#GustaveFlaubert etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#GustaveFlaubert etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Kasım 2020 Çarşamba

Gustave Flaubert, Gönül Ki Yetişmekte (Bir Delikanlının Romanı) Çeviri: Cemal Süreya







 Arka Kapak:

*
''Her şeyi gördüğüm gibi, bana doğru gelen biçimiyle anlatmak istedim. Ne aşk, ne nefret, ne acıma, ne öfke duymak istiyorum. Yurtseverler de, gericiler de beni bu kitaptan ötürü bağışlamayacaklar.. Ama, Bovary gibi, bu romanımın da neyi anlatmak istediği sonunda belli olacak, hatta herkese basit gelecek.''
*
Gustave Flaubert
***
''Bu roman bir ruhbilimsel şiir, bir duygusal destan, bir düşünür-yazar yapıtıdır.''
*
Victor Hugo
***
Gönül Ki Yetişmekte: Bir Delikanlının Romanı (L'Education sentimentale: Histoire d'un jeunne homme) Gustave Flaubert'in (1821-1880) büyük emek verdiği, üç kez yazdığı bir yapıttır. On altısındayken yaşadığı bir çocukluk aşkının esiniyle kaleme aldığı yazılar 1842'de Ekim (Novembre), 1843-45 arasında ise Gönül Ki Yetişmekte (L'Education sentimentale) adlı roman müsveddeleriyle noktalanmıştır. Yazar yirmi yıldan fazla bir süre sonra 1 Eylül 1864'de Gönül Ki Yetişmekte'yi yeniden yazmaya başlamış, beş yıl sonra da, 16 Mayıs 1869 günü sabah saat beşi dört geçe dostu Jules Duplan'a kitabı tamamladığını bildirmiştir. 1870'de Fransız-Alman savaşının başlamasından birkaç ay önce 2 cilt olarak basılan bu romanın sanat değerinin ötesinde toplumbilimciler ve tarihçiler için de vazgeçilmez bir kaynak olduğu söylenir.



"- Şu zavallı insanların yataklarında rahat rahat uyumaları amma da tuhaf şey, dedi. Göreceksin bak, yeni bir 89 Devrimi hazırlanıyor. Anayasalardan, fermanlardan, kurnazlıklardan, yalanlardan bıkıldı artık."



"Aşk dehanın besinidir; soluk aldığı hava gibidir. Yüce yapıtları olağanüstü coşkular yaratır."
(Sayfa: 26)
*****
''Hem ne demek gerçek.? Kimisi kara görür, kimisi ak; çoğunluk da elinin körünü görür. Mikelanj'dan dada az doğal kimse yoktur, ama ondan güçlüsü de yoktur.! Dış gerçek kaygısı, çağdaş bayağılığın belirtisidir; bu gidişle, sanat, dinin altındaki şiir, çıkarın altındaki politika gibi saçma sapan bir şey olacaktır. (..) ..düşünce olmadan yücelik de olmaz.! Yücelik olmadan güzellik de olmaz.! Olimpos bir dağdır, eninde sonunda. Ama en yüce anıt olarak ehramlar kalacaktır her zaman. Taşkınlık beğeniden önde gelir; çöl kaldırımdan iyidir; bir yaban adamı, bir berberden yeğdir.'' (Sayfa: 67)
*****
''Yapıtlarınızda daha çok, halkın çektiği sefaleti gösterin bize. Onların özverileri karşısında bizi coşturun.!'' (Sayfa: 73)
*****
''- .. Hep aynı kadını sevmek isterdim ben.!
Bunu öyle bir biçimde söylemişti ki bir an hepsi sustu; kimisi bu saflığa şaşmış, kimisi de kendi gizli özlemlerini bulmuştu bu sözlerde.'' (Sayfa: 81)
*****
''Gençken bilecektin yaşamayı, yoksa, ilerde, boştu her şey.'' (Sayfa: 97)
*****
"Eskisinden daha beter olan para feodalizmi böyle kuruluyordu işte. Ama denk alsınlardı ayaklarını.! Halk sonunda bıkıp usanacak sermaye sahiplerini kanlı bir şekilde alaşağı ederek ya da konaklarını yağmalayarak acılarının hesabını ödetecekti." (Sayfa: 188)
*****
"Ücretlerinin yetersizliğini gören işçi, hele bir de çocukları varsa, köleden, zenciden, paryadan daha bahtsız oluyordu." (..) "Bir kez, yüksek sınıflar diye bir şey yoktur. İnsan yalnız yürekle yükselebilir.! Bizim istediğimiz sadaka değil, anlıyor musunuz.? Eşitlik ve ürünlerin adil bir biçimde dağıtılmasını istiyoruz." (Sayfa: 189)
*****
''Bazı kimselerde istek büyüdükçe eyleme geçme olanağı daha da azalır. Böyleleri kendilerine karşı güvensizlikleriyle paniğe kapılırlar, hoşa gitmemek korkusuyla dehşete düşerler; öte yandan, derin sevgiler kadınlar gibidir, keşfedilmekten korkarlar, hayatlarını gözleri öne eğik geçirirler.'' (Sayfa: 232)
*****
"Metafizikten usandık, artık hayalet görmek de istemiyoruz.! Sokakları süpürtmek için doğmalar gerekli değil.!" (Sayfa: 242)
*****
''Görevleri başkaları arasında aracılık etmekten ibaret kimseler vardır; köprü gibi geçip gidilir bunların üzerinden.'' (Sayfa: 325)
*****
''..düşünceyle sevginin bir arada bulunduğu çağa, kadın yaşının ağustosuna değiyordu yaşı; bu çağda yüreğin gücü hayatın deneyleriyle karıştıkça ve bütün varlık gelişiminin ucunda güzelliğinin uyumundan taştıkça, bakışları daha derin bir alevle renklendirir.'' (Sayfa: 366)
*****
''Bazı durumlar vardır, hiç de zalim olmayan bir kişioğlu öbür insanlardan öylesine ayrılmış kopmuştur ki insan soyunun yok edilişini tek kılı oynamadan seyreder.'' (Sayfa: 380)
*****
''Tahttan boşalan yerde sınırsız mutluluklarla dolu bir gelecek belirmiş gibi, büyük bir sevinç aldı herkesi. Ve halk, öcalma duygusundan çok kendi gücünü göstermek coşkusuyla aynaları, perdeleri, avizeleri, şamdanları, masaları, sandalyeleri, tabureleri, mobilyaları, resim albümlerine, nakış sepetlerine varıncaya dek her şeyi yırttı, kırdı, parçaladı.'' (Sayfa: 391)
*****
''..bütün insanlığın kalbi kendi göğsünde atıyormuş gibi, büyük bir aşkın, yüce ve evrensel bir sevginin akışı altında ürpermekteydi.'' (Sayfa: 395)
*****
''..kadın, devlet yönetimi içinde yerini almalıydı. Eskiden Galyalı kadınlar yasa koyarlardı; Anglo-Sakson kadınları da öyle. Huronların karıları kabile meclisine katılırlardı. Uygarlık her iki cinsin ortak eseriydi. Herkesin bu çabaya katılması gerekirdi; bencilliğin yerine kardeşliği; bireyciliğin yerine yardımlaşmayı; parçalı düzenlerin yerine ortaklaşa kültürü koymalıydı.'' (Sayfa: 419)
*****
''Kral barınaklarının kendilerine özgü bir hüzünleri vardır; içlerinde yaşayan bir avuç insana göre fazla geniş olmalarından, onca çalgı çalındıktan sonra ortalıkta hüküm süren sessizlikten, ihtiyarlığıyla kral ailelerinin gelip geçici olduğunu ispat eden o hareketsiz lüksten, o her şeyin öncesiz sefaletinden ileri geliyor olmalıydı bu; ve yüzyılların bir mumya kokusu gibi yaslı ve uyuşturucu bu tütüşü en kalın kafalara bile hissettirirdi kendini.'' (Sayfa: 435)
*****
''..çünkü en gizli sırlar söylenirken de yapma bir utanç, bir incelik ya da acıma gösterisiyle her zaman bazı kısıtlamalar yapılır. Karşımızdakinde ya da kendimizde söze devam etmeyi engelleyen birtakım felaketler ya da aşağılıklar buluruz; zaten, söylesek bile anlaşılmayacağı kanısında oluruz; güçtür o olan şeyi bütünüyle açıklamak; bu yüzden eksiksiz dostluklara pek seyrek rastlanır.'' 
(Sayfa: 446)
*****
''Kazanılan zafere karşın eşitlik (savunucuları için bir ceza, düşmanları için acı bir alay konusu olarak) görkemle dolanıyordu ortalarda: Vahşi hayvanların eşitliği halinde; aynı düzeyi tutturmuş kanlı işlemler halinde; çünkü zenginlerin çıkarlarının bağnazlığı, yoksulların ihtiyaçlarının yarattığı azgınlıkla bir denge meydana getirmekteydi; aristokrasi zafer neşesinin çılgın nöbetlerini yaşıyordu; iğrençlik konusunda pamuk takkenin kızıl takkeden geri kalır yanı yoktu. Halkın mantığı, doğada büyük değişimler olmuş gibi düzenini yitirmişti. Zeki adamlar hayatlarının geri kalan dönemini budala olarak tamamladılar.'' (Sayfa: 455)
*****
''..Çünkü bir kadının hoşuna gitmek için bir soytarı kaygısızlığı ya da bir trajedi aşırılığı içinde olmak gerekiyor. Sadece kendilerini sevdiğimizi söylesek üstümüze gülüyorlar. Bence kadınların hoşlandıkları bu tür abartmalar aşkın kutsallığını yok ediyor. Hele insan özellikle zeki kadınlar karşısında.. içini nasıl dökeceğini.. bilmediğinden..'' (Sayfa: 493)
*****
''..Siz hepiniz küçük burjuvalardınız, en iyileriniz de birer doktrin yobazı.! İşçilere gelince, ne kadar sızlansalar yeridir. Devlet başkanı ödeneğinden bir milyon indirmeyi ve en çirkin dalkavukluk gösterilerinde bulunmayı bir yana bırakırsak boş laftan başka ne verdiniz onlara.? İşçinin kimlik belgesi patronun elinde, ve ücretli, sesini kimseye duyuramadığı için, (yasa önünde bile) efendisinden aşağı durumda. Kısacası, Cumhuriyet gününü doldurdu gibi geliyor bana.! Kimbilir.? İlerleme belki de bir aristokrasiyle ya da bir tek adamın gücüyle gerçekleşebilir. Bu işlerde ilk davranış hep yukardan geliyor.! Kim ne derse desin, halk henüz reşit değil.!'' (Sayfa: 497)
*****
''Kadın kalpleri birbiriyle ilgisiz birçok gözü olan küçük sır kutularına benzer. Açacağım diye paralanır durursun, tırnaklarını parçalarsın, sonunda bula bula ya kurumuş bir çiçek ya da biraz toz bulursun. Ya da bomboştur.!'' (Sayfa: 523)
*****
''- Kimi zaman sizin sözleriniz uzak bir yankı gibi, rüzgârın alıp götürdüğü bir çan sesi gibi geliyor kulaklarıma; kitaplarda aşktan söz eden bölümleri okurken siz şurda arkamda duruyormuşsunuz gibi geliyor bana.
- Kitaplarda herkesin şişirilmiş, abartılmış dediği bölümlerden tat duymayı siz öğrettiniz bana (..) Charlotte'un tereyağlı ekmek dilimlerinden Werther'in niçin bıkmadığını çok iyi anlıyorum.
(..)
- Ne olursa olsun, birbirini çok sevmiş iki kişi olarak kalacağız.
- Birbirimizin olmadan ama.
- Böylesi belki daha iyi..'' (Sayfa: 564)
*****
''Ayrılıklarda bir an gelir, sevdiğimiz kimse bizimle beraber değildir artık.'' (Sayfa: 567)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...