#EminÖzdemir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#EminÖzdemir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Aralık 2020 Çarşamba

Emin Özdemir - Eleştirel Okuma

 Arka Kapak:

*
"Okuryazarlık"tan "Okur"luğa..
*
Hemen çoğumuz, okula başlayışımızdan kısa bir süre sonra, harfleri birbiriyle çatarak anlam çıkarma, başka bir deyişle okuryazarlık becerisini kazanırız. Ancak yaşamın akışı içinde bu beceriyi sürekli kullanma gereğini duymayız. Bu yüzden çoğumuz "okur" değil "okuryazar" sayılırız.
Peki, okuryazarlıktan okurluğa nasıl geçebiliriz.? İşte elinizdeki kitap böyle bir amaçla, okuryazarlıktan okurluğa giden yolu gösterme amacıyla hazırlanmıştır.
Okuyacağımız metinle sağlıklı bir iletişime nasıl girebiliriz.? Okur olarak sorumluluklarımız nelerdir.? Okurken neleri, nasıl göz önünde bulunduracağız.? Bunlar ve bunlara benzer soruların kılavuzluğunda "eleştirel ve yaratıcı okuma"nın gerektirdiği donanım, Emin Özdemir'in bu kitabında, örneklere bağlı olarak bütün yönleriyle gösterilmiştir.


*
Kimler içindir bu kitap.? Yazıyla, kitaplarla iletişim kurmak isteyen herkes için. Özellikle de orta ve yükseköğrenim öğrencileriyle, bu öğrencilere metin inceleme çalışmaları yaptıran Türkçe ve yazın öğretmenleri için.
Eleştirel Okuma, bilimsel bir asık suratlılıkla hazırlanmış, klasik bir yöntembilim kitabı değildir. Söylenilenler örneklere yaslandırılmıştır. Öğretici nitelikli metinler de, yazınsal nitelikli metinler de Türkçenin usta kalemlerinden seçilmiştir. Kitap bu yönüyle de bir seçki havası taşımaktadır.
Başta televizyon olmak üzere kitle iletişim araçları her geçen günle koyulaşan, nerdeyse okumaya karşı bir ortam oluşturuyor. Oysa bu ortamı değiştirmek, insanımızı okuryazarlıktan okurluğa geçirmek zorundayız. Çağdaş insan okuyan, okudukları üzerinde düşünen, kendini sürekli yenileyendir. Eleştirel Okuma'nın hazırlanış amaçlarından biri de bu gerçeği vurgulamaktır.
*
Emin Özdemir (Sayfa: 10)
*****
*
''Ünlü Alman ozanı Goethe'nin özdeyiş niteliği kazanmış bir sözü vardır. Der ki ''Okumayı öğrenmek sanatların en gücüdür. Ben bu işe yaşamımın seksen yılını verdim yine de tam olarak öğrendiğimi söyleyemem.''
Gerçekten de böyledir bu. Okuma, yaşamımızın belirli bir aşamasında ya da çağında başlayıp biten bir etkinlik değildir.'' (..)
''Okumanın yaşamımızda yeri yaşla sınırlı değildir. Her yaşın kendine özgü ilgileri, merakları, soruları vardır. Bunları karşılamak için insanoğlu her yaşta değişik kaynaklara yönelir, okumaya başvurur. Bu gerçeği yüzyılların ötesinden Montaigne ne güzel belirtiyor:
*
''Kitaplar, ömür boyu yanı başımda elimin altındadır. Yaşlılığımda ve yalnızlığımda avuturlar beni. Sıkıntılı bir avareliğin baskısından kurtarır, hoşlanmadığım kişilerin havasından dilediğim zaman ayırıverirler beni. Fazla ağır basmadıkları, gücümü aşmadıkları zaman acılarımı törpülerler. Rahatımı kaçıran bir saplantıyı başımdan atmak için kitaplara başvurmaktan iyisi yoktur, hemen beni kendilerine çeker, içimdekinden uzaklaştırırlar.. İnsan hayatı denen bu yolculukta benim bulduğum en iyi nevale kitaplardır ve ondan yoksun anlayışta insanlara çok acırım.'' (Sayfa: 11-12)
*****
''Okuma yazma becerisini kazanan kişi, kendi dilinin yazısını, imlerden sesler, sesbirimlerden sözcükler çıkarmayı öğrenmiştir gerçi, ama bu temel beceri ancak sürekli işletildiği, geliştirildiği zaman bir değer taşır. Yoksa uygar bir dünyanın gündelik olaylarını, kültürel, politik, ekonomik gelişmelerini izlemeye yetmez. Okuma yazma becerisi üstüne, bir okuma alışkanlığının kurulabilmesi için en önemli koşul ise temeli sağlam bir anadil öğrenimidir.''
(..) ''..gerçek okuryazarlık yetisi, okuduğunu kendi sözleriyle anlatabilmeyi de kapsar. Bu anlamda okuyan kimse başkalarına bağımlı olmadan, kendi okuma deneyleriyle, kendisi için bilgi edinmeye başlar, dünyaya, olaylara, insanlara bakışını, içgüdüsünü gitgide derinleştirir.'' 
*
Akşit Göktürk (Sayfa: 15)
*****
''..kitaplara ve bilgiye açılmanın ilk basamağı temel okuma becerisini, sürekli bir okuma alışkanlığına dönüştürebiliyor muyuz.? (..) ..alışkanlığa dönüşmeyen, kullanılmayan bir beceri zamanla yiter. Nitekim ''okumasını bilen ama hiç okumayan biri ile okumasını bilmediği için okumayan biri arasında bir fark yoktur.''..'' (Sayfa: 17)
*****
*
''Özgür insan, okuyan insandır. Çünkü, bilgisizliğin, kör inançların ve saplantıların her türlüsünü yenen bir güçtür okuma.''
*
Thomas Jefferson (Sayfa: 18)
*****
*
Öğrenim bizler için kıvanç, ruh güzelliği, yetenek kaynağıdır. Kıvancı, bir köşeye çekilip yalnız kalmaktır, ruha kattığı güzellik konuşmada belli olur, kazandırdığı yeteneklerin ise yargılar vermemizde, ilerimizi düzenlememizde yararı dokunur.'' (Sayfa: 20)
*
''Okuyorsan ne karşındakileri susturmak, bilgiçlik satmak için, ne her okuduğuna körü körüne inanmak, ne de konuşmalarına konu olmak için, ama incelemek, düşünmek için oku. Kitap vardır, ancak tadına bakılmak içindir; kitap vardır yutulmak, kitap vardır çiğnenmek, özümlenmek içindir..'' (..) ''Okumak insanı olgunlaştırır, konuşmak ustalaştırır, yazmak ise daha somut bir bilgi sağlar. Dolayısıyla az yazanın iyi bir belleği olması gerekir, az konuşanın keskin zekâlı, az okuyanın da bilmediğini bilir gibi görünebilmek için kurnaz olması gerekir. Tarih insanı bilge kılar, şiir iç zenginliği, matematik titizlik, doğal bilimler derinlik, mantık ile söz söyleme sanatı ise şaşırtma yeteneği kazandırır.
Evet, insan kafasının uygun bir öğrenim yardımıyla giderilmeyecek eksiği yoktur.'' (Sayfa: 21)
*****
*
''..Okuma tutkuların en soylusudur. Ekmek nasıl bedeni beslerse o da öylece ruhu besler. Alphonse Karr, okuma için 'tatlı tatlı kendinden geçme' demiştir. Büyük yazarlar ömürlerinin yarısını okumakla geçirmişlerdir. Montesquieu, 'Çeyrek saatlik bir okumanın gideremediği kederim olmamıştır' der. Bir kitap her zaman güvenilebilecek bir dosttur. Yas içinde bir ahbabına, Alphonse Daudet, 'Güzel kitaplar okuyun' diye yazmıştır.'' (Sayfa: 25)
*****
*
''Nasıl konuşmada bir konuşan ve konuşmanın alıcısı durumunda bir dinleyen varsa okuma eyleminde de konuşanın yerini yazar; dinleyenin yerini de okur alır.''
(Sayfa: 30)
*****
*
''Yazarlık nasıl bir yazma donanımı gerektirirse okurluk da bir okuma donanımı gerektirir. Bu donanım, öyle bir çırpıda kolayca edinilecek türden değildir. Değişik yapıda metinler üzerinde okuma deneyimi ister.'' (Sayfa: 33)
*****
*
''Fable'' türü her yönüyle yazınsal gelenek içinde yer almakla birlikte, kurmaca metinlerde gözetilen birçok koşulu yerine getirmez, çünkü bu türün örneklerinden çıkarılacak ''kıssadan hisse'', metnin yazıldığı günün toplumsal, tarihsel bağlamından nerdeyse soyut olarak, kesinlikle belirlenmiştir. Tek bir töre dersi vardır çıkarılacak, okur o dersi çıkarmak zorundadır. Metinle yaşam arasında çok yönlü kavramsal ilişkiler aramak değildir okurdan beklenen. (Sayfa: 45)
*
''Kafka'nın insan yaşamının evrensel anlamsızlığını, genelgeçer nitelikte kesin anlamlarla işlev gören bir geleneksel metin türü görünüşünde dile getirmesi de, ayrıca ilginçtir burda. Yazar, başlığa bakıp hazır anlam bekleyen okuru, bu beklentisiyle çelişecek karmaşık anlamların eşiğine getirip bırakarak, karşıtlık yoluyla da bir etki sağlıyor. Bu yönüyle Kafka'nın metni, geleneksel benzerlerinden ayrı, bütünüyle kurmaca bir iletişim konumunda alımlanmayı gerektiriyor. Ancak, bir geleneksel hayvan öyküsünü de Kafka'nınki gibi, kurmaca düzeyde kavrayamayacağımız ortaya çıkıyor böylece.''
(Sayfa: 48-49)
*****
*
''..bir yazının değeri, konusundan gelmez. Çünkü konunun iyisi, kötüsü, güzeli, çirkini, değerlisi ya da değersizi yoktur. O konuyu ele alış, işleyiş önemlidir.'' (..) ''Şu ilkeyi bir kez daha anımsayalım: İyi okuyucu düşünerek okur, okurken düşünür.'' (Sayfa: 54)
*
''Yazar, nasıl yazısını oluştururken ilkin konuyu belirlemişse, okuyucu olarak biz de özellikle öğretici boyutlu yazılarda konuyu bulmakla okumayı sürdüreceğiz. (..) Anlayarak okumanın ilk adımı konuyu araştırıp bulmaktır.'' (Sayfa: 55)
*****
*
''Öğretici boyutlu yazılarda yazının düşünce yapısını kurmada ve oluşturmada bakış açısının payı büyüktür. Yazar, nasıl görüyor konuyu.? Sınırlı genel bir biçimde mi ele alıyor yoksa geniş bağlamda özel boyutlara kavuşturarak mı.? Yerel ya da ulusal bağlamda mı düşünüyor yoksa evrensel ölçütler içinde mi.? Onaylamacı bir tutum içinde mi yoksa eleştirel mi.? Bunlar ve bunlara benzer sorular bakış açısının yönünü, niteliğini saptayıp belirlemede bize kılavuzluk yapabilir.'' (Sayfa: 56)
*****
*
''Amacın yoğunlaştırılarak bir yargıya dönüştürülmesine, daha doğrusu bir önerme biçiminde yazıda belirmesine ileti (anadüşünce) diyoruz. Yazarın konuya bakış açısında göre ileti olumlu da olabilir olumsuz da. Kuşkusuz bu söylediğimiz, öğretici metinlerle ilgili bir olgudur. Yazınsal metinlerde ileti örtüktür; metnin dokusu içinde eritilmiştir.''
(Sayfa: 71)
*****
*
''İyi düzenlenmiş öğretici bir metinde her paragraf bir düşünce birimidir. Yazıda kaç paragraf varsa o kadar da düşünce var demektir. Öyleyse öğretici nitelikli yazıları okurken paragraf başları bizim için birer ipucu görevi görebilir. Çünkü her yeni düşünce öne sürülürken yeni bir paragraf yapılır. Paragrafların ilk cümleleri de genellikle öne sürülen bu yeni düşünceyi karşılar.'' (Sayfa: 73)
*****
*
''..bazı büyük eserler, adeta iki katlı gibidir. Üst kat, yani düzeydeki kat, çoğunun anlayacağı cinstendir. Eserin asıl büyüklüğünü, alt katın anlamını ise, herkes kolay kolay kavrayamaz.'' (Sayfa: 74)
*****
*
Tanık gösterme: Öğretici nitelikli metinlerde bir düşünceyi inandırıcı kılma ya da pekiştirme için kimi kişilerin düşünce ve sözlerine başvurulur. Okuyucu olarak bu da bizim içim bir uyarıcı olabilir. M. C. Anday'ın şu paragrafında olduğu gibi:
*
''Bilgelik, bir anlamda, bir insanın kendi düşüncesine bütün öbür düşünceleri hiçe sayarcasına önem vermesini hor gören bir tutumdur. Bilge insan, kendi düşüncesine, kendi düşüncesi olduğu için önem vermemesi, kuşkuyla bakması gereken insandır. Ne diyor Valery ''Bizim düşüncemize kendi düşüncemiz olduğu için inanmamayı öğrenmeliyiz. Tersine onu kuşkuyla karşılamamız gerekir.'' Ama politikacıların tutumu bunun tam tersi değil mi.? Hangi politikacı vardır ki kendi düşüncelerinin tartışma konusu yapılmasına göz yumsun.? ''Düşüncelerinin karşısındayım, ama senin düşüncelerini savunma hakkını sonuna kadar destekleyeceğim,'' diyen Voltaire'in bilgelik formülüne hangi politikacı varabilmiş bugüne değin.?'' (Sayfa: 77)
*****
*
''..düşünmeyi bilen insan tipini yaratmadıkça, açtığımız okulların büyüklüğü, üniversitelere yerleştirdiğimiz gençlerin sayısı ne olursa olsun, eğitim sorununu çözmüş sayılamayacağız.'' (Sayfa: 80)
*****
*
''Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek
Ağaç dik, on yıl sonrası ise tasarladığın.
Ama yüz yıl sonrası ise düşündüğün, halkı eğit.
Bir kez ürün verir ekersen tohum,
Bir kez ağaç dikersen on kez ürün verir,
Yüz kez olur bu ürün eğitirsen halkı.
Balık verirsen bir kez doyurursun halkı.
Öğretirsen balık tutmasını hep doyar kamı.
*
Yukarıdaki dizeleri, Kuan-Tzu adlı eski bir Çin ozanı yazmış. Kuan-Tzu, bu sözleri İ.Ö. binyıllarında söylemiş. Yüzyılları, binyılları aşıp gelmiş bu sözler, nice çağlar aşarak, nice sınırları geçerek.. Halk için yapılmış her iyi davranışın, halk yararına yöneltilmiş her sözün böylesine sonsuz anlamı vardır.'' (Sayfa: 82)
*
''Sözgelimi, bugün geniş toplulukları ilgilendiren Kelile ve Dimne'yi Beydeba, ileride yönetimi ele alacak olan prensleri yetiştirmek için yazmıştır. O çağlar, okulların yaygın olmayışı bir yana eğitimin toplumla ilgili oluşu da düşünülemezdi. Toplum ''efendi''ye hizmet etme yolunda koşullanmıştı. Geniş halk topluluklarının böylesine eğitici bir yapıttan yararlanmaları yüzyıllar, hatta binyıllar sonra gerçekleşmiştir.'' (Sayfa: 83)
*****
*
''Bir paragrafı anlayarak okuma, bir matematik problemini çözmeye benzer. Nasıl problemin çözümünde öğeleri değerlerine göre kullanma, aralarındaki ilişkiyi doğru kurma bir zorunluluksa, paragrafı oluşturan sözcükleri de doğru algılama, birbirleriyle ilişkilerini bulma, yansıttıkları düşünceyi ve düzeni görme de öylesine bir zorunluluktur.''
(Sayfa: 89)
*****
*
''Kimi cümleler vardır ki lokomotif niteliğindedir. Öteki cümleleri onlar çeker, içlerinde anahtar kavramları barındırır. Bir bakıma o sayfa ya da paragrafın anadüşünce cümlesi gibidir.'' 8Sayfa: 94)
*****
*
''Okulların en verimlisidir romanlar. Kurallar değil sevgiler, kesinlikler değil eğilimler, yasalar değil istemler kazanılır bu okulda. Herkes yorum özgürlüğünce yetişir romanlarıyla. Sizi bilmem ama ben romansız yaşayamam.''
(Sayfa: 106)
*****
*
''Olay örgüsünü kavrayabilmek için, merak duygusunun yanına zekâ ile belleği de katmamız gerekir.'' (Sayfa: 114)
*****
*
''Yaşar Kemal, bilerek bilmeyerek, Memidik'in kişiliğinde bir Hamlet, bir köylü Hamlet yaratıyor. Bu görev, giderek bir tutku haline gelen o öldürme saplantısı, bocalamalar, korkular, kaygılar, düşle gerçek arasında bocalamalar, kurtulmak için çabalamalar.. Memidik'i bize özgü bir Hamlet yapıyor.'' (Sayfa: 151)
*****
*
''Her roman, öykü belirli bir zaman dilimi içinde geçer. Günün hangi saatinde, yılın hangi mevsiminde geçiyor anlatılanlar.? Ne kadar sürüyor.? Buna nesnel zaman diyoruz. Elbette okuduğumuz yazınsal metinleri algılayıp kavramada metne bu açıdan da bakmalıyız. Öte yandan bir de öyküleme zamanı vardır. Bir durumdan başka bir duruma geçişi gösterir. Geleneksel anlayışa göre öykülemede zaman A'dan Z'ye doğru bağlantılı bir gelişim çizgisi izler. Ancak kimi öykü yazarları bu çizgiyi sürdürmez. Bunun tersine öykü kişilerinin içinde bulundukları dramatik anı ya da noktayı çıkış yapar. Bu anı ve noktayı başlangıç olarak seçer; zamanın akış düzenini değiştirir. Sözgelimi A'dan başlamaz, bunun yerine dramatik noktayı gösteren K'dan L, M, N gibi bir sıra izledikten sonra geriye bir dönüşle başlangıca yani A, B, C'ye gelebilir.'' (Sayfa: 152)
*****
''..öykü ya da roman yazarı, anlattıklarının zihnimizde belli bir yere bağlı olarak belirli bir imge oluşturması için o yerle ilgili belirleyici ayrıntıları seçer. Anlatılanlardan tat almamız, onu zihnimizde tam olarak canlandırabilmemiz bu ayrıntıların belirtilmesindeki başarıya bağlıdır.'' (..) 
*
*
''Öykünün başında bir odanın duvarında asılı bir tüfekten söz edilmişse öykünün sonunda o tüfek mutlaka patlamalıdır.'' (Sayfa: 169)
*****
*
''Eskiden beri yazınsal metinler içinde şiire ayrı bir yer verilmiştir. Homeros ünlü destanı İlyada'da ''kanatlı söz'' diye adlandırır şiiri. Sözcüklerin ses ve anlam örgüsü yönünden oluşturduğu yapıya bakarak yapar bu adlandırmayı. Osmanlı Tezkirecisi Latifi de ''sözün ruhu'' der şiir için. Üzerinden yüzyıllar geçmesine karşın bu tanım ya da adlandırmaların geçerliğini yitirdiği söylenemez.''
(Sayfa: 195)
*****
*
''Şair hazır bulduğu şiiri kullanan değil, şiiri yeniden yapan adamdır. Duygulu anlarımızda dilimize gelen sözler çokluk başkalarının şiirleridir. Bunları kendimizin sanacak kadar benimsemiş, bizim sandıracak kadar yerinde kullanmış da olsak şair geçinmekle kalırız. Bu hal nice ünlü şairlerin de halidir.'' (Sayfa: 197)
*
''Düşünceyi içine almakla beraber düşünceyi aşan bir şey var şiirde; usta şairin bildiği, bilir olduğu, düz sözle anlatamayıp yalnız şiirler duyurabildiği bir üst-düşünce, bir üst-gerçek.'' (..) ''İnsan kendiliğinden, durup dururken , nerden geldiği bilinmez bir nefesle kemancı, terzi, filozof, mühendis olamazken ne diye şair olabilsin.? Hangi büyük şairin başarısı sadece istidadıyla izah edilebilir.? Hangisi kendinden önceki şairlerin ne yaptığını bilmeden, şiirin nasıl yapıldığını öğrenmeden sahici şiire varabilmiş.? Şöyle bir akşam üstü, esip söylenivermiş sandığımız nice şiirlerin arkasında bir kumaş tezgâhının takır tukur kargaşalığını, girift, renk renk ipuçlarını, kesme, kırpma, sarma, açma, kapamalarını andıran bir yapma gayreti saklandığını gittikçe daha iyi biliyoruz.''(Sayfa: 198-199)
*****
*
Dörtnala haberci ilkyazdan
Aşağıdan inceden beyazdan
Dumanı tüten sıcak tohum
Dolan kara toprağı dolan
Ulaş yeryüzüne ak tohum
*
Hay gücüne kurban olduğum
Dağ taş dinlemezim hey aman
Göster o gül yüzünü göster
Önce yeşil yeşil bak tohum
Sonra sarı sarı gülüver
*
Donansın donansın daneler
Kız oğlan kız, alaca kına
Tarlalar sebil tek bedava
Ver güzelim ver yiğitim ver
Pir aşkına fakir aşkına
*
Anladım farkı neden sonra
Tohumdan başka şeymiş bitki
Bu küçük deli fişekteki
Ne ki.? Ağaç mı allı pullu
Yoksa ayrık mı, başak mı ki.?
*
Kim bilecek.. kapalı kutu
Ama bulut, yağmur bulutu
Gelir kararır nerdeyse
Tohum altta nefes nefese
Kulağı gök gürültüsünde. (Sayfa: 200-201)
*****
*
''Kırmızı bir kuştur soluğum
Kumral göklerinde saçlarının.'' (Sayfa: 203)
*****
*
''Şu senin bulutsu sesin var ya
Uçtan uca ters yüz ediyor geceyi'' (Sayfa: 208)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...