15 Temmuz 2022 Cuma

Anais Nin - Henry ile June (Türkçesi: Nedret Tanyolaç Öztokat)


Arka Kapak
 ''Günce tutmanın bir hastalık olduğunu bu geceki kadar açıklıkla görmemiştim. Henry'yle kahvedeki o büyüleyici tartışmalarımızdan yorgun düşmüş bir halde eve döndüm; odama girerken çok mutluydum, perdeleri çektim, ateşe bir odun attım, bir sigara yaktım, Günce'yi tuvalet masamın altındaki son sakladığım yerden aldım, fildişi rengi pek yatak örtüsünün üstüne attım ve yatağa uzanmaya hazırlandım. Bir esrar içicisi de piposuna böyle hazırlanır diye düşünüyordum. Çünkü yaşamımı, bir düş, bir mitos, sonu olmayan bir öykü gibi gördüğüm bir andı bu. (..) Günce, benim afyonlu sigaram, haşhaşım, esrar pipom. Uyuşturucum ve kötü alışkanlığım.''

*
Anais Nin (Günce I)
*
''Anais Nin'i Günce'si, evrensel edebiyatın gerçekten önemli ve zenginleştirici yapıtları arasındadır.''
*
Henry Miller
*
Kapaktaki fotoğraf: Anais Nin Brooklin'de. (Foto: Marlis Schwieger)
*
ANAIS NIN'İN GÜNCELERİ ÜZERİNE:
*
''..''Söylemek istediğim, sanattan ve sanatçıdan tümüyle ayrı bir şeydir. Konuşmak isteyen bir kadın. Ve konuşmak isteyen yalnızca Anais adlı kadın değil. Çok sayıda kadın adına konuşmalıyım. Kendimi keşfettikçe, binlercesinin arasından birisi, bir simge olduğumu hissediyorum. Dünün ve bugünün kadınlarını anlamaya başlıyorum. Geçmiştekiler konuşmaktan yoksun, suskun sezgilerde sığınak arayan kadınlardı; bugünün kadınları, hepsi kendilerini hareketli yaşama adamış, erkeklere öykünen kadınlar. Bense iki türün arasındayım..'' diye yazar.'' (Sayfa: 6)
*
''Bizi umutsuzluğa iten şey, yaşamımızın tümünde evrensel, kozmik bir anlam bulmaya çalışmamız ve sonunda yaşamın saçma, mantıksız ve anlamsız olduğunu söylememizdir. Her şeye uyacak evrensel, kozmik bir anlam yoktur; her birimizin yaşamımıza verdiğimiz anlam vardır yalnızca; bireysel bir anlam, bireysel bir öykü; tıpkı kişisel bir roman gibi, her insan için bir kitap vardır. Mutlak birliği arayarak kendimizi kandırıyoruz. Bana doğru görünen insanın kendi yaşamına olabildiğince anlam katmasıdır. Örneğin, bağnazlık ve haksızlıkla dolu olduğunu düşündüğüm siyasal akımların hiçbirine katılmadım, ancak her insana insanca ve demokratça davranırım.'' (Sayfa: 7)
*
''Her insana hakettiğini veririm. Toplumsal sınıfı ve zenginliği önemsemem. Benim duyarlı olduğum şey düşünce yetisi, insansal değerler ve karşılayabildiğim oranda başkalarının gereksinimleridir. Benim kendi adıma yaptığımı hepimiz yapabilseydik ne savaş olurdu, ne de yoksulluk. Bana gelen her insanın yazgısından kişisel olarak sorumlu gördüm kendimi.'' (Sayfa: 7-8)
*
''Yirmi dokuz yaşında, yalın bir dille şunları yazar: ''Her zaman en az iki kadın vardı içimde; biri boğulduğunu hisseden yitik ve umutsuz kadın; öteki, güçsüzlük yetersizlik, umutsuzluktan başka bir şey olmayan gerçek duygularını gizleyerek insanlara bir gülümseyiş, istek, merak ve ilgi sunmak üzere sanki sahneye çıkmış bir kadın.''..'' (..) ''..''Yalnızca herkesin beni güncemden ayırmak istemesine üzülüyorum,'' diye yazar 1933 Haziranında. ''Güncem benim sadık dostum, bana yaşama gücü veren te dostumdu, çünkü insanların yanında bulduğum mutluluk öyle geçici ve içimi dökme isteği öylesine ender ki, en küçük ilgisizlik belirtisi sessizliğe gömülmeme yeter. Güncemde rahatım yerinde.''..'' (Sayfa: 9)
*
''Özellikle içinde olduğum an'ı yaşıyorum. Anımsadığım bir şeyin gerçekliği daha azmış gibi geliyor bana. Gerçekliğe öyle gereksinme duyuyorum ki. Yaşanan şey uzaklık ya da zamanın etkisiyle değişikliğe uğramadan, nerdeyse yaşarken beni yazmaya iten, işte bu her şeyi hemen not etme gereksinimidir.'' (..) ''1947'de yayımlanan On Writing (Yazmak Üzerine) başlıklı bir denemesinde Anais Nin şöyle yazar: ''Günce bana insanların kendilerini en gerçekçi biçimde, özellikle duygusal kriz anlarında ortaya koyduğunu öğretti. İnsanın kendisini ele verdiği bu önemli anları seçmeyi öğrendim.''..'' (Sayfa: 10)
*
''..''Aya gidiyoruz,'' diye yazmıştır Anais Nin. ''Çok uzak değil. İnsan kendi içinde de çok uzaklara gidebilir.''..'' (Sayfa: 12)
*
GUNTHER STUHLMANN, New York, Ekim 1965
*
Kış, 1931-1932


''..insanların bir nesne ya da bir kişiyi engellenen bir şeyin sorumlusu gibi gördüklerini; oysa o engelin gerçekte insanın kendi içinde olduğunu da iyi biliyorum.'' (Sayfa: 18)


''Günlük yaşam beni ilgilendirmiyor. Yalnızca önemli anların arayışındayım. Olağandışının ardına düşen gerçeküstücülere katılıyorum.'' (Sayfa: 19)
*
''..Rimbaud'nun açıkladığı gibi bilinçaltına tapma. Çılgınlık değil bu. Mantıksal düşüncenin kurduğu katı biçimleri aşmak için gösterilen bir çaba.'' (Sayfa: 27)


''Dürüst bir fotoğrafçı gibi yalnızca gördüğüne inanıyordu; şimdi düz ya da ters yansımalı binlerce aynanın ortasındaydı.'' (..) ''..bana gerçeği söylediği gün, onu gerçekten seveceğimden, ona sahip olacağımdan kuşkum yoktu. Benim savaştığım onun yalanlarıydı.'' (Sayfa: 30)
*
''Gerçek, yalnızca estetikten yoksun kişi ve nesnelerde bulunurmuş.'' (..) ''..Arapların, düşüncelerini açık edenlere saygı duymadıklarını okuduğumu anımsıyorum. Bir Arabın zekâsı dolambaçsız soruları istediği yönde yanıtlamasıyla ölçülürmüş. Bu, Kızılderililer ve Meksikalılar için de doğruymuş. Soruyu soran hep kuşku içinde kalırmış.'' (Sayfa: 31)
*
''Abartıdan, süsten uzak her şey ilgisini çekiyor, henüz saçını taramamış kadınlar, yapay gülümsemelerini ve papyonlarını takmamış garsonlar. Onun bu doğallık arayışı June'nun kopkoyu boyanmış gözleri karşısında durmuş olmalı; onu dinlerken düşünüyorum da, gün ışığının uzanamadığı bir kadın bu.
''June gündüzden nefret eder.''..'' (Sayfa: 34)


''O, büyük bir olay koleksiyoncusu ve zaman zaman olayların özünü göremiyor.'' (Sayfa: 36-37)
*
(30 aralık 1931)


''Ona şöyle dedim: ''Siz, bir kadının ne olması gerektiğine ilişkin alışılmadık düşüncelerime uyan tek kadınsınız.''
Beni şöyle yanıtladı: ''Gitsem iyi olacak. Yoksa yanıldığınızı hemen anlayacaksınız. Maskemi düşüreceksiniz. Bir kadının karşısında güçsüzüm ben. Bir kadına nasıl davranılacağını bilmem.'' (Sayfa: 43)


''- Kadınların gücünden korkan erkekleri sevmem.'' (Sayfa: 44)
*
''..'Benliğimi' genişletiyor, geliştiriyorum; tek, bütüncül, bildik, sınırı belli bir Anais olmaktan hoşlanmıyorum.'' (Sayfa: 49)
*
''..''Eğer gizemin bir açıklaması varsa o da şudur: kadınlar arasındaki aşk, bir sığınak, çatışma yerine uyum ve narsisizme bir kaçıştır,'' diyorum. ''Kadınla erkek arasındaki aşkta karşı koyma ve çatışma vardır. İki kadın birbirini yargılamaz. Bir birlik oluştururlar. Bir anlamda bu kendini sevmektir.'' (Sayfa: 65)
*
''Gide diyor ki: ''Dostoyevski'nin kişileri temelde gurur ya da gurur yoksunluğu yüzünden değişime uğrar.''..'' (Sayfa: 71)
*
(ŞUBAT 1932)
*
''Benliklerin çoğulluğu bana her zaman acı vermiştir. Kimi günler bunu zenginlik diye adlandırıyorum, kimi günler de bir hastalık, kanser gibi tehlikeli bir yayılma olarak görüyorum. Önceleri, çevremdeki tüm insanların tek bir bütünde toplanmış olduğunu düşünüyordum. Oysa ben bir yığın ''benlik''den, parçalardan oluşmuş gibiydim.'' (Sayfa: 72)


''Benim yaşamım, düşünceyle ve yaşadığım şeyleri anlama gereksinimiyle dizginlenmiş.'' (Sayfa: 74)


''Beni kutsallaştırmak, putlaştırmak, efsaneleştirmek istiyorlar. Beni yüceltmek, dualarını bana yöneltmek, bende avunma ve huzur bulmak istiyorlar. İnsanların beni korumak istemelerine, bana saygılı davranmalarına neden olan o aşırı incelik ve duyarlıkla, gurur ve kırılganlıkla beni her gün yüz yüze getiren imgeme lanet olsun. Hüzünlü ve derinlikli gözlerime, zarif ellerime, kayar gibi yürümeme, mırıl mırıl sesime, bir şiire girebilecek ve şiddete, zorlamaya, kullanılmaya gelemeyecek denli kırılgan neyim varsa lanet olsun. Yalnızlıktan ölecek gibiyim, yıkılmanın eşiğindeyim.'' (Sayfa: 77)


''..sadakatsiz olan sizin yalnızca bir parçanızla sevişen, gerisini de yadsıyan kişidir.'' (Sayfa: 77)


''..dölleyici bir mucize arıyordu. İlk doğum çoğunlukla başarısızdır. Başarılı olabilecek aşkı arıyordu. Tutku bunu başaramaz çünkü sevgilinin gerçek kimliğiyle ilgilenmez. Yalnızca aşk, sevgi nesnesini tanımak, yaratmak, onun yardımına koşmak ister.'' (Sayfa: 79)


''Eğer birisi yalnız devler görmeyi sürdürüyorsa, bu çevresine bir çocuğun gözleriyle baktığını gösterir. Kanımca erkeğin kadın karşısındaki korkusu, onu erkekleri yaratan anne olarak görmeye başlamasından ileri geliyor. Erkeği doğuran kadına acımak zordur.'' (Sayfa: 80)
*
''Proust doğru söylüyorsa ve mutluluk tutku eksikliğiyse eğer, o zaman mutluluğu hiçbir zaman tadamayacağım. Çünkü ben bilgi, deneyim ve yaratma tutkusunun kölesiyim.
Sanıyorum yaşamın apaçık bilincindeyim; bu da çok daha korkunç ve acı veriyor. Yaşadığım anla aramda bir süre, bir uzaklık yok. Anında bir bilinç bu. Ancak şurası da gerçek, sonradan yazarken daha açık görüyorum, daha iyi anlıyorum, geliştiriyor ve zenginleşiyorum.
Anında daha iyi yaşıyorum olayları. Sonradan anımsananlar bana o denli gerçek gözükmüyor. Nasıl da gerçeğe gereksinimin var.!'' (Sayfa: 95)


..bir Proust parçası:
*
''Öte yandan, aydın ve duyarlı erkeklerin kendilerini duyarsız ve basit kadınlara vermesi rastlantı değildir, (..) bu tür erkekler acı çekmeye gereksinim duyarlar, (..) Bu aydın ve duyarlı varlıkların yalana çok az eğilimleri vardır. Yalana hazırlıksız yakalandıkları gibi, çok zeki bile olsalar, olasılıklar dünyasında yaşarlar, az tepki gösterirler, bir kadının ne istediğini açıklıkla anlayacak yerde, kendilerine yaşattığı acıyla yaşarlar.. (..) Böylece, nasıl oluyor da bu erkeklerce seviliyor diye şaşılan sıradan kadın, zeki bir kadının beceremeyeceği denli onların evrenini zenginleştirir.
Yalanlar..
Bunların tümü, duyarlı aydının karşısına, kıskançlığın deşmek isteyeceği ve onun zekasını oyalamaktan da geri kalmayacak bir derinlikler evrenini çıkarır.'' (Sayfa: 96)
*
''..karmaşadan zenginlik, sarsıntılardan yeni tohumlar doğar.'' (Sayfa: 100)
*
''..'Kötülükten öyle keyif alıyorum ki..'' der Stavrogin'' (Sayfa: 101)
*
''Her zaman en sıradan sözlerden kaçınırım, çünkü tüm gerçeği asla anlatamazlar.'' (Sayfa: 105)
*
''Yazarların tek bir yaşamı olmaz, iki yaşam sürdürürler. Önce yaşarlar, sonra yazarlar; bu sonradan gerçekleşen bir tepki, bir 'geriye dönüş'tür.'' (Sayfa: 106)
*
Proust'tan:
*
''Zevki inatla yadsıyarak ne çok keyiften, ne güzel bir yaşamdan bizi mahrum etti, diyordum kendi kendime.'' (Sayfa: 106)


''- Bir çocuğun güveninin bir kez sarsılıp yıkılması tüm bir yaşamı bu denli etkileyebilir mi.? Niçin baba sevgisinin yetersizliği zamanla silinmez.? O beni terk ettiğinden beri yaşadığım tüm aşklar niçin bunu silmeye yetmedi.?'' (Sayfa: 109)
*
''Kadınlar psikanalize hiç katkıda bulunmadı. Kadınların tepkileri hâlâ bir bilmece ve savlarımızı temellendirmek için elimizde yalnızca erkeklere ilişkin bilgiler olduğu sürece psikanaliz eksik kalacaktır. Kadının bir erkek gibi tepki gösterdiğini sanıyoruz, ancak bu konuda hiçbir şey bilmiyoruz. Erkeğin kendini beğenmişliği kadınınkinden daha büyük -çünkü avlanmayanın ve güçsüz olanın ölüme bırakıldığı ilk çağlardan beri tüm varlığı erkeksi bir yenme duygusu üzerine kurulmuştur. Erkek son derece kendini beğenmiştir ve bu duyguya gelebilecek her türlü darbe onun için ölümcüldür.'' (Sayfa: 110)
*
(4 MAYIS 1932)
*
''Erkekler yalnızca kocaman göğüslü, iriyarı, sağlıklı kadınları severlermiş gibi geliyordu bana. Genç kızken annem zayıflığımı dert ediniyor, şu İspanyol atasözünü anıyordu: ''Kemikler köpekler içindir.'' Hoşa gidebileceğimi, kendim için bir aşk elde edebileceğimi sanmıyordum, bu yüzden de bana sunulanı minnetle kabul ediyordum. İşte bunu unutmak için bir sanatçı, bir yazar, ilginç, sevimli, mükemmel bir kişi olmaya karar verdim. Yeterince güzel olduğumdan emin değilim.'' (Sayfa: 117)
*
''Doktor Allendy: ''Evet, tüm giydikleriniz, yürüme, oturma, duruş biçiminiz çekici; yalnızca kendine güvenmeyen insanlar sürekli olarak çekici bir biçimde davranırlar ve hoşa gitmek için giyinirler.'' (Sayfa: 124)


Dinah Washington: What Difference A Day Makes


''İki sesim olduğunu söylüyor, biri ilk ayinini bile yapmamış bir çocuğun, titrek, güçlükle çıkan sesi, ötekiyse daha güçlü ve daha zengin bir ses. Bu ses kendime çok güvendiğimde çıkıyor. Böyle bir durumda siyah şarkıcı Dinah'ın şarkı söyleme biçimini taklit edebilirim.'' (Sayfa: 129)


''Bana öyle geliyor ki bir ilk darbe benim birliğimi bozdu ve ben kırık bir aynayım. Her parça kendi hayatını yaşamaya gitti.'' (Sayfa: 143)
*
(25 MAYIS 1932)
*
''Ayna bir kez kırıldı mı birlik ve neşe olanaklıdır.'' (Sayfa: 147)
*
''Bir kadının tanıdığı yalnızlığı, bir erkek hiçbir durumda bilemez. Erkek bir kadının karnında yalnızca güçlenmek için bulunur, bir birleşimle beslenir, sonra doğrulur ve dünyaya, işine, kavgaya, sanata meydan okur. Yalnız değildir. İşi gücü vardır.'' (Sayfa: 147)
*
''(Eskiden, ayrılığın sürekli dramını kendimden saklamak için duvar saatini suçluyordum. 'Şimdi gitmeliyim,' yerine 'gitme zamanı'ydı, çünkü insan ilişkileri, bu ilişkilerin sürekliliği benim için çok güç ve gerilimlidir.)'' (Sayfa: 148)
*
''İnsanın kendisiyle yaşamı arasına sanatı, zaman ve uzam, tarih ve felsefeyi koyması acıya egemen olmanın cesur bir yolu.
Sanat deliliğe karşı bir çare, Yaşamın acı ve korkunçluklarını dindiren bir ilaçtı.'' (Sayfa: 149)


''En iyisinin kimseyi sevmemek olduğuna karar verdim, çünkü birini seviyorsanız, sonra ondan ayrılmak gerekiyor ve bu çok acı veriyor.'' (Sayfa: 158)
*
(HAZİRAN 1932)
*
''Kardeşimi seviyorum ve kimi zaman, kardeşime olan bu sevgimin, erkeğin bir kardeş olduğunu bana hissettirdiğini biliyorum; bu da, benim erkeğe en küçük bir kötülük yapmamı engelleyen bir tür anlaşma ortaya çıkardı. Erkek, benim kardeşim.'' (Sayfa: 159)
*
''Benim, çirkinlik ortaya çıkmadan gitme eğilimim var. O sonuna kadar gitmek istiyor. Ben düşlerimi korumak istiyorum.'' (Sayfa: 168)
*
''Spengler'in ender bölümlerinden birini yeni okumuştum. Doğuluların evleri onların duygusal tavırlarını gösteriyordu. Dışarıya açılan pencere yok, pencereler içeriye, bir avluya açılıyor, mahrem bir yaşam. Ve tüm odalar bu avluya bağlanıyor. Gizlenmiş bir lüks. Gizlenmiş düşünceler.'' (Sayfa: 168)


''Yazgı diye adlandırdığımız şey gerçekte karakterimizdir ve karakter değişebilir. Eylemlerimizden ve tutumumuzdan sorumlu olduğumuzu bilmek ille de cesaret kırıcı değildir, çünkü bu, yazgımızı değiştirebileceğimiz anlamına da gelir. Duyguları oluşturan geçmişe, bir ırka, bir kalıta, bir ortama kimse boyun eğmemiştir. Tüm bunların bizi nasıl biçimlendirdiğini incelemeye cesaret edersek değişebilir bunlar.'' (Sayfa: 171)
*
''Anlayan bir kadın olduğum için her şeyi anlamam, her şeyi kabullenmem isteniyor.'' (Sayfa: 174)
*
''Başkalarını düşünen bir çocuk, kendini yok edecek denli her şeyini veren bir kadın olmaya gereksinimim yok artık.'' (Sayfa: 174)
*
''Allendy gibi erkeklerin mutlak ve sınırlı içtenliği beni ilgilendirmiyor. İnsan olarak rahatlatıcı bir şey bu, ancak Henry'nin yalanları, acı olayları, içtenlikten uzaklığı, yazınsal kaçamakları, gezintileri, deneyimleri, cesareti ve kötü şakaları denli ilginç değil.'' (Sayfa: 178)
*
(Kasım 1932)
*
''..''Arada sırada iyilik yaptım. Bundan ötürü mutluluk duymuyorum. Çoğu kez kötülük yaptım; bundan pişmanlık duymuyorum'' diye yazıyor Gauguin.'' (Sayfa: 190)
*
''Bir insandaki zayıflık bir yazarda iyi bir niteliğe dönüşür. Çünkü yazar, daha sonra yapıtında patlayacak olanı biriktirip saklar. Bu nedenle yazar dünyadaki en yalnız adamdır; çünkü yaşar, savaşır, ölür ve yeniden tek başına doğar, rollerini ancak perde indikten sonra oynar. Yaşamın içinde ayrıksı bir kişidir.'' (Sayfa: 195)


''Kendini tanıma zekânın ve bilgeliğin temeliydi.'' (Sayfa: 203)


''Jung şöyle demiş: ''Kendimize yumuşaklık kadar sertlik de katmalıyız, çünkü kişiliğimizin bir bölümün simgesel olarak başka bir bölümün sorumluluğu altına girmesine izin veremeyiz.''..'' (..)
''Jung şunları da yazıyor:
Hayvansı bilince doğru gerileyerek gelişemediğimize göre, daha yüksek bir bilincin daha sarp yolunu tutmaktan başka bir yol kalmıyor bize.''
''Yazık bize.!''..'' (Sayfa: 209)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...