#FerideÇiçekoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#FerideÇiçekoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Eylül 2022 Çarşamba

Feride Çiçekoğlu - Uçurtmayı Vurmasınlar


Arka Kapak:

*
Burnun büyüdü mü İnci.? Hani Pinokyo’nunki gibi.. Sen anlatmıştın, Pinokyo diye bir kukla varmış. Yalan söyleyince burnu uzuyormuş. Yalan söylersen senin de burnun büyür demiştin bana. Sen de yalan söyledin. "Seni bırakıp gitmem. Gidersem seni de götürmeye çalışırım." Hatırlıyor musun, böyle söz vermiştin. Ama "Hoşça kal,” bile demeden gitmişsin. Ben uyurken.
*
İlk basımı 1986 yılında yapılan Uçurtmayı Vurmasınlar, çağdaş Türk edebiyatına damgasını vurmuş romanlardan biri. Yalnızca okurun sürekli ilgisi nedeniyle değil, yalınlığı, içtenliği ve evrenselliğiyle de..
Feride Çiçekoğlu’nun, 12 Eylül karanlığını hapishanedeki bir çocuğun gözünden anlattığı romanı Uçurtmayı Vurmasınlar, beyazperdeye uyarlanmış ve yoğun bir ilgi görmüştü.
*
ÖNSÖZ
*
1984 yılının bir Haziran öğle sonrası, demir kapı beni dışarı kapayıp Barış'ın çığlıkları içeride kaldığında, gün olup onun sesinin bunca çok insana ulaşacağı hiç aklıma gelmemişti. Barış'la ilgili anıları kâğıda dökmeyi düşünmediğimden değil, kâğıda dökülü sözün okuma alışkanlığı olan sınırlı kişiye bile çoğu kez iletilmediğini sezmemden.
Uçurtmayı Vurmasınlar'ın 1986 yılında yapılan ilk basımı bu sezgiyi doğruladı. Öykü, bir rastlantılar dizisi sonucu 1989'da film olmasaydı, Barış alçakgönüllü bir kitabın sayfaları arasından mırıl mırıl konuşmayı sürdürecekti; taa ki kitabın ilk ve tek basımı kimbilir kaç yıl içinde tükenene
dek.
Beyazperde Barış'ın mırıl mırıl sesini yükseltiverince Uçurtmayı Vurmasınlar için yeni bir basıl şansı doğdu. Ak kâğıt üzerindeki kara yazılar herkese kendi düşlerini üretmenin ipucunu verdiklerinden midir nedir, resimlenmiş düşlerden daha renkli olabiliyorlar. Bir çocuğun gözlerinden, duvarları kendi düşlerinde sorgulama olanağını daha fazla okura sunabilmek, filmin armağanı. Kitabın bu nedenle beyazperdeye gönül borcu var.
Şimdi Barış'ın düşsel mektuplarını yeniden okuduğumda, onları da yer yer yüksek sesli buluyorum. Barış kimi şeyleri daha yumuşak söylerdi gibi geliyor. Ama, çocuklaşabilme yönünde ne kadar yol aldığımızı görmek için geçmişteki sözleri tanık bırakmak daha doğru galiba. O yüzden, beş yıl önce nasıl aktarmışsam, Barış'ın düşlerini öylece bıraktım. Böylesi daha içten geldi.
İçtenlik önemli, çünkü Barış da öyleydi.
*
FERİDE ÇİÇEKOĞLU
Ocak, 1990 (Sayfa: 9-10)
*
SUNU
*
Barış'ı tanıdığım yerde ne çiçekler vardı, ''ne de başı bulutlarda bir çınar.'' O gevrek sesiyle simitçi bile giremezdi oraya. Taş avluya yalnızca kuşlar konardı bazen.
Kuş kanadına binip çayırlara gitmeyi öğretti Barış bana. Düşle gerçek, onun o yarım sözcüklerinde öylesine iç içe geçerdi ki, dünyanın çirkinlikleri bir bulut gibi kayıp giderdi yarım göğümüzden. Taş avluda düşsel uçurtmaları uçurmayı işte öylece öğrendim Barış'tan.
Adını ne Barış yılını düşünerek koymuşlar, ne de savaşlar çıkmasın diye. Babasının sevdiği bir müzikçinin adıymış, yalnızca o yüzden.
Adının anlamı dünyayı kucaklasa, taşta büyümezdi Barış. Ama bunu ne anası bilirdi, ne de anası gibiler. Bilseler ''çocuklar şeker de yiyebilsinler'' diye gökyüzüne hasret çeken bizler, çayırlara yalnızca kuş kanadında uçmak zorunda kalmazdık belki.
Neden orada olduklarını bilenler de, bilmeyenler de Barış'ı sevdiler. Birbirlerini sevdikleri gibi. Bambaşka nedenlerle çiçeklerden uzak kalsalar bile çiçekleri sevdikleri gibi.
Barış da onları sevdi, hem de nasıl.! Her birini ayrı ayrı sevdi. Oradan çıkıp da artık başının üzerinde yıldız görebilenleri bile unutmadı. Mektuplar yolladı onlara.
Hiçbir zaman yerine varmayan, bazen kâğıda dökülmeyen ve hep demir kapılara takılan mektuplar.
Barış'ın kimi düş, kimi gerçek mektupları, gerçek adresine ulaşsın diye yazıldı bu kitapçık.
Adını taşıyan yılda hâlâ taşta büyüyen Barış'a bir armağan, hep yanıtsız kalan mektuplarına bir yanıt olsun diye.
Uçurtmayı Vurmasınlar, çocuklar uçurtma da uçurabilsinler diye..
*
FERİDE ÇİÇEKOĞLU
Şubat, 1986 (Sayfa: 11-12)
*
14 Temmuz:
*
''..''Nişanlın neden kafeste.?'' diye sordum. Halkını sevdiği içinmiş.
''Sen niye buradasın.?'' diye sordum Nevin'e.
O da halkını sevdiği için buradaymış. Ben büyüyünce halkımı hiç sevmeyeceğim. Halkını sevenler hep kafese giriyor.'' (Sayfa: 23)
*
21 Temmuz:
*
'Düşünmek ciddi bir işmiş. Hatta Nuran'ı düşündüğü için atmışlar buraya. Öyle söyledi.
''Yanına yatıp senle birlikte düşüneyim mi.?'' diye sordum.
Güldü o zaman. Büyüyünce beni de içeri atarlarmış, çok düşünürsem. Sahiden atarlar mı İnci.?'' (Sayfa: 25)
*
3 Mart:
*
''Geçen hafta Nevin'le odun taşıyorduk yine. Sordum ona, ''Senin de yüreğin çarpıyor mu.?'' diye.
Çarpıyormuş. Herkesinki çarparmış. Ama kimininki aydınlık olurmuş, kimininki karanlık. Dışarıdan hangisinin karanlık, hangisinin aydınlık olduğu nasıl anlaşılır İnci.? Nevin'e sordum:
''Dünyanın en zor işidir onu birbirinden ayırmak,'' dedi.'' (Sayfa: 79)
*
30 Mart
*
Bugün ne oldu biliyor musun.? Annemle birlikte hastaneye gittim. Annem babamın kucağına vermişti de, babam bana köşeden simit almıştı ya hani. O zamandan beri ilk çıktım dışarıya.
Dışarısı ne kadar büyükmüş.! Dışarısının gökyüzü de kocaman. Annemi üç tane ağabey götürdü hastaneye. Tüfekleri var hepsinin. Annem kaçarsa annemi vururlarmış. Ama annem kaçmadı.
Ağabeylerden biri hastanenin bahçesinde dolaştırdı beni. Sonra ne gördüm bil bakalım.! Bir uçurtma.!
İlk kez senle birlikte görmüştüm geçen yıl. Ben ne olduğunu bilememiştim de sen demiştin uçurtma diye. Kocamandı senle gördüğümüz. Bizim göğümüzdeydi hem. Bu seferki o kadar büyük değildi. Ama maviydi onun gibi. Ağabeye dedim ki:
''Bak, uçurtma kaçmış.!''
''Hani bakayım.! Nereden kaçmış.?''
''Bizim göğümüzden kaçmış. Ama sakın onu vurma.!''
Ağabeyin gözleri doldu ben böyle deyince. Bana simit aldı. Babam gibi.
Ağabey uçurtmayı vurmadı. Belki annemi de vurmazdı. O uçurtma nasıl kaçmış İnci.? (Sayfa: 85)
*
10 Nisan:
*
''Kuşlar tutsak yaşayamazlarmış. Ya çocuklar İnci.? Onlar tutsak yaşayabilirler mi.?
Kuşumun adını Barış koydum. Minik Barış.!'' (Sayfa: 88)
*
1 Mayıs:


''Kuşum gelmedi ama bir uçurtma geldi göğümüze bugün. Kocamandı. Senle birlikte gördüğümüzden bile büyüktü. Hem de kıpkırmızıydı.!'' (Sayfa: 97)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...