#Adonis etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#Adonis etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Aralık 2020 Çarşamba

Adonis (Ali Ahmad Said Esber) - New York'a Mezar (Çeviri: Özdemir İnce)

Arka Kapak:

*

Adonis, 1986 yılında Paris’te tanıştığımız zaman Arap dünyasının ve Arap dilinin yaşayan en büyük şairiydi. Şimdi, 2012 yılında, dünyanın yaşayan en büyük şairidir.! Benim de içinde yer aldığım bu tarih parseli içinde ve döneminde hiçbir şair onun kadar üç boyutlu yazınsal devrim yapamadı.
*
Almanlardan Goethe Ödülü’nü aldığı, İsveçlilerin Nobel Ödülü’nü alamadığı 2011 yılında dünyanın yaşayan en büyük şairi. Tedbirli davranıp “Dünyanın yaşayan en büyük şairlerinden biri” diyebilirdim. Bilerek demedim.!
*
Benim büyük şairim, şiir yazmakla yetinmez, onunla doymaz, edebiyat ve şiirin tarihi, sosyolojisi, felsefesiyle de ilgilenir. Adonis araştırma ve denemeleriyle bir işi tam anlamıyla yapıyor. Benim büyük şairim bunlarla da yetinmez, ülkesinin ve dünyanın siyaset ve kültür sorunlarıyla da ilgilenir, Beyrut’ta 60’lı yıllarda yayımladığı Mavvakif dergisinin adının ifade ettiği tarzda “tavır” alır. Adonis şiirleriyle, denemeleriyle, gazete yazılarıyla, konuşmaları ve demeçleriyle bunu da yapıyor.
*
New York’a Mezar ile Arap dilinin şiiri, geleneğin zincirlerinden kurtulmuş ve çağdaş şiirin doruklarına çıkmıştı. Adonis, insan bedenini ruhun mezarı olarak tanımlayan Platoncu felsefenin tersine insan bedenini gerçek yerine yerleştirdi. İsyancı ve devrimci bir beden, bir kafa ve bir ruh.!
*
Özdemir İnce

*****

*

''Kendisini ve şiirini Türkiye'de tanıyan yoktu. Seksenli yılların başında, hakkında ne düşündüğünü sorduğum Abidin Dino, bizim Yahya Kemal'e benzediğini söylemişti. Bu, benim beklediğim bir cevap değildi. Yahya Kemal geçmişe tapar, Adonis ise geçmişi hallaç pamuğu gibi atar.'' (Sayfa: 12)
*****
''New York'a Mezar'ı 1989 yılında Varlık Yayınları'ndan yayımladım. Adonis o yıl TÜYAP Kitap Fuarı için İstanbul'a geldi. İlk gelişiydi. Daha sonraki dönemde sık sık geldi. İdealindeki, 'Müslüman halkın yaşadığı laik cumhuriyet' örneğini bulmuştu. Her şeye karşın.!
Tarık Akan, 1995 yılında bana telefon etti ve Uluslararası Nâzım Hikmet Ödülü'nü Adonis'e vermeyi düşündüklerini, kabul edip etmeyeceğini kendisine sormamı istedi. Adonis, o sırada Londra'da bir arkadaşının evindeymiş. Oraya telefon ettim ve Nâzım Hikmet Vakfı'nın kendisine vermeyi düşündüğü 10 bin dolarlık ödülden söz ettim. ''Sen ödül jürisinde misin, jüride isen ödülü alamam,'' dedi. Üye olmadığıma yemin ettim. O da Nâzım Hikmet adına verilen bu ödülü almaktan onur duyacağını söyledi.'' (Sayfa: 12-13)
*****
''Kitap'' (Adonis'in yazmış olduğu), Peygamber'in ölümünden sonra ve halifeliğin kurulmasından itibaren, X. yüzyılın yarısına kadar, Arap tarihinde yapılan bir yolculuktur. Dante'nin İlahi Komedya'sı benzeri bir yolculuk. Ancak Dante'nin göksel Cennet ve Cehennem'inin tersine Adonis'in Cennet ve Cehennem'i, bu dünyadadır. Arap'ın yaşadığı, düşündüğü ve yazdığı yerdir.
Tasarlanış bakımından eşi benzeri olmayan bu kitap, üç boyutlu ve çok katmanlıdır; sol tarafta anlatıcının metni, sağ tarafta şairin metni, aşağıda (dipte) açıklamalar ve notlar.
Adonis bu kitabı için, ''Arap tarihinde yapılan epik bir yolculuk ve bir başka deyişle bu tarihi şiirsel olarak okumaktır,'' diyor.
Gerçekten çoğul bir kitap, şiir sanatında gerçek bir devrim. Nâzım'ın Memleketimden İnsan Manzaraları gibi ama bir başka boyutta büyük bir şiirsel devrim.
*
Dip Not: Şair Metin Fındıkçı, ''Kitap''ın tamamını Arapça'dan Türkçeye çevirdi ama bir yayıncı bulamadı. Kitap 19*22 cm üzerinden yayımlanabilir. Birinci cilt 400 sayfa. Belki de bu nedenle yayıncı bulunamadı.'' (Sayfa: 14)
*
Özdemir İnce, Cihangir, 7 Aralık 2011
*****
*
''Suriye'nin 1944 yılında bağımsızlığına kavuşması ve Şükrü El-Kuvvetli'nin ilk cumhurbaşkanı seçilmesi Ali Ahmad Said'in yaşamında ''Binbir Gece'' mucizesini yarattı: Yeni cumhurbaşkanının ülkeyi kendi gözleriyle tanımak için başladığı gezi, onun yaşamında belirleyici bir etken olacaktır. Şükrü El-Kuvvetli'nin bir geziye çıkacağını duyan Ali Ahmad Said, babasına bu olay üzerine bir şiir yazacağını söyledi (''durum'' şairi ve halk şiiri geleneğine tam anlamıyla uygun bir davranış). Babası ona, ''Oğlum sen kimsin ki koskoca cumhurbaşkanı önünde konuşacaksın.?'' dedi.
Ama Eş-Şuara (Şairler) suresinin sözünü ettiği şeytanlara kulak veren bu oğul, dediği gibi, şiiri yazdı ve cumhurbaşkanıyla birlikte binlerce Suriyelinin huzurunda okudu. Mirene Ghossein'in belirttiğine göre, şiir, cumhurbaşkanını, şimdiye kadar kendi ülkelerinin yönetiminde söz sahibi olamamış halkla işbirliği yapmaya çağırıyordu. Genç şair, ''Her iki taraf da güven ve sabır göstermeli, vatandaşlık ilkelerini bilmeli. Halk elini uzatıyor,'' diyordu. Ali Ahmad şiirini bitirince cumhurbaşkanı yerinden kalkıp genç şairi alnından öptü ve, ''Söyle bakalım ne istersin.?'' dedi.
''Okumak istiyorum.''
Ali Ahmad, bir hafta sonra cumhurbaşkanından bir mektup aldı. Bir liseye kaydı yapılmıştı ve Tartus kentine gelmesi isteniyordu. Ali Ahmad burada üç yıl kaldı, Daha sonra Latakia'dabir devlet okuluna gitti ve on iki yıllık okulu beş yılda bitirip diplomasını aldı.'' (Sayfa: 17-18)
*****
''Bilindiği gibi Adonis; Sümer, Hitit, Bâbil ve Fenike kaynaklarından Antik Yunan'a kadar gelen öyküleriyle bir Fenike ''erkeklik'' tanrısıdır. Bu söylenceye göre Adonis'e âşık olan Aphrodite'yi kıskanan Tanrıça Artemis, onun (Adonis'in) üzerine domuz saldırtmış, Adonis'in kanlarıyla sulanan topraktan ''Manisa lâleleri'' bitmiş. Adonis ölünce Tanrıça Aphrodite [Fenike kaynaklarına göre İştar] onu kurtarmak için ölüm ülkesine inmiş. Ölüm ülkesi tanrıçası Persephone de Adonis'e âşık olunca iki tanrıçayı kırmak istemeyen Zeus, Adonis'in bir yıl yer altında, bir yıl yer üstünde kalmasını buyurmuş. Bu söylence, Suriye kralı Theios'un kızı Myrrha [kimi kaynaklara göre, Kıbrıs kralı Kinyras ile kızı Smyrna] ile sevişmelerinden doğan Adonis yorumundan daha yakın Ali Ahmad Said'in Adonis'e dönüşümüne. Kral, seviştiği kadının kendi kızı olduğunu öğrenince çok kızmış ve kızını öldürmek istemiş. Tanrılar kıza acımış ve onu mersin ağacı (murt, murtos) yapmışlar. Adonis de bu mersin ağacından doğmuş. Bu söylenceleri bilgiçlik taslamak amacıyla aktarmadım: Adonis, Ali Ahmad için bir simgedir, belli aralıklarla sürekli ''diriliş''i, değişimi ve bir kimlik arayışını simgelemektedir.'' (Sayfa: 18-19)
*****
''Adonis, çocukluk ile yoksulluk arasında bir benzerlik olduğunu söyler: Çocukluk yalnızca saflık ve doğaya yakınlık dönemi değil, aynı zamanda mülkiyetin olmadığı bir çağdır.'' (Sayfa: 20)
*
Özdemir İnce, Ankara, 2 Kasım 1987
*****
*
ABD'nin Irak'ı işgali konusunda Özdemir İnce ile yaptıkları söyleşiden:
*
''Adonis: ..Din ile politikayı mutlaka ayırmak gerekiyor. Bunun için İslam'ın yeni bir bakışla okunması gerek. İslam'ı da bütün dinler gibi iki düzlemde ele alabiliriz. Bireysel ve kişisel inanç olarak İslam. Bireyin kişisel inancı olan İslam'a saygı göstermek zorundayız. Sadece İslam'a değil, din ve inanç ne olursa olsun hepsine. Ama kurum olarak İslam'ı aşmak zorundayız. Bana göre, İslam bir kurum olarak çağımızın sorunlarına çağdaş bir yanıt bulacak durumda değil. Bana kişisel olarak bu alanda hiçbir şey söylemiyor. Ama şunu kesinlikle belirtmeliyim ki bir inanç olarak, bir din olarak İslam'a karşı değilim.'' (Sayfa: 28)
*****
''Adonis: Eğer bir müslüman toplumda insanların mümin olmak kadar ateist olmaya da hakları yoksa bu işte bir terslik var demektir. Eğer İslam'ı yeniden okuyabilirsek, Kuran'ı yeni bir gözle okuyacak olursak, onun demokrasiye karşı olmadığını görürüz. İslam, günümüzde müslüman ülkelerde uygulandığı biçimiyle demokrasiye karşıdır.''
(Sayfa: 30)
*****
''Adonis: (..) Söyler misiniz bana, Türkiye'de herhangi bir kimse İslam hakkındaki düşüncelerini özgürce söyleyebilir mi.?'' (Sayfa: 33)
*****
''Adonis: Tektanrılı (monoteist) dinler ömrünü tamamlamıştır, işlevleri sona ermiştir. Bunu söylemeye cesaret etmeliyiz. Tektanrılı din anlayışını gözden geçirmeliyiz. Örneğin tek tanrılı dinler ile tek tanrılı dinler öncesi (premonotheisme) dinleri ele alacak olursak.. Dikkat ederseniz ''paganizm'' demiyorum, ''tek tanrılı dinler öncesi (premonotheisme)'' diyorum. İsterseniz tek tanrılı dinler (monoteist) uygarlığı ile tek tanrılı dinler öncesi (premonoteist) uygarlıkları karşılaştıralım: Premonoteist toplumun uygarlık, kültür, şiir, felsefe, mimarisini monoteist toplumunkilerle karşılaştıracak olursak; premonoteist toplumun uygarlık, kültür, şiir, felsefe ve mimarisi monoteist toplumun uygarlık, kültür, şiir, felsefe ve mimarisini fersah fersah aşar. Monoteist uygarlık sadece savaş, milliyetçilik, ırkçılık ve diktatörlükler yarattı. Bunu söylemeye cesaret etmek lazım. Evet monoteizm, bilimi ve tekniği yarattı; ama kültür adına ne varsa premonoteizm yarattı. Monoteist toplumda, premonoteist toplumun mimarlarını, heykeltıraşlarını, filozoflarını aşan mimarlar, heykeltıraşlar, filozoflar var mı.? Firavunlar Mısırı'nın, Sümerleri, Grekleri hangi monoteist uygarlık aşabildi.? Günümüze kadar Platon, Aristotales ve Herakleitos'u geçemedik. Hiçbir şiir Gılgamış'ı, Homeros'u geçemedi. Monoteistler bunu düşünmeli, düşünmeye cesaret etmeli, söyleyebilmeli ve eleştirebilmeli. Monoteizm gelecek için olumlu adımlar atmadı. Hatta monoteizmin insanlığın göçüşünün başlangıcı olduğunu da söyleyebiliriz.'' (Sayfa: 35-36)


*
''New York,
bir kadın - bir kadın heykeli.
---Bir elinde Özgürlük dedikleri kâğıt parçasını
---Tarih dediğimiz kâğıt tomarını tutmaktadır.
---Adı dünya olan bir çocuğu boğmaktadır öteki eliyle.''
(Sayfa: 41)
*
*
''Ve okudum: Beyrut'un ve daha başka yerlerin fareleri şişip kabarıyorlar bir Beyaz Saray'ın ipeğinde, kemiriyorlar insanları kâğıtla silahlanıp,
okudum: Alfabenin bahçesinde kalan domuzlar ayaklarıyla çiğniyorlar şiiri..'' (Sayfa: 44)
*
''- böylesi bir yerde caz konserini,
- böylesi bir evde mürekkepten başka bir şeyi olmayan kişiyi,
- böylesi bir ağaçta bir şarkıcı kuşu,
ve ilân etmek için:
*
- uzay kafes ya da duvarla ölçülmüştür,
- zaman ip ya da kırbaçla ölçülmüştür,
- dünyayı kuran düzen, kardeş cinayetiyle başlayan düzendir,
- ay ve güneş, sultanın sandalyesinin altında parlayan iki dirhemdir.'' (Sayfa: 45)
*
''Ve hiç unutmuyorum: Ülkemde sıra sütunların ve yasağın, sandalyen ve adamın var New York. Ve her şey satılık: Gece ve gündüz, Mekke'nin taşı ve Dicle'nin suyu. Ve haykırarak açıklıyorum: Buna karşın, soluk soluğasın -Filistin'de, Hanoi'de, Kuzey'de ve Güney'de, Doğu'da ve Batı'da savaşıyorsun ateşten başka tarihleri olmayan insanlara karşı. Ve diyorum: Hepimiz kesik başını bir tepside taşıyor Vaftizci Yahya gibi ve ikinci doğuşunu bekliyor.'' (Sayfa: 46)
*
*
''Parçalanın özgürlük heykelleri, güllerin ustalığını öykünen bir ustalıkla göğüslere saplanmış çiviler.'' (Sayfa: 47)
*
''Söz öldü, çünkü söz alışkanlığını bırakıp mimiğe alıştı dilleriniz.
(..)
Nesnelerin en hafifidir söz. Onun içindedir her şey. Yön ve andır eylem, bütün yönlerdir söz ve bütün zaman. Söz eldir, el düştür.'' (Sayfa: 48)
*
*
''New York = Deliliğin gürültülü ırmaklar halinde fışkırdığı yeryüzü kabuğundaki delik.'' (Sayfa: 53)
*
*
''Vurgunum ben tufana dönüşen bir güvercin olan gözyaşlarının oyununa. ''Tufana gereksinimi var dünyanın..
Gözyaşları dedim, öfke demek istedim ama.'' (Sayfa: 56)
*
*
''Aklı kanla, kanı zincirle tıkabasa doluyken nasıl isyan edebilirdi bu insan.?'' (Sayfa: 58)
*
*
''Ve ben şafakla kalktım, dönüşten az önce, ''New York.!'' diye haykırarak.
Çocukları karla yoğurup çağın pastası yapıyorsun. Oksittir sesin, simyaların en zehirlisi. Adın uykusuzluktur, soluk tıkanması. Kurbanlarına şölen veriyor Central Park ve ceset ve hançer hayaletleri görünüyor ağaçların altında. Yalnızca rüzgâr kalıyor çıplak dallara, yolcuya kesik yol.'' (Sayfa: 59)
*
*
''Zamanı bildiriyor saat''. (New York - Yöntem, Pavlov'un yöntemi ve kendi deneyimlerinin köpekleridir insanlar.. ortalığı kasıp kavurduğu yerde savaşın, savaşın, savaşın.!)
''Zamanı bildiriyor saat''. (Bir mektup geliyor Doğu'dan. Bir çocuk yazdı bunu damarlarıyla.)
*
Okuyorum onu: Oyuncak bebek güvercin değil artık.
Top, makineli tüfek ve tüfek artık oyuncak..
Cesetler, Hanoi'yi Kudüs'e, Kudüs'ü Nil'e
Bağlayan ışık yolları üzerinde. (Sayfa: 62)
*
*
''Böylece,
omuzlarımda taşıyorum Küba'yı New York'ta, soruyorum: Ne zaman gelecek Castro.? Ve bekliyorum Kahire ile Şam arasında, yarı yerinde yürünecek yolun..
*
..Özgürlükle buluştu Guevara. Onunla girdi zamanın yatağına, birlikte uyudular. Bir daha bulamadı onu uyanınca. Uykuyu bırakıp düşe girdi, Berkeley'de ve Beyrut'ta, her şeyin her şey olmaya hazırlandığı öteki arı kovanlarında.''
*
New York, 25 Mart
Bikfaya, 15 Mayıs 1971 (Sayfa: 66)
*****
*
''..ilerleyin dünyanın mutsuzları, örtün şu paçavra ve gözyaşı çağını..'' (Sayfa: 86)
*
''değiştirme gücüm var: Ateşleme fitili uygarlığın
işte benim adım'' (Sayfa: 88)
*
''Sevdalı ağaçlar çıktılar bir dal sallıyor beni fışkırıyor su
eski çağı tamamlanıyor insanların ben başlıyorum
-----dönenceler yüzüm ve ışığın içinde bir ayaklanma''
(Sayfa: 89)
*
''gecende bir çocuğu var mı tarihimin
ey ocağın külü.?'' 
(..)
''mağarana geri dön ----------- çekirge sürüleridir tarihler
bir orospunun bağrında oturur bu tarih dırdır eder ve
hıçkırır bir kancık eşeğin karnında çürür toprağın kokuş-
masını beklerken bir kurtçuğun içinde yürür mağarana
geri dön ve yere bak utancından'' (Sayfa: 93)
*
''saatlerin açtığı bir boğaza yerleştirdim gözevlerimi soru-
yorum: Haliçsiz bir ırmak mıdır benim halkım.?'' 
(..)
''...Duyuyor musun
dünyanın yüreğindeki hıçkırığı.?'' (Sayfa: 95)
*
pek ender konuşur deniz
ama şöyle dedi:
''mutsuzuz biz
Tarih de mutsuz
yel değirmeninde
dönüp durduğu için''
*
tabutunda mutsuz Yaratıcı
tabutunda mutsuz Yaratık.. (Sayfa: 97)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...