29 Şubat 2020 Cumartesi

Homeros - Odysseia

#Homeros #Odysseia #ÇeviriAzraErhatAKadir

Odysseia'nın Kuruluşu
*
İlyada bir olayın, Odysseia bir kişinin destanıdır. Çağdaş okuyucu destan da demez Odysseia'ya, onu daha çok bir romana, bir filme benzetir. Gerçekten de konusuyla romanı, kuruluşuyla filmi andırır Odysseia.
İlyada'nın önsözünde Homeros'un anlatma tekniğini incelerken, Troya destanında olayların düz akışlı bir anlatımla ortaya serildiğini, Odysseia'nın bambaşka bir yönteme göre kurulduğunu belirtmiştik. Odysseia beş ayrı destan parçasından bir araya gelir. Destanın bu ana bölümlerini aşağıdaki adlarla şöyle sıralayabiliriz:
I. Telemakhia (I. Bölüm'den IV. Bölüm'e)
II. Kalypso'nun Adasında (V. Bölüm)
III. Phaiakların Ülkesinde (VI. Bölüm'den IX. Bölüm'e)
IV. Odysseus'un Serüvenleri (IX. Bölüm'den XIII. Bölüm'e)
V. İthake'de (XIII. Bölüm'den XXIV. Bölüm'e)
Bu beş ana bölümden birincisini, ikincisini, dördüncüsünü ve beşincisini Odysseia'nın ozanı kimse o anlatır, asıl Odysseia destanı olan Odysseus'un serüvenlerini ise Odysseus'un kendisi anı olarak anlatır. (Sayfa: IX)

#Homeros #Odysseia #ÇeviriAzraErhatAKadir

Odysseia'da adlarıyla sanlarıyla iki ozana rastlarız: Biri Phaiakların toplumunda önemli bir yer tutan Demodokos, öteki taliplerin şölenini şenelten Phemios'tur. Demodokos'u Kral Alkinoos hiç ayırmaz yanından, her fırsatta çağırıp ezgi söyletir ve şu sözlerle niteler insanlar arasındaki rolünü:
''Ozanlar saygı görürler ve değerli bilinirler
bu yeryüzünde yaşayan tekmil insanlar arasında,
çünkü Musa öğretmiştir onlara ezgi söylemeyi,
Musa çok sever ozanlar soyunu.'' (Sayfa: XIX)
*
Bu Demodokos öyle önemli bir tiptir ki, Homeros hakkında ne söylenmişse, hep Odysseia'daki bu ozan tipine bakarak uydurulmuştur. Kör oluşu, şölenlerde ezgi söyleyişi, birçok destan geleneklerini sürdürüp okuyuşu ve bir ozanlar okulu kurduğu söylentileri hep buradan gelmedir. (..)
Olympos ya da İda dağlarının tepelerinde en küçük ayrıntılarına dek önceden kararlaştırılıp yeryüzünde sadece gerçekleştirildiği İlyada'nın olaylar dünyasından çok uzağız. Destan da iki katlı bir sahnede değil, tek düzeyli insanlar dünyasında oluşan bir olaylar toplamı olarak canlanır gözümüzün önünde. Odysseia'nın kuruluşunu ve olay içinde olay, öykü içinde öykü tekniğini ancak bu açıdan incelersek gereğince anlayıp değerlendirebiliriz. Odysseia tanrı-insan ikiliğini, bir gökte, bir yerde yansıtan bir destan değil, insan ağzından anlatılan ve insanın insan-üstü, insan-dışı varlıklarla ilişkilerine yeni yeni anlam, imge ve simgeler arayan bir romandır. Uygarlığımızın ilk romanı. Film dedik, roman diyoruz; ikisi de doğrudur: Odysseia göze görüneniyle film, kafaya değineniyle romandır. (Sayfa: XX-XXI)

#Homeros #Odysseia #ÇeviriAzraErhatAKadir

Açıkça beliren bir şey varsa, İlyada'nın insana karşı insanın savaşını anlattığı halde, Odysseia'nın insanın doğaya karşı savaşını dile getirdiğidir. Bu ölümsüz konuyu ilkin dile getiren büyük insanlık destanıdır Odysseia.
*
Azra Erhat (Sayfa: XXIV)

#Homeros #Odysseia #ÇeviriAzraErhatAKadir

Odysseus'un Mavi Yolculuğu
*
Kimi adlar vardır, dile girer, ölümsüzleşir. Mausolos, nasıl anıtkabirlerin hepsine adını vermişse, Odysseus da aşılmaz engellerle dolu, sonu gelmeyen yolculuklara vermiştir adını. ''Odise'' denilen, böyle bir yolculuktur. Mavi yolculuk diyesim geliyor. Ne var ki, maviliği unutulmuştur bu yolculuğun, yalnız tüyler ürpertici korkunç tehlikeleri kalmıştır akılda. Öyle ya, on yıl denizlerde sürünmek ne demek.? Güzellik, mavilik mi kalır gözün önünde.? Yine de mavidir Odysseus'un destanı. Masmavi, çünkü Odysseus, Kristof Kolomb'tan bunca yüzyıl önce bir kıta keşfetmiş. Hangi kıta mı.? Halikarnas Balıkçısı'nın ''altıncı kıta'' diye adlandırdığı Akdeniz kıtası, Akdeniz dünyası. Geçirdiği bunca tehlikelere de değmiş, çünkü Kolomb'un eremediği bir mutluluğa ermiş Odysseus: Destanını yazmış koca bir ozan.! Troya ve Odysseus: Mutsuzlukların en büyüğünü yaşayıp mutlulukların en büyüğüne ermiş bir kent ve bir adam. Homeros'u bulmuş ikisi de. Bu yüzden masmavi olmuşlar ve ölümsüz.
Okuyucularım, Troya'yı bize Schliemann açtı, Odysseia'yı da bilginler yıllar yılı inceledi durdu, ama hiçbiri yaşatamadı bize Akdeniz destanını. Bir İngiliz denizcisi, tıpkı Schliemann gibi Homeros'a inanmış bir adam, yedi yıl denizlerde küçük bir yelkenliyle dolaştı Odysseus'un yolculuğunu bir daha yaşayacağım diye. Dostlarım, yaşantıya inanıyorum ben, onun için yıllar yılı Homeros destanlarını çevirirken okuduğum bunca kitabı bir yana bırakıp bu inanmış denizcinin kitabını izleyerek anlatacağım size Odysseus'un mavi yolculuğunu. Bilginler nasıl Schliemann'a ateş püskürmüşlerse, Ernle Bradford'u da masal uyduran bir deli sayarlar herhalde. Boş verelim onlara, biz mavi yolcular.! Yalnız, yaşamakla bulunur gerçek. Bilimin tek gerçeği de yaşantıdır. Gelin Ernle Bradford'la birlikte yaşayalım biz de Odysseus'un serüvenlerini. (Sayfa: XXVIII-XXIX)

#Homeros #Odysseia #ÇeviriAzraErhatAKadir

Homeros'un Dünya Haritası
*
Bu destanın sonunda bir dünya haritası görecek ve şaşacaksınız elbet. Yusyuvarlak bir tabağa benzeyen bu dünya bizim dünyamız mı, diyeceksiniz. Homeros'un Odysseia'da anlatıığı kadarınca bizim dünyamız. Odysseia'nın kaleme alındığı MÖ VIII-VI yüzyıllarda harita yoktu. Tuhaftır ki bu iki kavramı da Homeros denilen o koca ozan yarattı; Batı şiirini ve yazınını da yarattığı gibi. Hem de tutarlıdır bu dünya haritası, bu dünya coğrafyası; gelecek kuşakların coğrafya bilgilerine hep örnek ve kaynak olmuştur. Bakın bu haritaya: Yunanistan'ı, Anadolu'su, Ege ve Karadeniz'iyle kusursuz bir harita. (Sayfa: XXVIII-XXIX)

#Homeros #Odysseia #ÇeviriAzraErhatAKadir

Fenikelilerin MÖ XII. yüzyıldan beri Batı Akdeniz'e uzandıkları, Sardinya ve Sicilya'da üsler; IX. yüzyılda da Kuzey Afrika kıyılarında Kartaca'yı kurdukları bilinir. Bu denizci ve alışverişçi ulusun açtığı çığır önce sözlü, sonra da yazılı geleneğe dökülerek ''periplous'' denilen seyahatnamelerin oluşmasını sağlamıştır. İlk periplous yazarı, yani ilk coğrafyacı bizim Miletli Hekataios'tur, ama yapıtlarının birine ''Europe'' (Avrupa), öbüründe ''Asie'' (Asya) adını veren bu İonyalı bilgin, Homeros'tan birkaç yüzyıl yaşadığı halde, dünya görüşünü yine Homeros'tan alır, yani o da dünyayı yuvarlak bir disk biçiminde tasarlar. Bu diski çepeçevre dolanan engin su akıntısı, Olympos tanrılarından önce yeryüzünde egemenliği ellerinde tutan tanrılardan Okeanos'tur. Ne doğu, ne kuzey, ne de güney yönünde Okeanos'un kıyılarına varan olmamıştır, yalnız güneybatıda İonyalıların pek iyi bildikleri Mısır ve onun ünlü ırmağı Nil ile Poseidon'un şölenlerine gittiği Yüzüyanıkların, yani Habeşlerin, Zencilerin bulunduğu biliniyor; kuzeyde ise korkunç devlerin, en batıda da gün ışığının hiç uğramadığı karanlıklar ülkesinde Kimmerlerin oturduğu sanılıyordu. Bu yönde en öteye giden adam Herakles'ti. Okeanos'a açılan çifte kayalara varmış, orada gökkubbesini sırtında taşıyan dev Atlas'a rastlamış, korkunç yükünü Atlas'ın omuzlarından alarak bir süre kendi taşıyıp Atlas'ı Akşam Kızlarının Bahçesi'nde altın elmalar koparmaya göndermişti. Güçlü yiğit çifte kayalara adını verdikten sonra üç altın elmayla Olympos'a dönmiştü. İlkçağ boyunca ''Herakles sütunları'' diye anılan Cebelitarık'a Herakles'ten sonra giden oldu mu, olduysa ilk giden Odysseus muydu, değil miydi bilmiyoruz, ama herhalde oradan ötesinin Okeanos ırmağının çepeçevre dolandığı sonsuz bir deniz akıntısı olduğu ve insanın gemiyle buraya varamayacağı kanısı Yunan dünyasında ta Euripides'e dek tutunmuştur. Bu denli efsanevi ve esrarlı bir âlemdi Batı Akdeniz. * Azra Erhat (Sayfa: XXX)

#Homeros #Odysseia #ÇeviriAzraErhatAKadir


Phaiakların Düzeni
*
Bu önsözü fazla uzatamam, yoksa Phaiakların toplum düzeninden söz açacaktım size. Bilginlerin bazıları Phaiakları hayal saymışlar, bir çeşit ölüm gemicileri; kentlerinin ve yaşayışlarının düzenini de pek üstünde durmadıkları bir ütopya. Günah değil mi böyle kara düşünmek masmavi aydınlığın karşısında.? Korfu'dur, Phaiakların Skherie Adası. Düzenlerinin iki yönüne de parmak basmadan geçemeyeceğim: Dış ve iç yönü.
Saraylarının yapısına ve güzelliğine hayran kalır Odysseus. Hem mimar, hem denizcidir bu ulus, gemileri öyle sağlam yapılıdır ki aşamadıkları engin yoktur, Odysseus gemilerine biner binmez, on yıllık sürüncemelerini unutup ilk kez rahat ve güvenli bir uykuya dalacaktır. Haksever, töreye saygılı, uygar ve demokratik bir düzendir toplum düzenleri. En başta kadına ve sanata saygılıdırlar. Barış içinde yaşarlar, günleri yarışmalar, horunlar ve hele tanrıdan esinli ozanları dinlemekle geçer. Özgür insanlardır bunlar; Alkinoos eş haklarla toplumu yöneten danışmanlarını her fırsatta toplar, dışişlerini tartışır onlarla.

#Homeros #Odysseia #ÇeviriAzraErhatAKadir

Düzenin içişlerine de Arete bakar; insanlar arasındaki ilişkilere yön veren, adı Erdem anlamına gelen bu kraliçedir. Hem ne güzeldir bu ilişkiler.! Homeros burada Platondan çok önce ideal bir cumhuriyetin örneğini vermiştir. Bu düzeni Homeros İthake'de de yansıtmak istemiş, ne var ki, yönetici baş (kral demeyeceğim, kral değil ki Homeros destanlarının önderleri) olmadığından İthake'nin düzeni bozulmuş, çıkarcıların, çapulcuların eline düşmüştür. Yoksa Eumaios, Eurykleia, çobanlar ve bağcılar orada da insana saygılı, uyumlu bir düzenin özgür kişileridir. Bu düzenlerin içinde insan mutludur. Odysseus'un bunca yıl, bunca çileye dayanması ancak bu mutluluğa olan özlemiyle anlaşılabilir. Bu sağlam yapılı düzene kavuşmak içindir ki insanüstü çabalara girişmek ve yalnız insan aklıyla akıldışı düzensizlikleri yenmek gücünü bulur kendinde. İthake'ye vardıktan sonra sömürücüleri öldürmesi, yalnız doğruluk üstüne kurulu düzeni yeniden kurmak içindir.
*
Azra Erhat (Sayfa: xIııı)

#Homeros #Odysseia #ÇeviriAzraErhatAKadir

Bulutları devşiren Zeus Karşılık verdi, dedi ki:
''Ne biçim söz kaçtı yavrum dişlerinin arasından.?
Hiç unutur muyum ben tanrısal Odysseus'u,
ölümlülerin en üstünüdür akıldan yana,
engin gökteki tanrılara az mı kurbanlar kesti.
Ama yeri sarsan Poseidon çok içerler ona,
tanrıya denk Polyhemos'un gözünü kör etti diye,
Polyhemos, Tepegözler arasında en üstünüdür güçte,
Peri Thoosa'dır anası onun,
ekin vermeyen denizin efendisi Phorkys'in kızı,
Thoosa, Poseidon'la birleşmişti oyuk mağaralarda.
İşte Poseidon, Odysseus'a ondan bu yana öfkeli.
Ama ne öldürür, ne de yurduna koyverir onu.
Haydi gelin, verelim burada baş başa,
bulalım evine kavuşturmanın yolunu.
Poseidon'da bıraksın ertık öfkesini,
bütün ölümsüzler, tanrılar ona karşı,
kafa tutamaz onlara tek başına.'' (Sayfa: 5)

#Homeros #Odysseia #ÇeviriAzraErhatAKadir

Pylos'ta
*
Güneş güzelim gölün içinden çıktı,
tunca boyalı gökte ışıdı ölümsüzlere,
bereketli toprak üstünde ölümlülere ışıdı.
Onlar da vardılar Pylos'a,
Neleus'un sağlam duvarlı kentine.
Kurbanlar kesiliyordu denizin kıyısında,
kapkara boğalar sunuluyordu
toprağı sarsan lacivert yeleli tanrıya.
Sayfa: 35

#Homeros #Odysseia #ÇeviriAzraErhatAKadir

Sarışın Menelaos karşılık verdi ona dedi ki:
''Bu dediklerin tekmil doğru kadınım,
ben de bir sürü yiğit kişi tanıdım,
dinledim onları, öğrendim ne düşünürler,
kalmadı gezip dolaşmadığım yer,
ama görmedim hiçbir yerde böylesini,
görmedim çok çekmiş Odysseus'un yüreği gibi yürek.
Ne zor işler başardı bu güçlü adam.!
En seçkinler nasıl da saklanmıştık hani
o oymalı tahtadan atın içine..
Götürmüştük biz Argoslular ölümü, yıkımı Troya'ya.
Sonra da sen geldiydin oraya Helene,
bir tanrı getirmişti herhal seni,
Troyalılara ün sağlamak isteyen bir tanrıydı bu,
arkandan tanrıya benzer Deiphobos geliyordu,
üç kez dolandın, yokladın koca karınlı tuzağı,
Danaoların seçkinlerini adlarıyla çağırdın bir bir,
karılarının sesine benzettin sesini ayrı ayrı.
Ben, Tydeusoğlu, bir de Odysseus
oturmuş kulak veriyorduk sesine,
Tydeusoğlu'yla ben şöyle bir davranalım dedik,
ya kalkıp gelecektik yanına, ya da seslenecektik,
Odysseus durdurdu, yatıştırdı bizi,
sessiz kalakalmıştı öbür Akhaoğulları tekmil,
bir Antiklos yenemedi sana seslenme isteğini,
ama Odysseus dayadı iki güçlü elini çenesine,
öylece tuttu, kurtardı tekmil Akhaları,
Pallas Athene seni oradan alıp götürene dek.'' (Sayfa: 62)

#Homeros #Odysseia #ÇeviriAzraErhatAKadir

Erken doğan gül parmaklı Şafak görününce,
çabucak giydi Odysseus gömleğini, kaftanını,
Nymphe de gümüş renkli harmanisini atmıştı sırtına,
çok güzel ince bir harmaniydi bu,
altından güzel bir kemerle sardı belini,
örttü başını bir yaşmakla
ve düşündü ulu yürekli Odysseus'un yolculuğunu.
Bir büyük balta verdi ona, tam avucuna uygun,
iki ağzı bilenmiş tunç bir balta,
sağlam bir sapı vardı zeytin ağacından.
Sonra da bir keser verdi eline pırıl pırıl,
geçti öne, yol gösterdi öbür ucuna doğru adanın.
Koca koca ağaçlar yetişmişti orada,
kızılağaçlar, kavaklar, bulutlara değen çamlar,
kupkuru olmuştu hepsi çoktan,
suyun üstünde yüzmeye elverişliydiler.
Gösterdikten sonra ona büyük ağaçların yerini
Kalypso, yüce tanrıça, döndü evine.
Odysseus da koyuldu odun kesmeye,
yirmi ağacı bir çırpıda deviriverdi,
baltayla yontup düzeltti güzelce,
bir ip çekip denk getirdi hepsini.
Derken delgiler getirdi Kalypso, yüce tanrıça,
o da delikler açıp takozlar yaptı,
sonra birbirlerine çaktı tahtaları.
Bir marangoz ambar dibini nasıl ölçerse,
geniş bir yük gemisini nasıl ustaca yaparsa,
Odysseus da öyle en ve boy verdi salın döşemesine,
sık mertekler dikip kurdu küpeşteyi,
sonra geniş tahtalarla kaplayıp tamamladı onu,
bir direk yaptı, sereni taktı ona,
bir de dümen yaptı yönetmek için salı,
boydan boya örttü her yanı saz örgülerle,
sonra bol odun yükledi safra olsun diye dalgalara.
Bu sırada bez getirdi Kalypso, yüce tanrıça,
yelken yapılacaktı bu bezlerle,
Odysseus biçti yelkenleri bir güzel,
bağladı halatı, ıskotayı, yaka iplerini,
sonra feleklerle indirdi salı denize.
*
Bitmişti dördüncü günde salın bütün işleri,
Kalypso uğurladı Odysseus'u adadan beşinci gün,
onu yıkamış, rubalar giydirmişti güzel kokulu,
bir tulum siyah şarap vermişti yanına,
daha büyük bir tulum dolusu da su,
koymuştu kumanyayı bir meşin torbaya,
her türlü yiyecek vermişti bol bol.
Ardından uğurlu, tatlı bir yel saldı,
Odysseus da sevinç içinde açtı rüzgâra yelkeni.
Dümenin başında güzel güzel yönetiyordu salı,
bir damla uyku girmiyordu gözlerine,
bakıyordu Ülker'le genç batan Küçükayı burçlarına,
Kutupyıldızına göre yön veriyordu sala,
yerinde döner bu yıldız, boyuna Orion'a bakar,
dalmaz sularına Okeanos'un hiçbir vakit.
Öğüt vermişti ona Kalypso, yüce tanrıça,
demişti o yıldızı hep solunda tut. (Sayfa: 91-92)

#Homeros #Odysseia #ÇeviriAzraErhatAKadir
Jacob Jordaens (1593–1678) The Meeting of Odysseus and Nausicaa (c 1630-40)

#Homeros #Odysseia #ÇeviriAzraErhatAKadir
Valentin Alexandrovich Serov (1865–1911), Odysseus and Nausicaa (1910)

#Homeros #Odysseia #ÇeviriAzraErhatAKadir
Malmström, August; 1829-1901
"Odysseus before Alcinous, King of the Phaeacians", 1853.


Çok çekmiş tanrısal Odysseus yürüdü evin içinden,
yoğun sis vardı üstünde, Athene'nin döktüğü,
yürüdü Arete'ye ve Kral Alkinoos'a doğru.
Dizlerine kapandı Arete'nin, sarıldı kollarıyla ona,
Odysseus'u saran siz ossaat dağıldı.
Birdenbire önlerinde bir adam görünce ordakiler,
yuttular dillerini, apışıp kaldılar,
Odysseus da başladı yalvarmaya:
''Arete, tanrıya denk Reksenor'un kızı,
saygıdeğer eşi ulu yürekli Alkinoos'un,
çok acılar çektikten sonra, bak işte,
kapanıyorum ayaklarına, dizlerine senin,
yalvarıyorum tekmil konuklarına ayrı ayrı:
Mutlu yaşamayı bağışlasın tanrılar size,
bırakasınız çocuklarınıza evinizin varlığını,
halkın size verdiği onur payını bütün.!
Yola koyun beni, tezelden gönderin yurduma,
çile doldururum ne zamandır sevdiklerimden uzakta.'' (Sayfa: 117-118)

#Homeros #Odysseia #ÇeviriAzraErhatAKadir

Euryalos, yüzüne karşı yerdi onu, dedi ki:
''Oyunlara yatkın değil senin elin besbelli,
bunca oyunun hiçbirinden haberin yok,
erkek adamların oynadığı bunca oyunun hiçbirinden.
Çok kürekli bir gemiyle sık sık gitmiş gelmişsen,
alışveriş peşindeki gemicilerin başındaydın demek,
aklın fikrin yüklediğin mallardaydı herhal,
yolcuların vereceği paradaydı ve bol kazançta.
Yoksa senin güreşçiye benzer neren var ki.?''
*
Çok akıllı Odysseus tepeden tırnağa süzdü onu, dedi ki:
''Duymuyorsun ağzından çıkanı delikanlı,
senin aklın bir karış havada.
Tanrılar vermez insana bütün güzel, iyi şeyleri,
boy bos ve akıl ve söz ustalığı toplanmaz bir adamda.
Tanrı kimine güzellik vermemiştir ama
bakarsın bir konuşur, bütün gözler ona döner,
ölçülü sözleriyle sevdirir kendini halka,
bakarlar ona her geçtiği yerde tanrı gibi.
Kimi de güzellikten yana tanrılara benzer ama,
bir konuşması vardır, berbat mı berbat.
Sen de öylesin işte, bir tanrı gibi güzel,
akıldan yanaysa, fukara mı fukara.
Bu hiç yakışık almaz sözlerinle sen
allak bullak ettin göğsümde yüreğimi,
oysa hiç de acemisi değilim oyunların,
en başında gelirdim oyuncuların ben eskiden,
gençliğime ve ellerime güvenirdim o günler,
şimdiyse mutsuzluğa, acılara gömülmüşüm,
neler çekmişim neler, savaşırken yiğitlerle,
zorlu dalgalarla boğuşurken neler çekmişim neler.
Ama yine, bütün çilelerim bir yana,
deneyeceğim oyunlarınızı, çünkü bana meydan okudun,
çünkü ısırdın sözlerinle benim yüreğimi.'' (Sayfa: 130-131)

#Homeros #Odysseia #ÇeviriAzraErhatAKadir
''Haberci, al götür, Demodokos'a ver şu eti,
bu dertli yürekten ona merhaba, yesin afiyetle,
ozanlar saygı görürler ve değerli bilinirler
bu yeryüzünde yaşayan tekmil insanlar arasında,
çünkü Musa öğretmiştir onlara ezgi söylemeyi,
Musa çok sever ozanlar soyunu.''
*
Odysseus böyle dedi, haberci aldı eti,
götürdü verdi yaman yiğit Demodokos'un eline,
o da aldı ve yürekten sevindi.
Herkes önündeki yiyeceklere uzattı ellerini.
Yiyip içildikten sonra doyasıya,
çok akıllı Odysseus, Demodokos'a şöyle dedi:
''Daha çok sayarım, Demodokos, seni tekmil ölümlülerden,
sanatını ya Musa öğretti sana ya da Apollon.
Ne güzel söyledin Akhaların destanını, olduğu gibi,
neler yaptıklarını ne güzel söyledin,
nelere katlandıklarını, neler çektiklerini.
Orda mıydın sen, başka birinden mi duydun yoksa.?
Haydi şimdi geç başka bir konuya,
şu tahta at olayını anlat şimdi bize,
Athene'nin yardımıyla Epeios yapmıştı onu hani,
getirmişti Akropolis'e dayamıştı tanrısal Odysseus da kurnazca.
İlyon'u yıkacak adamlarla doluydu içi.
Anlatabilirsen bunları getirip bir biçimine,
bundan böyle tekmil insanlara ben de diyeceğim ki:
Tanrı sevdi onu, tanrısal bir şiir bağışladı ona.''
*
Odysseus böyle dedi, ozan da tanrıdan hız aldı
ve kalkıp başladı şiirini okumaya.
İlkin sağlam bordalı gemilerden açtı.
Argoslular nasıl ateşe vermişlerdi barakalarını,
gemilere nasıl binmiş, açılmışlardı denize,
ama önderler çok ünlü Odysseus'un çevresindeydiler
atın karnında saklı getirilmişlerdi pazar meydanına,
Troyalılarsa çevresine dizilmişlerdi atın,
konuşup tartışıyorlardı soluk almadan,
üç yol vardı bir türlü karar veremedikleri:
Ya insafsız tunçla bu oyuk karnı deşeceklerdi,
ya kayaların ucuna dek çekip boşluğa atacaklardı,
ya da saklayacaklardı tanrılar için bir adak gibi.
Sonunda bu üçüncü yol uygun göründü onlara,
çünkü kaderlerinde yok olmak vardı,
kocaman tahta atı o gün kente almışlardı,
Argosluların önderleri saklanmıştı içine
yıkım ve ölüm getirmek için Troyalılara.
Akhaların kenti nasıl yıktıklarını söylüyordu ozan,
atın oyuk karnından çıkıp yere indikten sonra nasıl
her biri saldırıyordu kentin bir başka yerine,
Odysseus nasıl, tıpkı Ares gibi, Menelaos'la birlikte,
evine karşı yürüyordu Deiphobos'un,
nasıl atılmıştı orda en korkunç bir savaşa,
sonunda ulu canlı Athene'nin yardımıyla nasıl yenmişti.
*
Çok ünlü ozan bunları söylüyordu işte,
Odysseus'un da yiyordu içi içini,
yanaklarını ıslatıyordu kirpiklerinden sızan yaşlar. (Sayfa: 141-142)

#Homeros #Odysseia #ÇeviriAzraErhatAKadir

'Ne oldu sana böyle Polyphemos, ne bağırırsın acı acı,
tanrısal gecenin ortasında böyle uykusuz korsun bizi.?
Ölümsüzlerden biri sürülerini mi kaçırdı ne.?
Yoksa seni biri mi tepeliyor düzenle ya da zorla.?'
*
Güçlü Polyphemos karşılık verdi mağaranın içinden:
'Beni Kimse tepeliyor, dostlar, zorla değil düzenle.'
*
Onlar da kanatlı sözlerle karşılık verdiler ona:
'Sana karşı Kimse zor kullanmazsa ve yalnızsan,
Büyük Zeus'tan çaresiz bir dert gelmiş olacak başına.
Ama baban Poseidon'a yalvar yakar sen yine.'
*
Böyle dediler ve gittiler, ben de yürekten güldüm,
adımla aldatmıştım onu, parlak bir düzen kurmuştum. (Sayfa: 158)

#Homeros #Odysseia #ÇeviriAzraErhatAKadir

Uzaklaşmıştık henüz sesimin duyulacağı kadar,
seslendim Tepegöz'e, çıkıştım şu sözlerle, dedim ki:
*
Gördün mü, hey Tepegöz, kısmet değilmiş bak sana
güçsüz bir adamın dostlarını yemek zorla, kıtır kıtır.
Bize ettiklerinin karşılığını bol bol al işte,
çekinmedin kendi evinde konuklarını yemekten, alçak seni,
sana Zeus'un ve öbür tanrıların verdiği bir ceza bu.!'
*
Ben böyle konuştum, o daha çok kudurdu yüreğinde,
kopardı kocaman bir kayanın tepesini,
lacivert pruvalı gemimizin önüne fırlattı attı,
baş bodoslamasını tuzla buz edecekti az daha,
düşen kaya parçası denizi etmişti allak bullak,
bir dalga gerisingeri karaya attı bizi,
baktım gemi koca akıntıyla nerdeyse kıyıya çarpacak,
bereket aldım elime en uzun saplı kancayı,
ittim gemimizi geriye ve yüreklendirdim arkadaşları,
sarılın dedim küreklere, kurtulalım yıkımdan,
başımla buyruklar veriyordum onlara boyuna,
onlar da habire kürek çekiyorlardı yatarak öne doğru. (Sayfa: 160)

#Homeros #Odysseia #ÇeviriAzraErhatAKadir
Sonra dedim, bırak beni artık, gideyim yoluma,
olmaz, demedi, hazırladı dönüşümü kendisi:
Yüzdü dokuz yaşında bir sığırın derisini, bir tulum yaptı,
bağladı tulumun içine azgın yellerin yollarını,
çünkü Kronosoğlu yellerin yöneticisi yapmıştı onu,
dilediği yeli durdurur, dilediği yeli salardı.
Parlayan gümüş bir sicimle bağladı bu tulumu,
koca karınlı teknenin dibine sımsıkı,
en ufak bir yel bile artık dışarı sızamazdı.
Sonra saldı ardımızdan bir Zephyros yeli,
bu yel götürecekti gemileri ve bizi varacağımız yere,
ama varamadık oraya çılgınlığı yüzünden adamlarımın
ve perişan olduk, ölecektik nerdeyse. (Sayfa: 165-166)
#Homeros #Odysseia #ÇeviriAzraErhatAKadir

'Arkadaşlar, büyük bir tezgâhta mekik dokur içerde biri,
bir güzel türkü de söyler, her yer çın çın öter,
yaklaşıp ses edelim, bir tanrıça mı o yoksa kadın mı.?'
O böyle dedi, ötekiler de seslenip çağırdılar.
Kirke de çıktı dışarı ve parlak kapıları açtı,
çağırdı hepsini içeri, onlar da boş bulunup girdiler,
bir Eurylokhos kalmıştı dışarda, sezmişti tuzak kokusu.
Tanrıça onları içerde iskemlelere, tahtlara oturttu,
peynir, sarı bal ve arpa unu ezdi Pramnos şarabında,
sağrağa korkunç ilaçlar karıştırdı
büsbütün unutsunlar diye baba toprağını.
Verdi onlara bu içkiyi, onlar da hemen diktiler,
onlar diker dikmez içkiyi, Kirke hepsine değneğiyle vurdu
ve kapattı yoldaşlarımı domuz ağılına.
Şimdi onlar tıpkı domuza benzemişlerdi
başları ve sesleri, kılları ve gövdeleriyle,
ama akıl vardı yine içlerinde eskisi gibi.
Ağlar sızlar halde onları kapadı oraya,
attı önlerine kayın kozalağı, palamut, kızılcık yemişi,
hep yediği şeylerdi bunlar yerde sürünen domuzların. (Sayfa: 172-173)

#Homeros #Odysseia #ÇeviriAzraErhatAKadir

'Getir yerine artık ey Kirke, bana verdiğin sözü,
beni evime göndereceğini söylemiştin hani,
ben de can atarım gitmek için, arkadaşlar da,
sen biraz uzaklaştın mı buradan, sararlar çevremi,
ağlar sızlarlar durmadan, yüreğim parçalanır.'
*
Böyle dedim, yüce tanrıça hemen karşılık verdi, dedi ki:
'Çok kurnaz Odysseus, Laertesoğlu, tanrıların beslediği,
kalmayın benim evimde istemeye istemeye,
ama bir başka yolculuk yapmanız gerek daha önce:
Gidilecek Hades'in ve korkunç Persephone'nin ülkesine,
danışmak için Thebailı Teiresias'ın ruhuna,
henüz yitirmemiş aklını bu kör bilici,
Persephone bir ona bilinç bağışlamıştır ölülerden,
bir odur düşünen, ötekiler uçuşurlar gölgeler gibi.' (Sayfa: 180)

#Homeros #Odysseia #ÇeviriAzraErhatAKadir

Tantalos'u da gördüm, korkunç işkenceler çekerken:
Duruyordu bir gölün içinde ayakta,
yüksele yüksele çıkıyordu su çenesine kadar,
ama içmek için davrandı mıydı, damlasını alamıyordu suyun,
ihtiyar adam eğiliyor eğiliyor eğiliyordu,
su da çekiliyor, çekiliyor, yok oluyordu emen toprakta
ve bir çamur peyda oluyordu ayaklarının dibinde kapkara,
ossaat bir tanrı kurutuveriyordu gölü.
Yemişler sarkıyordu başının üstünde dallı budaklı ağaçlardan
armutlar, narlar, pırıl pırıl elmalar,
ballı incirler, tombul zeytinler sarkıyordu,
ama ihtiyar adam koparayım diye ellerini uzattı mıydı,
bir yel geliyor, savuruyordu onları kara bulutlara. (Sayfa: 203-204)

#Homeros #Odysseia #ÇeviriAzraErhatAKadir

Sisyphos'u gördüm korkunç işkenceler çekerken:
Yakalamış iki avucuyla kocaman bir kayayı
ve de kollarıyla bacaklarıyla dayanmıştı kayaya,
ha bire itiyordu onu bir tepeye doğru,
işte kaya tepeye vardı varacak, işte tamam,
ama tepeye varmasına tam bir parmak kala,
bir güç itiyordu onu tepeden gerisingeri,
aşağıya kadar yuvarlanıyordu yeniden baş belası kaya,
o da yeniden itiyordu kayayı tekmil kaslarını gere gere,
kopan toz toprak habire aşarken başının üstünden,
o da habire itiyordu kayayı, kan ter içinde. (Sayfa: 204)

#Homeros #Odysseia #ÇeviriAzraErhatAKadir

O sıra seslendim arkadaşlara, yüreğim acı içinde:
'Yalnız biriniz ya da ikiniz bilmiş ne çıkar,
ulu tanrıça Kirke'nin bana dediklerini dostlar,
bir bir anlatayım size, bilesiniz siz de her şeyi,
bakalım ölecek miyiz, yoksa kurtulacak mıyız kara kaderden.?
Ne yapın yapın, tanrısal Sirenlerden sakının, dedi bana o,
büyüleyen seslerinden sakının, dedi ve çiçekli çayırlarından,
sen dinle dedi istersen, ama bağlasınlar ayakta seni,
hızlı geminin içinde iplerle bağlasınlar
kollarından bacaklarından, dedi, orta direğe,
size yalvarır da, çözün iplerimi ne olur, dersem,
bağlayacaksınız beni o zaman bir kat daha sıkı.' (Sayfa: 212)

#Homeros #Odysseia #ÇeviriAzraErhatAKadir

Böylece geldik dar boğaza içimizi çeke çeke,
Skylla bir yanımızda, tanrısal Kharybdis bir yanımızda,
Ne korkunçtur bu canavar yutarken denizin acı sularını,
kustuğu zamanda kaynayıp gümbürder koca engin
ateşin üstünde dopdolu bir kazan gibi,
köpükler yükselir iki kayanın doruklarına kadar,
sonra doruklardan aşağı yuvarlanır bu köpükler.
Bir daha yutunca acı sularını denizin,
dibi görünür anaforların içinde,
sarsılır gümbürtüyle çevresinde kayalar,
dipteki masmavi kumlar fırlar dışarı.
Sapsarı bir korku kapladı o zaman bütün arkadaşları.
Ölüm ondan gelecek diye biz tam bakarken,
Skylla daldı geminin içine ve kaptı kopardı
en güçlü kürekçilerimi, en iyi altı yoldaşımı (Sayfa: 214)

#Homeros #Odysseia #ÇeviriAzraErhatAKadir

Tanrıça böyle diye diye dağıttı sisi, göründü yeryüzü,
çok çekmiş tanrısal Odysseus'un yüreği doldu sevinçle,
başladı öpmeye yurdunun bereketli toprağını.
Ve hemen kaldırdı ellerini, yakardı Nymphelere:
*
''Ey Nympheler Naiadlar, Zeus'un kızları,
hiç ummazdım sizi bir daha göreceğimi,
şimdi içten yakarırım size, hepinize merhaba,
size çok armağanlar sunacağım eskisi gibi,
Zeus'un kızı bana iyilik ve sağlık dilesin yeter ki,
talan tanrıçası bıraksın yeter ki sevgili oğlum büyüsün.'' (Sayfa: 232)

#Homeros #Odysseia #ÇeviriAzraErhatAKadir

#Homeros #Odysseia #ÇeviriAzraErhatAKadir

''konuğunu ağırlarken kim düşse aşırılığa, onu kınarım asıl ben,
en iyi töresince davranmaktır her işte;
gitmek istemeyen bir konuğa soğuk davranmak da bir,
gitmeye can atanı zorla alıkoymak da.
*
Menelaos (Sayfa: 255)
#Homeros #Odysseia #ÇeviriAzraErhatAKadir
Böyle konuşurlarken onlar birbirleriyle,
yerde yatan bir köpek başını kaldırdı, kulaklarını dikti,
Argos'tu bu, sabırlı Odysseus büyütmüştü onu,
ama hayrını görmeden gitmişti kutsal İlyon'a,
genç adamlar ava götürürlerdi onu eskiden,
takarlardı yabaneçilerinin, geyiklerin, tavşanların peşine,
oysa şimdi bakımsız ve sahipsizdi,
dış kapının önünde yatıyordu, gübrenin içinde,
katırların ve öküzlerin gübresi yığılmıştı oraya,
uşaklar ordan alırlardı gübreyi,
götürür dikerlerdi Odysseus'un engin topraklarına.
İşte orda yatıyordu Argos, her yanı bit dolu.
Yaklaşan Odysseus'u hemen o anda tanıdı,
kuyruk salladı ve indirdi iki kulağını,
ama çok bitkindi, kalkıp gelemedi efendisinin yanına.
(..)
Ama kara ölümün kaderi yakalamıştı Argos'u,
görür görmez Odysseus'u yirmi yıl sonra. 
(Sayfa: 296-297)

#Homeros #Odysseia #ÇeviriAzraErhatAKadir

''Tamam, bitti İros, aradığı belayı buldu şimdi,
çaputların altından ne bacaklar çıkardı, ihtiyara bak.''
Böyle dediler birbirlerine, İros'un ağzına geldi yüreği,
uşaklar soydular onu, getirdiler zorla
korkudan kol ve bacaklarındaki etler titriyordu. (Sayfa: 309)

#Homeros #Odysseia #ÇeviriAzraErhatAKadir

'Delikanlılar, madem tanrısal Odysseus öldü,
çaresiz varacağım içinizden birine,
ama ne olur bekleyin bir parça daha,
bitsin şu dokuma, boşa gitmesin bunca iplik,
bir kefen dokuyorum yiğit Laertes'e,
gün gelir de, ölüm onu yere sererse upuzun,
mezara kefensiz yatarsa o varlıklı adam,
Akhalı kadınlar ne der sonra bana.'
Böyle dedim, kanardı bu sözlere taşkın yürekleri.
Oysa ben, gündüzleri dokuduğum koca bezi
bir çırağı önünde sökerdim geceleri. (Sayfa: 325)

#Homeros #Odysseia #ÇeviriAzraErhatAKadir

Böyle dedi, kocakarı Eurykleia da gitti çabucak
içinde ayak yıkanan pırıl pırıl bir leğen getirdi,
leğene bolca soğuk su döktü, sonra kattı sıcak su
Odysseus o ara gitmiş ocaktan uzak bir yere oturmuştu
ve birden çevirmişti sırtını ışığa,
çünkü bir korku düşmüştü yüreğine apansız,
ya ayağını ellerken, yarasını görüp anlarsa her şeyi. (Sayfa: 332)

#Homeros #Odysseia #ÇeviriAzraErhatAKadir

Onlar böyle dediler, çok akıllı Odysseus da bu ara
koca yayı yoklamış ve her yanını gözden geçirmişti.
Sazı iyi kullanmasını bilen bir ozan nasıl
koyun bağırsağından bükülmüş yepyeni bir teli
kolaycacık gerer de tutturursa sazın iki yanına,
Odysseus da öyle gerdi koca yayı, hiç zorluk çekmeden,
sonra sağ eliyle kirişi tutup çekti,
kiriş de öttü güzel güzel, tıpkı kırlangıç gbi.
Büyük bir korku aldı tekmil talipleri,
suratlarında renk menk kalmadı hiçbirinin,
o sıra Zeus da büyük bir işmar verip gürledi,
çok çekmiş tanrısal Odysseus çok sevindi buna,
bir işmardı bu kendisine sivri akıllı Kronos'un oğlundan.
Masanın üstüne koyduğu çıplak sivri oku aldı eline,
öbür oklar duruyordu okluğun içinde sessiz sedasız,
az sonra onları birer birer Akhalar deneyecekti.
Oku koluna aldı taktı yaya, kirişle yeleği çekti,
nişan aldı oturduğu yerden ve attı oku.
Ağır tunç hiç şaşmadı, geçti delikten deliğe,
tekmil baltaların halkaları arasından dümdüz (Sayfa: 367)


Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...