''Bu kitap, ne bir şikâyettir, ne de bir itiraf..
Sadece, savaşın sillesini yemiş, aralarında mermilerden kurtulanlar olsa bile, yıkıntılardan kurtulamamış bir kuşağı anlatan bir denemedir.''
*
E. M. Remarque
*
''Yetke sahibi olanların da bizlerden daha derin ve keskin kavrayışa sahip, olgun, anlayışlı kimseler olduklarına inanırdık.
Oysa tanık olduğumuz ilk ö*lüm bu inancı kökünden sarstı. Bizim kuşağın aslında onların kuşağından daha güvenilmeğe layık olduğunu böylece anladık. Onlar ancak süslü cümleler kurmakta ve kurnazlıkta bizden ileriydiler.'' (Sayfa: 11)
*
''Onlar vatan borcunun dünyada her şeysen üstün olduğunu söylemişlerdi. Oysaki biz can çekişme acısının daha da güçlü olduğunu öğrenmiştik bile.! Ama sanılmasın ki bizler asiydik, kazan kaldırıcı, korkak, vatan hainleriydik.! (Onlar bu sözcükleri pek bol keseden harcıyorlardı). Hayır, vatanımızı biz de onlar kadar seviyorduk. Savaşa yürekle, seve seve katılmıştık. Ama yapmacıkla sahiciliği de ayırt edebiliyorduk. Gözümüz apansız açılıvermişti. Böylece onların dünyasından ortada hiçbir şey kalmamış olduğunu gördük.'' (Sayfa: 12)
*
''Diyelim köpeğini sen hep patatesle büyütüyorsun. Bir gün getirip bir et parçası koyar koymaz hemen atılır, kapar. Çünkü doğası gereğidir. İnsanoğluna da günün birinde biraz otorite ver, hemen atılır kapar. Onun da doğası gereğidir, çünkü. İnsan dediğin aslında bir hayvandan ibarettir. Ancak ekmeğe tereyağ sürer gibi biraz edep ve gösterişle hayvanlığını örter. Ordu bu esas üzerine kurulmuştur: Kademe kademe otorite buyurması şarttır. Yalnız bu otoritelerin gereğinden fazla olması işi bozuyor. Bir astsubay dilediği zaman erlerin canına okuyabiliyor. Teğmen aynı şeyi astsubaya, yüzbaşı teğmene, binbaşı yüzbaşıya yapıyor ve böylece çekiver uzasın. Böylece hepsi de kudretlerinden emin oldukları için, kendinden küçük rütbelileri ezmeyi huy haline getiriyorlar.'' (Sayfa: 35)
*
''Hele toprak.! Dünyada kimsenin gözünde toprak, bir askerin gözündeki kadar kutsal olamaz. Asker atış altında kendini boylu boyunca yere attığı zaman, ö*lüm korkusuyla yüzünü toprağa bastırıp, ellerini ayaklarını yere geçirdiği anda, toprak onun biricik arkadaşı, kardeşi, anasıdır. Asker korkusunu ve bağırışını toprağın sessizliği ve güveni içinde dindirir. Toprak onu bağrına basar, ona yeniden hayat verir. Bu yeni hayatın süresi bazen birkaç saniyeciktir. O zaman da toprak kollarını askere ebediyyen açar.'' (Sayfa: 44)
*
"Kim ne derse desin, savaşta at kullanmak, dünyanın en sefil alçaklığıdır.!" (Sayfa: 58)
*
"Gözümün önünde , hastanelerde gördüğüm korkunç sahneler canlanıyor: Zehirli gaz yutmuş olan erler sabahtan akşama kadar boğulurcasına öksürüyorlar ve kavrulmuş ciğerlerini parça parça, pıhtı pıhtı kusuyorlar." (Sayfa: 61)
*
''Barış sözcüğünü duymuyor muyum, başım dönüyor, sarhoş oluyorum.'' (Sayfa: 76)
*
''..''Savaş bizim için her şeyin tadını tuzunu kaçırdı. Biz bir işe yaramayız artık.!''
Hakkı var. Genç değiliz biz artık. Dağları devirmek, dünyayı fethetmek isteğimiz kalmadı. Tam tersine, kaçıyoruz. Kendi kendimizden, yaşadığımız hayattan kaçıyoruz. On sekiz yaşındaydık. Tam yaşamayı ve dünyayı sevmeye başlamıştık. Bizi bu dünyayı mahvetmekle görevlendirdiler. İlk bo*mba bizim yüreğimizin içinde patladı. Çalışma, çaba, ilerleme dünyasıyla ilişkimiz kesildi. Böyle şeylere inanmaz olduk.'' (Sayfa: 77)
*
''..''Savaş bizim için her şeyin tadını tuzunu kaçırdı. Biz bir işe yaramayız artık.!''
Hakkı var. Genç değiliz biz artık. Dağları devirmek, dünyayı fethetmek isteğimiz kalmadı. Tam tersine, kaçıyoruz. Kendi kendimizden, yaşadığımız hayattan kaçıyoruz. On sekiz yaşındaydık. Tam yaşamayı ve dünyayı sevmeye başlamıştık. Bizi bu dünyayı mahvetmekle görevlendirdiler. İlk bo*mba bizim yüreğimizin içinde patladı. Çalışma, çaba, ilerleme dünyasıyla ilişkimiz kesildi. Böyle şeylere inanmaz olduk.'' (Sayfa: 77)
*
''Okul duvarının dibinde, iki sıra halinde tabutlar yığılmış; sarı tahtadan, cilâsız, yepyeni tabutlar. Hâlâ çam, çıra, orman kokuyorlar. En aşağı yüz tane tabut.
Müller hayretler içinde, ''Hücum için ne mükemmel bir hazırlık.!'' diye söyleniyor.
Detering homurdanıyor: ''Bizim için bu tabutlar.!''
Kat öfkeyle, ''Saçmalama.!'' diye ona çıkışıyor.
Tjaden sırıtarak, ''Tabut bulursanız öpüp de başınıza koyun.!'' diyor. ''Zavallı nâşımızı bir muşamba örtüye sarıp sarmalayacaklar, o kadar.!''
Başkaları da şakaya başlıyor. Tatsız şşakalar bunlar ama adamın elinden ne gelir.? Tabutlar sahiden bizim için hazırlanmış. Askeri yönetim bu çeşit işlerde ateş gibidir, maşallah.!'' (Sayfa: 85)
Müller hayretler içinde, ''Hücum için ne mükemmel bir hazırlık.!'' diye söyleniyor.
Detering homurdanıyor: ''Bizim için bu tabutlar.!''
Kat öfkeyle, ''Saçmalama.!'' diye ona çıkışıyor.
Tjaden sırıtarak, ''Tabut bulursanız öpüp de başınıza koyun.!'' diyor. ''Zavallı nâşımızı bir muşamba örtüye sarıp sarmalayacaklar, o kadar.!''
Başkaları da şakaya başlıyor. Tatsız şşakalar bunlar ama adamın elinden ne gelir.? Tabutlar sahiden bizim için hazırlanmış. Askeri yönetim bu çeşit işlerde ateş gibidir, maşallah.!'' (Sayfa: 85)
*
''İnsan doğası görüp sevmeyi yalnızken öğreniyor.'' (Sayfa: 155)
*
''İnsan gözü denilen bir çift küçük noktada bazen ne derin acılar birikebiliyor.!'' (Sayfa: 156)
*
''..''Ameliyatın kaça çıkacağını bilsem.!'' diye söyleniyor.
''Sormadın mı.?''
''Doğrudan doğruya soramazsın ki.! Doğru olmaz. Sonra belki operatör ters anlar. Nasılsa annenin ameliyat olması şart.''
''Evet,'' diye düşünüyorum, ''bizim gibi hali-vakti yerinde olmayan kimselerin durumu böyledir. Bir şeyin fiyatını daha önceden sormaya cesaret edemeyip kaygıdan mahvolurlar. Oysa ötekiler, parası bol olanlar, her işte ilk önce fiyat konusunda anlaşırlar. Doktorlar da onların sormasını hiç ters anlamazlar.'' (Sayfa: 161)
*
''..şimdiye kadar sen benim için yalnızca bir fikirdin. Ben bu fikre göre davrandım. Hançerimi bir fikre sapladım ben.'' (Sayfa: 181)
*
''..bin yıllık bir kültür bu kanların dökülmesini önleyemezse, bu yüzbinlerce iş*kence odasının kurulmasına engel olamazsa neye yarar.?
Savaşın ne demek olduğunu ancak hastane belli ediyor.
Gencim ben, yirmi yaşındayım. Ama hayatta bildiğim tek şey umutsuzluk, ö*lüm, korku. Ve bir keder uçurumunun üzerine atılmış sığ, soytarıca bir neşe.. İnsanların birbirine nasıl düşman edildiğini, nasıl ses çıkarmadan, bilmeden, aptalca, uysalca, mâsumca birbirlerini ö*ldürdüklerini biliyorum. Yer yüzündeki en keskin zekâların bu iş*kenceyi büsbütün inceltmek ve uzatmak için silâhlarla sözler icat ettiğini görüyorum.
Burada ve başka her yerde, bütün dünyada, benim yaşımdaki bütün insanlar aynı şeyleri görüp öğreniyorlar. İnsanlığın bütün bir kuşağı, benimle birlikte aynı deneyimleri yaşıyorlar.
Şimdi hepimiz birden ayağa kalkıp babalarımızın karşısına geçsek ve hayattan aldığımız derslerin hesabını sorsak, acaba babalarımız ne yaparlardı.? Bir gün gelir savaş sona ererse acaba babalarımız bizlerden neler umacaklar.? Sanatımız, ö*ldürmek bizim. İlk mesleğimiz bu oldu. Yaşam üstüne bildiğimiz, ö*lümden ibaret. Sonrası ne olacak.? Bizim sonumuz ne olacak.?'' (Sayfa: 212-213)
*
''Kat cepheyi boydan boya dolaşmış bir öykü anlatıyor. Bir doktor varmış. Yoklama yapıyormuş. Önüne gelenlere başını kaldırmadan:
''Sağlam,'' dermiş. ''Cephede adama ihtiyacımız var.''
Tahta bacaklı bir adam gelmiş. Doktor gene başını kaldırmadan:
''Sağlam,'' demiş.
Bunun üzerine aksak-bacak, ''Efendim, benim şimdi bir tek tahta bacağım var,'' demiş. ''Ama cepheye dönünce inşallah kafamdan vu*rurlar da o zaman tahta bir kafa taktırır ve doktor olurum.''..'' (Sayfa: 221-222)
*
*
*