22 Şubat 2020 Cumartesi

Can Yücel - Güle Güle Seslerin Sessizliği

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği
BİR FELSEFECİNİN NOTLARI
CAN YÜCEL ÜZERİNE*
* ''Behey adam, yazını okumak için yüz elli yaşına kadar mı yaşayacağız.?'' diyen kadim ve sevgili dostuma..
---------------------Selâhattin Hilâv
-------------------------------------------
Şiirin konuk olduğu, ''konuşlandığı'' şairlerden biridir Can Yücel. Konuk olduğu diyorum, çünkü şiir, insanoğlu denen türün insan olmasının, oluşmasının, adım adım gerçekleşmesinin tarihinde; bir edilgen nesne, bir yaratılan estetik/dilsel varlık olduğu kadar, bir etkin özne olarak de gösteriyor kendini. Bu tarihin bir ürünü olduğu kadar, bir kurucu öğesi olarak da ortaya çıkıyor. Hegel'e göre şiir, evrenin temelinde bulunan ve onunla özdeş olan Akıl'ın, İde'nin ya da Tin'in (Geist'in), kendini en somut ve en yetkin biçimde dile getirdiği bir alan; insanoğlunda bilincine ulaşan Mutlak'ın önemli bir konaklama yeri ya da uğrağı. Bu açıdan şiirin, insanoğlunu İnsan olmaya çağrı, insanoğlunun İnsan'a kavuşma, kendini daha iyi tanıyıp bilme ve kendini yaratma çabalarından biri olduğu söylenebilir. Bu ileri sürüş, insanolum'la şiir arasındaki derin ilişkiyi irdelemeye çalışan felsefi bakışın sonucudur. Octavio Paz, şairler, aslında bir tek şiiri yazarlar diyor. Buna dayanarak, aslında bir tek şiir kendini bütün şairlere yazdırır diyebilir ve böylece düşüncemizi daha somutlaştırabiliriz. Nitekim Can da şöyle diyor: ''Ben şiiri ciddiye almıyorum ki zaten, yeter ki şiir beni ciddiye alsın.! Davetsiz misafirdir.. pat diye gelir o, ya bir Afrika menekşesini ya da ölen bir delikanlıyı bahane eder, oturur karşıma, kaldırabilirsen kaldır artık.'' Yalnızca edebiyat çerçevesi içinde kalan ve beylik kavramlarla iş gören bir şiir irdelemesinin, soyut ve teknik düzeyi aşamaması ve yararlı olmasına rağmen yetersiz kalması, belki de, yukarda sözü geçen felsefi boyuttan yoksun olmasının sonucudur. Öte yandan, estetik algının, hem biçimden, hem de içerikten kaynaklanan bütünselliğini göz önüne alan felsefi bakış, bir şairin veriminde, yalnızca biçimsel ve yapısal bağıntıları incelemekle yetinmeyip, şiirsel dünyaya dönüşmüş ruhsal ve tinsel öğeleri; yani dili, sözcüğü, imgeyi, duyguyu, heyecanı, duyumu, düşünceyi, kavramı, mizahı, alayı, öfkeyi, başkaldırıyı, eleştiriyi ve özlemi de ele almak zorunda. Ayrıca, tarih içinde özne olarak kendine yol açan şiir, çeşitli engellemelerle karşılaştığı ve düz bir çizgi boyunca değil de zikzaklar çizerek gerçekleştirdiği için, felsefi bakışın, şiire elverişli ya da şiiri köstekleyen kültürel/ideolojik ve öznel/bireysel ortamı da irdelemesi gerekli.
Kendisinden başkasına göndermeyen imgenin ya da nesne/sözcük'ün kullanılması, ''dil simyası'', töresel/resmi dil anlayışının çarpıttığı sözsel dünyaya karşı çıkış ve şiirsel sözcük dağarcığının pervasızca genişletilmesi; mizah, alay, yergi, öfke, sevecenlik, lirizm ve bunlara altyapılık eden kapsayıcı bir kültür ve bilgi, her an işleyen bir eleştirel dünya görüşü, siyasal bilinç ve kendini durmadan sorgulayıp deşen bir öznellik, Can'ın şiirinin temel öğeleri. (..)

İnsanlığın üstüne bebek çiş etmişçesine
Bizim sosyalizm
Bokunu çıkarıyor işin arasıra
Yaprakları bırakıp kirazları sayacağım derken
Köklere kibrit suyu ekiyor
Belki de sanayiye fazla merakımızdan bu
Çok hızla makinalaşmak istiyoruz
Yeşille doğayla evrenle dengeyi unutup
Diyalek-dil'e boşveriyoruz
Bir balta girmemiş ormanda dönüyor sınıf mücadelesi
Özgürlük kadar hapis ağaçlar arasında
Kardeşçesine düşmancasına ve yoldaşçasına
*
(..) Bilinçdışının, karanlık, karmakarışık ve başıboş dünyasının nesnemsi imgelerinin, dille ve dilde aydınlığa kavuşup açık seçik ve belirgin bir biçimde insansal dünya içine sokulması ve bilinç içinin genişletilmesi de, aynı şiir işleminin (praksisinin) sonucudur. Çağdaş şiirin temeli olan gerçeküstücülerin üzerinde önemle durdukları bilinçdışını özgürleştirme ve imgeyi dönüştürme işlemi, Can'ın şiirinde, Türk edebiyatında az gördüğümüz bir ataklık ve isabetle uygulanır:
*
Su kadar çıplaktı Kadın
Ve akar gibiydi ak yatağında;
Karnının düşlerinde yüzen
O eflatun nilüferi saymazsan
*
Elinde bir yoyo gibi benliğin
*
Martı ayaklı tayfalar koşuşuyor limanda
*
İki at gemi azıya almış
İyi bir haber gibi koşuyordu
*
Bir gün şâyet boynumda yem torbası
------hayallerim asılı
*
Kelebek gözlüklü bir tanrı
*
Eski terlikler gibi bakıyor insanın yüzüne
*
Cıvıl cıvıldı gözleri
Yeni dağılmış bir ilkokul gibi
*
Bu örnekler daha da çoğaltılabilir. Ama bu kadarı bile, bilgikuramı ve ruhbilim inceleme konusu olan tasarım ve imgenin, kendi doğal ortamından çekip çıkarılarak şiir dünyasına ve yeni bir yapılanma içine nasıl yerleştirildiğini göstermeye yeter sanırız. (Sayfa: XII-XIII)
***
Can, Breton'un dediği gibi ''sözcüğü köpürtmekle'', şiiri sözcükten fışkırtmak, en uzak ve karşıt imgeleri çarpıştırmakla ya da yan yana getirmekle kalmıyor. Çağrışımsal olanaklarını sonuna kadar kullandığı ve kimi zaman ''kelime oyunları''yla, cinaslarla bir başka yaşama kavuşturduğu sözcüğü, fiziksel olarak değişime de uğratıyor; hece ve harf düzenini altüst ediyor; bildiklerimize benzeyen ama bir bakıma yepyeni ve etkileyici sözcükler yaratıyor. Dilin ve sözcüğün bu biçimde kullanılması, kurulu düzenin taşıyıcısı ve koruyucusu olan belli bir söylemin yıkıma uğratılmasıdır ve şairin devrimci olabilmesi için, dilde ve deyişte kendi şiir devrimini gerçekleştirme zorunluğunu hem ortaya koyar, hem de bu zorunluğun nasıl aşıldığını gösterir. Öte yandan, erkeksiz kadın ve kadınsız erkek dünyalarında, futbol maçlarında, hatta birini övmek için ters bir biçimde kullanılan, ama töresel/resmi dilde es geçilen küfürler ve kaba sözler, Can'ın sözcük dağarcığını sevecenlikle ve ataklıkla genişletmesiyle, şiirde de var olma hakkına kavuşurlar ve şiir de temel boyutlarından birini böylece edinmiş olur. Tabii ''komünistlik'' ya da ''müstehcenlik'' suçlamalarıyla, resmi makamların gazabına uğramak ve sulu gözlü ''nezih'' şiire alışmış okurların şaşırmasına ve burun kıvırmasına yol açmak, bunun ceremesi.. (Sayfa: XIII)
***
..gerçek şairler, dili azat edenlerdir, diyebiliriz. Nitekim Can'da, tutsaklıktan kurtularak yaşamın iç yüzünü ortaya döken ve özündeki gizli hakikatleri de gösteren bir dille karşı karşıyayız. Bu dil akıl öğretmez, efsaneleri pekiştirmez, kişilere tapınmanın, soyut hümanizma hayallerinin hizmetkârlığını yapmaz, besinsel ve cinsel açlığı idealler ve ilkeler ileri sürerek gözden kaybettirmez, yaşamamışlığı ve hödüklüğü örten sulu gözlülük ve yapmacık hassasiyet üretmez, bunları başkalarına bulaştırmaz; kısacası, yalana hayat hakkı tanımaz. (Sayfa: XIV)
***
Can gibi bir şairin elinde mizah ve yergi, yalanla yoğrulmuş, düzmece, anlamsız ve gülünç bir dünyayı şiirde berhava etma ya da temizleyip ayıklama işlevini yerine getirir. Çünkü onun şiirnde mizah, bizde genellikle edebiyat ve tiyatroda görüldüğü gibi başkasını küçük düşürüp gülünçleştiren ve kendine dönmeyen bir mizah değil. Yalanı, aldatmacayı, çelişkiyi, kafasızlığı, toplumsal düzenin ürünü olması açısından ele alan, bunların farkına varmamış gibi kimi zaman kendini de konu edinen, ama aldatanın ve aldananın gülünçlüğünü şiirin berraklığında yansıtan bir mizah. 

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

Öfke ve sevgi, nefret ve lirizm de Can'ın şiirinin temel öğeleri. Bunlar, birbirini doğuran karşıt terimler. Çünkü hem kölece davranışın, aldanışın, kurallara körü körüne boyun eğmenin, bilinçsizliğin dünyasında yaşadığını, hem de sevilecek varlıklar arasında bulunduğunu duyan bir şair Can. Öfkeyle olumsuzlama ve sevgiyle olumlama gibi iki tutumun arasındaki gerilim konuşturuyor onu:
Öyle parçalandım ki ömrümde
Sevgiyle öfke arasında,
Sevgimi öfke vurdu
Öfkemi sevgi kaçırdı
İçim parçalandı arada
Bi de bigün baktım gökyüzüne bi bayram gecesi
Bi kestane fişeği açmış yedi rengimden

Yağıyorum çocukların üstüne (Sayfa: XV)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

YOLDA
*
Yoldayım aşkım yoldayız
Yola vurduk
Kanatlar açıyor ayaklarım
Yeni bitkiler ki görülmemiş
Kardelenler
Yeşillenerek herşeye
Yeşilleniyor dünya
Yoldayım aşkım yoldayız
Ne köyden kente
Ne de kentten köye
Artık anladım yolda olur Devrim
Yolda başladı Devrim
Mesafeler ki doğacak çocuklarımız
Ne varsa sakat devirin (Sayfa: 25)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği
TUHAFLIK

Ne tuhaf şey yaşamak
Ne tuhaf her tarafım
Titreye titreye titreye
Ne tuhaf ölüyorum
Tuhafiye dükkânıyım sanki
Tuhaf bir aşk kalmış içimde
Gözüm arkama tuhaf bakacak (Sayfa: 28)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

KONTIRA REKLÂM
*
Yıkadı beni anam
İyi sularınla
Biraz haşlarcasına
Manavgat’ta da yıkandım
Okyanus’ta da Hint
Goethe’nin Marienbad’ında da yundum
Vezüv’ün lâvlarında da
Kelimelerle şiirlerle de yıkandım
Temizim
Ama siz, Brecht’in dediğince
Sermayeler değil, bre sermayedarlar
O öve öve bitiremediğiniz detercanlarınızla
Bi yıkana görün
Kaybolup gidersiniz ortadan
O kadar pis o kadar mundarsınız ki (Sayfa: 32)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

EMİL GALİP SANDALCI'YA SAYGI
*
Seni, Emil,
Boğaziçi Lisesi'nin buz tutmuş havuzuna
Kaydırak oynarken düşüp
Kafamla buzları kırıp zorbelâ
Kenara çıkmaya çalışırken
Elimden tuttuğunda tanıdım
Ne severdik o zamanlar Mehlika Sultânı
Sen, Jean Jacques Rousseau'nun Emile'ini
Kaptığın gibi Cumhuriyet Türkiyesi'ne getirdin
İktisatçı oldun, gazeteci, radyocu
İşkence gördün, insan hakları savunucusu oldun
Son marifetini de gösterdin
Uçak öyle kaçırılmaz böyle kaçırılır diye
Son nefesini kaçırdın
Havadar bir maviye (Sayfa: 54)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

GUSMAN'IN KABAHATİ NEFES ALMASIDIR
*
Kesin nefesini kesin
Teröre karşı kontra terör
Bir sincabı ceviz yiyor diye öldüremezsiniz.
Ne de Lipsos balığını yosun sindirdi diye.
Hiçbir yunus taklak attı diye suçlanamaz.
Ne de balinalar bir acaib fıskıyedir
------------------------------ummanlarda
Hiç kimseyi öldüremezsiniz siz,
O Holding kıçınıza kalmamış.
Bir insanı öldürmek kendisi kendisi
-------------------------------olduğu için
Kimse bir Devrimciyi öldürememiştir
Mahkemeler, avukatlar, kafesler, nefesler
Kimse bir Devrimciyi öldüremez
Öldüremezler
Semender..
Şimdi zorla nefes aldığım bu noktada
Nefes darlığından gelen ölüm
Gusman'ın idamına itiraz
Onun kesilen nefesi benim nefesimdir
Nefesi sade Latin Amerika değil, bütün
-----dünyada yürekler attıkça, kandamarları
-----işledikçe, beyinler çalıştıkça..
-----kesilmeyecektir.
Gusman yeni doğmuş bir çocuktur
Biraz ağlıyor elleri yumuşacık
Benim yeni doğmuş çocuğum
Bağırıyor artık bütün öfkesiyle yeni doğan
Değiştireceğim diye bu Dünyayı
Gusman'lar ölmezler
Yeniden idam edilirler (Sayfa: 62-63)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

MUSA BEĞ İÇİN
*
Musa Anter çağımızda
Yeni bir Selâhattin Eyûbiydi
Onun ipek kesen kılıcı varsa
Musa Beğin Türkçesi
Ve de o güzelim Kırmancası vardı
Herkesin yaya gittiği yerde
---O filinta bacaklarıyla
---------------koşardı.
Musa Peygamber Kızıldeniz'in
-----dalgaları arasından
----------nasıl ulaştıysa
O da kardaşlıkla
----------dünya kardaşlığıyla
----------ulaştı karşı kıyıya
Musa Beğ için akan göz yaşları
----------yediveren mermilerdir
--------------------birer birer (Sayfa: 70)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

SOSYALİST UÇURTMA
*
Tut ki koyverdin kendini rüzgâra
Allı dallı bir uçurtmasın sen
İpin ucu bir çocuğun elinde
Artık havalardasın
Öbür uçurtmalarla bulutlar içinde
Takla-takla, cilet-cilet..
Derken çocuk koyveriyor ipi elinden
Serbestsin göklerde
Takılmak üzre bir telgraf teline
Bir mevsim orda kışlayacaksın..
Kuyruğu gitmiş, kâğıtlar parçalanmış
Çıtalar kalmış tek senden geride
Gelen geçen bakıp yine bir çocuk
-------------------------düşüyle sana
İç çekseler de çekmeseler de
Morgda morlaşmaktan daha iyidir
Bunun ayrı bir aydınlığı
Rüzgârı var
Titreşimi, muştusu, ümidi.. (Sayfa: 72)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

ORMANCASINA
*
İnsanlığın üstüne bebek çiş etmişçesine
Bizim sosyalizm
Bokunu çıkarıyor işin arasıra
Yaprakları bırakıp kirazları sayacağım derken
Köklere kibrit suyu ekiyor
Belki de sanayiye fazla merakımızdan bu
Çok hızla makinalaşmak istiyoruz
Yeşille doğayla evrenle dengeyi unutup
Diyalek-dil'e boşveriyoruz
Bir balta girmemiş ormanda dönüyor sınıf mücadelesi
Özgürlük kadar hapis ağaçlar arasında
Kardeşçesine düşmancasına ve yoldaşçasına (Sayfa: 74)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

İTİRAF
*
Nahit Hanım söyledi yine
Neden babama yazmışım da
-----anama şiir döktürmemişim
Kaç kere yazdım
-----cebimden uçup gittiler
Ben onyedi yaşında beni yıkayan
Anneme şiir yazacak kadar şair değilim (Sayfa: 76)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

ŞARKI
*
Gece güneş gündüz karanlık
Nerde kaldı o eski yârenlik
İçerim ki kör lâmbadır içerim
Yolun gözler ışıl ışıl gözlerim (Sayfa: 77)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

SIR
*
Aynanın sırrı nedir ki
Kırıldığında
Beni bile göstermediği zaman (Sayfa: 78)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

FOLKLOR ŞİİRE YARARDIR
*
Ben Cilo'nun doruğ'na durmuşam
Şiirlerle vuruşmuşam
Kem sözüyle dostun vurulmuşam
Şairim ben bir keçiyem
İnatçı leş kokulu ayağına tez
Sarpı serap bellemişem
Gözüm yukardan bakıyı
Dalgın dalgın aşağı
Düşünmüyom bile
Düze nassı ineceğem
Kayya gibiyem
Ya da bir çığ diyem
Ya da bir çağ
Lorka gibi (Sayfa: 80)


I
*
Başımın üstünde şemsiye
Yerde yapraklar
Fısıltılar akıyordu ayaklarımın arasından
Kapattım şemsiyeyi bir yıldız düştü (Sayfa: 82)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

II
*
Yeşilin içindeki yeşilleri göreceksin
Mavinin içindeki mavileri
Seslerin içindeki sessizliği
Artık beyninin gerisinden konuşacaksın
Soğancığından o sağır ama konuşkan
Beethoven'in kulaklarından
O sadelikte bir kallâvi kahve
Her yerin ağrıyacak sen ağaracaksın
Denizin ortasından yükselen bulutlarla
Bir dolunayleyin
Bir ayağın gökte
Bir ayağın dal uçlarında
Yeni bir meyva olgunlaşıyor olgunlaşmış
Düşecek dalından ölümsüz ölüm
III
Sessizlikten yaratmışsa evreni yaradan
Seslerden sessizlikler yaratmaktır yaratıcılık (Sayfa: 84)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

IV
*
Devrimin kığıştısı hâyi-huyu içinde
En sâkin atom çekirdeğidir parti
Susarak konuşur konuşarak susar
Moleküllerin en gıcırtılı halkasını yoklaya kollaya (Sayfa: 86)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

V
*
Suyun gözü yeşil başlı ördeklerde
Fal bakıyor tenine çizdikleri hârelerle (Sayfa: 87)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

VIII
*
Uyandırıldı mı ihtiyarlar
Uyuyamazlarmış gayrı
Uyuduk mu
Bir daha uyanamayız diye (Sayfa: 90)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

IX
*
Aşkın iki sükûtu olacak
Biri bakışıp bakışıp konuşup
Elele tutuştuktan sonra
*
İkincisi, sevişip, sevişip, sevişip
Oraları suya erdiği yerde
*
Bir üçüncüsü neden olmasın
Ayrıldıklarında
Oysa sükûttan ziyade sükut
Uçurumda yeni bir mevsim
Keçi boynuzlarıyla (Sayfa: 91)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

X
*
Başında Birinci Dünya Harbi'nin
Rusya'dan Almanya'ya geçerken
Sınırda piyastos ederler Nicinski'yi
Şifre bulunmuşmuş da üstünde
Koreografi notaları aslında onlar
Uçan Adam'ın kendi icat ettiği..
İki ay çileden sonra damda
Paris'e varır
Bir bale resitaline çıkar
Önceden ayarlanmış..
O bir sıçrayışta beş metre atlayan balet
Sahneye çıkar çıkar ama
Hiç kımıldamaz bir yirmi dakka
Kılı kıpırdamaz
Harbi Protesto için
Bir alkış bir alkış..
Tımarhâneye götürürler ordan
Otuz yıl daha yaşar dört duvar arasında
Kımıldamadan konuşmadan (Sayfa: 92)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

XI
*
Ölüm nedir diye sorsalar
Toprakla abdest almaktır derim
Sular kesildiği zaman
Kâfirler tarafından (Sayfa: 94)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

XIII
*
En deli renkler çizgilerle
Gören gözlere tünekler kurar
''Konsun üstüne, dinlensin diye kuşlar'' (Sayfa: 96)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

XIV
*
Siz hiç bir damla yağmurla bir tuttunuz mu dünyayı
Birden çıplak başınıza damlayan
Sonra bir sağnak
Ayaklarınızı ıslatan
Üstlüğünüzü geçip teninize işleyen
Bir medar yağmuru
Sonra bir ebemkuşağı
Geçin o kemerin altından öbür dünyaya

Sessizce (Sayfa: 97)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

XX
*
Çok tatlı bir düş görürken birden
-Öyle de mutlusundur ki-
Düş düşüverir onuncu kattan
Böyle düşlerdir hep ömrümüzce süren
Onuncu kattan düşmüşçesine
Konuşur konuşur konuşurken
Sebepsiz dan diye susuvermemiz
Sanki bir daha konuşmamacasına..
Kimbilir belki de ölüm
Hatırlamaktır önce öldüğümüz bir ölümü
Eflâtun'un dediğince insanlar dünyaya gelirken
Bütün dilleri bilirlermiş de unuturlarmış sonradan
Ölüm de bu emsal bilip de unuttuğumuz bir dil olmasın
Hatırlanmaya muhtaç.. (Sayfa: 103)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

XXI
*
Ölürsem neye gam yerim ki en çok.?
Bidaha küfredemeyeceğime (Sayfa: 104)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

XXIV
*
Satranç oyunu çapadır bir atılmış derine
Sesi sedâsı çıkmayan Haçlı Seferi
Kalelerden saldırılsalar da ses çıkmaz
Ne mancınık ne balyemez
Atlar kişnemez filler böğürmez
Vezir hutbe okumaz
Piyadeler geberseler de birer birer
Ses verir sır vermezler
Yine de hepsi Şah der sırasında
Şaha
Tek şahlar birbirine Şah demeyen
Ne barışsever kullar
Ne hırsız-gürsüz sultanlar (Sayfa: 107)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

Kaybederken kazanmayı şiirden gördüm
Öyle bir harp meydanına döndü ki ömrüm
Mağlup bir şah iken gâlip bir nefer-i merkum
Yürüyorum sılaya, uyağımda ölüm.

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...