29 Mart 2020 Pazar

Nâzım Hikmet Ran - Yazılar 5

#NâzımHikmetRan #Yazılar5

BEYNELMİLEL KADINLAR GÜNÜ
*
1937 senesi Martında bütün dünya kadınları, beynelmilel kadınlar gününü tesit (kutlama) ettiler. Bu seneki kadınlar gününün en büyük manası, esaret zincirlerini koparmak için mücadeleye girişen dünya kadınlarının sulh, demokrasi, kültür ve terakkinin müdafii mevkiine geçmiş olmalarıdır. Bütün nümayişlerde kadınların haklarıyla beraber, dünya sulhü, demokrasi kuvvetle müdafaa edildi..
*
Kadınların dünya mikyasında fen, ilim, sanat, siyaset sahasında gösterdikleri muvaffakiyetler, artık kadınla erkek kabiliyetinin müsavi olmadığını iddia edenleri yalancı çıkarmıştır. Çünkü, güneşi elle kapamak, insan kudretinin elinde değildir. Bu sahada en büyük terakkiyi gösteren de Sovyet kadınlarıdır. Sovyet kadınlarının ihtilalden sonra gösterdikleri terakki, hayretle mütalaaya değer..
*
İngiltere'de üniversitelerdeki kadın miktarı yüzde 27,7, İtalya'da yüzde 14, Almanya'da yüzde 13 iken Sovyet Rusya'da yüzde 38'dir. 82.000 kadın mühendis, teknisyen iş başındadır. Kadın doktorların miktarı günden güne artmaktadır. İptidai mektep muallimlerinin yüzde 90'ı kadındır.
Bu sene Leningrat'ta toplanan Dünya Kadınlar Mütefenniler Kongresi, kadınların entellektüel sahada işgal ettikleri mevkiin büyüklüğünü gösterdi. Konferansa, riyaset eden Leningrat Tıp Enstitüsü Direktörü Profesör Golant bütün dünyaca tanınmış bir psikiyatristtir; 70 tane eseri vardır. Ve dünyanın ilk psikiyatri profesörüdür.
Bundan başka ilmi taharrilerde bulunan ve 172 fenni kitap yazan ve şöhretlerini dünyaya tanıtan kadınlar, bu konferansta kadının kabiliyetini dünyaya kabul ettirmişlerdir. Bundan başka, sanat, fikir sahasında yükselen, erkekle aynı safta, aynı şekilde mücadele eden, aynı haklara sahip bir kadınlar âlemi meydana gelmiş, asırlarca hayal olan kadın-erkek müsavatı bir hakikat olmuştur.
*
Pesimist buna inanmaz. Kadınların erkeklerle aynı mevkii işgal ettikleri iddiasını bir propaganda olarak telakki eder. Hakikate dayanmayan propaganda, iskambil kâğıtlarından yapılan saraylar gibi yıkılır. Fakat kadınların, beynelmilel günde tesit ettikleri (kutladıkları) muvaffakiyet, tesit edenler için bir propaganda değil, bir hayat ve hakikattir..
Kadın, kabiliyetini, hakkını cemiyete kabul ettirmek için asırlarca uğraştı, şimdi kabul edilen kabiliyetini propaganda pesimizminden kurtarmak için mücadele etmelidir.
*
[Adsız Yazıcı / Tan, 3.4.1937] (Sayfa: 59-60)

#NâzımHikmetRan #Yazılar5

Faşizmin göleği ne renk olursa olsun, miğferi ister demirden ister çelikten olsun, umum faşistlerin birleştiği bir nokta var: Demokrasi hükümetlerini yıkıp, ihtilal ile faşist diktatörlüğünü kurmak. (Sayfa: 90)
*
[Adsız Yazıcı / Tan, 22.4.1937]

#NâzımHikmetRan #Yazılar5

1937'den Sonra
BARIŞ UĞRUNDAKİ MÜCADELEDE ŞAİRİN ROLÜ
*
Barış uğrunda mücadele çeşitli şekiller alır. Örneğin kapitalist ülkelerde, bu mücadele ağır hapis yılları, baskı ve ezgi görmek tehlikesi ile karşılaşmaktadır. Bütün bu tehlikelere rağmen, harpten nefret eden halk kitleleri barış bayrağı etrafında toplanmadıkça barış kazanılamaz.. Bu mücadelede ilerici her aydın, dahası namuslu her aydın, görevini anlayarak hazır bulunmalıdır. Barış uğrundaki mücadelenin, insanlığın geleceği ile ne kadar bağlı olduğunu, şairlerin ve yazarların şiirlerinde, romanlarında, hikâyelerinde yazmaları bir görevdir. Tüm dünyada bilim adamları, teknisyenler, her günkü yaratıcı faaliyetleri ile harbe karşı, barış cephesinde yer almalıdırlar.
Ben bir şairim ve bu mücadelede şairin ne yapması gerektiğini daha iyi anlatabilirim. Şuna inanıyorum ki, şairlerin sorumluluğu, mühendislerin, teknisyenlerin sorumluluğundan bir damla olsun az değildir. Bilakis daha da büyüktür. Bir mühendis bir köprü inşa ederse, onun sorumluluğu köprünün yıkılmamasıdır. Fakat köprü yıkılırsa, felaket bir derecede mahduttur, eninde sonunda köprü yeniden inşa edilecektir. Fakat, şair ruhun mühendisidir. Onun sesi, milyonlarca insana, kalplerine hitap etmektedir. Kelimenin bu muazzam gücü, her şairi gururlandırmalı, onu sorumluluk bilincine kavuşturmalıdır. Barış ve ülkelerin saadeti için mücadele eden namuslu şairler bu görevi gayet iyi bilmelidirler. Şairin hayatı ile edebi faaliyeti arasında hiçbir ayrılık olamaz. Biri pratikte, biri şiirde, iki hayat yaşamıyoruz. Tek bir vücuduz. Günümüzün gerçek şiiri, barış mücadelesinden esinleniyor. Pablo Neruda, Aragon gibi başka büyük şairler, aynı zamanda bütün moral güçleriyle, barış mücadelesine faal surette katılıyorlar. Bir şair bu niteliği kazanmasını biliyorsa, eserleri bu mücadelenin kesin izlerini taşıyacaktır. Şiirleri, ümit dolu yaşam aşkını dile getiren, kuvvetli şiirler olacaktır. Mücadeleci şair, insanlığın geleceğine inanır ve bundan dolayı da korkunç denemelerden geçse de yazılarında ümitsizlik asla sezilmez.
... Bir şair gerçekten bu görevi yerine getirmek istiyorsa, şiirlerinin şekli kesin ve basit, muhtevası kuvvetli olacaktır. Şair, açık, direkt, her insanın kalbine giden bir dil kullanacaktır. Başarılı olması için de bu şiir dilini gayet büyük bir dikkatle işleyecektir. Halkının canlı dilini temel alacaktır. Benim için en başta fikri önemli olan eleştirici, halkımdır. Pek az yaşadığım hürriyet yıllarımda, bir şiir yazdığımda, işçi semtlerini gezer, fakir kahvehanelere girer okurdum. Bu âdetime, hapishanede de devam ettim. Yazdığım her satırı, birlikte kapalı kaldığım köylü ve işçilere imkânım oldukça okudum. Onların gözlem ve eleştirilerini dikkatle not ettim. Çünkü benim için pek kıymetli idi. Şair, halk kitleleri ile daimi temasta bulunmalıdır, kelimelerinin gücü onlardan gelmektedir.
Bu konuda bizim edebiyat tarihimizden anlamlı bir olayı hatırlatmak istiyorum. Abdülhamit'in karanlık hükümdarlık devresinde, burjuva-demokratik halklar için savaşmış olan Namık Kemal adında bir şairimiz vardı. Faaliyetinden dolayı bir adaya sürgün edilmişti. Namık Kemal'in şiirleri, şairin tutumunu aşmamasına rağmen, halk onun kişiliği etrafında altın bir efsane dokumuştu. Namık Kemal'in sürgünü, uzun yıllar hapse çevrilmişti. O zaman halk kendi yarattığı şiirleri, ona cömertçe atfetti. Bu olay, şiirin ne güce sahip olduğunu ( Abdülhamit, Namık Kemal'den ciddi surette korkuyordu) ve halkın kendi acı ve emellerini yansıtan şiirlere ne kadar susamış olduğunu gösterir.
... İlerici şiiri seven ve sayan halk, bizim tarafımızdadır. Şiirin gerçek ve değerli kuvveti, bizim tarafımızdadır. İlerici şiirin zaferi yalnız benim ülkemde değil, tüm dünyadadır. Ve dünyanın en iyi şairleri, en değerli yazarları, büyük barış cephesinin faal mücahitleridir. Bu durum, bilim adamları için de bir gerçektir. İşte barışa hizmet eden gerçek şiirden, savaş kışkırtıcıları bundan dolayı korkmakta ve nefret etmektedirler.
Şiir, barış, halkların egemenliği, insanlığın mesut geleceği uğrundaki mücadelede yer alırsa, hepimizin inandığı üzere daima zafere götürecek bir silahtır.
*
[Contemporanul, Romanya, 29.6.1951] (Sayfa: 123-124)
 

24 Mart 2020 Salı

William Shakespeare - Hamlet, Çeviri: Sabahattin Eyüboğlu

#WilliamShakespeare #Hamlet #ÇeviriSabahattinEyüboğlu

William Shakespeare (1564-1616): Oyunları ve şiirleriyle insanlık durumlarını dile getiriş gücüyle yaklaşık 400 yıldır bütün dünya okur ve seyircilerini etkilemeyi sürdüren efsanevi yazar,
Hamlet'te aşk, akrabalık ve iktidar ilişkileri ile intikam arzusunu birbirini izleyen cinayetlerin örgüsünde ele alır. Kaynağı eski kuzey masallarına kadar uzanan bu tragedya sadece Shakespeare'in değil, dünya tiyatro tarihinin de en tanınmış eserlerindendir. Üzerine binlerce kitap yazılan Hamlet, çağımızda en çok sahneye konulan oyunlardan biri olmuştur.

*****

Polonius:
*
(..)
Şu öğütlerimi de yaz kafana:
Düşüncelerinin ağzı dili olmayacak;
Aşırı hiçbir düşüncenin ardına düşmek yok;
Teklifsiz ol, bayağı olma;
Dostların arasında denenmiş olanları
Çelik halkalarla bağla yüreğine.
Ama her zıpçıktı, acemi çaylak arkadaşı da
El üstünde tutup elini kirletme.
Kavga etmekten sakın, ama ettin mi de
Öylesine et ki korksunlar senden.
Herkese kulağını ver, sesini verme.
Herkese akıl danış, kendi aklını sakla.
Kesenin el verdiği kadar iyi giyin,
Zengin ama gösterişsiz olsun giydiğin.
Çünkü kıyafet insanın mihengidir çok kez:
Fransa'da da en kibar kimseler
En çok giyinişle gösterirler soyluluklarını.
Ne borç ver ne de borç al; çünkü borç vermek
Çok kez hem paranı yitirmektir hem dostunu.
Borç almaksa tutum gücünü yıpratır.
Her şeyden önce de kendi kendinle doğru ol
O zaman, gece gündüze varır gibi,
Sen de aldatmaz olursun kimseyi.
Güle güle. Dualarım öğütlerim seninle olsun. (Sayfa: 22)

#WilliamShakespeare #Hamlet #ÇeviriSabahattinEyüboğlu

Evet, tabiatın ya da bahtından gelen
Bir tek kusurla damgalandı mı insan
Başka değerleriyle bir melek olsa,
Yalnız o kusurundan ötürü
Düşer insanların gözünden.
Bir damla kötülük en soylu varlığı
Lekeler ve yıkar bile bazen. (Sayfa: 26)

#WilliamShakespeare #Hamlet #ÇeviriSabahattinEyüboğlu

Yaz, aklım, yaz defterine, yaz şunu:
Güler yüzlü, hep güler yüzlü bir insan
Zehirli bir yılan da olabilir. (Sayfa: 32)

#WilliamShakespeare #Hamlet #ÇeviriSabahattinEyüboğlu

Siz, mesela, benim yaşıma gelebilirsiniz.
Yengeç gibi gerisin geri yürüyebilirseniz. (Sayfa: 52)

#WilliamShakespeare #Hamlet #ÇeviriSabahattinEyüboğlu

Fazla mutlu olmamaktan mutluyuz,
Kader gömleğinde başta gelen düğmeler değil
Bizim iliklediğimiz düğmeler.! (Sayfa: 53)

#WilliamShakespeare #Hamlet #ÇeviriSabahattinEyüboğlu

Kim dayanabilir zamanın kırbacına.?
Zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine,
Sevgisinin kepaze edilmesine,
Kanunların bu kadar yavaş,
Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine. (Sayfa: 72)

#WilliamShakespeare #Hamlet #ÇeviriSabahattinEyüboğlu

..doğru sözlü güzel yüzlüyseniz, doğruluğunuzun güzelliğinizle hiçbir alışverişi olmamalı. (Sayfa: 73)

#WilliamShakespeare #Hamlet #ÇeviriSabahattinEyüboğlu

Ne mutlu o insanlara ki,
Uzlaştırıp akıllarıyla yüreklerini
Birer kavala dönmezler kör feleğin elinde,
Onun dilediği sesleri çıkararak. (Sayfa: 79)

#WilliamShakespeare #Hamlet #ÇeviriSabahattinEyüboğlu

Sevincin en coştuğu yerde dert en çok yerinir,
Bir dokunmada dert sevince döner, sevinç dertlenir.
Madem bu dünya bile yok olacak bir gün
Sevginin bitmesine insan neden üzülsün.?
Sevgi mi kaderi kovalar, kader mi sevgiyi.?
Daha kimseler çözemedi bu bilmeceyi.? (Sayfa: 85)

#WilliamShakespeare #Hamlet #ÇeviriSabahattinEyüboğlu

Sözlerim uçuyor havaya, ama düşüncem yerde;
Öz olmayınca söz yükselmiyor göklere.! (Sayfa: 97)

#WilliamShakespeare #Hamlet #ÇeviriSabahattinEyüboğlu

Çünkü pisliğin ortalığı sardığı bu zamanda,
İyiliğin af dilemesi gerekiyor kötülükten,
Evet, önünde eğilerek,
Sana iyilik etmeme izin ver demesi gerekiyor. (Sayfa: 104)

#WilliamShakespeare #Hamlet #ÇeviriSabahattinEyüboğlu

Ey düşüncem, bundan böyle ya kana boyan,
Ya da beş para etmediğine yan. (Sayfa: 116)

#WilliamShakespeare #Hamlet #ÇeviriSabahattinEyüboğlu

Başkasını iyi bilen kendini de iyi biliyor demektir. (Sayfa: 156)

#WilliamShakespeare #Hamlet #ÇeviriSabahattinEyüboğlu

Zamanımız böylelerine hayran işte, böyle günün türküsünü çağıranlara.! Gösterişler, kırıtmalar altında köpüğe benzer boş bir beyin. Bununla en parlak, en ince görüşlü insanların ağzından girip burnundan çıkmayı becerirler. Oysa içlerini yoklarsanız, bir üfürmede su kabarcıkları gibi patlayıverir neleri varsa. (Sayfa: 157)

12 Mart 2020 Perşembe

Edip Cansever - Sonrası Kalır I

#EdipCansever #SonrasıKalır1

#EdipCansever #SonrasıKalır1

Masa Da Masaymış Ha
*******************
Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kâseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
*
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
*
Adam masaya onları da koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
Tokluğunu açlığını koydu
*
Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu (Sayfa: 52)

***
HOŞAF
********
Sen insansın hoşaftan anlarsın
Biz de anlarız
Ama sen üstün insansın yerin şurda
Bu hoşaf yalnız senin sofranda
Topluma su koyuvermek hoşafın işi
Senin o taraklarda bezin yok
Toplumla sağduyuyla işin yok
Tarihle mantıkla cebirle
Yok işin
Bu gidiş yalnız senin gidişin
Bu duruş benim değil senin duruşun
Bu yaşayış senin babanın yaşayışı
*
Düşün bir neydin ne oldun
Soyluyum dedin bizi yenlerimize baktırdın
Çalışın dedin bütün gün çalışmıştık
Yürüyün dedin yürümek değildi de neydi bu
Yüzüne baktık aldanmışız
Sen kiiiiim

Hoşaftan anlamak kim (Sayfa: 63)

#EdipCansever #SonrasıKalır1

#EdipCansever #SonrasıKalır1

BUZ GİBİ
***********
Aşk iyidir bak
Duyumunu artırır insanın
Hele don gömlek sabahları
Tıraş olacağını duyarsın
Yeni gömleğini giyeceğin gelir
Bir yeni biçim eklersin insan olacağa
Masaya, merdivene, aynalı dolaba
Derken ardından şıpınişi bir kahvaltı
Amanın dersin bu ne delice gidiş
Paldır küldür açar mıydı fıstık ağacı
İspinoz düşünür müydü.?
Deli olan kaşınır mıydı.?
*
Kolların upuzun Walt Whitman'ı okumaktan
Ağzın desen bir karış açık
Sokaklar, amanın o sokaklar
Önce bir yeşile işkilli
Evlerde büyümeler, alıp başını gitmeler olacak
Kızıp duracaksın üstüne başına konan toza
Televizyondaki işe
Usanmak, hızını eksiltmek dendi mi
Cin ifrit kesileceksin birden
*
Hey gidi duyumuna yandığımın dünyası
Alıp vereceğin olacak ille
Aşk maşk buz gibi yaşayacaksın. (Sayfa: 115)

#EdipCansever #SonrasıKalır1

VI
*
Ben işte, neye yormalı beni
Size kürdanla diş karıştırır gibi
Size uykular arası yarış atları gibi
Jandarmalı avlular gibi size
Müzeler gibi; çıkış kapılarında bir adam
Dünyayı ikiye bölmekle ödevli.
Müzeler, size anlatamam müzeleri
İşte en belirli noktası halkların
Diyorum ki zümrüt
Diyoruz ki altın
Sonra el üzerinde, ne tuhaf, akıl üzerinde yükselttikleri
Bir kıral
Bir kıral daha
Üretilmiş Napolyon altınları gibi
Ve kadına eğilimli ağızlarıyla
Çok bakılmaktan eskimiş yüzleri.
*
İnsan günün her parçasında yaşamıyor
Bu çok doğru
Evet bu çok doğru. (Sayfa: 150)

******
*
''Ve bir nehir o kadar nehir ki
Durmadan akar
*
Sonra en büyük denizler olur
İşte o en büyük denizler sonra
Denizin bittiği yerden başar
*
Bu yol insana çıkar.'' (Sayfa: 151)
*****
*
Kim ne derse desin en iyisi
Gözleri durduramıyoruz
İşte bu kadar.!
Üstelik ne de çok şey istiyor onlar
Üç aşağı beş yukarı biri
Bir uzaklığı istiyor
Oysa tam istediğimiz gibi uzaklar
Bir şey sonsuz mu, elbette istediğimiz gibi
Çünkü istediğimiz gibi aşk
Çünkü biz sadece
Maviler çalıyoruz doğadan
Elimiz değdi mi bir nehir kıyısına
Bir yüzük taşının parlamasını çalıyoruz
Evlilik resimlerinden hüzünler çalıyoruz biraz
Antepli bir ayaktan nakışlar
Balolar, gökler, süvari boyunları
Kadından ağız ıslağı, saçlar
Kıllı göğüsleri erkeklerden
Daha dün gibi bir martının süzülmesini
Çalıyoruz.
*
Ama hiçbiri istediğimiz gibi değil
*
Eve dönünceye kadar bitiriyoruz
Çaldığımız her şeyi.
İşte bunun içindir ki bir yere gitme isteği içimizde
O sonsuz
Ve her zaman bir sokak yaratıyor karşısı
Rahata büyütülmüş bir oda
Yeni açmış akasyalarıyla
Bir bahçe bir bahçe
Genişe gülmek gibi
Avunuyoruz onlarla
O kadar avunuyoruz ki avunmak bile değil
Anlaşıyoruz çaresiz
- Bizi karşıya geçirin bay polis.! (Sayfa: 153-154)
***
''Oysa ben düz insan, bazı insan, karanlık insan
Ve geçilmiyor ki benim
Duvarlar, evler, sokaklar gibi yapılmışlığımdan.'' 
(Sayfa: 162)
***
''Biraz da susmalıyız, insan bir şeyler aramalı kendinde''
(Sayfa: 164)
***
''Yüzümü size çeviriyorum, siz misiniz.?
Elimi suya uzatıyorum, siz misiniz.?
Siz misiniz, belki de hiç konuşmuyorum
Belki de kim diye sorsalar beni
Güneşe, çarşıya, kadehe uzatacağım ellerimi
Belki de alıp başımı gideceğim
Biliyorsunuz ya bir ağrısı vardır gitmenin
Nereye, ama nereye olursa gitmenin
Hüzünle karışık bir ağrısı.'' (Sayfa: 165)
***
''Bana bir şeyler söylediniz, anlamadım
Bir cümle, bir iyi söz, gene anlamadım
Doğrusu hiç anlamadım, siz ne demiştiniz.?
Ben ne demiştim ve çekip gitmiştim sonra
Öyle ya, niye hiç değişmedi bakışlarınız.?
BİTMEDİ DİYORUM BİTMEDİ, ŞAŞKINLIĞIMIZ.''
(Sayfa: 166)
***
''- Siz yarın deyince aklıma ölmek geliyor, katıla katıla ölmek'' (Sayfa: 167)
***
''Yıllardır, ama yıllardır neyi koysalar önümüze
Alıştık, sadece bir türlü bakıyoruz.
*
İşte biz böyle yapıyoruz.'' (Sayfa: 168)
***
''Ben ki bir ölüyü beklemekle geçirdim geceyi
Bir ölüyü ve ölünün bütün inceliklerini''
(Sayfa: 169)
***

''Kim bilir, belki de biz
Tanrısıyız en olunmaz şeylerin.'' (Sayfa: 187)

#EdipCansever #SonrasıKalır1

#EdipCansever #SonrasıKalır1

Sesli Harfler
*
Sen, o benim, daha ne duruyorsun aşk kelimesi
Burası ben, gene bir sevdaya çağrıldı o yer
İnanma ellerimi deniz, ağzımı bulut ettiğime
Ağzım da, ellerim de dünyaya göre
Günüm aydınlıkla biter.
*
Tut ki ben her türlü görünmenin apayrısı
Gün günden sevdaya benzer
Bir adam düşünülsem şapkası maviyle gelen
Bir ekmek koparılsam işte o sıra
Benzer mi benzer sevdaya
Bir duruşum var çevresi gözlerinden.
*
Seni yanımda gezdiriyorum aşk kelimesi
Uyanık, duygulu, her günkü yanımda
Bilmem ki ne yapsam, ne etsem bu sevinirliği
Kendimi görmeye parklara gidiyorum
Kiminin bana kiminin çaresizliğe elleri.
*
Kaçsam o da bir türlü karanlık şimdi
Ne kadar aynı bir dünyadayız seninle
Aşka, dövüşe, maviye yetmek için
Biriyim, cesurum, var mısın ellerime
Bir başka sabaha kadar içelim. (Sayfa: 212)

#EdipCansever #SonrasıKalır1

#SonrasıKalır1 #NerdeAntigone
*************************************
YILKI
*
Ben burda bir sıkıntıyım, atımdan iniyorum
Benim atım her zaman
Kim bilir kime sesleniyorum, sessizlik
Yosunlar, taşlar, o mezar yazıtlarından
Yaz gelmiş, zakkumlar açmış, elimi bile sürmedim
Sürsem bile ne çıkar, ama sürmedim
Ölü bir şey kalıyor dünyadan, yapraklardan.
*
Ben burda bir sıkıntıyım, atımdan iniyorum
Benim atım her zaman. (Sayfa: 230)

#EdipCansever #SonrasıKalır1

#EdipCansever #Salıncak
#SonrasıKalır1 #NerdeAntigone
*************************************
Dağılgan
*
Sesini söyle sesini
Görünen ağzında yarı çıplak
Seni sevdiğimin görünüşü gibi
*
Güzdü, yapraklar vardı
Biz yitirmek için yaşadık bu ölmezliği
Güzdü, yapraklar vardı
Her bir bakışınla o şimdi
Dağılan beni sevdiğinin dağılışı gibi. (Sayfa: 235)

#EdipCansever #SonrasıKalır1

#EdipCansever #Salıncak
#SonrasıKalır1 #NerdeAntigone
*************************************
Salıncak
*
I.
*
Büyük bir oda. Bahçeye açılan bir pencere
Ortada bir masa
Yanda bir kapı
Daha birkaç şey: Örneğin bir yunus balığı camdan, bir heykel
Sabah. Duvarda gün tanrıları
Rezeneler, sedef otları, küpe çiçekleri görünür pencereden
Görünür ama görünmez
Yani hiçbir şey yerinde değil pek. Bugün ne.?
Salı.! O bile yerinde değil
Bir bardak, bir sürahi yerinden edilmiştir, nereye koysak
Nereye.?
Bilmem.!
Bir çıkrık bir zaman dışını kolaçan eder şöyle
İyi. Biz buna bir durumun sınırsız gelişimi diyoruz
Diyoruz; sanki o her şey kadar bir her şeyi getirir, yığar
Çıkrık
Bir su gürültüsü, bir pul koleksiyonu, bir duanın yaratılışı
-----duyulur bu ara
Duyulmaz ama duyulur
Başlar çünkü onlar da; yani pul, su gürültüsü, dua
Başlar bir insan gibi; süreyi, düzeni, ölümü taşımaya
Sabah. Duvarda gün tanrıları
Birinin süresiz terlik giyeceği tutmuştur yukarı katta
Aşağıda
İskemle gıcırtısı, ayak
Tütün kokusu, koku
Yaz kelebeği tadında bir soluma
Yer değiştirme, kımıltı
Tekrar soluma
Kadın
Sessizlik
*
II.
*
Gün ışır iyiden iyiye, odanın orta yerinde bir kayalık
Sarı bir kertenkele.. onunla her şey bir iki sıçrar, durur
Başkaldırır, düşer
Bir çorak bağırışı, bir taşın ikiye bölünmesi işitilir. Sonra.?
Bir su arayışı, bir bozgun.. Biz buna her şey diyoruz, her şey
-----her şey her şey
Çünkü o, kadın
Uzanır, sağar bir yokluğun içinden
Gene bir yokluğu sağar, üşenmez
Bir gül çukuru tersine döner, bir alev kıyısı doğurganlaşır
Çıkar boş kuyulardan katılaşmış akşamüstleri
Böler o bakışları bir sarkaç gibi binlere
Ama bir zaman gibi değil, bir sarkaç gibi böler
Yani olanlar olmuştur bir kere
Bir kartal donakalmıştır sıcaktan. Bir U sesi duyulur
Yaratılmaya uygun bir ses, U
Uzağa bakar kartal. O kadar bakar ki, bakmaz
Taş kesilmiştir taş, boynu ileri düşmüştür
Tanrım bize bir salıncak.!
Çok çabuk geçmek için şu olup bitenleri
Bir daha, bir daha, bir daha
Unutmak, unutmak, unutmak
Tanrım.!
Taş kesilmemek için taş
Bunu evrenin sonsuzluğu diye yorumlar varlığı olmayan bir söz
Kadınsa kımıldamak ister, olmaz
Solumak birdenbire
Gene olmaz
Olacak bir şey boşuna aranır, boşuna boşuna boşuna
Bir kaya daha çatlar
Başlar ufacık taşlar yuvarlanmaya
Eser bir silinti, bir sisin dağılışındaki öz
Çıkar o yunus balığı, o heykel
Yaz kelebeği, kapı
Sonra.?
*
III.
*
Sonra ne.? Sabah.! İyi bir gün başlar ne de olsa
Tepeden tırnağa beyazlar giyinmiştir kadın
Ne var ki bir kadın gibi değil, bir aşk, bir umut gibi değil
Bir aralık gibi durur dünyada
İşte bir soru.!
Okurken elinde tuttuğu; okumaz, gene elinde tuttuğu
“Önce hep gece vardı” diyen bir kitapla
Biz buna bir sorunun sınırsız gerilimi diyoruz
Diyoruz; çünkü o, kadın
Ne yapsa, neye uygulansa
Bir aralıktır şimdi dünyada
Bir aralık, bir aralık.!
Yıllanmış ağaç kabuklarında bir yara
Bir geçit, bir su akıntısı, bir bıçak izi
Ve batık gemilerden şimdiye arta kalan
Bir batışın korkunç, ama hiç bitmeyecek izlenimi
Tanrım ona bir salıncak.!
Bir gidip bir geliversin diye boşlukta
Umutla, erinçle, tutkuyla
Kendine kendine kendine katlanarak
Hani görmeden daha, bilmeden darıldığı kendine
Tanrım
Ona bir salıncak.!
Tam burda
Gözlüklü, kış akşamları yüzlü bir bahçıvan
Sorar o sokak kedisinin dilindeki hızla
Sorar o çiçekleri – bir çiçek olmıyan yalnız- sorar sorar sorar
Nereye kadar bilinmez
Hani bir sormasa.. korkunç.!
Hani bir çalgıcı vardı, başını çalgısına koymasa uyuyamaz
Sonra.?
Sonra ne.? İşte bir çamur gibi sıvanmış odaya
Karanlık bir kilisenin
İhtiyar zangoçunun ağzıyla
Günaydın.!
İyi bir gün başlar ne de olsa
*
IV.
*

İyi bir gün başlar. Dünyadayız artık. Dünya.!
Şu tatlı pencereniz. Sizin. Bunu anlamayacak ne var.? Pencere
Tanıklık ediyor işte. Gün mavisi bir şey. Tanıklık
-----ediyor
*
Pek açık değil. Değil de.. Size. Tanıklık ediyor bir de
Bunu evrenin sonsuzluğu diye yanıtlar varlığı olmıyan bir söz
Yok canım kimsenin bir şey dediği yok, söylenmiş bazı
-----sözler yaşıyor o kadar
*
İşte
Yaşamış bir kadın yaşıyor orada
Yitmek, hani durmadan yitmek, ulaşmak bir aşkınlığa
Var ya
Orada
Tek imge kayalardır, işte orada
Yaşar hiç konuşmadıklarınız, işte orada
Dışa vurmadıklarınız, şimdi orada
Her şey hep kayalardır; otlar da, böcekler de, sular da
Günler de, zamanlarda
- Görünen bir zamandır çünkü orada-
Bir el yana düşmemiş, kaldı ki birden havada
Değilse bir hareket bu, yalnız orada
Orada
Bir ayak boyu yerde, bir kadın
Bırakılmış gibi yıllarca
Tanrım ona bir salıncak.!
Taş kesilmesin diye taş
Donakalmasın diye boşlukta.
*
Hani o balıkçılla yarışan çaylağa
Kırpışan gözleriyle bakan gemici
Gibi
Baksın o da görmeden
Ne çıkar ustaymış, erginmiş uzağı görmekte gözleri.
*
Tanrım size bir salıncak.! (Sayfa: 236-243)

#EdipCansever #SonrasıKalır1

#SonrasıKalır1 #TragedyalarIII
*************************************
Ağıt
****
Gün bitti. Saat kaç. Bitecek mi bir gün savaşımız
Hak edilmiş hüzünlerimiz olacak mı bizim de
Dönüp dönüp arkamıza baktığımız
Bir dünya kalıntısı üstünde
Hak edilmiş hüzünlerimiz olacak mı bizim de. (Sayfa: 303)

***

''Öyküsü tanrılardan ve açık denizlerden derlenen
Bu tuhaf akşamları kim çizdi
Güçlü bir soluk tarafından ve hırsla.
Ve kirli
Ve büyük bir sirk çadırı gibi, uçsuz bucaksız
Bu tuhaf akşamları kim çizdi
Biz içkiler içerken'' (Sayfa: 308)
Ve sesler örtmek için sesleri, sarkardı
Ve eller
Çürükler, sinir uçları
Bir korkunçluk gününün durmadan kutlandığı
Sert duvarlar beyaz beyaz kanardı
Ve polis müdürleri sarkardı kuşkunun ilk yerinden
Belki de bir cümleden: bütün işkencelere rağmen konuşmaz
Diye harfler öyle öyle sarkardı
Ve konuşmalar sarkardı, yoktu ki bir şey konuşacak
Savunmalar ne de olsa sarkardı
Ve cezaevleri sarkardı ve ıslak tabutluklar
Ve kurallar sarkardı, yasalar sonra sarkardı
Bir şeyden, bir olaydan, acının ilk yerinden
Herkes nerelerden olsa biraz sarkardı. (Sayfa: 312)

#EdipCansever #SonrasıKalır1

******************
Lusin
*
Unutulmuş gibiyim ben. Ve insan
Bir bakıma unutulmuş gibidir
Bilmem ki, nasıl anlatmalı, yalnız bile değilim
Belki de yalnızlıktan
Daha fazla bir şey bu
Unuttum ben kendimi de Stephan.
*
Stephan
*
Kopunca kendimizden. Ve her şeyden biraz kopunca
Bir güç olduğunu sanırız yalnızlığın
Hatta bir bakıma övünürüz de onunla (Sayfa: 330)

#EdipCansever #SonrasıKalır1

PESÜS
*
I
*
Ben denizin kumları üzerinde durdum
Bir heykel tadında olan ve bunu geçen
Bir şekilde denizin kumları üzerinde durdum
Durdum ki, şehrin son kalıntısı onu unutmak olsa gerek
Diyordum. Ve bütün ayrıntılarından sıyrılmış bir düzlüğün
Ayrı bir nesne gibi, daha sonra da
Hiç görmediğim bir yaratık gibi üstüme gelmeye başladığı
Bir şey olsa gerek
Ben bunu duyuyordum.
*
Yalnız duymak mı.? korktum ve her yerlerimle yalnız oldum
Oldum ki, düzlük dediğim o korkunç varlık
Bitmez tükenmez bir kaynaktan çoğalarak
Üstüme aktıkça benim
Ben kendimi koruyordum
Sanki bir çaresizlikten ödünç aldığım kendimi
Meselâ ellerimi bir heykeli bozmayacak şekilde boşluğa
uzataraktan
Bir anlam vermek istiyor gibiydim düzlüğe
Ve birtakım görüntüleri üst üste yığaraktan
Bir anlam
Sonra alanlarda, ana caddelerde unutulmuş
*
Yırtıcı bir hayvan gibi işte ben
Yapılması akla gelmedik
Daha bir sürü şeyleri de hep yapıyordum ki
Pek denenmemiş bir boğuşma şekli oluyordu bu da
Sonra ben yoruluyordum.
*
Yalnız yorulmak mı.? giderek geri çekiliyordum biraz
Pençesi asfaltlarda gezen, tüyleri camları ikileştiren
Aşılır bir yer sanan o beton duvarları
Mermerleri ve soğuk potrelleri tırmalayan
Ben
Geri çekiliyordum biraz
Güçlenip saldırmak için düzlüğe yeniden
Ama hiç bilmiyordum ki, neresinden vurulurdu bu düzlük
Neresinden bozulur
Bilmiyordum ki
Bildiğim bir şey varsa, bana pek bir zararı dokunuyordu diyemem düzlüğün
Diyemem, çünkü bir yerlerim hiç mi hiç acımıyordu ki
Ne bir baş dönmesi, ne bir göz kararması
Duymuyordum ki
Olsa olsa benim kendime bir şeyler yapmam için zorluyordu beni
Düzlük
Ve gerçekten yaptırıyordu da
Meselâ giderek yenilmem gerekiyordu ki kendime, yenildim
Uzanmam gerekiyordu ki yere, uzandım sonunda iyice
Uzandım içimdeki o beyaz düzlüğün taşırdığı
Bembeyaz taneciklerin üstüne
Artık çağanozlar bir su gibi beni yalayarak
Geçiyorlardı tek sesli yaradılışımdan
*
./..
*
Ve memeli balıklar ağır ağır doğuruyorlardı içimde
Ben ve kumlar bir pesüs gibi ağırdan yanıyorduk
Biz öyle yanıyorduk ki, dünya ise bu alevden
Bir bağışlanmamış dünyaydı
Artakalan dünyaydı eski bir Tevrat plağından
Gittikçe bizim olmayan bir
Dünyaydı
Ve düzlük bir peygamber ölüsü karşısında
Bitmeyen bir düzlüktü ki.. işte ben
Gene de tam kendisi oldum diyemem düzlüğün
Diyemem
Çünkü bazı olaylar bunu doğruluyor
Ve bazı düşünceler.
*
Şöyle ki:
Martılardan bir tanesi yalnız yaşıyormuşçasına boşlukta
Dünyanın en heyecanlı çizgilerini çizdi
Ve bulutlar doldurdu bu kıvrımları yavaştan
Ve benim yarattığım tanrılar ki, geldiler
Bir inip bir çıktılar, çocuklar gibi
Çığlık çığlığa
Bu metalsi görünümler arasından
Sonra ben belki de gözlerimi yumdum
Her yerlerimle yalnız oldum ki, düzlük
Etimi ve benim bütün boyutlarımı yemeye başladı
Ve hayallerimi
Yemeye
Demek oluyor ki bir süre kalsam böyle
- Ne kadar mı, bunun pek önemi olduğunu sanmıyorum
Kimseler tanımayacak beni. Deniz hayvanlarının
Kurumuş iskeletlerine döneceğim
Korktum
Yani hiçbir şey değilim de ben, sadece bir konuyum
Öyle mi
Doğruldum işte yeniden
Bir insan tadında olan ve
Bunu geçen ben
Denizin kumları üzerinde durdum.
*
Ben denizin kumları üzerinde durdum
Ben, diyorum, demek oluyor ki bir anlamım var benim de
Değişen bir şey olarak ve değiştiren
Bir anlamım var
Peki öyleyse neden hep başkaları tanımladı beni şimdiye kadar
Neden
Gerçi sessiz ve ünü olmayan bir yaratıktım, biliyorum
Ve onlar güçlüydüler, biliyorum
Ne zaman biraz öfkelenmeye kalksam, bu bile
Onların istediği bir öfke oluyordu ki
Sonra ben susuyordum
Ama bir suçluluk da duyuyordum ki, bu da bir başkaca düşmanımdı benim
Ben neydim.
*
II

Hiçbir şeyin hiçbir şeyliği gibi bir şeydim. Bir ara
Hiç kimselerin tutmadığı oyunlara giderdimdim
Tiyatrolar ki benim en sevdiğim boşluklarımdır. Maun tabutumda
Her yerleri çok süslenmiş ölüler gibiyimdir ki
Bir kurdelenin ya da gümüşten bir haçın altında sanki
Geri çekilmiş yüzümle, geri çekilmişliğe dargın yüzümle
Bir çelişki gibi ölümsüz
Yaşamakta olurdum.
*
İlkyazla birlikte kına çiçeklerinin de açtığı söylenir
Kimi zaman da bir efsane gibi söylenir, kazılardan çıkarılmış kalıntı şehirleri
Anlatır gibi
Bana kalırsa açtıkları günden yıllarca sonra açar bu çiçekler
İlkel bir coşkunluğu bir hayat kılığına
Yıllarca sonra getirirler ki
Tıpkı fırtınalardan kurtulmuş bir geminin
Şimşekler, gökgürültüleri
Ve yırtıcı deniz hayvanlarından
Ve korkunç gıcırtılardan artakalan bir uğultuyu
Bir sabah denizinde sütliman
Güneşli, durgun bir gökyüzünün altında
Dinlenen gemicilere unutturduğu zaman
Derim ki, tam o zaman yaşanır fırtına
Onca telaş, onca ölüm korkusu o zaman.
*
Yani tiyatrolar ki benim en sevdiğim boşluklarımdır. Maun tabutumda
Her yerleri çok süslenmiş ölüler gibiyimdir ki
Bir kurdelenin ya da gümüşten bir haçın altında sanki
Ölümün bir acıyla doldurulduğu yüzümle
Geri çekilmiş yüzümle, geri çekilmişliğe dargın yüzümle
*
Öyle bir çelişki gibi ölümsüz
Yaşamakta olurum.
*
./..(Sayfa: 402-407)

#EdipCansever #SonrasıKalır1

PESÜS
*
III
*
Sanırım hiçbir şeyin öyle pek tamamlanmadığı
Bir çağda yaşıyordum. Ve bütün eksik kalmaların
Sessiz ve ünü olmayan bir tanığıydım ben
Ben, diyorum, demek oluyor ki bir anlamım vardı benim de
Düşünen bir şey olarak ve düşündüren
Ama korkarak söylüyorum, çok ağır bir yük gibi taşıyordum
bunu da
Ve biraz da pek kullanılmayan
Ya da hiç bırakmadıkları kullanılmaya
Çok ağır bir yük gibi
Onu ben taşıyordum, düşündüklerimi
Ve bu durumda ne beni etkileyen
Ne de ben etkilendikçe bir başkasını
Etkileyen ve bizi geçen
Bir ben kurmuş oluyorduk ki, o zamanda diyordum
Yani hiçbir şey değilim de ben, sadece bir konuyum
Öyle mi.?
*
Yeniden, yeniden, yeniden doğruluyordum
Bir insan tadında olan ve
Bunu geçen ben
Bir dram gibi sonsuz
Kumları üzerinde sonsuzluğun. (Sayfa: 414)
***

''Denizler göğe dönüktür, gök desem şehirlerin üstüne
O kadar dönüktür ki, içinde insanlar olan
Bir sorunun en akıl almaz örtüsüdür'' 
(..)
''Bütün günler birbirine benzer, 10'lara, 100'lere, 1000'lere benzer
Ve biraz 100.000'lere
Fazlası fazladır artık, ''çıt yok'' bile değildir
''Bir ölü hiç duyamaz,'' o bile değildir de
Kim sessizliği bir av gibi öğütürse bu odur'' (Sayfa: 426)
***
''Hepsini bitirdin mi'ye kadar vaktim var
Varsa var, ben koca götlü bir tanrıyım alt tarafı, cam bölmeleri siliyorum
Binlerce cam bölmeyi siliyorum, neden hiç bitmiyor'a kadar
Durmadan siliyorum, bunu hep yapıyorum, kurtulamıyorum
Kurtulsam da ne çıkar, ben içi geçmiş bir tanrıyım alt tarafı
Anlarsanız siz anlarsınız beni başka tanrılar.'' (Sayfa: 440)
***
''Bir özlemdir sadece her açtığı gedikten
Sızan, acısını duyuran ve gereksindiren.'' (Sayfa: 444)

#EdipCansever #SonrasıKalır1

SAHYON, AYAKKABI TAMİRCİSİ
*******************************
IV
*
Siz bana Dökümcü Niko, diyorsunuz, sizin beni gördüğünüzün
dışında
Pek denenmemiş bir duruşum var
Günün ''her şey''lerini geçiyorum şimdi, kendime iyilikler
söyleyerek
Tane tane başkalıklar bırakarak arkamda
Birinde bir umulmazlık olan, birinde bir kargaşalık sallanan
Başkalıklar bırakıyorum
Ve yürürlükten kalkmış bir sözü tekrarlıyorum: sevin ki her şey
olur
Sevin ki her şeyolur
Olmuyor, biliyorum.
*
Uzaklar açıklıyorum kendime, ölçüm o uzakların kesinliğinden
Yakınlar açıklıyorum kendime, ölçümse yenilmek olan her türlü
çelişkilerden
Unutulmuş bir acıyım ben, suçu pek kesinleşmemiş
Bir sanığım bu yüzden. Ve bilmem neden
Sırası gelmemiş bir sanığım -o kadar bekledim ki
Beni dinler misiniz.. ne iyi.. demek istediğim
Sanırım çok önemli.. beni.. pek öyle değil
Değil de.. demek istiyorum ki.. evet
Sıram geldi.. geçecek.. eğer isterseniz-
*
''Çıt yok'' bile değildir, ''bir ölü hiç duyamaz''
O bile değildir de
Ya nedir
Onlardır, onların iğrenç ve gereksiz sessizliğidir. Yargıların
İnsanları barındırmayan içinde
Suçluysam, sanıksam da, sıram hiç gelmemiştir.
*
Ve sıram gelecektir, siz bana Dökümcü Niko, diyorsunuz
Doğmanın sonu yoktur ve sanık değilimdir
Günün acılarını geçiyorum işte kendime iyilikler söyleyerek
Tane tane yenilgiler bırakarak arkamda
Birinde bir Eyüp'lük olan, birinde bir Salih'lik bulunan
Firdevs'ler bırakıyorum ben
Yahya'lar bırakıyorum, Sahyon'lar bırakıyorum, bilmiyorum
Ve olması gereken bir şey oluyorum bu yüzden
Direnen, başeğen, tekrar direnen
Biz, yani dökümcü Niko
Ölümsüzlüğümü tanımlıyorum sizlere
Dünyanın sonsuz ve değişken bütünlüğünden.
*
(Sayfa: 445-447)

***

''İnsanın insana verebileceği en değerli şey
Yalnızlıktır..'' (Sayfa: 455)
***
''Merdivenleri inmek kolay desem kolay, kolay demesem gene kolay
Bir diyalog olduğu için değil, zaten bir diyalogdur merdivenler
İçinde insan uğultularının yer aldığı
Ve kimsenin kimseye bir şey sormadığı.'' (Sayfa: 461)
***
''Kalbim, serseriliğim benim.'' (Sayfa: 467)
***
kesit
''Kazılardan yorgun çıkmışım
Gözlerimde düş fosilleri.''  (Sayfa: 473)

#EdipCansever #SonrasıKalır1

CÜCELER
************
Geceler geçmiyor ki, ağır ağır kalıyor
Hırçın.! sızıyor camlardan deli
Cücelerse şarkı söylüyorlar mutfakta
Dillerini çatallarıyla yırtarak
Kandan ve sinirden ürpertilmiş şarkılar.
*
Yüzümü içime kırbaçlıyorum, korkunç yüzümü
Gülüyorum orda acıya
Gülmüyorum bile acıya
Çok kollu bir deniz hayvanı gibi
Çıldırtıyorum onu şehvetten
Cüceler şarkı söylüyorlar mutfakta.
*
İçelim ey cüceler, içelim
Vaktimiz var nasıl olsa
Doğacak yeni acılar için. (Sayfa: 475)

***

''Tabut
Çakarak kendini yıllarca üstümüze
Her şeyi bir hiçe döndürmeyi bildi.'' (Sayfa: 482)
***
''Ve içimde gezerim ucu sivri bir bıçakla
Söylesem size söylerim ey ipini kendi gerenler
Kedere kederle, ağrıya ağrıyla karşı çıkarım.'' (Sayfa: 485)
***
''Üç kişiyle başka türlü konuşulur, bir kişiyle
Kendini açıklar insan'' (Sayfa: 488)
***
''Kalır ilk aşk, kalırız öyle yenik, savaşsız tapınaklarda
Buzullar ve ölümsüzler gibi tadılmaz sallantılarda
Sonra ki gerçek olur aşklar da unutulmakla
Güçlenir yalnızlığımız -çünkü bir gün nasılsa
Çirkindir birgörünmek, yarışmak olağanlıkla-'' (Sayfa: 494)
***
''Ey yalnız olan gök, ey su verilmemiş bıçak.!
Herkes senin ozanındır
Herkes senin ozanındır bağışlatmak için kendini.'' 
(Sayfa: 499)

#EdipCansever #SonrasıKalır1

''Ey ayaklarımızın dibindeki yoksul gül
Gölgesi yüreklerimizin
Öfkemiz sevgiye benziyor şimdi, sevgimiz öfkeye
Ve tartışmaya çevirdiğimiz deniz ölüler bırakıyor
Çıplak ölüler
Birbirine kenetlenmiş çöpler halinde.'' (Sayfa: 583)

#EdipCansever #SonrasıKalır1
''Ve düşün bir de, ya bütün o çocuklar seninse
İster Doğu Beyazıt'ta karlar içinde büyüsün
İster bir düzlükte Tatvan'dan Van'a doğru
Ve isterse İzmir'in tenha bir semtinde
Kim ne derse desin, suçtur çocuğun olmak
Akarsuyunu kendi
Denizini kendi yaratan bir çocuğun'' (Sayfa: 587)

#EdipCansever #SonrasıKalır1

''Ve okuyorum yıllardır bütün yalnızlıkları
Okuyorum da
Kuş olsun, insan olsun
Yalnızlık sevmesini bilmeyenlerin icadı''
*
''Ve seninle biz iyi ki
Sevmelerin ustasıyız, güzel şaşkınlıkların
Önce yüreklerimizi alıştırmışız buna, sonra kafalarımızı
Ki bu yüzden içimiz hiçbir zaman yoksul değil
Yoksul olmadı.'' (Sayfa: 589)
*
''Bakma sen, kuşlar bir uçumluktur ne de olsa
Denizler bir fırtınalık görkemli
Bizse kendimizi insan olarak
Bir tohum gibi dikmişiz sonsuzluğa.'' (Sayfa: 591)


GELİNCİKLER
*
''Gerçekte bir sevinç, bir mutluluk yok değildir yüreklerimizde
Sevgiler umutlar yok değildir
Öyleyse neden çabuk küseriz birbirimize
Çabuk öfkeleniriz
Durup durup böyle hüzünlenmemiz neden
Anlamıyoruz da ondan mı yoksa
Bir bütün olduğunu mutluluğun
*
Umudun bir bütün olduğunu
Seziyor muyuz yalnızca
Baktıkça gelincik tarlalarına uzaktan
Öyle bir arada güzel
Yaşamanın lezzetini
Kanımızı tutuşturdukça gün günden
Buğusunu saldıkça
Bir tütün dumanı gibi yaktıkça genzimizi.'' (Sayfa: 595)

#EdipCansever #SonrasıKalır1

Dostlar
*
''Ama bizim memleketimizde şiir
Yazık ki ölümle anlatılır biraz
Ölümle anlaşılabilir.'' (Sayfa: 598)
*
''Şiir yürür, şiir sever, şiir içer mi
Şiir mi
Yürür de, sever de, içer de elbet.'' (Sayfa: 599)
*
''Uykusuz gecelerimize bakıyoruz: onurun uykusuzluğu'' (Sayfa: 600)
*
''Bilenmeli, diyoruz yeniden
Yeniden başlamalı, yeniden
Dostum, görüyorsun ya işte
Bozuldu bir kere umudun ordusu'' (Sayfa: 601)
*
''Bir aşk gibi yaşamak gerek öfkeyi
Sevginin ağıtıdır bir bakıma
Ve bir gün de gelebilir ki sevgilim
Kapkara bir davet olabilir kin
Zulmün ve tutsaklığın diyeti olabilir
Sen bunu bilemezsin
Bilsen de şairsin, havalar da soğudu, kendine iyi bak
Ve sakın unutma: sıra öfkenin.'' (Sayfa: 602)
''Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir
Ne kadar benziyoruz Türkiye'ye Ahmet Abi'' (Sayfa: 616)
*
''Ahmet abi, güzelim bir mendil niye kanar
Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
Mendilimde kan sesleri.'' (Sayfa: 619)

#EdipCansever #SonrasıKalır1

Gül Kokuyorsun

*
''Ve odur ki büyüklük
Şiir insanın içinden dopdolu bir hayat gibi geçerse
O zaman ölünce de şiirler yazar insan
Ölünce de yazdıklarını okutur elbet'' (Sayfa: 621)
''Ben her şeyin bir bir yok olmasına o kadar alıştım ki
Ve her şeyin bir bir var olmasına o kadar alışacağım ki
Bilirsin neler için çarpmıyor bir yürek'' (Sayfa: 626)
*
''Ve düşün sevgilim, mahpusunu kıskanan bir gardiyan düşün
Ne kadar acı bunlar
Kıskanıyorlar hepimizi ve kıskanacaklar
Güç iştir çünkü bir tarihi insan gibi yaşamak
Bir hayatı insan gibi tamamlamak güç iştir.'' (Sayfa: 629)
''Yani uzaktan yüzünü bile seçemediğin birinin
Adı en sevdiğin şairin adıyken.'' (Sayfa: 636)
*
''Maviyi soruyordun, gözlerimden yüzüme yayılan maviyi mi
Bir renk değildir mavi huydur bende
Ve benim yetinmezliğimdir'' (Sayfa: 638)
***
(Çerçi ne satar.? Kalbindekini satar) (Sayfa: 659)
*
(Bazı kuşların yuvaları kanatlarıdır) (Sayfa: 662)
*
''Ve yolcu, sanrı değildir senin gördüğün
Gelir o yüreğin pınarına bir kurt bile çömelir.'' (Sayfa: 662)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...