#JuliusFučík etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#JuliusFučík etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Eylül 2020 Cumartesi

Julius Fučík - Darağacından Notlar (Çeviri: Celal Üster)

Araka Kapak:
*
Darağacından Notlar, Gestapo zindanının karanlık bir hücresinde, dayanılmaz koşullar altında inatla kaleme alınmış bir direniş güncesi.
Çekoslovakya Komünist Partisi'nin önderlerinden Fučík , 24 Nisan 1942'de, Gestapo'nun düzenlediği bir baskında tutuklandı. Pankrác Hapishanesi'nde geçirdiği işkence dolu günlerden sonra Berlin'e götürülerek, 25 Ağustos 1943'te bir Nazi mahkemesi tarafından ölüm cezasına çarptırıldı. 8 Eylül 1943'te asılarak idam edildi.
Fučík'in bu kitabını, ona hücresinde kâğıt kalem sağlayan ve pek çoğunu sigara kâğıtlarına yazdığı notları gizlice dışarıya çıkaran iki Çek gardiyana borçluyuz. Ve kuşkusuz, toplama kampından sağ çıkmayı başaran karısı Augustina Fučík'in, farklı kişilere dağıtılmış bu notları bir araya getirmesine...
Darağacından Notlar, celladın ilmiğinin gölgesi altında yazılmış, az rastlanır yapıtlardan. Prag'daki Pankrác Hapishanesi'nin bir hücresinde gizlice tutulmuş notlardan oluşsa da, yalnızca bir komünist önder ve direnişçinin değil, aynı zamanda bir gazeteci ve edebiyat eleştirmeninin kaleminden çıkmış bir günce.
Fučík'in, her gün ağır sorgulamalar ve işkencelere uğradığı, her an idam edilmeyi beklediği günlerde bile zaman zaman düşgücünün uçsuz bucaksızlığına yelken açabilmesi, elimizdeki kitaba benzersiz edebî tatlar katıyor, bu ölüm güncesini sıradan bir siyasal manifesto olmaktan çıkarıp ölümsüz kılıyor.
*
Celal Üster'in çevirisi ve -çevirinin ilginç öyküsünü içeren- sunuşuyla…

1936'da Prag'ta

Karısı Augustina (Gusta) ile.

Fučík'in delikanlılık portresi

''Kim, ne zaman, asla bilemeyeceğiz, ama birisi bir zamanlar Petschek Binası'ndaki bu salona ''Sinema'' adını vermişti. Almanlar buraya ''mektep'' deseler de, ''Sinema'' dahiyane bir buluştu. Bu kocaman salonda, sorgulananların dimdik oturdukları altı uzun sıra bulunuyordu. Bakışlarını diktikleri çıplak duvar, yeni bir sorguya veya işkenceye ya da ölüme çağrılmayı beklerlerken, bugüne kadar çekilmiş sahnelerin tümünden daha çok sahnenin görüntülerinin düştüğü bir perde olup çıkıyordu. (..)
Kendi yaşamımın filmini binlerce ayrıntısıyla yüz kere seyrettim. Şimdi yazıya dökmeye çalışacağım. Celladın ipi ben bitiremeden boynuma geçecek olursa, ''mutlu son''u yazacak daha milyonlarca insan var.
*
J.F, 1943 (Sayfa: 21-22)
*****
*
''Kim verdi bu belgeyi sana.?''
''Emniyet Müdürlüğü.''
İşte o zaman ilk sopa iniyor. Sonra ikincisi, üçüncüsü.. Saysam mı acaba.? Nene gerek, oğlum, bu tür istatistiklere bakan bir yer yok ki. (Sayfa: 26)
*****
Karımı getiriyorlar.
''Tanıyor musun onu.?''
Karım görmesin diye ağzımın çevresinde biriken kanı yutuyorum.. ama boşuna, çünkü yüzümün her yerinden ve parmak uçlarımdan durmadan kan sızıyor.
''Tanıyor musun onu.?''
''Hayır, tanımıyorum.''
Korkusunu ufacık bir bakışla bile dışa vurmadan söyledi bunu. Onun gibisi az bulunur. Beni hiçbir zaman tanımayacağına dair andına bağlı kaldı.. (..)
Onu götürürlerken, elimden geldiğince neşeli bir bakışla elveda ettim. Belki de pek o kadar neşeli değildi bakışım. Bilemiyorum. (Sayfa: 28)
*****
''Konuş.! Konuş.! Konuş.!'' Yine de bir türlü ölemiyorum. Anneciğim, babacığım, neden bu işkenceye dayanacak kadar güçlü kıldınız beni.? (Sayfa: 29)
*****
Tepemde biten bir SS subayı ayağa kalkmam için tekme atıyor, ama boşuna. Başka biri yüzümü yıkıyor, bir masanın başında oturuyorum. Bir kadın bir ilaç veriyor ve en çok neremin acıdığını soruyor. Bütün acının sanki kalbime vurduğunu söylüyorum.
Uzun boylu SS subayı, ''Senin kalbin var mı ki.!'' diyor.
''Evet, elbette var,'' diyorum ve birden hâlâ kalbimi savunacak gücü bulabildiğim için kendimle övünç duyuyorum. (Sayfa: 30)
*****
*
''..gecenin son bulduğu gökyüzüne,
Gün ışığı ölümsüzdür artık..'' (Sayfa: 33)
*****
''Madem her şeyi biliyorsun, daha ne anlatayım sana.? Ömrümü boşa geçirmedim, şimdi sonunu berbat etmeye hiç niyetim yok.'' (Sayfa: 38)
*****
''..bugün 1 Mayıs'ın, insanoğlunun en güzel, en kıvançlı bayramının öngünü. Neşeli bir şarkı tutturmaya çalışıyorum, ama daha da hüzünlü geliyor olsa gerek, çünkü genç Karek arkasını dönüyor, ''baba''da yaşaran gözlerini siliyor. Kimin umurunda, şarkımı sürdürüyorum ve çok geçmeden onlar da yavaş yavaş bana katılmaya başlıyorlar. Mutluluk içinde uykuya dalıyorum.''
(Sayfa: 39)
''Hayatı çok sevdim ve onun güzelliği uğruna mücadeleye atıldım. Sizleri çok sevdim, insanlar; sevgime karşılık bulduğumda da dünyalar benim oldu. Beni yanlış anladığınız zamanlar kahroldum. Kime haksızlık ettiysem, bağışlasın beni; kimin hatırını hoş ettiysem, unutsun gitsin. Kimse hüzünle anmasın beni. Babacığım, anneciğim, kız kardeşlerim, sevgili Gusta'm, yoldaşlar, tüm sevdiklerim, son dileğim bu sizlerden. Gözyaşlarının kederin hüzünlü yıkıntılarını alıp götüreceğini umuyorsanız, bir süre ağlayın. Ama sakın ola, yerinmeyin. Sevinç uğruna yaşadım, sevinç uğruna ölüyorum; mezarımın üstüne bir hüzün meleği kondurursanız haksızlık edersiniz.'' (Sayfa: 40)
*****
*
''Belki de bu hücrede sırf bizim burjuvaların yıkıcı siyasetlerinin Çek halkı için doğuracağı sonuçları tüm açıklığıyla gördüğümden kalıyordum. Şimdi halkım çarmıha geriliyor işte; Aman muhafızlar hücremin kapısı önünde gidip gelirlerken, dışarıda bir yerlerde de siyasetin Yazgı Tanrıçaları ihanetin ağlarını örüyorlar. İnsanların uyanmaları için daha kaç yüzyıl geçmesi gerekecek.? İnsanlık ilerleyebilmek için kaç bin hapishane hücresinde volta attı acaba.? Ve daha kaç bin hücrede volta atması gerekecek.? Ah, Neruda'nın* Çocuk İsa'sı, insanın kurtuluş yolunun sonu yok. Ama insanoğlu en sonunda uyandı, en sonunda uyandı.''
*
* Çek gazeteci, yazar ve şair Jan Neruda (1834-1891), Çek gerçekçiliğinin en önemli temsilcilerinden biridir. Yapıtlarında Çek yurtseverliğinin yeniden doğuşu temasını işleyen Neruda, kuşağının önemli kültürel ve siyasal mücadelelerinin hepsinde yer almıştır. 1971 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi, Şilili şair Pablo Neruda, soyadını bir saygı ifadesi olarak Jan Neruda'dan almıştır. (Sayfa: 43-44)
*****
*
''..en kızgın alazlardan geçerken küle değil çeliğe dönüşen yeni bir güç sınanıyor burada. Tıpkı siperlerdeki gibi, toprağın rengine büründüğümüz siperlerdeki gibi..''
(Sayfa: 55)
*****
''Konuşmayı göze alamıyorsun -gözlerdeki ifadeyi bile izliyorlar. Ama dilsizler parmaklarıyla da açık seçik söyleyebilirler söyleyeceklerini.'' (Sayfa: 55)
*****
''..cimnastik hareketlerini ben yöneteceğim. Bugün 1 Mayıs çocuklar; yeni bir hareketle başlayalım, gardiyan baksa da bakmasa da. İlk hareket, çekiç sallama -bir, kii, bir, kii. İkincisi, ekin biçme. Orak-çekiç -herifler durumu çakmış gibi. Bizimkilerin yüzlerinde bir gülümseme dolaşıyor ve hareketleri coşkuyla sürdürüyorlar. Bu da bizim 1 Mayıs gösterimiz, çocuklar; bu pandomim, ölüme giderken bile dimdik ayakta kalacağımıza dair 1 Mayıs andımız. (..)
Enternasyonel dünyanın dört bir yanında yankılanıyor; haydi, bizim hücrede de çınlasın. Enternasyonel'i söylemeye başlıyoruz ve devrimci şarkılar birbirini izliyor.''
(Sayfa: 56)
*****
''İnsanlar hapislik ile yalnızlığı kafalarında çoğu zaman bir tutmakla büyük bir yanılgıya düşerler. İnsan hapiste yalnız değildir. Hapiste başlı başına bir toplumdur, en ağır tecrit bile insanı topluluktan koparıp alamaz -kendi kendini dışlamadığı sürece tabii.'' (Sayfa: 64)
*****
''Öteki odadaki sorgulamalarda sözcükler kalkanın ya da silahın olurdu; 400 No'lu Oda'da ise sözcüklerin arkasına gizlenmen olanaksızdı. Burada adamın ağzından çıkan sözleri tartmazlar, senin ruhunu tartarlar, adamın mayasına bakarlar. Onca zaman sonra sende kalan, yalnızca hayatta en önemli olan şeydir. Onca zaman sonra, senin kişiliğinin temelini çelikleştiren, zayıf düşüren ya da güzelleştiren ne varsa, ölümünden önceki saldırılarla yerle bir edilmiştir. Yalnızca özne ile yüklem kalmıştır: Sadık kalan direnir, hain ihanet eder; kahraman mücadele eder, iradesi zayıf olan teslim olur. Her birimizin içinde hem güçlülük hem de zayıflık, hem cesaret hem de korku, hem metanet hem de bocalama, hem dürüstlük hem de namussuzluk vardır. Burada biri gider, öbürü kalır. Y evet dersin ya da hayır. Bu iki ip arasında ip cambazlığı yapmaya kalkan, cascavlak ortada kalır.'' (Sayfa: 67)
*****
*
''Tarihin bu dönemini yaşamış olan sizlerden tek bir isteğim var: Bu mücadeleye katılmış olanları asla unutmayın. Yalnızca iyileri değil, kötüleri de anımsayın. Hem sizin yarınlarınız, hem de kendi yarınları uğruna hayatlarından olanlarla ilgili ne varsa öğrenin. Bugün önünde sonunda dün olacak; tarih yazan adsız kahramanlarıyla büyük bir çağ olarak anılacak. Ama hepsinin de adları, yüzleri, umutları ve özlemleri vardı, o yüzden büyük acılar çektikleri için unutulmayacak olanlar kadar daha az acı çekenler de önemsenmeli. Biricik dileğim, kendinizi onların hepsine yakın hissetmeniz; onları tanıyormuşsunuz gibi, kendi ailenizdenmişler gibi, hatta kendinizmişler gibi.'' (Sayfa: 71)
*****
''Komiser, bizi yüz yüze getirerek, ''İkna et onu,'' dedi. ''Aklını başına toplaması için ikna et. Kendini düşünmüyor, bari seni düşünsün. Bir saatiniz var, iyice düşünün. Burnunuzun dikine gitmeyi sürdürürseniz, bu gece kurşuna dizilirsiniz. İkiniz de.''
Gustina, beni gözleriyle okşadıktan sonra, şöyle demekle yetindi:
''Komiser bey, bu tehdit bana sökmez. Son ve en büyük arzum bu benim. Onu kurşuna dizecekseniz beni de kurşuna dizin.''
İşte benim Gustina'm, muazzam bir aşk ve müthiş bir güç.
Canımızı alabilirler, öyle değil mi, Gustina.? Ama aşkımızı ve onurumuzu alamazlar.'' (Sayfa: 74)
*****
''Kapitalizmin çürüyüşünün dünyayı burgacına çektiği dehşet herkesin kapısına dayandı. Geriye kalanlar, ben faşizmden sağ kurtuldum, deyinceye kadar, yüz binlerce insan -hem de ne güzel insanlar- ölecek.'' (Sayfa: 79)
*****
''Gestapo'nun eline geçen insanlar her nasılsa sırra kadem basıyorlar - yüzlerce mezarlığa saçılarak. Ah, bu ürkünç ekimden bir gün ne ekinler boy atacak.'' (Sayfa: 81)
*****
''Aldatmaca ve dayak inançları çökertmez'' (Sayfa: 88)
*****
''Evet, biz çok şey öğrendik, ama düşman çok güçlü ve acımasız olmasına karşın yok etmenin dışında pek bir şey öğrenemedi.'' (Sayfa: 89)
*****
''İyimserlik, yalanlarla değil, ancak savaşın son bulabileceği biricik yolu görebilen gerçekle beslenebilir ve beslenmelidir. Gerçeğe duyulan temel inanç insanın içindedir. O bir günün belirleyici olacağına duyulan inanç; kazanılmış o bir günün, senin asla vazgeçemediğin hayat ile karşına dikilen ölüm arasındaki sınırı aşmanı sağlayacak gün olabileceğine duyduğun inanç.'' (Sayfa: 95)
267 No'lu Hücre
*****
''Suçları nedir dersiniz.? Bir kere, hiçbir kanıt yok ortada. Tutuklanmışlar, hiçbir önemli davayla en küçük bir bağları bulunamamış., daha fazla sorgulanmalarına gerek kalmamış, eh o zaman öldürelim gitsin.!'' (Sayfa: 100)
*****
''Ne kadar korkunç bir baskı yapılırsa yapılsın hayat yok edilemez. Bir yerde yenik düşse bile yüz yerde ortaya çıkar. Hayat bu, ölümden güçlüdür.'' (Sayfa: 102)
*****
''İnsan doğası ne kadar tuhaf -dayanılmaz şeylere dayanabiliyoruz.
Ne var ki böyle dönemlerin hayatımızda derin izler bırakmasını önlemek olanaksız. Beyin zarımızın altında küçük film ruloları halinde yatıyorlar ev bir süre sonra gerçek hayatta cinnete dönüşerek ortaya çıkıyorlar -o kadar yaşarsak elbette. Belki de biz öldükten sonra büyük mezarlıklara ya da insan hayatının o değerli tohumlarıyla can bulmuş yemyeşil bahçelere dönüşecektir.
Bir gün filizlenip hayat bulacak olan o en değerli tohum.''
(Sayfa: 103)
*
''Hapishane elbette şen şakrak bir yer değil, ama hücrelerin önündeki dünya hücrelerin içindeki dünyadan daha kasvetli. Dostluk hapishane hücrelerini mesken tutmuştur -dostluğun hası hem de.! Cephede, ardı arkası kesilmeyen tehlikeler karşısında, bugün benim hayatım senin elinde, yarın senin hayatın benim elimdeyken kurulmuş bir dostluk. Oysa bu rejimin muhafızları arasında pek az bir dostluk vardır. Olamaz da. Çevrelerini ispiyoncular sarmış, herkes birbirini gammazlıyor, resmi olarak ''yoldaş'' dediklerine karşı hep tetikte olmaları gerekiyor. Arkadaşsız yaşamayan en iyileri arkadaşlığı hücrelerde buluyorlar.'' (Sayfa: 106)
*****
''Marx şöyle yazmıştı: ''Önemli olan, işçinin bir birey olarak ne düşündüğü ya da ne yaptığı değil, emeğin bir sınıf olarak tarihsel görevini yerine getirmek için ne yapması gerektiğidir.'' Burada gördüklerimiz sınıflarının görevi konusunda hiçbir şey bilmiyorlar. Sınıflarından kopup karşısına geçmişler, ideolojik olarak havada asılı duruyorlar -olasıdır ki sonunda fiziksel olarak da asılacaklar.''
(Sayfa: 108)
*****
''Yaptığı iyiliğin aslında ne kadar önemli olduğunun ayırdında bile değildir. Elinden geldiğince yardım etmek yalnızca gönlünü ferahlatıyor, ama bu da onun gerçek gelişmesini engelliyor.
Henüz bir kişilik değil, ama olmaya doğru gidiyor.''
(Sayfa: 118)
*****
''..insanlık görevi bu savaşla sona ermeyecek, insanlar sahici insan olmadıkları sürece insan olmak kahramanlık gerektirecek.'' (Sayfa: 124)
*
''Gerçek hayatta seyirci yoktur: Hayata hepiniz katılırsınız.
Son perde açılıyor.
Dostlar, hepinizi çok sevdim. Tetikte olun.
*
Julius Fučík, 9 Haziran 1943 (Sayfa: 140)



Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...