#AhmedArif etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#AhmedArif etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Ekim 2018 Perşembe

Ahmed Arif - Leylim Leylim

Benim aziz Leylâm, sevgili belâm. Ya sen olmasan, ben ne bok yerim, neye yararım.? Mânasız bir otomatisme'in, mânasız bir fiziğin, kahrolası boşluğunda, ben garip, ben duyan, ben yirmi dört saatte, yirmi dört bin parça olan, ne yapardım.?
Gözlerinden öperim. O güzel burnuna yıldızlarca öpücük.. Bana yaz.! Ben daha buradayım. Eğer Diyarbakır'a yazdıysan, annem alır, açmadan bana gönderir. Ben giderken sana yazarım. Kendine iyi bak. Bir daha hiçbir ana doğurmaz seni. Bir daha hiçbir cihan bulamaz seni. Tekrar öperim.
Senin. (Sayfa:9)
📬
İnsan'dan mahrum bir cehennem karanlığında, nasıl da bulduk birbirimizi.. Küçüğüm, sevgilim, imzası martıdan sıcak, uçan uzak martılardan daha sevimli, imzası uçan kuş, kendisi İNSAN sevgilim.
(Sayfa: 16)
*
Seni bu muazzam aşka lâyık gördükçe ben, her şeyi yenebilirim Leylâ.. (Sayfa: 24)
📬
Gözlerinden öperim. ( Gözlerini öpemeyeceğim birine yazmak, mektup atmaktan tiksinirim. Bunu da böylece kabul edeceksin.) (Sayfa: 35)
📬
Ama galiba mezarımıza sadece haysiyeti götüreceğiz. (Sayfa: 36)

***
Dost,
Bunu da alınca gidersin herhal. Bir gitmeden bir de gider gitmez yaz. Hiç sevmem böyle olmayı. Yoksun, garipsi, yenik. Bugünler böyleyim ama. Bir ölçüsüzlük ya da idrâk bulanıklığı bu. Senin oradan göçün, bir yeni ayrılıkmış gibi koyuyor bana. Oysa ha orada, ha daha ötelerde olmuşun. Bunun bir ayrı niteliği olmamalı, ayrılık ayrılıktır işte. Gel gör ki değil öyle. Koyuyor, eziyor, bir hal ediyor. Ben bunu, seninle günbegün daha bir dolmak, daha bir senden olmakla çözümlüyorum. Kendimi her dinleyişimde seni içimde bulmakla. Bu böyle midir.? Lütfen çözümle bana. Dellenicem Leylım. Bir dellensem gerisi önemsiz belki. Ama bunun sanısı korkunç. Böyle şey olabilir mi.? Bir canda iki can yaşamak. Mutlak bir çözüm yolu var bunun. Anlat bana. Senden bir şeyler ummak.. Umutların en olmazı da bu belki. Saçmaladım gene.
En güzeli, en kestirmesi seni olduğun gibi yaşamak oysa. Böyle benzersiz ve paha biçilmez bir dostluğa beni lâyık gördüğü için Tanrı'ya teşekkür etmek. Athe oluşumun önemi yok bunda. Bir Tanrı yaratırız olur biter. Daha doğrusu şükranlarımı sana sunmalıyım. Benim etli, kemikli, kimi sonsuz yiğitlikte kimi de yetersizliğin o kahrolası acısında sürüp giden Tanrım. Hem Tanrı olmak mutlu, güzel, istenilir bir nen değil pek. Kıyamete kadar seyirci kalmak şeytanın bile dayanacağı şey değil.
Nasılsın diye sorabilirim şükür sana. Yüzüm tutuyor hele.! NASILSIN.?
Özledim diyebiliyorum ya, yeter bana. Evet ÖZLEDİM SENİ. Hastalıklar, musibetler, uzak kalsınlar sana. Yerine, ne çekeceksen ben çekeyim. Yerine ne belâ bulacaksa beni bulsun. Kadalar beni alsın. Kurban başan. Başan dönüm. Kadan alım. Cümle dünyalıkları senin ayağının dırnağına kurban ederem. Bir havan, bir tutumun var ki âb-ı hayata bile değişmem. Yiğit, rahat, dobrasın. Beni hiç kırmadın. Umut, yaşama sebebi, zulme dayatma yetisi oldun bana. SENSİZ EDEMEM. Bunu bir eksiklik sayanlar olabilir. Takmam kimseyi. Sensiz edemiyorsam bu bana ancak yücelik, haysiyet verir. Dünyaya geldiğime pişman değilem.! Seni tanıdım çünkü. İnsanların yarıdan çoğunun beyinleri, oraları çalınmışsa dünyamız -o güzelim aklımıza zarar puştluklarla doluysa, koymaz bu bana. Çünkü sen varsın. Sen tek başına, cihanın bütün haksız, canavarca düzenine karşı beni ayakta tutabiliyorsun. Benim soyumdan insanların yaşadığı müddetçe, Kenya'dan Kamçatka'ya sen yaşanacaksın. Bana senin adını ölmezleştirmek düşer. İşim bu benim. Sense ölmezliğe bile gülümseyecek kadar benzersiz ve yücesin. Canının her milimetre karesine varıncaya, bir canlı imgeni gökyüzlerinde gezdirmek geçer içimden. (Ulan dünya insanları, ulan ibneler, bakın işte bu Leylâdır.!) diye bağırırdım hem. Otuz yaşında böyle çocuksu düşler kurmamı yadırgama. Oğlunum ya.! Sahi oğlun olsaydım bir düşün.! Sözü hoş gelir sana ama beni doğurduğuna pişman olurdun o da başka.! ''İtlere köpeklere ana olaydım. Seni doğuracağıma bir batman taş doğuraydım da her gün sırtımda taşıyaydım'' diye ilenir bizim buralığın anaları. Sen ne derdin kim bilir.? Bir ayağı karakolda bir ayağı mapuslarda bir oğlan. Tembel hem de. Serseri hem de. İşi gücü sevmek, yanmak ve yanmak. Ama ben gene seni sevecektim, gene sana yanacaktım. Her ne hal ise neyin dersen oyum. Oğlum de, delim de, divanem de. ''Höst oradan'' de, de oğlu de. İstersen bir de '2yavaş gel oğlum, yasak bölge var'' de.
Ha geçen mektubunda bir ''burjuva kokmayım burnuna'' diyorsun. Yanlış o. Ne kokarsan kok. İster sarmısak ister chat noir.! Ben sana ölümsüz, ölümlü, değişir, değişmez niteliklerinle mecburum. Ötesi yok bunun. Kambur, cüzzam da olsan (tövbe tövbe.!) benim için aynı gül tazeliğindesin. Beni idama da götürsen, dönüp yüzüne pişman bakamam. Şimdi bunca hengâmeden sonra nasılsın Leylım.? Canını sıkıyorsam haber et. Paldır küldür bir herifim. Çoğu zaman kaş yaparken göz çıkarırım. Affet, yazım dağılıyor.. Ha, ''Uy Havar'' İstanbul'da epey gürültü koparmış. Yalan değilse milletin ağzındaymış. Mapushaneden de mektup aldım dün. Onlar da bir hayli çarpılmışlar. ''Uy Havar'' a. Beni asıl ilgilendiren senin kanıların elbet. Şiirimi benim kadar anlayan bir tek sen varsın. Sanki kendin yazmışsın gibi rahat ve isabetli konuşursun. Abidin de böyleydi ya, hepsinde değil. Değinmemizde etkisi yok değil bu niteliğinin. Ama sen dilsiz, lal da olsaydın, sağır da olsaydın sonuç değişmezdi bence.
Bir eyyam da sana Lalikom diye seslenicem. ''Benim disizciğim'' diye anlam verilebilir. Ama bu bir ünlemdir daha çok. Sevili, yangın bir ünlem. Ne Türkçe, ne Kürtçe, ne de Zazacadır. Bu üç dilin bileşiminden doğan bir ünlem bu. Lal, Türkçedir. Lalik ya da lalo Kürtçe. Om eki zazacaya kaçar. Ya işte böyle Lalikom.! Ses et, konuş, sev, payla bir hal et ama. Küçük dilin yerindedir inşallah. Kurban olur, çoban dururum dillerine senin.
Bineceğin trenlerin soluğu tükenmesin. Ayağını attığın yerler deprem görmesin. Denizler uslu, vapurlar yollu olsun. Ferman et rüzgâr beni de alıp oralara atsın.
Mutlu ol. Allah beni kahretsin. Gözlerinden öperim.Ellerinden öperim. Öperim kızı öperim. Öperim oğlu öperim.
(İmza) (Sayfa: 58-61)

Ahmed Arif - Leylim Leylim

Geçende bir mezar gördüm. Yekpâre bir mezar kapağı. Küçücük.! Belli ki altında bir çocuk yatıyor. Nasıl, bilsen, gidip kucaklamak, öpmek geldi içimden. Oturdum, okşadım, sevdim taşı. Belli yapan adam aşk ü şevk ile çalışıp yapmış, kendinden çok şey katmış taşa. Kimbilir hangi sevilerle vardı o ustalığa. Öyle bir yalnızlığı var ki Leylâ, binlerce mezarın içinde, irili ufaklı, çiçekli, parmaklıklı mezarların arasında, ''Ben buradayım'' diyor âdeta. Bir ara çalarlar diye korktum da.! Ha, baktım yanımda bir köylü türedi, merhabalaştık, mezara tutulduğumu hissetmiş olacak, ''Çocuk'' dedi. ''Ne kadar çok seviyormuş yahu'' dedi. Seven kim.? Babası mı, anası mı, taşçı ustası mı anlayamadım. Ama o güzellik köylüyü de çarpmıştı. Bense anlamaz sanmıştım.! Kimse bunu yapan, büyük bir hayat yaşamış bence. Kıskandım onu. Edison'u, Bedrettin'i, Spartaküs'ü kıskandığım gibi kıskandım. Yüzde yüz yaşamak dediğim bu, canım.. Tabii kıskandığım onların ne eserleri ne de kendileri.! Klâsik deyimle ruhlarını kıskanıyorum. Yaşamaya haysiyetli bir anlam kazandıran çabalarını.. (Sayfa: 105)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...