#ArthurSchopenhauer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#ArthurSchopenhauer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Ekim 2022 Pazartesi

Arthur Schopenhauer - Aşkın Metafiziği (Çeviren: Selahattin Hilav)


Arka Kapak

*
“..hayatın gürültü patırtısına göz atacak olursak, bütün insanların, yaşamanın ge­rekleri ve zavallılıkları ile uğraştıklarını, bütün güçleriyle bu yaşamanın bitmek tükenmek bilmeyen gereksinimlerini gidermeye ve çeşitli acılarını uzaklaştırmaya çalıştıklarını ve buna karşılık, bu acı çeken varlığı daha bir süre devam ettirmekten başka bir şeyi ummaya bile kalkışmadıklarını görürüz. Bununla birlikte, bu gürültü patırtının içinde âşıkların, istek dolu bakışlarla birbirlerini süzdüklerini de görürüz. Peki, bu bakışlar niçin gizli, ürkek ve kaçamaktır.? Çünkü âşıklar, bütün bu yoksun­luğu ve düşkünlüğü sürdürmek isteyen hainlerdir; onlar olmasa, yoksunluk ve düş­künlük sona erer. Âşıkların boşa çıkarmak istediği, tıpkı kendilerinden öncekilerin çıkardığı bu sona eriştir işte.!”
*
Arthur Schopenhauer, Aşkın Metafiziği’nde sevgi ve aşkın oluşumunu, insan ilişkile­ri içindeki görünürlüğünü ve işlevlerini kendi özgün felsefesi içinde inceliyor. Aşkın Metafiziği’ne Schopenhauer’ın seçme metinleri ve kitabın çevirmeni Selahattin Hilav’ın Schopenhauer’ın felsefesine dair incelikli değerlendirmesi eşlik ediyor.
*
Yaşamöyküsü ve Yapıtları:
*
''Schopenhauer yaradılıştan kötümserdir; yaşamın anlamsızlığı, boşunalığı, insan varoluşunun acılı yanı, sürekli olarak kendini duyurur ona. Bu deneyimi irdelemek, ona ilişkin apaçık bir görüş ortaya koymak Schopenhauer'ın temel çabasıdır. Benliğinde duyduğu şeyi, yani sürekli doyum vermeyen her isteği, sevilen ve istenen her yeni şeyin elde edilmesi için harcanan çabayı, evrenin tümünü kapsayan, onun özünde bulunan bir gerçek olarak görür. Kötümserliği, kendi yaşamının güç olmasından, başına tatsız olayalar gelmesinden kaynaklanmaz. Kendisinin de belirttiği gibi, insanların en talihlileri arasında yer alan bir kimsedir Schopenhauer. Yaşamak için, istemediği bir işi yapmak zorunda kalmamıştır. Bu özgürlüğü de babasına, Danzig'li zengin tüccar Heinrich Floris Schopenhauer'a borçludur.'' (Sayfa: 10)
*
AHLAK FELSEFESİ:
*
''İsteğin doyuma ulaştırılması ve sona ermesi ise mutluluktur. Ama mutluluğa ulaşılabilir mi.? Schopenhauer, bu soruya olumsuz cevap veriyor. Çünkü irade yöneldiği amaçlara ulaşmış olsaydı, tam bir hareketsizlik haline girecek; dürtü, içtepi, istek ortadan kalkacak ve böylece irade, yaşama-iradesi olarak ortadan silinip gidecekti. Demek ki doyuma ulaşmanın olanaksızlığının, yaşama-iradesinin doğasında ve özünde bulunması gerekir. Schopenhauer'ın kötümserliği, işte bu temele dayanır.'' (Sayfa: 25)
*
Aşkın Metafiziği Çevirisi ve
Schopenhauer'ın Felsefesi, Yazko Yay, 1983
*
Aşkın Metafiziği:
*
''Doğrudan başka hiçbir şey güzel değildir; yalnız doğrudur sevilmeye değer.''
*
BOILEAU (Sayfa: 29)
*
''Görüşüm, temel bakımından, metafizik ve geniş kapsamlı olsa bile, onlara, gereğinden fazla maddesel ve tensel görünecektir. Ama biz yine de, ''şiirler ve türküler yazarak güzelliğini bugün övdükleri kimseler, on sekiz yaş daha büyük olsalardı acaba o zaman başlarını çevirip bakarlar mıydı.? diye sorarak düşünelim biraz.
Gerçekte de, en incelmiş ve yücelmiş bir aşk bile, kaynağını yalnız ve yalnız cinsel içtepide bulur.'' (Sayfa: 31)
*
''..günümüzün kuşaklarının bütün aşk serüvenleri, insanlığın tümü için, ciddi bir ''İçinden sayısız kuşağın çıkacağı, gelecek kuşağın kuruluşu üzerine düşünme''dir. Bireyin başına gelecek iyiliğin ya da kötülüğün pek önem taşımadığı ve aslında, gelecek insan türünün varlığının ve özel yapısının söz konusu olduğu ve bu bakımdan bireysel iradelerin kendilerinde olmayan bir gücü edinerek türün iradesi gibi ortaya çıktıkları bir durum, binlerce yıldan beri, şairlerin bıkıp usanmadan sayısız örneklerde dile getirdikleri gönül serüvenlerinin yüce ve iç burkucu yanının kaynağıdır. Çünkü hiçbir tema (ana konu), bu tema kadar ilgi çekici değildir.'' (Sayfa: 32-33)
*
''..tutku ne kadar bireyselleşmişse, şiddeti o kadar artmıştır. Yani, sevilen bir kimse, vücudu ve manevi nitelikleri bakımından, âşığının isteğine ve âşığının bireyselliğinin doğurduğu gereksinimlere ne kadar uygunsa, bu duygu da o kadar şiddetli olur.'' (Sayfa: 36)
*
''Kaba, kuvvetli ve budala erkeklerle; yumuşak, duygulu, ince düşünceli ve kültürlü kadınların evlendiklerini ya da kocanın bir dâhi olduğu halde, kadının bir kuş beyinli olduğunu sık sık görürüz.'' (..) ''Bir kadının, sırf kafası ve kültürü yüzünden bir erkeğe âşık olduğunu söylemesi, saçma ve beyhude bir iddiadır; ya da yozlaşmış bir mizacın sonucudur.'' (Sayfa: 45) 🤪
*

''Ten rengi ile ilintili cinsel düşünce ve değerlendirmeler de besbelli ve kesindir. Sarışınlar, kara yağız ya da esmer kimseleri beğenirler. Ama sonuncuların birincileri her zaman beğendiğini görmüyoruz. Bunun nedeni, açık renk saçın ve mavi gözün, tıpkı beyaz fareler ya da kır atlar gibi, gerçek tipin değişik bir örneği, hatta bir çeşit anormallik olmasıdır. Bu tipler, dünyanın hiçbir yerinde ve hatta kutupların yakınında bile yerli halk olarak görülmüyor. Yalnız, Avrupa'da böyle olduklarını ve ana yurtlarının İskandinavya olduğunu açıkça biliyoruz. Bu arada, derinin beyaz renkli olmasının insanlar için doğal bir şey sayılmayacağını da belirtmek isterim. İnsanın doğal rengi, atalarımız Hintlilerin derisi gibi kara ya da kahverengidir. Bu bakımdan, beyaz renkli bir adamın, doğanın içinden doğrudan doğruya hiçbir zaman çıkmamış olduğunu ve beyaz ırk diye bir şeyden söz etmenin de anlam taşımadığını unutmamalıyız. Beyaz insan dediğimiz şey, asıl rengini atmış ve ağarmış bir insandır. İçinde sadece bir egzotik bitki gibi yaşayabildiği ve bundan ötürü kışın sıcak bir yer bulmak zorunda kaldığı şu yabancı dünyaya sürülmüş olan insan, binlerce yıl sonra beyazlaşmıştır. Dört yüz yıl kadar önce göç etmiş bir Hint ırkı olan Çingeneler, Hintlilerin ten renginden, bizim ten rengimize nasıl geçilmiş olduğunu açıkça göstermektedir. Bundan ötürü doğa, cinsel aşk aracılığı ile, o ilk tipe, yani siyah saça ve kahverengi göze dönmek ister.'' (Sayfa: 48-49)
*
''..en yüce bir tutkuda bile, asıl göz önünde tutulan amacın, sevilen insanı elde etmek olduğu; bu tutkunun da başka tutkuların da, giderildikleri ve doygunluğa eriştikleri zaman ortadan kalkmalarıyla açıkça belli olmaktadır.'' (Sayfa: 52)
*
''Kendinde ölçü de düzen de bulunmayan şeyi, akılla yönetemezsin.'' (Sayfa: 61)
*
SCHOPENHAUER'DAN SEÇMELER
*
HAYATIN ACILARI:
*
''Kimi zaman saçma önyargılar, kimi zaman da sinsi bir politika insanları savaşa sürüklüyor; birkaç kişini aklına eseni gerçekleştirmek ya da hatasını tamir etmek için kitlelerin kurban edildiği görülüyor.'' (Sayfa: 69)
*
Şu dünyayı Tanrı yarattıysa, onun yerinde olmak istemem doğrusu. Çünkü, dünyanın sefaleti yüreğimi parçalar.
Yaratıcı bir ruh düşünülürse, yarattığı şeyi ona göstererek ona şöyle bağırmak hakkımızdır: ''Bunca mutsuzluğu ve boğuntuyu ortaya çıkarmak uğruna, hiçliğin sessizliğini ve kıpırdamazlığını bozmaya nasıl kalkıştın.?'' (Sayfa: 70)
*
SANAT:
*
''..hiçbir sanat, dünyanın gerçek özünü, müzik gibi dolaysız ve derin bir biçimde dile getiremez. Güzel ve yüce melodiler duymak, ruhu yıkamak gibidir; insanı bütün pisliklerden, bütün zavallılıklardan ve bayağılıklardan arıtır.'' (Sayfa: 76)
*
Ahlâk:
*
''Hayvanlara karşı duyulan acıma, karakterin iyiliği ile öylesine ilintilidir ki, hayvanlara kötü muamele eden bir kimsenin iyi bir insan olduğu görülmemiştir.'' (Sayfa: 78)

15 Ekim 2022 Cumartesi

Arthur Schopenhauer - Mutlu Olma Sanatı (Çeviren: Şebnem Sunar)



Arka Kapak * Mutlu olmak, mutlu yaşamak mümkün müdür.? * Schopenhauer’in radikal kötümserliği, onun felsefesini mutluluk düşüncesiyle bağdaştırma girişimlerini daha doğmadan boğar. Schopenhauer’e göre yaratıkların en mutsuzu insandır ve her türlü oluşun kaynağı olan irade, dünyadaki bütün kötülüklerin çıkış noktasıdır. Dünya kötü bir yerdir ve kötülüğünün en belirleyici yönü, acı ve mutsuzluğun her yerde hazır ve nazır oluşudur. * Mutlu Olma Sanatı, iyimser dünya görüşüne karşı çıkan ve yaşadığımız dünyayı olası dünyaların en kötüsü sayan Schopenhauer’den umulmadık bir kılavuz. Adını felsefe tarihine kötümser olarak yazdıran filozofun bu küçük kitabı, mutluluğa ulaşma çabası olarak hayata dair pratik bir felsefeyi de olanaklı kılıyor.
*
''..eudemonia, büyük bir feragatte bulunmadan ve kendini zapt etmeden, amaçları için olası araçları gözetmekten başka bir şey yapmayan, diğerleri olmadan, nasıl olabildiğince mutlu yaşanabileceğini öğretir.'' (..) ''En başta pozitif ve kusursuz bir mutluluğun imkânsız olduğu önermesi yer alır; oysa sadece nispeten daha az acı çekilen bir durum beklenmelidir.'' (Sayfa: 9-10)
*
DİPNOT: ''EUDEMONOLOJİ'': Mutluluk. Erdemlere, anlamlı ve amaçlı bir hayat sürmeye dayalı mutlak mutluluk öğretisi. (Sayfa: 9)
*
''(En iyisini doğa yapar. Yine de bize bağlı olan şeyler vardır.)'' (Sayfa: 11)
*
HAYAT KURALI NO. 1:
*
''Aklı başında kişi hoş olanın değil, acı vermeyenin peşindedir.''
*
Aristotales (Sayfa: 12)
*
Hayat Kuralı No. 2:
*
''..''Başkasının mutlu olması seni rahatsız ediyorsa, asla mutlu olamazsın.'' (Seneca)
*
Hiçbir şey kıskançlık kadar uzlaşmasız ve acımasız değildir. Yine de kıskançlık uyandırmak için durmaksızın çaba harcarız.!'' (Sayfa: 12)
*
HAYAT KURALI NO. 3:
*
''..insan hep aynı olsa da her zaman kendini anlamaz. tam tersine asıl özfarkındalığını kısmen edininceye kadar kendini sıklıkla yanlış anlar. Salt doğal dürtü olarak amprik karakter kendinde akıl dışıdır. Hatta kendini ifade edişi akılla ayrıca kesintiye uğratılır; dahası, insan ne kadar dirayet ve düşünce gücü sahibiyse o denli sık kesintiye uğratılır.'' (Sayfa: 13)
*
''Dünya üzerindeki fiziki yolumuzun yüzey değil de her zaman sadece düz bir çizgi olmasından ötürü, Bir Şey'i tutup ona sahip olmak istediğimizde hayatta sayısız başka şeyden feragat ederek bunların sağından solundan geçip gitmek zorunda kalırız. Karar veremez de yanlarından geçip giderken bizi cezbeden her şeye, panayıra gelen çocuklar gibi el atarsak, o zaman bu tersine bir çaba, yani yol çizgimizi yüzeye dönüştürme çabası olur. Bundan sonra zikzaklar çizeriz, oradan oraya amaçsızca koşturup dururuz ve hiçbir şeye ulaşamayız.'' (..) ''..salt isteme ve yapabilme kendi içinde henüz yeterli değildir, aynı zamanda insan ne istediğini bilmelidir ve ne yapabileceğini bilmelidir. Ancak bu şekilde karakter gösterebilir ve ancak o zaman doğru bir şey yapabilir.'' (Sayfa: 14)
*
''..nasıl ki balıklar suda, kuşlar havada, köstebek toprağın altında rahatsa, her insan da sadece kendine uygun atmosferde rahat eder (..) Tüm bunlara ilişkin yeterince içgörü sahibi olmadığından bazısı çeşitli başarısız denemelerde bulunacak, kendi karakteriyle bilhassa mücadele edecek ama sonunda yine ona boyun eğecektir. Kendi doğasına karşı güçlükle elde ettiği şeyse ona zevk vermeyecektir; bu şekilde kazandığı edinim ölü olacak, hatta etik bakımdan saf, dolaysız bir güdüden değil bir kavramdan, dogmadan kaynaklanan, kendi karakterine göre fazla asil kaçan eylem, peşi sıra bencilce bir pişmanlıkla onun gözünde bile bütün değerini yitirecektir.
*
''İsteme, öğrenilmez'' (Epistuloe od Lucilium)'' (Sayfa: 15)
*
''..gerçekte insanın kendi güçlerini kullanmasından ve hissetmesinden başka hiçbir zevk yoktur ve en büyük acı, insanın güce ihtiyaç duyduğunda yokluğunu hissetmesidir.'' (..) ''Başkalarının niteliklerini ve özelliklerini taklit etmek, başkalarının kıyafetlerini giymekten çok daha onur kırıcıdır.''(Sayfa: 17)
*
HAYAT KURALI NO. 5:
*
Ölçüsüz sevinç ve acı üzerine..
*
''İnsan şeyleri her zaman bütün olarak ve kendi bağlamlarında net bir şekilde görmeye cesaret edebilseydi ve onlara görmeyi arzu ettiği renkleri atfetmekten kararlı bir şekilde sakınabilseydi sonuç olarak ikisinden de kaçınabilirdi. Stoacı etik esas duygu durumunu her türlü kuruntudan ve sonuçlarından kurtarmanın ve bunun yerine ona sarsılmaz bir itidal kazandırmanın peşindedir. Horatius'un ünlü odu bu içgörüyle doludur;
*
''Zor zamanlarda itidalini korumayı, güzel anlarda da aşırı sevincini dizginlemeyi hatırla.''
*
Horatius, Carmina (Odlar)'' (Sayfa: 24-25)
*
HAYAT KURALI NO. 10:
*
''Her şeye boyun eğdirmek istiyorsan, akla boyun eğ, der Seneca'' (Sayfa: 27)
*
HAYAT KURALI NO. 11:
*
Bir talihsizlik gerçekleşip de elimizden bir şey gelmediğinde, her şeyin başka türlü olabileceği fikriyle kendimizi şımartmayız: Tıpkı Kral Davud tutsak filler gibi. Aksi taktirde insan ''Kendi kendinin işkencesi (Terentius)'' olur. Fakat bunun tersi, kendimizi terbiye etmek suretiyle bir başka sefere bizi daha temkinli kılma faydası sağlar.'' (Sayfa: 27)
*
HAYAT KURALI NO. 14:
*
''Bazıları (gamsızlar) fazlasıyla mevcut anda, bazıları da (korkaklar ve tedirginler) fazlasıyla gelecekte yaşarlar; ölçüyü tutturanlar nadirdir.'' (Sayfa: 29)
*
HAYAT KURALI NO. 21:
*
''Çoğu talihsizlik, iyimserlikle desteklenen cehaletten kaynaklanır.''
(Sayfa: 37)
*
HAYAT KURALI NO. 22:
*
''Hayat zar atmaya benzer: Zar ihtiyaç duyduğun şekilde düşmezse, rastlantının sunduğunu sanat düzenlemek zorunda kalır.'' (Terentius) (Sayfa: 38)
*
HAYAT KURALI NO. 31:
*
''Sağlık olduğunda her şey bir zevk kaynağıdır. Bu nedenle sağlıklı bir dilenci, hasta bir kraldan daha mutludur.'' (Sayfa: 44)
*
HAYAT KURALI NO. 35:
*
''Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.''
*
Juvenal, Satryae (Yergiler) (Sayfa: 46)
*
HAYAT KURALI NO. 40:
*
''..''En büyük mutluluk, kişiliktir.''
*
Goethe (Doğu-Batı Divanı)
*
İnsan her konuda esas olarak yalnızca kendisinden zevk alır: Benlik pek uygun değilse bütün zevkler safra tadı yayılmış bir ağızdaki lezzetli şaraplar gibidir.'' (Sayfa: 50)
*
HAYAT KURALI NO. 42:
*
''Saksonya krallarına ait olan ve Moritzburg av şatosunda bulunan 17. yüzyıldan kalma bir ziyaretçi defterine bir asilzade şöyle yazmıştır:
*
''Gerçek aşk
Dayanıklı dostluk
Geri kalan her şey cehenneme.'' (Sayfa: 51)
*
HAYAT KURALI NO. 45:
*
''..ahmak her zaman ahmaktır ve ruhsuz bir hödük sonsuza dek ruhsuz bir hödük olarak kalır, isterse cennette çevresini huriler sarsın. ''En büyük mutluluk, kişiliktir.'' (West-Östlicher Divan)'' (Sayfa: 53)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...