GÖRSEL: Üzerinde şehirden sürülmesi için oy verilen Hippokrates'in adı yazılı olan ostrakon, MÖ 480, A.c, Atinae, Attalos Stoa'sı, Agora Müzesi. (Sayfa: 115)
GÖRSEL: Sokrates, filozofun Lysippos tarafından yapılmış, Atina Pempeinunda yer alan heykelini resmettiği sanılan fresk, I. yüzyıl, Selçuk (Tükiye), Efes Müzesi. (Sayfa: 121)
SOKRATES, Carlotta Capuccino: * ATİNALI BİR İNSAN * Sokrates, Phytagoras'tan Epiktetos'a, Ammonios Sakkas'a ve elli yaşından önce bir şey yazmamış olan Plotinos'a kadar uzanan, hiçbir yazılı eser bırakmamış olan filozoflar geleneğinin bir üyesidir. İki tür felsefi agrafi (yani ''yazısızlık'') söz konusudur: Pythagoras'ınki gibi, kendi düşüncesini yaymak istemeyenlerin ezoterik veya dogmatik agrafisi ve yazının sözlü diyaloğun yerini almak açısından yetersiz olduğuna inananların diyalektik agrafisi. Bu ikinci agrafi türü Sokrates'le ortaya çıkmıştır ve Pyrrhon, Pitaneli Arkesilaos ve Karneades gibi kuşkucu filozoflar tarafından da uygulanmıştır.'' (Sayfa: 120) * Önemli Bir Şahsiyet: * ''Sokrates sonradan, insan için en önemli şey olan iyiliğin arayışı hedefine yönelik olmadığı için doğa felsefesinden uzaklaşacaktır. Platon'un Phaidön'unda Sokrates şöyle der: ''Akıl yürütme sürecine (logos) sığınarak her şeyin hakikatini orada aramam gerektiğini anladım'' (99e).'' (Sayfa: 123) * HAYATI ÜZERİNE İNCELEMELER * Bilmediğini Bilme * MÖ 430 civarında Sokrates'in doğa felsefesinden uzaklaşmasına neden olan entelektüel krizi hızlandıracak bir olay gerçekleşir. Sokrates'in arkadaşı Khairephon'un sorguladığı Delphoi kâhini, Sokrates'ten daha bilge kimsenin olmadığını söyler ve Sokrates bu sözleri nasıl yorumlaması gerektiğini bilemez. Sokrates bilge olmadığının bilincindedir, ama aynı zamanda tanrıların yalan söylemeyeceğini, dolayısıyla kâhinin söylediklerinin doğru olmak zorunda olduğunu bilir. Pythia'nın gizemli cevabına bir anlam verebilmek için uzun bir araştırma yürütür ve Atina'da bilge gözüyle bakılan herkesi, siyasetçileri, şairleri ve zanaatkârları sorgularve kendinden daha bilge olacak birilerini arar. Bu arayış çeşitli insanların düşmanlığını kazanmasına neden olur, ama sonuçta bu gizemi çözmesini sağlar: Kehânetin asıl anlamı, hiçbir insanın bilge olmadığıdır. Tanrı Sokrates'ten, en bilge insanın onun gibi olmadığının, yani ''en önemli şeylerle'' (ta megista) ilgili hiçbir bilgi konusunda uzman olmadığının bilincinde olan kişi olduğunu söylemek için bir örnek olarak yararlanmıştır. Dolayısıyla Sokrates'inki ''docta ignorantia''dır [öğrenilmiş cehalet], bilge olmayan, ama bilge olduğuna da inanmayan kişinin cehaletidir; ''insani bir bilgeliktir,'' yani (insani) bilginin (ilahi) bilgeliğin yanında hiçbir değerinin olmadığının bilincidir. Bu tabii ki Sokrates'in hiçbir şey bilmediği anlamına gelmez: Sokrates de herkes gibi sıradan şeyler konusunda bilgi sahibidir, örneğin genç Theaitetos'un Sounionlu Euphronios'un oğlu olduğunu bilir; çeşitli ahlâki kurallar arasında öreneğin adaletsiz davranmanın daima kötü bir şey olduğunu bilir. Hellenizm ve Roma döneminde Sokrates'in tavrı, sonradan bir klişeye dönüşecek olan ''bilmediğini bilme'' şeklinde paradoksal bir kalıp ifade olarak özetlenecekse de, antikçağa ait kaynakların hiçbirinde bu kalıp ifadeye yer verilmez. (Sayfa: 130-131) * FELSEFİ HAYATI: * ''İnsanın kendi cehaletinin bilincinde olması, ''bilgelik sevgisi'' anlamında felsefenin zorunlu bir koşuludur, çünkü arzunun tüm biçimleri, arzulanan nesnenin eksikliğini gerektirir.'' (Sayfa: 131) * Dinsizlik Suçlamaları: * ''Sokrates'e yöneltilen üç resmi suçlama, Atinalılar'ın Sokrates'in atopiasına en az yirmi yıldır beslediği tahammülsüzlüğün uzun olgunlaşma sürecinden doğar. Polisin tanrılarına inanmama (ateizm) suçlamasının ardında, Sokrates'in bir örtmeceye başvurarak ''tanrı'' diye tanımladığı Apollon'un kâhininden kaynaklanmış olan misyonunun ilahi yönünün ve özellikle Batı teolojisinde gerçekleştirdiği devrimin yanlış anlaşılması yatar. Gregory Vlastos'un dediği gibi Sokrates, yaygın Yunan inancının tersine, tanrının temel niteliğinin iyi niyetli olmak olduğu ilkesini öne süren ilk filozoftur ve bu ilke Platon'un Devlet eserindeki eğitim reformunun temelini oluşturacaktır. Dolayısıyla Sokrates, diğer Yunanlarla aynı şekilde olmasa da, şehrin ve Yunanistan'ın tanrılarına inanır.'' (Sayfa: 132-133)
Sokrates'in Yargılanması: * ''Demokrasiye dönüşe rağmen MÖ 399 yılının ilkbaharında Sokrates, muhtemelen zengin tüccar Anytos ile hatip Lykon'un arka çıktığı Atinalı bir şairin oğlu olan genç Meletos tarafından dava edilir. Bu grup, demokratik kültürün belli başlı temsilcilerinin, şairlerin, hatiplerin ve işadamlarının yıllar boyunca kibirlerini ve cehaletlerini ortaya döken Sokrates'e karşı biriktirdiği tahammülsüzlüğü ifade eder. Atina Devlet arşivi Metroon'da kayıt altına alınan metinde üç suçlama şöyle ifade edilmiştir: ''Pithos demosundan Meletos'un oğlu Meletos, Alopeke demosundan Sophroniskos'un oğlu Sokrates'e karşı bu suçlamayı getirmiş ve buna dair yenin etmiştir: Sokrates [1] şehrin tanığı tanrıları tanımamaktan ve [2] yeni tanrılar ortaya atmaktan suçludur, ayrıca [3] gençlerin ahlakını bozmaktan da suçludur. Ö*lüm cezası talep edilmiştir'' (Diogenes Laertios, II.40) * Mahkemenin sonucu herkes tarafından bilinir; kendi yöntemiyle kendini savunan Sokrates, 220'ye (veya 221'e) karşı 280 oyla suçlu bulunur ve alternatif bir ceza olarak, devlete sunduğu hizmetlerden dolayı geçim kaynaklarının devlet tarafından sağlanmasını ve arkadaşlarının desteğiyle 30 mina değerindebir ceza ödemeyi önermesine rağmen, yine 80 oy farkla ö*lüm cezasına çarptırılır. Bir ay boyunca Atina hapishanesinde Delos'tan gelecek kutsal gemiyi bekler, çünkü o dönmeden ö*lüm cezaları uygulanmazdı. Bu ay felsefe açısından çok önemlidir, çünkü hem Megaralı Eukleides'e, Platon'un Theaitetos eserini oluştıran anlatımları Sokrates'ten dinlemesi için fırsat verir, hem de hapishane Kriton ve Phaidon eserlerindeki sohbetlerin sahnesi haline gelir. Geminin Delos'tan dönüşünden bir gün sonra Sokrates yanındaki dostlarıyla vedalaşarak ze*hir içer ve MÖ 399'da Atinalıların iradesiyle ölür. Aristotales'in dediği gibi, böylece felsefeye karşı ilk suç işlenmiş olur.'' * C.C. (Sayfa: 144-145)
Hippocrates Tıbbı ve Felsefesi, Valentina Gazzaniga:
GÖRSEL: Erkek heykeli Hippokrates olarak bilinir ama Asklepios'a benzeyecek şekilde tasvir edilmiş ünlü bir hekim olabilir. Kos'taki Roma dönemi odeion'dan, MÖ IV. yüzyıl, Kos, Arkeoloji Müzesi. (Sayfa: 158) Ortak Temeller: * ''Her şeyden önce, hastalığın oluşumunda tanrısal müdahalenin rol oynadığı fikri reddedilir; Kutsal Hastalık Üzerine adlı metinde epilepsinin tanrılar tarafından gönderilmiş bir hastalık olduğu fikri çürütülmüştür. İkinci olarak, sağlık ve hastalık ''tanrısal'' olgular olmadıklarına göre physis (doğa) bağlamında ele alınırlar.'' (Sayfa: 157) * Hippokratesçi Fizyoloji ve Patoloji: Salgı Sıvısı Kuramı: * ''Vücut sıvılarıyla bu özellikler arasında, hayatın farklı yaşlarına ve farklı cinsiyetlere bağlı olarak dengeli bir ilişki söz konusudur. Sağlık bu denge haline, hastalıklar da bu denge halinin değişimine (metabole), yani bozulmasına (diskrasia) bağlıdır. Doğal dünyada insan bedeniyle aynı ilkelerden oluşan herhangi bir unsur (sıcak, soğuk, kuru ve yaş), ''açık bir sistem'' olan insan bedenine girip sağlık dengesini değişime uğratabilir.'' * Klinik Yöntemin Temelinde Yatan Nedensellik: * ''Dolayısıyla hastalık, çevreye veya rejime, yani hastanın hayat alışkanlıklarının bütününe bağlı bir ''neden''den kaynaklanan bir ''değişim''dir. Bu neden söz konusuysa, öngörülebilir olması da gereklidir. Dolayısıyla hekim hastalığın seyrini ''öngörebilir'', çünkü o hastalığın nereden kaynaklandığını anlamasına izin veren bir yönteme sahiptir.'' (Sayfa: 161)
NEDEN PLATON.?
''XX. yüzyılda yaşamış büyük filozof Alfred North Whitehead, Process and Reality [Süreç ve Gerçeklik] başlıklı eserinde şöyle demiştir: ''Avrupa felsefe geleneğinin en sorunsuz nitelemesi, Platon konusunda sayfanın kenarına yazılan bir dizi nottan ibaret olduğunu söylemektir.'' Platonculuğa çok bağlı bu filozof durumu çok da abartmış sayılmaz, çünkü sonuçta Platon'dan günümüze kadar uzanan felsefenin tamamı, Platon'un yaklaşımına karşı olduğu anlarda bile dolaylı olarak Platon'a atıfta bulunur. Başka bir deyişle Platon, istesek de istemesek de, hâlâ onun söylediklerini göz önüne almamıza neden olan bir dizi meseleyi ortaya koymuştur. İşte bundan dolayı, özellikle de felsefe eğitimi almaya başlandığında Platon'u anlamak önemlidir: Burada önemli olan sadece kuramlarını anlamak değildir (Vegetti'nin metninde Platon'un eserlerinden kesin bir sistem elde etmenin ne kadar zor olduğu, birçok çelişkisini ve yazdığı dönemle bağlantılı olarak değişen görüşlerini de göz önüne almak gerektiği görülecektir), ortaya attığı soruların ve yüzyıllar boyunca çeşitli filozofların bu sorulara vermeye çalıştığı cevapların da bilincinde olmak gereklidir. Dolayısıyla Platon'un öğretilerini geç antikçağ yeni-Platonculuğunda, Aziz Augustinus'ta, ortaçağda bilgiyi nasıl edindiğimiz konusunda gerçekleşen tartışmalarda, Rönesans Platonculuğunda, Alman idealizminin filozoflarında ve birçok çağdaş mantıkçı ve bilim insanında da buluruz. Platon'un ilk öğretisi felsefenin, tüm diğer vahiy temelli inançlardan farklı olarak, diyalog yoluyla ve fikirleri karşılaştırarak yapıldığıdır: Platon bir sofist değildir, yani hakikatin başkalarını ikna etmeye çalışanların durumuna ve sorunlarına göre farklılık gösterdiğine inanmaz ve diyalogları muhataplarının ruhundan belki de henüz anlamadığı, ama aslında başından beri bildiği şeyleri çıkarmayı amaçlar. Platon aynı zamanda bize felsefenin sadece kuramsal akıl yürütmelerle yapılmadığını (ki Parmenides gibi çok zorlu diyaloglarda müthiş akıl yürütmelerde bulunur), en ciddi felsefi meselelerden bazılarının bir mit veya bir anlatı yoluyla da açıklanabileceğini öğretir.'' (Sayfa: 167) * Platon, Mario Vegetti: * Sokrates'le Tanışma: * ''Sokrates demagojinin egemen hale geldiği demokratik rejime karşıdır, ama Otuzların kanlı oligarşik deneyimine dahil olmayı da reddeder; bu tavrı, yukarıda da belirtildiği gibi, ailesinin bazı üyeleri dahil olsa da, genç Platon'un yeni hükümetten uzaklaşmasına neden olur.'' (Sayfa: 169)
GÖRSEL: Üzerinde SyraKousai tiranı Dionysios'un başı olan Yunan tetradrakhmon, MÖ y. 400, Berlin, Staatliche Museen. (Sayfa: 171)
Sicilya'ya İlk Yolculuk * Sokrates'in mahkûmiyetinden sonra Platon Syrakousai'ye siyasi amaçlı üç yolculuk yapar. İlk yolculuğun (MÖ 388/337) amacı, Syrakousai'nin güçlü ve saygın tiranınYaşlı I. Dionysios'la temas kurmaktır. Platon, VII. Mektup'unda siyasetin maruz kaldığı illetin sadece iktidarın zirvesindeki bir değişimle iyileştirilebileceğinden artık emin olduğunu, bunun için iktidara ''filozofların'' (yani hem entelektüel hem de ahlaki erdemler açısından donanımlı seçkinleri veya felsefi düşünceye ikna olmuş idarecilerin gelmesi gerektiğini anlatır (bu da Devlet'in ana temasını oluşturacaktır). Platon'un Dionysios'a yaklaşımında böyle bir ''ikna'' işini aklından geçirmiş olması mümkünse de, kısa sürede hayal kırıklığına uğrayıp Atina'ya döndüğü anlaşılır. (Sayfa: 170) * ŞEHRİN VE RUHUN HASTALIĞI VE TEDAVİSİ: * ''..Platon Devlet'in IV. kitabında, şehrin yoksullar ve zenginler olmak üzere, satranç tahtası gibi iki zıt alandan oluşmaya devam ettiğini yazar; yoksullar ve zenginler de belirli grupların ve aile klanların özel çıkarları temelinde kendi aralarında birçok bölüme ayrılmıştır. Bu iki alan, Platon'a göre her ikisi de başarısızlığa uğramış olan iki ana rejim türü üretmiştir: Oligarşi ve demokrasi. Oligarşi zenginlerin sadece kendi servetlerini artırmak amacıyla, toplumun geri kalan kısmını yoksullaştırma pahasına oluşturdukları bir yönetim şeklidir.'' (Sayfa: 178) * Demokrasi Rejimine Eleştiriler * Atina'ya egemen olan demokrasi daha karmaşık, daha ciddi bir mesele teşkil eder. Platon'un Gorgias'ta sunduğu sert eleştirilere göre Atina demokrasisi, bu rejime özgü iki ana özelliği sergiler: Beceriksiz kitleler tarafından seçilmiş beceriksizlerden oluşan bir yönetim ve kaçınılmaz olarak demagojik bir tıkanma. Bedenin hastalanması durumunda kim meslekten bir hekim yerine, tedavi için oylamaya başvurur.? Bu durumda çok daha zor olan şehrin tedavisi neden siyaset sanatı konusunda hiçbir şey bilmeyen halk meclisinin çoğunluğuna bırakılır.? Bu durum yönetenler ile yönetilenler arasında demagojik bir ilişkinin oluşmasına neden olur. Yönetilenlerin onayına ihtiyacı olan yönetenler, seçmenleri şehrin ve üyelerinin hakiki ve uzun vadeli çıkarlarına yönlendirmek yerine, onlara yaltaklanarak, en çok arzuladıkları şeyler toplumun geneli için zararlı olsa bile onları vaat ederler. Çocuklardan oluşan bir jürinin karşısına, lezzetli ikramlarıyla bir pastacı ile pastacının neden olduğu zararları gideren acı ilacı yazacak bir hekim çıkacak olsa, jüri kime oy verecektir.? Dolayısıyla Platon'a göre demokratik kitle çocuksudur, onu temsil eden yöneticiler de demagogdur ve ahlaksızdır, iktidarlarının onayını ''halk''tan almak için onu sözleriyle pohpohlarlar.'' (Sayfa: 178-179) * Rasyonel Kısım ile İrrasyonel Kısım Arasındaki Dengesizlik: * ''Ruhun rasyonel kısmının, hem kendi içinde hem de şehirde kendini kabul ettirebilmek için diğer kısımları idare etmesini ve davranışın motivasyon merkezleri arasında ahenkli bir uzlaşma dayatmasını sağlayacak dış bir desteğe ihtiyacı vardır; bunun için saldırgan kısmın enerjisini aklın hizmetine vermek, onu toplumsal açıdan olumlu hedeflere yönlendirmek ve arzu dürtülerini kontrol altına alarak özellikle erosu cinsel tatmin arzusundan bilgi, adalet ve ideal güzellik sevgisine dönüştürmek gereklidir. Böyle bir şey ancak bireysel akla dışarıdan deste olunarak gerçekleştirilebilir ve böyle bir yardım ancak adil bir siyasi toplumdan ve üyelerinin eğitim veya rasyonel ve ahlaki açıdan baştan eğitim alanında göstereceği çabadan kaynaklanabilir. Peki ama aklını kullanamayan ve ahlaksız bireylerin, toplumları kendi suretlerinde ve kendi benzerleri olarak yarattığı ve bu toplumların ahlaksız ve akılsız davranışları gerekçelendirip teşvik ettiği kısırdöngüleri nasıl kırmalı.? İktidar ve zenginlik elde etme amaçlı rekabet, iktidarın, bireysel çıkarların hizmetinde kullanılması ve adaletsizliğin yetenekle karıştırılıp, başarıyla ödüllendirilmesi gibi umumi gösteriler, bireyde ruhun akıldışı unsurlarının baskın olmasını pekiştirmekten başka bir işe yaramayacaktır.'' (Sayfa: 183) * Oikosun Ortadan Kaldırılması: * ''Yeni rejimde gerçekleştirilmesi gereken ilk reform, iktidarı toplumsal çıkarların yerine bireysel çıkarların hizmetinde kullanmaya iten faktörleri toplumsal hayattan söküp atmaktır. Dolayısıyla (en azından yöneticiler açısından) bireysel mülkiyetin ve aile bağlarının lağvedilmesi gereklidir..'' (Sayfa: 183) * Deneysel Dünya: * ''Deneysel dünyanın var olmadığı söylenemez, ama onun varoluş şekli, değişkenlik ve istikrarsızlıktır. Dünyadaki şeyler hiçbir zaman aynı kalmazlar, çünkü zaman içinde değişime uğrarlar ve özellikleri göreceli olmak zorundadır; dolayısıyla bu şeyler hakkında elde edeceğimiz bilgiler aynı derecede istikrarsız, muğlak ve algı ile nitelemenin özelliğine bağlıdır.'' (Sayfa: 190)
GÖRSEL: Üzerinde SyraKousai tiranı Dionysios'un başı olan Yunan tetradrakhmon, MÖ y. 400, Berlin, Staatliche Museen. (Sayfa: 171)
''Burada ruh, iki atın çektiği bir araba olarak tasvir edilmiştir; arabacı, rasyonel ilkeyi, gökyüzüne doğru bir seyir izleyen beyaz at, heyecanı; aşağıya doğru eğilim gösteren siyah at ise bedensellikle bağlantılı cinsel arzuları temsil eder.'' (Sayfa: 205)
Platon'un Okulu: Akademeia, Enrico Berti * Akademeia, Platon'un Akademos (veya Hekademos) adlı bir kahramana adanan bir gymnasion [spor salonu] içerisinde kurduğu ve adını ondan alan okuldur, ''akademeia'' terimi zaman içinde yüksek eğitim alanında faaliyet gösteren kamusal kurumlar için kullanılmaya başlanmıştır. Platon bu okulu Sokrates'in ölümünden sonra çıktığı yolculuklardan ve özellikle MÖ 388-387 arasında, Syrakousai tiranı Yaşlı Dionysios'u adil bir yönetici olmaya ikna etmek için bu şehre gittikten, buradan kovulup köle olarak satıldıktan sonra kurar. Dolayısıyla Akademeia'nın MÖ 387 civarında kurulduğunu ve Platon'un amacının, Devlet'te kendisinin de belirttiği gibi, siyasetçilere felsefi anlamda eğitim vermek olduğunu varsayabiliriz. Okulun içinde bulunduğu gymnasion Atina şehrinin surlarının dışında yer alır. (Sayfa: 208-209) * Felsefi Bilgi Şekli Olarak Yazı, Mario Vegetti: * Felsefi Yazı * Her şeyden önce yazı meselesi söz konusudur. Platon felsefenin bir öğreti bütününden değil, bir düşünce ve yaşama biçiminden oluştuğuna inandığı için, Phaidros'ta yazının felsefeyi ifade etmek açısından yetersiz kaldığını, çünkü içeriğini sabitleyip kaskatı hale getirdiğini, bu içeriğin sadece karşıt tezleri çürüten ve tartışan insanlar arasındaki canlı bir diyalog yoluyla şekillenebileceğini yazmıştır. Öte yandan yazı, hocanın ve muhataplarının söylemlerinin anısının, gelecek kuşakların eğitimine yönelik olarak muhafaza edilebilmesi için gereklidir (Yasalar, VII. 811e). Dolayısıyla canlı konuşmaların sanatsal taklidi şeklinde diyalog yazmak, felsefi yazıyı felsefenin ruhunu taklit etme suçlamasından en azından kısmen tenzil edebilecek tek yöntemdir. (Sayfa: 230)
NEDEN ARİSTOTALES.?
''Klişelerden öğrenebildiğimiz bir şey varsa o da Dante'nin neredeyse on altı yüzyıl aradan sonra Aristotales'i ''bilginlerin en bilgini'' olarak tanımlamasının filozof denince akla gelen Aristotales'in şöhretinin ne kadar geniş ve uzun ömürlü olduğunu gösterdiğidir. Aristotales'in etkisinin ortaçağdan sonra da devam ettiğini ve modern ile çağdaş felsefe üzerinde de birçok açıdan hissedildiğini unutmamak gerekir. Bir anlamda felsefe yapmak için ya Aristotales'ten hareket etmek gereklidir, ya da en azından her yerde kendini gösteren varlığını görmezden gelmeye imkân yoktur; göreceğiz üzere günümüzde de, bazen kendini Aristotalesçi ilan etmeyen veya bu mirasın farkında bile olmayanlar tarafından kullanılan birçok felsefe terimi Aristotales'ten devralınmıştır. Müritleri Peripatetik bir okulu canlı tutmaya devam ederlerse de, Aristotales'in etkisi Stoacılar gibi kendinden sonraki önemli yazarlar üzerinde fazla etkili olmaz, ama MÖ I. yüzyıldan itibaren yazıları Rodoslu Andronikos sayesinde yeniden ortaya çıkar. Ondan sonra da yavaş yavaş Arap düşüncesini beslerler ve Arap düşünürlerin etkisiyle Hıristiyan Batıya dönerler; tözsel dönüşümün, yani ekmek ile şarabın İsa'nın bedenine dönüşmesinin teolojik temelinde Aristotales'in töz kavramının yer aldığını düşünmek yeterli olacaktır.'' (Sayfa: 237) * MANTIK VE DİYALEKTİK
1. GÖRSEL: Bir süvari, muhtemelen Büyük İskender, MÖ IV. yüzyıl, Pella, Arkeoloji Müzesi. (Sayfa: 240) * 2 GÖRSEL: Dionysios'un büstü ile evrenin simgesi yumurta ve Güneş'İn habercisi horoz, MÖ y.350, Londra, British Museum. (Sayfa: 244)
Aristotales mantığın, yani sözle (logos) ifade edilen düşüncenin yasalarını inceleyen bilimin mucidi sayılır. Aristotales'in geleneksel olarak Organon, yani mantığın çeşitli bilimlerin yararlandığı bir alet olduğu düşüncesiyle ''alet'' adı altında toplanan eserlerinde sunduğu öğretiye bu ad verilir. (Sayfa: 241) * Tözün Bilimi * Töz, çeşitli nedenlerle diğer kategorilere göre birincildir: (1) olmak bakımından birincildir, çünkü diğer kategorilerdeki varlıkların hiçbiri tözden ayrı olarak, bir töze içkin olmadan var olamaz; (2) kavram bakımından birincildir, çünkü diğer kategorilerdeki varlıkların tanımı daima töze atıf içerir; (3) bilgi bakımından da birincildir, çünkü bir varlığın hakiki bilgisi, rastlantılardan da önce, tözünün bilgisi anlamına gelir. Dolayısıyla ilk felsefe veya olmanın bilimi temelde tözün bilimidir ve felsefenin daima kendi kendine sorduğu ''varlık nedir.?'' sorusu -Aristotales'e göre- bundan sonra ''töz nedir'' şeklinde sorulmalıdır. (Sayfa: 259) * Hareketsiz Hareket Ettirici: * ''..tüm diğer varlıklar gibi gökyüzünün de nihai amacı kendi iyiliğidir ve bunu kendi etrafında dönüş şeklindeki tek hareketle gerçekleştirir. Tüm diğer varlıkların nihai sebebi, kendi biçimlerinin tam olarak gerçekleşmesidir, dolayısıyla ilk nihai sebep, herkes için aynı ve eşsiz değildir.'' (Sayfa: 262) * Siyaset Bilimi: * ''Aristotales'e göre hem bireyin hem de şehrin en üstün iyiliği mutluluktur (eudaimonia), mutluluk da insanın kendine özgü yetenekleri mümkün olabilecek en iyi şekilde icra etmesi, yani erdem (arete) veya mükemmelliktir. İnsan sadece zihne (dianoia) değil, en iyi şekilde uygulanmaya alışılınca karakteri (ethos) oluşturan yeteneklere de sahip olduğundan, erdemleri zihinsel (zihnin mükemmelliği) ve ahlakidir (karakterin mükemmelliği).'' (Sayfa: 264) * Mutluluk: * ''Aristotales'e göre mutluluk, asıl ''kuramsal bir hayat''tır, yani araştırmaya, incelemelere ve gayesi bilgi olan faaliyetlere adanmış bir hayattır. Bu tür bir hayat kendi kendinin gayesidir, kendine yeterlidir ve tanrıların hayatına benzer.'' (Sayfa: 265) * Aristotales'in Felsefesinin Gördüğü İlgi: * ''Aristotales İslam âleminde de büyük önem taşır: VII. yüzyılda yazıları ilk defa Arapçaya tercüme edilmeye başlanır çünkü Müslümanlar Aristotales'in eserlerinin tektanrıcı dini desteklediğine inanırlar. Aristotales'in felsefesinden alınan ilhamla Arapça sayısız eser ortaya çıkar; en önemlileri arasında El-Farabi (IX-X. yüzyıl), İbn Sina (X-XI. yüzyıl) ve İbn Rüşd'ü (XII. yüzyıl) sayabiliriz.'' (Sayfa: 269) * ARİSTOTALES'İN OKULU, LYKEİON, Claudia Macerola ve Federico Minzoni: * Halka Açık Dersler: * ''..Peripatos'un araştırmaları, Aristotales'in tarif ettiği deneysel yöntem doğrultusunda yürütülür: Araştırmalar, olguların deneysel gözlem yoluyla dikkatli bir şekilde toplanıp sınıflandırılmasını, kitap ve bilgilerin derlenmesini, çeşitli alanlardaki uzmanların sorgulanmasını temel alır. Olguların sebepleri, sadece temel bu kadar sağlam olduğu taktirde, ortak tartışmalar ve daha önceki filozofların görüşleriyle kıyaslamalar yoluyla araştırılabilir.'' (Sayfa: 290)
|