#YaşarKemal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#YaşarKemal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Eylül 2020 Perşembe

Yaşar Kemâl - Bugünlerde Bahar İndi


Yaşar Kemâl'in Annesi:
*
''Benim aklım ermez. Hiç ermez yavrum. Sen okudun, yazdın, kaleminden kanlar damlar. Herkes diyor ki, senin oğlun gibi akıllısı yok, yok amma, Allah bir kere onu şaşırtmış. Dinsiz olmuş, hükümete karşı gelmiş. Dedim ki onlara benim oğlum dinsiz olmaz. Dedesi yedi kere Hacca gitti. Babası namazını hiç kazaya koymazdı. Koca Sadığın başı gider de namazı gitmezdi. Benim oğlum Urus olmaz. Biz Urusun elinden kaçtık da buralara düştük. O gavurun yüzünden bu hallere düştük. Yoksa biz Dördüncü Ordunun birinci Beyiydik. Gulihan Bey, benim oğlumun öz bir amcası olur, dedim. Gulihan Beyin çok köyleri vardı. Gulihan Bey, Dördüncü Ordunun kartalıydı, dedim.. Canını sıkma oğlum.. Allah bir aydınlık yol gösterir bize de.. Şu zenginlerin toprağını mallarını dağıtmaktan vazgeç. Beş parmağın beşi bir mi.? Allah fıkarayı fıkara zengini zengin yaratmış. Sen zenginlerin mallarını alır da fıkaraya verirsen, fıkaralar onu götürür gene onu zenginlere verir. Bak amcayın eline babanın bu kadar malı kaldı. İki yılda altından girip üstünden çıkmadı mı.? Hepsini zenginlere yedirmedi mi.? Gene de sana derim ki, bu sevdadan vazgeç. Fıkaraya yardım edeceksen zengin ol. Mal canın yongasıdır. Bu zenginler seni öldürürler. Öldürürler ya.. sen onların tüm mallarını al da dağıt.. olur mu.? Öldürmezler mi.?'' (Sayfa: 19)
*
''Kalktım, giyindim, dışarı çıkıp yüzümü yıkadım. Sofraya oturdum. Anam boyuna konuşuyor. Ben ağlamaklıyım. Lokmalar boğazımdan gitmiyor. Zorla yiyorum. Bitse, bitse de şu kahvaltı, kendimi bir Pehlivan Usta'ya atsam. İnsanların zulmünden, kötülüğünden, güzelliğinden, iyiliğinden konuşsak.. Can kurtarıcım Pehlivan Usta. Ustanın yanında çalışsam.. Çoktan beri bunu kuruyorum. Eskiden, Ortaokula gitmeden Ustanın yanında çalışmıştım. Korkuyorum söylemeye. Ustanın işi az. Çok az da kazanıyor. Biliyorum buna çalışma denmez. Sonra çalışmama karşılık para da verir. Ama onun az olan kazancını paylaşmış olurum. Ama bana bir iş gerek. Yoksa kahrımdan, bu her günkü anamın halinden çatlayıp öleceğim.''
(Sayfa: 20)
*
''İçimde müthiş bir umut var. Bu insanlar böyle kör kalmayacaklar. Böyle aptal, böyle merhametsiz, böyle taş gibi sağır olmayacaklar.'' (Sayfa: 20-21)
*
12 Mayıs 1941 
***
''Sevinç içinde suya daldım. Büvet derin. Baştan başa yüzüyorum. Belki bir kıyıdan bir kıyıya yirmi kere gittim geldim. Yüzme birincisi olsam, Türkiye birincisi olsam, bana iyice bir iş verirler mi ki.? Vermezler, vermezler. Şairim, folklor çalışmaları yapıyorum. Kimsenin aldırdığı var mı.? Bir yüzme birincisine iş mi verecekler.?'' (Sayfa: 22)
*
13 Mayıs 1941
***
''Gene Savrun kıyısına vurdum. Suya girdim. Hayal kurdum. Bir iş bulmuştum ya.. Nasıl olsa bir gün başlayacaktım.
Gece eve geldim. Anam yemek yememiş, beni bekliyor. Yağlı bir bulgur pilavı yapmış.
Sabun getirdi. Bugün anam çok cömert.
''Elini ayağını yu'' dedi. ''İşten geliyorsun. Çok yorulmuşsundur. Yavrucuğum..''
Bu, ''Yavrucuğum'' sözcüğünü ilk olarak Türkçe söyledi.
Bir çok utandım ki.. (Sayfa: 24-25)
*
16 Mayıs 1941
*

*
Elbet bir gün, bütün çiçekler beyaz açar
Hür ve mes'ut bir şarkı halinde
Penceremizden uzanır nur.
İstediğimiz şekilde doğar gün,
Dilediğimiz gibi yağar yağmur.
*
Gök yüzüne hayranlığımız biter;
Kapımıza çırılçıplak gelen bahar,
Bir tohum halinde toprağa düşer.
Bizim için başka türlü eser rüzgâr
Bahçelerin aşinalığı artar.
Herkes gibi biz de doyasıya yaşarız hayatı
*
Yıldızlar dilimizle konuşur.
Elbet bir gün, bizim de sevgilim
Köyümüzde beyaz badanalı, bir evimiz olur. (Sayfa: 29)

*
*
Rüyan, pınarlarda buğulanan nur,
Sevgin sırma sırma dökülen şafak.
Seninçin ekini öpüyor yağmur,
Tarlada seninçin büyüyor başak.
Çiçekli yaylası ve berrak sular;
Gözlerinde duman duman arzular
Menevşe kokulu saçına bahar
Beyaz fecirlerden örtüyor duvak
*
Dokuduğun gülle işlenmiş gölgen
Umudunu iplik iplik eğirsen
İnce, taze bir sabahla gerinen
Çiğdem çiçekleri aşkına kundak
*
Çiğlerle yıkıyor gün seherini
Sabah gönderiyor davetlerini
Seninçin en leziz nimetlerini,
Sofra sofra açan şu kardeş toprak (Sayfa: 30)
*

*
Kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdesin.
Su olsan kimse içmez,
Ölür de susundan
Yol olsan kimse geçmez,
Sarp kayalara uğratır da yolunu
Elin adamı ne anlar senden.?
*
Çıkarsın bir dağ başına,
Bir ağaç bulursun
Tellersin pullarsın
Gelin eylersin.
Bir de bulutarı görürsün, bir de bulutları görürsün
Bir de bulutları görürsün
Köpürmüş gelen bulutları
Başka ne gelir elden.?
Çın çın ötüyor yüreğimin kökünde şu dünyanın ıssızlığı
Tanrı kimsenin başına vermesin böyle bir yalnızlığı.! 
(Sayfa: 31)

*
*
Bebeğim,
Sana en güzel uykuların
En güzel rüyalarını vereceğim.
Ve en tatlı ninnileri
Duadaklarından çalıp, Beyaz bir tül gibi
Beşiğine sereceğim.
*
Bebeğim,
Sana parmaklarından şefkat damlayan
Gülümsemen kadar yumuşak
Bir anne getireceğim. (Sayfa: 36)

*
*
Yağmur yağıyor
Harman yerindeki karınca yuvalarına;
Bebeklerin uykuları gibi ince,
Bir yağmur.
Büyüyor karınca yuvalarında
Başak boyunca huzur.
*
Yağmur yağıyor
Şu beyaz papatya çiçeğindeki
Aşkımın üstüne.
Ve gün vuruyor bu öğle vakti
Tarlamın çitine.
*
Yağmur yağıyor,
İçimdeki göklerden,
İçimdeki toprağa, nurdan.
Bir ağ örüyor gecelerimin üstüne
Örümcekler huzurdan.
*
Yağmur yağıyor,
Balatlardan bir yaz uykusu.
Yağmur yağıyor;
Ve açıyor kır çiçeklerinde
Bembeyaz toprak kokusu. (Sayfa: 37)

*
*
Gün vurdu dağların ardına
Göğün maviliğini
Özlediğimiz an
Gün vurdu dağların ardına
Sabah buram buram tüttü
Bacalardan
*
Terketti yuvaları kuşlar
Dudaklarda şarkılar güldü
Köy çocuklarının topladığı yıldızlar
Harman yerine döküldü
Nura büründü başaklar
Taze bir ninniyle gerindi toprak
Alınlarda billur ter damlaları
Ve sebepsiz yaşamak
*
Gün vurdu dağların ardına
Bir sabah buğusu halinde huzur
Dağıldı tarlalara
Gün vurdu dağların ardına
Yaban gülleriyle büyüyen talihim
Selam durdu bahara (Sayfa: 38)

*
*
Gel seninle bir cenup şehrinde buluşalım.
Ağaçlar çiçek açtığında,
Bahar güldüğünde,
Bir sel halinde yıldızlar
İçimize döküldüğünde.
Aşktan yana iyilikten konuşalım.
Üstümüzde sarhoş bir gökyüzü,
Altımızda mes'ut bir toprak.
Ne güzel olur bilir misin.?
Orda seninle yaşamak.
Yeter artık
Ben burada rahat değilim.
Gel seninle bir cenup şehrinde buluşalım.
Gel anam - babam, gel kardeşim, sevgilim. (Sayfa: 40)

*
*
Dünyada ilk kendi kendini,
Esir eden insan benim.
İkincisini gösterirlerse eğer,
Kardeş olacağım,
Alnından öpeceğim üçüncüsünün de.. (Sayfa: 44)

*
*
Hey bre ağalar gelin
Beği şikayet edelim.
Söylen çektiğimiz neden
Yoğu şikayet edelim.
*
Yollar menzilde kalıyor
Alçaldıkça alçalıyor;
Buluttan rüşvet alıyor
Göğü şikayet edelim.
*
Fezalar dolusu dert var,
Yalnız köylülerde mert var
Boş yere akıyor sular,
Dağı şikayet edelim.
*
Turna bağının gülüyüz,
Taşlı dağların yoluyuz,
Göğcelim şimdi ölüyüz
Sağı şikayet edelim (Sayfa: 52)

*
*
Hep bir ağızdan bir zafer türküsü söyleyeceğiz,
Anamaızın südü gibi ak.
Hep bir ağızdan bir zafer türküsü söyleyeceğiz
Gülerken toprak.
*
Bu güzel bu yiğit vatanda,
Kılıçlar şafaklarla öpüşecek
Eski bahadır destanların üstüne,
Dalga dalga ışık düşecek.
*
Bu mukaddes, bu hür atalar yurdunda, kalbimize dikilen bayrak;
Taze sabahlar içinde daima, zafer zafer dalgalanacak.
*
Al al güller koparacağız,
Şehitlerin göğsünden
Ufuklar boyu şahlanmış atlarla,
Adanmış alaylar geçecek,
Sonsuz aydınlıklar üstünden.
Hep bir ağızdan bir zafer türküsü söyliyeceğiz,
Kalelerin burcuna çekilirken zaman.
Hep bir ağızdan bir zafer türküsü söyliyeceğiz,
Eşsiz ve kahraman. (Sayfa: 55)

*
*
Duyduk duymadık demeyin
Bir çocuk kayboldu
Elinde defne dalı
Parmakları tanyeri
Saçları darma dağınık
Dalganır yağmur içinde
Bulup getirene
Görüp haber verene
Aydınlık yepyeni bir dünya verilecektir.
Ey ahali bulan var mı, gören var mı
İyiye doğruya güzele selam durulacaktır. (Sayfa: 58)

*
*
Bugünlerde bahar indi Çukurovanın düzüne
Donandı ağaçlar
Donandı dünya
Donandı yeşilinden alından
Sarısından
Donandı delicesine
Bir ışık fışkırır topraktan yağmur gibi
Bir güneş doldurur ortalığı
Bire canım
Tüter
Açıldı apaydınlık terütaze
Devedikeni çiçekleri koskocaman
Mosmor açıldı
Nennilendi dağlar
Çiçeğinden kuşundan böceğinden suyundan
Kokusundan
Nennilendi
Bugünlerde bahar indi Çukurovanın düzüne
Bir bulut ağdı düzden yukarı
Bir yanı sırma
Bir yanı pamuk aklığında
Bir yanı billur
Bir bulut ağdı doludizgin
Bir toprak var sürülmüş
Rahat
Sürülmüş kapkara
Işıl ışıl uzanmış yatar öylecene
Solur devcesine
Bir dut ağacı yeşerir
Bir tek
Yeşerir yalnız
Toza, güneşe batmış
Toprak ışıldar
Işıldar ha babam ışıldar
Bir yeşil gölge olur dolaşır uçar
Memet kardeş Mustafa kardeş
Döne Zala Hatçe
Maraşlı Malatyalı Sivaslı ırgatlar
Irgatlar tekmil
Sersefil döküldü yollara
Mustafa uzun boyludur
Sivaslıdır
Kara gözlüdür
Mustafa tatlı güler
Mustafa ışık gibi güler
Mustafa küfretmeğe utanır
Bir sever ki
Mustafa esen yele benzer
Yüreği dolu dolu
Yâr yüreğim
Ayağında ham çarık
Yâr yüreğim
Hatçe ana gün görmüş
Ak pürçekleri gün görmüş
Ak pürçeklerini süpürge etmiş
Tırnakları parça parça
Gözleri çimen gözleri
Çimen gözleri yitmiş gitmiş
Yüzü sarı
Yüzü buruşuk içinde
Belini bükmüş fıkaralık
Solgun dertli kederli
Gözü yılgın
*
Ali kardaş yüz yaşında görünür
Yürüyen bir toprak parçası gibi
Geçen yıl oğlunu vurdular
Bir damla su için
Yaaaa bir damla su için
Oluk oluk al kan akıttılar
Yürürken durdu birdenbire
Belini bir ağaca verdi
Yorgundu
Orada öylecene kaldı
Düşündü kaldı
Yüzü kaya parçası gibiydi
Yokluk gibiydi
Bozkırın kıraç toprağı gibiydi
Gel dediler ayıktı
Kalktı yürüdü
Soluğu tıkanıyordu
Damarları çekiliyordu
Beli ağrıyordu
*
Bugünlerde bahar indi Çukurovanın düzüne
Maraşlı Malatyalı
Tekmil ırgatlar
Sersefil döküldü yollara
Gelir tozlu uzun yalnız yollardan
Gelir uzak köylerden
Tabanları şişer
Gelir koyaklardan dağlardan
Kel tepeler aşar
Gelir bozkırın bir ucundan tutarak
Rüzgârlı
Rüzgâr otları toprağa yatırır
Bozkırın ıssızlığı içlerinde
Gelirler
Elleri kocaman yarılmış uslu
Elleri el gibi
gözleri göz gibi değil
Benizleri saz gibi
Ayakları, gözleri, yüzleri
Som sarı
Sersefil dökülmüşler yollara
Gelirler acı
Elleri kütük gibi
Ağır
Toprak dolmuş yarıklarına
Kapkara
Damarlardan kan toplanır gibi yüreğe
Öylesine alışkın
Toplanırlar Çukurovaya
Toplanırlar sarı
Toplanırlar acı
*
Bura Kalekapısıdır binbir ayak
Bura Kalekapısıdır liyme liyme
Zehirlenmiş bir sarı şafak çöker
Şafaktan önce
Şafaktan önce ayaktadır
Binbir ayak insanıyla
Kalekapısı dört döner
Kalekapısı umuttan taşar
Umut kapısı kapanmaz
Bütün kapılar kapanır
Umut kapısı kapanmaz
Ardına kadar açıktır
Irgatların elleri gibi
Yürekleri gibi
Yani demem odur ki hiç kapanmaz
Şimdiye dek Kalekapısında milyonlarca yürek çarpmıştır
Aynı minval üzre çarpmıştır
Kalekapısı yokluktan dört döner
*
Bugünlerde bahar indi Çukurovanın düzüne
Pamuk fidanları parmak boyunda
Yağlı verimli toprakta
Yağlı toprakta yeşil yeşil benecikler
Tozlu tozlu
Gün doğar boyun bükerler
Büzülürler
Güne karşı gerinirler
Bir ulu su akar yorgun
Ovaya serilmiş akar
Gün vurur
Kalaylı kaba gün vurmuş gibi
*
Aynaya gün vurmuş gibi şavkır
Sıcak kızdırır
Irgatlar sıra sıra dizilirler
Gölgeleri düşer
Gölgeleri karanlık
Toprağı oyar
Elleri durur
Ellerinden öylesine kan çekilir ki
İşlemez
Boğazı tokluğuna
Gündeliği elli kuruşa
Bir liraya
Söylerim kimse inanmaz
İnanmaz efendiler
24 saatin 14 saati
İnanmaz efendiler
Taze ot kokusu toprak kokusu yanık toprak kokusu
Ter kokusu fışkırır
Sıcakta ter kokusu
Güneşin alnında her biri
Bir kurşun parçasıdır
Ağır
Çimen yeşilinden bir yalım geçmiş gibi
Kavrulmuş
Gökyüzünde top top olmuş yıldızlar
Yıldızların yorgunluğu
Toprağa uzanmış yorgun bedenler
Sıcak toprak emer
Elleri kolları belleri
Yokmuş gibi
Taş kesilmiş ağrır
Pamuk boy atar
*
Yıldız yıldız ıslak karanlık şafak vakti
Toprak boy atar genişler soluklanır
Sıcak tüter ha bire tüter
Yıldızlar tekmil kaplar gökyüzünü
İğne atacak yer bulamazsın
Dil damak kurur
Zehir gibi olur ağzının içi
Ekşi ayran zehir gibi olur
Yaşamak zehir gibi olur
Beden zehir gibi olur
Gün biter
''Akşama hürmet
Kötüye zulmet
Ağamızın kesesine bereket''
Çukurova Çukurova oldu olalı
Ha bereket
De bereket
*
Bugünlerde bahar indi Çukurovanın düzüne
Yürekten kan çekilir
Damarlara kan dağılır gibi
Rahat
Dağılır yedi iklim dört bucağa
Memet kardeş Mustafa kardeş
Döne Zala Hatçe
Maraşlı Malatyalı Sivaslı ırgatlar
Tekmil ırgatlar
Gene sersefil döküldü yollara
Tozlu yollara
Yolda yıkık bir çeşme ağlar
Bozkıra yürürler öyle
Yürürler başak kokusunda
*
Yüzüne hasret kaldığım evim der
Yürürler
Yürürler perişan
Görenin yüreği ağzına gelir
Yürek dayanmaz parçalanır
Yürürler tirtir
Yürürler sapsarı
Süzülmüş
Bir deri bir kemik
Yeni çıkmış civcivler gibi şaşkın kör
Bereketli toprağın sıcaklığı bedenlerinde
''Çukurova yana yana ördolur
Her sineği bir alıcı kurdolur'' der
Yürürler
Sanki her biri bir yanık türküdür
Susmuş
*
''Viran kalasın Çukurova
Yere batasın Adana şehri''
Yürürler geri
Bir ak bulut açar
Koskocaman bir çiçekli ışık gibi saçar
Ötede ovanın öbür ucunda
Denizin üstünde salınır
Bozkırın ıssızlığı yüreğe saplanmış dikendir
Binbir ayak sürüklenir
Binbir ayak toza belenmiş
Ekmek değil para değil pul değil
Yalnız bereketli toprağın sıcaklığı ayaklarında
Umud gün ışığıdır. (Sayfa: 59-66)


*
Dört bulut salıverdim gökyüzüne
Gökyüzünün en yücesine, ucuna
Biri turuncu, biri yeşil, biri al, birisi apak
Dört top bulut yolladım gökyüzünün en ucuna
Dört top ışıktan, koskocaman
Turuncusuna sevgi yükledim
Yeşiline dostluk
Arkadaşlık yükledim alına arkadaşlık
Apak buluta barış yükledim,
Ne kadar çok özlemişsek barışı o kadar çok
Gidin dedim bulutlarım yeryüzünün üstüne
Yağın dedim bulutlarım yeryüzünün üstüne
Yağmadık hiç bir yer bırakmayın, hiç bir yer,
hiç bir yer
Ama hiç bir yer, hiç bir yürek, hiç bir göz,
hiç bir kulak
Hiç bir ova, hiç bir çiçek bırakmayın
Her yere, her yere, her yere yağın,
Yağın ha yağın,
Yağın ha yağın, yağın ha yağın
Yağın ha yağın ha yağın
Yağın insan yüreklerine (Sayfa: 69)


*
Güzel büyük, kitapların üstünde sere serpe açmış
Güzelim çiçeğini aldım Hanna
Bin renkli sıcacık dağını aldım Hanna
Sana selam ederim Hanna,
O güzel çiçeğine, dağına, bulutuna o ışıktan yüreğine Hanna..
Bir de kayın ağaçları varmış sizin oralarda,
Anan birisine benim adımı koymuştu geçen yıl,
Ben hapiste güzel günleri, sizin ışıklı yüreğinizi düşünürken,
Kayın ağaçları çok kutsal ağaçlarmış,
Biraz kutsallıktan korkmalıyız Hanna.. Ama kutsallıkta bir
-----kötülük yok.. İyi bir şey..
Geri aldım sözümü.
Kayın ağaçlarına selam ederim.
Durmadan uzun, ak karlar yağarmış senin oralara,
Biliyor musun Hanna ben yirmi dört yaşımda ilk karı gördüm,
Bütün gece Ankara'da yapraksız bir ağacın altında,
Sevinç içinde, üşüyerek, sabaha kadar durdum,
Deli divane, şaşkın ak karlarla dolarak..
Benim memleketim sıcaktır.
İnsanları da öyle, uzun türküleri, uzun yağmurları, uzun
-----dostlukları vardır,
Her gün bahar gibi açan sıcacık dost insanlardır Hanna,


Dost, barışçı.. Toprağımda pamuk biter, bir de sarı portakallar
Ak ve turuncu
Bir de al nar çiçekleri açar tepeden tırnağa toprağımız,
Bir de arılar, oğul verirler bütün gün,
İri peteklerde bütün gün
Kıvıl kıvıl, saydam kanatlarını sırtlarına yıkmışlar,
Kelebekler sağılır yeryüzüne göklerden
Mavi yalım gibi,
Kırmızı, turuncu,
Ak yalımlar gibi..
Okalüptüsler, kaktüsler,
Büyük kır laleleri, dolu dizgin açarlar,
Kara çadırlı Türkmenler daha ovadan dağlara, dağlardan ovaya
Zulüm içinde göçerler..
Zulüm kötü bir şeydir Hanna,
Yoksulluk utanılacak bir şeydir,
Dünyanın neresinde olursa olsun,
Kötülüğün sesi dünyanın neresinden gelirse gelsin Hanna
İyi değildir, yüreğimizi dağlamalı kötülük
Bak, bu söylediklerimi ancak sen anlarsın yürekten,
Ancak biz anlayacağız
Seninle birlik
Ölene dek
Barışın, dostluğun, şıkır şıkır sevginin
Türküsünü durmadan durmadan söyleyeceğiz


Söyleyeceğiz Hanna
Yaşamaya, güzelliğe, var olduğumuza, dünyamıza minnet
duyacağız
İnsanoğlu yeryüzündeki çiçekler gibi açacak
Bu kötü günler geçecek Hanna,
Yüreğim öyle söyledi,
Üç kere ses verdi, üç bin kere bağırdı
Bu kötü günler geçecek.
Yüce dağlarına, karlarına, belki senin için soğuktur biraz,
Ama gene bir tadı vardır.
Senin dağların da benimkiler gibi
Bakırdan ve ışıktan oyulmuş dağlardır.
Dün Çukurovadan geldi Hanna,
Senin bana gönderdiğin gibi çiçekler yapmışlardı
Mavi sert kayaları, çok eski Yunanlı insanlar,
Eli hünerli, altın yürekli dostlar,
İri mavi, katmer katmer çiçekler,
Dünya durdukça insanlar bu katmer katmer çiçekleri
görecekler
Yüzlerce çiçek vardı mavi çinke taşlarda Hanna,
Hiç birisini bulamadım,
Eskiden, çocukluğumda, mavi çiçekleri gider okşardım,
Sert yumuşacık olurdu
Kokardı çiçekler
Bir hoş,
Bir eski..


Sonra kartallar vardı bizim köyün kayalıklarında yüzlerce
Bakır kanatlı,
Kartallar ölmüşler,
Mavi taş çiçekleri, katmer katmer, kötü insanlar çalmışlar.
Bak Hanna, bin yıl öteden Yunanlı ustamız, atamız, kardeşimiz
bize mutlulukla gülecek,
Mavi kaya çiçekli bir gün gene yerine gelecek
Ben o kadar çok üzülmedim Hanna,
Sen de üzülme
Mavi çiçekler yerine gelinceye kadar istersen Çukurovaya
gelme.
Selam ederim sizin ordaki dağlara, çiçeklere,
Kurda kuşa, karıncaya, balıklara, böceklere
Hepinize canı gönülden selam ederim.
Selam ederim dağına denizine
Selam ederim ışıklarınıza
Selam ederim sana yüreğim Hanna (Sayfa: 70-73)


*
Bak Hanna dün yağmur yağdı,
Ben mavi yağmurları severim
Bah Hanna dün bulut ağdı dağlara
Ben al dağları severim
Bak Hanna yel esti dün tan yerleri ışırken
Ben turuncu yelleri severim,
Bak Hanna dün gökyüzü yere indi,
Tepeden tırnağa som maviye gömüldük,
Işığa gömüldük,
Toprak göğe ışık yağdı Hanna
Işık yağdı top top
Işık yağdı ışık
Bak Hanna bu işler çok karışık
Canım Hanna çok çok karışık bu işler
İşler bildiğin gibi değil
Bak dün dağlar başını aldı gitti bizim buralardan
Al sana.. (Sayfa: 74)


*
Hele Ulaşa Ulaşa
Ulaş benziyor güneşe
Ulaş kardaş can verirken
Görenlerin aklı şaşa
*
Ulaş canım Ulaş gülüm
Sana yakışmıyor ölüm
Sana demedim mi kardeş
Düşman hayin düşman zalim
*
Ulaş benim gülüm güzel
İnsanlığım yolum güzel
Kardeş sen öldükten sonra
Vallah billah ölüm güzel
*
Döğünürüm yana yana
Haber olmadı mı sana
Yüreğindeki kırk kurşun
Ağır gelmiyor mu sana
*
Şu Boğazın günden yanı
Gitti gelmez Ulaş hani
Bu dünya güzel olacak
Bu insan güzel olacak
Ulaş Kardeş koç yiğidim
Görmeyecek güzel günü
*
Dağlar taşlar geldi dile
Bu dünya kalır mı böyle
Öcümüz yerde kalamaz
Sinanıma selam söyle
Kadirime selam söyle
*
Sinan Kadir Hüseyinim
Soylu dağım yüce kinim
Ulaş selam et dostlara
Bizi durduramaz ölüm
*
Bu zalim günler günler geçecek
Bu zalim günler geçecek
Düşmanlar ağı içecek
Bundan sonra yeryüzünde
Çiçekler Ulaş açacak
Çiçekler Kadir açacak
Çiçekler İlkay açacak
Bundan sonra yeryüzünde
Çiçekler dostluk açacak
*
Generaller generaller
Kızıl kanda kanlı eller
Sizi de yeneruz bir gün
Bize Türk milleti derler
*
Hele Ulaşa Ulaşa
Ulaş benziyor güneşe
Ancak sen ölürsün böyle
Böyle yiğit biz ölürüz
Düşmanların aklı şaşa
Ulaş benziyor güneşe
Bundan sonra yeryüzünde
Hep çiçekler Ulaş aça (Sayfa: 76-78)


*
Havanın yüzünde bir kırlangıç sürüsü
Ve yabanıl ak atlar doludizgin
Bu sabah, bu sabah öylesine güzel ki
Bu sabah yağmur yağacak
Bu sabah gün açacak
Bu sabah tekmil tomurcuklar patlayacak
Bahar patlayacak
Köpükler, bulutlar patlayacak
Özlemlerin en güzeli, tozlu bir özlem
Topraktan yeni çıkarılmış
Üç bin yıllık yunan şarabı
Atların kara gözleri
Ve ben kederden geberiyorum
Tam yalnızlıktan gebermenin de sırası
Senin ellerin güzel
Bir damla duman ovanın üstünde
Bir damla ak bulut, altına batmış,
Yeşile batmış
Bir damla sıcacık, bir damla ışıltı
Sımsıcacık tutuyorum
Sımsıcacık tutuyorum bir şeyi
Önüme bir adam çıkıyor
Amma da kocaman gözleri var
Amma da çok ağlamış
Amma da çok çiçek açmış
Amma da çok yüreği,
Amma da çok yüreği sıcak
Amma da çok yalnızlıktan geberiyor
Amma da çok mavi tutuyor
Bir avucunda öylesine bir mavi ki,
Amanallah bir mavi ki,
Bir top, bir yumak mavi ki,
İşte o kadar
Marlin Monronun gözleri
İşte o kadar
Marlin Monronun gözleri
İşte o kadar
Köpoğlu köpekler, zalimler, domuzlar,
Adam olmazlar, kan içiciler,
Kefen soyucular,
Açların gözbebekleri,
Darağaçları kadar iğrençler
Sevmemiş, ama hiç hiç hiç sevmemiş,
Sevilmemişler…
Marlin Monronun gözleri
işte o kadar
Duru bir denize benziyordu der miyim
Bir alaca şafağa,
Seher vaktinde çiçeklere,
Aydınlk bir akar suya benziyordu
Der miyim,
Kederden çıldırıyordu,
Utançtan kahroluyordu
Der miyim
Marlin Monronun gözleri
İşte o kadar
İşte o kadar
İşte o kadar köpoğlu köpekler
Yağmur yağacak, yağmur yağacak
Güneş açacak, gece olacak, bahar gelecek, kar yağacak,
Sıcaktan kavrulacağız
Yağmur yağacak,
Bir yağmur yağacak
Havanın yüzünde delişmen bir kırlangıç sürüsü
Senin ellerin ne güzel
Tuttum mavisini toprağa çaldım,
Tuttum mavisini denize attım,
Tuttum mavisini bahara vurdum,
Tuttum mavisini güneşe verdim,
Tuttum mavisini,
Tuttum mavisini ak bir atı nalladım
Tuttum mavisini ağaçlara fırlattım
Dünyanın bütün ağaçları,
Dünyanın tekmil bulutları,
Dünyanın tekmil güneşleri,
Dünyanın tekmil
Yaaa, dünyanın tekmil insanları
Senin ellerin ne güzel
Sarı çiçek sarvan kurmuş oturmuş
Bir nergis ovası Çukurovada
Bir nergis ovası Çukurovada
Bir nergis ovası
Bir nergis
Her yıl böylesine açar
Sonra birdenbire yağmur durdu, bu ne hal
Toprak kuruyuverdi
Toprak çatlayıverdi
Bir adam çıktı karşıma, dudakları çatlayıvermiş
Sarı bulaşmış saçına
Rüzgâr bulaşmış,
Kırmızı bir yağmur bulaşmış
Bir tomurcuk yağmur
Çok ötelerde bir yıldız ışılıyordu, uzak mı uzak
Geldi ayağının dibine düşüverdi,
Tozu dumana katmış geliverdi
Uğnuunup geliverdi
Bir turna sürüsü, Marlin Monronun gözleri,
Marlin Monronun gözleri
Marlin Monronun gözleri
İşte o kadar
Siz şapka da giyiyorsunuz
Hem de şapkanız o kadar güzel ki,
Vallahi de güzel billahi de
Siz ne güzel yemekler yiyorsunuz
Siz bulutlara bakıyorsunuz
Siz kapıları açıp kapatıyorsunuz
Ne güzel
Siz uzun kısa adımlar atıyorsunuz, değil mi
Sahiden ne güzel
Oğlunuz kızınız var mutlu mu mutlu
Yağmur altında da dolaşırsınız, ben bilmez miyim
Omuzlarınıza kar da düşer, ben bilmez miyim
Bilmez olur muyum
Boyunbağınız öyle bir oturdu ki yerine
Bu sabah aynada gördüm
Ben bu aynayı kırmayacağım
Deli misiniz be
Bu ayna türkü söylemesini bilir
Uçak olur uçar,
Tren olur, tren, uçsuz bucaksız ovalardan geçer
Hem de ıssız, hem de kimsiz kimsesiz
Hem de dumanı var
Hem de dumanı gelir yarı aç yarı tok, yarı yer altında,
Yarı yer üstünde bir köyün üstünde durur kalır.
Hem de hiç utanmaz
Utanmaz oğlu utanmaz
Bu aynadan bir atom bombası olur ki
Bir atom bombası
Bir atom bombası
Öyle bir atom bombası ki
Bomba derim sana
Bir dudağı yerde
Bir dudağı gökte
Bir atom bombası ki
At kuyruğu gibi dökülüyor ışık
Öyle değil mi
Ulan köpoğlu,
Ulan adam azgını
Neyinle öğünüyorsun
Neyinle öğünüyorsun
Neyinle neyinle, neyinle ulan iki gözü çıkası
Arkana bir dön baksana
Daha dün değil mi
Bu aynadan bir atom bombası olur ki
Siz yapmazsanız ben yaparım
Alimallah bu aynadan bir atom bombası dökerim ki,
Bir atom bombası
Ama ne atom bombası
Göz açıp kapayıncaya kadar, şu bizim allı dünya pullu dünya
Hani tomurcukları açardı ya
Her bahar deniz gibi köpürürdü bahardı
Hani denizi bahar gibi
Göz açıp kapayıncaya kadar
Bir varmış, bir varmış bir varmış, bir varmış
Size diyorum bir varmış, size diyorum bir varmış
Bu aynadan bir atom bombası dökerim
Alimallah dökerim
Öğündüğü şeye bak itimin
Öğündüğü şeye bak
Öğündüğü şeye bak
Sus ulan, sus ulan, sus ulan yılancıklar çıkarası
Ulum ulum ulası
Sus ulan
Sus ulan hürriyet için, sus ulan hürriyetimiz için
Hürriyet de de dur orada
Siz hiç utanmıyorsunuz
Ben sizi hiç sevmiyorum
Siz hiç utanmıyorsunuz
Ben bu aynadan bir de ak bir kuş dökebilir
Güvercin sandınız değil mi
Avcunu yala tatarağası
Ağzına bir de yalancı zeytin dalı veririm sandınız değil mi
Ben bu aynadan daha çok şey yaparım
Üstümüzdeki gökyüzünü alır götürürüm
Üşümem deyin haydi
Haydi bakalım
Senin ellerin ne güzel
Altınızdaki toprağı da alır götürürüm ha
Bana mı ne
Vay namuzsuz vay
İşte bunu bilmiyordum
Marlin Monronun gözleri
İşte o kadar
Bakın ben bu aynadan…
Söylemem, çatlayın, patlayın
Söylemem işte.
Bana bakın, ben hiçbir şey söylemem
Birisi ne diyordu geçende
Dünyanın bütün adamları, yani sözüm ona insanları
bir insan olsa… Bir tek kocaman insan.
Ne olurdu
Ne bileyim ben
Ne yaparlardı
Ne mi yaparlardı
Durun azıcık düşüneyim
Ben bu aynadaaaan… hıııım…
Durun durun azıcık düşüneyim.
Sen ellerin ne güzel
İşte o kadar canım efendim
Güzel sultanım
Ne darılıyorsun
Sana bir şey demedim ki
Kızdırma kafamı
Bir eline ak bir gül veririm
Bir eline de ayna
Gül oyna sevdiğim gül oyna
Bir eline bir kedi yavrusu
Yeni doğmuş,
Daha ıslak ıslak
Bir eline… dur azıcık düşüneyim…
Amma da acelecisin güzelim…
Bir eline bir eline
Bir elinde kedi yavrusu
Ben bu aynadan atom bombası yaparım
Bir eline
Ben bu atom bombasını
Bir eline…
Birdenbire aklıma ne geldi biliyor musunuz
Nerden bileceksiniz
Durun bir bir söyliyeyim size
Ne geldi aklıma biliyor musunuz
Gidip bir akar suya...
Su pırıl pırıl,
Su aydınlık olmalı
Su, bizim Savrun suyu gibi güneşli,
Dibine Kur’an düşüşünde okunmalı
Gidip yüzümü bir iyice yıkamalıyım
Birinde, bir yaz günü ben bir yolda yürüyordum
yol çok tozluydu
Baktım yolda bir karartı
Ne olacak bir hasta kız çocuğu karartısı
Nerede olacak, tabii Çukurovada
Bombay dolaylarında öylesi ne gezer,
Arabistan çölünde de aramayın
Canım başka yerde ne ararsınız
İşte bizim Çukurovada
Çukurova yıldızlıdır
Siz azıcık şişiriyorum sanacaksınız
Hiç de değil
Çukurovada yıldızdan gökyüzü gözükmez
İnanmıyor musunuz
Haydin siktirin,
Haydin cehennem olun
Hangi taş büyükse gidin başınızı ona vurun
Bizim Çukurovada toprak bire kırk, bir elli verir
Amerikada, Amerika çok büyük bir yermiş, çok çok
Merhametli adamları varmış
Ne bileyim ben bize öyle söylüyorlar
Çok iyi adamları varmış
Benim bu işlere aklım ermez
Vebali günahı söyliyenin boynuna
İşte bu Amerika toprağı da tamı tamına bizim
Çukurova toprağına benzermiş
Onlar bire yüz veren topraklarının ürününü denize
Dökerlermiş
Benim bu işlere aklım ermez
Elimin üstünde sinek gibi aydınlık
Şimdi birden aklıma bir karanlık geldi
Sert, granit gibi bir karanlık mı desem
Her neyse iki gözüm
Bu kız çok hastaydı
Bu kız sıtmadan titriyordu
Bu kız öldü ölecek
Ekin tarlaları sapsarıydı
Güneşe batmış
Kız tozlu yola upuzun yatmıştı
Terli elleri çamur içindeydi
Toz bulaşmış olacak
Yani tozdan olacak
Sonra çok titriyordu
Ben hemen bildim, kız sıtmalıydı
Sonra anası geldi, kızın başucuna oturdu
Kız gerindi gerindi, bacaklarını uzattı
Yolun tozlarına belendi
Sonra kaskatı kesildi
Bu kızın gözleri
Yüzü hep gözdü
Ne alın
Ne kırmızı nar gibi dudak, yani narçiçeği gibi
Ne yanak, ne çene, ne diş
Belki ak dişleri ışılıyordu
Aklımda kalmamış
İşte koskocaman iki göz
Hem de kapkara, derin, yalım karası gibi
Siz hiç kapkara ateş gördünüz mü
İnanmıyor musunuz
Haydin cehennem olun
Bizim Çukurovada vardır
İsterseniz gidip görün
Haydin cehennem olun
Bu kızın gözleri
İşte o kadar
Avcunuzu yalayın efendiler
Size yoksulluktan söz açar mıyım
Ben usta sanatçıyım
Öyle tongalara basar mıyım
O kızın kara gözleri
İşte o kadar
Siz her sabah sıcak suyla yüzünüzü yıkarsınız
Bazılarınız da soğuk suyu sever
Ben sizi bilmez miyim
Bunca yıl içinizde yaşadım
Ekmeğinizi yeyip suyunuzu içtim
Bir kahvenin kır yıllık hatırı vardır
Ben bunu bilmez miyim
Ben nankör müyüm
Ben yemek yediği sofraya bıçak sokan mıyım
O kızın gözleri işte o kadar
Siz asfalt yolda yürürsünüz, sonracığıma virtrinlere
Bakarsınız, çocuğunuzu elinden tutarsınız
Saçlarını okşadığınız da olur
Öyle değil mi
Karınızı öpersiniz
Yalan mı
Yapmayın demiyorum ki
O kız var ya, hani doktor bulamamış da yolun ortasına
Boylu boyunca serilip ölmüştü
İşte o kızın anası başucuna oturmuş kızın
Ağıt söylüyordu
Bu ağıt ne işe yarar mı diyorsunuz
Ben ne bileyim, ben yedi tûla sahibi miyim
Ben âllame miyim, ben büyücü, ben kahin miyim
Onun bunun gibi bir vatandaşım
Çok merak ediyorsanız gidin ona sorun
Kızının başucuna oturmuş sallanarak ağıt söylüyor
Dünden beri de ağzına bir lokma koymadı
Sesi de yanık mı yanık
Yürek koymuyor insanda
Ben böylesi seslere dayanamam,
Yüreğim götürmez
Sahiden çok merak ediyorsanız gidin siz kendisine sorun
Sahiden ne işe yarıyor şu ağıt
Allaşaşkına gidin sorun
O kızın gözleri
İşte o kadar
Anasının gözleri
İşte o kadar
Gözleri daha çoğaltırım sandınız
Beyler, paşalar, nah, aldandınız
Beyler, ağalar
Marlin Monronun gözleri tamam
İşte o kadar
Neyinize yetmez ölü kurbağa suratlılar
Muşmula soylular
Siz olmuşsunuz
Bana bakın açtırmayın ağzımı
Siz, siz, siz…
Ulan deli ediyorsunuz be adamı
Haaa, senin ellerini unuttum, senin ellerin çok güzel
Uzun, ince, beyaz, kuğu tüyü gibi
Ben, insanın ellerini severim
Siz de mi seversiniz
Etmeyin eylemeyin
Eskiden olsa inanırdım, şimdi mi,
Geçti o günler tosunum
Ben o aynadan var ya atom yaparım,
Atomdan ağaç yaparım, sonra da uzay yaparım,
Ağaçtan su yaparım,
Sudan ne mi yaparım,
Sudan da bir nakışlı peri böceği yaparım
Peri böceği insanların en yakın arkadaşıdır
Ama ben aynadan atom yaparım
Çiçek yaparım
Bin yıllık sürecek bir bahar yaparım
Öyle sembolik falan değil canım
Düpedüz bahar işte
Yağmurlu, ıslanmış çiçekle
Sonra genç insanlar birbirleriyle çok yatarlar baharda
Ben bu dünyada genç insanların biribirleriyle
Yatmaları kadar güzel bir şey görmedim
Müthiş gerinirler
Sonra böcekler de çiftleşirler
Görmedim ama, mutlaka onlar da, deli gibi geriniyorlar,
Tattan çatlayacak gibi oluyorlardır
Hani İzmirde olgun, kocaman ballı incirler sarkar dallardan
Hani sapsarı
Hani tattan yarılmıştır
İşte cümle mahlukatın gençleri böyle çiftleşirler
Atların burun delikleri
Bir de sağrıları
Arıların, kelebeklerin kanatları
İnsanların bellerinin orta yeri titrer
Başka yerleri de titrer ama
En çok belleri titrer
İşte böyle adam gibi, bin yıl sürecek bir bahar yaparım
Ben gönlü güzel, gönlü gani kişiyim
Düpedüz adam gibi bir bahar
Aynadan atom, atomdan su, sudan deniz, denizden kuş, kuştan solucan, solucandan adam, adamdan ateş, ses yaparım rüzgâr da yaparım, koku da… Gönlünüz ne isterse onu yaparım.
Kürk manto ister misiniz
Ciddi söylüyorum
Siz alay ediyor sanıyorsunuz ya…
Marlin Monronun gözleri
İşte o kadar
Anası başucuna oturmuş, şimdi hiç kımıldamıyor, ağıt yakmayı unutmuş
Bir şey mi söylediniz kadına
Ayıp ayıp
Çok ayıp etmişsiniz
Az daha unutuyordum,
Bir de ne vardı, ben bilmem ki onları, hani çok yüksek bir ilim… Gene alay ediyor sanacaksınız… Bilmem alay edilir mi
Vallahi büyük saygım var
Hani o fiyat teorisi var ya… Matematiğin ekonomisi…
Bir de o vardı işte, çok saygıdeğer… Bizi adam eden
Kim yaptı atomu, kim öğünüyor, kim gitti uzaya, kim öğünüyüor
Bu işlere karışmak kıl-ü kali muciptir
Yüksek matematiktir ve de bilimdir
Dilinin altındakini biliyoruz diyeceksiniz
İki milyar aç, iki milyar ekmeksiz
İftira ediyorsunuz,
Yalan söylüyorsunuz,
Hiç öyle bir niyetim yoktu.
Siz bu laflara çok alışıksınız, duya duya kulağınızda
Çan bitmiştir, kocaman kilise çanları
Benim demek istediğim başkaydı
Adamı söyletmiyorsunuz ki
Allahınızı severseniz sözümü kesmeyin
Bitireyim de ondan sonra
Ne var bu kadar gürültü edecek
Ben ayna yaparım, maşa yaparım, keçiler süt yapar, siz yapabilir misiniz
Arılar da bal yapar deyim de gülün
Ulan size bu fırsatı vermeyeceğim
Üstüme çok güldünüz
Tohumlar bitki yapar tohumlar
Adam yapar, insan yapar, yürek yapar
Demirci örsü gibi, kıpkızıl ve güzel ve çiçekli ve aydınlık
Ve dertli ve sımsıcak, al da canının içine koy ve gözü yaşlı
Ve ölüme ve zulüme
Ve adamın adam öldürmesine karşı
Ve soyguna karşı,
Ve köleliğe karşı
İzmirin içinde aynalı çarşı
Parisin içinde aynalı çarşı
Londranın, Newyorkun ve Pekinin ve Moskovanın içinde
Ve tekmil dünyanın içinde ve tekmil evrenin içinde
Aynalı çarşı
Bizim Çukurovada ayna falına bakarlar
Ve aynada umut yolları
Ve ben demirci örsü gibi kocaman ve kıpkızıl ve sağlam
Ve güzel, hem de aydınlık, hem de yıldızlı, hem de sıcacık eser…
Ben daha ne yapardım
Ben sevda yaparım, şehvet yaparım, arılar çiftleşirler, bereketli
Bin yıllık bahar… İsterseniz azıcık kış, azıcık güz…
Yazı da ister misiniz…
Açın önünüzdeki nakışlı mendili
Korkmayın açın canım
Bakın ne çıkacak içinden
Tuh be, tuh yüreğinize, ben de sizi bir adam sandım
Havanın yüzünde bir kırlangıç sürüsü
Çok hızlı uçar kırlangıçlar
Yuvalarındaki civcivlerin ağzı sapsarıdır
Görmediyseniz nasıl anlatayım size, sapsarı, sapsarıdır
Senin ellerin ne güzel
Sahi beyazdı ellerin
Başparmağının üstüne peri böceğini ben koydum
Sen uyuyordun
Farkına bile varmadın
Sen biliyor musun dünyada ne kadar çok peri böceği var
Ben o kadar çok gördüm ki
Sen biliyor musun dünyada ne kadar çok karınca var
Ve ne kadar karınca doğup ne kadarı ölüyor
Bir düşünse adam deli olur be
Ya balıklar
Ben sadece senin elinin üstüne bir tane peri böceği koydum
Peri böceği hoşuma gider de ondan
Kırmızı hoşuma gider de ondan
Üstünde kara benekleri hoşuma gider de ondan
Bazısında da ak olur işte onun için
Bak gelir seni uyandırırım
Sen şarabı sever misin
Bana son günlerde dokunur oldu
İçmeden de olmuyor ki birader
İşte o sıcak yağmura, işte o uzak sıcak yağmura
Varıp da alnını dayayan bendim
Bütün ağaçlardan ayna yapacağım
Bütün çiçeklerden, bütün denizlerden, bütün çiçeklerden,
Dünyanın bütün balıklarından ayna yapacağım
Aynalardan atom yapacağım
Petrolden de ayna yapacağım
İşte öyle kokacak
Bir de bir ışık yapacağım
Sizin inadınıza
Yalnız be yalnız size inat olsun diye
İzmirin altın sarısı güz salkımlarından
Çukurovanın altın sarısı başaklarından
Afrikanın altın sarısı karıncalarından
Zencinin ak dişlerinden
Zencinin ak dişlerini hiç yabana atmayın
Ama hiç yabana atmayın
Parıltısını iki günlük yoldan görürsünüz
Bir gülmeye görsün
Zencinin dişlerinden ışık yapacağım
Bir tutam ışıktan bir fil yapacağım
Onu da salıvericiğim Bengal ormanlarına
Şu Bengal ormanlarını bir görmüşlüğüm,
Yok yok bir duymuşluğum var
Bengal ormanının otlarından,
Bir de yapraklarından,
Haydi çiçeklerini de ihmal etmeyeyim,
Şiir olur da çiçeksiz olur mu
Bunca çağların şairleri aptal mı
Çiçeksiz bir tek şiirlerini gösterebilir misiniz
Bir de çiçeklerinden,
Bir de kuşlarından
Bir de yaban arılarının kanatlarından
Bir de ağaç köklerinden
Bengal ormanlarının ağaç kökünden olmazsa olmaz
Ben biliyorum büyük bir özelliği vardır Bengal ormanlarının
Bir de asyalıların
Sarı ve de ak derililerin
El ve ayak tırnaklarından
Bir de şimdiye dek söylenmiş bütün türküleri toplayacağım
Ama dünya kurulduğundan beri söylenmiş bütün türküleri
Aşk ve hat üstüne
Aşk ve şehvet üstüne
Aşk ve toprak üstüne
Aşk ve ölüm üstüne
Ölüm batsın
Ölüm yerin dibine, dibine batsın
gözüm görmesin şu ölümü
Gözüm görmesin ölümler
Gözüm görmesin
Görmesin
Başım dönüyor
Ver elini, ver elini, ver elini
Gözüm görmesin ölenleri
Ver elini
Ellerin ne kadar da sıcacık
İşte ben bütün bunlardan ışık yapacağım
Var mı bir diyeceğiniz
Yeni doğmuş bebelerden atom yapacağım
Bakın görün ki bütün ağaçların kökü ışık olmuş
Bakın görün ki bütün yapraklar, dünyadaki bütün yapraklar
Gece gündüz balkıyıp durur
Yalnız Bengal ormanındakiler değil
Karanlığın damarlarına bir kan yürüteceğim
Pul pul ışık
Pul balkıyacak
Karınca ayaklarından, balinanın çene kemiğinden,
Tekmil arıların kanatlarından,
Yılanların yalım kırmızımsı dillerinden
Çocuklara oyuncak yapacağım
Bengal ormanının fili yavrulamış
Her biri bir top ikiz ışık
Seni gelir uyandırırım, şu bu değil, hayal mayal değil
Gelir seni düpedüz uyandırırım
Sevgilim değil misin
Gözlerine bir top ak bulut sürerim
Bir damla Çin seddi yağmuru
Işığı şarap yaparız
Ediyorum ediyorum uyanmıyorsun
Amma da çok uykun varmış be sevgilim
Şu ölümlü dünyanın yarısını da uykuya ve
Olur mu ya, olur mu ya sevgilim
Halbuki ben ışıktan gece
Geceden hayat yaparım
Canım sıkılırsa dünyanın bütün gecelerini toplarım
Bak, hepsini hepsini hepsini toplarım
Bir damla gece bırakmam şu sizin dünyanızda
Bak karışmam ha, bir damlacık bırakmam
İlâç için bırakmam
Torlar toparlar hepsini götürür Kafdağının arkasına
Hapsederim
Eline ayağına zincir vururum
Ne yaparsınız o zaman
Elini ayağını kırk kat urganla bağlarım
Ne etseniz neyleseniz kurtaramazsınız elimden gecelerinizi
Gecesiz ne yaparsınız
Deli olursunuz be
Bütün gecelerinizden bir top kapkara mermer yaparım
Gelir seni uyandırırım
Dudaklarını öperim
Uykulu, tuzlu, azıcık acı dudaklarını
Sen şehvetten deli olursun, gerinirsin
Alnın terler
Hiç mi görmedim seni
Şehvetten etine bıçak sokulmuş gibi bağırırsın
Hiç mi rastlamadım sanıyorsun
Ben rastlamadımsa Gagarin rastladı
Gagarin neden ne yaptı acaba orada
Gagarin ne düşündü acaba orada
Gagarin ne duydu acaba orada
Anlatsana be Gagarin
Anlatamaz ki, söyleyemez ki, bilemez ki
Dilinin ucuna gelir, belki de gelmez ki
Gagarinin eli dokundu oraya, ışığın köküne eli dokundu
Karanlığın köküne eli dokundu
Ne mutlu bana
Gagarin hiçbir şeyi söyleyemez ki
Gagarin Marlin Monronun gözlerini görmüştür
Ne var o kızın gözlerinde
Gagarin söyleyemez ki
Çukurovadaki kızın gözlerini ben gördüm
Anlatmaya dilim yetmez ki
Ben diyorum ki size, ben aşkın ve ümidin adamı
İşte ben böylesi bir adam
Ben diyorum ki size
Bir dil bulacağız her şeye varan
Bir şeyleri anlatabilen
Böyle dilsiz, böyle düşmanca, böyle bölük pörçük
Dolaşmayacağız bu dünyada
Her şey her şeyi söyleyebileceğiz bu dünyada
Her şeyi birbirimize
Gagarin ışığın yapraklarını birbir anlatabilecek
Dünyada iki buçuk milyar çift el
Bir gün göreceksiniz ki bu iki buçuk milyar çift el
İki buçuk milyar kere ışık dokuyor
Söyleyin bana hoşunuza gitmez mi
Işık vazgeçtim
Şöyle bir gözünüzün önüne getirin ki
Dünyada bir tek insan bile kalmamış
Çiçekler, böcekler, hani şairlerin anlata anlata bitiremediği bir dünya
Ama bir tek insan yok
Ben bu dünyayı sizin başınıza çalarım
Ben bu dünyadan öfke yaparım
Kudurmuşluk yaparım
Sözden öfke yaparım
At kuyruğu kılından,
Şahin teleğinden öfke yaparım
Karınca ayağından,
Örümcek ağından öfke yaparım
Gölgeden öfke,
Böcekten,
Tekmil böceklerden öfke yaparım
Demirden, bakırdan, çelikten, tunçtan
Kayadan, taştan, elinizdeki atomdan
Gagarinden,
Bütün bebeklerin, doğmuş doğacak bebeklerin,
Doğmuş doğacak eniklerin,
Doğmuş doğacak bahar taylarının
Doğmuş doğacak buzağıların,
Doğmuş doğacak civcivlerin,
Doğmuş doğacak kertenkelelerin,
Gözlerinden öfke yaparım,
Kudurmuşluk yaparım
Aynalardan atom yaparım,
Ulan neyinizle öğünüyorsun be
Yabanıllar, kan içiciler, verin o elinizdeki oyuncağı
Kızdırmayın kafamı insan yüreklerinden öfke yaparım,
Öyle bir öfke ki
Kızdırmayın kafamı
Haydi defolun başımdan
Tekmil aynalardan atom yaparım
Haydi haydi cehennem olun başımdan
Havanın yüzünde bir sürü leylek, ak leylek,
Zambaklar gibi açılmış
Ne diyordu Türkmen karısı
Leyleğin ayağı kırmızı deynek. (Sayfa: 85-108)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...