#ArkadaşZekaiÖzger etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#ArkadaşZekaiÖzger etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Kasım 2020 Pazartesi

Arkadaş Z. Özger - Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası

 

''28 Nisan 1973 akşamı TRT'deki programını izlemek üzere evinden çıkmış, bir yerlerde televizyon izledikten sonra geç bir saatte eve dönerken, Meşrutiyet Caddesi'nin merdivenli bölümünün sağ tarafındaki dar ve karanlık bir sokakta düşmüş, ertesi sabah bulunup Numune Hastanesi'ne kaldırılmıştır. 5 Mayıs 1973 tarihinde aynı hastanede, henüz yirmi beş yaşındayken ölmüştür. Ölüm nedeni beyin kanamasıdır. Ailesi ve arkadaşları beyin kanamasının nedeninin 24 Ocak 1971 tarihinde SBF yurdunda yapılan polis baskınında maruz kaldığı işkenceye varan dayak ve bu sırada başına aldığı ağır darbeler olduğunu açıklamışlardır. (Şair, bu yurt baskınını ''Adak'' başlıklı şiirinde işlemiştir.)'' (Sayfa: 3)


sakalsız bir oğlanın tragedyası
**************************
charles chaplin bir savaşta yitirdim sakalımı
çıkmazlığın grev sesi umutlarımı vururken
yendirdim bıyıklarımı papağan kuşkulara
biraz elma şekeriyle kazıdım sakalımı
---lohusa şerbetiyle kazıdım sakalımı
-----yanaklarım paprika lahmacun ister misiniz
*
al işte sana böyle yüze böyle güz
---demeyin deseniz de sakal yok ya ucunda
bu güz vermedi tarla seneye bıyık kerim
ben ettim siz etmeyin sakal veririm size
iğne iplik elimde bıyık dikerim size
-----yanaklarım taşlıtarla kurabiye yer misiniz
*
sayın bayan dursanıza gözünüze kuş kaçmış
bu bıyık hiç gitmemiş sesinizin rengine
sakalınız uzamış inmiş ta belinize
at kuyruğu yapınız ya da örgüleyiniz
kedinizin bıyığını usturayla kesiniz
-----yanaklarım bileytaşı ispirto sever misiniz
*
yoksul ve utangaç bir müşteriyim ben
sizde güneş bulunur mu biraz kaktüs alıcam
saksılarım yeşersin üç beş bulut verin de
çok üşüdü güneşten şizofreni olucak
çabuk olun lütfen dikenleri solucak
-----yanaklarım gobi çölü soğuk su içer misiniz
*
yüzüm eski bir artist yaşlandıkça shirley temple
elimde bir baş soğan bir baş sarımsak
ah ne kadar şakacısınız hiç hamlet oynamadınız mı
olmak ya da olmamak bütün sorun bu
-----yanaklarım yul bryner şimşir tarak ister misiniz (Sayfa: 11)
*****

*
akşam
hüznümün soluk aynası
vurdukça yüreğime kanım oynaşır
derinleşir acısı parmakuçlarımın
kırmızı bir ölümü görmüş gibi
kanarım.
*
yoruldum
değiştirmekten kanını yüreğimin
hergün yeniden başlayan
çığırtkan bir şarkıyı söylemekten
hergün
yeni bir şarkı bestelemekten
*
-ben hüznün
ben gölgemin kiracısı
yeni bir ev değiştirmekten.-
*
hergün
gövdemle büyüyen hüznümle
kimselerden habersiz eskiyen yüreğimin
dinlemiyorlar
dinlemiyorlar şarkısını oy
*
sustukça çoğalıyor tekliğim
*
ah benim sıska yüreğim
ah benim kimselere söz geçiremez yüreğim
ah benim
neyim kaldı elimde ah benim
üreyemiyorum kendime
*
böyle niye beni
biraz yankı biraz karıncayken
şimdi eski bir enosis düşlerim
kendimi koparıyorum kendimden
yetişemiyorum.
*
tekliğim
yorgun ve kanadı kırık kuştur
hüznün yapraklarında gölgelendiği
kim koparır dalından
ağzı açık bir gülü
kırmızı bir ölümü görmüş gibi
kanarım.
*
yoruldum
değiştirmekten kanını yüreğimin
ne zaman bitecek
bu hüzün. (Sayfa: 12-13)

yolcu
*
giz. çoğaltır karanlığı işte
tekliğimi hazırlıyan yüzüm
beklemenin en duruk durağı
gelir geçer karıncalar. yüzüm
yolcu. gelir geçer
güzü aşkımın. ya beni
kim alır yüreğimden sabrımı
kaçırtır bir eşkiya akşam
birikmiş tortusunu hüznümün
*
durulsa gök
ince bir güneş düşse durağa
yolcu. yüzüm hiç güneş görmemiş
bir yanları bir yanları vücudumun
hiç güneş görmemiş
sırtım kollarım bacaklarım memelerim
karnımın altı ve gerim
*
üşümüş acıları toplarım vücudumda
suratımda irin dolu bir yara
yanaklarım patlamıya korkulu iki çıban
beklerim bir şeyleri
koparıcak sökücek alıp götürecek beni
beklerim bir şeyleri
yolcu. yüzüm
yüzümü koparın duraktan
üşümüş acıları vücudumdan
alın götürün beni güneşe
*
bu benim kendikendimi
avuntumdur. akşamüstleri ve şarap
çünki çok eskitilmiş birer mısradır.
çünki her yorgun günün sonunda
yarın biraz daha uzaktır
beklemek biraz daha
*
vücudum
sabırlı sevgilim benim
bu hüznü senin için biriktiriyorum
sana gelicem beklemelerin bu acılı durağından
bu giz bu karanlık bitecek
güneşin çıkmasını bekliyorum (Sayfa: 14-15)


*
ucuz ve kolay dizelerin sıvandığı bir dünyayla
yaslanıp şiirin pisliklerine
üşütüyorum kendimi baharlara yazlara
direnemiyorum soyut somut ne varsa
uyuz bir kedi gibi kaşınıyor edebiyat
bulup işlemenin yolunu yordamını
duvarları o çok yüksek duvarları ıslatıyorum
*
diyorum kan irinsiz güzel değil
bir rahibe ancak bu kadar ihanet edebilir kendine
şiirler okuyorum şiirler şiirler
tutup o şiirlerin şairleriyle yatıyorum
çünki bir rahibe ancak bu kadar ihanet edebilir kendine
*
bordo diyorum bordo bir renktir
kan pıhtılaşınca bordoya
ölüm uzadıkça bordoya çalar
çünki nerde bir böcek bir çiçeğe konsa
döllenme dullanmış bir kızın bordo çiçeği olur
*
yaşlanıyorum böcekler ölüyor
şiirler şiirler bir ömrün çiçekleri
soluyor, her şey soluyor. çiçekler ve güller ve güller ve güller
ölü bir böcekle çiftleşiyorlar
renksiz bir gül oluyor döllenme
*
yaşlanıyorum, çiçekler çiçekler renkler ölüyor
gözaltlarım kırışıyor gözlerim kırışıyor
kızı ayrı görüyorum kendimi ayrı
geçkin bir kız bulup orasından öpüyorum
çünki böcekler yaşlı bir kızı ancak bu kadar mahzun bırakabilir
*
yaşlanıyorum. çiçeksiz renksiz. bordo
bir daha bir daha çünki diyorum
çünki bordo bir intihara ancak bu kadar yaraşır. (Sayfa: 16)


büyütürken bir gülü
*
ben bilirim
benim ellerim toplar hüzünleri bir yerlerde
bir yerlerde heryerlerde
suya bakan ceylanın gözlerindeki
çiçek açmış uçukları patlatır
uçuk dolu gözlerim
*
açtıkça dökülen yapraklarını
bir gülün o gülün güllerin
derlerim toparlarım hüznümde
birleştiririm acıları
besleyerek bu özsuyla
çürüyen köklerini incecik gövdemin
çürüyen dallarını işte
yeni bir aşkla başlatırım kendimi
*
kendini kargışlıyan yanlış atımlı bir avcı
pişmanlığıyla büyütürken bir kuşu
dallarımı hüzünlüyen bir kuşu
aşka ve merhamete sığmıyan
acıya ve dallarıma sığmıyan
yaralı bir kuşu büyütürken içinde
ben nasıl büyütebilirim aşkımı
yaralı bir vücut yanıbaşımdayken
durmadan çoğalan bir kanın akışı
kanadı kırık bir kuşun yüreğine boşalırken
yalnızlığa ve dallarıma başkaldırmalı
kırmızı bir gülü büyütürken
ben nasıl büyütebilirim aşkımı
*
doğurgan bir döl yatağı benim yüreğim
boyuna arttıran hüznümü
hüznüm ki
hüzünlerin çiçek açmış biçimidir
bunun yeni farkına vardım
yeni farkına vardım tekliğimi çoğaltan
beni ürkek bir ceylan gibi sularımdan kaçırtan
yalnızlığıma ve dallarıma başkaldıran
kırmızı bir gülün varlığını
*
artık öfkeyle çoğalan bir tekliğim ben
hüzünlerin ve acıların vücudumda toplandığı. (Sayfa: 17-18)
*****
oyun / mat
*
gülmeyin bize gülmeden yaşamak ne ki
satranç oyunu mu ah onu bilmiyoruz
onu bilmiyoruz çok yazık gelin körebe oynıyalım
körebeyi bilir misiniz siz biz hep körebe oynarız
*
körebeyi bilir misiniz siz biz hep körebe oynarız
ve de hep ebe biz oluruz hep kör hep kör
çıngıraklı şeytanlar dolaşır hep her yanımızda
hep her yanımızda karanlıktır görebildiğimiz
*
hep her yanımızda karanlıktır görebildiğimiz
karanlıklar içinde bir yıldız bin cımbız
bin cımbızla yolarız hep bir yıldızı olur mu bu
çok yazık bir yıldız bölünür mü bin parçaya
*
çıngıraklı şeytanlarda yıldız çok vermezler bize
ne sanırlar bizi güneş mi tanrı mı
melek de değiliz oysa insan mı sanırlar ne
acımayın bize çıngıraklı şeytanlar yıldız verin bize
*
görebilsek açmayız ellerimizi sizlere siz de kimsiniz
görebilsek biz de buluruz yer altında üç-beş tane
ama ebe olmuşuk bir kez körebe olmuşuk kör olmuşuk
kör olmuşuk hep her yanımızda karanlıktır görebildiğimiz
*
gülmeyin bize gülmeyin yaşamak ne ki
satranç oyunu mu köşe kapmaca mı her neyse
her neyse hele bir size gelsin sıra bir kör olun
hani ya yok mu bir mat olsun şahlar
*
o zaman tüm köşeleri kapıcaz
tüm yıldızları biz topluycaz gökyüzünden
çıngıraklı şeytanlara tısss diycez bir bir
bir bir cımbızlıycaz kötülükleri ellerinizden
*
o zaman her yanımız yıldız dolucak
ışıl ışıl aydınlanıcak gözlerimiz
iyiliğe açılacak ellerimiz en büyüğe en yüceye
ve şükürler diliycek düzene ellerimiz (Sayfa: 19-20)
*****
*
gece
bir tabut gibi çöker omuzlarıma
bir ölünün iççekmesi olur rüzgâr
hüzünle düşünürüm uzaktaki bir evi
yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta
hasreti bir ben bilirim
bir de gecenin gözlerindeki baykuş
baykuş kötü kuş baykuş çirkin kuş
onu hüznümle güzelleştiririm. hüznümle
süsler. bir damın üstüne oturturum
süsler. damımın üstüne oturturum
*
- sizi hiç bu kadar yakından görmedimdi
*
yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta
abimin acıyla yontulu yüzü
yaşlı bir güvercin gibi düşer avuçlarıma
dağılır ses olur acısı
ezberlediğim bir öğüdü yineler bana
*
- çocuğum üşütme yüreğini
şimdi hüzün mevsimidir bütün şiirleri gezen
*
ben doğma büyüme evciyim göç benim harcım değil
hasret bana çabuk dokunur yalnızken karanlıktan korkarım
mesela mevsim kışsa yağmur yağıyorsa
mesela annem de yoksa yanımda
mesela, şimşek de çakıyorsa ben çok korkarım. ağlarım
*
ana bana kurşun dök. dua oku. üfle ana
ana ben daha çok küçüğüm. bana ninni söyle ana
*
yalnızım. bunu hep söylüyorum
yalnızım, bunu hep söylüyorum
geceyi çarmıha geriyorum kimseler tapmıyor
hüznümü ölçeğe vuruyorum yüreğime sığmıyor
her şey ne kadar olabilir meraklanıyorum
yüzüme dokundukça tırnaklarım kanıyor
yalnızlığımı hüznümle yoğuran gece
öyle basitsin ki sen bütün şiirlerin içinde
biliyorum. biliyorum bunu da biliyorum
gökteki yıldızlar kadar dizeler yazılsa da
kendime kendimden başka kendim yok
ne utancımı kuşanan bir sevgi
ne çirkinliğimi öpen bir kız
*
yalnızlığımdan yalnızlığım yalnız
*
- ana bana bir hal oldu. hep böyle titriyorum
ana çok üşüyorum. ıhlamur ısıt bana
*
yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta
ben sevgiye hasretim. sevgi uzakta
*
ey insanlar
ey gecede unutulmuşluğumun yargıçları
iğrenerek öpüyorum parmaklarınızı
iğrenerek. hepinizi kucaklıyorum ilkin
ağzınızı dudaklarınızı dişlerinizi öpüyorum
bilmiyorsunuz. ben kendimi öpüyorum
*
cinsel bir çiftleşmedir çarşaflar
ıslak bir gece en fazla kendini çoğaltır
bir solucan vücuduna yeni bir halka ekler
döllenir acı. sevişme daha da erselikleşir
*
- hü'yü tanıdım size anlatmalıyım bir gün
size bir gün mutlaka hü'yü anlatmalıyım


geceyse
tükenmişse güneşin güçlülüğü
gök gözlerinin buğusunu yansıtır
senin acın acıların ölümüne gebedir
korkma yavrum
ne gece ne geceler senin
suçsuz mızıkçılığını küçültemez
bir çirkini öpmek için uzattığın yüreğini
*
güzelleşip bir sevginin göğsüne yatmak biraz
biraz yorgun biraz korkak bir insan sevmek biraz
dayayıp sırtını gecenin duvarına
bir ölünün ağzını dudağını öpmek biraz
*
yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta
ben sevgiye hasretim. sevgi uzakta
*
ey kanımda tefler çalan mevsimle gelen
sesimi çakallarla boğan gece
hüznüme vur acımı soy
beni de kuşat
boris karlof kadar masum yüzümü
karanlığınla frenkeştaynla
çünkü artık büyütmeliyim içimde nefreti
kalbim ki yıllardır iyiliğe abone
nerde bir insan görse
bırakır sevgi kuşlarını
çünkü o bağışlar yargıçlarını
kendi yasalarını kuramıyan yargıçlarını
*
ey gecede unutulmuşluğumun suçluları
ey yanlışlığın yanlış yargılayıcıları
suçum: nefreti öksüz bırakmak
savunmam: sevgimi yüceltmek içindir
sakalım yok biliyorum ama kötü değilim
büyükleri sayarım küçükleri severim
çocukları incitmeden severim. kadını öpmesini bilirim
sizi de sizi de öpmesini bilirim
*
- ana ben çok yalnızım. benim başka sevgim yok
içimde utanç çiçeği gibi büyüyor hü
*
kural tanımayan sevgim benim
aykırım fizikötem doğaüstüm yanlışlığım
aşkım. sevgili yanılgım benim başyargıcım
nefretim nefretim nerdesin
*
kalbim
bir gün elbette sana hükmedeceğim
*
elbet geçer bu hüzün mevsimi
bir baykuş bir serçeyle arkadaş olduğu gün
o gün size sevinci de anlatıcam
bir solucan bir leylekle çiftleştiği gün
o gün bahar mevsimidir size aşkı anlatacağım
*
ve bir gün elbette yıldızları sayacağım
*
- gelin kucaklayın beni. yıldızları sayamıyorum. (Sayfa: 21-24)


*
hep kurşunlamışlar yalnızlığı çoklar sokağında
herkesler var olmuş
bir sen ben ölmüşüm
*
ölmüşlük ne ki yaşanmamış mutluluklarda
ölmüşlük ne ki tutkusuz yaşamlarda
ölmüşlük karınca sırtında fil
ölmüşlük karınca sırtında yalnızlık
ölmüşlük çoklar sokağının karıncası
*
karınca ne ki nah şu kadar bir hayvan
ama o ne yük öyle sırtındaki taşınılmaz
karınca mutsuz mu dediniz nedir o
çoklar sokağında yalnız mı kalmış
ben de yalnızım çoklar sokağında ben mutsuz
*
kurşunlanan ben miyim karınca mı
yalnızlık mı biziz o işte
çoklar sokağında yalnızlığı kurşunlamışlar
baksana herkesler var olmuş
bir sen ben ölmüşüm -neyiz şimdi-
*
karıncanın başı hep öne eğik mi
karınca hep neden korkar biri mi basar sırtına
kim ölür sonra karınca mı ya üstündeki fil
o ölür mü hiç be o kocaman hem yüksekte
karınca var altında ya ben ah ya ben
*
karınca dostuma selam
karınca dostuma sabırlar versin üstündeki fil
karınca dostum mudur tanıycam galiba
ben miyim ben de kim
ah tutun kurşunları dayanamıycam bak yaşarım belki
*
çoklar sokağında yalnızlık yok şimdi
miyavlıyan birileri yemiş karanlıkları
hep kurşunlamışlar yalnızlığı çoklar sokağında
herkesler var olmuş
bir sen ben ölmüşüm –ne yaman filmiş öyle–
(Sayfa: 25-26)
*****
iğdiş bedevi
**************
atlayıp karıncama biraz eski bir çölü
yetişmeliyim yüreğimin haydutlarına
babama ısmarlayıp ceninden kılıcımı
ey benim erginliğim belki yine gelirim
*
dehlerim karıncamı bir uzun yolculuğa
o maki tarlasında yırtılırken acılarım
bitsin derim kaktüsler başlasın dikensiz orman
kim demiş kervanların soygun kılavuzuyum
*
bay hörgüç size ilk kez raslıyorum bu yörede
ben bedevi ordusunun barışsever bir eriyim
o dikenli çalıları kim koydu buralara
beni biraz bağışlayın karıncamı severim de
*
kum fırtınası napar ki üç gözüm kör
siz küçük çöl çapkınları girecek delik mi arıyorsunuz
önce terbiye edin serap denen oruspuyu
kaç yiğit öldürdü kuru memelerindeki zehirli sütten
*
nasılsa vardım kumdağının ardındaki o kabileye
iyiliksever şeyhim size bir sürprizim var
kırk karınızdan kırkıyla yatmak istiyorum bir gecede
bana şeyinizi ödünç verir misiniz
*
çöl çiçeği abbasla yattığından beri
bir mutlulandı karıncam bir güçlendi aşkolsun
ben hep derim bir yürek bulunmaz kolay kolay
bu taş oyuğun önüne nasıl geldim bilmiyorum
*
girdim bir mağaraya gördüm kırk haramiyi
yüreğimin çevresinde ayin yapıyordu kırk eşkiya
babam ceninden su vermiş kılıcıma
yüreğim diri ve haydut bağışlar
biraz eski bir çölden bir uzun yolculuğa
(Sayfa: 29)


o eski bir
*
bir gün ben
çocuk olucam. olucam
kanıma güller takıcam
eskitip yüreğimi çarşılarda pazarlarda
tanrıya şeker alıcam
koparıp ellerimi kitaplardan. kitaplardan
nedenleri niçinleri sorucam.
*
bir gün ben
güvercin olucam camilere. camilere
konucam korkularımın uykularına
çekip göğsümde birleşen ellerimi
gökyüzüne uzanan parmaklarımla
yolucam tüylerimi. tüylerimi
camileri kirleticem. tüylerimi
o beni birşeylerden kurtarmıyan
yüreğimi tüylerimden kurtarıcam.
*
bir gün ben
ergen olucam. olucam
ısıtıp kanımı ceninlerimle
kitapları insanları ve tanrıyı
en kirli çamaşırlarını vücudumun
arındırıp kanımı ceninlerimle
erkek olucam. olucam
ve erkekliğin ne işe yaradığını
louis charles royer'den sorucam.
*
bir gün ben
büyüycem. büyüycem
delikanlı olucam. kızlara
baktıkça yüreğimin küçüklüğüne
eski bir çamaşırı anımsayıp
kirli bir çamaşırı anımsayıp
hıncımı dudaklarımdan alıcam
dolayıp öfkemi sakallarıma
sakallarımı dolayıp öfkeme
sevişmeyi kendime göre seçicem
sevmeyi
yüreğimi kanımı kırmızı gülleri
çok sevmeyi
bana ait olmayan şeyleri
ve öğrenicem daha çok sevmeyi
yüreğimden kanımdan kırmızı güllerden
bana ait olmayan şeyleri.
*
ah ben niye vurgunum bunca
kanım kadar benimsediğim
yani hiç sevmediğim
çok sevdiğim yani
yani ben şaşırıyorum
şakıyan bir bülbül görünce
öten bir karga görünce
şaşırıyorum
tanrıyı pazarlarda görünce.
*
bir gün ben
büyürsem bir gün ben
baba olursam bir gün ben
masal anlatıcam çocuklarıma. (Sayfa: 30-31)


*
yaşamak
bizim en eski çağlardan kalma yanık türkümüz
öylesine kısık ki sesimiz
ne duyurmasını ne söylemesini biliriz (Sayfa: 32)


*
çıplak ayaklı kişiler
küçük adımlı kişiler
üç adım ötesinde yaşamanın
birbirine düştüler (Sayfa: 33)


*
gökyüzünün avuçlarında ellerim
büyümeye korkulu topal bir sancı
korkudan başkaldırıya gelişen
kaskatı tanrısal bir acı
*
bakardık bakardık imrenmeye korkardık
en özentisiz şeylereydi açlığımız
ölüme bir vardı süreç
dinmedi dinmedi acımız
*
beklemek ölüm gibiydi bekledik
bugün dedik yarın dedik olmadı
böyle doğduk büyümeye korka korka
umudumuzdu gücümüzdü kalmadı
*
işte ellerim böyle tutsak gökyüzünde
çekerim çekerim gelmez
sanır ki gök doyurur açlığımızı
bir gökü yemekle acımız dinmez (Sayfa: 34)


*
kemirgen bir düzenin
kopardığı yüreğim
bir soygun karasında
ak ölüm savaşçısı
*
kırılır dalgalar
vurdukça yüreğime
kanım deniz suyudur
saçlarımı besliyen
*
baş kaldırır
başım benim
biçkin bir orak gibi
yüreklenir yüreğim
*
yeniden
-----yeniden
----------yeniden
birşeylere (Sayfa: 35)


tamirat
*
ne kadar üstelesem yanlış bir değişimi
bir proleterin oğlu olduğuma inandıramıyorum kimseyi
inandıramıyorum babama bir proleter olduğunu


babam çok eski bir partizan
kötü bir halk partisinin kalıntısına yamamış nefretini
acıyı ve bir dönemi benden iyi biliyor
ne zaman içki içsek bir cuma gecesi ertesi
açlığı ve yoksulluğu benden iyi anlatıyor


benim bir abim iki abim varmış
açlık ve yoksulluk kötü bir şefin döneminde
ikisini de almış


çünkü dönem o dönemmiş
ablalarım kalıntı toplarmış pazardan
abilerim buz satarmış


babamsa memur ayakkabılarının tamiratına
nefretini yamarmış


annem bir sabır küpü
annem bir acı küpü
*
acıyla beslemiş yüreğini
yoksulluğu ve açlığı acıyla doyurmuş
ve acıyla büyütmüş bebeğini
acıyla doğurmuş


ben işte eksik bir birikimin tortusuyum
geçmişlerde yoğrularak çocukluğum
bana hep acıyı ve hüznü öğretti


ezilmişliğin kompleksiyle büyüdüm böyle
yaşıyamadığım günlere özlemli
yaklaşmak istedikçe burjuva özentilerine
sınıfım çekiyordu utandırarak beni
yaklaştıkça üşüyen damarlarımdaki hınç
çekildikçe yanıyordu sınıfımın ateşinden
*
ben işte bunun için
bir burjuva kuklasıyım, korkak
ve acemi bir militanım
hüzne ve yalnızlığa yakın


gördüm ki bir cuma gecesi ertesi
babamın eskimiş bürokrat ayakkabılarının tamiratına
nefretle vurduğu örsü ve çekici
öfkesini köseleden ayırdığı bıçak
açılmış bir gül gibi duruyor önümde


vur gülüm vur gülüm vur gülüm
vur sen de burjuva ayakkabılarının altına


artık ne soğuk damarlarımdaki ne sıcak
sadece bıçak gülüm sadece bıçak (Sayfa: 36-37)

*

''yalnızlık yenilmeyen gladyatör
bana eski bir ölümü anımsatıyor''
*
''çözerek gecenin ipliğini hışımla
hüznümü ve yalnızlığımı sarıyorum sabaha'' (Sayfa: 43)

*
''acı hicranla atsa da ağını yorgun sularıma
bir balıkçı en çok balıksız havalardan hoşlanır
çünki yalnız balıkçı bilir aşkının ne olduğunu
balık sevgisinin balık avına erdem olduğunu
*
ah benim şefkatli balıkçım
acımı azaltanım benim
acımı azaltan ve çoğaltanım
bir deniz gibi
süt gibi bir deniz
yumuşak başlı dağlar
üzgün dalgalar
ağlar gibi'' (Sayfa: 46)
*****
*
''-----merhaba
şiirlere kılıç çeken gökyüzü
yerin bu şiirde de bir çocuk ağlamasıdır
(yerin bu şiirde küçük bir çocuk ağlamasıdır)''
*
''(ağlamak acıların yontulmuş biçimidir
hüzünse bir çocuğun gökyüzünü sevmesidir)'' (Sayfa: 51)
*****
*
ben az konuşan çok yorulan biriyim
şarabı helvayla içmeyi severim
hiç namaz kılmadım şimdiye kadar
annemi ve allahı da çok severim
annem de allahı çok sever
biz bütün aile zaten biraz
allahı da kedileri çok severiz
*
hayat trajik bir homoseksüeldir
bence bütün homoseksüeller adonistir biraz
çünki bütün sarhoşluklar biraz
freüdün alkolsüz sayıklamalarıdır
*
siz inanmayın bir gün değişir elbet
güneşe ve penise tapan rüzgârın yönü
çünki ben okumuştum muydu neydi
biryerlerde tanrılara kadın satıldığını
*
ah canım aristophones
barışı ve eşek arılarını hiç unutmuyorum
ölümü de bir giz gibi tutuyorum içimde
ölümü tanrıya saklıyorum
*
ve bir gün hiç anlamıyacaksınız
güneşe ve erkekliğe büyüyen vücudum
düşüvericek ellerinizden ellerinizden ve
bir gün elbette
zeki müreni seviceksiniz
(zeki müreni seviniz) (Sayfa: 55)
*****
*
sonra bir gün anneler de ölür
böcekler ve kertenkeleler ölür
boşalır suyu havuzun kum seddi yıkılınca
sivrisinekler ve kâğıttan kayıklar ölür
*
sonra o gün çocuklar da ölür
*
biz hepimiz önce küçük bir çocuktuk
sonra büyüdük hepimiz çocuk olduk
*
balçıktan bir külçe olan dölleri
en iri elleriyle kepçeliyen
ve biçimliyen
ve hep önce kendisiyle biçimliyen
o dehşetli yontucuyu
doğumu ve gebelik sanatının bütün hünerlerini
sütten bir mermere eşsiz bir incelikle işliyen
anneyi o usta nakkaşı
unutmadık
*
önce anne doğurdu çocuğu acıya
sonra çocuk acıya anneyi ve ölümü kattı
sonra herşey ve herkes çocuktan var oldu
*
geçti sarp kayalardan aştı nice dağlar
içti ağulu sütünü hayat denen annenin
sıkıntının kutsal kabında yıkadı ellerini
hüznü kuşlara dağıttı unutmasınlar diye onu
acıyı gömdü toprağa gayrı açar mezarlık çiçekleri
*
böylece vardı bir ırmak kıyısına
anne bir tedirginliktir nerede olsa
bağırgan bir karmaşadır onun sesi
takılır gibi eski bir gıramafona titrek bir iğne
- bu ayıp bu günah
..........bu çok ayıp günah
- el ne der sonra
..........ayak ne der
bırakmaz çocuğu çocukça yaşamıya
*
ama bir gün anneyle de hesaplaşılır
*
çocuk yalnız annesine yaşar çocukken
anne yalnız çocuğuna yaşamaz anneyken
bölüşür anneliği babanın kasığında
çocuğun bakışında çelişkidir büyüyen
ağlamak bir soru olur sevginin yarım payında
- ah baba
..........niye baba
*
ve bir gün babalar ölür
*
tanrı bir ürpertidir çocuğun yüreğinde
her tanrı biraz baba gibidir
yiğit ve erkektir çocukları koruyan
umacılar ve peri masallarının korkulu padişahı
çünki tanrıyı yaratan ve öldüren şeyler aynıdır
vurunca acının ilk gölgesi yaratır kuşkuyu
acının padişahı elbette zalım olur
ve bilincin duvarına çarpınca şaşkınlığı
bir soru önce acıya sonra acıya uzanır
- hey tanrı
..........hani tanrı
*
böylece o gün tanrı da ölür
*
şimdi annenin yüreğinde ışıyandır
sevginin ıslak soluğuyla örgülü tapınak
bir gün bir kalem bir hokka içindeki kana bulaşır
akıtır mürekkebini sevda denilen papirüse
hani ki bir kuş gelir bir tapınağın duvarına yuva yapar
çökertir tapınağı daha bir güzelleşir yuva
işte artık ne anne ne tapınak
yıkılır gözyaşlarının sığınağı da
*
sonra bir gün anneler de ölür
*
gerilir gıcırtısı bir tüfek tetiğinin
öfke yalnız tekliği besler büyür çocuk
..........çocuk büyür
sesi nemli yine elleri yine soğuk
hayat sığmıyorsa gövdene yüreğini sığdır çocuk
nemli bir sesi sığdır o gittikçe nemlenen
çocuk çocuk sana bir dost gerek
*
işte yeniden giyiniyor kendini çocuk
bir çiçek gibi kopardı başkalarına uymıyan yanlarını
kendini üstlenmişsin var olmak için susmalar köprü
çocuk çocuk sana bir aşk gerek
*
sen iyilikler ve güzellikler uzmanı
suskunun gizemli sabrı
bir teraziyi en iyi kullanan
iğnenin ve ipliğin mercek gözlü büyücüsü
karnaval gecesinin eğlentisiz parmak çocuğu
ey hayat canbazı
ey ip şaşkını
ezberle o incecik tel üzerinde
hayatı dengeliyen asayı:
aşkın ve dostluğun ayrımı yoktur çocuk
ikisini de doğuran şey aynıdır
*
bir kuşa bakarken hüzünlendiren, bir güle baktıkça yürek kanatan, bir yüreği açmadan solduran, bir kadınla yatarken çocuk gibi ağlatan, uyuz bir kedi gördükçe kanı kudurtan, suyu yüz derece sıcaklıkta donduran, anneyi üreten babayı çoşturan çocuğu güldüren, seni izmirlere çılgın gibi koşturan, bir vagon penceresinden şaşkın baktıran, bir mektubu ısrarla bekleten,
umudu dalında çürüten, acıyı dayanılır kılan bir çıbanı irinle onduran aşka merhem sürdüren, güneşsiz bir gök gördükçe öldüren öldüren öldüren..
*
sevgi: tragedyanın kaynağı yaşamın kökeni insanı var kılan umut
ah nasıl ayrılır aşk ve dostluk birbirinden
can canı sever ötesi yok bunun çocuk
ölümü ve ölümün ölümsüzlüğünü
çocuğu ve çocuğun ölümsüzlüğünü
sevgiyi ve sevginin ölümsüzlüğünü
ah elbette aşktır dostluğu mayalayan
ama kim anlatabilir bu parmak çocuğa
bir dostla bir sevgili arasındaki ayrımı
hayır’lara evet’lerle direten
çirkini öptüren kötüyü sevdiren
aşkı sevgiliyle değil kendinle yorumla
kim ki kendini açığa komaktan korkmaz
o saygın bir insandır
herkes kendi yorumunun cellatıdır biraz da
böylece lady chatterley de sevilir giovanni de
böylece lady chatterley ve giovanninin sevgilisi de
elbette her aşk yalnızca kendine sorumludur
ama elbette her aşk kendine sorumlu olunca
*
bir gün aşk da ölür
*
ve başlar sıkıntısı kuralsız bir çelişkinin
yapışkan bir sevişmenin sancısı doldurur boşlukları
ve tutku aç bir güve gibi kemirirken sevdayı
dölün pasıyla bulanırken sevginin beyazlığı
ah şimdi kim inandırabilir bu eski çocuğa
aşkın ve dostluğun varlığını
bir gün ansızın yiter dostlar ve sevgililer
etin ve kemiğin sıcaklığıyla solar sevdalar
*
işte o gün her şey ölür
*
şimdi bu yüreği nerelerde beslemeli
bütün saksıları kırılıyorken güneşin büyüsüyle
ve ölümler ilençliyorken en masum sevinçleri
ve her sevgi kendisiyle çelişiyorken
şimdi bu nasıl doğmaklar olur yeniden beyazlara
*
ama şimdi kim kandırabilir sizi
bir ölünün hayat kokan ağzını öpmek için (Sayfa: 56-60)
*****
*
''doğrunun ve yalanın adını koyamadın sen. yanılgın bu.'' (Sayfa: 61)
*
''kurcala yaşamanın gizemli torbasını
ekmeğin ve terin kardeşliğini kıskan
sana toprağı ve aşkı öğretecek
hayat denen anneye koş.'' (Sayfa: 62)
*****
*
''babasına kendi kavgasının bilincini veremiyen neferler şahları mat etmeyi nasıl öğretir.'' (Sayfa: 64)
*****
*
''sevgilim
-----bugün
helva yedim şarap içtim göğe uzandım
avuçlarımda hüzünlü bir aşk
ince kemikli bir eli okşuyorum
göğü okşuyorum
yabanıl bir diken batıyor avuçlarıma
bir çakıyla parmağımı kesiyorum yanlışlıkla
sanki bilerek yanlışlıkla kesiyorum
sanki aşkı kesiyorum
aşk parmağımda yanlış bir uçurum'' (Sayfa: 66)
*****
*
-Yurtlarını yiğitçe savunanlara-
*
4
*
düşman ordusunun küçük başlarından biri
elinde bir aygıtla bağırıyordu
- söz veriyoruz, namus sözü
namus sözü, kimseye dokunulmıyacak
kimseye vurulmıyacak, hiçkimse dövülmiyecek
teslim olun namus sözü
*
biliyorduk hepimiz
geçersek ellerine
korkunç dövülme ve işkenceler..
ama namus sözü verdi bir baş
dokunulmıyacaktı kılımıza bile
*
düşmanın namuslusu
itin kudurmuşu
*
ah şaşıyorum nasıl ölmediğimize
*
üçbin kişilik düşman ordusu
ve onun paralı sivil askerleri
azgın düşman
çılgın güruh
kan mı tuttu sizi
*
vurdular, kötü vurdular
ne savaş kuralları
ne insanlık onuru
kara tarihlerinin
iğrenç bir zaferini daha
gövdemize kazdılar
*
gayrı bu kazıyla büyüyecek gövdelerimiz
biliyerek bilincimizin öfkeli keskinliğini
*
5
*
bu vuruşmada ölü vermedik
ama ant içtik üçyüz yaralı
başlatmak için büyük savaşı
çoğaltıcaz üçyüzleri
*
açıncaya kadar en güzel çiçek (Sayfa: 71-72)
*****
*
''kurtulmak ah evet
kurtulmak
-----şeyden
-----şeyden
-----şeyden
ah kurtulmak çok güç
DEĞİL olursan GÜÇ'' (Sayfa: 73)
*****
*
pencereyi kapama
gök dolabilir içeri
sen neyi görebilirsin
ıslak bir bulutun ağışını mı
*
pencereyi kapama
kuş dolabilir içeri
sen neyi taşıyabilirsin
kırık bir dalın yükünü mü
*
Pencereyi aç
Soluğun çıksın dışarı
Sen büyütmedin mi ciğerinde onu
Kokusu hayatı yıkasın diye
*
Pencereyi aç
Sesin sarsın dünyayı
Duyulur elbet ta ötelerden
Yürek kendini tanır (Sayfa: 75)
*****
*
''yusufçuk, yusufçuğum
kanadından mı vurdular, vursunlar
gün tanlayınca gövertisini
halk ormanı ışıyacak
*
bin yusufçuk uçacak
bin yusufçuk konuşacak'' (Sayfa: 76)
*****
*
''Usul usul da gelsen, harlayarak da gelsen
ey illizyonizmin güleryüzlü büyücüsü
masken kandırmıyor çoktandır beni
beni ve benim gibi
dünyaya kanından dürbünle bakanları
soluğu cehennem yakanları.
Çünkü biz hayatı kendi aynasından gördük
biliriz sırça kürenin yaldızındaki puştluğu..'' 
(..)
''duru bir gök gibi vahşete katlananlar
acıyı bir silah gibi göğsünde saklamalı.'' (Sayfa: 80)
(..)
''Kalbim.!
elimden tut
elimden tut
sensiz bir şey yapamam.'' (Sayfa: 81)
*****
*
kara yerler ak yerleri dövende
sevdanı yüreğine kuşat
al sesimi vur kanının gümbürtüsüne
zamanıdır dağları delmenin, Ferhat
*
dağların başı yaslı
Ferhat'ın sevdası kan ağlar
yüreğin sağlam, bileğin güçlü Ferhat
istesen dağlar dağlar..
*
ateşi üfle Ferhat
körüğü iyi kullan
bu can bunca hasrete dayanır
soludukça içimde sevdan
*
sevdan ki bir yakıcı kuştur yüreğimde
gümbürder zulme karşı kan gibi
ölürsem dağlar için ölürüm Ferhat
kalırsam vuruşkan şahan gibi (Sayfa: 82)
*****
*
Dişle düş arasında bir helezon,
bir gerçek gibi bulguladım. Seni
bir akrep soksa kızarır elim
koyu bir kızıllıktır çünki
anası sabahın
-----benzer sana.
*
Ay yüzlüm,
sağlıklı güneş bakışlım
taze fidanım benim.
Nemli bir bulut gibi
çöktün ya kuru yaylama
gayrı nice döl versen
-----benzer sana.
*
Yazsa sonsuz göğü, kuş kanatlarını
kışsa dağları giyin,
bağrımdaki tufanı
canımdaki acıyı gör.
Az mı şahan verdik
kartal vurulduk.
Oğul için döl bereketi gerek.
Sevdamızın, sabrımızın meyvesi
-----benzer sana.
*
Ben severim al almayı
dişlerken ürpermeyi,
bir çocuğun aydınlık yüzüyle
ava çıkmayı,
ki bir fenerci ustasının oğludur.
Ateş böcekleri ve çılgınlık
hep bir kırmızıyla karışır, yüzünde
hiç bitmeyen bir fener
ustasının sonsuz maviliğindeki
acısını kanırtır.
Ne soluk, ne titrektir
ne azalır, ne yiter
-----Sana benzer. (Sayfa: 84)
*****
*
''küçük balığı gördüm, peşinde büyük balık
bir su ağası gibi kuvvetli ve saldırgan
oh balık, küçük balık, can balık
anasının kuzusu, deniz kokulum
söyle yavrum, söyle gözüm, söyle kılçığım
kim dokundu senin pullanmamış derine
kim kıydı senin o tazecik gövdene
denizde kum gibi dolgun pullarıyla
doymaz mı büyük balık küçük balığa
ama gördüm ya sonunda
derya içindeki deryayı
büyük balık küçük balık peşindeydi ya
birleşince küçük balık yüzlercesiyle
şaşırıp kaldı büyük balık
şaşırıp kalmadım amma
ne de keskinleşmiş dişleri ol mahilerin
unutulmaz bir deniz anası gibi büyüdü gövdeleri
kıymık kıymık oldu gövdesi büyük balığın
anladım
nice olsa da
denizde kum, büyük balıkta pul
birleşince
edemezmiş küçükleri kendine kul'' (Sayfa: 88)
*****
*
''ha kanağacı canım, ha gelincik tarlası
çünki ölümün kanıdır besleyen
bir başka baharın tohumlarını
şuramızda birşey var
bizi onduran birşey
acıya saran
umudu kuşatan'' (Sayfa: 89)
(..)
''ölüm mü dedin annem
ölüm senin gibi güzel annelerin
o tarih atlasında
bir kırmızı gül olur ancak
koksun diye çocukların bahçesi'' (Sayfa: 90)
*****
*
''ben hıyanet sağdım öptüğüm her memeden
dost şarabını yorguyla mayalayıp
tortulanmayı ve kokuşmayı öğrendim ilm-i adem hikmetinden'' (Sayfa: 92)
*****
*
her döllenme kendine sapkındır
bırakır aymazlarını bir ağacın gölgesine
kavak. belki söğüt
kavak. belki söğüt
ilk yeşeren hangi tohum
ilk yeşeren ve sevinen
*
- büyümeyi önce ben tattım
*
Hay ilkin vazgeçilmez pişmanlığı
güzelliğin ve haklılığın zaptedilmez ayartması
seni nasıl yaratsam o ateş kızıllığında
nasıl nasıl başlatsam
hay sonu en yakın çalkantı
sesimi büken, yüreğimi genişleten umudum
boynumu sarmalayan kırınızı atkım benim
ala tüylerinin kavıyla
ala yüzümü okşa biraz
çünki yorgunum biraz
uzun bir yoldan gelmişim tabanlarım çatlak
gövdem kan içinde, yüreğim ağrıyor
eskitmişim bütün ilklerin sancılı başlangıcını
geçilmemiş bir yolağzında vurulup kalmışsam böyle
Bordo bir gül gibi gelip oturmuşsa dudağıma Son
gülümün kahreden dikeninden değil
geçmiş adlı bir meyveyi yemesini bilemediğimden
geçmiş adlı bir meyvenin
çekirdeğinin acemiliğinden
Sesimin ve intikamımın namuslu koruyucusu
kaç yıl bekledin o meyve bahçelerinde dilsiz korkuluklar gibi
çalmaya hazır çalmaktan korkan çocuklar gibi
vermeye hazır vermekten korkan koru bekçileri gibi
az bulunur senin gibi yutkunmanın gardiyanı
lezzetini kendi dişlerinden koparmanın özgecisi
hem sahi yitirdikçe kazanacak zincirlerinle
sen artık kimden korkabilirsin hırsız kargalardan mı
al şimdi sana veriyorum o ilk meyveyi
dibinde yıllardır küflettiğin meyveyi
senin hakkın bir ağacın yarım kalmış umududur
yarısı yeşermeden kırılan dallar gibi
bir bahçenin ortasında bin yangına biriken
*
evet Sen kendinden daha haklısın
doğruluğun dik yamaçlarını ürpertiyle çıktın
gerçeğin ilk tadına öfkeyle vardın
ama kim anlayabildi bir kavalın türküsünü
titrek sesinin uyumsuzluğunda
kim bağışladı kavalı
yanlış ağacın dökümü tezdir bunu kaval üç kez söyledi
üç kez söyledi söğüt dalına
sütünü harcama doğurganım diye
elbet tıkanır delikleri ötmesi öğretilmeyen kavalın
vur beni eğri boyunlum sesinin salgısına
anısını dağladığım ayartma gecesine gidelim
razıyım yanlışlığın o çakıllı başlangıcına bile
öfkenin kapısını birlikte çalalım yeniden
*
bütün ilkleri yeniden yaşat bana
bütün ilkleri
*
vazgeçilmez pişmanlıklar dahil
*
evet Sen kendinden daha haklısın
çünki hep dağları üşütmekle ünledin kendini
hayatla çiftleşmeyi kendikendine öğrendin
yıllarca hep bir düğüne hazırlandın
yaşlı bir gençkız gibi yüreğinle
Kahraman bir çalgı mıdır benim kavalım
uzanır uzanır da kendine kıvrık
koparır raylarından çok azgın tirenleri
yakışıklı işçilere türkü söyletir
...............-izmirin kavakları
...............dökülür yaprakları
çakırcalım toplar kavağın yapraklarını
görür yapraklar içinde çok sarı
çok sarı çok sarı çok sarı
dökülen ilk yaprağı
tanır
(çünki çok sarı)
usulca alır cebine kor
kavalı bile ürpertir sesi
...............-bize de derler çakırcı
...............yıkarız konakları
*
Bilirim zor sevdirirler hayatı
belli ki bundandır zor öfkelenişin
sesinin yanıklığı boynunun eğriliği
çünki senin yüreğin
her yıkım sonrası umutsuzluğun vidalarını gevşetmek
senin usta ellerinin hüneri
ama hiç bağışlar mı bir emekçi yüreği
zulmun bezirgan vezirini
*
Hadi vur beni sesinin depremine
vur götür yaşanmamış ne ilk varsa
koklanmamış ve yanlış koklanmış bir çiçeğe
...............geçilmemiş ve yanlış geçilen bir yolağzına
dokunulmamış ve yanlış dokunulmuş bir kelebeğe
...............biçimlenmemiş ve yanlış biçimlenen bir bilince
okşanmamış ve yanlış okşanmış bir tekliğe
...............varılmamış ve yanlış varılan bir çokluğa
tadılmamış ve yanlış tadılmış bir hüzne
...............sarılmamış ve yanlış sarılan bir yaraya
sevgilenmemiş ve yanlış sevgilenmiş bir dostluğa
...............verilmemiş ve yanlış verilen bir komuta
yaşanmamış ve yanlış yaşanmış bir aşka
...............dumanlanmamış ve yanlış dumanlanan bir dağbaşına
söylenmemiş ve yanlış söylenmiş bir merhabaya
...............sorgulanmamış ve yanlış sorgulanan bir yargıya
yazılmamış ve yanlış yazılmış bir şiire
...............aşınmış bütün yollara yani onarmak için
...............aşınmamış bütün yollara o en güzellere
...............o en güzellere boynunu güzellemelere
*
ayart beni
ayart beni titrek sesim
*
(hayatla çiftleşmeyi kendi kendine mi öğrendin)
*****
*
''bir gülüşlerine bir ankara feda ettiğim kardeşlerden
haberiniz var mı sizin'' (Sayfa: 100)
*****
*
alnını
dağ ateşiyle ısıtan
yüzünü
kanla yıkayan dostum
senin
uyurken dudağında gülümseyen bordo gül
benim kalbimi harmanlayan isyan olsun
şimdi dingin gövdende
uğultuyla büyüyen sessizlik
birgün benim elimde
patlamaya sabırsız mavzer olsun
başını omzuma yasla
göğsümde taşıyayım seni
gövdem gövdene can olsun
*
söyle bana ey
ölümün açıklayıcı pervanesi
hangi yavru tek başına yiğittir
hangi yangın bir başına söndürülür
ah herkes susuyor
hiç kimse bilmiyor içimin yangınını
ah.! herkes mi susuyor
kalbimi kalbine bağladığım dostum
ah.! herkes mi susuyor
kalbi kalbimize benzeyen dostlar
bir çarmıh gibi bırakıyorken kendini dünyaya
hayatın ateş renkli kelebekleri
bir bir tutuluyorken korkunç koleksiyonlar için
ah.! herkes mi susuyor
*
bağırsam içimdeki dehşeti
hırsım deler mi toprağı
beni
acısıyla onduran
dostumu
aşkla vurduran hayat
sana
yaşananla harlanan bağrımın sevdasını akıttım
dünyanın yeni baharına
çatlarken kadim güneş
bağrım delinirken fidanların kanıyla
anamın doğurgan karnıdır diye
sevgilimin sütlenecek göğsüdür diye
dostumun üretken gülüdür diye
sana bağlandım
sana sarıldım
*
beni umutsuz koma
tarihle avutma beni
çünki aşkla sınanmışım sana
sana yangınla, suyla, ateşle
ölümle, yaprakla, şiirle sınanmışım
ey yaşarken kanayan acı
şimşekli gök, tufan, kan fırtınası
uçurum kıyısında hızla büyüyen ot
yapraksız bir ölümün anısı için
körpecik kuzuların derisi için
beni tarihle avutma
umutsuz koma beni
*
akıtsam deliren sevdamı
köpürür mü hayatı besleyen su
*
ey benim
yedi başlı kartalım
her başını
bir dağ başlangıcında koyanım
senin
böyle diri bir akarsu gibi kıvrılan gövdendir
bizim aşkımızı solduranların korkusu
çünki elbette bir su
kendi akacağı toprağın sertliğini bilir
ve suyun gövdesiyle yırtılınca toprak
artık ırmak mı denir
işte devrim
ona benzer bir akışın hızına denir
yarın ne olur bilirim ben
bahar gelir, otlar büyür
ölüm de yapraklanır
bir dağ bulur uzun uzun bakarım
bir çam ağacı gölgesi
güzel kokular veren
bir damla güneş görünce
sana da gülümseyeceğim yarın
şimdi senin uzanıp yattığın otlarda
yarın yeni bir yeşillik büyüyecek (Sayfa: 102-104)
*****
*
Göğü kucaklayıp getirdim sana
kokla
açılırsın
*
solmuşsun
benzin sararmış
yorgun bir işçinin yüzüne benziyor yüzün
öyle bükük bakma bana
*
çam kolonyası getirdim sana
kentli dağlıların haklı sevdasını
bolu ormanlarından çarpan bir koku
sanki köroğlunun ter kokusu
aman kokusu, billah kokusu
Canlarım ,canım benim
*
üzme kendini bu kadar
sana umudu öğretemeyenlerin suçu mu var
bak yeryüzü ne kadar geniş
ne kadar dar
*
Dur
akıtma gönlüm yaşını
gözünden öpücek bir yer bırak
oy bana en yakın
bana en uzak
sevgili yar
Hasretine vur beni
*
Giyecek çamaşır getirdim sana
âdettir diye değil, sevdim diyedir
bağışla, eski biraz
bedenim uygundur diye bedenine
elimle yıkadım, ütüledim
elma ağacında kuruttum
*
Günler sarmal bir yay gibi
bunu unutma
Bahar annemizin yemenisindeki solgun çiçektir
bunu unutma
Seni ben her yerinden öperim
beni unutma
*
Kadere inansaydım
sana inanırdım
Düşürmem sigaramın ucundaki külü ben
*
öyle kırık bakma bana
Caddeler nasılda genişliyor
sana bunu söyleyecektim
bileyli bir makas vardı yanımda
sana bunu söyleyecektim
Hadi kes büyüyen tırnaklarındaki kiri
sana bunu..
Oyy nasıl söyleyebilirim
deliren sevdamızın kısrak huyunu
*
Elimi tut
tuttururlar, o kadarına izin verirler
kahreden bir ayrılığın çılgınlığı değil bu
Bir isyanın kelepçeleşmiş resmidir parmaklarımız
*
sen içerde
Ben dışarda..
Oyyy mahpusluk mahpusluk.. (Sayfa: 105-106)
*****
*
''.. Nerede olduklarını bulamıyordum. Sonunda, savcılıkta bekletilen grup içinde olduğunu öğrendim. Nasıl olduğunu merak ediyordum. Savcılığa gittiğimde önce göstermek istemediler. Daha sonra biri insafa geldi Zekâi'yi getirdiler: Görünüşü korkunçtu. Yüzünde hâlâ cop izleri vardı. Beni görünce gözleri parladı. Anladım ki o da bana bir şey olduğundan kaygılıydı. İyi olduğumu görünce rahatladı. Ertesi gün çıkardılar. O sıralarda bir arkadaşın evinde kalıyordum. Zekâi geldi. Vücudunda, boynunda, yüzünde siyahlaşmamış yer yoktu. O an, 'Bir insanı bu duruma sokan nasıl bir yaratık olabilir.?' diye düşündüm. Günlerce, gecelerce konuştuk. Nasıl copladıklarını anlattı: 'Kötü vurdular, hem de çok kötü' demişti. Özellikle birinin kendisine nasıl vurduğunu anlattı. Önce başının arkasına, sonra da boynun önündeki kıkırdak çıkıntısına vuruyor ve küfrediyormuş. O günlerde bana şöyle demişti: 'İnşallah bunların arkasından bir şey çıkmaz.' Sanki içine doğmuştu.'' (Sayfa: 127-128)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...