27 Nisan 2023 Perşembe

Anton Pavloviç Çehov - Albion'un Kızı, Öyküler: Cilt 1 (Çeviren: Mehmet Özgül)


Albion'un Kızı, Anton Pavloviç Çehov'un 1880-1884 tarihleri arasında kaleme aldığı öykülerden seçilerek hazırlanmıştır.
*
Richard Pevear'ın Önsözü
ve Maksim Gorki'nin Sonsözüyle

ÖNSÖZ
*
ÇEHOV'UN ÖYKÜLERİNE GİRİŞ, Richard Pevear (Çeviren: Emrah Serdan):
*
1844'ün sonbaharında, genç yazar Dimitri Grigoroviç askeri mühendislik okulundan bir arkadaşıyla aynı odayı paylaşıyordu. Bu arkadaşı yirmi üç yaşındaki Fyodor Dostoyevski'ydi; ilk romanı İnsancıklar'ı yazmakla meşguldü. Tamamlanan metin, Grigoroviç sayesinde döneme damgasını vurmuş olan eleştirmen Vissarion Belinski'nin ellerine ulaştı ve onun yüreklendirmesiyle Dostoyevski'nin yazarlık kariyeri başladı. Aradan kırk yıldan fazla bir zaman geçtikten sonra, 1886 yılında, aynı Grigoroviç, ihtiyar bir edebiyat duayeniyken, ''Antoşa Çehonte'' takma isimli bir yazarın mizah eskizlerine rastlamış, bu öyküleri yayıncı Aleksey Suvorin'e ulaştırmış ve bu sayede 19. yüzyılın son büyük Rus yazarı olan Anton Çehov'u ''keşfetmiş''tir.
Grigoroviç aynı zamanda genç adama mektup yazmış, eserlerini ciddiye almadığı ve bir mahlasın ardına saklandığı için onu azarlamıştır. Bu durum karşısında Çehov şaşkına dönmüş ve çok duygulanmıştır. 28 Mart 1886 tarihli yanıtında yeteneğini azımsadığı için takma ad kullandığını bildirerek, kendisini yüreklendirmesinden dolayı Grigoroviç'e teşekkür ettikten sonra, şöyle bir açıklamada bulunmuştur:
*
Gazete yazıhanelerinin köşelerinde geçirdiğim beş senede kalemimin değersizliğine dair egemen tutuma boyun eğdim; çok geçmeden kendi eserlerimi küçümsemeye ve hayatıma başka bir gözle bakmaya başladım. İlk nedeni buydu. İkincisi ise doktor oluşum ve bu işlere gömülmüş olmamdı. İki karpuzun bir koltuğa sığmayışı kimsenin uykularını benimki kadar kaçırmamıştır. Bu satırları yazıyor olmamın sebebi, bu üzücü yanlışımı bir nebze de olsa gözünüzde haklı çıkarabilmekti. Bu güne kadar edebi eserlerimi hafife aldım, ilgisizliğe ve kayıtsızlığa maruz bıraktım; hiçbir öyküme bir günden fazla ayırmadığım gibi, çok beğendiğiniz ''Avcı''yı ise bir haftada bitirdim (..) Tüm ümidim gelecekte. Daha yirmi altı yaşındayım. Zaman çabuk geçiyor geçmesine, yine de belki marifetimi gösterebilirim.
*
Çehov bir arkadaşına yazdığı mektupta doktorluğun hayattaki asıl gayesi, edebiyatın ise bir gün terk edeceği metresi olduğunu dile getireli bir ay olmuştu. Şimdi ise, Grigoroviç'in kendisine yazdığı mektubun kendisindeki etkisini, ''bir valinin kasabayı yirmi dört saat içinde terk etmesini buyurması''na benzetiyordu. Bu emre uydu da. Daha az yazmaya, daha dikkatli ve özenli çalışmaya başladı. Gerçek ismiyle imzaladığı ilk öyküsü ''Panihida'', Suvorin'in dergisi Novoye Vremya'da (Yeni Çağ) aynı yıl yayımlanmıştı; yazar ile editörü arasında bu şekilde başlayan yakın ve bazen zor çalışma ilişkisi, Çehov'un hayatı boyunca devam edecekti. Absürdlükten ve insanın ahmaklığından duyduğu keyif, eserlerinde önemli bir yer taşımaya devam etse de artık yalnızca bir mizahçı değildi. Tövbekâr eskiz yazarı ciddi edebiyata giriş yapmıştı.'' (Sayfa: 21-22)
*
''Çehov çok sayıda kelimelere başvurmadan yazmakla, öykünün dar yapısını bitiştirme, değiştirme, eşzamanlılık yoluyla, yani yeni bir şiirsel mantık kullanarak genişletir. Sanatı, D.S. Mirsky'nin tabirini ödünç almamız gerekirse öyküsel değil, müzikal bir anlamdan yapıcıdır. ''Musiki'' bir dil ile yazdığından değil; aksine, muhtemelen Rus edebiyatında en yalın dile sahip olan yazardır ama öykülerini musiki araçlar ile yapılandırır: kavisler, tekrarlar, kiplemeler, kesişen tınılar, beklenmedik kapanışlar. Mirsky'nin söylediği üzere özü ruhun geliştirilmesi değil muhafaza edilişindedir. ''Lirik kurgular''dır. Bu durum Çehov'un seslere verdiği önemi, bazı sesleri aynen kâğıda geçirişini kısmen açıklayabilir: tahta sopalarını rap rap vuran gece bekçileri; bıldırcın kılavuzlarının, guguk kuşlarının, balaban kuşlarının ve öfkeli, yorgun kurbağaların ayrı sesleri; fırtınada çarpan pervazların gümbürtüsü, odun sobalarının uğultusu veya cıvıldaması, semaverlerin mırıldanması ve zillerin çınlaması - hepsi sembolik seslerdir; en meşhuru da eserlerinin son notası, yani Vişne Bahçesi'nin sonunda kopan teldir.'' (Sayfa: 23-24)
*
''Çehov'un ''izlenimciliği'' sanat için sanatın bir biçimi, yazarın toplumsal rolünün inkâr edilmesiydi ve gerçekçilik doktrini için bir tehdit niteliğindeydi; bu yüzden faydalı sanatın temel eserlerinden saptığı için saldırılara maruz kaldı.
Çehov yeni bir öykü yarattığı sırada, yeni bir yazar imgesi de yaratmıştı aslında: uzaktan gözlemleyen, ağırbaşlı, temkinli, mütevazı, doğruluk ve kesinlik ölçütüne göre nesrinin hammaddesine biçim veren, ideolojik aşırılıklardan, ahlâki yargıların baştan çıkarıcılığından, yüce fikirlerin boş gururundan kaçan bir zanaatkâr. Çehov'un kendisi çoğunlukla böyle tasvir edilmiş, o da kısmen böyle olmayı istemiştir.'' (Sayfa: 25-26)
*
''..yakından tanıdığı kilise hayatı pek çok öyküsünde karşımıza çıkar; ayinler ve dualar hakkında bildikleri de muhtemelen tüm Rus yazarlarınkinden daha doğrudur. Eserlerine de Hıristiyanlığa özgü cefa motifi sinmiş gibidir. Eleştirmen Leonid Grossman onu ''her yaşayan varlığa Assisli Aziz Francesco gibi sevgi besleyen araştırmacı bir Darwinist'' olarak tarif etmiştir.'' (Sayfa: 29)
*
''1876 yılında Çehov'un babası iflas etti; borçlular hapishanesinden kurtulmak için en büyük oğlu Aleksandr'ın eğitim gördüğü Moskova'ya kaçtı. Aile de onun peşinden gidince, on altı yaşındaki Anton liseyi tek başına Taganrog'da bitirmek zorunda kaldı. Geçimini sağlamak için özel dersler veriyor, kıt kanaat geçiniyordu; buna rağmen 1879'da eğitimini tamamlamış, Moskova'daki ailesine katılmış ve tıp okuluna girmiştir. On yıl sonra Suvorin'e yazdığı bir mektupta (7 Ocak 1889), hayatının bu döneminde geçirdiği değişimi üstü kapalı olarak şöyle anlatır:
*
Soylu yazarların doğadan karşılıksız aldığını, aynı ayrıcalığa sahip olmayanlar, gençliklerini bedel olarak ödeyerek alırlar. Bir delikanlının hikâyesini yaz bakalım; bir serfin, eski bir bakkalın oğlu, kilisede koroda şarkı söyleyen bir okul çocuğu, sonra üniversite talebesi; rütbeye riayet ederek yetiştirilmiş, rahibin elini öpmüş, başkalarının fikirlerine taparcasına inanmış, yediği her lokmaya şükretmiş, sık sık kırbaç yemiş, ayağında mestsiz öğretmen olarak dolaşmış, kavgaya karışmış, hayvanlara eziyet etmiş, zengin akrabalarının evinde akşam yemekleri yemiş, Tanrı ve insana ikiyüzlülük gösterip nihayet kendi anlamsızlığını kabul etmiş bir delikanlının - onun içindeki köleyi damla damla sıkarak nasıl çıkardığını; nasıl, güneşli bir sabaha uyandığında, damarlarında akan kanın bir kölenin değil, gerçek bir insanın kanı olduğunu fark edişini.'' (Sayfa: 29-30)
*
Kadın ile Kocası:
*
''Aslında zeki biridir, fakat yontulup incelmemiş bir zekâdır onunkisi. Beyin dokusu esnekliğini yitirmiştir, kafasının içi besbelli nasırlaşmış olmalı, beyni horul horul uyumaktadır bana kalırsa.'' (Sayfa: 108-109)
*
Beceriksiz:
*
''Neden sesinizi yükseltmiyorsunuz, başkalarının çarpıklıklarına karşı çıkmıyorsunuz. Bu dünyada hakkınızı söke söke almalısınız.! Gevşekliğe yer yok.!'' (Sayfa: 200-201)
*
Yaramaz Çocuk:
*
''Şurası bir gerçek ki, yeryüzünde salt mutluluk diye bir şey yoktur. Mutluluk kendi zehrini içinde taşır ya da dışarıdan başka bir şey, işin içine karışıp onu zehirler.'' (Sayfa: 278)
*
SONSÖZ:
*
ANTON ÇEHOV'A DAİR HATIRA PARÇALARI, MAKSİM GORKİ:
*
''Hayatın önemsizliklerinin tragedyasını Anton Çehov kadar açık ve iyi bir şekilde kimse anlamamış; burjuvanin günlük yaşamının sönük karmaşasında okurlara kendi hayatlarının korkunç ve utanç vericiliğini merhametsiz bir gerçeklikle kimse göstermemiştir.''
*
Çeviren: Emrah Serdan (Sayfa: 465)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...