#EnverGökçe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#EnverGökçe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Aralık 2019 Perşembe

Enver Gökçe - Dost Dost İlle Kavga ve Rubailer

Enver Gökçe
Çit köyü halkından
Aşutka
Kemaliye
*
Enver Gökçe ''kardeşçe bir hayat'' için yola çıktı. Elli üç yıllık ömrü bu ''kardeşçe hayat'' uğruna verdiği mücadelenin izlerini taşır. Onu yakından tanıyanlar, mapuslarda onunla beraber yatanlar bilirler: Enver Gökçe, harabelerde açan çiçeklerden güller devşiren bir devrimcidir. ''Yılan çıyan içinde gürül gürül yatan'' bir şairdir. Ne çıkış noktasında, ne de sonraları popülist şiirin kıyısından bile geçmemiştir. Sanatını devrime adamış şairlerimiz içinde bir mihenk taşıdır Enver Gökçe. Kendi başından geçenleri, mızmız bir sesle, kendi kendine anlatan ''sigaralı, rakılı, bol sıkıntılı'' ya da popülizm batağına saplanmış sözde devrimci şiirler onun kitabında yer almaz. Bir evrenselliğin, yeryüzünün dört bir yanında hep beraber söylenecek büyük bir dünya senfonisinin bilinçli, yiğit ve usta işçisidir. ''BİZLER'' vardır onun şiirinde. ''BEN'' dediği bile ''BİZ''dir.
Gel günlerim gel de dol
Gel Aydınlım, İzmirlim
Gel aslanım Mamak'tan
Erzincan'dan, Kemah'tan
Düşmanlar selâm ister
Gözden, gezden, arpacıktan.!
*
derken bin yıllık hasretimizi dile getirir.
*
''Vakterişti ay karanlık gecede
Anamdır yatan Of'unan
Kıpır kıpır ağrısı şuracığında
Karnının en yumuşak yerindedir''
*
dizeleri ''YUSUF''un dünyaya gelişini müjdeler. Topraksız köylüler üzerindeki baskısına dayanamadığı için ağayı öldürüp mapusa düşen ''YUSUF''un gelişini haber verir. Yıl 1953'tür. Aslında ''YUSUF'', Enver Gökçe'nin devrimci niteliğinin ete kemiğe bürünmesidir.
1953'de Harbiye'deki Askeri Cezaevi'nin üç no'lu koğuşunda yatan, aynı zamanda hem ''YUSUF'' hem de Enver Göke'dir. Demokrat Parti'nin baskısı bir kâbu gibi çökmüştür ülkemizin üzerine. Marşal yardımı devrimcilerin sırtından tezgâhlanmaktadır. Sansaryan Hanı'nda iki yıl hücre hayatı yaşayan Gökçe, artık bir daha kurtulamayacağı akut romatizmaya yakalanır. Ona yapılanlar, ilerde ''BİZLER''e yapılacal-k olanların bir örneğidir. Ama o, ''Dost dost ille kavga'' der hiç yılmadan. ''Yusuf ile Balaban'' destanı kafasında şekillenir. Devrimci bilincinin yeşerişini belgeleyecektir artık. Ranzasına bağdaş kurup o incecik yazısıyla destanı kâğıda dökmeye başlar. En çok da geceleri, yılanların, çıyanların uykuya vardığı sırada yazar. Otuz beş gün sonra, ''Yusuf ile Balaban'' upuzun bir destan olup çıkar. Bugün bu destandan elimizde kalanlar bile Enver Gökçe Şiiri'nin evrenselliği hakında bize çok şey öğretmektedir.
Son elli yıllık şiirimizin bir dökümünü yaptığımızda Enver Gökçe'nin şiirleri apayrı bir özellik gösterir. İnsanlardır, insanların kardeşçe yaşamalarıdır onun ''berceste mısraı''. Şiirlerini onlar için yani şehir ve köy emekçileri için yazar. Şiir varılmak istenen devrimci öz'ü pırıl pırıl yansıtmaktadır. Bilinç-duyarlık ikilemi diye bir şey yoktur onun sanatında. Bilinç de, duyarlık da bir büyük sentez içinde kaynaşmıştır. Hep aynı sevdadır, yani ''kardeşçe hayat''tır özlemini çektiğimiz. Şiir, bu amaca ulaşmak isteyenleri coşturan, onları yücelten bir büyük şarkıdır. ''Bizim de caddelerimizde bayram olacaktır''. ''Yarin yanağından gayrı her yerde ve her şeyde beraber olabilmek'' içindir bütün çektiklerimiz.
Devrimci şiirimizin yaşayan en mütevazi işçisi Enver Gökçe bu kitabında bütün şiirlerini sunuyor sizlere. Hapisten çıktığında, köylüleri, ta Eğin'den kalkıp onu görmeye gelmişlerdi. Yün çorap, atkı, kazzak getirmişlerdi. Çok duygulanmıştı. Demek, şiirleri hedefini bulmuştu. YUSUFLAR çoğalıyordu artık.
*
Orhan SUDA (Sayfa: 7-9)
***
#EnverGökçe #DostDostİlleKavgaVeRubailer
Başlangıç
*
Zaman akar, zaman geçer,
Zaman zindan içinde;
Biz mapusta gürül gürül yatardık
Yılan çıyan içinde.
Getirdiler ite kaka bir yiğit,
Ayak çıplak
Ak bir mintan içinde.
Zaman zaman içinde
Işık duman içinde
Ve râviyan-ı ahbâr
Ve muhaddisân-ı rûzigâr
Şöyle rivayet
Ve hikâyet eder kim:
Beni âdem zor bezirgân içinde
Vardı bir Balaban
............................ (
Sayfa: 33-34)
***
(..)
Enver Gökçe, ''Ölüm, adın kalleş olsun'' demekle ölüme karşı duruyor. Ölümü hazmedemiyor. Öfkeleniyor ve söğer gibi haykırıyor: ''Ölüm, adın kalleş olsun.'' Burada göze ilişen en önemli yan, doğal bir şey olan ölüm olgusuna karşı koyuşunda, onun, küçük burjuva ozanları gibi bir yakınma içerisinde bulunmayışıdır. Salt bu da değil. Küçük burjuvazinin ekonomideki iğretiliğinden ileri gelen, Mart havası gibi bir ânı bir ânını tutmaz bir edada, ''Ölümse ölüm, n'olacak yani.?'' biçiminde bir böbürleniş de yok bu dizede. Birtakım şeyleri hesaplayan, neye ve ne için karşı durduğunu çok iyi bilen bir insan tavrı söz konusu. Gerçekten de mutluluğu bireysel olandan çok, toplumsal olanda arayan bir aydın edasıyla soruna yaklaşan Gökçe, böyle bir karşı koyuşa, ölümün özlediği birtakım şeyleri gerçekleştirme kavgasından kendini uzak tutacağı için girişmiştir.Yani işin içerisinde en ufak bir bireysel yan yok: Güzel günleri göremeden ölmenin hüznü değil de, güzel günlerin oluşturulma kavgası içerisinde eriyememenin hüznü dillendirilmiştir bu dizede. Buradan şu sonuca varmak mümkündür: Gökçe'nin dünya görüşü,insanın hayatını bir nesne olarak görmesini sağlayan, kendini etkinliğiyle özdeşleştirmesini önleyen bir dünya görüşüdür. Öyle bir dünya görüşü ki, ''dağlara taşlara kâr eden bir türkü''dür söylemesini bilenin dilinde. Kendini âşikâr ettiğinde ''Gül gülistan içinde'' görülecektir her şey. Dağlarda ''broy broy'' denecektir. ''Güneşte güneşlenilecektir.'' Bu dünya görüşünü adlandıramayacağım. Gökçe'nin şiirlerini okuyan okur, bu dünya görüşünü rahatlıkla adlandırabilir. (..)
*
(..) Enver Gökçe şiirinin ilk özelliği çıkar karşımıza: Yaratıcı yığınlara güven. Yani Enver Gökçe imgeleme, usdışına değil topluma seslenen bir ozan. Ama harekete geçirmeğe çalıştığı yığınlar toplumun tamamı değil, belli bir kesimi, en yaratıcı ve en devrimci gücü, yani işçi sınıfıdır.. Bu, Gökçe'yi döneminin küçük burjuva ozanlarından ayıran en önemli niteliğidir bence. (..)
***
Biz olmasak gökyüzü, biz olmasak üzüm,
Biz olmasak üzüm göz, kömür göz, elâ göz;
Biz olmasak göz ile kaş, öpücük, nar içi dudak;
Biz olmasak ray, dönen tekerlek, yıkanan buğday,
Ayın onbeşi;
Biz olmasak Taşova'nın tütünü, Kütahya'nın çinisi,
Yani bizsiz
Anne dizi, kardeş dizi, yâr dizi
Güzel değildir.
***
(..) Gökçe de bir devrimci ozan olarak bu öze seslenir hep.
''Dayan dizlerim dayan.!'' derken ondan güç alır.
Direncinin kırılmamasını sağlar. Ve sırasında, atacak taşı kalmayınca, çıkarıp kan içindeki yüreğini, çarpar kötünün kafasına.. (..)
***
(..) Öfkesi, ne istediğini bilen insanın öfkesidir. İnsanın insana kulluğuna, eşitsizliğe, puştluğa, kahpeliğe.. vs. duyulan bir öfkedir bu. Nihilistçe ya da anarşistçe bir tavır değil, yıkmak istediğinin yerine koyacağı şeyi bilen bir devrimci tavır sözkonusu. Çünkü Gökçe, ''Acılar görmüşüz, geceler görmüşüz, ölmeyi görmüşüz'' derken, neyin:
Uğruna çekilen
Derttir, mihnettir
Senden yana olduğumuz sebeptir
Kardeşçe hayat.!
*
ve kimin uğruna bunları ''gördüklerini'' belirlemiştir.
..bir yanda
Yüzyıllar boyunca saflarında
Yangınlar çıkardıklarımız.
***
(..) Onu, küçük burjuva kökenli ozanlardan ayıran diğer bir husus da burada uçverir: Diyalektiği bir eylem kılavuzu yaparak hayata bakamayıp, hayatı, diyalektiği doğrulamakta bir araç olarak kullananların aksine o, geleceğin, güzel günlerin yaratılması için yoluna başkoyduğu yığınlara sesleniyor. (..) İnancın belirlediği bir umutla, ''kalk düğüne gidelim'' der gibi, yoluna başkoyduğu yığınlara seslenir.
Topla Antep'i, Çukurova'yı
İzmir'i, Urla'yı, Konya'yı
Hadi ha
Ne durursun Munzur.!
***
Saçlarına 
Kızıl güller takayım, 
Salın da gel, 
Bir o yana, 
Bir bu yana.!
*
Mehmet ERGÜN (Sayfa: 11-22)
**************************
Sayfa: 23-30
Enver Gökçe ile Bir Konuşma
Suphi Kenan Demirci

***
Enver Gökçe: (..) Sadece namuslu olmak da yetmez. Hem namuslu hem de sapına kadar bilinçli olmak şarttır. Gerçek sanatçı, pazarlıkların, kuşkuların, küçük hesapların insanı değildir. (Sayfa: 25)
***
Enver Gökçe: ''Aç zulanı, göster restini. Gökten zembille mi indin.? He canım, sen getir üstünü.'' (Sayfa: 26)
***
Enver Gökçe: Gelenekten her zaman için yararlanılabilir. Kimi ozanların bu deneylerde başarısızlığa uğramaları sanımca, onların halkla göbek bağı kuramamış olmalarından ileri gelmektedir. Türkünün ya da ağıtın halk yaşamı içerisindeki yerini ve işlevini bilmeyenler, bunlardan yararlanarak ortaya gerçek sentezler koyamazlar. Dünya görüşleri ne kadar olumlu olursa olsun, birer özentiden öteye gitmez çabaları. (Sayfa: 27)
***
Enver Gökçe: ''Yusuf ile Balaban'' adlı denemeyi 1953 yılında yazmıştım. Denememde, Balaban adlı bir ağanın topraksız köylüler üzerindeki baskısını ve bu baskıya tahammül edemeyerek ağayı öldürüp mahpusa düşen bir köylüyü (Yusuf'u) anlatmıştım. Ağayı öldüren köylü (Yusuf) mahpusa düştükten sonra, toplumsal gerçekleri öğrenir; bilinçli bir insan haline gelir. Destanın elde kalan bölümlerinden birinde (Kirtim Kirt'te) bu oluşum yansıtılmıştır. Destan, doğayı ve insanı diyalektik bir gelişim içerisinde anlatan parçalarla sona eriyordu.. (Sayfa: 30)
#Enver Gökçe #KirtimKirt #DostDostİlleKavgaVeRubailerKitabı Sayfa: 40-44
#Enver Gökçe #KirtimKirt
#DostDostİlleKavgaVeRubailerKitabı
Sayfa: 40-44
********************************************
Can yoktu ki sevdalara düşe,
Kurt yoktu ki kızıl kana üşe
Yoktum ki yol geçe
Yoktun ki haber ulaşa
Gül yoktu ki, dal yoktu ki..
Ve döne döne ateş
Döne döne madde
Gökler yarıla dürüle
Dağlar savrula devrile,
Kırıla döküle yıldız
Sular evrile çevrile
Döğüşe döğüşe madde
Değişe tokuşa madde
Öyle bir vakte erdi ki devran
Döne döne esir
Döne döne gaz
Döne döne atom
Döne döne madde
Döğüşe çekişe madde
Vuruşa vuruşa madde
Ve zaman değişe değişe
Yosun titreşe, yeşilleşe
Işık dura değişe
Öyle bir vakte erdi ki devran
Ha dedi kırdı zincirini
İçerdeki adam
Demir bağrışa bağrışa
Zindan çağrışa çağrışa
Şöyle buyurdu ki Yusuf
Dört kitaptan daha büyük:
''Demek bu hayat,
Önce sana bana, yük
Demek su kimin
Toprak kiminse
Motor, elektrik, ve ışık kiminse
Demek sultan odur.
Demek insan bölük bölük.
Yaşıyorsan ölüyorsun demek.
Nasıl yaşıyorsan
Öyle düşünüyorsun demek
Demek insan
En yüce mertebede hayvandır
Yeni anladım
Âlet kullanan ve yapan
Tilki tarlayı masallarda sürer
Manyetoyu çeviremez tavşan.
Devril başımdaki kader
Dökül dilimdeki yalan
Tutuş beynimdeki kibrit
Kirtim kirt
Kirtim de kirt
Kirtim de kirt
Kirtim kirt''
Bir yandan demirciler
Demir döğer denge denk
Bir yandan boyacılar
Boya vurur renge renk
Bir yanda
Kurtuluş savaşları
Bir yanda esaret
Bir yanda termonükleer çağ
Bir yanda balistik şirret
Evvel madde
Ahir fikir
Dolan göğümdeki hava
Salın yanımdaki fakir
Salın proletarya
Geber başımdaki bit
Kirtim kirt
Kirtim de kirt
Kirtim de kirtim
Kirtim kirt
*
(Kirtim kirt: Halı tezgâhlarının çalışırken çıkardığı ses)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...