30 Ağustos 2022 Salı

Orhan Kemâl - Sarhoşlar


DELİBOZUK ÖYKÜSÜ'NDEN:
*
''Sonra bir başka türkü. Bu da arada erkek sesiyle, ''Yalan dünya senden geçtim hoy.!'' diyordu. Geçilen bu yalan dünya, insanların pek çoğuna kalleşlik etmiş, yormuş, aldatmış, saadetlerini ellerinden almış, fındıkçı, işvebaz, yalancı, oynak bir dünyaydı ve bu ''Hoy.!''da da, coşmaktan çok koşmaktan yorulmuşluk, boşalmışlık vardı.
Daha sonra başka, daha başka ses çağlayanları..
Nihayet sesler perde perde ağırlaştı ve sustu. Fakat olan olmuştu. Yürekler yıkanmış, arınmış, pırıl pırıldı. O an hiç olmazsa, ne aydınlatma ne temizlik vergisi, ne ev kirası ne de odun kömür derdi. Hurda demir işçisi de devamlı iş bulamayışının kederinden kurtulmuştu. Heyecanla, ''Seni icat edenden Allah razı olsun.!'' dedi.
''Amin, amin..'' sesleri yükseldi. Sonra kara, kapkara, korkunç bir sükût oldu. Ve bir homurtu:
''Tövbe, estağfurullaaaah.!''
Gözler o tarafa çevrildi. Kahve ocağına yakın, alçak bir iskemleye çökmüş, kırış kırış bir ihtiyar, kalın siyah kaşları, kara sakalı ve bıyığıyla sert sert bakmaktaydı.
Birden tepesi atan hurda demir işçisi yanına yaklaşıp sordu:
''Niye tövbe estağfurullahmış.?''
Beriki kekeledi:
''Çünkü, çünkü..''
''Bunu icat eden gâvur mu.? Kabuklu mu.?''
''Orasını kendin düşün.!''
''Düşündüm, bir değil, bin kere razı olsun Allah.!''
Ve ekledi:
''Senin müslümanlığından bana ne be.?''
Çıktı gitti..
Neden sonra kara sakallı homurdandı:
''Delibozuk.!''..''
*
1953 (Sayfa: 114-115)

*
İŞADAMI ÖYKÜSÜ'NDEN:
*
''Düşman, anlayışlarımızın yarattığı korkulardır.'' (..) ''Menfaatlerimizi baltalayan her şey belki.'' (Sayfa: 140)
*
''..''..Volter ne demiş bilir misiniz.?
''Ne demiş.?''
''Allah'ı inkâr eden bir dostuna: sizin de eviniz, mükellef bir sofranız olsaydı, uşağınızın yanında Allah'ı inkâr etmekten çekinirdiniz, demiş.''..'' (Sayfa: 141)

28 Ağustos 2022 Pazar

Alâeddin Şenel (Adam Şenel) - Teleandregenos Ütopyasında Evlilik Hayatı


Ön Kapak:

*
Platon'un "Devlet"i, Thomas More'un "Utopia"sı, Aldous Huxley'in "Yeni Dünya"sı en deli dolu mutlu dünya hayallerinin çizilip, en cesur ve amansız toplumsal eleştirilerin yapıldığı "ütopyalar" geleneğini altın halkalarıdır.
*
Adam Şenel'in 'Teleandregenos'u da bu geleneği izliyor.
*
Evlilik kurumunu eleştirmeyi görev edinmiş kendisine bir masal anlatımı içinde binbir gerçeğe değinerek..
*
Arka Kapak:
*
Uygarlık ufuklarında bir bulut var ki, insan yaşamının bir yöresini karartmakta, mutluluk çimenlerinin bu yörede yeşermesini engellemekte.
Bu kara bulut, gözden geçirilmesi zamanı çoktan gelip geçmiş olan aile kurumudur.
Bugünkü biçimiyle buzullardan kaçıp mağaralara sığınan taş devrinin insanları için kuşkusuz yararlı bir kurumdu.
Ne var ki, fosilleşmekten kurtulan bir kurum, insanları, taş devri ilişkilerini zorlayagelmekte.
Bu kurum, kadının yazgısını erkeğin ayaklarına kösteklemekte, çocukların yazgısını ana babaların yazgısıyla damgalamakta.
Artık yeter. Bu insanlık öncesi kurumun yeni filizlenecek soyların duygularını ve düşüncelerini fosilleştirmesine fazla göz yummayalım. Onu, mutluluğun altında, aklın yargısı önüne çıkaralım artık.
*
ADEM İLE HAVVA
*
- Adam ve kadın
bir ömür boyunca
paralel çizdiler
aynı yapılardan çıkıp
aynı sokaklardan geçip
aynı caddelerde gezdiler.
*
= Hiç mi
birbirine aykırı düşmek istemedi
bu iki çizgi.?
Hiç mi
birbirlerini kesmek geçmedi
içlerinden.?
*
- Ben orasını bilmem
Bildiğim
günlerine birlikte başladılar
birlikte bitirdiler
aynı çarşaflar üzerinde
birbirlerine paralel
gecelerini birlikte geçirdiler.
*
= Hiç mi
içlerinden
zig-zag çizmek isteği
geçmedi.?
Gerçekten bu iki çizgiden hiçbiri
Salt ötekisine dikey olsun diye
kendini asmak istemedi.?
*
- Ben orasını bilmem.
Bildiğim
bir ömür boyunca
aynı tavır, aynı yüz,
aynı vücut, aynı ses,
aynı koku, aynı seks.
*
= Hiç mi
yalnız kalmak isteği
iliklerine işlemedi.?
Hiç mi
öğürmek gelmedi
içlerinden.?
*
- Ben orasını bilmem.
Bildiğim
bu iki çizgi
o raydan ayrılmadan
kömürlerini bitirdiler
yitirdiler ömürlerini
bir cehennem azabı içinde
yitirdiler.
*
- Hiç mi
elleri
birbirinin elinden başkasına
değmedi.?
içlerinde
bir kez olsun
başkalarıyla paralel çizmek tutkusu
filizlenmedi mi.?
*
- Ben orasını bilmem.
Bildiğim
sonsuzda bile birleşmedi
bu iki çizgi,
toplum
birbirlerine paralel
mezarlara yatırdı
bu iki cinsi.
*
= Yani bu iki çizgiden
Hiçbiri hiç
özgürlük nedir, mutluluk nedir
bilmedi mi.?
*
- Ben orasını bilmem.
*
- Peki bu köleliği
kendileri mi istedi ki.?
Değilse
bunun sorumluları kimdi.?
*
- Ben orasını bilmem dedim,
bildiğim,
bu iki çizgi
birbirine zincirliydi.
*
Eylül, 1965, Ankara (Sayfa: 9-11)
*
Ben sana paralel
Sen bana paralel
Paralel paralel paralelli
Taralel taralel taralelli
*
Ümit Yaşar Oğuzcan (Sayfa: 13)
*
*
''..''Bu gerçek, 'biliciler', 'buyrukçular', 'dinciler' ve 'kuyrukçular' arasında bir 'meslek sırrı' şimdi. (Unutmadan söyleyeyim, kılavuzum da bir 'bilici' idi.) Sen ülkenden bildiğine göre, ben bu sırrı açarak tabuyu yıkmış sayılmam.
Kılavuzum burada daha da ciddileşerek, ''ama şunu kafanıza sokun ki, bunu 'buyrukçulara' açarsan, seni bırakmaz, yaşamının sonuna dek gözaltında tutarlar, 'konukluk sınırlarını aşıp içişlerimize karıştın' diye. Halkı zehirlemenden korktukları için. Halka açarsan, bir kez inanmaz, sonra da 'geleneklerimizi, göreneklerimizi, duygularımızı ve düşüncelerimizi de aşağıladı' diye parçalarlar'' dedi. Baktım ikizi olan karısı başını sallayarak onaylıyordu kocasını. Yıkıldım.'' (Sayfa: 26)
*
''Ama ben biliyorum ki, bu göbek kordonu koparılabilir. (..) Göbek kordonunu putlaştırmış, tabulaştırmış kafalara nasıl sokulabilir ki bunlar.?'' (Sayfa: 28)
*
''Babalar, kız çocuklarına karşı, bir acıma duygusu ve bu duygunun zoruyla gönülsüz bir ilgi gösterirler. Analar, oğlan çocuklarına karşı, zayıflardaki güçlü olma isteğinin ürünü olan, güçlü olana karşı duyulan tutkulu hayranlığı duyarlar.'' (Sayfa: 29)
*
''..çocuklar, ana babalarının bütün zamanlarını, kendileri ile birlikte bu dünyada geçirmelerini isterler. Ana babalar, buna yanaşmadıkları gibi, ''çalışamıyorum'' ya da ''dinlenemiyorum'' diye, çocukların söz konusu gürültülü dünyalarının sesini kısmaya ya da tümüyle kesmeye çalışırlar. Çocuklarının oyun ve hayal dünyalarına katılmadıkları gibi, ''dur'', ''sus'', ''yapma'', ''ayıp'', ''döverim'' gibi sözlerle, bu dünyalarını sık sık çiğner, yıkarlar.'' (Sayfa: 35)
*
''..çocuklar bir şeyi yaparak öğrenmezler. Neyi, nasıl düşünecekleri kendilerine öğretilir. Daha önce başkalarınca bilinen şeyler, kendilerine ''belletilir''. Çocukları, kendi istekleriyle ve kendi eğilimlerine göre bir şeyi ellerine alıp incelemeye kalkmadan, onu çocuklarının eline verirler. Çocukları o şeyi elinde, evirip çevirmeye başlamadan, ana babaları evirip çevirirler. Neresini yalayıp, neresini ısırması gerektiğini, daha çok neresine bakması, neresine dokunması, nereye atmaması gerektiğini anlatırlar. Çocuğa sorun çıkaracak noktaları, çocuk o sorunla karşılaşmadan, çözemeyip kendilerine sormadan açıklarlar.'' (Sayfa: 37)
*
''..çocuklarla ana babalar arasında bu kez besin değil, bilgi taşıyan görünmez bir kordonun bulunduğu söylenebilir. (..) ''..çocukların kendi kendilerine ve istediklerince bilgi ve deneyim kazanmalarına ne olanak ne de izin verilir. Bu yolları zorlayan çocuklar, doğuştan ''anormal'' ve ''asosyal'' kimseler olarak görülürler.'' (Sayfa: 38)
*
''..bir sürtüşme çıktığında, kimin haklı kimin haksız olduğunu araştırıp, gereğini yapmak yerine, ''kardeşin oraya gitmek istemişse, sen de gidiver kızım'', ''kardeşin şuraya gitmekten hoşlanmıyorsa, sen de gitmeyiver kızım'', ''özenmişse veriver kızım'', ''yapıver kızım'', ''uyuver kızım'' demeye başlarlar.'' (Sayfa: 41)
*
''Kızların oğlan oyunlarına, oğlanların kız oyunlarına katılmalarına hiçbir zaman izin verilmez. Bu gibi katılmaları toplum kınar. Ana babalar ise ''gereğini yapar''..'' (Sayfa: 43)
*
''..kız çocuğunun önüne hiçbir zaman aşamayacağı bir engel konur. Sekiz yaşından sonra, kız oyunlarıyla birlikte ''aman ne de güzel ayak bileklerindeki halkalar'' gibi uyutmalarla, gelişme hızını yavaşlatmak için ayağına takılan köstek yerine, bu kez doğrudan doğruya kendisi süslü bir kafese ''cinsiyet kafesine'' konur. İşte daha önce sözünü ettiğim kurt kapanı budur.'' (Sayfa: 44)
*
''Telandregenos'lularda bir görgü kuralı vardır: ''erkeğin konuştuğu yerde kadın susar.''..'' (Sayfa: 47)
*
''..bana gösterilen konukseverliği ve her şeyi sorabilmek konusunda tanıdıkları özgürlüğü kötüye kullanıp kafamda zincirleniveren şu soruları sormamak için kendimi güç tuttum: ''Günahın işlenebilmesi için bir değil iki yanın gerektiğine göre, kafes neden ikisine de geçirilmiyor.?''; ''bu kafesin, bedeni çepeçevre sarmak yerine, belli bölgeleri güvene alması yetmez mi.?''; ''Kafes neden kız geliştikçe daha genişiyle değiştirilmiyor.?..'' (Sayfa: 48)
*
''Teleandregenos'lular aksamadan tıkır tıkır çalışan bir düzen kurmuşlardı. Kafes bu biçimiyle, düzenin önemli bir çarkıydı. Onu değiştirmek, tıkırtıların düzenini bozabilir, dahası, çarkları durdurabilirdi.'' (..) ''Cinsiyet kafesi, Teleandregenos'lu kızlara, cinsel erginlik çağına ulaşmalarından çok daha önceki yaşlarda ''özendirilir''. Küçük kız çocukları, kendilerini, cinsel erginlik çağına ulaşmış kızların tantanalı kafes törenlerinin çekimine kaptırırlar. Cinsiyet kafesleri yalnızca atölyelerde değil, öykülerde, türkülerde allanıp pullanır. Sonunda genç kızlar, güneşin altında pırıl pırıl pırıldayan, bütün bedeni sımsıkı saran bu ''büyük süs'' içine bir an önce girmek için sabırsızlanmaya başlarlar. (..) Genç kızlar önceleri, cinsiyet kafesi taşıma ayrıcalığına kavuşmuş olmanın onuruyla burunları yukarda dolaşırlar bir süre. Herkesin kendilerine hayranlıkla baktığından kuşkuları yoktur.''(Sayfa: 48-49)
*
''Çocukluğundaki inatçı, direnen kişiliği ile hiçbir ilgisi kalmaz. Her çekilen yere gidecek, her söyleneni yapacak kadar sindirmiştir kafes onu. Şimdi çelik kafes içinde, vahşi bir hayvan değil, gereksiz yere kafese konmuş evcil, uysal bir ev kedisi gibidir. Öyle ki, kafesten çıkarılsa da artık, kafes içinde davrandığından farklı davranmaz. (..) Genç kızın direnme gücünün kırıldığı tümüyle anlaşılır anlaşılmaz, erkeklerden yana yontan değerlerin ve inançların sunulmasının zamanı gelmiş demektir. Babaların ya da ''erkekten çok erkekçi'' olmuş anaların telkinlerini benimsemeye hazırdır şimdi. (..) Artık ana babasının ''kadın, erkeğin hizmet ve zevk aracından, toplumun çocuk makinesinden başka bir şey değildir'' görüşüne karşı çıkamayacaktır. Yapışık yaşamlarında erkeğin ''amaç'', kendisinin ''araç'' olduğunu anlamıştır. İşte birinci cinsiyet kafesi dönemi, genç kızı bu anlayış düzeyine yükseltecek ''evliliğe hazırlık'' dönemidir.'' (Sayfa: 50)
*
''Genç kız içindeki iğrenç (!) cinsel isteklerine karşı verdiği savaşta, hiçbir sonuca varamaz; gücü yiter, yenik düşer ve kendisinin şehvet düşkünü, kötü ve günahkâr bir insan olduğunu düşünmeye başlar.'' (Sayfa: 54)
*
''Yaşamlarının en verimli düşünsel etkinlik çağının yıllarını, birbirlerinden başka bir şey düşünmeyerek ve bu ''çelik engel''i aşmanın yollarını düşünerek harcarlar. Hiçbir sonuca ulaşamadan, gece gündüz cinsel sorunlarını çözecek yollar düşünmek, hem kendileri hem toplum bakımından yararsız bir beyin gücü erozyonu değil de nedir.?'' (Sayfa: 56)
*
''Şimdi size ikinci cinsiyet kafesi süresince karı koca ilişkilerini anlatmalıyım. Daha önce de söylediğim gibi meslekler erkeklere ayrılmıştır. Kadınlar ''karılık'' dışında bir meslek edinemezler; gelir sağlayan bir iş sahibi olamazlar. Bu gerçek Teleandregenos'luların ağzında şöyle dile getirilir; ''erkek üretir kadın tüketir.''..'' (Sayfa: 59)
*
''Ben, erkeklerin ''araçları'' olan kadınların bile yaşamlarından yaşamalarından şikayetçi olmayıp ''hoşnutuz'' dedikleri bir düzeni yıkılmaz buluyorum. Çünkü böyle bir toplumda, en alt tabakanın erkekleri bile, karıları hoşnutuz dediklerine göre, karılarının kendilerine sağladığı rahatlıkları göz önüne alarak ve karılarına karşı duydukları ''üstünlük duygusu''nu hesaba katarak, ''hoşnut değiliz'' demeyecekler, düzenin kendilerinden yana, iyi bir düzen olduğuna kendilerini inandıracaklardır.'' (Sayfa: 61)
*
''..''bu dövüşler ve çığlıklar, Teleandregenos kutsal ailesinin temellerini sağlamlaştıran, sevinçle karşılanması gereken olaylardır. Bir kere kadın dövülmekten, erkek de dövmekten hoşlanır. Bu durumda kadının anası, babası da olsan karışamazsın. Sonra hemen her dövüşmeyi bir sevişme izler. Sizin anlayacağınız dövüşmeler sevişme başlangıcıdır.''
Dövmeyi ''dövüşme'' olarak gördüğüne göre ''sevişme'' dediği de ''tecavüz'' olmalı diye düşünürken, sözü bitmemiş, ekledi: ''ayrıca, kadına konumunu arada sırada anımsatmaya ve kocasına olan bağlılığını artırmaya yarar.''..'' (Sayfa: 63-64)
*
''Bir insan, sevdikleriyle birlikte olmaktan ne kadar hoşlanırsa hoşlansın, gene de, bir başkasıyla paylaşmak zorunda olmadığı bir boş zamanı, bir başkasıyla uzlaşmak zorunda kalmadan yapabileceği işleri olmalı. Karı kocanın yapışık olmaları, bırakın bir başkasıyla baş başa olmayı, kendileriyle baş başa olma, doğayla baş başa kalma hakkı tanımaz. ''Mutluluk, bir orman gibi birlikte'' ve ''Bir ağaç gibi tek ve özgür'' yaşamaksa, Teleandregenos'da mutluluğun bir boyutu noksan demektir.'' (Sayfa: 66)
*
''Yapışıklık, hareketi durdurur, çeşitlenmeyi engeller, değişikliği, dolayısıyla sevgiyi de öldürür. Durmadan aynı şeye bakan göz, önce güzel bulduğunu, sonra bulmaz. Önce sevdiğini, sonra sevmez olur. Yaşam çeşitlenmeden yanadır; evrimin altın anahtarları da hep çeşitliliğe açılan kapıları açmaktadır.'' (Sayfa: 67)
*
''Bu karşılıklı nefretin en tipik belirtisi, birinin sevdiğini ötekinin sevmemesi, birinin istediğini ötekinin istememesidir.'' (Sayfa: 69)
*
''Gözlerimin önüne bilicilerde ve emircilerde ve onların eşlerinde görüp halkta görmediğim, rahatlık, uygarlık, yumuşaklık geldi. Birbirlerinin eşlerine karşı gösterdikleri incelik de buna eklenince, kuşkularım güçlendi. Bence Teleandregenos'lu bilicilerin ve emircilerin cinsel yaşamları hiç ''sıkıcı'' değildi. Birbirlerinin eşleriyle kaçamak yapabiliyorlardı. Kaçamaktan öte, aralarında gizli bir ''centilmenlik anlaşması'' vardı. Halka hiçbir ipucu sızdırılmayan, kendi aralarında kollektif bir cinsel yaşamları vardı. Öteki alanlarda da böyle kaçamakları, böyle gizli ayrıcalıkları varsa, düzenden niye yakınsınlardı.'' (Sayfa: 76)

24 Ağustos 2022 Çarşamba

Rigveda (Sanskrit ve İngilizce Aslından Çeviren: Korhan Kaya)


Sunuş:
*
Rigveda Üzerine:
*
Veda sözcüğü Sanskrit ''vid'', bilmek eyleminden türetilmiş ''bilgi anlamına gelen bir sözcüktür. Ric ise ''ilahi'' anlamına gelir. İki sözcük birleşirken Sandhi kuralı gereğince ses değişimi olur ve ''Rigveda'' haline gelir. Rigveda ''ilahi bilgisi'' demektir. İlahilere ''sukta'' adı verilir. Eser on bölümdür ve bölümlerine ''mandala'' adı verilir. Sekizinci bölüme eklenmiş olan on iki tane Valakhilya ilahisiyle toplam 1028 ilahiden oluşur. İlahilerde çeşitli tanrılara yakarılır ki bunların sayısı otuz üç olarak verilir, ancak küçük tanrı ve tanrıçalarla bu sayı daha fazladır. Diğer Vedalar (Sama, Yacur ve çok daha sonra katılacak olan Atharvaveda) ve Hint'te sonraki yüzyıllarda gelişen edebiyat, kökünü ve kaynağını Rigveda'dan alır.
(..)
Bazen bazı tanrılara Asura diye seslenilmesi kafa karıştırıcı olabilir, ancak Avesta'da bu sözcüğün Ahura olarak en büyük tanrıya verildiği (Ahura Mazda) düşünülürse, bu kullanımın Hint-İran ayrımının tam olarak yapılmadığı bir devreye ait olabileceği düşünülebilir. Rigveda'da bazen tanrı ikilemeleri yapılır: Örneğin, Mitra-Varuna, İndra-Agni, İndra-Vayu gibi. Bir de bütün tanrılara ya da birçok tanrıya aynı anda yakaran ilahiler vardır. Bunlara Vişveveda ilahileri adı verilmektedir. Açıkça anlaşılacağı üzere Rigveda dinin ve mitolojinin başlangıcıdır.
Bu başlangıcın kökleri yaklaşık olarak MÖ 1500'lerde bugün Türkmenistan adı verilen bölgede yaşayan beyaz tenli ve kendilerine Âri adını veren insanların Pencab tarafından Hindistan topraklarına girmeye başladıkları zamana dayanır. Birçok kolun ayrıldığı, bilim adamlarının ortak fikridir. Örneğin İran'a, Hazar Denizi'nin kuzeyinden Avrupa'ya, hatta Anadolu'ya göçler olduğu genel kabul gören düşüncelerdir. Bu durum zamanla ''Hint-Avrupa'' denilen olguyu ortaya çıkarmıştır. Birbirinden uzakta yaşayan toplulukların konuştukları dillerde, yaşam tarzlarında, kültürlerinde birtakım benzerlikler olmasının nedeni bu olsa gerektir. Hint'te ise Âri'lerin gelmesiyle yerli halklar olan Munda ve Dravidler arasında birbirine karışmalar olmuştur. Âri'ler kendi aralarında olduğu kadar yerli halklarla da savaşmış, onları esir etmiş ve esir ettikleri bu insanlara ''köle'' anlamında Dasyu veya Dasa adını vermişlerdir; bunlar giderek mitolojik birer varlık hâlinde edebiyata sokulmuşlardır. Rigveda'nın ilk örnekleri az sayıda da olsa muhtemelen Âri'ler gelmeden önce vardı. Büyük olasılıkla Âri'ler buldukları ilk örneklerin üzerine eklemelerle bu büyük külliyatı oluşturdular. Eserde zaman zaman karşılaşılan ''bu yeni ilahiyi sunuyorum'' ifadesi ekleme yapıldığının bir göstergesidir.''
(..)
''Felsefe açısından ise Upanishadlara kaynaklık ettiği düşünülen beyitler ve ilahiler belki de tüm Rigveda'nın en önemli kısımlarını oluşturmaktadır. (..) Rigveda'nın MÖ 4. yüzyıldan itibaren yazıya aktarılmaya başlandığı tahmin ediliyor.'' (Sayfa: VII-X)
*
*
Çeviri Üzerine:
*
''Vedik ermişleri ve onların hayal dünyalarını anlayabilmek için bu çeviriyi yaparken doğa olaylarını daha fazla izlemeye çalıştım. Örneğin, metinde sık sık ineklere benzetilen bulutların aldığı şekillere, renklerine yeniden baktım. Arazide kocaman bir ateş yakıp izledim, çıkardığı sesleri dinledim. Rüzgârın sesini, şafağın söküşünü, suların gücünü yeniden anlamaya çalıştım. 2003 yılında başlayıp daha etkin olarak 2011'de yeniden ele aldığım bu eserin çevirisi neredeyse iki yıldan fazla sürdü. Klasik Sanskrit eğitimi almış birisi olarak Vedik Sanskrit metinlerle uğraşırken zaman zaman hata yapmış olabilirim. Bunların düzeltilmesinden kesinlikle memnuniyet duyarım.'' (Sayfa: XII-XIII)
*
Korhan Kaya, Ankara, 2014
*
Birinci Kitap
*
XXIV (Varuna ve diğerleri)
*
DİPNOT: Kral Harişçandra bir oğul edinmek için Varuna'ya yalvarır ve doğacak ilk çocuğunu ona kurban edeceğine söz verir. Rohita adlı oğlan doğar, ancak büyüyene kadar geçen zamanda kral onu kurban etmekten vazgeçer. Büyüyünce Rohita kaçar ve ormana sığınır, orada senelerce yaşar. Sonunda bir gün Acigarta adlı ermişle karşılaşır. Ermiş ikinci oğlu Şunahşepa'yı kurtulmalık olarak verir. Varuna'ya Rohita yerine Şunahşepa kurban edilecektir. Ermiş Vişvamitra tanrılara yalvarıp onu ölmekten kurtarır. (Sayfa: 20)
*
XLVI (İki Aşvin)
*
''İşte şafak, göğün sevgili kızı, erkenden ışığını gönderiyor. Ey yüce Aşvinler, size duamı gönderirim.''
*
DİPNOT: Şafak Tanrıçası Ushas (Sayfa: 43)
*
''Işık gelir dalı aydınlatır, güneş bir altın gibi görünür ve dilini uzatarak karanlığı aydınlatır.'' (Sayfa: 44)
*
XLVIII (Ushas)
*
''Ey Ushas (Şafak Tanrıçası), ey göğün kızı, zenginlikle bize gel. Ey tanrıça, ışığın hanımefendisi, büyük ihtişamla doğ. Sen zenginsin, sen cömertsin.'' (Sayfa: 45)
*
''Şafak atlarını güneşin doğuşundan öteye, uzağa bağladı. Hayırlı şafak, yüzlerce yüklü arabayla yolunu insanların üstüne doğru ilerletti.''
*
''Şafak atlarını güneşin doğuşundan öteye, uzağa bağladı. Hayırlı şafak, yüzlerce yüklü arabayla yolunu insanların üstüne doğru ilerletti.'' (..) ''Ey ışığın hanımı, yüce arabasında olağanüstü zenginliği taşıyan sen, çağrımızı işit.'' (Sayfa: 46)
*
L (Surya)
*
''Ey uzağı gören tanrı, Ey Surya, seni taşıyan arabana ışık saçan yeleleriyle yedi doru at koşuludur.
Surya arabanın kızları olan bu saf yediliyi arabaya koşmuştur ve bu değerli ekiple ileri atılır.''
*
DİPNOT: Yedi at, haftanın yedi gününü belirtmektedir. (Sayfa: 48)
*
LXII (İndra)
*
''Sen kara ya da kırmızı çiğ inekten, beyaz süt çıkaransın.'' (Sayfa: 61)
*
XCV (Agni)
*
''Birbirine hiç benzemeyen o ikisi güzel amaçlara doğru gider; her biri bir bebek besler. Birisi altın renkli tanrısal bir bebek taşır, diğeri de pırıl pırıl parlak bir tane.''
*
DİPNOT: ''O İKİSİ'' Gece ve Gündüz. (Sayfa: 91)
*
CXII (İki Aşvin)
*
''Rasa'yı su taşkınlarıyla nasıl büyüttünüz ve atsız arabayı nasıl savaşa gönderdiniz. Trişoka sayenizde ele geçen ineklerini sürüp götürmüştü..''
*
DİPNOT: Zerddüştlerin Ranha olarak andıkları Rasa Nehri Ariler geçtikten sonra mitolojik bir karakter almıştı. (Sayfa: 108)
*
CXXIV (Ushas)
*
''Sanki zenginlikleri toplamışçasına arabasına biner ve erkek kardeşi olmayan o, erkekleri arar. Ushas (Şafak Tanrıçası), tıpkı kocasını seven bir kadın gibi, süslü elbisesiyle gülümseyerek güzelliğini sergiler.
Kız kardeş yerini ablasına bırakır ve ona bakarak çıkıp gider. Güneş ışınlarıyla parlayarak güzelliğine bürünür, tıpkı bayrama giden kadınlar gibi.''
*
DİPNOT: ''ablası'': Gündüz vakti. Şafak yerini gündüze bırakır. (Sayfa: 126)
*
CXLVIII (Agni)
*
''Ey muzaffer, bir ölümlü, çift dille incitirse bir ölümlüyü, sana dua edildiğinde kurtar onu ey Agni.'' (Sayfa: 149)
*
CLXIV (Vişvedevalar)
*
''Güzel kanatlı iki kuş, buldukları ağacın altında dostluk bağı kurdular. İkisinden biri incir ağacının meyvelerinden yer, diğeri hiç yemekle ilgilenmez.'' (Sayfa: 165)
*
CLXX (İndra, Marutlar)
*
''Bugün bir hiçtir, yarın da hiç olacak. Bu sırrı kim bilebilir ki.?'' (Sayfa: 174)
*
CLXXIX (Rati ''Aşkın simgesi):
*
''Doğrusu ölümlü insan arzularla doludur.'' (Sayfa: 180)
*
CLXXX (İki Aşvin)
*
''Süt ineğindeki çiğ sütü tortulayıp olgunlaştıran sizsiniz.'' (Sayfa: 181)
*
CLXXXI (İki Aşvin)
*
''Size yakaranı koruyun; hareket hâlinde veya dinlenirken yakarışımı işitin.'' (Sayfa: 182)
*
CXCI (Su, Çim, Güneş)
*
''Ateşin üç kere yedi defa parlak kıvılcımları, zehrin gücünü yutar.'' (Sayfa: 191)
*
İkinci Kitap
*
VIII (Agni)
*
''Onun şanını sabah akşam evlerimizde yüceltiriz. O hiçbir şekilde bozulmamış olandır.'' (Sayfa: 200)
*
XXVIII (Varuna)
*
''Bir buzağının kordonunu keser gibi sıkıntılarımı bitir; sen olmadan ben kendi göz kapaklarımın bile efendisi değilim.'' (Sayfa: 221)
*
XXXIV (Marutlar)
*
''Parlak göğüslü Marutlar, atlarını arabalarına bağladıklarında, hediyelerini dağıtsınlar.'' (Sayfa: 228)
*
Dipnot: Marutlar at yerine geyik de kullanırlar. (Sayfa: 227)
*
XXXV (Apam Napat ''Suların Oğlu'')
*
''Bazıları birbirine karışır, bazıları da ona (denize) akar.'' (Sayfa: 229)
*
XLII (Kapincala ''Keklik'')
*
''İyi talihin güzel haberler taşıyan kuşu'' (Sayfa: 236)
*
Üçüncü Kitap
*
XXXIX (Agni)
*
''İşte sürtme eşyaları, işte tutuşturmak için kuru yakacak. Çırayı getir, Agni'yi eski usul sürtüp yakalım.'' (Sayfa: 262)
*
''Hiç evlenmemiş on kız kardeş birlikte yeni doğmuş Bebeği tutarlar.'' (Sayfa: 263)
*
DİPNOT: Ateş yakan on parmak (on kız kardeş) Agni'yi tutarlar.
*
Dördüncü Kitap
*
I.I (Ushas)
*
''Bugün parlayan cömert şafaklar, eli açık insanları zenginliklerini harcamaya teşvik ederler. Bırakın cimriler karanlıkta uyumaya devam etsin.'' (Sayfa: 348)
*
Beşinci Kitap
*
Agni (Ateş):
*
''Ey Agni, Angiraslar ağaçtan ağaca saklanan seni buldular. Kuvvetli sürtünmeyle doğdun; Ey Angiraslar, insanlar seni gücün oğlu diye çağırırlar.'' (Sayfa: 365)
*
Altıncı Kitap
*
XVI (Agni)
*
''Din adamı Agni, Atharvan seni lotus çiçeğinden, Vişva'nın başından sürterek çıkarıp getirdi.'' (Sayfa: 441)
*
XXV (İndra)
*
''Kol gücüne göre yiğit yiğidi öldürür, parlak silahlarıyla savaş için dizilirler. İki ordu soy sop için, su, sığır sürüsü ve hububat tarlaları için birbiriyle savaşır.'' (Sayfa: 453)
*
XLIX (Vişvedevalar)
*
''Bütün boyların dua ettiği, iki genç kadının ağırbaşlı elçisi, gücün oğlu, göğün evladı, kurbanın işareti, kızıl Agni'ye duamı edeceğim.
Kızıl tanrının iki kız kardeşi benzersizdir, biri güneşle diğeri yıldızlarla süslenmiştir.'' (Sayfa: 474-475)
*
L (Vişvedevalar)
*
''İnsanın dostları, siz sular, huzurda veya sıkıntıda, oğullarımıza ve torunlarımıza büyük koruma sağlayın. Zira sizler bizim anaç hekimlerimizsiniz, duran, hareket eden ebeveynler.'' (Sayfa: 476)
*
LI (Vişvedevalar)
*
''Yeri ve göğü saygı ayakta tuttu.'' (Sayfa: 478)
*
LXV (Ushas)
*
''Işığını insan toplulukları üzerine akıtan bu göğün kızı, bizi uykumuzdan uyandırır. Gece olduğunda, gümüş parlaklığını, karanlığın gölgesinde saklayarak kendini gösterir.'' (Sayfa: 490)
*
LXXV (Savaş Silahları)
*
''En yakın, en koruyucu zırh duadır.'' (Sayfa: 499)
*
Yedinci Kitap
*
XVIII (İndra)
*
''Ganimet arayan Anavalar ve Druhyular, altmış yüz, evet, altı bin ve altmış altı kahraman uyuştular.''
*
DİPNOT: Rakamlarla ilgili tartışmalar var, (Griffith 342). Wilson'a göre 66606 ve Ludwig'e göre 6666. (Sayfa: 516)
*
XXIX (İndra)
*
''Sen bir baba gibi bizim tanrımızsın.'' (Sayfa: 525)
*
XXXII (İndra)
*
''..cimrinin tanrısı olmaz.'' (Sayfa: 527)
*
XXXV (Vişvedevalar)
*
''Uzakta görünen güneş bizi kutsasın; göğün dört yönü hayır getirsin. Kuvvetle sabitlenmiş dağlar hayır getirsin; nehirler ve sular hayır getirsin.'' (Sayfa: 532)
*
LXI (Mitra-Varuna)
*
''..sahtekâr insanları, aldanış izler..'' (Sayfa: 551)
*
LXVI (Mitra-Varuna)
*
''..yüz sonbahar görebilelim. Yüz sonbahar yaşayabilelim.'' (Sayfa: 555)
*
Sekizinci Kitap
*
IV (İndra)
*
''..süt, arının balıyla karıştırılır..'' (Sayfa: 593)
*
VII (Marutlar)
*
''Kırmızı önder arabaya bağlı benekli geyikleri çektiğinde, parlak olanlar gelirler ve yağmur boşaltırlar.'' (Sayfa: 601)
*
XIII (İndra)
*
''Onu öven tatlı şiirler sular gibi oynaşır, bayırdan akar gibi gelirler. Ona bu şarkıda göğün efendisi derler.'' (Sayfa: 609)
*
XIX (Agni)
*
''Sen güçlü sabahların sevgili dostusun; sen gecenin parıltılarısın.'' (Sayfa: 618)
*
XXI (İndra)
*
''Sen zengin adamı dost edinmezsin; onlar şarapla sarhoş olup seni küçümserler. Sen şimşek çaktırıp bulut topladığında o zaman sana bir baba gibi yakarılır'' (Sayfa: 622)
*
XXXIV (Marutlar)
*
''Parlak göğüslü Marutlar, atlarını arabalarına bağladıklarında, hediyelerini dağıtsınlar.'' (Sayfa: 228)
*
Dipnot: Marutlar at yerine geyik de kullanırlar. (Sayfa: 227)
*
XXXV (Apam Napat ''Suların Oğlu'')
*
''Bazıları birbirine karışır, bazıları da ona (denize) akar.'' (Sayfa: 229)
*
XLII (Kapincala ''Keklik'')
*
''İyi talihin güzel haberler taşıyan kuşu'' (Sayfa: 236)
*
XXIX (Vişvedevalar)
*
''İçkileri manda sütü yağı olan iki hükümdar, cennetteki koltuklarına oturmuşlar.'' (Sayfa: 634)
*
LVII (İndra)
*
''Şimşek elli; su ve güneş için yapılan savaşlarda, müttefiklerinle beraber senin tarafından yardım edilen bizler büyük ganimet kazanalım.'' (Sayfa: 671)
*
LXIII (Agni)
*
''Din adamı takımı ganimet kazanmak için sana yakarırlar; düşmanlarla savaşta bunu sağla.'' (Sayfa: 679)
*
LXXII (Vişvedevalar)
*
''..bizi birçok beladan uzağa taşıyın, tıpkı suda yüzen gemiler gibi.'' (Sayfa: 685)
*
LXXX (İndra)
*
''Ey İndra, sen yeniden üç yerden çıkarsın, onları söylüyorum: Babamın başı, onun sürülmüş tarlası ve benim şu belimin altı.
Şunların hepsini yeniden büyüt: Kırpılmış saçlar, sürülmüş tarlamız, vücudum ve babamın başı.'' (Sayfa: 690)
*
LXXXV (İndra)
*
''..Ey ozan, yakına gel ve bağırmaktan çekin, sesin duyulur, o onu dikkate almayacak mı sanırsın.? (Sayfa: 697)
*
LXXXIX (İndra ve Vak)
*
''Eğer o gerçekten varsa, güç kazanmak için ona gerçek ilahilerimizi yakarmalıyız. Şu ya da bu kişi İndra yok der. Onu kim gördü.? Onu nasıl methedeceğiz ki.?'' (Sayfa: 701)
*
X Vişvedevalar:
*
''Tutuşturulmuş olanlardan biri Agni'dir, bir diğeri tüm parlayanların fevkindeki Surya'dır. Biri her şeyi aydınlatan Ushas'tır ki o tüm gelişmişlerin içinde tektir.
Parlak, ışık saçan, hazine yüklü, üç tekerlekli, rahat oturulur, kolayca yuvarlanır araba. Ona atları, olağanüstü zengin olan o kadın koştu; sizin bu arabanızı çağırırım.'' (Sayfa: 713)
*
Dokuzuncu Kitap:
*
VIII (Soma Pavamana)
*
''Fıçılarda saf haldeyken, parlak ve altın renkli Soma, sütten elbiseyle giydirildi.'' (720)
*
XCVII (Soma Pavamana)
*
''Bize göksel yağmurları yağdır, hemen ırmaklaşan, ferahlatan, sağlık ve zenginlik dolu. Ak İndu, aşağıdaki akrabalarına rüzgârları gönder, örülü saçları çözercesine.'' (Sayfa: 786)
*
''Kadim yaşam gücüyle saflaşmış o, kızının bütün biçimlerini kaplar.''
*
DİPNOT: Kız yeryüzü, onun biçimleri de her tür bitki. (Sayfa: 788)
*
CXII (Soma Pavamana)
*
''Ben bir sanatçıyım, babam hekim, anam ise öğütme taşı üstündeki tohum; çeşitli yollarla zenginlik ararız..'' (Sayfa: 803)
*
CXIII (Soma Pavamana)
*
''Göğün iç küresinde berrak dünyalar ışık doludur. (..) ''Beni bu istek, hırs ve tutku dolu dünyada ölümsüz kıl. Parlak ay bölgesinde bol yiyecek ve haz vardır.'' (..) ''Mutluluğun ve kendinden geçmenin olduğu, neşe ve saadetle çevrili, özlem ve isteklerle kaplı bu ülkede beni ölümsüz kıl.'' (Sayfa: 804)
*
Onuncu Kitap:
*
I (Agni)
*
''Sen yerin ve göğün çocuğu olarak doğduğunda güzelliğini bitkilere böldün Agni. Ey parlak bebek, sen karanlığa boyun eğdirdin, analarından kükreyerek çıktın.'' (Sayfa: 805)
*
V (Agni)
*
''Harika gücü olan kutsal çift birleşti ve bebeğe biçim verip onu oluşturdular. Bilge olanın ipliğini içten içe örerken o, hareket eden etmeyen her şeyin orta noktasını oluşturdu.'' (Sayfa: 808)
*
DİPNOT: Kutsal çift gök ve yer, bebek de Agni'dir.
*
XVIII (Çeşitli Tanrılar)
*
''Ey kadın, kalk yaşam dünyasına gel; yanında yattığın artık yaşamıyor. Kocan senin bir parçan idi, o senin elini tutmuştu ve sana aşkla kur yapmıştı.
Onun ölü elinden taşıdığı yayı alırım, o bizim gücümüz, şanımızdır.''
*
DİPNOT: Bu sözler kocanın kardeşi tarafından yengesine, yani ölen erkeğin karısına söylenmektedir. (Sayfa: 822)
*
XXXIII (Çeşitli Tanrılar)
*
''Yüz kere de yaşasa, hiç kimse tanrıların yaşamının ötesine geçemez. Dostumun öldüğünü kabul etmeliyim.'' (Sayfa: 838)
*
LV (İndra)
*
''Ey Ushas, sen ışıkların ilki olarak parlarsın, sen çoğalış kaynağını getirdin. Sen büyüksün, senin Asura tabiatın eşsizdir, altta olanlar, üstteki sana, akrabadırlar.
Dairesel yolunda defalarca koşan genç ay, yaşlı olan tarafından uykusundan uyandırıldı. Tanrıların büyüklükleri içindeki yüce bilgeliğine bak; dün ölen bugün yaşıyor.''
*
Ushas: Güneş Tanrıçası (Sayfa: 861)
*
LXXI (Cnanam: Dinin en yüce bilgileri)
*
''Brihaspati nesnelere isim verirken, hepsi de kusursuz olan Vak'ın ilk ve en eski sözlerini öne sürdü; onlarla zenginleşen insanlar düşüncelerini sevgiye açtılar.''
*
Vak: Söz
(..)
''Dostluktan anlamayan tembel insanı kimse değerli işlere sevk edemez. O değersiz bir hayal içinde dolanır durur; işittiği ses ne meyve verir ne de çiçek açar.'' (Sayfa: 882)
*
''Ruhlarındaki çabukluk eşit olmayan dostlar, benzer gözlere ve kulaklara sahiptirler. Bazısı ağza veya omuza varan bir sarnıç gibidir, bazısı da yıkanılacak su havuzları gibi.'' (Sayfa: 883)
*
LXXII (Tanrılar)
*
''Tanrıların ortaya çıkışları uyum ve ustalıkla açıklansın; öyle ki bu ilahiler ileride okunduğu zaman insanlar anlasınlar.
Bunları, bir demircinin körük ve ateşle şekil vermesi gibi, Brahmanaspati meydana getirdi. Varlık, tanrıların olmadığı bir çağda, var olmayandan doğdu. (..)
Sonra çeşitli bölgeler doğdu, bu, yaratıcı güçten ortaya çıktı.'' (Sayfa: 883)
*
LXXIX (Agni)
*
''Agni, sen tanrılar arasında bir suç veya hıyanet mi işledin.? Bunu cehaletimden soruyorum. Sen oynarsın, oynamazsın, altın renklisin, dişsizsin, yiyeceğini bıçakla keser gibi kurbanından alırsın.'' (Sayfa: 889)
*
LXXXVIII (Agni)
*
''İki ayrı yolu işittim: Tanrıların ve ataların yolu ile ölümlülerin yolu. Bütün canlı varlıklar bu iki yoldan seyahat ederler, baba ve ana arasında bulunan her şey.'' (Sayfa: 903)
*
XCVII (Şifalı Otlar)
*
''İnsan kalabalığı içinde, krallar gibi, o da şifalı otlar deposuna sahiptir. Onun adı hekimdir; o düşman öldüren, hastalık kovandır.'' (Sayfa: 916)
*
''Ey bitkiler, bedene girip organ organ, eklem eklem nüfuz edersiniz. Ondan, mücadelenin güçlü hakemi gibi, hastalığı uzaklaştırırsınız.'' (Sayfa: 917)
*
CI (Vişvedevalar)
*
''Gemler vurulsun, koşum kayışları bağlansın; saban izi oluşturulsun, içine tohumlar konsun. Şarkılarla yükümüz dolu olsun, olgunlaşmış ürünlere orakla yaklaşalım.'' (Sayfa: 922)
*
CXIV (Vişvedevalar)
*
''Şiir ölçülerinin uygulanmasını hangi ermiş öğrendi.? Ruhun amaç ve hedefi olan Vak'ı (Söz) kim kazandı.?'' (Sayfa: 936)
*
CXVII (Eli Açıklık)
*
''..eli açık dost, eli açık olmayandan daha değerlidir.'' (Sayfa: 939)
*
CXXIV (Agni vs..)
*
Konuşan tanrı Agni (Ateş):
*
''Ben gizli yollardan tanrısızlıktan ölümsüzlüğe doğru olanı görerek gelirim. Merhametsiz olan merhameti terk ettiğinde ben dostlarımı bırakıp yabancılarda yakınlık ararım.
Başka soylarda yakınlık ararken birçok yasa ve düzen buldum. Büyük tanrıya, ataya elveda dedim ve aldırış etmeyerek tapınmaya payımı kazandım.'' (Sayfa: 945)
*
CXXIX (Bhavavrittam ''Yaratılış'')
*
''Başlangıçta ne yokluk ne de varlık vardı. Ne bir hava ne de bir gök vardı ötede. O neyi kapsadı:? Nerede:? Kimin korumasında.? O anlaşılmaz derin şey su muydu.?'' (Sayfa: 948)
*
CXXXII (Mitra, Varuna)
*
''Günahla gelen ölüm, büyük olur..'' (Sayfa: 951)
*
CXLVI Aranyani (Ormanları ve Vahşi Tabiatı Koruyan Tanrıça):
*
''Güzel yağ kokulu, hoş kokan orman tanrıçasına dua ederim. Ormana ait her şeyin anası; o toprağı sürmez ama her yiyeceğin deposudur.'' (Sayfa: 960)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...