26 Mart 2023 Pazar

Anais Nin - Aşk Evindeki Casus, İçsel Kentler 4 (Çeviren: Püren Özgören)


Arka Kapak:

*
''Aşk Evindeki Casus'ta üzerindeki gözlerin farkında olan bir kadın yürüyor kalabalıkta ve Anaïs Nin sevginin peşindeki parçalanmış özü ne kadar iyi anladığını kanıtlıyor bir kez daha.''
*
''Bir düz yazı/şiir rüyası: İç hayatın ve çağrıştırdığı imgelerin lirik bir kutlaması.''
*
Daniel Stern
*
''Kim olduğumu biliyor musun.?''
''Hayır, öylesine bir numara çevirdim. Daha önce de yaptığım bir şey. Gecenin bir vakti, bir ses duymak iyi geliyor, hepsi bu.''
''Neden bir yabancı, peki.? Bir arkadaşını arayabilirdin.''
''Yabancılar soru sormaz.'' (Sayfa: 5)
*
''Suç, insanoğlunun tek başına kaldıramayacağı tek yüktür.'' (Sayfa: 6)
*
''Erkek asla ilk konuşan olmaz, duygularını, hoşlandığı, hoşlanmadığı şeyleri dile getirmezdi; beklerdi, önce ötekinin sözcüklerini ya da ruh hallerini yakalamak için; tıpkı günah çıkaran papazlar gibi.'' (Sayfa: 16)
*
''Kollarını açma biçimi, selamlarkenki ses tonu, şöyle derdi: ''Öncelikle seni sakinleştirecek, teselli edeceğim; ilk iş, seni yeniden bir araya getireceğim, çünkü dışarıdaki dünya seni yine hırpalamış.''..'' (Sayfa: 18)
*
"Sende, senin yerine başka şeyleri konuşturma yeteneği var." (Sayfa: 28)
*
''..belleği olan bir yeri tarif ediyordu, geçmiş orada anıları zapteden, uçsuz bucaksız bir yankıydı; oysa burası anıları çöpe atmak ve sadece şimdi'de yaşamak için müthiş bir kararlılığın hüküm sürdüğü yerdi; bellek sadece hantal, baş belası bir bavuldu burada.'' (Sayfa: 28-29) * ''Dünyanın gözlerinden kaçtılar, şarkıcının kehanet dolu, haşin, dölleyici öngörülerinden uzaklaştılar. Merdivenin paslı demirlerinden gecenin yeraltına kaydılar; dünyanın başlangıcında, ilk erkekle ilk kadına kucak açan gizli dehlizlere; sahip olmayı, el koymayı amaçlayan sözcüklerin, serenatların, gönül çelen armağanların bulunmadığı yere; etkilemeye ve boyun eğdirmeye yönelik turnuvaların, aracıların, madalyaların, rozetlerin, hükmeden taçların bulunmadığı, sadece tek bir ritüelin.....'' (Sayfa: 34)
*
''Bir keresinde, yoğun bir fırtına bulutunun, iki zirvesi göğüs uçlarına benzeyen bir dağa çöktüğünü görmüştü; tıpkı bir kucaklayış gibi, öyle yakın, öyle mahremdi ki kendini tutamayıp haykırmıştı: ''işte, olağanüstü bir çiftleşme; dağın kolları yok.!''..'' (Sayfa: 46)
*
''Yavaşça, usulca yataktan indi, erkek uyurken, çıt çıkarmadan giyindi. Parmak uçlarında banyoya girdi.
Rafta istiridye pembesi kılıfları olan yüz pudrası, tarak, dudak boyası buldu. Gülümsedi. Eş.? Metres.? Bu nesnelere en küçük bir pişmanlık, gıpta ya da kıskançlık ürpertisi duymadan bakabilmek ne kadar güzeldi. Özgürlüğün anlamı buydu işte. Bağlılıktan, bağımlılıktan ve acı çekme olasılığından muaf olmak. Derin soluklar aldı; yeni bulduğu bu zevk kaynağı artık sonsuza kadar onundu. Neden bu kadar zor olmuştu ulaşmak.? Öylesine zor olmuştu ki sık sık bu zevkin taklidini yapması gerekmişti.'' (Sayfa: 47)
*
''..hemen uzaklaştığı an; küçücük hatalar, minik kalp kırmalar, en hafif bir ilgisizlik, bir sadakatsizlik kokusu, en küçük, en sıradan bir ihanet; hepsi de ilerideki olası hatalara, daha büyük yanlışlara karşı birer uyarıydı ve eşit, belki biraz daha ciddi, hatta mutlak bir sadakatsizlikle karşılık verilmesi gereken eylemlerdi..'' (Sayfa: 48-49)
*
''İnsanın duygularıyla saptığı bazı yollar, merkezden uzağa yapılan ve kişiyi sonuçta mutlaka sürgüne götüren bu yolculuk, yüreğin haritasında da görülür.'' (Sayfa: 49)
*
''Daha sonra demek, çok geç demekti; sonra diye bir şey yoktu. Ulaşılamaz olana ulaşmak için aşılması gereken mesafe daima çok büyüktü.'' (Sayfa: 51)
*
''Biliyorum,'' dedi, ''Biliyorum..''
''Biliyor musun.?''
''Biliyorum ama mümkün değil,'' dedi, büyük bir tatlılıkla. Sonra ansızın öfke kabardı: ''Benim için ya hepsidir ya da hiç. Bunu daha önce de tattım.. Senin gibi bir kadın.. Arzu. Arzu duyuyorsun ama bana değil. Beni tanımıyorsun. Duyduğun istek benim ırkıma, sahip olduğumuz o efsanevi cinsel güce.''
Uzanıp kadının bileklerini tuttu, yüzünü yüzüne yaklaştırdı: ''Bu beni yok ediyor. Tepeden tırnağa istek fakat sıra kendini bütünüyle vermeye gelince geri çekiliş. Nedeni Afrikalı olmam. Hakkımda ne biliyorsun.? Şarkı söylüyorum, davul çalıyorum ve sen beni arzuluyorsun. Ama ben eğlencelik değilim. Matematikçiyim, bir besteci, bir yazarım.'' Kadına haşin gözlerle baktı; dolgun dudaklarının öfkeyle gerilmesi olanaksızdı fakat gözleri kırbaçlıyordu: ''Ile Joyeuse'e gelip eşim olmayı, bana siyah çocuklar doğurmayı ve zenci nineme sabırla bakmayı kabul etmezsin.!'' (Sayfa: 54-55)
*
''Ben aşk evinde uluslararası bir casusum.'' (..) ''Yaşamın katılıklarına karşı sergilediği alaycılığı, şakacılığı hiç kimse paylaşmayacaktı; kendi ustalığıyla yaşamın sınırlarını alt etmeyi başardığında alkışlayan tek bir kişi çıkmayacaktı.!'' (Sayfa: 68)
*
''..bu kadının infaz saatini bekliyorlardı sanki: Suçuysa yakalanmaktan, teşhir edilmekten paçayı kurtarmak, kesin, belirgin sınırları gözleyen nöbetçileri atlatmak, pasaportsuz, izinsiz bir aşktan ötekine geçmekti.
Her casusun hayatı rezil bir ölümle son bulur.'' (Sayfa: 69)
*
''Bir günün yüz yıllık bir yokluğa denk olduğu, çok eski mezarlara benzeyen yerler vardır.'' (Sayfa: 74)
*
''Telefon telleri sadece sözel iletileri taşır, yeraltındaki keder, umutsuzluk çığlıklarını ise asla. Telgraf gibi onlar da salt nihai ve sınırlı darbeleri iletir: varışlar, yola çıkışlar, doğumlar ve ölümler..'' (Sayfa: 75)
*
''Erkeğin utanç yükünü genellikle kadınlar sırtlanmaz mı -ayarttığı, baştan çıkardığı için üzerine taş yerine utanç fırlatılan kadınlar.?'' (Sayfa: 83)
*
''Az kaldı acıyla haykıracak, aya bağıracaktı; boş geceyi, boş yatağı alay edercesine aydınlatan bu sağır, duygusuz ihtiras tanrıçasına.'' (Sayfa: 84-85)
*
''Savaş haberleriyle ilgilenmiyor musun, gazete okumuyor musun.?''
''Savaşı biliyorum. Savaş hakkında her şeyi biliyorum.''
''Ona hiç yaklaşmadın ki.''
(Ben savaşla yattım; bir keresinde, bütün geceyi savaşla sevişerek geçirdim. Derin savaş yaraları aldım, sizlerin kılına bile dokunmayan savaş benim bedenimde yaralar açtı; asla madalya almayacağım bir kahramanlıktı.!) (Sayfa: 86)
*
''..Bazı eski masallarda, bilirsin, yetişkin kahramanlar yeniden küçültülür; tıpkı çocukluğunu bir kez daha yaşayabilsin diye Alice'in ufaltılması gibi. Rol yapanlar, asıl sahtekârlar bizleriz; hepimiz büyük ve güçlüymüş gibi yapıyoruz. Sense rol yapmayı bilmiyorsun, hepsi bu.'' (Sayfa: 97)
*
''Biri tutsun beni -tutun beni, böylece bir aşktan diğerine, beni çatlatan, dağıtan, ayrıştıran bir başka aşka koşmayayım.. Beni tutun, tek bir aşka bağlayın..'' (..) ''..günün sonunda huzurlu menzillere varan sıradan insanların aksine asla menzile varamayan, onlar gibi durakları, çölleri, sığınakları kabullenemeyen bir gezgindi.'' (Sayfa: 104)
*
''..öyle hızlı hareket ederdi ki hiçbir acı onda fazla oyalanmaz, bir elekten elenircesine akıp giderdi: Tıpkı çocukların anlık kederleri gibi, çabucak unutulan, yerini hemen bir başka ilgiye bırakan, kısa ömürlü bir hüzün. Mola denen şeyi hiç tatmamıştı; durmak, beklemek nedir bilmezdi.'' (Sayfa: 105)
*
''Duchamp'ın ''Merdivenden İnen Çıplak'' resmini ilk kez anladı. Basamaklardan hep birlikte inen şey, aynı kadının dış çizgilerinin sekiz ya da on çeşitlemesiydi; bir kadının kişiliğini defalarca dışavururcasına, pek çok katmana ustaca bölüştürülmüş benlikleri.'' (Sayfa: 119)
*
''Suçluluk duygusu insanın tek başına altından kalkamayacağı tek yüktür.'' (Sayfa: 121)
*
''..izin verdiğin an hayatın çevrene ördüğü o kalıpları kırmak istemişimdir hep.''
''Neden.?''
''Sınırları geçmek, bütün kimlikleri silmek istiyorum; kişiyi daimi olarak tek bir kalıba, tek bir mekâna sokuşturan, değişim umudu olmaksızın mıhlayan her şeyi ortadan kaldırmak istiyorum.'' (Sayfa: 125)
*
''Aşkın düşmanı asla dışarıda değildir; düşman bir erkek ya da kadın değildir, bizde eksik olan şeydir.'' (Sayfa: 126)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...