şey sonunda gelip tek tek kişilere dayandığından, bu sorun, insanlığın ''kaderi''yle ilgili bir sorun oluyor. Böylece, ideali demokrasi olan çağımız insanları için doğru değerlendirme problemi özel bir önem taşır.
Deşmeğe çalıştığım sorunlar, yüzyıllar boyu deşilmeğe çalışılmış sorunlardır. Felsefe tarihinde bunlarla ilgili çeşitli teoriler vardır; bunlar değerlendirme probleminin birçok noktasına ışık tutan görüşlerdir. Ne var ki çoğu zaman üzerinde durulan, yaşamdaki değer problemleri değil, sadece kavramlardır. Fenomen analizi yerine, kavram analizleri yapılır çoğu zaman.
Eskiden felsefi görüşlerden hareket edilerek felsefe yapılıyordu. Çağımız insanının bir özelliği ise, fiilen yapılanı -bu yapılan ne olursa olsun- meşru göstermeğe çalışması; yapılanın ''felsefesini'' yapmasıdır.
Düşünürün görevi, başkalarının yaptığını, arkasından meşru göstermeye çalışmak değildir. Onun görevi, olan ve olan bitenin temelini göstermek, bu temeli göremeyenlerin de görmesine yardımcı olmaktır. Çünkü ancak bundan sonra olan bitene yön verme söz konusu olabilir; eyleme sınırlar çizilebilir; insanlara insanca yaşama imkânı sağlama çabalarına umutla bakılabilir.
Sözünü ettiğim olguyla ilgili problem bu şekilde görüldükten sonra, ''felsefi düşünce tarihinde bu konuda yolu tıkayan nedir.?'' sorusu akla gelir. Bunu görme çabasında bana en büyük yardımı sağlamış olan Nietzsche'dir.
Kişi olarak kendi problemlerimizi, etrafımızdaki insanların problemlerini, ülkemizin ve çağımızın insanlığının ana problemlerini böyle bir odak etrafında toplayarak onlara bakmak; ve bizden öncekilerin değer problemi konusunda getirdiklerinde değerlendirilebilecek olanın ne, aksayanın da ne olduğunu bilerek değer problemiyle hesaplaşmak, bir varlık hakkı kazanmak gibi bir şey geliyor bana. (
Sayfa: 1-2)
*
(..Kişinin düşünme alanında karar vermemekte direnmesi bile, bununla tutarlı olarak yaşamasını gerektirir. Bu ise eylemsizlik değil, olsa olsa belirli bir durumda çoğunluğun yaptığını yapmamak, başka türlü davranmaktır..) (Sayfa: 6)
*
(.. şeylerin değeriyle ilgili problemleri, değerlerle ilgili problemlerden -değeri değerlerden- ayırmak gerekliliği ortaya çıkar..) (Sayfa: 7)
*
(.. Bu gelişme çizgilerinden biri üzerinde yer alan Antikçağ skeptiklerinden pozitivizmin günümüze dek saldığı dalbudaklara kadar birçok görüşe bakılırsa, ''değerler relatiftir'': aynı çağda toplumdan topluma ve aynı toplumda çağdan çağa değişir; değer ise subjektiftir: aynı ''obje''nin değeri kişiden kişiye değişir..) (Sayfa: 9)
*
(..''Değerlerin relatifliği'' ni savunan bu görüşlere göre, mademki farklı toplumlar ve çağlar aynı ''değer''den başka başka şeyler anlıyor veya aynı ''şeye'' bazan ''iyi'' deyip herkesçe yapılmasını bekliyor, bazan da ''kötü'' deyip yasaklıyor, değişmez ''bir değer'' yoktur..)
*
(.. Mademki her kişi için faydalı olan veya onu tatmin eden şey ayrıdır, aynı ''obje''nin ''değeri'' kişiden kişiye değişir.!''..) (Sayfa: 11)
***
Değerlendirme ve Değer Atfetme 
*
Değerlendirme insanın bir varolma şartı ve bir insan fenomenidir. İnsanları ve kendisini değerlendirmeden, olayları ve durumları -en azından kendisinin içinde bulunduğu olayları ve durumları- değerlendirmeden yaşayamaz kişi.
Ayrıca aynı şeyin farklı kişiler, farklı çağlar ve toplumlar tarafından farklı şekillerde değerlendirildiği de apaçık bir olgudur.
Birçok düşünürü bir değerler relativismi ve ddeğer subjektivismi anlayışına götürmüş olan, aynı şeylerin bu farklı değerlendirilmesinin nedeni nedir.? Bu neden ortaya konduğunda, bu anlayışın doğruluğu veya yanlışlığı da ortaya konacağından, bu sorunun önemini anlamak zor değildir.
Değerlendirme, bir şeye değer atfetme yoluyla değerlendirme olarak anlaşıldığında, değer subektivismini anlamak kolay olur. Sevdiğim bir insanın bana belirli bir durumda vermiş olduğu yirmibeş kuruşluk bir tarak, yalnız benim için ''değer''lidir; çünkü ben o tarağa, kendi dışında olan bir nedenden dolayı değer atfediyorum. Bir olaya veya bir insana Ahmet belli bir değeri, Fatma ise başka bir değeri atfedebilir; çünü onların bu insanla veya olayla özel ilişkileri farklıdır. Oysa değerlendirilen olay veya insan, aynı olay ve insan olduğuna göre, onun kendisine özgü bir değeri vardır. Olsa olsa bu olay veya insanın önemi Ahmet için başka, Fatma için ise başka olabilir. Çünkü bir şeyin önemli olması veya görülmesi, kişilerin en başta özel real durumlarına sıkı sıkıya bağlıdır; bu özel real durum için şeylerin subjektif olduğu kadar objektif önem de taşımaları mümkündür. Söz gelişi bir edebiyat öğrencisi için felsefe grubu dersleri jeoloji derslerinden daha önemli; oysa bir coğrafya öğrencisi için jeoloji dersleri felsefe derslerinden daha önemlidir, denebilir. Kaldı ki, geniş anlamda günlük işler ve çıkarlar dışında, şeylerin, olayların ve insanların objektif bir önem sırası da düşünülebilir; insan için önemli olan düşünülebilir. Bu durumda, o şeyin önemi ile değeri aynı oluyor. Ne var ki hayatta şeyleri ve insanların değerleri ile onlara verilen önemin paralel yürümesi ve yürümemesi, değerlendirenlerin insan olarak yapı bütünlükleriyle ilgilidir.
Değerlendirme, kendisinden hareket ederek bir insanı, bir insanın eylemini, bir eseri, bir olayı anlamak ve kendi alanı veya benzerleri arasında yerini bulmak olarak anlaşıldığında, gerçeklikteki sayısız birbirine aykırı ve yanlış değerlendirmeler bir yana bırakılırsa, tek doğru değerlendirme ve onun perspektifleri söz konusu olur.
İşte bir şeyin kendi alanı veya benzerleri arasındaki yeri, onun değeridir. Bu bakımdan bu ''değer'' sözünden muhakkak olumlu bir anlam çıkarmamak gerekir. Ne var ki bir şeyin değeriyle ilgili soru ve değerliliğiyle ilgili soru ayrı sorulardır.
Oysa değerlendirilene değerlendiren tarafından, aralarındaki özel ilişkiden dolayı atfedilen değer, hep olumlu bir anlam taşır. Bir şeye, şu veya bu nedenden dolayı değer atfettiğimde, o yalnız benim için değerlidir.
Bir şeyin kendi değerliliğiyle ilgili soru ise ''bir şey ne için değerlidir.?'' sorusuna karşılık verildikten sonra, cevaplandırılabilecek bir sorudur. 
(Sayfa: 25-27)
***
''Emeğin değerin''nden söz edilmesi ve emeğin değiş-tokuşunun yapılması, ona fiat biçilmesi emeği kendi başına değerli yapmaz. Bu emeğin dolaylı olarak, insan ve kişi değerlerinin gerçekleşmesine aracılık etmesi bakımından, insan emeği olduğundan önemi vardır. Hayvanların bol bol kullanılan ''emeğinin'' değerinden söz edilmemesi neyi gösterir acaba.?
İnsan emeğini ve buna benzer şeyleri değerlendirme çabası kişilerin insanca yaşamanın imkânının önşartı olarak, bağımsız değerleme ve değerlendirme imkânının önşartı olarak önem taşır. Yoksa günde oniki saat bir düğmeye basan, daha karmaşık bir makine olunca gereği kalmayan bir işçinin emeğinin değerinden söz etmek, yanlış bir değerlendirmeye karşı yanlış bir değerlendirmeyle çıkmaktır. Böyle bir emek, günde defalarca aynı cümleleri söyleyen bir uçak hostesinin emeğinden farksızdır emek olarak. Böyle bir emeğin değeri yok, bu emeğin sahibinin insan olarak -ve kendinde taşıyabileceği imkânlardan dolayı kişi olarak- değeri vardır ancak. Kendisi için didinilecek şey bu değerdir; şu veya bu çeşit emeğin değeri değil.
İnsanın, kişinin ve değerlerinin dışında bir şeyin değer taşıması için, kişi yaratması ürünü ve eşsiz olması, dolayısıyla insana yeni imkânlar açması şarttır. Bir amacın değeri ona götürebilecek araçları değerli kılmadığı, onları bir araç olmaktan çıkarmadığı gibi, değer taşıyan şeyler de onlara aracılık eden şeyleri değerli kılmaz; yararlı kılar. (
Sayfa: 44)
***
Bir insanın değerlendirilmesi nasıl olur.? Yaşamda bunca çatışmalara, bunca didinmelere, bunca haksızlıklara, harcama ve harcanmalara neden olan ve aynı zamanda doğru yapılması böylesine güç olan bir kişinin değerlendirilmesi neye dayanır.? Bir insanı doğru değerlendirmenin imkânı ve şartları nelerdir.?
Bir insanın doğru değerlendirilmesi, onun yapı bütünlüğünün görülüp anlaşılmasına dayanır. Bu anlamda onu o insan yapan özelliklerini yakalayabilmek, dolayısıyla belirli bir durumda onun nasıl davranacağını azçok kestirebilmek demektir. Bu ise, sürekli bir çabadan öteye gitmez. Bir insanı o insan yapan bazı ana özelliklerini yakalamanın hemen arkasından, değerlendirilenin yapı bütünlüğünün değerlendirenin bir yandan kafasındaki insan örneğiyle -insandan beklediği şeylerin bütünü olan insan imgesiyle- öbür yandansa bildiği diğer insanlarla karşılaştırması gelir. Bunun sonucu olarak da değerlendirilen, değerlendirenin içinde kendiliğinden yerini alır.
Bir insanın değerlendirilmesi için dayanak, değerlendirilen insanın görme gücünün, yapıp ettiklerinin, değerlendirmelerinin, yorumlarının, varsa özel imkânlarının ve bu gibi şeylerin olabildiği kadar tam bilgisidir. Değerlendirenin kafasındaki insan örneğinin nasıl bir insan olduğu, insandan neler beklediği ise; değerlendirenin insan olarak kendi yapısına, kendi kendini eğitmesine, kendi gözlerini ağitme derecesine, değerler dünyasına bağlıdır.
Şu var ki, bir insanın kendi gözlerini eğitmesi sıfıra yakın olabilir; yani kafasındaki insan örneği ona kabul ettirilmiş olabilir. Böyle bir insanın, son derece ''iyi niyetli'' bir insan olsa bile, kendi çapını aşan insanları anlayamayacağı, onları doğru değerlendiremeyeceği apaçıktır.O istese de istemese de, ona kabul ettirilmiş olan insan örneğine göre değer biçecektir başkasına. Ve böyle bir insan hoşgörüsü olan bir insansa, ya da ona kabul ettirilen insan imgesi böyle bir şeyi bekliyorsa, bir sorun çıkmayabilir. Ama öyle durumlar olur ki, insanlara bu örneğe göre değer biçmenin sonucu, bu örneğe uymayanlara her çeşidiyle saldırganlık şeklini alır. Varlık temeli olmayan herhangi bir düşünceye (içeriği ne olursa olsun önemli değil, yalnızca bilgisel temeli olmayan, ezbere bir düşünce olsun.) saplanmak, böyle düşünmeyenlere de saldırmak: işte yobazlık budur. (
Sayfa: 56-57)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...