#OrhanTüleylioğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#OrhanTüleylioğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Eylül 2020 Pazar

Orhan Tüleylioğlu - Savaşçı ve Şair José Martí, Küba'nın ulusal kahramanı

 

José Martí, Küba’nın ulusal kahramanı ve simgesidir. O, bir siyasetçi, bir devrimci, bir eleştirmen, bir gazeteci, bir düşünür ve bir şairdi. Yazıları ve şiirleriyle ateşlediği ve 1895’te Küba’ya gelerek başlattığı bağımsızlık mücadelesi ülke tarihinde çok önemli bir yer tuttu.
José Martí, yaşamını ülkesinin bağımsızlık savaşımına adamıştı. Savaşarak öldü; ardından şiirleriyle birlikte insanlığın büyük örneklerinden birini bıraktı.
Savaşçı ve Şair: José Martí adlı bu kitap çok zengin bir yelpazeyi kapsayan yapıtlarıyla ve yapıtlarının odağına koyduğu savaşımıyla özgün bir yer edinmiş olan José Martí’yi tanıtmaya, yapıtlarını, düşüncesini ve yaşam serüvenini bütünlüklü bir bakışla ele almaya çalışıyor; üzerine yazılmış yazıların yanı sıra, şiirlerinden, mektuplarından ve makalelerinden seçmelere yer veriyor; onun bıraktığı mirasa, izinden giden Che Guevara ve Fidel Castro’nun mücadelesine ışık tutuyor.
*****
''Şimdi akkor zamanıdır, yakında yalnız ışık görülecektir.''
*
José Martí
***
''Soygun felsefesine son verirseniz, savaş felsefesi de ortadan kalkar.''
*
Fidel Castro
***
''Bir devrimci başkasına atılan tokadı, kendi yüzünde hisseder.''
*
Che Guevara
*****
*
José Martí ''Kübanın özgürleşmesinin tek yolu eğitimdir'' diyor, ABD'nin Antiller ile ilgili niyetleri konusunda halkı uyarıyordu. Onun ''gereken savaş'' diye söz ettiği mücadele Küba'yı İspanyol sömürgeciliğinden kurtarmanın ve ABD emperyalizminin vahşiliğinden sakınmanın mücadelesiydi.'' (Sayafa: 8)
''Onu öldüren zorbalar onun yapıtlarından taşan özgürlük ışığını, direniş türkülerini asla yok edemediler. O ışık, o direniş Castro'ların, Che'lerin ve Küba halkının elinde meşale oldu. Batista diktatörlüğüne karşı, bir gerilla savaşıyla, 1 Ocak 1959 günü başarıyla gerçekleşen Küba Devrimi, onun düşüncelerinin gerçeğe dönüşmesiydi.'' (..) ''Amacını ''Cumhuriyetimizin temel yasasının, Kübalılara insanoğlunun tüm saygınlığının verilmesi olmasını istiyorum'' şeklinde açıklayan Marti'nin bu düşüncesi, Küba sosyalist anayasasına eklendi. (..) Bugün Küba her şeye rağmen bağımsızlığını ve devrimin kazanımlarını koruma mücadelesi veriyor. Eşit ve özgür bir toplumun ne kadar mümkün ve ne kadar gerekli olduğunu tüm dünyaya gösteriyor.'' 
(..) ''Marti'nin yüz yıl önce hayalini kurduğu gibi, Küba, kişi başına düşen öğretmen sayısı en yüksek ülkelerden biri. Okuma yazma sorununu tümüyle ortadan kaldırmış, nüfusuna oranla yüksek sayıda üniversite mezununa ve üniversiteye kayıt olan öğrenciye sahip; farklı disiplinlerde kullanılmak üzere bilgisayar programı geliştiren, ücretsiz tıp eğitimi verilen, ücretsiz sağlık ve eğitim hakkından herkesin yararlanabildiği, IMF'ye borcu olmayan, Amerikan Doları'nı döviz olarak kabul etmeyen bir ülke Küba.''
*****
''Sosyalist ve devrimci Küba'nın politikası, egoizme değil dayanışma temeline dayanmakta. Ekonomik bir güç olmamasına karşın, insani dayanışma politikası gereğince, özellikle fakir ve muhtaç ülkelere örnek bir işbirliği geliştirmekte. 30 bini aşkın doktoru ile diğer ülke halkları için hizmet etmekte, binlerce hasta hastanelerinde tedavi edilmekte, on binlerce burslu yabancı öğrenci üniversitelerinde öğrenim görmektedir. Kübalı öğretmenlerin geliştirdiği okuma-yazma metodu sayesinde, Üçüncü Dünya ülkelerinde milyonlarca kişi okur-yazar olmuştur.''
(Sayfa: 10)
*
Orhan Tüleylioğlu


José Martí
(1853-1895)


***
José Martí 
*
Fidel Castro
*
''Marti Kübalılar için ne anlama gelmektedir.?
Daha henüz 18 yaşındayken, Marti kendi tecrübelerine dayanarak -17 yaşında prangaya vurularak acımasızca hapsedilmiştir- ''Küba'da Siyasal Zindanlar'' adlı belgeyi kaleme almıştır. Belgede, ''Ancak Tanrı, her varlığın doğuşunu gözeten ve o varlığın içindeki ruhun içine saf bir gözyaşı bırakan iyilik fikrinde vardır. İyilik Tanrı'dır. Gözyaşı ebedi duygunun kaynağıdır'' diyordu.
Biz Kübalılar için Marti, betimlemiş olduğu iyilik duygusudur.'' (..) 
''..ondan, her şeyden önce, devrimin olmazsa olmaz koşulu olan etik prensipleri öğrendik. Aynı zamanda onun ilham veren yurtseverliğini ve tarihte herhangi bir insanın bize öğreteceğinden daha yüksek bir onur ve insan haysiyeti kavramını öğrendik.'' (Sayfa: 17)
*****
''İnsanlar arasında barışın, birliğin ve uyumun ateşli bir aşığı olan Marti, kolonileşme, kölelik ve adaletsizliğe karşı meşru ve gerekli savaşı düzenlemekte ve başlatmakta tereddüt etmemiştir. İlk onun kanı akmış ve ilk olarak iyiliğin ve fedakârlığın kalıcı sembolü olarak onun hayatı sunulmuştur.''  (Sayfa: 18)
*
''Zengin ve yoksul ülkelere dair, onların arasındaki ve içindeki farklılıklar büyümüş ve derinleşmiştir; bir başka deyişle refahın dağılımında, yani çağımızın en büyük musibetinde, yoksulluğu, açlığı, cehaleti, hastalıkları ve insanoğlu için dayanılmaz acıları yaratan şeyde, eskiye oranla daha büyük bir uçurum vardır.
Bu kadar korkunç eşitsizliğin, bilgisizliğin, tam ve kısmi cehaletin, kötü eğitimin ve dünya tüketim çılgınlığını pompalayan ve kitleleri ulaşılamaz rüyalar ve tutkularla zehirleyen ve yabancılaşma yaratan, insanlık için gerekli doğal kaynakları tüketen tirilyonlarca dolarlık reklam giderlerine boğulmuşken gelişmiş ülkelerde bile yalnızca küçük bir azınlığın ulaşabildiği siyasi, ekonomik, bilimsel ve sanatsal bilgi yoksunluğunun ortasında demokrasi, seçim şansı ya da gerçek özgürlük olamayacağını söylemekten neden çekinelim ki.! En fazla bir buçuk yüzyıl içinde, 300 milyon yılda oluşmuş enerji kaynakları, bilinen ve bilinmeyen rezervler yerine başka bir şey konamayacak şekilde tamamen tükenmiş olacak.''
''Dünyanın bugün karşılaştığı karmaşık ekonomik sorunlar hakkında kitleler ne biliyor.? Onlara IMF'nin ya da Dünya Bankası'nın ya da diğer benzeri kurumların ne olduğunu kim anlattı ki.? Ekonomik krizleri, nedenlerini ve sonuçlarını açıklayan oldu mu.? Kapitalizmin, serbest girişimin ve serbest rekabetin artık neredeyse ortadan kalktığını, dünya üretim ve ticaretinin %80'inin kontrolünün 500 büyük ulus ötesi şirketin elinde olduğunu kim söyledi onlara.? Borsaları, üçüncü dünya ülkelerinin ithal etmek zorunda olduğu mallar üzerine spekülasyonun arttığını, her gün gerçekleşen trilyonlarca dolarlık döviz alım satımlarını anlatan da olmadı. Ne üçüncü dünya para birimlerinin değerde sürekli düşen ama gerçek veya neredeyse gerçek para rezervlerinin Newton'un yerçekimi kanunu gibi sürekli zengin ülkelere akmakta olduğu kâğıt parçaları olduğunu ne de bunun korkunç maddi ve sosyal sorunlarını anlatan oldu. Veya neden 0-5 yaşındaki çocuklar da dahil olmak üzere on milyonlarca insan açlıktan ve tedavi edilebilir hastalıklardan ölmekteyken, zengin ülkelere trilyonlarca borcumuz var.? Üçüncü dünya ülkelerinin katılımı olmaksızın imzalanan antlaşmalar yüzünden ülkelerin egemenliğinin artık esamesinin okunmadığını ve bu antlaşmaların bizi her geçen gün daha bağımlılaştırmak ve sömürmek için kullanıldığını kim biliyor.? Ulusal kültürlerimizin giderek daha fazla zarar gördüğünün kim farkında.?'' (Sayfa: 24-25)
*****
''.. Ancak insanoğlunun, dünya halklarının en kutsal halklarına dair ikiyüzlülük ve yalanlar içinde yaşayanlara bir tek soru daha sormak istiyorum: Neden Marti'nin ''Özgür olmanın tek yolu eğitilmiş olmaktır'' sözü doğrultusunda yaşayan bir anıt yaratamayalım.?'' (Sayfa: 26)
''Bizi korkutmak, adil olmayan, akıldışı ve sürdürülemez bir sosyal ve ekonomik dünya düzenini dayatmak için kullandıkları gelişmiş ve yokedici silahlara karşı, fikir üretelim, fikir üretelim ve fikir üretelim.' Bilinçli olalım, bilinçli olalım ve bilinçli olalım.''
*
20 Ocak 2003
*
(Jose Marti'nin 150. doğım yıldönümü onuruna verilen Dünya Dengesi İçin Uluslararası Konferans'ın kapanışında yapılan konuşma.) (Sayfa: 28-29)
*****
*
''Bugün José Martí'nin yeni bir doğum yıldönümüdür. Konuya girmeden önce sizleri bir konuda uyarmak istiyorum: Birkaç dakika önce ''Yaşasın Che Guevera.!'' diye bağırıldığını duydum. Ama sizlerden hiçbirinin aklına bugün ''Yaşasın José Martí.!'' diye bağırmak gelmedi.. Bu, iyi değil.
Bu, pek çok nedenden dolayı iyi değildir. Çünkü Che Guevera ve bugün mücadele etmiş olan ve onun yönettiği gibi yönetmiş olan insanlar doğmadan önce, Küba halkının harekete geçirdiği tüm kurtarıcıları doğmadan önce Martí doğmuş, güçlüklere katlanmış ve bugün gerçekleştirmekte olduğumuz ideal uğruna ölmüştü.'' (Sayfa: 30)
*****
''Ülkenin fakirleriyle şansımı denemek istiyorum'' diyordu Martí.. ve aynı şekilde onun sözlerini yorumlayarak biz de bunu yaptık.
Bu noktaya halkla birlikte geldik ve halkın istediği yere dek devam etmeye ve tüm adaletsizlikleri ortadan kaldırmaya ve yeni bir toplumsal düzen kurmaya hazırız.
Tıpkı Martí'nin korkmadığı gibi bizlerin de, ne sözlerden ne de suçlamalardan korkumuz var. Zannedersem 1872 yılının Mayıs ayının birinci gününde Kuzey Amerika işçi sınıfının bir çok kahramanının işçi sınıfını ve halkın haklarını savunmak için yaşamlarını verdiğinde Martí heyecanla ve cesaretle o tarihe işaret ediyordu ve işçi sınıfının savunucularını darağacına göndererek haklarını çiğnemiş olanların yüzünü damgalıyordu. Ve Martí'nin o dönem işaret ettiği o ''1 Mayıs'', o tarihi hatırlamaktan korkan Birleşik Devletler haricinde tüm dünya işçi sınıfının her yıl dünyanın tüm başkentlerinde ve kentlerinde andığı o aynı tarihtir. Martí her zaman adaletsizliklere ilk işaret eden olduğu gibi bunu da ilk işaret eden oldu. (Sayfa: 34)
*****
''..kahramanlar halktan ayrılamaz, heykellere, uğruna yaşamlarını verdikleri o halkın yaşamının dışında bir şeye dönüştürülemez. Halk kahramanı, yaşayan bir şey olması ve bir halkın tarihinin her anında bulunması gerekir. (..) Martí'nin tüm sevgileri arasında en büyük sevgisinin çocuklara ve gençlere olduğunu, onlara en duygusal ve en hassas sayfalarını ve savaşçı yaşamının pek çok yılını adadığını hatırlayın.'' (Sayfa: 35)
*
(28 Ocak 1960, José Martí'ye saygı eyleminde konuşma)
José Martí'nin 1891 yılnda ABD Dışişleri Bakanı James Blaine'in çağrısıyla toplanan Uluslararası Para Komisyonu toplantısı üzerine kaleme aldığı yazıdan:
*
''Ulusları oluşturmanın ve yönetmenin önemli bir özelliği ileriyi görmektir. Hükümet etme, ileriyi görmekten başka bir şey değildir.'' (Sayfa: 38)
''Ekonomik birlikten söz eden kimse, siyasal birlikten söz ediyor demektir. Satın alan ulus emreder. Satan ulus hizmet eder. Özgürlüğü güvence altına almak için ticaret dengelenmelidir. Ölmek için can atan ulus, tek bir ulusa satış yapar; kendini korumak için can atan ulussa birden fazla ulusa satış yapar. Bir ülkenin başka bir ülke üzerinde giderek artan ticari nüfuzu siyasal nüfuza dönüşür. Güçlü bir ulus savaşa girdiğinde kendisine bağımlı olan uluslardan bağlılık ve hizmet ister. (..) Özgürlük isteyen ülke iş ilişkilerinde özgür olmalıdır. Ticaretini kendisi kadar güçlü ülkeler arasında dağıtmalıdır. Ne Avrupa'ya karşı ittifaklar olmalıdır, ne de bir Amerikan ulusuna karşı Avrupa'yla birleşmelidir. Dünyayla birleşin; dünyanın bir bölümüyle değil. Bir bölümüne karşı olmak için diğer bir bölümüyle birleşmeyin. 
''Yeryüzünü gelişkin ve adil bir barış doldurmalıdır ki, ticarette de, siyasette de etkisini göstersin. Tek bir para sistemi denenmelidir. Bunun yapılası için her şey hazırlanmalıdır. İnsanları birbirine yakınlaştıracak, hayatı daha ahlaklı ve hoşgörülü kılacak her şey istenmeli ve gerçekleştirilmesine yardımcı olunmalıdır. (..) ..ulusları bir araya getirmenin yolu bazılarının diğerlerine karşı zenginleşmesini sağlamak değildir. Dünya barışının temeli de ülkelerimizin pek çoğuna hayat vermiş uluslara karşı, bir kıtayı silahlandırarak atılmaz..'' (Sayfa: 40)
Havana Devrim Meydanı, José Martí Anıtı
*****
''İşte bütün kıtada egemenliği elde etmek isteyen yırtıcı canavar, düşünü gerçekleştirmeye başlıyor. Avrupa'yla yarışma ve dünyada başlıca güç olma arzusu yönetiyor onu. Sanayisinin sürüm bulmayan ve gelişen ürünleri için tek bir zorlayıcı pazarın kurulmasını, gelecekteki egemenliğinin güvencesi olarak görüyor. Bir an önce gemlemek gerek bu canavarı. Gerçeği cesaretle söyleyerek ve ortak düşmana karşı bir an önce örgütlenerek.''
*
''..Birbirini tanımayan halklarımız artık tanışmalıdır, çünkü omuz omuza dövüşmeleri gerekecek..''
Ben aydınlık ve özgürlük delisiyim
Varsın hainleri gizlesinler soğuk bir taş altında
Dürüstçe yaşadım ben, karşılığında
Yüzüm doğan güneşe dönük öleceğim. 
José Martí (Sayfa: 54)
*****
*
Kendisi şiirleri hakkında şunları söyler: ''Hiçbir şiirim yapay olarak, zorlanarak, önceden tasarlanarak yazılmadı; onlar gözden fışkıran yaşlara, yaradan fışkıran kan fıskiyesine benzerler.. İşte şiirlerim.. Onları kimseden almadım. Ve imgelerim için uygun biçim bulamadıkça, onların özgürce süzülüp gitmelerine izin verdim.. Ben de başkaları gibi didine çabalaya şiir yazabilirim, fakat istemiyorum bunu. Her insanın kendi çehresi, her şiirsel esinin kendi dili vardır..''
*
José Martí (Sayfa: 62)
*****
Dört dörtlükten oluşan şu şiir, tamı tamına José Martí şiirinin ne olduğunun anlatımı gibidir:
- Kabaran bir dalga gördüğünde sen
Şiirimi görüyorsun demektir
Yükselir göğe, fakat bazen
O hafif ve uykulu bir yelpazedir.
*
- Öyle bir hançerdir ki şiirim
Çiçeklenir elde kabzası
Şiirim bir çağlayandır
Suyu berrak kristal gibi.
*
- O fışkıran bir yeşilliktir
Pırıl pırıl ve alev kızıllığında
Şiirim yaralı bir geyiktir
Bir sığınak arayan ormanda.
*
- Şiirim kardeştir cesarete
Yalın içten ve özlüdür
O, kendisinden kılıç yapılan
Çelikle aynı örste dövülmüştür. (Sayfa: 63)
*****
''Şiirin yasal anası duygudur. Duygusuz insan bir dize mimarı ya da görüntücü olabilir ama şair olamaz. Siyasa ya da sosyolojiyi dizeleştiren değil; yüreğin fışkırttığı ışıkları ve kokuları bir savaş tamburu gibi korkusuzca çalan, evreni zafer inancına çağıran kişidir şair.''
*
Tuğrul Asi Balkar'ın çevirdiği Guantanamera adlı şiirde şu dizeler vardır:
Dürüst bir insanım ben,
Palmiyeler ülkesinden.
Ölmeden önce, paylaşmak isterim
Ruhumdan akıp gelen bu şiirleri.
Dünyanın yoksul insanlarıyla,
Neyim varsa paylaşmak isterim.
Dağların cılız dereleri
Denizlerden daha mutlu eder beni.
*
José Martí (Sayfa: 64)
*****
''Irksal düşmanlık söz konusu olamaz. Çünkü ırk yoktur. Vücutlarının yağları ve derilerinin rengi farklı olan insanların ruhları aynıdır. Irksal düşmanlığı ve nefreti uyandıran ve yayanlar insanlığa karşı büyük bir cürüm işliyorlar.. Irk yoktur. Sadece iklim ve tarihsel koşullara bağlı olarak âdetleri ve dış görünüşleri farklılaşan; fakat insansal içyüzleri, insanları benzer kılan içbirlikleri değişmeyen çeşitli insan görünüşleri vardır.'' der bir makalesinde. 
*
Kültür ve eğitim sorunuyla ilgili de aydınlatıcı düşünceler getirir. ''Çürük ve sallantılı çağdaş eğitim sistemini tümden değiştirmek gerekir. İl eğitim temelde pratik olmadıkça halklar için gerçek ilerleme, insanlar için mutluluk olamaz. Çocuğa onu besleyen yeryüzünün güçlerini kullanmayı öğretmek gerek.''
*
''Edebiyatın onu yaratan halkın karakterini yansıtması gerektiğini'' düşünür. ''Halkın kolektif bilinci'' der. Yazarın ''insanda var olan en iyi şeylere inanması'' gerektiği kanısındadır. (Sayfa: 66)
*****
*
''Halkın yaşayan ruhunu kavramadan onu yönetmenin olanaksızlığını çok iyi biliyorum.''
*
Manuel Mercoda'ya Mektubundan
***
''Emirle ordular yönetilebilir general; fakat emirle bir halk yaratılmaz.''
*
General Maximo Gomez'e mektubundan (Sayfa: 70)
*****
*
''Küba Devrimi benim kuşağımın gençlik düşlerinin göğündeki en parlak yıldızıdır. Ölümsüz Guevara'nın alnında parlayan yıldız gibi..
Aradan geçen yıllar bu düşleri eskitemedi, yıldızı solduramadı.. Sovyet sisteminin uğradığı (daha doğrusu uğratıldığı) yıkım bile Küba'yı yeniden (emperyalizmin düşlediği) sefahat ve fuhuş ''cennet''ine döndüremedi..
Birkaç yıl öncesine kadar Küba, sadece Latin Amerika kıtasında değil, dünyada yalnız kalmış gibiydi.. Fakat tarihin tekerlekleri, bir süre molozlara takıldıktan, çamura, balçığa bulanıp tökezledikten sonra, şimdi yeniden ileriye doğru deviniyor.. Karamsarlar , kötümserler, ''kendi yüreklerinin kabuğunda yaşayanlar'' ne düşünürlerse düşünsünler.'' (..)
''Emperyalizm eninde sonunda, hem de kendi ininde yenilgiye uğratılacaktır. Çünkü her şey teknolojik üstünlük demek değil. Çünkü, belki gösterişsiz, ama insanca olan şeyleri, onuru, sevgiyi, özveriyi, cesareti, acıma ve dayanışma duygularını hesaba katmayan hiçbir teknik başarı, üstünlüğünü sonsuza kadar sürdüremez.''
(Sayfa: 124)
*****
''Küba devrimi bir avuç devrimciyle gerçekleşmişti. Halkına kazandırdıkları rakamlarla ortada. Küba, Güney Amerika'ya, Afrika'ya doktor ihraç ediyor. Küba'da okuma yazma bilmeyenlerin oranı yüzde sıfır. Küba'da açlık, işsizlik yok. Küba'da insanlar gelirlerinin yarıdan fazlasını konut kirası olarak ödemiyor. Ama hepsinden, bütün bunlardan belki daha önemlisi, Küba devrimi insanca sıcaklığıyla, gönül zenginliğiyle, açık yürekliliğiyle, devrimin, devrimcinin nasıl olacağını, hangi niteliklere sahip olması gerektiğini dünyaya kanıtlıyor.''
*
Ataol Behramoğlu
Cumhuriyet Pazar, 2 Temmuz 2007 (Sayfa: 125)
*****
*
''Küba'nın İkinci Bağımsızlık Savaşı, Marti'nin ABD'nin yeni gelişen emperyalist güdülerini ve Latin Amerika üzerindeki emellerini kavradığı dönemde işaret ettiği tehlikenin gerçekleşmesi ile sonuçlandı. ABD bağımsızlık savaşının sonuna doğru 'olgun meyve teorisi'nin doğrulanamadan Küba'nın bağımsızlığını elde edeceği endişesine kapılmış, bir provokasyon yaratarak İspanya'ya savaş açmış, İspanya'ya karşı Kübalıların yanı sıra savaşmıştı. Sonuçta Kübalıların egemenlik haklarını hiçe sayarak 1899'da adaya yerleşti.'' (Sayfa: 129)
*****
''Birbirinden çok farklı iki Amerika'nın varlığına dikkat çekti. Gringoların Amerika'sına karşı 'Bizim Amerika'nın birliğinin savunucusuydu.'' (..) ''José Martí Küba Dostluk Derneği (JMKDD) 2002 yılında kurulmuştur.
Başlıca amacı Türkiye ve Küba halkları arasındaki dostluk ve dayanışmayı geliştirmek, iki ülke arasındaki kültürel, sosyal, ekonomik, bilimsel, kurumsal, mesleki ve sportif ilişkileri güçlendirmek, Küba'nın toplumsal, tarihi, bilimsel, kültürel ve sanatsal değerlerini Türkiye kamuoyuna tanıtmaktır.'' 
*
*
Gözde Kök (Sayfa: 130)
*****
''Ben alçakgönüllü bir kimseyim
palmiyelerin yetiştiği ülkeden
istemem ölüp gideyim
şiirlerimi söyleyemeden''
*
José Martí, Çeviri: Ataol Behramoğlu (Sayfa: 139)
*****
*
Oğlum,
Yüreğimin her şey için duyduğu kaygılarda, benim sığınağımsın sen.
İnsanlığın en güzel geleceğine, erdemin ve senin yararına gelecek olan bir yaşama inanıyorum.
Eğer biri çıkıp da sana bu sayfaların bir takım başka sayfalara benzediğini söyleyecek olursa, de ki, sana olan sevgim böyle bir küçüklüğe düşemeyeceğim kadar yüksektir. Seni ben bu sayfalarda kendi fırçamla, kendi gözlerimin gördüğü gibi betimledim. Gözlerimin önünde sen bayramlık giysilerinle duruyorsun. Seni öyle göremez olduğumda, kalemim de artık yazmaz oldu. Bu şiirler yüreğimden bir sel gibi akıp geldiler.
Senin yüreğine kadar ulaşmalarını dilerim.
*
José Martí, Çeviri: Ataol Behramoğlu (Sayfa: 142)
*****
*
''Ve iyileştikten çok sonra da
Hâlâ kırmızı kalır her yaranın dudakları''
*
Çeviri: Okay Gönensin (Sayfa: 156)
*****
''İki kez gördüm, iz bırakmaksızın
Ruhun yitip gittiğini
Biri öldüğünde yoksul babam
Biri, sen bırakıp gittiğinde beni''
*
Jose Marti (Sayfa: 165)
*****
''Derler ki parlak taşlarda
Saflığı aramak gerekir
Dostluğu aşka yeğleyişim
Bu nedenledir''
*
Jose Marti (Sayfa: 165)
*****
''İçimde yıldan yıla
Çoğalan bir dert var, beni kemiren,
Halkın oğlu köle doğuyor
Ve köle ölüyor tek söz etmeden''
*
Jose Marti (Sayfa: 166)
*****
*
"Kim ki bu güzel dünyadan
Bir yakınmayla söz eder sadece
O kör ya da ödlektir.."
*
Jose Marti (Sayfa: 177)
*****
*
''Gerçek büyüklük, bizi seven, bize umut bağlayan halka saygıdadır. Onun acılarından ve soylu atılımlarından çıkarcı amaçlar için yararlanmaksa, düşkünlüğün varabileceği en son nokta olurdu.''
*
José Martí,
Çeviri: Ataol Behramoğlu (Sayfa: 183)
*****
*
''Kalemimden gerçek akıyor. Ya içimdekini söylemeli ya da susmalıyım. Daha sonra iş, o çirkin, kendinden söz etme tavrına geliyor.''
*
Çeviri: Yıldırım B. Doğan (Sayfa: 186)
*****
*
''Arkadaşım ve kardeşim,
Özgürlüğün, efendiliğin sürmesi için yaşayan, gücünü dünyadan esirgemeyen insanların omuzlarına ne yükler biniyor.''
*
''Ülkenin, insanlığın yüreği ile duyumsayan, nasıl bakılacağını bilen insanlar dağlar kadar ender. Böyle bir insanın ellerini kavradıktan sonra kalan tek şey haklı bir nedene dayanan mücadelede kazanılan bir kavga, insanın içinde hissedeceği temizliktir.'' (Sayfa: 189) (..) 
''Toprağımızın, okumaya düşkün insanlarımızın henüz çözemediği diğer güçlük, özgürleştirme girişimlerinden sonra birbirlerinden kopmadan ülkenin üst düzey aydınları ile yapay hükümeti oluşturan çok sayıdaki okumamışların bir araya getirilmesidir. Bu şekilde onlar da doğal yolla ve hızla gelişecektir. Kaldı ki tüm iyiliğine karşın bu topluluk ülkeyi anarşiye veya tek iktidara doğru götürebilir.'' 
(Sayfa: 190)
*
Çeviri: Yıldırım B. Doğan 
*****
MEKTUPLARDAN SEÇMELER: Annesine:
*
''İnsan nerede işe yarıyorsa, görevi orada olmalı.''
*
Çeviri: Yıldırım B. Doğan (Sayfa: 193)
*****
*
''Acı çeken insana karşı ruhumdaki ateşli sevgi, yakınlık ve adaleti ayaklandırma özlemi daha da arttırıyor. Acı çeken insana karşı ruhumdaki ateşli sevgi, yakınlık ve adaleti ayaklandırma özlemi daha da pekiştiriyor.''
*
Çeviri: Ataol Behramoğlu (Sayfa: 196)
*****
*
''Yaşlı İspanyol'un, otuz altı tane oğlu olan sağlıklı köylünün dedikleri geldi aklıma; ''Ekmeği yiyenler ekmeği için kazanlardır. Ne kadar derine kazarlarsa ekmek o kadar beyaz olacaktır.!''
*
''..ruhsal güçlenmeye zihinsel esenliğe yaramıyorsa bu insanların devasa kadersizliklerine hangi zenginlik yardım edecektir.?'' (Sayfa: 201)
*****
*
''I. Dünya Savaşı'na kadar ABD yanlısı iktidara karşı her hareket, adanın yeniden işgaline neden oldu. Bu süre içinde ABD Küba ile olan iktisadi ilişkilerini daha da sıklaştırdı. I. Dünya Savaşı'ndan sonra ABD'nin iktisadi sömürgeciliğinin Küba'daki siyasal iktidar biçimi, diktatörlük olacaktı.
Machado'nun kanlı diktatörlüğünü, eski bir çavuş, Albay Fulgencio Batista'nın diktatörlüğü izledi. Önce 1933-44, ikinci olarak 1952-59 arasında iktidarı elde eden Batista, üniversiteyi, basını ve meclisi denetimi altına alan zalim bir diktatör oldu. Anayasayı yürürlükten kaldırdı, orduya ve polise geniş yetkiler vererek Küba'yı ABD'nin güvenilir jandarması haline getirdi. Desteğinin azalmakta olduğunu, yapılacak bir seçimde kaybedeceğini anladıkça sertleşti. Özellikle ikinci iktidar döneminde kadın ve eroin ticareti gibi karanlık işlere bulaştı.
Küba Devrimi'nin başlangıç noktası kabul edilen, 26 Temmuz 1953 tarihinde, Santiage de Cuba'daki Moncada askeri kışlasına yapılan baskın, bütün Küba'yı sarstı ve yeni bir dönemi başlattı.
Baskını yöneten, Fidel Castro'ydu. Tasarlanan plana göre, önce kışlada saklı olan silahlar ele geçirilecek, hemen halka dağıtılıp savaşa başlanacaktı. Ama işler planlandığı gibi gelişmedi.'' (Sayfa: 214)
*
''Sayın yargıç hangi ülkede yaşıyor.? Millete baskı uygulayan bir diktatörlük anayasal değil, tam tersine anayasal olmayan bir güç.! Cumhuriyet'in anayasasına karşı bir rejim oluşturmuştu. Yasal bir anayasa gücünü halkın egemenliğinden alır. Ayrıca söz konusu metin ''anayasal güçler''den söz ediyor. Anayasal güçler, yasama, yürütme ve yargının güçlerinden, güçler ayrılığından söz eder. (..) Sesim hiç dinmeyecek. Ne kadar yalnız kalırsam, o kadar güçlenecek.'' (Sayfa: 217)
*****
''Biz Kübalılar, vatanımızı korumak için örneği kendi geçmişimizden alırız. 1895'te İspanyol sömürgeciliğine karşı çıkan halkımız, son model silahlar kullanan 500.000 kişilik orduya sahip düşmanlarına karşı, çakı, yumruk, çelik bardaklarla savaşmayı göze almış ve tarih yazmıştı.'' 
(Sayfa: 218)
*****
Moncada Garnizonu'nu aldıktan sonra derhal ilan edilecek beş yasayı burada tekrar hatırlatıyorum: İlk olarak egemenliği tekrar halka ve 1940 Anayasası'na verecektik. İkinci yasa, toprağı çalışanlarına vermek olacaktı. Toprak sahiplerine de 10 yıl üstünden kiralamışlar gibi ellerine geçecek parayı devlet verecekti. Üçüncü yasa ile işçi ve çalışanlar, şirket ve endüstrilerinin kârının %30'una hak kazanacaklardı. Dördüncü yasa, şeker kamışında çalışan işçilere özel haklar kazandıracaktı. Beşinci yasa ile, belirsiz şekilde servet biriktirmiş şirketlerin ve insanların mal ve paralarına el konulması olacaktı ve yurt dışına kaçırdıkları mallar geri talep edilecekti. Bu paralar, halka, işçilere ve emeklilik fonlarına aktarılacaktı. Bu yasaların hemen ardından ise sıra toprak reformuna, eğitim reformuna, elektrik ve telefon tröstlerinin millileştirilmesine gelecekti.''
(..) ''Biri hırsızlık yaptığında kendisine işi olup olmadığını sormuyorsunuz ve cezasını çekiyor. Ama depolarını yakarak sigorta şirketlerinden milyonlar kazanan büyük işadamlarının avukatları olduğu için onlara bir şey olmuyor.'' (Sayfa: 219)
*****
''Ben bu olayın ilk gününden beri yargıç önüne çıkmak için uğraştım. Onlarla karşı karşıya gelmek istedim, ama gerçeklerden kaçtıkları için buna cesaret edemediler.''
(..) ''Cezaevinin kapısında ''tüm umutlarınızı terk edin'' yazıyordu, aynen cehennem kapılarında olduğu gibi. Aramızdaki çarpışma bittikten sonra, sokaklara dalıp evinin önünde oynayan küçük çocukları vurdular. Ardından onların başına gelip ağlayan babalarını infaz ettiler.''
(Sayfa: 220)
*****
''Onurlu bir asker, eli kolu bağlı tutukluları öldürmez, onlara saygı duyar, onlara yardım eder. Ama bu 10 Mart generalleri hayatlarında tek atış yapmadan bu sıfata erişmiş, vatana ihanet ederek o noktalara gelmiş ve katılmadıkları çarpışmalarda tutuklanan insanlara öldürülme emri verebilmiş, eşek sürmeye bile hakkı olmayacak zavallılar.''(..) ''Suçlanan general, Cumhuriyet'in bir yerinden öbürüne bir lord veya saygıdeğer generaller gibi yürüdü ve istediği gibi yargıçları görevlerinden aldı veya yerlerine başkalarını görevlendirdi. Burada benim esas suçladığım konu şu oluyor: İllegal bir rejimi düşürüp, yerine anayasal gerçek Cumhuriyeti tesis etmekle suçlanıyorum.! Onlar tanklar ve askerleri kullanıp Başkanlık Sarayı'nı, Hazine Binası'nı ve diğer resmi binaları, silahlarını halka doğrultarak ele geçirdiler ve iktidar oldular. Nazilerden hiçbir farkları yoktu.'' (Sayfa: 221)
*****
''120. maddeye göre ''Başkan özgürce bakanları atamaya ve istediği zaman değiştirmeye yetkilidir''. Bu da bizi tavuk ve yumurta problemine taşımış oluyor, değil mi.? Yani ''Sen beni başbakan yap, ben de sizi general yapayım. Sonra da yirmi tane 'evet efendimci' adam bul, ben sizi bakan yapayım, siz de beni başkan seçin''. Böylece hepsi birbirini general, bakan ve başkan olarak seçtiler, hazineye ve Cumhuriyet'e el koydular. İşte ben de diyorum ki, Sosyal Anayasal Haklar Mahkemesi tüm bu olup bitenleri seyretmekle yetindi ve bu mide bulandırıcı yetki dolandırıcılığına korkakça aracı oldu.'' (Sayfa: 222)
*****
''İspanya'da 1874 Cumhuriyet'inin kurulmasını sağlayan bir akım gelişmiti. Bağımsızlığını isteyen Küba'ya karşı kanlı savaşı sürdüren işte bu cumhuriyetti. Marti buradaki çelişkileri çözüyordu: ''Küba'nın Politik Mahpusları'' ve ''İspanyol Cumhuriyeti''. Olağanüstü belgeler.! On altı-on yedi yaşındayken yazıyor, inanılmaz bir şey.''
*
Fidel Castro (Sayfa: 224)
*****
''Marti günlüğünde her şeyi anlatır; bunları bitiremediği bir mektuba dökmüştür. Mektup eski bir dostu olan Meksikalı Manuel Mercado'ya yazılmıştır: ''Bugüne kadar yaptığım ve bundan sonra yapacağım her şey Küba'nın bağımsızlığı aracılığıyla ABD'nin, Amerika'nın diğer ülkelerine yayılmasını önlemek içindir.''
İşte bu adamın bize bıraktığı miras bu.
*
Fidel Castro (Sayfa: 225)
*****
*
''Jean Paul Sartre, onun için şunları söylemişti: ''Che Guevara'ya ne kadar hayran olduğumu biliyorsunuz. Aslında onun sırf bir aydın değil, çağımızın en mükemmel insanı olduğuna da inanıyorum. Bir savaşçı, bir insan ve kuramlarını mücadele anındaki kişisel deneyiminden türeterek devrim davasını ileriye götürebilmiş bir kuramcı.''
(Sayfa: 226)
*****
*
Fidel çok insan bir dev
Ağarmış saçları sakallarıyla
Karlı bir dağ.
Gözlerinde güleç
Kardelenler açıyor,
Sesi titremeyen bir ses
Umudun sesi.
Demirel'e Türkiye'yi övmüşmüş,
Mesut Bey'i de adam yerine koymuşmuş.
Laf kıtlığında asmalar budamıyor Fidel,
Son konuşmasında, yukarı yarımkürenin aşağı yarımküreyi
-----ezmesine küreselleşme dendiğini mimledi.
Sade konut monut davasıyla da yetinmedi.
Emperyalizm yüzünden, insanlığın altından
Toprağın nasıl kaydığını anlattı,
Sosyalizmin teslim olmadığını temsil etti.
Hoş geldin Fidel,
Gidişinle de
Bizi yine nahoş çakallarla başbaşa bıraktın. (Sayfa: 248)
*****
*
''Özgürlüğün bedeli yürektir, ya onsuz yaşamayı tercih edeceğiz ya da bedelini ödeyerek onu satın alacağız'' demiştir Marti. (Sayfa: 259)
*****
*
''Kötü Örnek Küba.!''
*
''Son yıllarda Küba, Latin Amerika ve Karayipler'de şüpheli oftalmoloji klinikler zinciri kurmuştur ve birçoğu yoksul olduğu için kör olmaya mahkum 1 milyonu aşkın hastanın ücretsiz göz ameliyatlerı gerçekleştirilmiştir ve bununla da kalmayıp, bu hastanelerde 10 milyon hastanın ameliyatının yapılmasını planlamaktadır. Bu bir isyandır.! Bu kötü örneği de ortadan kaldırmak gerekir.!'' (Sayfa: 265)
*****
''Kitap, her zaman bir neşe kaynağı, bize kapıları açılmış gerçeklik, bizi bekleyen bir arkadaştır.''
*
Jose Marti (Sayfa: 275)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...