Mana: Doğaüstü güç.. İlkin R. H. Codrington’un 1899 yılında saptadığı bu güç, Polinezya ve Melanezya dilinde mana deyimiyle dile getirilmektedir. Codrington onu şöyle tanımlamıştır: ‘’Bu, kişiliksiz ve özdekdışı cinsten doğaüstü bir güçtür. Kendini bedensel ya da tinsel olarak, insanın sahip olduğu her çeşit üstünlükle açığa vurur. Belli bir nesneye özgü de değildir, her çeşit nesne üstüne getirilebilir. Melanezya dini, yararlanmak ya da yararlandırmak için mana edinmekten ibarettir.’’ Bu doğaüstü güce Kuzey Amerika Kızılderilileri Wakan, Irokua’lar Orenda, Algonkin’ler Manitu, Kongo ilkelleri Elima, İturi Pigmeleri Megbe, Sioux’lar Wakanda ya da Wakonda derler. Bu sihirli ve gizemsel güç, içine girdiği her nesneyi (maden, bitki, hayvan, insan) üstün ve etkin kılar. Totem, bu gözle görülmez gücün maddeleşmiş biçimidir. Bu güç, yarar sağladığı gibi zarar da verebilir. Bu bakımdan kimi yerde tabu olur ve dokunulmazlık kazanır. İlkellerin mana inancı kişilikdışı bir tanrı tasarımı olması bakımından Müslümanlığın tanrı’sına benzer. Durkheim’in Les Formes Elementaires de la vie Religieuse adlı yapıtında anlattığına göre ilkeller onu hiç bir zaman görmediklerini söylerlermiş, demek ki görünmezdir ve hiç bir cisimlilik ve kişilik taşımamaktadır, her türlü özelliklerden bağımsızdır, her varlıkta belirebilir ama hiç birine özgü değildir. İçine girdiği varlıklar göçüp gider ama o hep kendisiyle aynı kalır. Varlıklarda belirdiği tasarımı bakımından da gizemsel bir anlayışı dile getirir. Fransız toplumbilimcisi Durkheim, adı geçen yapıtında şöyle demektedir: ‘’İlkel dönemde kişileşmiş bir üstün güç yoktur. Tersine, toteme tapma; hayvana, bitkiye, eşyaya yayılmış biçimi olmayan bulanık, bir güçtür. İşte dinlerdeki tanrılar, kişileşmiş güçler hep bu yaygın ve bulanık mana gücünden çıkmıştır. Dakota’lı bir yerli, Wakan (Mana) her zaman harekettedir ve dünyayı dolaşır, konduğu yerler kutsaldır, biz dualarımızı onun konduğu yerlere göndeririz demiştir. Demek ki güneşe, aya, yıldıza tapma bunların kendilerinde varolan bir güçten gelmiyor; kendilerine katılan mana gücünden ötürü kutsallaşıyorlar.’’ Hubert’le Mauss büyücülüğün de mana kavramına dayandığını tanıtlamışlardır. Preuss de ruh düşüncesinin mana’dan türediğini olgulara dayanarak tanıtlamaya çalışmıştır. Durkheim bütün bunlardan şu sonucu çıkarmaktadır: ‘’Sözün kısası bütün dinlerin bu yaygın mana gücünden çıktığı düşüncesi herkesçe kabul edilmektedir.’’ Mana, ilkellerin doğada sezdikleri yaratıcılığın gücüdür ve bundan ötürü dinamizm inancının da temelidir. İlkellere göre tanrılar bile mana’yla güçlenirler: ‘’En çok tanrıların ve doğa üstü güçlerin mana’yla yüklü olduğuna inanılır. Bu güç onlardan şeflere geçer, şefler de bunu toplum içindeki yerlerini gözönünde bulundurarak kabile üyelerine geçirirler. Mana, çeşitli temrin ve işlemlerle de elde edilebilir’’ (Sedat Veyis Örnek, Etnoloji Sözlüğü, Ankara 1971, s. 161). Bu güç, hangi nesnenin içine girerse onu totem kılar; demek ki totem de gücünü mana’dan almaktadır. Birbirlerinden çok uzak bölgelerde yaşayan ilkellerin çeşitli adlar altında mana inancına sahip olmaları, onu ilkel inançların temeli kılmıştır. Mana, çeşitli büyüsel işlemlerle elde edilebildiği gibi bu gücü taşıyan nesneyi yemekle de elde edilmektedir. Bu bakımdan kurban eti yeme ve insan eti yeme (Yamyamlık, Kanibalizm) geleneklerinin de temeli mana inancıdır. İlkeller etini yedikleri hayvan ya da insanın gücünü kendi bedenlerine geçirdiklerine inanmışlardır. İlkel inançlara göre bedensel ya da tinselüstünlüğe sahip olan insanlar, ötekilerden daha çok mana taşıyıcısı’dırlar. Bir yarayı ya da bir hastalığı iyileştiren bir bitki, öbür bitkilerden daha çok mana taşıyıcısıdır ve üstün bir bitkidir. İyi ya da kötü eylemde bulunan, etkileyen, bir sonuç getiren her şey mana taşıyıcısıdır. İyi ya da kötü, nerde bir şey yapılmışsa yapan yapma gücünü mana’dan almaktadır. Doğanın etkinliğini dilegetirmek için ilkellerin sezilerine dayanarak ilerisürdükleri mana kavramı, yüzyıllardan beri idealist felsefelerin ve dinlerin ileri sürdükleri çeşitli kavramlardan farksız bir kavramdır. Mana, kimi yerde yarar ve kimi yerde zarar sağlayan ikiyanlı bir güçtür. Bu anlayışta iyilikçi tanrılar ve kötülükçü tanrılar ikilemesinin ilk izleri görülür. Canlıcılık-öncesi (Fr. Preanimiste) ilkel dönemde din ve tanrı anlayışı mana kavramıyla dilegetirilmiştir. Toplumbilimci Durkheim’a göre bütün dinler bu mana kavramından türemiştir, fiziksel kuvvet ve güç kavramlarının (Sayfa: 240-241)
Hayatta çok şey gördüm ve gördüklerim, yanımdakilerin gördüğünden çok daha fazladır. Görmeyi seviyorum, daha çok şey görmek istiyorum ve farklı görmek istiyorum. * Jack London, Martin Eden
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Kostas Mourselas (Κώστας Μουρσελάς) - Hüzün Nedeniyle Kapalıyız (Özgün Adı: Κλειστόν λόγω μελαγχολίας) (Çeviren: Kosta Sarıoğlu)
Arka Kapak: * Küçük bir kasabada yaşayan bir grup insan; akrabalar, arkadaşlar, tanışlar... Herkes kendi kıskacında kıvranmakta, bu dar çevr...

-
su damlasının üstündeki iskeleye benzeyen bir günaydın sana gittiği yere köprüsünü taşıyan bir dere bir tüyün tutunduğu kuşu geçmesi gibi b...
-
Hangi türden olursa olsun, bir sanat ürününün tadılması, onun kavranılmasıyla doğru orantılıdır. Eseri ne kadar çok anlamışsak, elde edec...
-
Onlara * Zannetme ki dâim bi şekcesine Siz her anırdıkça huu çeker millet Alkış beklerken siz eşşekçesine Verir hakkınızı, yuu çeker ...
-
ACILARA KARŞI * İyi ki silahlanmışız acılara karşı Türküsüz çıkmamışız yollara Ekmekten ve gömlekten önce Aşk Ve sevinç doldurmuşuz koynum...
-
Ağaçlar hep en etkileyici vaizler olmuştur benim için. Ormanlar ve korularda halklar ve aileler halinde yaşayan ağaçlara hayranım ben. Tek...
-
I * Denizde bir şey var Deniz bembeyaz bir dañ.! Köpürdelâ Köpürcük Köpürgân * II Ne benim ellerim çalışkan eskisi gibi Ne senin kalbin ben...
-
1929-1935 YILLARI ARASINDA YAZDIĞI, AMA SAĞLIĞINDA YAYIMLANAN KİTAPLARINA ALMADIĞI ŞİİRLERİ Şafaklar sarmadan dağları Işıklarla sular ...
-
Nikos Kazancakis, Zorba, Arka Kapak Nikos Kazancakis, çağdaş Yunan edebiyatının ancak buzlucam ardından seçilebilen, tedirgin ve büyü...
-
Mehmet Sönmez: * ''Can Yücel Adana Cezaevindeyken (1973-74) Mehmet Sönmez de İstanbul'da Sağmalcılar ve Selimiye Cezaevlerinde h...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder