16 Aralık 2022 Cuma

Jack London - Âdem'den Önce (İngilizce Aslından Çeviren: Levent Cinemre)


''Jack London bu kitabı yazmaya 1906 yılının Nisan ayında başlayıp yaklaşık iki ayda bitiridi. Kitap aynı yıl Everybody's Magazine dergisinde tefrika edildi, 1907'de de MacMillan tarafından kitap olarak basıldı. Kitapta birçok resim ve bir çizim, daha doğrusu Kocadiş'in dünyasının krokisi bulunuyordu. Elinizdeki çeviride yer alan harita bu kitaptandır.
Charles Darwin'in 1859 yılında yayımladığı Türlerin Kökeni ve özellikle 1871'de yayımladığı İnsanın Türeyişi kitabından itibaren evrim kuramının etkisi, başta bilim camiası olmak üzere bütün dünyaya yayıldı. London'ın takip ettiği İngiliz Thomas Huxley, Alman Ernest Haeckel, ABD'li Asa Gray gibi bilginler evrimin güçlü savunucuları oldular. Bu büyük bilimsel atılım edebiyatta da yankısını buldu. Fransız Rosny Kardeşler, Thomas Huxley'in öğrencisi olan H. G. Wells, Nobel ödüllü Rudyard Kipling gibi evrim konusuna ilgi duyan yazarların öykü ve romanlarıyla birlikte yeni bir edebiyat türü doğmaya başladı. Sonradan prehistoric fiction (''tarihöncesi edebiyatı'' veya biraz zorlayarak ''taş devri edebiyatı'' olarak çevirebiliriz) adını kazanan bu edebi türün kurucu metinlerinden biri de Âdem'den Önce'dir. Bilimsel gelişmeleri yakından takip eden Jack London'ın öğrencilik yıllarından beri insanın evrimi konusunda iyi bilgilendiğini biliyoruz. En yaratıcı kurgularından biri olan Âdem'den Önce'de bu durum gayet güzel anlaşılıyor.'' (Sayfa: 139)
*
Levent Cinemre



 ''Onlar bizim atalarımız, tarihleri bizim tarihimizdir. Sakın unutma, günün birinde ağaçlardan sallanarak inip dimdik yürüdüğümüz ne kadar kuşku götürmezse, çok daha önceki bir başka gün denizden sürünerek çıkıp karadaki ilk zorlu maceramızı başarıyla göğüslediğimiz de aynı ölçüde kesindir.''

*
''..uyurken veya uyku bastırıp içimiz geçtiğinde, boşlukta düşüyor ve tam yere çarpmak üzereyken sıkıntı içinde uyanıyorsak, ağaçlarda yaşayan atalarımızın başına gelenleri ve beyin hücrelerinde meydana gelen değişikliklerle insan ırkının kalıtsal mirasına kazınmış şeyleri hatırlamaktan başka bir şey yapmıyoruz demektir.'' (Sayfa: 10)
*
''Bazılarımız, diğerlerine göre daha güçlü ve eksiksiz bir ırksal belleğe sahiptir. (..)
Kimi insanların reenkarnasyon deneyimleri yaşadıklarına inanmalarına neden olan şeyin, bu diğer kişiliğin; ama benimki kadar güçlü olmayan diğer kişiliğin varlığı olduğunu düşünüyorum.'' (Sayfa: 12)
*
''Mantık silsilesini izleyin. Her içgüdü, bir ırksal hatıradır. Gayet güzel. O halde siz, ben, hepimiz bu hatıralarımızı annemizden ve babamızdan alırız ki onlar da anne ve babalarından almışlardır. Demek ki bu hatıraların kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağlayan bir aracı olmalı. İşte bu aracı, Weismann'ın ''germ plazma'' dediği şey.'' (Sayfa: 13)
*
''Böylesine egemen bir yaratık asla bu kadar büyük bir şaşkınlığa uğramamıştır. Şu küçücük ve zayıf Halk'ın kendisini zekâsıyla alt etmesi, gururunu feci kırmıştı.'' (Sayfa: 41)
*
''Onu sadece yumuşak sesler çıkaran ve kavga etmeyen yumuşak bakışlı genç bir dişi olarak görüyordum. Nedenini bilmesem de onunla oynamak, onunla beraber yiyecek aramak hoşuma gidiyordu. Ayrıca ağaçlara tırmanma konusunda ondan bir şeyler öğrendiğimi itiraf etmeliyim. Çok akıllı ve çok güçlü olduğu gibi bedenine yapışıp hareketlerini kısıtlayan etekler de giymiyordu.'' (Sayfa: 79)
*
''Kızılgöz o kış, son karısını taciz ve sürekli dayakla öldürdü. Uzak atalarının zamanından ileri gidememiş, ilkel biri olduğunu söyleyip duruyorum ya, aslında bu olay daha da beterdi, çünkü daha aşağı seviyede olan hayvanlar bile dişilerine böyle kötü davranmaz, onları öldürmez. Bu açıdan baktığımda atalarının zamanından beri ilerleme kaydedememiş olmasına rağmen Kızılgöz'ü insanoğlunun habercisi olarak görüyorum çünkü sadece insan türünün erkeği dişisini öldürür.'' (Sayfa: 101)
*
''Eceliyle ölmek mi.? O çağda şiddet sonucu ölmek, eceliyle ölmek demekti.'' (Sayfa: 110)

Rubén Darío - Bütün Şiirlerinden Seçmeler (Adnan Özer)


III. AZUL (MAVİ, 1888-90):
*
''Şöyle diyordu bu denemesinin bir yerinde Mendes: ''Şiir sanatının sözcüklerine öbür sanatların toprağından taşınmalı, resimden, heykelden, müzikten. (..) ..resmin bir rengi bir sesi çizilmeli, bir gökyüzü cisminin kokusunu, nesnelerin ruhundan bir şeyler saklayıp getirmeli. (..) Papağanların konuşması gibi hep aynı şeyleri tekrarlamamalı, suskun kartallar gibi kalmamalı; ışık ve renk birbirine bağlanmalı, retoriğin bin türlü oyunlarında müziğin gizleri saklı olmalı; bahara yakıştırılmayan yapay güller de yapmalı, benim gizemim buradadır.'' Ve Mendes şöyle ekliyordu: ''Kastilya dilinde Fransızcanın dışına çıkıp bu tarzı izleyen şairler az da olsa var. (..) Her şeye rağmen bu cesarette olanlar var İspanya'da, -Tanrıya şükürler olsun ki- Amerikadakiler de bu yanlışlığa düşmediler.''
Bu cesaretli şairlerden biri de Ruben Dario'ydu, tabii daha çok düzyazı şiirlerinde.'' (Sayfa: 14)
*
IV. AVRUPA, ARDINDAN BUENOS AIRES (1892-96):
*
''Dario New York'ta Jose Marti ile tanıştı. Küba'nın bu yurtsever savaşçısı ve şairi İsmaelillo ve Versos Sencillos (Basit Şiirler) adlı şiir kitaplarını yayımlamıştı. Basit Şiirler'in Dario üzerindeki etkisi daha sonraki yıllarda ortaya çıkacaktır.'' (Sayfa: 15)
*
IX. (ARJANTİN ŞARKISI VE ÖBÜR ŞİİRLER):
*
''Bu kitabıyla Dario şiirsel etkinliğinin tüm kıyılarını oluşturur; son kumsalı Arjantin duyarlılığıdır. Kitap ve ondaki Arjantin bir bütündür. Bu kitap, dediğimiz gibi, bir kumsal ise, ona vuran dalgalar insan sevgisi, barış ilerleme, emek, özgürlükçü düşünce, dahası ütopyadır.'' (Sayfa: 21)
*
''Albert Camus, onun pek çok dizesinde Don Juan'ın komplimanlarındaki gibi davrandığını söylemiştir, hatta sözcükler bile aynıdır.
Dario hep hüzünlü ve melankolik bir Don Juan olarak yaşamıştır. Yaşayan, kanlı canlı bir kadının peşindedir o. Şiir kadar kadını aramak da bir serüvendir onda. Bu serüven ne belli bir yüzün aranışı adınadır, ne de salt duygusal eğilimlerin dile getirilişi uğrunadır. O, gerçek bir kadın istemektedir, ama duyduğu aşk, gerçekliği olan bir aşk olmamıştır hiçbir zaman.'' (Sayfa: 22)
*
Adnan Özer, 1995
*
İLK ŞİİRLER'DEN (PRİMERAS POESIAS, 1880-88):
*
Ey okuyucu: Duyuyorsan tınılarını
benim nacizane arpımın,
gelecek kulağına yankıları;
ama bilmelisin ki benimdir
çiçekleri tatlı mutluluğun. (Sayfa: 24)
*
İLK ŞİİRLERDEN (1880-88)
*
HÜZÜNLÜ DİZELER
*
I
*
''Ah, nice yüz eskiten tecrübe.!
-----Sen söyle ey yürek.!'' (Sayfa: 26)
*
III
*
Ah, ilham, altın perde ve tınlayan tel
-----şimdi nerdeler,
eski aşk şarkılarıma ayarlı
-----lirimdekiler.?
Şimdi nerede o şen nağmeler
-----eski şarkımdan yükselen;
dörtlü, beşli, yığın yığın dizelerimin
-----umut yüklü, hızlı
ateşli tutkumdan bir meltemle esen
-----neşeli haberciler.?
Geçti Bahar. İçini çekmede göl
-----bir mırıltıyla incecikten.
Gölgelenir gökte kara bulutlar.
Gülmek isterim. Neden ağlamaktayım ben.? (Sayfa: 28)
*
TAŞLAMALAR'DAN (ABROJOS, 1887)
*
II
*
Nasıl tarif edersiniz, sevgili dostum.?
Bir ırmak mıdır aşk.? Hiç de tuhaf değil bu.
---Doğrudur bir ırmak olduğu
---yatağından saparak özüyle buluştuğu;
---gider düş kırıklıklarının denizinde yitmeye doğru. (Sayfa: 32)
*
VI
*
Koyardı o şair dizelerine
denizin bütün incilerini,
bütün altınını madenlerin,
Doğu'nun bütün fildişini;
elmaslarını Kalküta'nın
Bağdat'ın hazinelerini,
bir Naib'in sandıklarından çıkarttığı
takı ve mücevherleri.
Ama bir ekmek dahi
yapamadı dizelerden,
yazmayı sürdürmeye kalkınca da
ölüverdi acından. (Sayfa: 35)
*
VIII
*
Ne acılar çekti o fakir,
dinleyen yoktu sefaletini;
dilenmeye kalktığında ise
kovuldu her kapıdan.
---Öldükten sonra o dilenci,
dikiverdiler heykelini..
Olmaz o fanilerin
mideleri ve kemirecek dişleri. (Sayfa: 36)
*
XXX
*
Yüzüme bir bak
ve söyleme ötesini,
çünkü bir sözcük daha
öldürebilir belki de beni. (Sayfa: 37)
*
XXXVII
*
Her kim olursa caddelere
ve evinin karanlığına kandil;
- Çiçekler bulabilir bu taşlamada
ve gözyaşları. (Sayfa: 39)
*
LVIII
*
Neler oldu böyle.? Tat vermiyor
artık sözcükler, itiraf ediyorum.
Ama, bu tuhaf acı
açıklanıyor böylece:
Bin tuzlu gözyaşıyla kalbimi kedere boğan
fırtınalı duygularımın,
ağladıktan sonra
keder kurbanı gibi
izledim gülüşü sızlanışa kadar,
öfkeyle esneyinceye,
hakarete varıncaya söz,
yangına dönünceye bakış;
fırladı ağzın kapısından
zekânın ateşi.
Ve o karanlık gecenin
dipsiz gölgelerinde
şimşek olup çakıverdi fikir
ruhun fırtınasıyla.
Yürüyüverdi dikenler
dizlerimin çiçeklerine. (Sayfa: 44)
*
HAYATIN VE UMUDUN ŞARKILARI, KUĞULAR VE ÖBÜR ŞİİRLER'DEN, 1905
*
BAHARDA HAZAN ŞARKISI


Gençlik, ah ilahi hazine,
gidersin dönmemek üzere.!
Ağlamak ister, ağlayamam bazen..
Bazen de ağlarım hiç istemeden..
*
Kimler yer bulmadı ki
kalbimin kutlu tarihinde.
Bir kız vardı, bu dertli
ve acılı dünya içinde.
*
Şafağın saflığıyla bakardı;
bir çiçek olurdu gülümsediğinde.
Gece ve acı elinden çıkmış saçları
gölgelerin koyu renginde.
*
O zamanlar çocuk gibi utangaçtım.
Bir kadındı o tüm doğasıyla,
pahalı bir kürk gibi geldi ona aşkım,
o Salome ve Herodias'tım.
*
Gençlik, ah ilahi hazine,
gidersin dönmemek üzere.!
Ağlamak ister, ağlayamam bazen..
Bazen de ağlarım hiç istemeden..
*
Daha duyguluydu ikincisi,
eğlerdi gönlümü o dilbaz,
öylesine sevecendi ki,
onun gibisi bir daha bulunmaz.
*
Ama o yorucu şefkati
dönüşüverdi korkunç bir tutkuya.
İsterik biri oluverdi,
varla yok arası bluzlar sırtında.
*
Düşlerime girer hâlâ sarılması,
sanki bir güvercin yavrusuna kuğurur..
Ama öldürdü o küçük, perişan yavruyu
ışıktan ve sadakatten mahrum bırakıp.
*
Gençlik, ah ilahi hazine,
gidersin dönmemek üzere.!
Ağlamak ister, ağlayamam bazen..
Bazen de ağlarım hiç istemeden..
*
Ama o nafile yıllara rağmen
son bulmadı aşka susuzluğum;
ak düşmüş saçlarımla hep ben
bahçedeki güllere yakın durdum.
*
Gençlik, ah ilahi hazine,
gidersin dönmemek üzere.!
Ağlamak ister, ağlayamam bazen..
Bazen de ağlarım hiç istemeden..
*
Böylece altın bir şafağa sahip oldum ben.! (Sayfa: 77-80)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...